78 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Amr b. Muhammed en-Nâkıd, İshak b. İbrahim el-Hanzalî, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekkî, onlara İbn Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs’a “Nevf el-Bikâlî, Hızır (as) ile arkadaşlık yapan Musa’nın İsrailoğullarına gönderilen peygamber Hz. Musa olmadığını söylüyor” dedim. İbn Abbâs “Allah düşmanı yalan söylemiş. Übey b. Ka’b’dan duyduğuma göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Hz. Musa (as) hutbe okumak için İsrailoğullarının arasında ayağa kalktı. Ona “insanların en bilgilisi kimdir?” diye sordular. O da “benim” dedi. Bunun üzerine Allah onu kınadı. Çünkü ilmi Allah’a havale etmemişti. Allah ona “iki denizin birleştiği yerde bulunan kullarımdan biri senden daha bilgilidir” buyurdu. Hz. Musa “ey Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine “ey Musa, bir sepetin için bir balık koy ve bunu sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen o zat oradadır” denildi. Hz. Musa yola çıktı. Yanında Yuşa b. Nûn adındaki hizmetçisi de vardı. Sonunda kayaya geldiler. Musa (as) ve hizmetçisi uyuyakaldılar. Sepetteki balık hareketlenip sepetten çıktı ve denize düştü. Allah o suyun akıntısını kesti ve su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ve hizmetçisi şaşıp kalmıştı. Sonra yollarına gece gündüz devam ettiler. Hz. Musa’nın hizmetçisi ona haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa hizmetçisine “yemeğimizi getir, yolculuktan yorulduk” dedi. Emredildiği yere geçene kadar yorulmamıştı. Hizmetçi “gördün mü, kayaya geldiğimizde balığı unuttum. Ama onu bana ancak şeytan unutturdu. Denizde şaşılacak bir şekilde yol alıp gitti” dedi. Hemen izlerini takip edip geriye döndüler. Kendi izlerini takip ediyorlardı. Sonunda konakladıkları kayanın yanına geldiler. Musa orada üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (as) ona “senin bu diyarda selam ne gezer” dedi. Hz. Musa ona “ben Musa’yım” deyince Hızır (as) “İsrailoğullarının Musa’sı mı?” diye sordu. Hz. Musa “evet” dedi. Hızır (as) ona “sen, benim bilmediğim, Allah’ın sana öğrettiği bir şey biliyorsun. Ben de senin bilmediğin Allah’ın bana bildirdiği bir şey biliyorum” dedi. Hz. Musa (as) “seni takip etsem sana öğretilenden bana öğretir misin?” diye sordu. Hızır (as) “sen benimle sabredemezsin. Bilgin olmadığın konuda nasıl sabredeceksin?” dedi. Hz. Musa (as) “Allah’ın izniyle benim sabredip senin emrine karşı çıkmadığımı göreceksin” dedi. Hızır (as) “öyleyse sana açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma” dedi. Hz. Musa (as) “tamam sormam” buyurdu. Hızır ve Musa sahilde yürümeye devam ettiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Gemidekilere o ikisini götürmelerini söylediler. Gemidekiler Hızır’ı (as) tanıdıklarından o ikisini ücretsiz olarak taşımayı kabul ettiler. Hızır (as) geminin tahtalarından birine yönelip onu söktü. Hz. Musa (as) ona “bizi karşılıksız olarak gemilerinde taşıyan insanlar boğulsunlar diye mi gemilerini batırdın. Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle beraber sabredemezsin dememiş miydim” dedi. Hz. Musa “unuttuğum için beni kınama ve gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma” dedi. Sonra gemiden indiler. Sahilde yürürlerken çocuklarla oynayan bir oğlan gördüler. Hızır (as) çocuğun kafasından tutup kopardı ve onu öldürdü. Bunun üzerine Hz. Musa (as) “masum bir canı kısas hakkı olmadan haksız yere öldürdün mü? Gerçekten kınanacak bir şey yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle birlikte sabredemezsin dememiş miydim?” dedi. Hz. Musa (as) “bu imtihan birincisinden daha ağırdı” buyurdu ve “eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana eşlik etme. Artık özrün de sınırına vardım” dedi. Yollarına devam ettiler. Bir köye varıp köylülerden yiyecek istediler. Köylüler onları misafir etmekten kaçındılar. Bu sefer köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır (as) o duvarı düzeltti. Hızır (av) eliyle kontrol ediyor ve “eğrilmiş” diyordu. Sonunda onu tamamen düzeltti. Hz. Musa (as) ona “kendilerine geldiğimizde bizi misafir etmeyen ve bizi doyurmayan bu topluluktan, istesen bu yaptığın iş için ücret alabilirdin” dedi. Hızır (as) “artık ayrılma vaktimiz geldi. Sabredemediğin şeyleri sana açıklayacağım” dedi." Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Dilerdim ki sabredip Hızır’la birlikte gördüklerini bize de anlatsaydı." Ravi şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Birincisi Musa’nın unutması idi. Bir serçe gelip geminin kenarına kondu. Sonra denize gaga vurunca Hızır ona “benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine göre şu serçenin denizden azalttığı su kadar azdır” dedi." Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas şu ayeti okurdu: "Önlerinde bir hükümdar vardı ki, geminin hepsini gasp edip alacaktı." Şu âyeti de okurdu: "Çocuğa gelince o kafirdi."
Bize Amr b. Muhammed en-Nâkıd, İshak b. İbrahim el-Hanzalî, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekkî, onlara İbn Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs’a “Nevf el-Bikâlî, Hızır (as) ile arkadaşlık yapan Musa’nın İsrailoğullarına gönderilen peygamber Hz. Musa olmadığını söylüyor” dedim. İbn Abbâs “Allah düşmanı yalan söylemiş. Übey b. Ka’b’dan duyduğuma göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Hz. Musa (as) hutbe okumak için İsrailoğullarının arasında ayağa kalktı. Ona “insanların en bilgilisi kimdir?” diye sordular. O da “benim” dedi. Bunun üzerine Allah onu kınadı. Çünkü ilmi Allah’a havale etmemişti. Allah ona “iki denizin birleştiği yerde bulunan kullarımdan biri senden daha bilgilidir” buyurdu. Hz. Musa “ey Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine “ey Musa, bir sepetin için bir balık koy ve bunu sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen o zat oradadır” denildi. Hz. Musa yola çıktı. Yanında Yuşa b. Nûn adındaki