201 Kayıt Bulundu.
Bize İbn Nümeyr, ona Haccâc b. Dînâr, ona Muhammed b. Zekvân, ona Şehr b. Havşeb, ona da Amr b. Abese şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'e (sav) geldim ve "Ey Allah’ın Rasulü, bu işte sana uyan (Müslüman olan) kimlerdir" dedim. "Bir hür ve bir köle" dedi. "İslam nedir?" diye sordum. "Güzel ve temiz söz söylemek, bir yemek ikram yedirmek" buyurdu. "İman nedir?" dedim. "Sabır ve müsamaha göstermek" dedi. "Hangi İslam daha faziletlidir" diye sordum. "Kişinin dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmemesidir" buyurdu. "Hangi iman daha faziletlidir?" diye sordum. " Güzel ahlak" buyurdu. "Hangi namaz daha daha faziletlidir?" dedim. "Kunûtu daha uzun olan" buyurdu. "Hangi hicret daha değerlidir?" dedim. "Rabbin (ac) hoşlanmadığı şeyleri terk etmek" buyurdu. "Hangi Cihad daha değerlidir?" dedim. "Kişinin atının vurulduğu, kanının akıtıldığı" buyurdu. "Hangi saat(te ibadet) daha değerlidir?" diye sordum. "Gecenin son vaktinde" buyurdu. sonra şöyle devam etti: "O vakitten fecir doğuncaya kadar kılınan namaza tanık olunur ve yazılır. Fecir vakti olduğunda sabah namazını kılıncaya kadar sabah namazının iki rekat sünneti dışında (nafile) namaz kılınmaz. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar bekle. Güneş doğduğunda şeytanın iki boynuzu arasından doğar. O vakitte kafirler ibadet eder. Sen güneş iyice yükselinceye kadar bekle. Güneş iyice yükseldiğinde itibaren gölgenin mızrak boyu olduğu zamana kadar kılınan namaza tanık olunur ve yazılır. Gölge mızrak boyu kadar olduğundan itibaren güneşin batıya doğru meyletmeye başladığı zamana kadar namaz kılmayı bırak. Güneş batıya doğru meyletmeye başladıktan itibaren güneş batıncaya kadar kılınan namaza tanık olunur ve yazılır. Güneş batarken namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından batar ve o vakitte kafirler ibadet eder."
Açıklama: Hadiste geçen hür kişi Hz. Ebubekir, köle kişi de Hz. Bilal'dir. Zayıflık ve inkıta barındırmaktadır.
Bize İshâk, ona Abdüssamed, ona Abdullah b. Müsennâ, ona Sümâme b. Abdullah, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle rivayet etti: "Rasûlullah (sav) selam vereceği zaman üç defa verir, bir söz söylediğinde de onu üç kere tekrar ederdi."
Bize Muhammed b. Selam, ona Abdülvehhab, ona Eyyüb, ona Muhammed, ona İbn Ebu Bekre, ona da Ebu Bekre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki zaman, Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığı günkü haliyle devam edip gelmiştir. Bir yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayıdır. Mudar’ın ayı ise Receb’dir, o da Cumâde’l-âhir ile Şaban ayı arasındadır." Sonra Hz. Peygamber: “- Bu ay, hangi aydır?” diye sordu. “- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. Sonra sustu, o kadar ki, bu aya eski isminden başka bir isim verecek sandık. Sonra; “- Zilhicce değil mi?” buyurdu. “- Evet” dedik. “- Bu belde, hangi beldedir.” “- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” Sonra yine sustu, o kadar ki, bu şehre (Mekke’ye) eski isminden başka bir isim verecek sandık. Sonra tekrar sordu: “- Burası haram belde değil mi?” “- Evet.” “- Bugün, hangi gündür.” “- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” Tekrar sustu, sanki bu güne eski isminden başka bir isim verecek sandık. Dedi ki; “- Kurban kesme günü değil mi?” “- Evet.” “- İşte bu ayınız, bu şehriniz, bu gününüz nasıl haram (kutsal, kimseye dokunulmaz) ise, muhakkak ki canlarınız, mallarınız -ravi Muhammed b. Sirin zannediyorum namuslarınızı kelimesini de ekledi dedi- ve namuslarınız da öylece haramdır (kutsaldır ve dokunulmazdır). Muhakkak sizler, Rabbinize kavuşacaksınız. O zaman Allah size bütün yaptıklarınızdan soracak. Dikkat edin! Benden sonra birbirinizin boynunu vurarak sapıklara dönmeyin. Dikkat edin! Burada bulunanlar, bulunmayanlara sözlerimi tebliğ etsin! Muhtemeldir ki, kendisine tebliğ edilen, bizzat dinleyenlerin bir kısmından daha anlayışlı olur.” Muhammed (b. Sirin) bu hadisi naklettiği zaman "Hz. Peygamber (sav) doğru söyledi" derdi. Sonra Rasûlullah (sav) şöyle dedi: “Tebliğ ettim mi? Tebliğ ettim mi?"
