52 Kayıt Bulundu.
Bize Ubeydullah b. Muaz, ona babası (Muâz b. Muâz), ona Kehmes, ona İbn Bureyde, ona da Yahya b. Ya'mer şöyle rivayet etmiştir: Basra'da kader hakkında ilk konuşan Ma'bed el-Cühenî'dir. Humeyd b. Abdurrahman el-Himyerî ile birlikte hac -veya umre- yapmak üzere yola çıktık ve “keşke Rasulullah'ın (sav) ashabından birine rastlasak da bu adamların kader hakkında söylediklerini ona sorsak” diye konuştuk. O arada mescide girmekte olan Abdullah b. Ömer'e denk geldik ve hemen yanına geldik. Arkadaşımın sözü bana bırakacağını düşünerek konuya girdim ve “Ya Ebu Abdurrahman, bizim taraflarda birtakım adamlar ortaya çıktı; Kur'an okuyor, ilmî faaliyetlerde bulunuyor ve kaderin olmadığını, olayların ilahî takdir olmaksızın yeni şeyler olduğunu iddia ediyorlar” dedim. Bunun üzerine İbn Ömer “Onlara rastladığında kendilerine de ki: Ben onlardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar. Abdullah b. Ömer'in, kendisine yemin ettiği Allah'a and olsun ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa da onu dağıtsa, kadere inanmadıkça Allah bunu ondan kabul etmez” dedi. Sonra “Bana babam Ömer b. el-Hattab bana şöyle anlattı” diye rivayet etti: "Bir gün Rasulullah'ın (sav) yanında otururken, aniden yanımıza bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı bir adam geldi. Üzerinde herhangi bir yolculuk alâmeti görünmüyor, ama hiçbirimiz de onu tanımıyorduk. Adam gidip Hz. Peygamber'in önünde oturdu, dizlerini O'nun dizlerine dayadı, ellerini de uyluklarına koydu. Sonra 'Ya Muhammed, bana İslâm'dan haber ver' dedi. Rasulullah (sav) 'İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol külfetine gücün yeterse Kâbe'yi tavaf etmendir' buyurdu. Adam 'doğru söyledin' dedi. Hz. Ömer der ki: Biz şaşırdık, adam hem soruyor hem de tasdik ediyordu. Adam tekrar 'Bana imandan bahset' dedi Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına ve şerrine iman etmendir' cevabını verdi. Adam yine 'doğru söyledin' dedi ve tekrar 'bana ihsandan haber ver' dedi. Rasulullah (sav) 'İhsân, Allah'a, O'nu görüyormuş gibi kulluk etmendir. Zira her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor' buyurdu. Adam, 'bana kıyametten haber ver' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'bu konuda kendisine soru sorulan kişi, sorandan daha âlim değildir' buyurdu. Bu sefer adam, 'öyleyse alâmetlerinden haber ver' deyince, Rasulullah (sav) 'cariyenin, efendisini doğurması ve yalın ayak, baldırı çıplak, yoksul koyun çobanlarının yüksek binalar yapmakta yarışmalarıdır' buyurdu. Hz. Ömer der ki: Sonra adam kalkıp gitti. Bir müddet bekledikten sonra Hz. Peygamber bana 'Ya Ömer, o soru soran adam kim, biliyor musun?' dedi. 'En iyisini Allah ve Rasulü bilir' dedim. Hz. Peygamber (sav) 'O (gelen), Cibril'di, size dininizi öğretmek için gelmişti' buyurdu."