hizmetçisi de vardı. Sonunda kayaya geldiler. Musa (as) ve hizmetçisi uyuyakaldılar. Sepetteki balık hareketlenip sepetten çıktı ve denize düştü. Allah o suyun akıntısını kesti ve su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ve hizmetçisi şaşıp kalmıştı. Sonra yollarına gece gündüz devam ettiler. Hz. Musa’nın hizmetçisi ona haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa hizmetçisine “yemeğimizi getir, yolculuktan yorulduk” dedi. Emredildiği yere geçene kadar yorulmamıştı. Hizmetçi “gördün mü, kayaya geldiğimizde balığı unuttum. Ama onu bana ancak şeytan unutturdu. Denizde şaşılacak bir şekilde yol alıp gitti” dedi. Hemen izlerini takip edip geriye döndüler. Kendi izlerini takip ediyorlardı. Sonunda konakladıkları kayanın yanına geldiler. Musa orada üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (as) ona “senin bu diyarda selam ne gezer” dedi. Hz. Musa ona “ben Musa’yım” deyince Hızır (as) “İsrailoğullarının Musa’sı mı?” diye sordu. Hz. Musa “evet” dedi. Hızır (as) ona “sen, benim bilmediğim, Allah’ın sana öğrettiği bir şey biliyorsun. Ben de senin bilmediğin Allah’ın bana bildirdiği bir şey biliyorum” dedi. Hz. Musa (as) “seni takip etsem sana öğretilenden bana öğretir misin?” diye sordu. Hızır (as) “sen benimle sabredemezsin. Bilgin olmadığın konuda nasıl sabredeceksin?” dedi. Hz. Musa (as) “Allah’ın izniyle benim sabredip senin emrine karşı çıkmadığımı göreceksin” dedi. Hızır (as) “öyleyse sana açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma” dedi. Hz. Musa (as) “tamam sormam” buyurdu. Hızır ve Musa sahilde yürümeye devam ettiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Gemidekilere o ikisini götürmelerini söylediler. Gemidekiler Hızır’ı (as) tanıdıklarından o ikisini ücretsiz olarak taşımayı kabul ettiler. Hızır (as) geminin tahtalarından birine yönelip onu söktü. Hz. Musa (as) ona “bizi karşılıksız olarak gemilerinde taşıyan insanlar boğulsunlar diye mi gemilerini batırdın. Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle beraber sabredemezsin dememiş miydim” dedi. Hz. Musa “unuttuğum için beni kınama ve gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma” dedi. Sonra gemiden indiler. Sahilde yürürlerken çocuklarla oynayan bir oğlan gördüler. Hızır (as) çocuğun kafasından tutup kopardı ve onu öldürdü. Bunun üzerine Hz. Musa (as) “masum bir canı kısas hakkı olmadan haksız yere öldürdün mü? Gerçekten kınanacak bir şey yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle birlikte sabredemezsin dememiş miydim?” dedi. Hz. Musa (as) “bu imtihan birincisinden daha ağırdı” buyurdu ve “eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana eşlik etme. Artık özrün de sınırına vardım” dedi. Yollarına devam ettiler. Bir köye varıp köylülerden yiyecek istediler. Köylüler onları misafir etmekten kaçındılar. Bu sefer köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır (as) o duvarı düzeltti. Hızır (av) eliyle kontrol ediyor ve “eğrilmiş” diyordu. Sonunda onu tamamen düzeltti. Hz. Musa (as) ona “kendilerine geldiğimizde bizi misafir etmeyen ve bizi doyurmayan bu topluluktan, istesen bu yaptığın iş için ücret alabilirdin” dedi. Hızır (as) “artık ayrılma vaktimiz geldi. Sabredemediğin şeyleri sana açıklayacağım” dedi." Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Dilerdim ki sabredip Hızır’la birlikte gördüklerini bize de anlatsaydı." Ravi şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Birincisi Musa’nın unutması idi. Bir serçe gelip geminin kenarına kondu. Sonra denize gaga vurunca Hızır ona “benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine göre şu serçenin denizden azalttığı su kadar azdır” dedi." Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas şu ayeti okurdu: "Önlerinde bir hükümdar vardı ki, geminin hepsini gasp edip alacaktı." Şu âyeti de okurdu: "Çocuğa gelince o kafirdi."
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, Ya‘lâ b. Müslim ve Amr b. Dinar, onlara Saîd b. Cübeyr şöyle rivayet etmiştir: Bizler, İbn Abbas’ın yanında, onun evindeydik. İbn Abbas “bana sorun” dedi. Ben de “Allah için sana feda olayım, ey Ebu Abbas, Kûfe’de Nevf isminde kıssa anlatan bir adam var (Hızırın arkadaşı Musa’nın) İsrailoğullarının Musa’sı olmadığını iddia ediyor” dedim. (Ravi) Amr der ki: Bunun üzerine İbn Abbas bana “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” dedi. Ya‘lâ'nın rivayetinde ise İbn Abbas der ki: Ubey b. Ka‘b'ın bana rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah’ın Rasulü Musa (as), insanlara bir gün hatırlatmalarda bulunurken, gözler yaşla doldu, kalpler inceldi. Musa arkasını dönüp gidince, bir adam ona yetişerek “ey Allah’ın Rasulü yeryüzünde senden daha bilgili kimse var mı?” dedi. Musa “Hayır” deyince, ilmi Allah’a havale etmediği için Allah onu kınadı ve kendisine “var”, denildi. Musa “Rabbim, nerede?” dedi. Allah “iki denizin birleştiği yerde” buyurdu. Musa “Rabbim, bana onu tanıyacağım bir işaret ver” dedi." (İbn Cüreyc) der ki: Amr bana rivayetinde "balığın senden ayrılacağı yerde" dedi. Ya'lâ ise "Sen cansız bir balık al, ona ruhun üfleneceği yerde" dedi. "Bunun üzerine bir balık aldı, onu bir zembile koydu, yanındaki genç delikanlıya da “sen sadece balığın senden ayrılacağı yeri bana bildirmekle sorumlusun” dedi. Delikanlı “beni sorumlu tuttuğun şey çok fazla değilmiş” dedi." İşte şanı yüce Rabbimizin: “Hani Musa genç hizmetçisine şöyle demişti” (Kehf, 18/60) buyurduğu genç Yuşâ b. Nun’dur. -Bu açıklama Saîd'in rivayetinde yoktur- Hz. Peygamber devamında şöyle buyurdu: "Musa nemli bir arazide, bir kayanın gölgesinde uyurken balık çırpınmaya başladı. Musa’nın genç hizmetçisi “onu uyandırmamayım” diye düşündü ama Musa uyanınca da ona haber vermeyi unuttu. Balık çırpındı ve sonunda denize girdi. Allah denizin üzerinden akıntısını engelledi ve hatta bir taşta iz bıraktı." -Amr rivayetinde bana "İşte bu şekilde adeta taşta iz bırakmış gibi oldu" diyerek, iki başparmağı ile onların bitişiğindeki diğer (şehadet) parmaklarıyla halka yaptı.