4991 Kayıt Bulundu.
Bize Ma’mer, ona Eyyûb, ona da Ebu Kılâbe, Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Hasta ziyaretinde bulunan kimse, oradan dönünceye kadar cennet bahçelerinde gibidir."
Açıklama: İbn Hacer hadisin metninde yer alan "hurfe" kelimesini olgun meyve olarak açıklamıştır. Hadiste bu kelime ile kastedilen ise İbn Hacer'e göre hasta ziyaretinde bulunan kişiyi cennete ulaştıracak yoldur. (İbn Hacer, Fethu'l-bari, X, 113). Aliyyü'l-Karî aynı kelimeyi bahçe olarak şerh etmiş yani kişinin ziyareti süresince cennet bahçelerinde olacağını belirtmiştir. (Aliyyü'l-Kari, Mirkatü'l-mefatih, III, 1122)
Bize Abdürrezzâk, ona İbn Cüreyc, ona da Abdullah b. Amr b. Alkame, İbn Ebu Hüseyin’in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber'in (sav), ahlakı fena olmayan genç Yahudi bir komşusu vardı. Bir gün hastalandı. Hz. Peygamber (sav) de ashabıyla birlikte onu ziyaret etti ve 'Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim O’nun elçisi olduğuma şehadet et' diye teklifte bulundu. Çocuk babasına baktı, ancak babası sessiz kaldı, genç de sustu. Hz. Peygamber (sav) bu isteğini ikinci ve üçüncü kez tekrarladı. Üçüncüde babası 'Sana söylediğini tekrar et' dedi. Genç söyleneni yaptı ve akabinde vefat etti. Yahudiler onun defin işlemlerini yapmak istedi. Ancak Hz. Peygamber (sav) 'Biz ona sizden daha yakınız' dedi. Onu kefenledi, güzel kokular sürdü ve cenaze namazını da kıldırdı." [Abdürrezzak 'Bu hadisi Abdullah b. Amr'dan işittim' demiştir.]
Açıklama: Rivayette İnkitâ vardır.
Bize İsmail b. Halil, ona Ali b. Müshir, ona Ubeydullah b. Ömer, Ona Nâfi, ona da İbn Ömer'in naklettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki ümmetlerden üç kişilik bir topluluk yürüyüp giderlerken birden yağmura yakalandılar. Hemen bir mağaraya sığındılar. Akabinde mağaranın girişi kapandı. (Mağarada mahsur kalanlar) birbirlerine 'Arkadaşlar! Bizi buradan doğruluktan başka bir şey kurtarmaz. Onun için her birimiz, doğru olduğunu bildiği bir şeyle Allah'a (cc) dua etsin' dediler. Bunlardan birisi: 'Allah'ım! Kesinlikle bilmektesin ki, benim üç farak (1 farak= yaklaşık 6,5 kg.) pirinç karşılığı çalışan bir işçim vardı. (Bir gün) o işçi ücreti almadan gitti. Ben de bu ücret karşılığı olan pirinci aldım ve onu ektim. Neticesinde (tarladan) çıkan pirinçlerle sığır satın aldım. Bir müddet sonra o işçi bana gelip ücretini istedi. Ben de ona 'şu sığırların yanına git ve onları sürüp götür' dedim. O da 'Benim senden sadece (bir kaç) farak pirinç alacağım vardır' dedi. Ben de 'Şu sığırların yanına git. Onlar senin alacağın olan faraktan (pirinç) çoğaldılar' dedim. İşçi onları alıp gitti. Ey Allah'ım! Sen bilmektesin ki, ben senden duyduğum korkudan ötürü böyle yaptım. Onun (hatırına) bizden bu sıkıntıyı gider! diye dua etti. Kaya önlerinden biraz açıldı. Diğeri de: 'Allah’ım! Şüphesiz sen bilmektesin ki benim yaşlı ihtiyar anamla babam vardı. Ben her gece onlara koyunlarımın sütünü getirirdim (ve içirirdim.) Bir gece bir engel sebebiyle bunlara süt getirmekte geciktim. Geldiğimde uyumuşlardı. Ailem ve çocuklarım açlıktan feryat ediyorlardı. Fakat ben anam babam içmeden çocuklarıma süt içiremezdim. Bu durumda onları uyandırmayı istemedim. Kendilerini terk edip de yataklarında süt içmeyi bekler halde bırakmak istemedim. (Süt tası elimde) tan yeri ağarıncaya kadar bekledim. Allah'ım! Sen pek iyi bilmektesin ki ben senden duyduğum korkudan dolayı böyle yaptım. Bizden bu sıkıntıyı gider!' dedi. Akabinde kaya önlerinden biraz açıldı, hatta gökyüzünü gördüler. Diğeri de: 'Allah’ım! Sen kesinlikle bilmektesin ki, benim bir amca kızım vardı. O bana insanların en sevgilisi idi. Ben ondan emelime nail olmak istedim. Fakat kendisine yüz dinar vermedikçe bunu kabul etmedi. Ben de (bu yüz altını) kazanmaya çalıştım ve sonunda temin ettim. Sonra (yüz dinarı) kendisine getirdim ve teslim ettim. O da kendisini bana teslim etti. Ben onun iki bacağı arasına geçince kız 'Allah'tan kork! Bekaret mührünü sahih bir nikah kıymadıkça bozma!' dedi. Bu söz üzerine (kızın üstünden) indim ve yüz dinarı da ona bıraktım. Şüphesiz sen bilmektesin ki ben ancak senden duyduğum korkudan ötürü böyle yaptım. Dolayısıyla bizden bu sıkıntıyı gider! dedi. Bu dua akabinde Allah onlardan sıkıntılarını giderdi ve çıkıp gittiler."