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Züheyr b. Harb, onlara İbn Uleyye, ona İsmail b. İbrahim, ona Ebu Hayyan, ona Ebu Zür'a b. Amr b. Cerir, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) bir gün insanların arasına çıkmıştı. Yanına bir adam gelip Ey Allah'ın Rasulü! İman nedir? diye sordu. Rasulullah (sav); 'Allah'a, meleklerine, kitabına, onunla buluşmaya, elçilerine ve ahirette dirilmeye iman etmendir' buyurdu. O kişi; 'Ey Allah'ın Rasulü! İslam nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav); "Allah'a ibadet etmek, ona hiçbir şeyi şirk koşmaman, farz namazı kılman, farz zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır' buyurdu. O kişi, 'Ey Allah'ın Rasulü! İhsan nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav), 'Allah'ı görüyormuşçasına ibadet etmendir. Zira sen onu görmesen de muhakkak o seni görür' buyurdu. O kişi, 'Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet ne zamandır?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav), 'bu sorunun muhatabı soruyu sorandan daha fazla bir şey bilmemektedir. Ancak sana onun alametlerini anlatayım. Cariye kendi efendisini doğurursa bu kıyamet alametlerindendir. Yalın ayaklı çıplak ayak takımı insanların başına geçerlerse bu kıyamet alametlerindendir. Çobanlar bina yarıştırmaya başlarsa bu kıyamet alametlerindendir. Kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş şeye dahildir" buyurdu. "Ardından kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz Allah'ın katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır." (Lokman, 31/34) ayetini okudu. Daha sonra adam gitti ve Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "O adamı bana geri getirin." Onu geri getirmek için yola çıktılar ama izine rastlayamadılar. Bunun üzerine Rasulullah (sav); "O, Cebrail'di. İnsanlara dinlerini öğretmek için gelmişti" buyurdu."
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona Muhammed b. Bişr, ona Ebu Hayyan et-Teymî bu isnadla benzer bir hadisi rivayet etmiştir. "Rasulullah (sav) bir gün insanların arasına çıkmıştı. Yanına bir adam gelip Ey Allah'ın Rasulü! İman nedir? diye sordu. Rasulullah (sav); "Allah'a, meleklerine, kitabına, onunla buluşmaya, elçilerine ve ahirette dirilmeye iman etmendir" buyurdu. O kişi; Ey Allah'ın resulü! İslam nedir? diye sordu. Rasulullah (sav); "Allah'a ibadet etmek, ona hiçbir şeyi şirk koşmaman, farz namazı kılman, farz zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır." buyurdu. O kişi; Ey Allah'ın ,Rasulü! İhsan nedir? diye sordu. Rasulullah (sav); "Allah'ı görüyormuşçasına ibadet etmendir. Zira sen onu görmesen de muhakkak o seni görür" buyurdu. O kişi Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet ne zamandır? diye sordu. Hz. Peygamber (sav); "bu sorunun muhatabı soruyu sorandan daha fazla bir şey bilmemektedir. Ancak sana onun alametlerini anlatayım. Cariye kendi efendisini doğurursa bu kıyamet alametlerindendir. Yalın ayaklı çıplak ayak takımı insanların başına geçerlerse bu kıyamet alametlerindendir. Çobanlar bina yarıştırmaya başlarsa bu kıyamet alametlerindendir. Kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş şeye dahildir" buyurdu. Ardından "kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz Allah'ın katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır." (Lokman, 31/34) ayetini okudu. Daha sonra adam gitti ve Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "O adamı bana geri getirin." Onu geri getirmek için yola çıktılar ama izine rastlayamadılar. Bunun üzerine Rasulullah (sav); "O, Cebrail'di. İnsanlara dinlerini öğretmek için gelmişti" buyurdu." [Ancak onun rivayetinde: "Cariye kocasını doğurduğu zaman" cümlesi vardır.]
