402 Kayıt Bulundu.
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Sabit el-Bünânî, ona da Enes b. Malik şöyle demiştir: Yahudiler, bir kadın hayız olduğunda, onu evden çıkarırlar. Onunla beraber yemez, içmezler ve aynı evde birlikte bulunmazlardı. Bu durum Rasulullah'a (sav) soruldu. Bunun üzerine yüce Allah, 'Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki, o bir ezadır. Onun için hayız zamanında kadınlardan ayrı kalın' (Bakara, 2/222) ayetini indirdi. Rasulullah da: 'Onlarla birlikte evlerde oturunuz ve cinsi temastan başka her şeyi yapınız' buyurdu. Bunun üzerine Yahudiler: 'Bu adam bizim dinimize muhalefet etmek istiyor' dediler. (Bunu duyan) Üseyd b. Hudayr ve Abbâd b. Bişr Hz. Peygamber'e (sav) geldiler ve Ya Rasullah! Yahudiler şöyle şöyle diyorlar. Hayızlı kadınlarla cinsi temasta da bulunalım mı? dediler. Rasulullah'ın (sav) yüzü değişti. Hatta biz, bu iki kişiye kızdığını zannettik. Bu iki zat, oradan ayrıldıktan sonra, Rasulullah'a hediye olarak süt geldi. Rasulullah (sav) peşlerinden içmeleri için birisiyle bu sütü onlara gönderdi. Böylece biz de Rasullah'ın onlara kızmadığını anladık."
Bize Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Seleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu Ishâk, ona da Berâ (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav), Abdullah b. Atîk ve Abdullah b. Utbe'yi, birtakım insanlar beraber Ebu Râfi üzerine gönderdi. Birlik kaleye yaklaştığında, başkanları Abdullah b. Atîk, arkadaşlarına “yerinizde durun da ben kaleye gidip duruma bakayım” dedi. Abdullah b. Atîk der ki: Ben gizlice kaleye girmek için gittim. Kale halkı, kaybettikleri bir eşeği aramak üzere alacakaranlıkta dışarıya çıkmışlardı. Ben tanınmaktan endişe ettim ve sanki ihtiyacımı gideriyormuş gibi, başımı kapattım. Sonra kapı nöbetçisi “kapıyı kapamadan önce içeri girmek isteyen girsin” diye seslendi. Ben de hemen içeriye girdim ve kale kapısının yanındaki eşek ahırının içinde saklandım. Adamları Ebu Râfi'in yanında akşam yemeği yediler ve yanında oturup konuştular. Nihayet geceden bir müddet geçti. Sonra adamları kale içindeki kendi evlerine döndüler. Sesler kesilip de hiçbir hareket işitmez olunca, ben (gizlendiğim yerden) dışarı çıktım. Kapı nöbetçisinin, kalenin anahtarını bir oyuk içine koyduğu yeri görmüştüm. Anahtarı oradan aldım ve kalenin kapısını açtım. Abdullah der ki: Kendi kendime “ya kale halkı beni tanırsa” diye düşündüm ve yavaşça yürüyüp kale içindeki evlerinin kapılarına vardım ve kapıları içlerindekilerin üzerine dıştan kilitledim. Sonra bir merdiven içinde üst kata, Ebu Râfi'in yanına çıktım. Bir de baktım ki, ev karanlık ve evin kandili sönmüş. Adamın nerede olduğunu bilemedim ve “ey Ebu Râfi” diye seslendim. “Kimdir o?” dedi. Abdullah der ki: Ona vurmak için hemen sesin geldiği tarafa gittim, fakat bağırınca iyi vuramadım. Sonra ona yardım ediyormuş gibi geldim ve ses tonumu değiştirerek “neyin var ey Ebu Râfi?” dedim. Ebu Râfi “yahu sana hayret ediyorum, anana yazıklar olsun! Yanıma bir adam girip bana kılıçla vurdu” dedi. Abdullah der ki: Ben yine gidip bir kere daha ona vurdum, fakat yine iş görecek bir vuruş olmadı. Ebu Râfi bağırdı ve ev halkı ayağa kalktı. Abdullah der ki: Sonra ben sesimi değiştirerek yardım edecekmiş gibi geldim, baktım sırt üstü yatıyor. Hemen kılıcı karnının içine soktum, sonra üzerinde tersine çevirdim, nihayet kemiğin sesini işittim. Sonra dehşetle dışarı çıkıp merdivenlere kadar geldim. Aşağıya inmek isterken, merdivenden düştüm, ayağım eklem yerinden çıktı. Hemen ayağımı bir sargı ile sardım. Sonra ben bir ayak üzerinde sekerek arkadaşlarıma geldim ve onlara “sizler gidip Rasulullah'a (sav) sevinçli haberi bildiriniz. Ben ölüm haberini verenin sesini işitinceye kadar buradan ayrılmayacağım” dedim. Sabahın aydınlığı olunca ölüm habercisi yukarıya çıktı ve “Ebu Râfi'in ölümünü bildiririm” diye ilân etti. Abdullah b. Atîk der ki: Ardından ben, bende ayağımda hiçbir ağrı olmaksızın kalkıp yürüdüm. Arkadaşlarımın Peygamber'e (sav) gelmelerinden önce onlara yetiştim ve Peygamber'e (sav) o sevinçli haberi verdim.