Bize Yezid, ona Müstelim b. Saîd, ona Hubeyb b. Abdurrahman, ona Babası (Abdurrahman b. Abdullah), ona da dedesi (Abdullah b. Hubeyb) şöyle rivayet etmiştir: Ben kabilemden bir adam ile birlikte henüz daha Müslüman olmamışken, gazaya çıkmak isteyen Hz. Peygamber'in (sav) yanına geldik ve O'na "Biz, kabilemizin katılmadığı bir savaşa onlar olmaksızın katılmaktan utanç duyuyoruz" dedik. Hz. Peygamber (sav) "Müslüman oldunuz mu?" diye sordu. Biz "Hayır" dedik. Hz. Peygamber (sav) "Biz müşriklere karşı Müşriklerden yardım almayız." dedi. Bunun üzerine Müslüman olduk ve onunla birlikte savaşa katıldık. Savaşta adamın biri bana bir darbe vurdu, ben de onu öldürdüm ve kızını eş alarak aldım. Kız bana "Sana bu darbeyi vuran adamı hiç unutma" dedi. Ben de ona "Sen de babanı erkenden cehenneme gönderen bu adamı unutma" dedim.
Açıklama: لَا نَسْتَعِينُ بِالْمُشْرِكِينَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ bu kısım hariç hadisin isnadı zayıftır. Burası ise sahih li gayrihidir.
Bize Ubeydullah b. Musa, ona Ma'rûf b. Harrebûz, ona Ebu Tufeyl, ona da Ali böylece rivayet etmiştir.
Bize Abdurrahman, ona Süfyân, ona Alkame b. Mersed, ona Süleyman b. Büreyde ona da Babası (Büreyde b. Husayb el-Eslemî) şöyle rivayet etmiştir. Rasulullah (sav) ordu ya da müfrezeye kumandan tayin ettiğinde ona Allah'ın rızasını dikkate alarak hareket etmesini ve beraberindeki Müslümanlara iyi davranmasını tavsiye eder ardından şöyle buyururdu: "Allah'ın adıyla, Allah yolunda gazâ edin! Allah'ı inkar edenlere karşı savaşın! (Ganimetten) çalmayın, (antlaşmalarınıza) ihanet etmeyin, ölülere işkence etmeyin, hiçbir çocuğu öldürmeyin! Müşrik düşmanlarınla karşılaştığında onları üç şeye çağır. Onlardan hangisini kabul ederlerse sen de onlardan kabul et ve onlara dokunma! Önce onlara yurtlarını bırakıp (Müslüman olarak) muhacirlerin yurduna hicret etmelerini teklif et ve gelmeleri durumunda muhacirlerin sahip olduğu hak ve sorumlulukların aynısına sahip olacaklarını onlara bildir. Eğer Muhacirlerin yurduna gelmeyi kabul etmezlerse onlara Müslüman bedevilerle aynı konuma sahip olacaklarını, kendilerine bedevi Müslümanlara uygulanacak hükümlerin aynısının uygulanacağını, Cihada katılmadıkları zaman kendilerine savaş ganimetinden ve (savaşmadan elden edilen) fey gelirinden pay verilmeyeceğini bildir. Eğer kabul etmezlerse onlardan cizye iste. Eğer kabul ederlerse onlardan cizye al ve onlara dokunma. Eğer bunu da kabul etmezlerse Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Bir kaleyi kuşatma altına aldığında kaledekiler, senden Allah ve Rasulü adına güvence isterlerse Onlara Allah ve Rasulü'nün can ve mal güvencesini verme. Kendinin veya arkadaşlarının güvencesini ver. Çünkü kendinizin ve arkadaşlarınızın verdiği can ve mal güvencesine aykırı hareket etmiş olmanız Allah ve Rasulü'nün verdiği can ve mal güvencesine aykırı hareket etmenizden daha iyidir. Bir kaleyi kuşattığında kaledekiler kendilerine Allah'ın (adına) hüküm uygulamanı isterlerse onlara Allah'ın (adına) hüküm uygulama. Kendi hükmünü uygula. Çünkü Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmediğini bilemezsin." Abdurrahman "bunu ya da bu benzerini nakletti" dedi
Bize Abdulaziz b. Abdullah, ona Leys, ona Saîd el-Makburî, ona babası (Keysan b. Saîd) ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: Biz mescitte iken Allah Rasulü (sav) çıkageldi ve "Yahudilerin yurduna yürüyün" diye buyurdu. onunla birlikte yola çıkıp Beytu'l-Mıdrâs'a vardık. Peygamber ayağa kalktı ve "Ey Yahudi topluluğu! Müslüman olun kurtulun" dedi. Onlar da "Ey Ebu'l-Kâsım! Sen tebliğ görevini yerine getirmiş oldun" dediler. Allah Rasulü (sav) "Ben ancak bunu (itiraf etmenizi) istemiştim" dedi. Sonra ikinci defa "Müslüman olun, kurtulun" buyurdu. Onlar da "Ey Ebu'l-Kâsım! Sen tebliğ görevini yerine getirmiş oldun" dediler. Hz. Peygamber (sav) üçüncü defa tekrar etti ve "İyi bilin ki, Yeryüzü Allah'a ve Rasûlü'ne aittir. Ben sizleri buradan sürmek istiyorum. Kimin (gayrı menkul) varsa onu satsın. Aksi takdirde iyi bilin ki Yeryüzü ancak Allah'a ve Rasulü'ne aittir" buyurdu.