- "Musa “Bu yolculuğumuzdan gerçekten yorgun düştük” dedi." (Kehf, 18/62) "Ama Allah senden yorgunluğu kaldırmıştı, dedi." - Bu ibare Saîd’in rivayetinde yoktur.- "Ona (balığın durumunu haber verince) gerisin geri döndüler, Hızır’ı buldular." İbn Cüreyc der ki: Osman b. Ebu Süleyman bana "Onu denizin ortasında yeşil bir örtü üzerinde gördüler" demiştir. –Saîd b. Cübeyr (rivayetine devam ederek) der ki:- "Üzeri elbise ile örtülü olup, elbisenin ucunu ayakları üzerine, diğer ucunu da başının altına koymuştu. Musa ona selam verince yüzünü açtı ve “benim yaşadığım bu yerde selam mı, sen kimsin?” dedi. O da “ben Musa’yım” dedi. Hızır “İsrail oğullarının Musa’sı mı?” dedi. Musa “evet” dedi. Hızır: “senin durumun ne?” dedi. Musa “sana öğretilmiş olan doğru bilginin bir kısmını bana öğretmen için geldim” dedi. Hızır “Tevrat’ın senin ellerinde olması, sana vahyin gelmesi yetmiyor mu ey Musa? Benim kendime ait bir bilgim var, senin onu bilmene gerek yoktur. Senin de kendine ait bir ilmin var, benim onu bilmeme gerek yoktur” dedi. O esnada bir kuş gagasıyla denizden su aldı, Hızır “vallahi, benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine nispeti ancak bu kuşun gagasıyla denizden aldığı kadardır” dedi. Nihayet gemiye bindiklerinde, bu kıyı ahalisini diğer kıyı ahalisine taşıyan küçük kayıklar gördüler. (Gemiye bindiklerinde) onu tanıdılar ve “(bu adam) Allah’ın salih kuludur” dediler." (Ya‘lâ b. Müslim) der ki: Biz Saîd’e: “Hızır’ı mı kast ettiler” dedik. O “evet” dedi. "Biz ondan ücret alarak taşımayız (diye eklediler). Derken Hızır gemiyi deldi ve (deldiği yere) bir tahta parçası koydu. Musa “sen bu gemide yolculuk yapanları suda boğmak için mi gemiyi deldin, and olsun sen son derece kötü bir iş yaptın” dedi." –Mücâhid “imr” kelimesine “münker” anlamı verdi. "Hızır “ben sana, sen asla benimle (yolculuğa) dayanamazsın, dememiş miydim” dedi." (Allah Rasulü) buyurdu ki: "(Musa) birincisini unutarak sormuştu, ikincisi bir şarttı, üçüncüsü bir kasıt idi." "(Musa) “unuttuğum için beni sorumlu tutma ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma” dedi. Sonra bir çocuk karşılarına çıktı, (Hızır) onu öldürüverdi." –Ya'lâ der ki: Saîd “Oyun oynayan çocuklar gördü, güzel yüzlü kâfir bir çocuğu yakalayıp onu yatırdıktan sonra bıçakla onu kesti” diye rivayet etmiştir. "Musa “sen başka bir can karşılığında olmaksızın ve günah da işlememiş tertemiz bir canı mı öldürdün” dedi. -İbn Abbas buradaki “zekiyyeten” kelimesini “zâkiyeten müslimeten” diye okumuştur. Bu senin “ğulâmen zekiyyen: tertemiz bir çocuk” demene benzer.- "Sonra yollarına devam ettiler, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, (Hızır) onu doğrultuverdi" –Saîd “eliyle şöyle yukarı doğru kaldırınca, duvar dosdoğru bir duvar oldu diye rivayet etmiştir” –Ya'lâ ise şöyle der: Sanıyorum Saîd “elini o duvarın üzerine sürdü ve duvar doğruldu” demiştir. "Musa “sen istesen bunun karşılığında bir ücret elbette alabilirdin” dedi." -Saîd “yemek için kullanacağımız bir ücret” dedi.- “Arkalarında yani önlerinde gidecekleri yerde (bir hükümdar vardı)” - İbn Abbas “verâehum” kelimesini “Emamehum melikun” şeklinde okumuştur.- Saîd dışındaki ravilerden gelen rivayette bu hükümdarın adının Huded b. Buded olduğu zikredilmiştir. Öldürülen çocuğun adı da söylediklerine göre Ceysûr idi. "Bu hükümdar zorbalık yaparak (sağlam) her bir gemiyi gasp ediyordu. Bunun için ben bu geminin, o hükümdarın, hâkim olduğu yerlerden geçtiği takdirde, kusurlu olduğu için bu gemiye ilişmemesini istedim. Burayı geçtikten sonra ise gemilerini tamir eder, ondan yararlanırlar." Kimileri ise, “o gedik açtığı yeri bir cam şişe ile kapattı”, kimileri ise “orayı ziftle sıvadı” demiştir. "(Öldürülen) çocuğun anne babası iki mümin idi, kendisi ise kâfirdi. Bizler bu azgın çocuğun azgınlık ederek ve kâfirlik ile onları yorup perişan etmesinden korktuk." Ona besledikleri sevginin, onları onun dinine tabi olmaya iteceğinden çekindik. "Bunun için biz de Rablerinin kendilerine o çocuklarından daha temiz" -“temiz (zekaten)” ifadesi Allah'ın “sen temiz bir canı mı (nefsen zekiyyeten) öldürdün” buyruğundan dolayıdır. "ve hayırlı bir evlat vermesini istedik." Anne babası, verilen çocuğa karşı, Hızır’ın öldürmüş olduğu birinci çocuktan daha merhametli idiler. Saîd dışında birinin iddiasına göre ise anne ve babaya, onun yerine bir kız çocuğu verilmiştir. Davud b. Ebu Âsım ise bir çok kişiden yaptığı rivayette “O bir kız çocuğu idi” demiştir.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, Ya‘lâ b. Müslim ve Amr b. Dinar, onlara Saîd b. Cübeyr şöyle rivayet etmiştir: Bizler, İbn Abbas’ın yanında, onun evindeydik. İbn Abbas “bana sorun” dedi. Ben de “Allah için sana feda olayım, ey Ebu Abbas, Kûfe’de Nevf isminde kıssa anlatan bir adam var (Hızırın arkadaşı Musa’nın) İsrailoğullarının Musa’sı olmadığını iddia ediyor” dedim. (Ravi) Amr der ki: Bunun üzerine İbn Abbas bana “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” dedi. Ya‘lâ'nın rivayetinde ise İbn Abbas der ki: Ubey b. Ka‘b'ın bana rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah’ın Rasulü Musa (as), insanlara bir gün hatırlatmalarda bulunurken, gözler yaşla doldu, kalpler inceldi. Musa arkasını dönüp gidince, bir adam ona yetişerek “ey Allah’ın Rasulü yeryüzünde senden daha bilgili kimse var mı?” dedi. Musa “Hayır” deyince, ilmi Allah’a havale etmediği için Allah onu kınadı ve kendisine “var”, denildi. Musa “Rabbim, nerede?” dedi. Allah “iki denizin birleştiği yerde” buyurdu. Musa “Rabbim, bana onu tanıyacağım bir işaret ver” dedi." (İbn Cüreyc) der ki: Amr bana rivayetinde "balığın senden ayrılacağı yerde" dedi. Ya'lâ ise "Sen cansız bir balık al, ona ruhun üfleneceği yerde" dedi. "Bunun üzerine bir balık aldı, onu bir zembile koydu, yanındaki genç delikanlıya da “sen sadece balığın senden ayrılacağı yeri bana bildirmekle sorumlusun” dedi. Delikanlı “beni sorumlu tuttuğun şey çok fazla değilmiş” dedi." İşte şanı yüce Rabbimizin: “Hani Musa genç hizmetçisine şöyle demişti” (Kehf, 18/60) buyurduğu genç Yuşâ b. Nun’dur. -Bu açıklama Saîd'in rivayetinde yoktur- Hz. Peygamber devamında şöyle buyurdu: "Musa nemli bir arazide, bir kayanın gölgesinde uyurken balık çırpınmaya başladı. Musa’nın genç hizmetçisi “onu uyandırmamayım” diye düşündü ama Musa uyanınca da ona haber vermeyi unuttu. Balık çırpındı ve sonunda denize girdi. Allah denizin üzerinden akıntısını engelledi ve hatta bir taşta iz bıraktı." -Amr rivayetinde bana "İşte bu şekilde adeta taşta iz bırakmış gibi oldu" diyerek, iki başparmağı ile onların bitişiğindeki diğer (şehadet) parmaklarıyla halka yaptı.