Abdullah b. Münir, ona Abdullah b. Bekir, ona Humeyd, ona da Enes şöyle demiştir: Abdullah b. Selâm bir arazide hurma toplarken Rasulullah'ın (sav) Medine'ye geldiğini duyunca Hz. Peygamber'in yanına gelip “sana cevabını sadece peygamber olan kimsenin bilebileceği üç soru soracağım; 1. Kıyamet alâmetlerinin ilki nedir? 2. Cennet ehlinin ilk yemeği nedir? 3. Çocuğun babasına yahut anasına benzemesine yol açan şey nedir?” dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bunları, az önce, Cibril bana bildirdi" dedi. Abdullah b. Selâm “Cibril mi?” dedi. Hz. Peygamber "Evet" dedi. Abdullah “Cibril, melekler içinde Yahudilerin düşmanıdır” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) ya da Râvî "Cebrâil’e kim düşmansa şunu iyi bilsin ki, daha önce gönderilen kitapları doğrulayan, Müminlere bir doğru yol rehberi ve müjdeci olan Kur’an’ı Allah’ın izniyle senin kalbine o indirmiştir." (Bakara, 97) ayetini okudu. Sonra Hz. Peygamber (sav) "Kıyamet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya sürecek bir ateştir. Cennet ehlinin ilk yemeği balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. Çocuğun baba ve ana soylarına çekmesine gelince; cinsel münasebet sırasında erkeğin spermi, kadının sperminin önüne geçtiğinde, çocuk erkeğe, kadının spermi erkeğin sperminin önüne geçtiği zaman çocuk kadına çeker" buyurdu. Bunun üzerine Abdullah b. Selâm “Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ben yine şehadet ederim ki sen Allah'ın rasulüsün” dedi ve “ey Allah'ın Rasulü, Yahudiler insanı hayrette bırakacak kadar yalan söyleyen, asılsız iftiralarda bulunan bir topluluktur. Eğer sen beni, onlardan sormadan önce, Müslüman olduğumu bilirlerse, muhakkak bana iftira ederler” diye ekledi. Ardından Yahudiler geldi. Peygamber (sav) "İçinizde Abdullah nasıl adamdır?" diye sordu. Yahudiler “o bizim hayırlımız ve hayırlımızın oğludur. Seyyidimiz ve seyyidimizin oğludur” dediler. Hz. Peygamber (sav) "Abdullah b. Selâm İslâm 'a girerse ne düşünürsünüz?" diye sordu. Yahudiler “Allah böyle şeyden onu korusun” dediler. Abdullah, Yahudilerin karşısına çıktı ve kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu. Bunun üzerine Yahudiler “o bizim en kötümüz ve en kötümüzün oğludur” dediler ve Abdullah b. Selam'ın değerini düşürmeye çalıştılar. Abdullah “ey Allah'ın Rasulü, işte korkmakta olduğum şey budur” dedi.
