419 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma‘mer, ona Hemâm b. Münebbih ona da Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu: "Cennet ve cehennem münakaşa ettiler. Cehennem: Ben kibirliler ve zorba kimselerle tercih olundum (onlara tahsis edildim) dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zayıfları ve düşükleri giriyor? dedi. Allah tebâreke ve teâlâ da cennete şöyle buyurdu: Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim. Cehenneme de şöyle dedi: Sen benim azabımsın, ben seninle kullarımdan dilediğime azap ederim. Cennet ve cehennemden her biri dolacaktır. Fakat cehennem dolmak bilmez, en son Allah ona ayağını koyar. O da: Bana yeter, bana yeter, bana yeter! der. İşte o zaman cehennem dolar, birbirine büzülür. Allah (ac), yarattıklarından hiçbir kimseye zulmetmez. Cennete gelince, Allah (ac), onun için (onun boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım kimseler yaratır."
Açıklama: Hadiste geçen Yüce Allah'ın ayağını cehenneme koymasının manası hakkında bazı alimler bir takım teviller sunmuşlardır. Bazı alimler ise bu tür konuları tevil yoluna gitmeden Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde nasıl geçiyorsa öyle kabul etmeyi, bununla beraber Cenâb-ı Hakk'ı bildiğimiz tarzda el ve ayak gibi uzuvlardan tenzih etmeyi, bunların keyfiyyeti konusunda görüş belirtmemeyi en uygun yol olarak bildirmişlerdir.
Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Huzurunda bulunduğumuz bir sırada Rasulullah (sav) bize "Ben uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın bir köşkün yanında abdest almakta idi. Ben 'Bu köşk kimindir?' diye sordum. Onlar 'Ömer b. Hattâb'ın' dediler. Ben Ömer'in kıskançlığını hatırladım ve hemen yüzümü çevirdim" buyurdu. Bunun üzerine Ömer ağlayarak “ey Allah'ın Rasulü, sana karşı mı kıskançlık edeceğim” dedi.
Bize Muhammed b. Sinan el-Bahilî, ona Ebu Yahya Füleyh b. Süleyman, ona İbn Ebu Meymune Hilal b. Ebu Meymune, ona İbn Ebu Amra Abdurrahman b. Ebu Amra, ona Ebu Hureyre (ra), Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Şüphesiz cennette öyle bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürür. İsterseniz, -Uzatılmış gölge- (Vâkıa/30) âyetini okuyunuz."
Bize Muhammed b. Mukatil, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Hemmâm b. Münebbih, ona da Ebuû Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete ilk giren zümrenin yüzleri ayın on dördüncü gecesindeki dolunay gibi parlaktır. Onlar tükürme, sümkürme, ve dışkı çıkarma ihtiyacı duymazlar. Onların cennette kapları altın, tarakları altın ve gümüş, buhurdanlıkları uluvve (Hind udu), terleri misktir. Her bir kişi için, güzelliğinden dolayı etinin arkasından baldır kemiğinin iliği görünen, iki eş vardır. Onların arasında çekişme ve düşmanlık yoktur. Kalpleri bir kalptir. Sabah akşam Allah'ı tesbih ederler."
Bize İbrahim b. Münzir, ona Muhammed b. Fuleyh, ona babası (Fuleyh b. Süleyman), ona Abdurrahman b. Ebu Hamza, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete girecek ilk zümre, dolunay gibi parlak olacaktır. Ardından girecekler ise, gökteki en güzel, inci gibi parlak bir yıldız gibi olacaklar. Onların kalpleri, kin duymayan, haset etmeyen bir adamın kalbi olacak. Her birisi için, kemik ve etin arkasından baldırlarının iliği görülen, ahu gözlü dilberlerden iki eş vardır."
Bize Ebu Yemân, ona Şuayib, ona Ebu Zinâd, ona A'rac, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete ilk girecek zümre, ayın on dördüncü gecesindeki dolunay gibi parıldayacak, ardından girenler de en parlak yıldız gibi olacaklar. Onların kalbi, bir kişinin kalbi gibi olup aralarında ihtilaf ve kin olmayacak. Her bir kişi için, güzellik ve latifliğinden dolayı etinin ardından baldırının iliği, görülen iki eş vardır. Cennetlikler sabah akşam Allah'ı tesbih ederler. Hasta olmaz, sümkürme ve tükürme ihtiyacı duymazlar. kapları altın ve gümüş, tarakları altın, buhurdanlıklarının yakıtı uluvve -Ebu Yemân der ki: Ûd ağacı-, terleri de misktir." Mucâhid der ki: "îbkâr" fecrin başlangıcı; "Aşıyy" ise güneşin, batma anında gördüğün meylidir.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Cerîr, ona Umâra, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Cennete ilk girecek olan zümre, dolunay gibi parlak olacak. Ardından girecek olanlar da gökte en parlak yıldız gibi parıldayacak. Onların küçük veya büyük abdeste çıkma, tükürme ve sümkürme ihtiyaçları olmaz. Tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıklarının yakıtı Uluvve ve Uncûc denilen güzel kokulu bir çubuk, eşleri iri ve şahin gözlü dilberlerdir. Onlar bir tek erkeğin, babaları Adem'in suretinde olup boyları altmış ziradır."
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Ebu Zinâd, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah tebâreke teâla 'Ben iyi kullarım için hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın aklına, hayaline gelmeyecek birtakım nimetler hazırladım' buyurmuştur." Ardın dan Ebu Hureyre şöyle dedi: İsterseniz şu âyeti okuyun "Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez." Bize Ebu Zinâd, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre aynı hadisin benzerini rivayet etmiştir. Süfyân'a "(bu hadisi) Peygamber'den mi rivayet ettin yoksa içtihadınla mı söylüyorsun?" diye soruldu. O da "rivayet olmasaydı Ebu Muâviye, A'meş'ten o da Ebu Salih ne aktaracaktı ki?" Ebu Hureyre ayette geçen (قُرَّةِ) kelimesini çoğul olarak (قُرَّاتِ) şeklinde okudu.