- "Musa “Bu yolculuğumuzdan gerçekten yorgun düştük” dedi." (Kehf, 18/62) "Ama Allah senden yorgunluğu kaldırmıştı, dedi." - Bu ibare Saîd’in rivayetinde yoktur.- "Ona (balığın durumunu haber verince) gerisin geri döndüler, Hızır’ı buldular." İbn Cüreyc der ki: Osman b. Ebu Süleyman bana "Onu denizin ortasında yeşil bir örtü üzerinde gördüler" demiştir. –Saîd b. Cübeyr (rivayetine devam ederek) der ki:- "Üzeri elbise ile örtülü olup, elbisenin ucunu ayakları üzerine, diğer ucunu da başının altına koymuştu. Musa ona selam verince yüzünü açtı ve “benim yaşadığım bu yerde selam mı, sen kimsin?” dedi. O da “ben Musa’yım” dedi. Hızır “İsrail oğullarının Musa’sı mı?” dedi. Musa “evet” dedi. Hızır: “senin durumun ne?” dedi. Musa “sana öğretilmiş olan doğru bilginin bir kısmını bana öğretmen için geldim” dedi. Hızır “Tevrat’ın senin ellerinde olması, sana vahyin gelmesi yetmiyor mu ey Musa? Benim kendime ait bir bilgim var, senin onu bilmene gerek yoktur. Senin de kendine ait bir ilmin var, benim onu bilmeme gerek yoktur” dedi. O esnada bir kuş gagasıyla denizden su aldı, Hızır “vallahi, benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine nispeti ancak bu kuşun gagasıyla denizden aldığı kadardır” dedi. Nihayet gemiye bindiklerinde, bu kıyı ahalisini diğer kıyı ahalisine taşıyan küçük kayıklar gördüler. (Gemiye bindiklerinde) onu tanıdılar ve “(bu adam) Allah’ın salih kuludur” dediler." (Ya‘lâ b. Müslim) der ki: Biz Saîd’e: “Hızır’ı mı kast ettiler” dedik. O “evet” dedi. "Biz ondan ücret alarak taşımayız (diye eklediler). Derken Hızır gemiyi deldi ve (deldiği yere) bir tahta parçası koydu. Musa “sen bu gemide yolculuk yapanları suda boğmak için mi gemiyi deldin, and olsun sen son derece kötü bir iş yaptın” dedi." –Mücâhid “imr” kelimesine “münker” anlamı verdi. "Hızır “ben sana, sen asla benimle (yolculuğa) dayanamazsın, dememiş miydim” dedi." (Allah Rasulü) buyurdu ki: "(Musa) birincisini unutarak sormuştu, ikincisi bir şarttı, üçüncüsü bir kasıt idi." "(Musa) “unuttuğum için beni sorumlu tutma ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma” dedi. Sonra bir çocuk karşılarına çıktı, (Hızır) onu öldürüverdi." –Ya'lâ der ki: Saîd “Oyun oynayan çocuklar gördü, güzel yüzlü kâfir bir çocuğu yakalayıp onu yatırdıktan sonra bıçakla onu kesti” diye rivayet etmiştir. "Musa “sen başka bir can karşılığında olmaksızın ve günah da işlememiş tertemiz bir canı mı öldürdün” dedi. -İbn Abbas buradaki “zekiyyeten” kelimesini “zâkiyeten müslimeten” diye okumuştur. Bu senin “ğulâmen zekiyyen: tertemiz bir çocuk” demene benzer.- "Sonra yollarına devam ettiler, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, (Hızır) onu doğrultuverdi" –Saîd “eliyle şöyle yukarı doğru kaldırınca, duvar dosdoğru bir duvar oldu diye rivayet etmiştir” –Ya'lâ ise şöyle der: Sanıyorum Saîd “elini o duvarın üzerine sürdü ve duvar doğruldu” demiştir. "Musa “sen istesen bunun karşılığında bir ücret elbette alabilirdin” dedi." -Saîd “yemek için kullanacağımız bir ücret” dedi.- “Arkalarında yani önlerinde gidecekleri yerde (bir hükümdar vardı)” - İbn Abbas “verâehum” kelimesini “Emamehum melikun” şeklinde okumuştur.- Saîd dışındaki ravilerden gelen rivayette bu hükümdarın adının Huded b. Buded olduğu zikredilmiştir. Öldürülen çocuğun adı da söylediklerine göre Ceysûr idi. "Bu hükümdar zorbalık yaparak (sağlam) her bir gemiyi gasp ediyordu. Bunun için ben bu geminin, o hükümdarın, hâkim olduğu yerlerden geçtiği takdirde, kusurlu olduğu için bu gemiye ilişmemesini istedim. Burayı geçtikten sonra ise gemilerini tamir eder, ondan yararlanırlar." Kimileri ise, “o gedik açtığı yeri bir cam şişe ile kapattı”, kimileri ise “orayı ziftle sıvadı” demiştir. "(Öldürülen) çocuğun anne babası iki mümin idi, kendisi ise kâfirdi. Bizler bu azgın çocuğun azgınlık ederek ve kâfirlik ile onları yorup perişan etmesinden korktuk." Ona besledikleri sevginin, onları onun dinine tabi olmaya iteceğinden çekindik. "Bunun için biz de Rablerinin kendilerine o çocuklarından daha temiz" -“temiz (zekaten)” ifadesi Allah'ın “sen temiz bir canı mı (nefsen zekiyyeten) öldürdün” buyruğundan dolayıdır. "ve hayırlı bir evlat vermesini istedik." Anne babası, verilen çocuğa karşı, Hızır’ın öldürmüş olduğu birinci çocuktan daha merhametli idiler. Saîd dışında birinin iddiasına göre ise anne ve babaya, onun yerine bir kız çocuğu verilmiştir. Davud b. Ebu Âsım ise bir çok kişiden yaptığı rivayette “O bir kız çocuğu idi” demiştir.