Bize Ebu Ammâr Hüseyin b. Hureys el-Huzâî, ona Veki, ona Kehmes b. Hasan, ona Abdullah b. Büreyde, ona da Yahya b. Ya’mur şöylerivayet etmiştir: Kader konusunda ilk konuşan kişi, Ma’bed el-Cühenî oldu. Bunun üzerine biz de, Hz. Peygamber’in (sav) ashabından bir kişi ile karşılaşırsak ona bu kimselerin ortaya attığı kader konusunu soralım diye Humeyd b. Abdurrahman el-Hımyerî ile birlikte yola çıkıp Medine’ye geldik. Bu sırada Abdullah b. Ömer ile karşılaştık, mescitten dışarı çıkıyordu. Arkadaşımla birlikte onun yanına vardık. Arkadaşımın, bu konuda konuşmayı bana bıraktığını düşünerek İbn Ömer’e “Ey Ebu Abdurrahman, Bazı kimseler Kur’ân okuyor, ilimde derin meselelere dalıyor ve kader diye bir şeyin olmadığını her işin (ezelde takdir edilmeyip) hemen o anda meydana geliveren bir durum olduğunu söylüyorlar” dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer şöyle dedi: Onlarla bir daha karşılaşırsan benim onlardan, onların da benden uzak olduklarını kendilerine bildir. Abdullah’ın adına yemin ettiği Allah'a ant olsun ki onlardan biri Allah yolunda Uhud dağı kadar altın harcasa, yine de kadere ve hayır ve şerrin ondan olduğuna iman etmedikçe, onların bu infakı kabul edilmez. Râvi Yahya b. Ya’mur der ki: Daha sonra Abdullah b. Ömer, Ömer b. Hattâb'ın şöyle dediğini rivayet etti: "Rasulullah’ın (sav) yanında bulunduğumuz bir sırada, elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk belirtisi görülmüyordu, içimizden hiçbir kimse de kendisini tanımıyordu. Bu kimse Rasulullah’ın (sav) yanına geldi, dizini onun dizine dayadı ve 'ey Muhammed! İman nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ahiret gününe, hayır ve şerri ile kadere inanmaktır' diye cevap verdi. Sonra o adam 'İslam nedir?' diye sordu. Allah Rasulü (sav) 'Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır' buyurdu. Sonra o adam 'ihsan nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de o seni her an görmektedir' buyurdu. Ömer der ki: Soru soran kimse her sorunun ardından 'doğru söyledin' diye tasdik ediyordu. Biz de bu adama hayret ettik, hem soru soruyor hem de aldığı cevabı doğruluyordu. O adam tekrar 'kıyamet ne zaman kopacaktır?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir' buyurdu. Adam 'kıyametin alametleri nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Cariyenin efendisini doğurması, (yani doğan çocukların ana ve babalarına köle muamelesi yapmaları), yalın ayak, baldırı çıplak ve fakir koyun çobanlarının yüksek yüksek binalar yaptırdığını görmendir' buyurdu. Ömer der ki: Bu olaydan üç gün sonra Rasulullah (sav), benimle karşılaştı ve 'Ey Ömer! O (gün) soru soran kimdi biliyor musun? O Cibril idi, size dini temel prensiplerini öğretmeye gelmişti' buyurdu." [Bize Ahmed b. Muhammed, ona İbn Mübarek, ona Kehmes b. Hasan, bu isnadla hadisin benzerini rivayet etmiştir. Bize Muhamed b. Müsennâ, ona Muaz b. Muaz, ona Kehmes aynı senedle mana itibarıyla benzer rivayette bulunmuştur. Bu konuda Talha b. Ubeydullah, Enes b. Mâlik ve Ebu Hüreyre’den de hadis rivayet edilmiştir.] [Tirmizî der ki: Bu hadis hasen-sahihtir. Ömer’den farklı yollarla bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir. Aynı hadis, İbn Ömer vasıtası ile Hz. Peygamberden rivayet edilmiştir. Sahih olan rivayet, İbn Ömer’in (babası) Ömer’den yaptığı rivayettir.]
