7998 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî, ona Abdülaziz b. Ebu Hâzim, ona babası, ona Ba'ce, ona da Ebu Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "İnsanlar içerisinde en hayırlı geçim yolları olan kimseler şunlardır: Allah yolunda atının dizginlerini tutan ve ne zaman korkutucu bir ses yahut bir feryat işitecek olsa, derhal atının sırtında uçarcasına öldürmek ya da ölmek umuduyla (cihad için) oraya doğru hareket eden kimse. Bir diğeri ise bu dağ tepelerinden birinde ya da vadilerden birinin derinliklerinde birkaç hayvanını güderek, insanlar ile hayırdan başka hiçbir alakası bulunmayıp, ölüm kendisine gelinceye kadar namazını dosdoğru kılıp, zekâtını veren ve Rabbine ibadeti sürdüren kimsedir."
Bize Ebu Velîd Hişâm b. Abdülmelik, ona Şu'be, ona Velîd b. Ayzâr, ona da Ebu Amr eş-Şeybânî, Abdulllah b. Mesud'un evini işaret ederek 'Bana bu evin sahibi şöyle rivayet etmiştir' demiştir: "Hz. Peygamber'e (sav) 'Hangi amel Allah'a daha sevimli gelir?' diye sorduğumda, 'Vaktinde kılınan namaz" buyurdu. 'Sonra hangisidir?' dediğimde, 'Anne babaya iyilik etmek' dedi. 'Sonra hangisidir?' diye sorduğumda 'Allah yolunda cihat etmektir' cevabını verdi. Bana bunların hepsini söylemiştir. Daha fazlasını sorsaydım, daha fazlasını da söylerdi."
Bize Muhammed b. Alâ el-Hemdânî Ebu Küreyb, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona da Esved ve Alkame şöyle demiştir: Abdullah b. Mesud'u evinde ziyarete gittik, bize “(yanınızdaki) bu kişiler sizinle birlikte (cemaatle) namaz kıldılar mı?” diye sordu. Biz de “hayır, kılmadılar” dedik. Bunun üzerine “o halde kalkın, birlikte namaz kılalım” dedi. Ancak bize ne ezan okumayı ne de kamet getirmeyi emretti. (Ravi) der ki: Arkasına geçip namaza durmak isteyince ellerimizden tutarak birimizi sağına, diğerimizi soluna aldı. Rükûa vardığımızda ellerimizi dizlerimize koyduk. (Bunu görünce) ellerimize vurdu, avuçlarını birbirine yapıştırıp ellerini uyluklarının arasına soktu (bize böyle yapmamızı öğretti). Namazını bitirince “Zaman gelecek, namazı vaktinde kılmayan, onu ölülerin doğuş vaktine (yani güneşin doğumuna) kadar geciktiren kişiler size yönetici olacak. Onları böyle yaparken gördüğünüzde, namazınızı kendi vaktinde kılın. Onlarla birlikte kıldığınız namazı da nafile olarak kabul edin. Eğer üç kişi olursanız cemaatle namaz kılın. Üçten fazla iseniz, içinizden biri size imamlık etsin. Rükûa vardığınızda kollarınızı uyluklarınıza yayarak kapanın, avuçlarınızı birbirine yapıştırarak (ellerinizi) koyun. Ben, Allah Rasulü’nün (sav) parmaklarının duruşundaki açıklığı hâlâ gözümde görüyor gibiyim” dedi. Ardından onlara (bize uygulamalı olarak) gösterdi."
Bize Halef b. Hişam, ona Hammad b. Zeyd; (T) Bana Ebu Rabî ez-Zehrânî ve Ebu Kamil el-Cahderî, onlara Hammad, ona Ebu İmran el-Cevnî, ona Abdullah b. Samit, ona da Ebu Zer şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) bana 'namazı (ilk) vaktinden çok sonraya kadar geciktiren yahut da namazı öldürürcesine geç vakte bırakan yöneticiler iş başına geldiği zaman tavrın ne olacak' buyurdu. (Ebu Zer) der ki: Ben 'Bana ne emir buyurursun' dedim. Hz. Peygamber (sav) 'sen namazı vaktinde kıl, onlarla birlikte namaza gittiğinde de yine namaz kıl. Bu kıldığın, senin için bir nafile olur' buyurdu." [Halef rivayetinde vaktinden (sonraya) lafzını zikretmedi.]
Bize Ahmed b. Menî, ona Yezid b. Harun, ona Hammad b. Seleme, ona Hişam b. Amr el-Fezarî, ona Abdurrahman b. Haris b. Hişam, ona da Ali b. Ebu Talib’in rivayet ettiğine göre Nebi (sav) vitir namazında şöyle dua ederdi: "Allahumme innî eûzu biridâke min sahatike ve eûzu bimuâafâtike min ukubetik ve euzu bike mink lâ uhsî senâaen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsik" "Allahım! Gazabından (öfkenden) rızana, azabından da affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana layık övgüler sayamayacağım kadar çoktur. Sen, kendini övdüğün şekilde övülmeye layıksın." [(Tirmizi) der ki: Hz. Ali’den gelen bu rivayet hasen garip olup bu tarikle sadece Hammad b. Seleme’nin rivayet ettiği bir hadis olarak biliyoruz.]