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, Ya‘lâ b. Müslim ve Amr b. Dinar, onlara Saîd b. Cübeyr şöyle rivayet etmiştir: Bizler, İbn Abbas’ın yanında, onun evindeydik. İbn Abbas “bana sorun” dedi. Ben de “Allah için sana feda olayım, ey Ebu Abbas, Kûfe’de Nevf isminde kıssa anlatan bir adam var (Hızırın arkadaşı Musa’nın) İsrailoğullarının Musa’sı olmadığını iddia ediyor” dedim. (Ravi) Amr der ki: Bunun üzerine İbn Abbas bana “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” dedi. Ya‘lâ'nın rivayetinde ise İbn Abbas der ki: Ubey b. Ka‘b'ın bana rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah’ın Rasulü Musa (as), insanlara bir gün hatırlatmalarda bulunurken, gözler yaşla doldu, kalpler inceldi. Musa arkasını dönüp gidince, bir adam ona yetişerek “ey Allah’ın Rasulü yeryüzünde senden daha bilgili kimse var mı?” dedi. Musa “Hayır” deyince, ilmi Allah’a havale etmediği için Allah onu kınadı ve kendisine “var”, denildi. Musa “Rabbim, nerede?” dedi. Allah “iki denizin birleştiği yerde” buyurdu. Musa “Rabbim, bana onu tanıyacağım bir işaret ver” dedi." (İbn Cüreyc) der ki: Amr bana rivayetinde "balığın senden ayrılacağı yerde" dedi. Ya'lâ ise "Sen cansız bir balık al, ona ruhun üfleneceği yerde" dedi. "Bunun üzerine bir balık aldı, onu bir zembile koydu, yanındaki genç delikanlıya da “sen sadece balığın senden ayrılacağı yeri bana bildirmekle sorumlusun” dedi. Delikanlı “beni sorumlu tuttuğun şey çok fazla değilmiş” dedi." İşte şanı yüce Rabbimizin: “Hani Musa genç hizmetçisine şöyle demişti” (Kehf, 18/60) buyurduğu genç Yuşâ b. Nun’dur. -Bu açıklama Saîd'in rivayetinde yoktur- Hz. Peygamber devamında şöyle buyurdu: "Musa nemli bir arazide, bir kayanın gölgesinde uyurken balık çırpınmaya başladı. Musa’nın genç hizmetçisi “onu uyandırmamayım” diye düşündü ama Musa uyanınca da ona haber vermeyi unuttu. Balık çırpındı ve sonunda denize girdi. Allah denizin üzerinden akıntısını engelledi ve hatta bir taşta iz bıraktı." -Amr rivayetinde bana "İşte bu şekilde adeta taşta iz bırakmış gibi oldu" diyerek, iki başparmağı ile onların bitişiğindeki diğer (şehadet) parmaklarıyla halka yaptı.- "Musa “Bu yolculuğumuzdan gerçekten yorgun düştük” dedi." (Kehf, 18/62) "Ama Allah senden yorgunluğu kaldırmıştı, dedi." - Bu ibare Saîd’in rivayetinde yoktur.- "Ona (balığın durumunu haber verince) gerisin geri döndüler, Hızır’ı buldular." İbn Cüreyc der ki: Osman b. Ebu Süleyman bana "Onu denizin ortasında yeşil bir örtü üzerinde gördüler" demiştir. –Saîd b. Cübeyr (rivayetine devam ederek) der ki:- "Üzeri elbise ile örtülü olup, elbisenin ucunu ayakları üzerine, diğer ucunu da başının altına koymuştu. Musa ona selam verince yüzünü açtı ve “benim yaşadığım bu yerde selam mı, sen kimsin?” dedi. O da “ben Musa’yım” dedi. Hızır “İsrail oğullarının Musa’sı mı?” dedi. Musa “evet” dedi. Hızır: “senin durumun ne?” dedi. Musa “sana öğretilmiş olan doğru bilginin bir kısmını bana öğretmen için geldim” dedi. Hızır “Tevrat’ın senin ellerinde olması, sana vahyin gelmesi yetmiyor mu ey Musa? Benim kendime ait bir bilgim var, senin onu bilmene gerek yoktur. Senin de kendine ait bir ilmin var, benim onu bilmeme gerek yoktur” dedi. O esnada bir kuş gagasıyla denizden su aldı, Hızır “vallahi, benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine nispeti ancak bu kuşun gagasıyla denizden aldığı kadardır” dedi. Nihayet gemiye bindiklerinde, bu kıyı ahalisini diğer kıyı ahalisine taşıyan küçük kayıklar gördüler. (Gemiye bindiklerinde) onu tanıdılar ve “(bu adam) Allah’ın salih kuludur” dediler." (Ya‘lâ b. Müslim) der ki: Biz Saîd’e: “Hızır’ı mı kast ettiler” dedik. O “evet” dedi. "Biz ondan ücret alarak taşımayız (diye eklediler). Derken Hızır gemiyi deldi ve (deldiği yere) bir tahta parçası koydu. Musa “sen bu gemide yolculuk yapanları suda boğmak için mi gemiyi deldin, and olsun sen son derece kötü bir iş yaptın” dedi." –Mücâhid “imr” kelimesine “münker” anlamı verdi. "Hızır “ben sana, sen asla benimle (yolculuğa) dayanamazsın, dememiş miydim” dedi." (Allah Rasulü) buyurdu ki: "(Musa) birincisini unutarak sormuştu, ikincisi bir şarttı, üçüncüsü bir kasıt idi." "(Musa) “unuttuğum için beni sorumlu tutma ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma” dedi. Sonra bir çocuk karşılarına çıktı, (Hızır) onu öldürüverdi." –Ya'lâ der ki: Saîd “Oyun oynayan çocuklar gördü, güzel yüzlü kâfir bir çocuğu yakalayıp onu yatırdıktan sonra bıçakla onu kesti” diye rivayet etmiştir. "Musa “sen başka bir can karşılığında olmaksızın ve günah da işlememiş tertemiz bir canı mı öldürdün” dedi. -İbn Abbas buradaki “zekiyyeten” kelimesini “zâkiyeten müslimeten” diye okumuştur. Bu senin “ğulâmen zekiyyen: tertemiz bir çocuk” demene benzer.- "Sonra yollarına devam ettiler, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, (Hızır) onu doğrultuverdi" –Saîd “eliyle şöyle yukarı doğru kaldırınca, duvar dosdoğru bir duvar oldu diye rivayet etmiştir” –Ya'lâ ise şöyle der: Sanıyorum Saîd “elini o duvarın üzerine sürdü ve duvar doğruldu” demiştir. "Musa “sen istesen bunun karşılığında bir ücret elbette alabilirdin” dedi." -Saîd “yemek için kullanacağımız bir ücret” dedi.- “Arkalarında yani önlerinde gidecekleri yerde (bir hükümdar vardı)” - İbn Abbas “verâehum” kelimesini “Emamehum melikun” şeklinde okumuştur.- Saîd dışındaki ravilerden gelen rivayette bu hükümdarın adının Huded b. Buded olduğu zikredilmiştir. Öldürülen çocuğun adı da söylediklerine göre Ceysûr idi. "Bu hükümdar zorbalık yaparak (sağlam) her bir gemiyi gasp ediyordu. Bunun için ben bu geminin, o hükümdarın, hâkim olduğu yerlerden geçtiği takdirde, kusurlu olduğu için bu gemiye ilişmemesini istedim. Burayı geçtikten sonra ise gemilerini tamir eder, ondan yararlanırlar." Kimileri ise, “o gedik açtığı yeri bir cam şişe ile kapattı”, kimileri ise “orayı ziftle sıvadı” demiştir. "(Öldürülen) çocuğun anne babası iki mümin idi, kendisi ise kâfirdi. Bizler bu azgın çocuğun azgınlık ederek ve kâfirlik ile onları yorup perişan etmesinden korktuk." Ona besledikleri sevginin, onları onun dinine tabi olmaya iteceğinden çekindik. "Bunun için biz de Rablerinin kendilerine o çocuklarından daha temiz" -“temiz (zekaten)” ifadesi Allah'ın “sen temiz bir canı mı (nefsen zekiyyeten) öldürdün” buyruğundan dolayıdır. "ve hayırlı bir evlat vermesini istedik." Anne babası, verilen çocuğa karşı, Hızır’ın öldürmüş olduğu birinci çocuktan daha merhametli idiler. Saîd dışında birinin iddiasına göre ise anne ve babaya, onun yerine bir kız çocuğu verilmiştir. Davud b. Ebu Âsım ise bir çok kişiden yaptığı rivayette “O bir kız çocuğu idi” demiştir.
