Aynı isnad ile (Bize Yezîd, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir):
Yahudi'nin biri Medine çarşısında “Hz. Musa'yı bütün insanlardan üstün kılan (Allah)'a yemin olsun” dedi. Ensar'dan bir adam da Yahudi'ye bir tokat attı ve “Rasulullah (sav) aramızda iken sen böyle diyorsun” dedi Bunun üzerine Yahudi gelip Rasulullah'a (sav) durumu anlattı. Hz. Peygamber (sav) de "O gün sûra üflenir; Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa kıyâmetin dehşetinden çarpılıp cansız yere serilir. Sonra sûra bir daha üflenir; bir de bakarsın ki, bütün ölüler dirilip kabirlerinde ayağa kalkmış, merak ve endişe içinde etraflarına bakınıp duruyorlar" (Zümer, 68) ayetini okuyup şöyle buyurdu: "Şüphesiz ilk dirilen ben olurum ve bir de bakarım ki Musa, Arş'ın direklerinden birine tutunmuş duruyor. Artık bilemiyorum, acaba benden önce mi uyandı, yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden miydi? Kim, benim, Yunus b. Mettâ'dan daha hayırlı olduğumu söylerse yalan söylemiş olur."
Açıklama: Hadis sahih isnad ise Muhammed b. Amr dolayısıyla hasendir. Hadisin isnadı için bk. HM009806.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
60745, HM009820
Hadis:
بالْإِسْنَادِ
قَالَ قَالَ يَهُودِيٌّ بِسُوقِ الْمَدِينَةِ وَالَّذِي اصْطَفَى مُوسَى عَلَى الْبَشَرِ قَالَ فَلَطَمَهُ رَجُلٌ مِنْ الْأَنْصَارِ فَقَالَ تَقُولُ هَذَا وَرَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِينَا قَالَ فَأَتَى الْيَهُودِيُّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ { وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ } قَالَ فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ يَرْفَعُ رَأْسَهُ فَإِذَا مُوسَى آخِذٌ بِقَائِمَةٍ مِنْ قَوَائِمِ الْعَرْشِ فَلَا أَدْرِي أَرَفَعَ رَأْسَهُ قَبْلِي أَمْ كَانَ مِمَّنْ اسْتَثْنَى اللَّهُ وَمَنْ قَالَ أَنِّي خَيْرٌ مِنْ يُونُسَ بْنِ مَتَّى فَقَدْ كَذَبَ
Tercemesi:
Aynı isnad ile (Bize Yezîd, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir):
Yahudi'nin biri Medine çarşısında “Hz. Musa'yı bütün insanlardan üstün kılan (Allah)'a yemin olsun” dedi. Ensar'dan bir adam da Yahudi'ye bir tokat attı ve “Rasulullah (sav) aramızda iken sen böyle diyorsun” dedi Bunun üzerine Yahudi gelip Rasulullah'a (sav) durumu anlattı. Hz. Peygamber (sav) de "O gün sûra üflenir; Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa kıyâmetin dehşetinden çarpılıp cansız yere serilir. Sonra sûra bir daha üflenir; bir de bakarsın ki, bütün ölüler dirilip kabirlerinde ayağa kalkmış, merak ve endişe içinde etraflarına bakınıp duruyorlar" (Zümer, 68) ayetini okuyup şöyle buyurdu: "Şüphesiz ilk dirilen ben olurum ve bir de bakarım ki Musa, Arş'ın direklerinden birine tutunmuş duruyor. Artık bilemiyorum, acaba benden önce mi uyandı, yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden miydi? Kim, benim, Yunus b. Mettâ'dan daha hayırlı olduğumu söylerse yalan söylemiş olur."
Açıklama:
Hadis sahih isnad ise Muhammed b. Amr dolayısıyla hasendir. Hadisin isnadı için bk. HM009806.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Ebu Hureyre 9820, 3/584
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Abdullah Muhammed b. Amr el-Leysî (Muhammed b. Amr b. Alkame b. Vakkas)
4. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
Konular:
Diyalog, gayri müslimlerle tartışma
Diyalog, Hz. Peygamber'in / Sahabenin Yahudilerle ilişkileri
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kıyamet, ahvali
Kur'an, Ayet Yorumu
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Peygamberler, Hz. Yunus
Bize Mahmud b. Ğaylân ve Abd b. Humeyd –anlam bir olmak üzere-, onlara Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Sâbit el-Bunânî, ona Abdurrahman b. Ebu Leylâ, ona da Suhayb şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldıktan sonra ses çıkarmadan dudaklarını kıpırdatıp konuşur gibi yapardı. Ona 'Ey Allah’ın Rasulü, sen ikindi namazını kıldıktan sonra konuşur gibi yapıyorsun' denilince, şöyle buyurdu: Nebilerden birisi ümmetinin durumundan oldukça hoşlanmıştı, bunun için 'Bunlara kim denk olabilir ki' dedi. Allah da ona 'Ümmetini, onlara vereceğim azap ya da düşmanlarını onlara musallat kılmam arasında tercih yapmakta serbest bırak' diye vahyetti. Onlar da azabı tercih ettiler. Bunun üzerine Allah onlara ölümü musallat etti. Bir günde onlardan yetmiş bin kişi öldü."
"(Ravi Abdurrahman b. Ebu Leylâ der ki: Suhayb) bu hadisi naklettiği zaman hemen ardından şu hadisi de aktarırdı. (Rasulullah (sav) anlatımına devam ederek şöyle) buyurdu: Krallardan bir kral vardı, bu kralın kendisi için geleceğe dair tahminlerde bulunan bir kâhini vardı. Kâhin 'Bana kavrayışlı, zeki birisini -ya da: Zeki, söyleneni iyi kavrayan bir kişi- bulun, ben de ona bu bildiklerimi öğreteceğim. Çünkü ben öldükten sonra aranızdan bu bilginin kopup gideceğinden ve aranızda bunu bilecek kimsenin kalmayacağından korkarım' dedi. Onun dediği nitelikte birisini arayıp (buldular). Hükümdar ona, kâhinin yanında bulunmasını, ona zaman zaman gidip gelmesini emretti. Çocuk da ona gidip gelmeye başladı. Çocuğun yolu üzerinde bir manastırda bir rahip vardı. [Ma'mer der ki: Sanırım o zamanlar manastırlara ibadete çekilenler o gün müslüman kimselerdi.]"