Bize Muhammed b. Selam, ona el-Fezarî, ona Humeyd, ona da Enes şöyle nakletmiştir: Abdullah b. Selâm Rasul-i Ekrem’in (sav) Medine’ye geldiğini duyunca hemen Rasulullah'a (sav) geldi ve “ “sana, cevabını sadece bir peygamberin bilebileceği üç şey soracağım: 1. Kıyamet alâmetlerinin ilki nedir?; 2. Cennet ahalisi ilk önce hangi yemeği yiyecekler? 3. Çocuk hangi durumda babasına çeker ve hangi durumda da dayılarına çeker?” dedi. Rasul-i Ekrem (sav) "az önce Cebrail bunları bana bildirdi" dedi. Bunun üzerine Abdullah “Cebrail, Melekler arasında Yahudilerin düşmanıdır” dedi. Rasulullah (sav) sorulan sorulara "Kıyamet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya sürüp toplayacak bir ateştir. Cennetliklerin yiyeceği ilk yemek, balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. Çocuğun benzemesine gelince; erkek kadınla cinsel ilişkide bulunduğunda erkeğin spermi kadınınkinden önce gelirse çocuk babaya benzer. Kadının spermi erkeğin menisinden önce gelirse çocuk anaya benzer" cevabını verdi. Bunun üzerine Abdullah b. Selam “Şehadet ederim ki sen Allah’ın (Hak) Peygamberisin” dedi. Sonra Abdullah “Ya Rasulullah, Yahudiler, insanı hayrette bırakacak kadar yalan söyleyen, asılsız isnat ve iftiralarda bulunan bir millettir. Eğer siz beni onlara sormadan önce Müslüman olduğumu duyup öğrenirlerse muhakkak bana bir sürü itham ve iftiralarda bulunurlar” dedi. Ardından Rasulullah’ın huzuruna Yahudiler geldi. Abdullah ise evde saklandı. Rasulullah (sav) Yahudilere "Abdullah b. Selam aranızda nasıl biridir?" diye sordu. Yahudiler “O bizim en alimimizdir. Ve en alimimizin de oğludur. O, bizim en hayırlımızdır ve en hayırlımızın oğludur” dediler. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (sav) "Abdullah Müslüman olursa ne dersiniz?" diye sordu. Yahudiler “Böyle şeyden onu Allah korusun!” dediler. Bunun üzerine Abdullah onların karşısına çıktı ve “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasulullah = Şehadet ederim ki Allah’tan başka (tapacak) hiçbir ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir” dedi. Bu defa da Yahudiler “O bizim kötümüzdür, kötümüzün de oğludur” deyip İbn Selam hakkında türlü iftiralara başladılar.
Hârice b. Zeyd b. Sabit, ona da Zeyd b. Sabit, Peygamber'in (sav), kendisine, Yahudilerin yazısını öğrenmesini emrettiğini rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Ben, Hz. Peygamber'in (sav) Yahudilere gönderdiği mektupları yazar, onların da Hz. Peygamber'e yazdığı mektupları kendisine okurdum. Hz. Ömer, yanında Ali b. Ebu Talip, Abdurrahman b. Avf ve Osman b. Affan varken “bu kadın ne söylüyor?” diye sormuş, Abdurrahman b. Hâtib b. Ebu Beltea da “bunun üzerine ben 'bu kadın sana iki arkadaşı ile yapmış olduğu işi haber veriyor' dedim” demiştir. Ebu Cemre der ki: Ben İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. Bazı insanlar da der ki: Hakim için iki tercüman gereklidir.
Bize Ahmed b. Mikdâm, ona Fudayl b. Süleyman, ona Musa b. Ukbe, ona Nâfi ona da İbn Ömer (ra) şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. Hattab, Hicaz topraklarından Yahudi ve Hristiyanları sürmüştür. Hz. Peygamber (sav) de Hayber'i fethedince orada bulunan Yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Zira fethedilince oranın arazisi Allah'ın, Rasulünün ve Müslümanların olmuştu. Hz. Peygamber bu sebeple Yahudileri oradan çıkarmak istedi. Yahudiler de Hz. Peygamber'den (sav) arazinin işlerini üstlenmek ve ürünlerin yarısını vermek karşılığında kendilerini Hayber'de bırakmasını talep etmişlerdi. Hz. Peygamber (sav) onlara "sizi bu şartlarda burada dilediğimiz kadar bırakıyoruz" dedi. Yahudiler Hayber'de Hz. Ömer, halifeliği döneminde, onları Teyma ve Eriha'ya sürünceye kadar kalmışlardır.
Bize Kabîsa, ona Süfyân, ona A'meş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) vefat ettiğinde zırhı, otuz sâ miktarı arpa karşılığında, bir Yahudi'de rehindi.
Bize İshak b. Nasr, ona Abdurrezzâk, ona İbn Cureyc, ona Mûsâ b. Ukbe, ona Nâfi, ona İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Rasulullah'a karşı Nadîr oğulları ve ardından Kurayza oğulları harp açtı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Nadîr oğullarını yerlerinden sürüp çıkardı. Kurayza oğullarını ise yerlerinde bıraktı. Ve onlara karşılıksız lütufta bulundu. Nihayet Kurayza da harb etti. Rasulullah (sav) da onların erkeklerini öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da Müslümanlar arasında bölüştürdü. Ancak onlardan bazıları Peygamber'e katıldı. Hz. Peygamber (sav) bu katılanlara âmân verdi. Onlar da Müslüman oldular. Bu suretle Rasulullah (sav), içlerinde Abdullah b. Selâm'ın kabilesi olan Kaynukâ oğulları ve üzere Harise oğulları olmak üzere Medine Yahudilerinin hepsini Medine'den sürgün etti.