Bize Amr b. Muhammed en-Nâkıd, İshak b. İbrahim el-Hanzalî, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekkî, onlara İbn Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs’a “Nevf el-Bikâlî, Hızır (as) ile arkadaşlık yapan Musa’nın İsrailoğullarına gönderilen peygamber Hz. Musa olmadığını söylüyor” dedim. İbn Abbâs “Allah düşmanı yalan söylemiş. Übey b. Ka’b’dan duyduğuma göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Hz. Musa (as) hutbe okumak için İsrailoğullarının arasında ayağa kalktı. Ona “insanların en bilgilisi kimdir?” diye sordular. O da “benim” dedi. Bunun üzerine Allah onu kınadı. Çünkü ilmi Allah’a havale etmemişti. Allah ona “iki denizin birleştiği yerde bulunan kullarımdan biri senden daha bilgilidir” buyurdu. Hz. Musa “ey Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine “ey Musa, bir sepetin için bir balık koy ve bunu sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen o zat oradadır” denildi. Hz. Musa yola çıktı. Yanında Yuşa b. Nûn adındaki hizmetçisi de vardı. Sonunda kayaya geldiler. Musa (as) ve hizmetçisi uyuyakaldılar. Sepetteki balık hareketlenip sepetten çıktı ve denize düştü. Allah o suyun akıntısını kesti ve su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ve hizmetçisi şaşıp kalmıştı. Sonra yollarına gece gündüz devam ettiler. Hz. Musa’nın hizmetçisi ona haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa hizmetçisine “yemeğimizi getir, yolculuktan yorulduk” dedi. Emredildiği yere geçene kadar yorulmamıştı. Hizmetçi “gördün mü, kayaya geldiğimizde balığı unuttum. Ama onu bana ancak şeytan unutturdu. Denizde şaşılacak bir şekilde yol alıp gitti” dedi. Hemen izlerini takip edip geriye döndüler. Kendi izlerini takip ediyorlardı. Sonunda konakladıkları kayanın yanına geldiler. Musa orada üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (as) ona “senin bu diyarda selam ne gezer” dedi. Hz. Musa ona “ben Musa’yım” deyince Hızır (as) “İsrailoğullarının Musa’sı mı?” diye sordu. Hz. Musa “evet” dedi. Hızır (as) ona “sen, benim bilmediğim, Allah’ın sana öğrettiği bir şey biliyorsun. Ben de senin bilmediğin Allah’ın bana bildirdiği bir şey biliyorum” dedi. Hz. Musa (as) “seni takip etsem sana öğretilenden bana öğretir misin?” diye sordu. Hızır (as) “sen benimle sabredemezsin. Bilgin olmadığın konuda nasıl sabredeceksin?” dedi. Hz. Musa (as) “Allah’ın izniyle benim sabredip senin emrine karşı çıkmadığımı göreceksin” dedi. Hızır (as) “öyleyse sana açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma” dedi. Hz. Musa (as) “tamam sormam” buyurdu. Hızır ve Musa sahilde yürümeye devam ettiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Gemidekilere o ikisini götürmelerini söylediler. Gemidekiler Hızır’ı (as) tanıdıklarından o ikisini ücretsiz olarak taşımayı kabul ettiler. Hızır (as) geminin tahtalarından birine yönelip onu söktü. Hz. Musa (as) ona “bizi karşılıksız olarak gemilerinde taşıyan insanlar boğulsunlar diye mi gemilerini batırdın. Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle beraber sabredemezsin dememiş miydim” dedi. Hz. Musa “unuttuğum için beni kınama ve gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma” dedi. Sonra gemiden indiler. Sahilde yürürlerken çocuklarla oynayan bir oğlan gördüler. Hızır (as) çocuğun kafasından tutup kopardı ve onu öldürdü. Bunun üzerine Hz. Musa (as) “masum bir canı kısas hakkı olmadan haksız yere öldürdün mü? Gerçekten kınanacak bir şey yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle birlikte sabredemezsin dememiş miydim?” dedi. Hz. Musa (as) “bu imtihan birincisinden daha ağırdı” buyurdu ve “eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana eşlik etme. Artık özrün de sınırına vardım” dedi. Yollarına devam ettiler. Bir köye varıp köylülerden yiyecek istediler. Köylüler onları misafir etmekten kaçındılar. Bu sefer köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır (as) o duvarı düzeltti. Hızır (av) eliyle kontrol ediyor ve “eğrilmiş” diyordu. Sonunda onu tamamen düzeltti. Hz. Musa (as) ona “kendilerine geldiğimizde bizi misafir etmeyen ve bizi doyurmayan bu topluluktan, istesen bu yaptığın iş için ücret alabilirdin” dedi. Hızır (as) “artık ayrılma vaktimiz geldi. Sabredemediğin şeyleri sana açıklayacağım” dedi." Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Dilerdim ki sabredip Hızır’la birlikte gördüklerini bize de anlatsaydı." Ravi şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Birincisi Musa’nın unutması idi. Bir serçe gelip geminin kenarına kondu. Sonra denize gaga vurunca Hızır ona “benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine göre şu serçenin denizden azalttığı su kadar azdır” dedi." Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas şu ayeti okurdu: "Önlerinde bir hükümdar vardı ki, geminin hepsini gasp edip alacaktı." Şu âyeti de okurdu: "Çocuğa gelince o kafirdi."
Bize İbn Ebu Ömer, ona Süfyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs’a “Nevf el-Bikâlî, Hızır (as) ile arkadaşlık yapan Musa’nın İsrailoğullarına gönderilen peygamber Hz. Musa olmadığını söylüyor” dedim. İbn Abbâs “Allah düşmanı yalan söylemiş. Übey b. Ka’b’dan duyduğuma göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Hz. Musa (as) hutbe okumak için İsrailoğullarının arasında ayağa kalktı. Ona “insanların en bilgilisi kimdir?” diye sordular. O da “benim” dedi. Bunun üzerine Allah onu kınadı. Çünkü ilmi Allah’a havale etmemişti. Allah ona “iki denizin birleştiği yerde bulunan kullarımdan biri senden daha bilgilidir” buyurdu. Hz. Musa “ey Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine “ey Musa, bir sepetin için bir balık koy ve bunu sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen o zat oradadır” denildi. Hz. Musa yola çıktı. Yanında Yuşa b. Nûn adındaki -Yûsa da denirdi- hizmetçisi de vardı. Sonunda kayaya geldiler. Musa (as) ve hizmetçisi uyuyakaldılar. Sepetteki balık hareketlenip sepetten çıktı ve denize düştü. Allah o suyun akıntısını kesti ve su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ve hizmetçisi şaşıp kalmıştı. Sonra yollarına gece gündüz devam ettiler. Hz. Musa’nın hizmetçisi ona haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa hizmetçisine “yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk” dedi. Emredildiği yere geçene kadar yorulmamıştı. Hizmetçi “gördün mü, kayaya geldiğimizde balığı unuttum. Ama onu bana ancak şeytan unutturdu. Denizde şaşılacak bir şekilde yol alıp gitti” dedi. Musa “işte aradığımız zaten buydu” dedi. Hemen geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler.” Kendi izlerini takip ediyorlardı." Süfyân der ki: Bir kısım insanlar bu kayanın yanında, dokunduğu her ölüyü dirilten bir hayat pınarı olduğunu iddia eder. "İzlerini takip ederek sonunda konakladıkları kayanın yanına geldiler. Musa orada üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (as) ona “senin bu diyarda selam ne gezer” dedi. Hz. Musa ona “ben Musa’yım” deyince Hızır (as) “İsrailoğullarının Musa’sı mı?” diye sordu. Hz. Musa “evet” dedi. Hızır (as) ona “sen, benim bilmediğim, Allah’ın sana öğrettiği bir şey biliyorsun. Ben de senin bilmediğin Allah’ın bana bildirdiği bir şey biliyorum” dedi. Hz. Musa (as) “seni takip etsem sana öğretilenden bana öğretir misin?” diye sordu. Hızır (as) “sen benimle sabredemezsin. Bilgin olmadığın konuda nasıl sabredeceksin?” dedi. Hz. Musa (as) “Allah’ın izniyle benim sabredip senin emrine karşı çıkmadığımı göreceksin” dedi. Hızır (as) “eğer beni takip edeceksen sana anlatana kadar bana hiçbir şey sorma” dedi. Hz. Musa (as) “tamam sormam” buyurdu. Hızır ve Musa sahilde yürümeye devam ettiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Gemidekilere kendilerini götürmelerini söylediler. Gemidekiler Hızır’ı (as) tanıdılar ve o ikisini ücretsiz olarak taşımayı kabul ettiler. Hızır (as) geminin tahtalarından birine yönelip onu söktü. Hz. Musa (as) ona “bizi karşılıksız olarak gemilerinde taşıyan insanlar boğulsunlar diye mi gemilerini batırdın. Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle beraber sabredemezsin dememiş miydim” dedi. Hz. Musa “unuttuğum için beni kınama ve gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma” dedi. Sonra gemiden indiler. Sahilde yürürlerken çocuklarla oynayan bir oğlan gördüler. Hızır (as) kafasını tutup kopararak çocuğu öldürdü. Bunun üzerine Hz. Musa (as) “masum bir canı kısas hakkı olmadan haksız yere öldürdün mü? Gerçekten kınanacak bir şey yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle birlikte sabredemezsin dememiş miydim?” dedi. Hz. Musa (as) “bu imtihan birincisinden daha ağırdı” buyurdu ve “eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana eşlik etme. Artık özrün de sınırına vardım” dedi. Yollarına devam ettiler. Bir köye varıp köylülerden yiyecek istediler. Köylüler onları misafir etmekten kaçındılar. Bu sefer köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır (as) o duvarı düzeltti. Hızır (av) eliyle kontrol ediyor ve “eğrilmiş” diyordu. Sonunda onu tamamen düzeltti. Hz. Musa (as) ona “kendilerine geldiğimizde bizi misafir etmeyen ve bizi doyurmayan bu topluluktan, istesen bu yaptığın iş için ücret alabilirdin” dedi. Hızır (as) “artık ayrılma vaktimiz geldi. Sabredemediğin şeyleri sana açıklayacağım” dedi." Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Dilerdim ki sabredip Hızır’la birlikte gördüklerini bize de anlatsaydı." Ravi şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Birincisi Musa’nın unutması idi. Bir serçe gelip geminin kenarına kondu. Sonra denize gaga vurunca Hızır ona “benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine göre şu serçenin denizden azalttığı su kadar azdır” dedi." Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas şu ayeti okurdu: "Önlerinde bir hükümdar vardı ki, geminin hepsini gasp edip alacaktı." Şu âyeti de okurdu: "Çocuğa gelince o kafirdi." Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir. Zührî bu hadisi Hz. Peygamber'den (sav), Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, İbn Abbâs, ve Übey b. Ka’b tarikleriyle rivayet etmiştir. Ebu İshâk el Hemedânî bu hadisi Saîd b. Cübeyr’den, o İbn Abbâs’tan, o Übey b. Ka’b’tan o da Hz. Peygamber'den (sav) rivâyet etmiştir. Tirmizî der ki: Ebu Muzâhim es Semerkandî'nin işittiğine göre Ali b. Medînî şöyle demiştir: Sadece Süfyan'ın bu hadisteki haberi anlatmasını dinlemek gayesiyle bir hac yaptım. Onun “Amr b. Dinar bize anlattı” dediğini işittim. Bu hadisi daha önce de Sûfyân’dan dinlemiştim ama o zaman bu haberi geniş bir şekilde aktarmamıştı.
