8051 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Yahya b. Ebu Bükeyr, ona Şu'be, ona da Sâbit, Enes'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah'ı (sav) dua ederken, koltuk altlarının beyazı görünecek şekilde ellerini kaldırdığını gördüm."
Bize Ebu Küreyb, ona Ebu Üsâme, ona Davud b. Kays, ona İyâz b. Abdullah, ona Ebu Said el-Hudri’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) bayram günü dışarı çıkar, insanlara iki rekât namaz kıldırır, sonra selam verirdi, sonra insanlar oturduğu halde kendisi ayakları üzerine dikilerek onlara döner ve: “Sadaka verin, sadaka verin” buyururdu. En çok sadaka verenler ise, küpelerini, yüzüklerini ve kendilerine ait bir şeyleri veren kadınlar oluyordu. Eğer herhangi bir ihtiyacı olup, bir tarafa bir askerî birlik göndermek istiyorsa, onu onlara söylerdi, değilse ayrılıp giderdi.
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Ebu Üsâme, ona Hişam b. Hassân, ona Sîrin kızı Hafsa, ona Ümmü Atiyye rivayet ederek dedi ki: Rasulullah (sav) bizlere onları fıtr (ramazan bayramı birinci) günü ile Nahr (kurban bayramı birinci) günü çıkarmamızı emretti. (Ravi) dedi ki: Ümmü Atiyye dedi ki: Biz: -Eğer onlardan birisinin bir üst elbisesi (cilbâbı) yoksa (ne yapsın?) dedik. O: -Kız kardeşi ona giyinmek üzere kendi cilbâbından versin, buyurdu.
Bize Abdullah b. Muaz el-Anberî, ona babası, ona da Şu'be, Hakem'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İbnü'l-Eş'as döneminde bir adam Kûfe’yi eline geçirmişti -Hakem adamın adını da zikretmiştir-. Bu adam, Ebu Ubeyde b. Abdullah'tan insanlara namaz kıldırmasını istedi. O da namazı kıldırırken, başını rükûdan kaldırdığı zaman, benim 'Ey Allah’ım, Rabbimiz! Gökler ve yer dolusu, ondan sonra dilediğin her bir şey dolusu kadar hamd sana mahsustur. Ey her türlü övgüye, yüce şan ve şerefe layık olan Rabbimiz! Senin verdiğini engelleyecek yoktur. Engellediğini de kimse veremez. İmkanı olan kimseye, senin hükmüne karşı o imkanı hiç bir fayda sağlayamaz' diyeceğim kadar doğrularak duruyordu." [Hakem dedi ki: Ben bunu Abdurrahman b. Ebu Leylâ’ya aktarınca, o Berâ b. Âzib'in şöyle dediğini nakletti: 'Rasulullah'ın (sav) namazı ve rükûu, başını rükûdan kaldırması, secde etmesi ve iki secde arası, hemen hemen birbirine yakındı.' Şu'be dedi ki: 'Ben de bunu Amr b. Mürre'ye söyleyince şöyle dedi: Ben İbn Ebu Leylâ'yı gördüm. Onun namazı böyle değildi.']
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: اَ يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
Bize Yahya b. Yahya, ona Yahya b. Zekeriya, ona Hişam, ona Urve, ona da babasının rivayetine göre, Âişe Allah'ın (cc) (Namazında sesini ne yükselt ne de kıs) (İsra 17/110) buyruğu hakkında, 'Bu ayet dua hakkında indirilmiştir' demiştir."
Bize Muhammed b. el-Müsennâ ve İbn Beşşâr, o ikisine Muhammed b. Cafer, ona Şu'be, ona da Hakem: "Matar b. Naciye, Kûfe'yi ele geçirince, Ebu Ubeyde'ye cemaate namaz kıldırmasını emretti" deyip hadisin geri kalan kısmını rivayet etmiştir.