Bize Ebu Ammâr Hüseyin b. Hureys el-Huzâî, ona Veki, ona Kehmes b. Hasan, ona Abdullah b. Büreyde, ona da Yahya b. Ya’mur şöylerivayet etmiştir: Kader konusunda ilk konuşan kişi, Ma’bed el-Cühenî oldu. Bunun üzerine biz de, Hz. Peygamber’in (sav) ashabından bir kişi ile karşılaşırsak ona bu kimselerin ortaya attığı kader konusunu soralım diye Humeyd b. Abdurrahman el-Hımyerî ile birlikte yola çıkıp Medine’ye geldik. Bu sırada Abdullah b. Ömer ile karşılaştık, mescitten dışarı çıkıyordu. Arkadaşımla birlikte onun yanına vardık. Arkadaşımın, bu konuda konuşmayı bana bıraktığını düşünerek İbn Ömer’e “Ey Ebu Abdurrahman, Bazı kimseler Kur’ân okuyor, ilimde derin meselelere dalıyor ve kader diye bir şeyin olmadığını her işin (ezelde takdir edilmeyip) hemen o anda meydana geliveren bir durum olduğunu söylüyorlar” dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer şöyle dedi: Onlarla bir daha karşılaşırsan benim onlardan, onların da benden uzak olduklarını kendilerine bildir. Abdullah’ın adına yemin ettiği Allah'a ant olsun ki onlardan biri Allah yolunda Uhud dağı kadar altın harcasa, yine de kadere ve hayır ve şerrin ondan olduğuna iman etmedikçe, onların bu infakı kabul edilmez. Râvi Yahya b. Ya’mur der ki: Daha sonra Abdullah b. Ömer, Ömer b. Hattâb'ın şöyle dediğini rivayet etti: "Rasulullah’ın (sav) yanında bulunduğumuz bir sırada, elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk belirtisi görülmüyordu, içimizden hiçbir kimse de kendisini tanımıyordu. Bu kimse Rasulullah’ın (sav) yanına geldi, dizini onun dizine dayadı ve 'ey Muhammed! İman nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ahiret gününe, hayır ve şerri ile kadere inanmaktır' diye cevap verdi. Sonra o adam 'İslam nedir?' diye sordu. Allah Rasulü (sav) 'Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır' buyurdu. Sonra o adam 'ihsan nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de o seni her an görmektedir' buyurdu. Ömer der ki: Soru soran kimse her sorunun ardından 'doğru söyledin' diye tasdik ediyordu. Biz de bu adama hayret ettik, hem soru soruyor hem de aldığı cevabı doğruluyordu. O adam tekrar 'kıyamet ne zaman kopacaktır?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir' buyurdu. Adam 'kıyametin alametleri nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Cariyenin efendisini doğurması, (yani doğan çocukların ana ve babalarına köle muamelesi yapmaları), yalın ayak, baldırı çıplak ve fakir koyun çobanlarının yüksek yüksek binalar yaptırdığını görmendir' buyurdu. Ömer der ki: Bu olaydan üç gün sonra Rasulullah (sav), benimle karşılaştı ve 'Ey Ömer! O (gün) soru soran kimdi biliyor musun? O Cibril idi, size dini temel prensiplerini öğretmeye gelmişti' buyurdu." [Bize Ahmed b. Muhammed, ona İbn Mübarek, ona Kehmes b. Hasan, bu isnadla hadisin benzerini rivayet etmiştir. Bize Muhamed b. Müsennâ, ona Muaz b. Muaz, ona Kehmes aynı senedle mana itibarıyla benzer rivayette bulunmuştur. Bu konuda Talha b. Ubeydullah, Enes b. Mâlik ve Ebu Hüreyre’den de hadis rivayet edilmiştir.] [Tirmizî der ki: Bu hadis hasen-sahihtir. Ömer’den farklı yollarla bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir. Aynı hadis, İbn Ömer vasıtası ile Hz. Peygamberden rivayet edilmiştir. Sahih olan rivayet, İbn Ömer’in (babası) Ömer’den yaptığı rivayettir.]