Abdullah b. Muhammed, ona Ebu Hafs Amr, ona Evzâî,, ona İbn Şihâb, ona da Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud şöyle demiştir: İbn Abbâs ile Hurr b. Kays el-Fezârî, Hz. Musa'nın (as) arkadaşının Hızır olup olmadığı konusunda tartıştı Tam bu sırada yanlarından Übey b. Ka'b el-Ensârî geçti. İbn Abbas onu çağırıp "ben arkadaşımla, Hz. Musa'nın kendisiyle buluşmak için yol aradığı, arkadaşının kim olduğu konusunda tartışmaya girdik. Sen Rasulullah'tan (sav) bu konuda bir şey duydun mu?" dedi. Übey de "evet Ben Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu işittim" dedi: "Musa, İsrailoğullarından bir topluluk içinde bulunduğu sırada bir kimse geldi ve 'senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?' diye sordu. Musa 'hayır bilmiyorum' dedi. Bunun üzerine Allah, Musa'ya 'evet kulumuz Hızır (senden daha bilgilidir)' diye vahyetti. Musa ona ulaşmanın yolunu sordu. Yüce Allah da balığı ona işaret kıldı ve kendisine 'Sen balığı kaybettiğin zaman, hemen kaybettiğin yere geri dön, orada onu bulacaksın' denildi. Musa balığı denizdeki izini takip ediyordu. Nihayet Musa'nın genç hizmetçisi, Musa'ya 'Gördün mü bak, kayaya sığındığımız vakit ben balığın gittiğini sana haber vermeyi unutmuşum. Onu söylemeyi bana unutturan da şeytandan başkası değil' dedi. Musa 'İşte bizim aradığımız da buydu' dedi ve hemen izlerinin üzerine gerisin geri döndüler ve Hızır'ı buldular. Yüce Allah'ın onlar hakkında anlattığı budur."
Bize Humeydi, ona Sufyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cubeyr şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Abbâs'a "Nevf el-Bekâlî, Hızır'ın arkadaşı olan Musa'nın, İsrailoğullarının Musa'sı olmadığını, başka bir Musa olduğunu iddia ediyor" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir" dedi ve hadisi şöyle nakletti: Ubeyy ibn Ka'b'ın bize aktardığına göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Musa İsrailoğulları içinde hitap etmek üzere ayağa kalkmıştı. Kendisine 'insanların en alimi kimdir?' diye soruldu. o da 'benim' cevabını verdi. 'Allah bilir' demediği için Allah onu kınadı ve Musa'ya 'iki denizin birleştiği yerde benim senden daha âlim bir kulum var' buyurdu. Musa 'ey Rabbim, onunla nasıl görüşürüm?' dedi. "Yüce Allah Musa'ya 'bir balık alıp bir zembil içinde taşırsın. Balığı nerede kaybedersen, kulum oradadır' buyurdu." "Musa bir balık alıp zembile koydu. Ardından genç hizmetçisi Yûşa b. Nûn ile birlikte yola çıktı. Nihayet kayanın yanına varınca başlarını yere koydular ve hemen uyuyakaldılar. Bu arada balık debelendi ve zembilden çıkıp denize düştü ve denizde bir yolunu tutup gitti. Allah suyun akışını durdurdu da su balığa bir kemer gibi oldu. Uyandıklarında arkadaşı Musa'ya balığın kaybolduğunu bildirmeyi unuttu. Gece ve gündüzün kalan kısmını yürüdüler. Nihayet sabah olunca Musa delikanlıya 'kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan dolayı iyice yorulduk' dedi. Halbuki Musa, Allah'ın emrettiği o yeri geçene kadar yorgunluk hissetmemişti. Delikanlı, Musa'ya 'Gördün mü!' dedi, 'kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti. Balığın girmesi için suda bir oyuğun meydana gelmesi, Musa ile hizmetçisini hayrete düşürmüştü. Musa, gence 'zaten aramakta olduğumuz şey buydu' dedi. Bunun üzerine kendi izlerini takip ederek geriye döndüler." "İzleri takip ederek kayanın yanına varınca bir de baktılar ki, elbiseye bürünmüş bir adam duruyor. Musa ona selam verdi. Adam selamı aldı ve 'senin memleketinde nasıl selam olur' dedi. Musa 'ben Musa'yım' dedi. Adam 'İsrâiloğullarının Musa'sı mı?' diye sordu. Musa 'Evet' dedi ve ekledi 'sana öğretilen, doğruya ve hayra götüren bilgiyi bana da öğretmen için geldim' dedi. Adam da 'doğrusu sen benim beraberken asla sabredemezsin. Ey Musa! Ben, Allah'ın, ilminden, bana öğrettiği öyle bir ilim üzerindeyim ki, sen onu bilemezsin. Sen de Allah'ın, ilminden, sana öğrettiği, öyle bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilemem' cevabını verdi. Musa 'inşallah beni sabredici bulacaksın, sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim' dedi. Hızır ona 'eğer bana tâbi olacaksan ben sana anlatıncaya kadar sen bana hiçbir şey sorma' dedi." "Bundan sonra deniz kıyısında yürüyerek gittiler, bir gemiye denk geldiler. Kendilerini gemiye almaları için gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı tanıdı ve onları ücretsiz olarak gemiye aldı. Gemiye bindiklerinde Musa farkına varana kadar Hızır keserle bir tahta söktü. Musa ona 'sen ne yaptın? Adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine almışken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? Ant olsun, sen kötü bir iş yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle beraberken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'unuttuğum şeyden dolayı beni sorumlu tutma, şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme' dedi." Râvi derki: Hz. Peygamber (sav) "Musa'nın bu ilk muhalefeti Musa'dan bir unutma eseri olmuştu." buyurdu. "Onlar gemiye bindikleri zaman bir serçe kuşu geldi, geminin kenarına kondu ve denizden bir iki gaga su aldı. Hızır, Musa'ya 'ey Musa, benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilminden bu serçenin gagasıyla denizden aldığı su kadar bile eksiltmez' dedi." "Sonra gemiden inip sahilde yürürken Hızır çocuklarla oynamakta olan bir oğlan gördü. Hızır hemen o çocuğun başını tutup eliyle koparıp öldürüverdi. Musa ona 'sen tertemiz, masum bir canı, hem de diğer bir can karşılık olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok kötü bir şey yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle birlikte iken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'bundan sonra, sana bir şey soracak olursam, artık bana arkadaşlık etme. Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim' dedi. Yine yürüdüler, bir memleket halkına vardılar, ahalisinden yemek istediler ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O, bunu eliyle şöyle doğrultuverdi. Musa 'bunlar, kendilerine geldiğimizde, bizlere yemek yedirmeyen ve bizleri misafir etmeyen bir kavimdir. Sen de gelip onların yıkılmaya yüz tutmuş olan duvarına doğrulttun. İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın' dedi. Hızır 'İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim. Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin. Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.' dedi." Hz. Peygamber (sav) "Keşke Musa sabredeydi de, Allah o ikisinin haberlerini bize anlatmaya devam edeydi." buyurmuştur. Râvî Sufyân der ki: Peygamber (sav) "Allah, Musa'ya rahmet etsin. Keşke Musa sabretseydi de, Allah onların işlerinden bize anlatsaydı" buyurmuştur. İbn Abbâs (وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْبًا) ayetini ( أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا) şeklinde ve (وَاَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ اَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) ayetini ise (وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) şeklinde okumuştur. (Kehf, 79-82).