Bize Ebu Muaviye, ona A’meş, ona Şakîk, ona da Ümmü Seleme, Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ölmekte olan birisinin veya bir hastanın yanında bulunduğunuzda, ona hayır duada bulunun. Çünkü melekler sizin dediklerinize amin derler. Ebu Seleme vefat edince Nebî'nin (sav) yanına geldim ve 'Ey Allah’ın Rasulü! (Kocam) Ebu Seleme vefat etti' dedim. Hz. Peygamber (sav) bana 'Allah’ım! Beni ve onu bağışla. Bana onun yerine geçecek güzel bir akıbet (eş) ver diye dua et' dedi. Ümmü Seleme 'Yüce Allah bana ondan (Ebu Seleme) daha hayırlısını, Hz. Muhammed’i (sav) eş olarak nasip etti' demiştir."
Bize Cafer b. Süleyman, ona Bistâm b. Müslim, ona Zinbâ el-Anberî, ona da Bekir b. Abdullah el-Müzenî, Enes b. Malik’in kendisine şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ey Ebu Abdullah! Biz bir hastayı ziyaret eden kimseden şöyle bahsederdik: 'O kimse rahmete gark olmuştur. Şayet hastanın halini hatırını ayaktayken sorarsa, rahmet onu boğazına kadar sarmış, oturarak soracak olursa, rahmet o kimseyi her yandan kuşatmıştır' derdik.
Bize İbn Cüreyc, ona da İbn Şihâb, Ebu Ümâme b. Sehl b. Huneyf’in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Medine’nin kenar mahallelerinden birinde bir kadın hastalanmıştı. Rasulullah (sav) ashabına onun durumunu soruyordu. Zira Hz. Peygamber (sav), insanlar arasında hasta ziyaretini en iyi yapan kişiydi. Rasulullah (sav) 'Bu kadın vefat ederse bana haber verin' diye tembihledi. Kadın bir gece ölüverdi. Sabah olunca Rasulullah (sav) yine kadını sordu. Kendisine olup biteni ve onu gece defnettiklerini haber verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), kadının kabrine geldi ve dört tekbir getirerek cenaze namazını kıldı."
Bize Kuteybe b. Said, ona Süfyân, ona Amr, ona Ebu Abbas, ona da Abdullah b. Amr şöyle söylemiştir: Rasulullah (sav) Taif gazvesinde iken (muhasara uzayınca) "İnşallah yarın dönüyoruz" diye (orduya) bildirdi. Bunun üzerine sahabilerden bazıları (savaşı bırakıp dönmek ağır geldiği için) 'Biz buradan Taif'i fethedinceye kadar ayrılmayız!' dediler. Rasulullah da (sav) "Öyleyse yarın sabah savaş için hazır olun" diye emretti. Ravi dedi ki: Ertesi sabah çok çetin bir savaş oldu ve çok sayıda Müslüman yaralandı. Bunun üzerine Rasulullah (sav): "İnşallah yarın döneceğiz" buyurdu. Bu defa sahabiler bu karara sevinip sessiz kaldılar (itiraz etmediler). Rasulullah da (sav) onların bu haline gülümsedi. Humeydî dedi ki: Bize Süfyân (b. Uyeyne) bu hadisin tamamını ihbar lafzıyla rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile el-Humeydî arasında inkıta vardır.