Bize Ebu Ammâr Hüseyin b. Hureys el-Huzâî, ona Veki, ona Kehmes b. Hasan, ona Abdullah b. Büreyde, ona da Yahya b. Ya’mur şöylerivayet etmiştir: Kader konusunda ilk konuşan kişi, Ma’bed el-Cühenî oldu. Bunun üzerine biz de, Hz. Peygamber’in (sav) ashabından bir kişi ile karşılaşırsak ona bu kimselerin ortaya attığı kader konusunu soralım diye Humeyd b. Abdurrahman el-Hımyerî ile birlikte yola çıkıp Medine’ye geldik. Bu sırada Abdullah b. Ömer ile karşılaştık, mescitten dışarı çıkıyordu. Arkadaşımla birlikte onun yanına vardık. Arkadaşımın, bu konuda konuşmayı bana bıraktığını düşünerek İbn Ömer’e “Ey Ebu Abdurrahman, Bazı kimseler Kur’ân okuyor, ilimde derin meselelere dalıyor ve kader diye bir şeyin olmadığını her işin (ezelde takdir edilmeyip) hemen o anda meydana geliveren bir durum olduğunu söylüyorlar” dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer şöyle dedi: Onlarla bir daha karşılaşırsan benim onlardan, onların da benden uzak olduklarını kendilerine bildir. Abdullah’ın adına yemin ettiği Allah'a ant olsun ki onlardan biri Allah yolunda Uhud dağı kadar altın harcasa, yine de kadere ve hayır ve şerrin ondan olduğuna iman etmedikçe, onların bu infakı kabul edilmez. Râvi Yahya b. Ya’mur der ki: Daha sonra Abdullah b. Ömer, Ömer b. Hattâb'ın şöyle dediğini rivayet etti: "Rasulullah’ın (sav) yanında bulunduğumuz bir sırada, elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk belirtisi görülmüyordu, içimizden hiçbir kimse de kendisini tanımıyordu. Bu kimse Rasulullah’ın (sav) yanına geldi, dizini onun dizine dayadı ve 'ey Muhammed! İman nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ahiret gününe, hayır ve şerri ile kadere inanmaktır' diye cevap verdi. Sonra o adam 'İslam nedir?' diye sordu. Allah Rasulü (sav) 'Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır' buyurdu. Sonra o adam 'ihsan nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de o seni her an görmektedir' buyurdu. Ömer der ki: Soru soran kimse her sorunun ardından 'doğru söyledin' diye tasdik ediyordu. Biz de bu adama hayret ettik, hem soru soruyor hem de aldığı cevabı doğruluyordu. O adam tekrar 'kıyamet ne zaman kopacaktır?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'Sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir' buyurdu. Adam 'kıyametin alametleri nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Cariyenin efendisini doğurması, (yani doğan çocukların ana ve babalarına köle muamelesi yapmaları), yalın ayak, baldırı çıplak ve fakir koyun çobanlarının yüksek yüksek binalar yaptırdığını görmendir' buyurdu. Ömer der ki: Bu olaydan üç gün sonra Rasulullah (sav), benimle karşılaştı ve 'Ey Ömer! O (gün) soru soran kimdi biliyor musun? O Cibril idi, size dini temel prensiplerini öğretmeye gelmişti' buyurdu." [Bize Ahmed b. Muhammed, ona İbn Mübarek, ona Kehmes b. Hasan, bu isnadla hadisin benzerini rivayet etmiştir. Bize Muhamed b. Müsennâ, ona Muaz b. Muaz, ona Kehmes aynı senedle mana itibarıyla benzer rivayette bulunmuştur. Bu konuda Talha b. Ubeydullah, Enes b. Mâlik ve Ebu Hüreyre’den de hadis rivayet edilmiştir.] [Tirmizî der ki: Bu hadis hasen-sahihtir. Ömer’den farklı yollarla bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir. Aynı hadis, İbn Ömer vasıtası ile Hz. Peygamberden rivayet edilmiştir. Sahih olan rivayet, İbn Ömer’in (babası) Ömer’den yaptığı rivayettir.]
Açıklama: Hadis mütabîleriyle hasendir.