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Sufyân b. Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cubeyr der ki: Ben İbn Abbâs'a "Nevf el-Bekâlî, Hızır'ın arkadaşı olan Musa'nın, İsrailoğullarının Musa'sı olmadığını, başka bir Musa olduğunu iddia ediyor" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir. Übey b. Ka'b bize Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir" "Musa Peygamber İsrâîloğulları içinde konuşma yapmak üzere ayağa kalkmıştı. Kendisine 'insanların en âlimi kimdir?' diye soruldu. Musa da 'benim' diye cevap verdi. 'Allah bilir' diyerek konuyu Allah'a havale etmediği için Allah onu uyardı ve ona 'evet iki denizin birleştiği yerde senden daha alim bir kulum var' diye vahyetti. Musa 'yâ Rab, ona nasıl ulaşırım' dedi. Allah 'bir zembil içinde bir balık alıp (yola koyul), balığı kaybettiğin yerde onu takip et' buyurdu." Rasulullah şöyle devam etti: "Musa yola çıktı, beraberinde kendisine hizmet eden delikanlı Yûşâ ibn Nûn da yola çıktı. Yanlarında balık olduğu hâlde yürüyüp, sonunda (iki denizin birleştiği yerdeki) kayaya ulaştılar ve onun yanında konakladılar. Ardından Musa başını yere koyup uyudu" Süfyan der ki: Aynı senedle Amr dışındaki bir raviden gelen rivayette Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kayanın dibinde hayat denilen ve değdiği her şeyi dirilten bir bir kaynak suyu vardı. Bu kaynak suyundan balığa da değdi, balık hareket edip zembilden çıktı ve deniz girdi. Musa uyandığı zaman genç hizmetçisine 'Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan oldukça yorgun düştük'" (Kehf, 62). Hz. Peygamber devamla buyurdu ki: "Musa Peygamber kendisine emredilen yeri geçinceye kadar yorgunluk hissetmemişti. Genç hizmetçisi Musa'aya 'bak gördün mü şimdi, taşın dibinde konakladığımızda ben balığın kaçıp gittiğini sana haber vermeyi unutmuşum. Onu söylememi bana şeytandan başkası unutturmadı. O şaşılacak bir surette denize atıldı, deniz içinde yolunu tutup gitti' dedi. Musa 'Bizim aradığımız buydu' dedi." (Kehf, 63-64) "Sonra izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler. Sonunda konakladıkları kayanın yanına ulaştılar. Oradaki denizde balığın kaybolduğu yolu, bir tak (yapı kemeri) gibi buldular. Balığın deniz içinde böyle bir yol açması Musa'nın hizmetçisine şaşkınlık veren bir şey olmuştu. O kayanın yanına vardıklarında bir de baktılar ki, bir elbiseye bürünmüş bir zât duruyor. Musa ona selâm verdi. O zât 'bu senin bulunduğun yerde selâm nereden?' dedi. Musa da 'ben Musa'yım' dedi. O zât 'İsrâîloğullannın Musa'sı mı?' diye sordu. Musa 'evet' dedi ve şöyle devam etti 'sana öğretilen doğru bilgi ve hikmetten bana da bir şeyler öğretesin diye sana tabi olayım mı?' diye sordu. Hızır ona 'ey Musa, Allah'ın, ilminden sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki, onu ben bilemem; bende de Allah'ın, ilminden bana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki, onu da sen bilemezsin' dedi. Musa 'yine da sana tabi olsam' dedi. Hızır 'eğer bana tâbi olacaksan, ben sana anlatıncaya kadar bana hiçbir şey sorma' dedi." "Bunun üzerine Hızır'la Musa deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Derken bir gemiye rastladılar. Hızır tanındığı için gemiciler, onları parasız -ücretsiz- gemilerine bindirdiler. Onlar da gemiye bindiler." Hz. Peygamber (sav) devamında şöyle buyurdu: "O sırada bir serçe kuşu geminin kenarına kondu da gagasını denize daldırdı. Hızır Musa'ya 'Benim ilmim, senin ilmin ve bütün mahlukatın ilmi, Allah'ın ilmi içinde ancak şu serçenin gagasını daldırıp denizden aldığı miktardadır' dedi." Hz. Peygamber der ki: "Musa farkına varmaya fırsat bulamadan, Hızır bir kesere yöneldi ve onunla gemiyi deldi. Musa ona 'bu gemiciler topluluğu bizi bedava gemilerine bindirmişken, sen onların gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? Ant olsun sen son derece kötü bir iş yaptın' dedi." (Kehf, 71) "Yine yürüyüp gittiler ve bir de baktılar ki bir çocuk, diğer çocuklarla birlikte oynuyor. Hızır, o çocuğun başını eliyle tutup kopardı. Musa, Hızır'a 'sen tertemiz bir canı, başka bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha? Ant olsun ki, sen çok kötü bir şey yaptın' dedi. Hızır 'Sana benimle birlikte iken asla sabredemezsin demedim mi?' Musa 'eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık etme. Artık benim ifade edecek bir özrüm kalmadı." (Kehf, 75) "Yine yürüyüp gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar, ahalisinden yemek istediler, ancak onlar kendilerini misafir etmekten çekindi. Derken yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. O bunu eliyle şöyle dokunup doğrultuverdi (Kehf 76). Musa Hızır'a 'biz bu memlekete girdik. Onlar bizi misafir etmediler ve bize yemek vermediler. Eğer isteseydin elbet buna karşılık bir ücret alırdın' dedi. Hızır da 'İşte bu, benimle senin ayrılışımızdır. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana haber vereceğim (Kehf, 77-82)." Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Keşke Musa sabretseydi de, aralarında olan işler Allah tarafından bizlere anlatılsaydı." İbn Abbâs -Kehf, 79. ayeti- ( أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا) şeklinde ve -Kehf, 80. ayeti ise - (وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) şeklinde okumuştur.