"Hz. Peygamber sözüne şöyle devam etti: Çocuk, o rahibin yanından geçtiği her seferinde, ona sorular sorar ve ona sorularını sormaya devam edince, sonunda rahip ona durumunu haber vererek, 'Ben sadece Allah’a Kulluk ederim' dedi. Bu sefer çocuk rahibin yanında bir süre kalıp kâhinin yanına gitmekte gecikmeye başladı. Kâhin de çocuğun ailesine, 'Bu çocuk benim yanıma hemen hemen hiç gelmiyor' diye haber gönderdi. Çocuk bu durumu rahibe haber verince, rahip de ona 'Kâhin sana 'Neredeydin?' diye sorarsa 'Ailemin yanındaydım' dersin. Ailen sana 'Neredeydin?' derse, kâhinin yanında olduğunu onlara söylersin' dedi."
"Çocuk bu halde iken bir vahşi hayvanın alıkoyduğu çok sayıda bir insan topluluğunun bulunduğu bir yerden geçti. [Birileri 'Bu vahşi hayvan bir aslandı' demiştir.] Çocuk bir taş alıp 'Allah’ım, eğer rahibin dediği hak ise senden bu hayvanı öldürmemi dilerim' dedi. Sonra taşı attı ve o hayvanı öldürdü. Herkes 'Onu kim öldürdü?' deyince 'Çocuk' dediler. İnsanlar dehşete kapılarak 'Gerçekten bu çocuk hiç kimsenin bilmediği bir bilgiyi öğrenmiş bulunuyor' dediler. Gözleri görmeyen birisi onun bu durumunu işitince 'Eğer sen benim tekrar görmeme sebep olursan sana şunu şunu vereceğim' dedi. Çocuk 'Ben senden böyle bir şey istemiyorum, fakat eğer tekrar görürsen sana tekrar görme imkânını veren o yüce zata iman edecek misin?' dedi. Kör 'Evet' dedi. Çocuk Allah’a dua edince adam tekrar görmeye başladı. Gözleri görmeyen o kör kişi bunun üzerine iman etti. Durumları hükümdara ulaşınca, o da onlara elçi gönderdi, onları yanına getirtti ve 'Sizlerin her birinizi, diğerinden farklı bir şekilde öldüreceğim' deyip, verdiği emir üzerine testere onlardan birisinin başının tam ortasına yerleştirildi ve onu böylece öldürdü. Diğerini ise başka bir şekilde öldürdü sonra çocuğun getirilmesini emrederek 'Onu şu şu dağa alıp götürün ve onu dağın tepesinden aşağıya atın' dedi. Çocuğu alıp o dediği dağa götürdüler, çocuğu atmak istedikleri o yere geldiklerinde o dağdan aşağı düşüp yuvarlanıverdiler. Sonunda aralarında, o çocuktan başka kalan kimse olmadı. Sonra çocuk geri dönünce, yine hükümdar çocuğun alınıp denize götürülmesini ve onu denize atmalarını emretti. Çocuk alınıp denize götürüldü, Allah onunla beraber olanları suda boğduğu halde onu kurtardı. Bu sefer çocuk hükümdara 'Sen beni asıp, bana ok atmadıkça, ok attığın zaman da 'Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla' demedikçe beni öldüremezsin, dedi. Bunun üzerine kralın verdiği emir ile çocuk asıldı sonra 'Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla' diyerek ona ok attı. Çocuğa ok atılınca elini şakağına koydu, sonra da öldü. İnsanlardan bazıları 'Bu çocuk kimsenin bilmediği bir bilgiyi biliyordu, bu sebeple bizler de bu çocuğun Rabbine iman ediyoruz' dediler ve Hükümdara 'Sana üç kişi muhalefet etti diye mi sen sabrını yitirdin. İşte bütün âlem şimdi sana muhalefet etmiş bulunuyor' dediler. Bu sefer hükümdar yerde hendekler açtırdı, o hendeklere odun atıldı, ateş atıldı, sonra insanların toplanmasını istedi, sonra 'Dininden dönenlere ilişmeyiz, dönmeyenleri ise bu ateşe atarız' dedi ve dönmeyenleri o hendeklere atmaya başladı. İşte yüce Allah (bunun hakkında) 'Kahrolsun, hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler. Onlardan, sırf, hükmüne karşı konulamayan ve her övgüye layık olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. [Buruc, 85/4-8] buyurmuştur. Rasulullah (sav) 'Çocuğa gelince, o defnedildi' buyurdu."
(Ravi) der ki: Nakledildiğine göre Ömer b. Hattab zamanında, o çocuk mezarından çıkarıldığında, parmağı öldürüldüğü sırada koyduğu şekilde şakağı üzerinde idi.
[Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, hasen garib bir hadistir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19997, T003340
Hadis:
حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ - الْمَعْنَى وَاحِدٌ قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ ثَابِتٍ الْبُنَانِىِّ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِى لَيْلَى عَنْ صُهَيْبٍ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا صَلَّى الْعَصْرَ هَمَسَ - وَالْهَمْسُ فِى قَوْلِ بَعْضِهِمْ تَحَرُّكُ شَفَتَيْهِ كَأَنَّهُ يَتَكَلَّمُ فَقِيلَ لَهُ : إِنَّكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِذَا صَلَّيْتَ الْعَصْرَ هَمَسْتَ قَالَ . « إِنَّ نَبِيًّا مِنَ الأَنْبِيَاءِ كَانَ أُعْجِبَ بِأُمَّتِهِ فَقَالَ مَنْ يَقُولُ لِهَؤُلاَءِ ؟ فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ أَنْ خَيِّرْهُمْ بَيْنَ أَنْ أَنْتَقِمَ مِنْهُمْ وَبَيْنَ أَنْ أُسَلِّطَ عَلَيْهِمْ عَدُوَّهُمْ فَاخْتَارَ النِّقْمَةَ فَسَلَّطَ عَلَيْهِمُ الْمَوْتَ فَمَاتَ مِنْهُمْ فِى يَوْمٍ سَبْعُونَ أَلْفًا » . قَالَ وَكَانَ إِذَا حَدَّثَ بِهَذَا الْحَدِيثِ حَدَّثَ بِهَذَا الْحَدِيثِ الآخَرِ . قَالَ « كَانَ مَلِكٌ مِنَ الْمُلُوكِ وَكَانَ لِذَلِكَ الْمَلِكِ كَاهِنٌ يَكْهَنُ لَهُ فَقَالَ الْكَاهِنُ انْظُرُوا لِىَ غُلاَمًا فَهِمًا أَوْ قَالَ فَطِنًا لَقِنًا فَأُعَلِّمُهُ عِلْمِى هَذَا فَإِنِّى أَخَافُ أَنْ أَمُوتَ فَيَنْقَطِعَ مِنْكُمْ هَذَا الْعِلْمُ وَلاَ يَكُونُ فِيكُمْ مَنْ يَعْلَمُهُ . قَالَ فَنَظَرُوا لَهُ عَلَى مَا وَصَفَ فَأَمَرَهُ أَنْ يَحْضُرَ ذَلِكَ الْكَاهِنَ وَأَنْ يَخْتَلِفَ إِلَيْهِ فَجَعَلَ يَخْتَلِفُ إِلَيْهِ وَكَانَ عَلَى طَرِيقِ الْغُلاَمِ رَاهِبٌ فِى صَوْمَعَةٍ » . قَالَ مَعْمَرٌ أَحْسِبُ أَنَّ أَصْحَابَ الصَّوَامِعِ كَانُوا يَوْمَئِذٍ مُسْلِمِينَ قَالَ « فَجَعَلَ الْغُلاَمُ يَسْأَلُ ذَلِكَ الرَّاهِبَ كُلَّمَا مَرَّ بِهِ فَلَمْ يَزَلْ بِهِ حَتَّى أَخْبَرَهُ فَقَالَ إِنَّمَا أَعْبُدُ اللَّهَ » . قَالَ « فَجَعَلَ الْغُلاَمُ يَمْكُثُ عِنْدَ الرَّاهِبِ وَيُبْطِئُ عَلَى الْكَاهِنِ فَأَرْسَلَ الْكَاهِنُ إِلَى أَهْلِ الْغُلاَمِ إِنَّهُ لاَ يَكَادُ يَحْضُرُنِى فَأَخْبَرَ الْغُلاَمُ الرَّاهِبَ بِذَلِكَ فَقَالَ لَهُ الرَّاهِبُ إِذَا قَالَ لَكَ الْكَاهِنُ أَيْنَ كُنْتَ ؟ فَقُلْ عِنْدَ أَهْلِى . وَإِذَا قَالَ لَكَ أَهْلُكَ أَيْنَ كُنْتَ فَأَخِبِرْهُمْ أَنَّكَ كُنْتَ عِنْدَ الْكَاهِنِ » . قَالَ « فَبَيْنَمَا الْغُلاَمُ عَلَى ذَلِكَ إِذْ مَرَّ بِجَمَاعَةٍ مِنَ النَّاسِ كَثِيرٍ قَدْ حَبَسَتْهُمْ دَابَّةٌ » . فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ تِلْكَ الدَّابَّةَ كَانَتْ أَسَدًا قَالَ « فَأَخَذَ الْغُلاَمُ حَجَرًا قَالَ اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ مَا يَقُولُ الرَّاهِبُ حَقًّا فَأَسْأَلُكَ أَنْ أَقْتُلَهَا . قَالَ ثُمَّ رَمَى فَقَتَلَ الدَّابَّةَ . فَقَالَ النَّاسُ مَنْ قَتَلَهَا ؟ قَالُوا الْغُلاَمُ فَفَزِعَ النَّاسُ وَقَالُوا لَقَدْ عَلِمَ هَذَا الْغُلاَمُ عِلْمًا لَمْ يَعْلَمْهُ أَحَدٌ . قَالَ فَسَمِعَ بِهِ أَعْمَى فَقَالَ لَهُ إِنْ أَنْتَ رَدَدْتَ بَصَرِى فَلَكَ كَذَا وَكَذَا . قَالَ لَهُ لاَ أُرِيدُ مِنْكَ هَذَا وَلَكِنْ أَرَأَيْتَ إِنْ رَجَعَ إِلَيْكَ بَصَرُكَ أَتُؤْمِنُ بِالَّذِى رَدَّهُ عَلَيْكَ ؟ قَالَ نَعَمْ . قَالَ فَدَعَا اللَّهَ فَرَدَّ عَلَيْهِ بَصَرَهُ فَآمَنَ الأَعْمَى فَبَلَغَ الْمَلِكَ أَمْرُهُمْ فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ فَأُتِىَ بِهِمْ فَقَالَ لأَقْتُلَنَّ كُلَّ وَاحِدٍ مِنْكُمْ قِتْلَةً لاَ أَقْتُلُ بِهَا صَاحِبَهُ فَأَمَرَ بِالرَّاهِبِ وَالرَّجُلِ الَّذِى كَانَ أَعْمَى فَوَضَعَ الْمِنْشَارَ عَلَى مَفْرِقِ أَحَدِهِمَا فَقَتَلَهُ وَقَتَلَ الآخَرَ بِقِتْلَةٍ أُخْرَى . ثُمَّ أَمَرَ بِالْغُلاَمِ فَقَالَ انْطَلِقُوا بِهِ إِلَى جَبَلِ كَذَا وَكَذَا فَأَلْقُوهُ مِنْ رَأْسِهِ فَانْطَلَقُوا بِهِ إِلَى ذَلِكَ الْجَبَلِ فَلَمَّا انْتَهَوْا بِهِ إِلَى ذَلِكَ الْمَكَانِ الَّذِى أَرَادُوا أَنْ يُلْقُوهُ مِنْهُ جَعَلُوا يَتَهَافَتُونَ مِنْ ذَلِكَ الْجَبَلِ وَيَتَرَدَّوْنَ حَتَّى لَمْ يَبْقَ مِنْهُمْ إِلاَّ الْغُلاَمُ » . قَالَ « ثُمَّ رَجَعَ فَأَمَرَ بِهِ الْمَلِكُ أَنْ يَنْطَلِقُوا بِهِ إِلَى الْبَحْرِ فَيُلْقُونَهُ فِيهِ فَانْطُلِقَ بِهِ إِلَى الْبَحْرِ فَغَرَّقَ اللَّهُ الَّذِينَ كَانُوا مَعَهُ وَأَنْجَاهُ فَقَالَ الْغُلاَمُ لِلْمَلِكِ إِنَّكَ لاَ تَقْتُلُنِى حَتَّى تَصْلُبَنِى وَتَرْمِيَنِى وَتَقُولَ إِذَا رَمَيْتَنِى بِسْمِ اللَّهِ رَبِّ هَذَا الْغُلاَمِ . قَالَ فَأَمَرَ بِهِ فَصُلِبَ ثُمَّ رَمَاهُ فَقَالَ بِسْمِ اللَّهِ رَبِّ هَذَا الْغُلاَمِ . قَالَ فَوَضَعَ الْغُلاَمُ يَدَهُ عَلَى صُدْغِهِ حِينَ رُمِىَ ثُمَّ مَاتَ . فَقَالَ أُنَاسٌ لَقَدْ عَلِمَ هَذَا الْغُلاَمُ عِلْمًا مَا عَلِمَهُ أَحَدٌ فَإِنَّا نُؤْمِنُ بِرَبِّ هَذَا الْغُلاَمِ . قَالَ فَقِيلَ لِلْمَلِكِ أَجَزِعْتَ أَنْ خَالَفَكَ ثَلاَثَةٌ فَهَذَا الْعَالَمُ كُلُّهُمْ قَدْ خَالَفُوكَ . قَالَ فَخَدَّ أُخْدُودًا ثُمَّ أَلْقَى فِيهَا الْحَطَبَ وَالنَّارَ ثُمَّ جَمَعَ النَّاسَ فَقَالَ مَنْ رَجَعَ عَنْ دِينِهِ تَرَكْنَاهُ وَمَنْ لَمْ يَرْجِعْ أَلْقَيْنَاهُ فِى هَذِهِ النَّارِ فَجَعَلَ يُلْقِيهِمْ فِى تِلْكَ الأُخْدُودِ . قَالَ يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى ( قُتِلَ أَصْحَابُ الأُخْدُودِ * النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ ) حَتَّى بَلَغَ ( الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ ) » . قَالَ « فَأَمَّا الْغُلاَمُ فَإِنَّهُ دُفِنَ » . قَالَ فَيُذْكَرُ أَنَّهُ أُخْرِجَ فِى زَمَنِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ وَأُصْبُعُهُ عَلَى صُدْغِهِ كَمَا وَضَعَهَا حِينَ قُتِلَ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ .
Tercemesi:
Bize Mahmud b. Ğaylân ve Abd b. Humeyd –anlam bir olmak üzere-, onlara Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Sâbit el-Bunânî, ona Abdurrahman b. Ebu Leylâ, ona da Suhayb şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldıktan sonra ses çıkarmadan dudaklarını kıpırdatıp konuşur gibi yapardı. Ona 'Ey Allah’ın Rasulü, sen ikindi namazını kıldıktan sonra konuşur gibi yapıyorsun' denilince, şöyle buyurdu: Nebilerden birisi ümmetinin durumundan oldukça hoşlanmıştı, bunun için 'Bunlara kim denk olabilir ki' dedi. Allah da ona 'Ümmetini, onlara vereceğim azap ya da düşmanlarını onlara musallat kılmam arasında tercih yapmakta serbest bırak' diye vahyetti. Onlar da azabı tercih ettiler. Bunun üzerine Allah onlara ölümü musallat etti. Bir günde onlardan yetmiş bin kişi öldü."
"(Ravi Abdurrahman b. Ebu Leylâ der ki: Suhayb) bu hadisi naklettiği zaman hemen ardından şu hadisi de aktarırdı. (Rasulullah (sav) anlatımına devam ederek şöyle) buyurdu: Krallardan bir kral vardı, bu kralın kendisi için geleceğe dair tahminlerde bulunan bir kâhini vardı. Kâhin 'Bana kavrayışlı, zeki birisini -ya da: Zeki, söyleneni iyi kavrayan bir kişi- bulun, ben de ona bu bildiklerimi öğreteceğim. Çünkü ben öldükten sonra aranızdan bu bilginin kopup gideceğinden ve aranızda bunu bilecek kimsenin kalmayacağından korkarım' dedi. Onun dediği nitelikte birisini arayıp (buldular). Hükümdar ona, kâhinin yanında bulunmasını, ona zaman zaman gidip gelmesini emretti. Çocuk da ona gidip gelmeye başladı. Çocuğun yolu üzerinde bir manastırda bir rahip vardı. [Ma'mer der ki: Sanırım o zamanlar manastırlara ibadete çekilenler o gün müslüman kimselerdi.]"
"Hz. Peygamber sözüne şöyle devam etti: Çocuk, o rahibin yanından geçtiği her seferinde, ona sorular sorar ve ona sorularını sormaya devam edince, sonunda rahip ona durumunu haber vererek, 'Ben sadece Allah’a Kulluk ederim' dedi. Bu sefer çocuk rahibin yanında bir süre kalıp kâhinin yanına gitmekte gecikmeye başladı. Kâhin de çocuğun ailesine, 'Bu çocuk benim yanıma hemen hemen hiç gelmiyor' diye haber gönderdi. Çocuk bu durumu rahibe haber verince, rahip de ona 'Kâhin sana 'Neredeydin?' diye sorarsa 'Ailemin yanındaydım' dersin. Ailen sana 'Neredeydin?' derse, kâhinin yanında olduğunu onlara söylersin' dedi."