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Mâlik, ona Said b. Ebu Said el-Makburî, ona da Ebu Hüreyre'nin söylediğine göre göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz yatacağı zaman, elbisesinin kenarıyla üç kere yatağını silkeleyip şöyle desin: Rabbim! Senin adınla yatağa uzanır senin adınla kalkarım. Eğer benim canımı alacak olursan beni bağışla. Eğer tekrar hayata gönderecek olursan beni salih kullarını koruduğun gibi koru." Yahya ve Bişr b. Mufaddal, onlara Ubeydullah, ona Said, ona Ebu Hüreyre, ona da Hz. Peygamber tarikiyle Abdülaziz b. Abdullah'a mütâbaat etmişlerdir. Züheyr, Ebu Damra, İsmail b. Zekeriyya, Ubeydullah'tan, o Said'den, o babasından, o Ebu Hüreyre'den, o da Hz. Peygamber'den (sav) naklederek isnada bir kişi ilave etmişlerdir. Bu hadisi İbn Aclân, Said, ona Ebu Hüreyre, ona Hz. Peygamber tarikiyle nakletmiştir.
Bize Abdurrahman b. Ömer, ona da Osman b. Esved, Ümeyye b. Safvan'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Babam Safvan’ın kılıcının kınına veya kılıcına bağlanmış bir kağıt parçası buldum. Kağıtta 'Bunlar, İbrahim'in Rabb'ine sorduğu birtakım sorulardır' yazıyordu. İbrahim 'Ey Rabbim! Korkundan dolayı ağlayan kimsenin karşılığı nedir?' diye sormuş, Allah Teâlâ da 'Benim ona salat etmemdir' cevabını vermiştir. İbrahim 'Senin rızan için üzüntüye sabredenin karşılığı nedir?' diye sorduğunda, 'Ona kendisiyle cennete yerleşeceği ve cehennem ateşinden korunacağı iman elbisesini giydiririm' cevabını vermiştir. İbrahim 'Senin rızan için kocası ölen kadını koruyup kollayanın karşılığı nedir?' diye sorduğunda, Yüce Allah 'Nasıl koruyan?' buyurmuş, İbrahim de 'Ona kol kanat gererek' demiştir. Allah Teala da 'Ben onu gölgem altına alır ve cennetime sokarım' buyurmuştur. İbrahim 'Peki senin rızan için cenazeye katılanın karşılığı nedir?' dediğinde, Cenab-ı Allah 'Öldüğünde meleklerim bedeni için cenaze namazını kılar ve dua eder, ruhu için de eşlik ederler' buyurmuştur." Ümeyye b. Safvân, 'Sorular içerisinde hasta ziyaretinin karşılığı sorusu da vardı, ancak ben onu unuttum. Yahya b. Ca'de geldi ve benden o kağıdı aldı' demiştir.
Bize İbn Cüreyc, kendisine Rasulullah'ın (sav) sahabîsi Ebu Ubeyde b. Cerrâh’a dayanan şöyle bir haber geldiğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), Abdullah b. Sâbit Ebu’r-Rebî’yi hastalığında iki kez ziyaret etmişti. Son ziyareti sırasında Abdullah canını teslim etti. Hz. Peygamber (sav) ona bir ya da iki defa seslendi, sonra da 'Artık Ebu’r-Rebî ile aramıza set çekilmiştir. Allah'tan geldik yine Allah'a döneceğiz' dedi. Bunu işiten Abdullah'ın ve kardeşinin kızları ağlamaya başladılar. Cebr b. Atîk 'Ağlayarak Rasulullah'a (sav) eziyet etmeyin' diyerek onları uyardığında, Allah Rasulü (sav) 'Bırak onları Ebu Abdullah! Ebu’r-Rebî henüz defnedilmemişken ağlasınlar. Kabrine konulduktan sonra ise ağlamayı bıraksınlar' buyurdu. Kızlarından biri 'Ben sizin Allah yolunda bir savaşınızdaki ihtiyaçlarınızı gidermiştim' deyince, Hz. Peygamber (sav) 'Ebu’r-Rebî’nin ecri, niyeti doğrultusunda gerçekleşmiştir. Peki siz hangi durumları şehadet olarak sayıyorsunuz?' diye sordu. Oradakiler 'Allah yolunda öldürülmeyi' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Bu durumda ümmetimden şehit olanların sayısı az olur' buyurdu. 'O halde kimler şehittir ey Allah'ın Rasulü?' dediklerinde ise Hz. Peygamber (sav) 'Vebadan ölenler şehittir. Karın ağrısından ölenler şehittir. Yanarak ölenler şehittir. Suda boğularak ölenler şehittir. Zatülcenp’ten (akciğer iltihabı) ölenler şehittir. Kederden ölenler şehittir. Doğum sırasında ölen kadınlar dahil hepsi şehittir' buyurdular. Sonra Hz. Peygamber (sav), Ebu’r-Rebî’yi gömleği ile kefenledi."