Bize Said b. Mansur, Kuteybe b. Said, Ebu Kamil el-Cahderî ve Muhammed b. Abdülmelik el-Emevî, (hadisin lafızları Ebu Kamil el-Cahderî'ye aittir), onlara Ebu Avâne, ona Katâde, ona Yunus b. Cübeyr, ona da Hıttân b. Abdullah er-Rakkâşî şöyle nakletmiştir: Ebu Musa el-Eş'arî ile namaz kıldım. Namazdaki oturuşta, cemaatten bir adam 'Namaz, sadaka ve zekatla birlikte sabit olmuştur' dedi. Ebu Musa namazı bitirince, selam verip namazdan çıktı ve 'Az önceki sözleri söyleyen hanginizdi?' dedi. Cemaat susup cevap vermedi. Sonra Ebu Musa 'Az önceki sözleri söyleyen hanginizdi?' diye tekrarladı. Cemaat yine susunca, 'Ey Hıttân! Muhtemelen sen söyledin' dedi. Hıttân 'Ben söylemedim' dedi. Çünkü beni azarlamasından korktum. Bu sırada cemaatten bir adam kalkıp 'O kelimeleri ben söyledim, fakat bununla hayırdan başka bir şey de kastetmedim' dedi. Bunun üzerine Ebu Musa 'Namazlarınızda neler söylemeniz gerektiğini bilmiyor musunuz? Hz. Peygamber (sav) bize bir hutbe verdi ve bize takip etmemiz gereken yolu açıklayıp namazımızı nasıl kılacağımızı da şu sözlerle öğretti' dedi: "Namaz kılacağınız zaman, saflarınızı düzeltin, sonra içinizden biriniz imam olsun. İmam tekbir aldığından siz de tekbir alın. İmam (Ğayri'l-mağdûbi aleyhim ve-le'd-dâllîn) (Gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna) değil) dediğinde, âmin deyin ki Allah (cc) size icabet etsin. İmam tekbir alıp rükûa gittiğinde, siz de tekbir alıp rükûa gidin. Zira İmam sizden önce rükûa gider, sizden önce rükudan doğrulur. Hz. Peygamber (sav) 'Bu anlattıklarım aynen böyledir' buyurdu ve şunları ilave etti: İmam (Semiallahu limen hamideh) (Allah hamdeden kulunu işitti) dediği zaman, siz de (Allahümme rabbenâ leke'l-hamd) (Ey Allah'ım, Rabbimiz! Hamd senin içindir) deyin ki Allah sizi işitsin. Zira Allah Tebâreke ve Teâlâ Peygamber'inin dilinden 'Allah, hamdeden kulunu işitmiştir' buyurmuştur. İmam tekbir alıp secde ettiğinde siz de tekbir alıp secde edin. Zira imam sizden önce secde eder ve secdeden doğrulur. Hz. Peygamber (sav) 'Bu da böyledir' buyurdu ve şöyle devam etti: Namazdaki oturuşa gelince, ilk söyleyeceğiniz şu sözler olsun (et-Tahiyyâtü et-tayyibâtü es-salavâtü li'llâhi es-selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtühü es-selâmü aleyna ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn. Eşhedü en-lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasuluh) (Selam, iyilikler ve övgüler Allah'a mahsustur. Sana selam olsun, Allah'ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun Ey Nebî! Bize ve Allah'ın sâlih kullarına da selam olsun. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Rasulü'dür.)"
Bana İshak b. İbrahim b. Nasr, ona Abdürrezzak, ona İbn Cüreyc, ona Ata’nın, Cabir b. Abdullah’ı şöyle derken dinlediğini haber vermiştir: Nebi (sav) bir ramazan bayramı günü kalktı, namaz kıldı. Önce namazla başladı, sonra hutbe verdi. Hutbesini bitirince indi, kadınların bulunduğu tarafa gitti. Onlara öğütler verdi. Bu sırada Bilal’in eline dayanıyordu. Bilal de elbisesini açmıştı. Kadınlar ona sadakalarını atıyorlardı. (İbn Cüreyc) dedi ki: Ben Ata’ya, onlar fıtr günü zekâtını (fıtr sadakasını) mı veriyorlardı, dedim. O: Hayır, ama o vakit verdikleri bir sadakadan ibaretti. Bir kadın, halkalarını (bileziklerini), yüzüklerini atıyor, diğerleri de atıyorlardı. Dedim ki: Bunun ve onlara öğüt vermenin, imamın (halifenin) bir vazifesi olduğu görüşünde misin? O: Şüphesiz ki, bu onların bir vazifesidir. Hem bu işi neden yapmasınlar ki, dedi.