"Çocuk bu halde iken bir vahşi hayvanın alıkoyduğu çok sayıda bir insan topluluğunun bulunduğu bir yerden geçti. [Birileri 'Bu vahşi hayvan bir aslandı' demiştir.] Çocuk bir taş alıp 'Allah’ım, eğer rahibin dediği hak ise senden bu hayvanı öldürmemi dilerim' dedi. Sonra taşı attı ve o hayvanı öldürdü. Herkes 'Onu kim öldürdü?' deyince 'Çocuk' dediler. İnsanlar dehşete kapılarak 'Gerçekten bu çocuk hiç kimsenin bilmediği bir bilgiyi öğrenmiş bulunuyor' dediler. Gözleri görmeyen birisi onun bu durumunu işitince 'Eğer sen benim tekrar görmeme sebep olursan sana şunu şunu vereceğim' dedi. Çocuk 'Ben senden böyle bir şey istemiyorum, fakat eğer tekrar görürsen sana tekrar görme imkânını veren o yüce zata iman edecek misin?' dedi. Kör 'Evet' dedi. Çocuk Allah’a dua edince adam tekrar görmeye başladı. Gözleri görmeyen o kör kişi bunun üzerine iman etti. Durumları hükümdara ulaşınca, o da onlara elçi gönderdi, onları yanına getirtti ve 'Sizlerin her birinizi, diğerinden farklı bir şekilde öldüreceğim' deyip, verdiği emir üzerine testere onlardan birisinin başının tam ortasına yerleştirildi ve onu böylece öldürdü. Diğerini ise başka bir şekilde öldürdü sonra çocuğun getirilmesini emrederek 'Onu şu şu dağa alıp götürün ve onu dağın tepesinden aşağıya atın' dedi. Çocuğu alıp o dediği dağa götürdüler, çocuğu atmak istedikleri o yere geldiklerinde o dağdan aşağı düşüp yuvarlanıverdiler. Sonunda aralarında, o çocuktan başka kalan kimse olmadı. Sonra çocuk geri dönünce, yine hükümdar çocuğun alınıp denize götürülmesini ve onu denize atmalarını emretti. Çocuk alınıp denize götürüldü, Allah onunla beraber olanları suda boğduğu halde onu kurtardı. Bu sefer çocuk hükümdara 'Sen beni asıp, bana ok atmadıkça, ok attığın zaman da 'Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla' demedikçe beni öldüremezsin, dedi. Bunun üzerine kralın verdiği emir ile çocuk asıldı sonra 'Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla' diyerek ona ok attı. Çocuğa ok atılınca elini şakağına koydu, sonra da öldü. İnsanlardan bazıları 'Bu çocuk kimsenin bilmediği bir bilgiyi biliyordu, bu sebeple bizler de bu çocuğun Rabbine iman ediyoruz' dediler ve Hükümdara 'Sana üç kişi muhalefet etti diye mi sen sabrını yitirdin. İşte bütün âlem şimdi sana muhalefet etmiş bulunuyor' dediler. Bu sefer hükümdar yerde hendekler açtırdı, o hendeklere odun atıldı, ateş atıldı, sonra insanların toplanmasını istedi, sonra 'Dininden dönenlere ilişmeyiz, dönmeyenleri ise bu ateşe atarız' dedi ve dönmeyenleri o hendeklere atmaya başladı. İşte yüce Allah (bunun hakkında) 'Kahrolsun, hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler. Onlardan, sırf, hükmüne karşı konulamayan ve her övgüye layık olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. [Buruc, 85/4-8] buyurmuştur. Rasulullah (sav) 'Çocuğa gelince, o defnedildi' buyurdu."
(Ravi) der ki: Nakledildiğine göre Ömer b. Hattab zamanında, o çocuk mezarından çıkarıldığında, parmağı öldürüldüğü sırada koyduğu şekilde şakağı üzerinde idi.
[Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, hasen garib bir hadistir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 85, 5/437
Senetler:
1. Ebu Yahya Suheyb er-Rumî (Suheyb b. Sinan b. Hâlid b. Amr)
2. Ebu İsa Abdurrahman b. Ebu Leyla el-Ensarî (Abdurrahman b. Yesar b. Bilal b. Büleyl b. Uhayha)
3. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
6. Ebu Ahmed Mahmud b. Ğaylan el-Adevi (Mahmud b. Ğaylan)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın kudreti
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kahin, Kehanet, kahine gitmek veya inanmak
Keramet, keramet
Önceki Ümmetler, Peygamberleri
Bana Abd b. Humeyd, ona Ravh b. Ubâde, ona Avf, ona Hasan, Muhammed ve Hilâs, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Mûsâ çok hayâlı, sıkı örtünen bir kimse idi. Kendisi hayâlı olmak istediği için derisinden hiçbir şey görülmezdi. Bu hâlinden dolayı İsrailoğullarından bir kısım kimseler, sözleriyle ona eziyet edip 'Mûsâ cildindeki bir kusurdan dolayı bu kadar sıkı örtünmektedir. Onda ya baras denilen deri hastalığı, yahut (erkeklik organında) yumurtalarının şişmesi, ya da başka bir hastalık var' dediler. Allah da onların Mûsâ için söyledikleri kusurların olmadığını ortaya çıkarmak istedi. Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almaya yöneldi. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp 'ey taş, elbisem, ey taş, elbisem' diyerek taşın peşinden koşmaya başladı ve İsrâîloğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı. Onlar da Mûsâ'yı çıplak olarak ve Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların ithamlarından korumuş oldu." Ebu Hureyre der ki:Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi, ardından asasıyla taşı dövmeye başladı. Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yahut dört ya da beş darp izi kalmıştır. İşte bu olay, Yüce Allah'ın şu buyruğunda ifade edilmiştir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah nazarında itibarlı bir kimse idi." (Ahzâb, 69).
Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir. Bir çok tarikle Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Bu konuda Enes'in de Hz. Peygamber'den (sav) rivâyeti vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19169, T003221
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ عَنْ عَوْفٍ عَنِ الْحَسَنِ وَمُحَمَّدٍ وَخِلاَسٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم « أَنَّ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ كَانَ رَجُلاً حَيِيًّا سِتِّيرًا مَا يُرَى مِنْ جِلْدِهِ شَىْءٌ اسْتِحْيَاءً مِنْهُ فَآذَاهُ مَنْ آذَاهُ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ فَقَالُ :مَا يَسْتَتِرُ هَذَا السِّتْرَ إِلاَّ مِنْ عَيْبٍ بِجِلْدِهِ إِمَّا بَرَصٌ وَإِمَّا أُدْرَةٌ وَإِمَّا آفَةٌ وَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ أَرَادَ أَنْ يُبَرِّئَهُ مِمَّا قَالُوا وَإِنَّ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ خَلاَ يَوْمًا وَحْدَهُ فَوَضَعَ ثِيَابَهُ عَلَى حَجَرٍ ثُمَّ اغْتَسَلَ فَلَمَّا فَرَغَ أَقْبَلَ إِلَى ثِيَابِهِ لِيَأْخُذَهَا وَإِنَّ الْحَجَرَ عَدَا بِثَوْبِهِ فَأَخَذَ مُوسَى عَصَاهُ فَطَلَبَ الْحَجَرَ فَجَعَلَ يَقُولُ :ثَوْبِى حَجَرُ ثَوْبِى حَجَرُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى مَلإٍ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ فَرَأَوْهُ عُرْيَانًا أَحْسَنَ النَّاسِ خَلْقًا وَأَبْرَأَهُ مِمَّا كَانُوا يَقُولُونَ قَالَ :وَقَامَ الْحَجَرُ فَأَخَذَ ثَوْبَهُ وَلَبِسَهُ وَطَفِقَ بِالْحَجَرِ ضَرْبًا بِعَصَاهُ فَوَاللَّهِ إِنَّ بِالْحَجَرِ لَنَدَبًا مِنْ أَثَرِ عَصَاهُ ثَلاَثًا أَوْ أَرْبَعًا أَوْ خَمْسًا فَذَلِكَ قَوْلُهُ تَعَالَى: ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَى فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللَّهِ وَجِيهًا ) . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ وَقَدْ رُوِىَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَفِيهِ عَنْ أَنَسٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bana Abd b. Humeyd, ona Ravh b. Ubâde, ona Avf, ona Hasan, Muhammed ve Hilâs, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Mûsâ çok hayâlı, sıkı örtünen bir kimse idi. Kendisi hayâlı olmak istediği için derisinden hiçbir şey görülmezdi. Bu hâlinden dolayı İsrailoğullarından bir kısım kimseler, sözleriyle ona eziyet edip 'Mûsâ cildindeki bir kusurdan dolayı bu kadar sıkı örtünmektedir. Onda ya baras denilen deri hastalığı, yahut (erkeklik organında) yumurtalarının şişmesi, ya da başka bir hastalık var' dediler. Allah da onların Mûsâ için söyledikleri kusurların olmadığını ortaya çıkarmak istedi. Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almaya yöneldi. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp 'ey taş, elbisem, ey taş, elbisem' diyerek taşın peşinden koşmaya başladı ve İsrâîloğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı. Onlar da Mûsâ'yı çıplak olarak ve Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların ithamlarından korumuş oldu." Ebu Hureyre der ki:Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi, ardından asasıyla taşı dövmeye başladı. Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yahut dört ya da beş darp izi kalmıştır. İşte bu olay, Yüce Allah'ın şu buyruğunda ifade edilmiştir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah nazarında itibarlı bir kimse idi." (Ahzâb, 69).
Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir. Bir çok tarikle Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Bu konuda Enes'in de Hz. Peygamber'den (sav) rivâyeti vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 33, 5/359
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Hilas b. Amr el-Heceri (Hilas b. Amr)
3. Ebu Sehl Avf b. Ebu Cemîle el-A'râbî (Avf b. Ebu Cemîle)
4. Ebu Muhammed Ravh b. Ubade el-Kaysî (Ravh b. Ubade b. Alâ b. Hasan b. Amr b. Mersed)
5. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Hadis, israiliyyat içerikli haberler
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Müslüman, haya sahibidir
Bana Abd b. Humeyd, ona Ravh b. Ubâde, ona Avf, ona Hasan, Muhammed ve Hilâs, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Mûsâ çok hayâlı, sıkı örtünen bir kimse idi. Kendisi hayâlı olmak istediği için derisinden hiçbir şey görülmezdi. Bu hâlinden dolayı İsrailoğullarından bir kısım kimseler, sözleriyle ona eziyet edip 'Mûsâ cildindeki bir kusurdan dolayı bu kadar sıkı örtünmektedir. Onda ya baras denilen deri hastalığı, yahut (erkeklik organında) yumurtalarının şişmesi, ya da başka bir hastalık var' dediler. Allah da onların Mûsâ için söyledikleri kusurların olmadığını ortaya çıkarmak istedi. Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almaya yöneldi. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp 'ey taş, elbisem, ey taş, elbisem' diyerek taşın peşinden koşmaya başladı ve İsrâîloğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı. Onlar da Mûsâ'yı çıplak olarak ve Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların ithamlarından korumuş oldu." Ebu Hureyre der ki:Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi, ardından asasıyla taşı dövmeye başladı. Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yahut dört ya da beş darp izi kalmıştır. İşte bu olay, Yüce Allah'ın şu buyruğunda ifade edilmiştir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah nazarında itibarlı bir kimse idi." (Ahzâb, 69).
Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir. Bir çok tarikle Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir. Bu konuda Enes'in de Hz. Peygamber'den (sav) rivâyeti vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
288911, T003221-2
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ عَنْ عَوْفٍ عَنِ الْحَسَنِ وَمُحَمَّدٍ وَخِلاَسٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم « أَنَّ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ كَانَ رَجُلاً حَيِيًّا سِتِّيرًا مَا يُرَى مِنْ جِلْدِهِ شَىْءٌ اسْتِحْيَاءً مِنْهُ فَآذَاهُ مَنْ آذَاهُ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ فَقَالُ :مَا يَسْتَتِرُ هَذَا السِّتْرَ إِلاَّ مِنْ عَيْبٍ بِجِلْدِهِ إِمَّا بَرَصٌ وَإِمَّا أُدْرَةٌ وَإِمَّا آفَةٌ وَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ أَرَادَ أَنْ يُبَرِّئَهُ مِمَّا قَالُوا وَإِنَّ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ خَلاَ يَوْمًا وَحْدَهُ فَوَضَعَ ثِيَابَهُ عَلَى حَجَرٍ ثُمَّ اغْتَسَلَ فَلَمَّا فَرَغَ أَقْبَلَ إِلَى ثِيَابِهِ لِيَأْخُذَهَا وَإِنَّ الْحَجَرَ عَدَا بِثَوْبِهِ فَأَخَذَ مُوسَى عَصَاهُ فَطَلَبَ الْحَجَرَ فَجَعَلَ يَقُولُ :ثَوْبِى حَجَرُ ثَوْبِى حَجَرُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى مَلإٍ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ فَرَأَوْهُ عُرْيَانًا أَحْسَنَ النَّاسِ خَلْقًا وَأَبْرَأَهُ مِمَّا كَانُوا يَقُولُونَ قَالَ :وَقَامَ الْحَجَرُ فَأَخَذَ ثَوْبَهُ وَلَبِسَهُ وَطَفِقَ بِالْحَجَرِ ضَرْبًا بِعَصَاهُ فَوَاللَّهِ إِنَّ بِالْحَجَرِ لَنَدَبًا مِنْ أَثَرِ عَصَاهُ ثَلاَثًا أَوْ أَرْبَعًا أَوْ خَمْسًا فَذَلِكَ قَوْلُهُ تَعَالَى: ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَى فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللَّهِ وَجِيهًا ) . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ وَقَدْ رُوِىَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَفِيهِ عَنْ أَنَسٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bana Abd b. Humeyd, ona Ravh b. Ubâde, ona Avf, ona Hasan, Muhammed ve Hilâs, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Mûsâ çok hayâlı, sıkı örtünen bir kimse idi. Kendisi hayâlı olmak istediği için derisinden hiçbir şey görülmezdi. Bu hâlinden dolayı İsrailoğullarından bir kısım kimseler, sözleriyle ona eziyet edip 'Mûsâ cildindeki bir kusurdan dolayı bu kadar sıkı örtünmektedir. Onda ya baras denilen deri hastalığı, yahut (erkeklik organında) yumurtalarının şişmesi, ya da başka bir hastalık var' dediler. Allah da onların Mûsâ için söyledikleri kusurların olmadığını ortaya çıkarmak istedi. Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almaya yöneldi. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp 'ey taş, elbisem, ey taş, elbisem' diyerek taşın peşinden koşmaya başladı ve İsrâîloğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı. Onlar da Mûsâ'yı çıplak olarak ve Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların ithamlarından korumuş oldu." Ebu Hureyre der ki:Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi, ardından asasıyla taşı dövmeye başladı. Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yahut dört ya da beş darp izi kalmıştır. İşte bu olay, Yüce Allah'ın şu buyruğunda ifade edilmiştir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah nazarında itibarlı bir kimse idi." (Ahzâb, 69).
Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir. Bir çok tarikle Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir. Bu konuda Enes'in de Hz. Peygamber'den (sav) rivâyeti vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 33, 5/359
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
3. Ebu Sehl Avf b. Ebu Cemîle el-A'râbî (Avf b. Ebu Cemîle)
4. Ebu Muhammed Ravh b. Ubade el-Kaysî (Ravh b. Ubade b. Alâ b. Hasan b. Amr b. Mersed)
5. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Hadis, israiliyyat içerikli haberler
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Müslüman, haya sahibidir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
13457, M007046
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يُونُسَ حَدَّثَنَا فُضَيْلٌ - يَعْنِى ابْنَ عِيَاضٍ - عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ عَبِيدَةَ السَّلْمَانِىِّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ جَاءَ حَبْرٌ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ أَوْ يَا أَبَا الْقَاسِمِ إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى يُمْسِكُ السَّمَوَاتِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى إِصْبَعٍ وَالأَرَضِينَ عَلَى إِصْبَعٍ وَالْجِبَالَ وَالشَّجَرَ عَلَى إِصْبَعٍ وَالْمَاءَ وَالثَّرَى عَلَى إِصْبَعٍ وَسَائِرَ الْخَلْقِ عَلَى إِصْبَعٍ ثُمَّ يَهُزُّهُنَّ فَيَقُولُ أَنَا الْمَلِكُ أَنَا الْمَلِكُ. فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَعَجُّبًا مِمَّا قَالَ الْحَبْرُ تَصْدِيقًا لَهُ ثُمَّ قَرَأَ "(وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ)"
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus, ona Fudayl (yani İbn İyaz), ona Mansur, ona İbrahim, ona Abide es-Selmânî, ona da Abdullah b. Mesud şöyle rivayet etti: Bir alim Peygamber'e (sav) gelerek; ya Muhammed! Yahut ya Ebu'l-Kâsım! Şüphesiz ki, Allah Teâlâ kıyamet gününde gökleri bir parmak üstünde, yerleri bir parmak üstünde, dağlarla ağaçları bir parmak üstünde, su ile toprağı bir parmak üstünde, şair mahlûkatı da bir parmak üstünde tutacak, sonra onları sallayarak; melik benim, melik benim buyuracaktır dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) bu âlimin söylediğine şaşarak onu tasdik için güldü. Sonra şu âyeti okudu:
"Onlar Allah'ı hakkıyla takdir etmemişlerdir. Halbuki Kıyamet gününde bütün yer ve gökler onun sağ elinde dürülüp toplanacaklardır. Onu tenzih ederim. O müşriklerin koştukları şirkten münezzehtir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Sıfâtu'l-münâfikîn ve ahkâmuhüm 7046, /1148
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kıyamet, ahvali
حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ حَفْصِ بْنِ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبِى حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ قَالَ سَمِعْتُ إِبْرَاهِيمَ يَقُولُ سَمِعْتُ عَلْقَمَةَ يَقُولُ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ جَاءَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ يَا أَبَا الْقَاسِمِ إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَوَاتِ عَلَى إِصْبَعٍ وَالأَرَضِينَ عَلَى إِصْبَعٍ وَالشَّجَرَ وَالثَّرَى عَلَى إِصْبَعٍ وَالْخَلاَئِقَ عَلَى إِصْبَعٍ ثُمَّ يَقُولُ أَنَا الْمَلِكُ أَنَا الْمَلِكُ. قَالَ فَرَأَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم ضَحِكَ حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ ثُمَّ قَرَأَ "(وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ)"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
13460, M007048
Hadis:
حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ حَفْصِ بْنِ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبِى حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ قَالَ سَمِعْتُ إِبْرَاهِيمَ يَقُولُ سَمِعْتُ عَلْقَمَةَ يَقُولُ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ جَاءَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ يَا أَبَا الْقَاسِمِ إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَوَاتِ عَلَى إِصْبَعٍ وَالأَرَضِينَ عَلَى إِصْبَعٍ وَالشَّجَرَ وَالثَّرَى عَلَى إِصْبَعٍ وَالْخَلاَئِقَ عَلَى إِصْبَعٍ ثُمَّ يَقُولُ أَنَا الْمَلِكُ أَنَا الْمَلِكُ. قَالَ فَرَأَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم ضَحِكَ حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ ثُمَّ قَرَأَ "(وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ)"
Tercemesi:
Bize Ömer b. Hafs b. Gıyas, ona babası, ona A'meş, ona İbrahim, ona Alkame, ona da şöyle Abdullah dedi: Ehl-i Kitaptan bir adam Rasulullah'a (sav) gelerek; ya Ebu'l-Kâsim! Şüphesiz ki, Allah gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, ağaçlarla toprağı bir parmak üzerinde, mahlûkatı da bir parmak üzerinde tutacak. Sonra, melik benim, melik benim buyuracaktır dedi. Abdullah demiş ki: Bunun üzerine Peygamber'in (sav) güldüğünü gördüm. Hattâ yan dişleri göründü. Sonra; "onlar Allah'ı hakkıyla takdir etmediler" ayetini okudu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Sıfâtu'l-münâfikîn ve ahkâmuhüm 7048, /1148
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kıyamet, ahvali
Öneri Formu
Hadis Id, No:
13970, M007135
Hadis:
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ مَعْرُوفٍ وَهَارُونُ بْنُ سَعِيدٍ الأَيْلِىُّ قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ حَدَّثَنِى أَبُو صَخْرٍ أَنَّ أَبَا حَازِمٍ حَدَّثَهُ قَالَ سَمِعْتُ سَهْلَ بْنَ سَعْدٍ السَّاعِدِىَّ يَقُولُ شَهِدْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَجْلِسًا وَصَفَ فِيهِ الْجَنَّةَ حَتَّى انْتَهَى ثُمَّ قَالَ صلى الله عليه وسلم فِى آخِرِ حَدِيثِهِ
"فِيهَا مَا لاَ عَيْنٌ رَأَتْ وَلاَ أُذُنٌ سَمِعَتْ وَلاَ خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ." ثُمَّ اقْتَرَأَ هَذِهِ الآيَةَ "(تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ* فَلاَ تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِىَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ)"
Tercemesi:
Bize Harun b. Maruf ve Harun b. Said el-Eylî, o ikisine İbn Vehb, ona da Ebu Sahr'ın rivayet ettiğine göre Ebu Hazim kendisine şöyle demiştir: Ben Sehl b. Sa'd es-Sâidî'yi şöyle derken dinledim: Rasulullah'ın (sav) bulunduğu bir mecliste ben de bulundum. Orada cenneti anlattı, sözlerini tamamladıktan sonra şöyle buyurdu:
"Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatırına getirmediği şeyler vardır." Sonra da "yanları yataklarından uzak kalır, Rablerine korkarak ve ümit ederek dua ederler, onlara verdiğimiz rızıktan infak da ederler, onlara, o işlediklerine mükâfat olmak üzere, gözleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse bilmez" (Secde, 32/17-16) ayetlerini okudu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7135, /1162
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Cennet, Nimetleri
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ الْمَقْبُرِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ:
"إِنَّ فِى الْجَنَّةِ لَشَجَرَةً يَسِيرُ الرَّاكِبُ فِى ظِلِّهَا مِائَةَ سَنَةٍ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
13971, M007136
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ الْمَقْبُرِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ:
"إِنَّ فِى الْجَنَّةِ لَشَجَرَةً يَسِيرُ الرَّاكِبُ فِى ظِلِّهَا مِائَةَ سَنَةٍ."