Bize Zekeriya b. Adiy, ona Cafer b. Süleyman, ona Ali b. Ali, ona Ebu Mutevekkil, ona Ebu Said şöyle demiştir: Rasulullah (sav) geceleyin (namaza) kalktığında tekbir alır ve "Sübhânekellâhümme ve bi hamdik ve tebârekesmük ve teâlâ ceddük ve lâ ilâhe ğayrük. Eüzu billahi semî’l-alimi mine’ş-şeytani’r-racim min hemzihî ve nefsihî ve nefhih (Allahım! Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. Seni hamdinle tesbih ederim. İsmin mübarektir, şanın yücedir. Senden başka ilah yoktur. Kovulmuş şeytanın onun çarpmasından, üflemesinden ve üfürmesinden, işiten ve bilen Allah’a sığınırım" dedikten sonra namazına (kıraatine) başlardı. Cafer der ki: Matar, Şeytanın çarpmasını (هَمْزِ) sara nöbeti, ölüm nöbeti, ruhsal sıkıntı; üflemesini (نَفْثِ) şiir (batıl söz); üfürmesini de (نَفْخِ) kibir olarak açıklamıştır.
Bize Ebu Numan, ona Hammâd b. Zeyd, ona Yahya b. Said, ona Abdurrahman kızı Amre, onun da Âişe şöyle rivayet etmiştir: "Yahudi bir kadın Âişe’nin huzuruna girmiş ve 'Allah seni kabir azabından korusun' demişti. (Hz. Âişe der ki:) Nebi (sav) gelince ona 'İnsanlara kabirlerinde azap edilir mi?' diye sordum, 'Allah’a sığınırım' buyurdu. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) bir gün bineğine binip gittikten sonra güneş tutuldu. Nebi (sav) gelip bineğinden indi, sonra da namazgaha gitti. Cemaat de onun arkasında namaza durdu, uzunca bir kıyam yaptıktan sonra rükûa varıp uzunca bir rükû yaptı. Sonra rükûdan kalktı ve uzunca ayakta durdu ama bu ilk kıyamından daha kısa idi. Sonra yine uzunca bir rükû yaptı, bununla birlikte ilk rükûdan daha kısa idi. Sonra iki secde yaptı, sonra ayağa kalktı, aynısını yaptıktan sonra güneş de açıldı. Yanıma girdi ve 'ben sizin kabirlerinizde Deccâl fitnesi gibi fitneye (ağır imtihana) tabi tutulacağınızı görüyorum' buyurdu. Ayrıca ben onu 'Allah’ım, kabir azabından sana sığınırım, Allah’ım, ateş azabından sana sığınırım' buyururken işittim."
Bize Muhammed b. Alâ el-Hemdânî Ebu Küreyb, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona da Esved ve Alkame şöyle demiştir: Abdullah b. Mesud'u evinde ziyarete gittik, bize “(yanınızdaki) bu kişiler sizinle birlikte (cemaatle) namaz kıldılar mı?” diye sordu. Biz de “hayır, kılmadılar” dedik. Bunun üzerine “o halde kalkın, birlikte namaz kılalım” dedi. Ancak bize ne ezan okumayı ne de kamet getirmeyi emretti. (Ravi) der ki: Arkasına geçip namaza durmak isteyince ellerimizden tutarak birimizi sağına, diğerimizi soluna aldı. Rükûa vardığımızda ellerimizi dizlerimize koyduk. (Bunu görünce) ellerimize vurdu, avuçlarını birbirine yapıştırıp ellerini uyluklarının arasına soktu (bize böyle yapmamızı öğretti). Namazını bitirince “Zaman gelecek, namazı vaktinde kılmayan, onu ölülerin doğuş vaktine (yani güneşin doğumuna) kadar geciktiren kişiler size yönetici olacak. Onları böyle yaparken gördüğünüzde, namazınızı kendi vaktinde kılın. Onlarla birlikte kıldığınız namazı da nafile olarak kabul edin. Eğer üç kişi olursanız cemaatle namaz kılın. Üçten fazla iseniz, içinizden biri size imamlık etsin. Rükûa vardığınızda kollarınızı uyluklarınıza yayarak kapanın, avuçlarınızı birbirine yapıştırarak (ellerinizi) koyun. Ben, Allah Rasulü’nün (sav) parmaklarının duruşundaki açıklığı hâlâ gözümde görüyor gibiyim” dedi. Ardından onlara (bize uygulamalı olarak) gösterdi."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Reca arasında inkita vardır.