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona Said b. Ebu Said el-Makburî, ona babası, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Gerçekten cennette bir ağaç vardır. Binek giden onun gölgesinde yüz sene yürür bitiremez."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7136, /1162
Senetler:
()
Konular:
Cennet, Nimetleri
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ عُثْمَانَ بْنِ الأَسْوَدِ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ عُذِّبَ." قَالَتْ قُلْتُ أَلَيْسَ يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى ( فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا ) . قَالَ "ذَلِكِ الْعَرْضُ."
حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ عُثْمَانَ بْنِ الأَسْوَدِ سَمِعْتُ ابْنَ أَبِى مُلَيْكَةَ قَالَ سَمِعْتُ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم مِثْلَهُ.
وَتَابَعَهُ ابْنُ جُرَيْجٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ سُلَيْمٍ وَأَيُّوبُ وَصَالِحُ بْنُ رُسْتُمٍ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
24065, B006536
Hadis:
حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ عُثْمَانَ بْنِ الأَسْوَدِ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ عُذِّبَ." قَالَتْ قُلْتُ أَلَيْسَ يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى ( فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا ) . قَالَ "ذَلِكِ الْعَرْضُ."
حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ عُثْمَانَ بْنِ الأَسْوَدِ سَمِعْتُ ابْنَ أَبِى مُلَيْكَةَ قَالَ سَمِعْتُ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم مِثْلَهُ.
وَتَابَعَهُ ابْنُ جُرَيْجٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ سُلَيْمٍ وَأَيُّوبُ وَصَالِحُ بْنُ رُسْتُمٍ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم.
Tercemesi:
Bize Ubeydullah b. Musa, ona Osman b. Esved, ona İbn Ebu Muleyke, ona da Âişe'nin (r.anha) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle nakletmiştir:
"Kim (Allah katında) hesaba çekilirse azaba uğrar."
Âişe dedi ki: Allah Teâlâ ‘(O zaman) kolay bir hesapla hesaba çekilecektir’ (İnşikâk, 84/8) buyurmuyor mu?”
Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Bu (ayetteki) ‘arz’dır (yani sadece amellerin gösterilmesidir).”
Aynı hadisi Amr b. Ali, ona Yahya, ona Osman b. Esved, ona İbn Ebu Muleyke, ona da Âişe (r.anha), Rasulullah’tan (sav) benzeri şekilde nakletmiştir.
Bu rivayette İbn Cüreyc, Muhammed b. Süleym, Eyyûb ve Salih b. Rüstem de İbn Ebu Muleyke'ye Âişe’den (r.anha), Rasulullah’tan (sav) naklettiği hadiste mütabaat etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Rikâk 49, 2/584
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
حَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ حَدَّثَنَا حَاتِمُ بْنُ أَبِى صَغِيرَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى مُلَيْكَةَ حَدَّثَنِى الْقَاسِمُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَتْنِى عَائِشَةُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لَيْسَ أَحَدٌ يُحَاسَبُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلاَّ هَلَكَ" فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلَيْسَ قَدْ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ( فَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ * فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا ) فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "إِنَّمَا ذَلِكِ الْعَرْضُ ، وَلَيْسَ أَحَدٌ يُنَاقَشُ الْحِسَابَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلاَّ عُذِّبَ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
24066, B006537
Hadis:
حَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ حَدَّثَنَا حَاتِمُ بْنُ أَبِى صَغِيرَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى مُلَيْكَةَ حَدَّثَنِى الْقَاسِمُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَتْنِى عَائِشَةُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لَيْسَ أَحَدٌ يُحَاسَبُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلاَّ هَلَكَ" فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلَيْسَ قَدْ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ( فَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ * فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا ) فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "إِنَّمَا ذَلِكِ الْعَرْضُ ، وَلَيْسَ أَحَدٌ يُنَاقَشُ الْحِسَابَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلاَّ عُذِّبَ."
Tercemesi:
Bize İshak b. Mansur, ona Ravh b. Ubâde, ona Hâtim b. Ebu Sağîra, ona Abdullah b. Ebu Müleyke, ona Kasım b. Muhammed, ona da Âişe'nin (r.anha) rivayet ettiğine göre Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurdu:
"Kıyamet günü hesaba çekilen helak olur (azaba uğrar)."
Âişe dedi ki: 'Ey Allah’ın Rasulü! Allah Teâlâ şöyle buyurmuyor mu:
‘Artık kitabı kendisine sağından verilen kimseye gelince, o kolay bir hesaba çekilecektir.(İnşikâk, 84/8)”
Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Bu sadece arz’dır (amellerin gösterilmesidir). Kıyamet günü kim hesaba çekilirse mutlaka azap görür."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Rikâk 49, 2/584
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri