39 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Müsedded, ona Bişr, ona İbn Avn, ona İbn Sîrîn, ona Abdurrahman b. Ebu Bekre, ona da babası (Nüfey' b. Mesrûh) şöyle rivayet etmiştir: "Kendisi, Rasulullah (sav)'ın devesi üzerinde oturduğunu, birinin de (devenin) yularını- râvi, şüpheye düşerek benzer bir kelime olan 'zimâm'ı da zikretmiştir- tuttuğunu zikretti. (Bilahere), Rasulullah (sav), 'bugün hangi gündür?' buyurdu. Bizler sustuk; öyle ki ona başka bir isim vereceğini zannettik. 'Kurban bayramı günü değil midir?' buyurdu. Biz de 'tabi, öyle' dedik. (Ardından), 'bu hangi aydır' buyurdu. Bizler (yine) sustuk; öyle ki ona başka bir isim vereceğini zannettik. 'Zi'l-hicce değil midir?' buyurdu. Bizler de 'tabi, öyle' dedik. (Sonra şöyle) buyurdu: "Şüphesiz ki kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız, bu gününüz, bu ayınız ve bu beldeniz gibi aranızda haramdır. (Sözümü, burada) bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsınlar. Nitekim (burada) bulunan, kendisinden daha anlayışlı birine (sözümü) ulaştırabilir."
Açıklama: Rivayette yer alan بِخِطَامِهِ ve بِزِمَامِهِ kelimeleri aynı anlamda olup Ebu Bekre’den sonraki ravilerden birisi Ebu Bekre’nin bu kelimelerden hangisini kullandığını hatırlamadığı için iki kelimeyi birden aktarma gereği hissetmiştir. (İbn Hâcer, Fethü’l-Bârî, I, 158)
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys b. Said el-Makburî, ona Şerîk b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona Enes b. Mâlik şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber (sav) ile birlikte mescitte oturuyorduk. Devenin üzerinde bir adam geldi ve devesini çökertti ve bağladı. Sonra 'Hanginiz Muhammed?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) sahabileri arasında dayanmış duruyordu. 'İşte arkasına yaslanan beyaz zattır' dedik. Adam ona 'Ey Abdülmuttalib oğlu!' diye hitap etti. Hz. Peygamber (sav) "Buyur diyerek cevap verdi." Bunun üzerine adam 'Sana bazı sorular soracağım. Bu sorular çok ağırdır. Bana incinme' dedi. Hz. Peygamber (sav) "İstediğini sorabilirsin" buyurdu. 'Senin ve senden öncekilerin rabbinin hatırına söyle! Allah seni bütün insanlara mı gönderdi?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Elbette öyledir" buyurdu. Adam 'Allah aşkına söyle! Allah sana gündüz ve gece beş vakit namaz kılmayı mı emretti?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Elbette öyledir" buyurdu. Adam 'Allah aşkına söyle! Allah sana yılın bu ayında oruç tutmayı emretti mi?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Elbette öyledir" buyurdu. Adam 'Allah aşkına söyle Allah sana zenginlerimizden zekat alıp fakirlerimize dağıtmamızı mı emretti?' diye sordu. Hz. Peygamber "Elbette öyledir" diye cevap verdi. Adam 'Senin getirdiklerine iman ettim. Ben arkamda bıraktığım kavmimin elçisiyim. Adım Dımam b. Sa'lebe'dir. Sa'd b. Bekir oğullarının kardeşiyim' dedi. Bu hadisi ayrıca Musa ve Ali b. Abdülhamid, Süleyman'dan, o Sabit'ten, o Enes b. Mâlik'ten o da Hz. Peygamber'den (sav) bu şekilde rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ali b. Abdülhamid arasında inkita vardır.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Yahya b. Habib el-Hârisî, o ikisine Abdülvehhab es-Sakafî, ona Eyyüb, ona İbn Sirin, ona İbn Ebu Bekre, ona da Ebu Bekre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı haliyle bir senede on iki ay olarak sürüp gelmiştir. Bunlardan dördü haram aylardır ki, üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelahir ve Şaban ayının arasında gelen ve Mudar kabilesinin ayı olan Receb'tir." Sonra Rasulullah (sav); "şu içinde bulunduğumuz ay hangi aydır" diye sordu. Biz de en doğrusunu Allah ve Rasulü bilir dedik. Hz. Peygamber bir müddet sustu, biz ona sanki başka bir isim verecek sandık. Sonra, "bu Zilhicce ayı değil midir" buyurdu. Biz de evet dedik. Sonra, "şu içinde bulunduğumuz şehir hangisidir" diye sordu. Biz de en doğrusunu Allah ve Rasulü bilir dedik. Hz. Peygamber yine bir müddet sustu ve biz ona başka bir isim verecek sandık. Sonra; "bu, şu bildiğiniz şehir değil mi" dedi. Biz de evet dedik. Sonra "bugün hangi gündür" diye sordu. Biz yine; en doğrusunu Allah ve Rasulü bilir dedik. Hz. Peygamber yine sustu ve biz yine ona başka bir isim verecek sandık. Sonra, "bugün Kurban Bayramı günü değil mi" buyurdu. Biz de evet, Ey Allah'ın Rasulü dedik. Sonra şunları söyledi: "Bu gününüz, bu şehriniz ve bu ayınız nasıl saygın ve dokunulmaz ise, canlarınız, mallarınız," -Muhammed b. Sirin, zannediyorum namuslarınız diye de söyledi dedi- "da öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizler mutlaka Rabbinize kavuşacaksınız ve O sizi işlediğiniz amellerden sorguya çekecek. Sakın benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak küfre -yahut dalalete- geri dönmeyin. Dikkat edin! Burada bulunanlar, sözlerimi burada olmayanlara ulaştırsın! Olabilir ki, kendisine ulaştırılan kimseler burada duyanlardan daha anlayışlıdırlar." Sonra da şöyle dedi: "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" [Ravilerden İbn Habib rivayetinde, "Mudar kabilesinin Receb'i" ifadesini kullandı.] [Ebu Bekir b. Ebu Şeybe rivayetinde de "benden sonra küfre dönmeyin" lafzı vardır.]
Bize Mahled b. Mâlik, ona Haccâc b. Muhammed, ona Leys b. Sa'd, ona Muâviye b. Salih, ona da Ebu Zâhiriyye'nin merfu olarak (sahabe raviyi atlayıp doğrudan Hz. Peygamber'e dayandırarak) rivayet ettiğine Allah şöyle buyurmuştur: "Ahir zamanda ilmi öyle yaygınlaştıracağım ki erkek, kadın, köle, hür, küçük, büyük kim varsa bilgi sahibi olacak. Bunu yaptığım zaman da, onlara verdiğim bu haktan dolayı onları hesaba çekeceğim."
Bize Abdülvehhab b. Saîd, ona Şuayb –ki o, İbn İshak'tır-, ona el-Evzâî, ona Ebu Kesir, ona da babası (Abdurrahman b. Üzeyne) şöyle rivayet etti: "Ebu Zerr'in yanına gittim. Orta Cemrenin yanına oturmuş, insanlar başına toplanmış, ona fetva soruyorlardı. Yanına bir adam gelip başına durdu. Sonra ona: 'Sana fetva vermek yasaklanmamış mıydı?' dedi. (Ebu Zerr) Başını kaldırıp adama baktı ve: 'Sen beni gözetlemekle mi görevlendirildin? Eğer –ensesine işaret ederek- keskin kılıcı şurama koysanız, sonra da Rasulullah'tan (sav) işitmiş olduğum bir kelimeyi siz beni öldürmeden önce söyleyebileceğime kanaat getirirsem, şüphesiz onu söyleyiveririm!' dedi."
Açıklama: Orta cemre (el-cemretü’l-vüstâ), bir fıkıh terimi olarak hacıların kurban bayramı günlerinde küçük taşları Mina’da attıkları üç ayrı yerden biridir. Bk. M. ÖZGÜ ARAS, "CEMRE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cemre (22.02.2023).
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Said, ona da Ebu Şureyh şöyle rivayet etmiştir: Amr b. Said Mekke'ye ordu gönderdiği sırada, Ebu Şüreyh el-Adevî ona şöyle dedi: Ey Emir, Mekke'nin fethinin ertesi günü Peygamber'in (sav) ayağa kalkıp söylediği bir sözü sana bildirmeme müsaade et. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Peygamber (sav), Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke'yi dokunulmaz kılan insanlar değil bizzat Allah'tır. Bundan dolayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangi bir ağacı kesmesi helal olmaz. Şayet herhangi bir kimse, Peygamber (sav) burada savaştı, diye ruhsatı tercih edecek olursa, ona “Allah yalnız Rasulü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir” deyiniz. Bana da sadece bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu gün artık dünkü dokunulmazlığı geri gelmiştir. Bu dediklerimi burada hazır bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin." Bu sözlerinden sonra Ebu Şurayh'a “Amr ne dedi?” diye soruldu, o da cevaben şöyle dedi: Amr bana “Ey Ebu Şurayh, ben bunları senden daha çok bilirim. Ama Harem hiçbir asiyi, eli kanlı bir katili ve kanundan kaçan bir caniyi kurtaramaz” dedi.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Şube, ona Ömer b. Hattab'ın torunlarından Ömer b. Süleyman, ona Abdurrahman b. Ebân, ona da Zeyd b. Sabit, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah, bizden bir hadis işitip onu (başkasına) ulaştırana dek ezberinde koruyanın yüzünü nurlandırsın! Nice din (fıkıh) bilgisine sahip kimse onu kendisinden daha bilgin (efkah) bir kimseye taşıyabilir. Nice fıkıh bilgini de (aslında) din bilgini (fakîh) değildir."
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Kurra b. Halid, ona İbn Sîrîn, ona Abdurrahman b. Ebu Bekre ve benim yanımda Abdurrahman b. Ebu Bekre'den daha değerli olan bir adam (Humeyd b. Abdurrahman), onlara da, babası (Ebu Bekre) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) insanlara hutbe verdi ve "bu hangi gündür biliyor musunuz?" buyurdu. Sahâbîler “Allah ve Rasulü en bilendir” dediler. Hatta biz, Rasulullah (sav) bu güne başka bir ad verecek sandık. Rasulullah (sav) "bu, Kurban Bayramı günü değil midir?" buyurdu. Biz “evet ey Allah'ın Rasulü” dedik. Rasulullah (sav) "bu şehir hangi şehirdir? (Mekke) değil midir?" buyurdu. Bizler “evet ey Allah'ın Rasulü” dedik. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şu hâlde iyi biliniz ki, bu ayınız, bu beldeniz, bu gününüz nasıl dokunulmaz ise kanlarınız, mallarınız, namuslarınız ve derileriniz birbirinize öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizlere tebliğ ettim mi?" buyurdu. Bizler “evet” dedik. Rasulullah "Allah'ım, şahit ol" dedikten sonra "burada hazır bulunanlar, burada hazır bulunmayanlara bunu aktarsın. Çünkü bazı aktaranlar, bu meseleyi kendinden daha iyi anlayanlara aktarmış olabilir" buyurdu. (Muhammed b. Sîrîn der ki:) Tebliğ çoğu kez böyle olmuştur. Rasulullah (sav) "benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönüşmeyiniz" buyurdu. (Abdurrahman b. Ebu Bekre der ki:) Câriye b. Kudâme tarafından yakılan İbn el-Hadramî'nin yakıldığı gün, Câriye kendi askerlerine “Ebu Bekre'yi kontrol edin (bakalım teslim oluyor mu?)” dedi. Askerler ona “İşte Ebu Bekre, seni (ve senin yaktığın İbn el Hadramî'yi) görüyor (ve tepki vermiyor)” dediler. Abdurrahman der ki: Bana annem, Ebu Bekre'nin şöyle dediğini aktarmıştır: Eğer onlar evime girip üzerime yürümüş olsalardı bile ben onlara karşı kendimi müdafaa etmek üzere kamıştan bir sopaya bile el uzatmazdım. (Çünkü Hz. Peygamber (sav) "benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönüşmeyiniz" buyurmuştur.)
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona babası (Abdullah b. Nümeyr), ona Muhammed b. İshak, ona Abdüsselâm, ona Zührî, ona Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im, ona da babası (Cübeyr b. Mut'im) şöyle rivayet etmiştir: Allah, sözümü işitip onu başkalarına ulaştıranın yüzünü nurlandırsın. Nice dinî bilgi taşıyan vardır ki esasında din bilgini (fakîh) değildir. Nice dinî bilgi taşıyan da onu kendisinden daha kavrayışlı kimseye ulaştırır. Müslüman kimse, kalbinde üç şey bulunduğu müddetçe ihanet etmez. Allah için samimiyetle amel etmek, Müslümanların yöneticilerine karşı samimi olmak ve Müslüman topluluğunda bulunmak. Zira onların dua ve bereketi her daim arkalarında olur."
Açıklama: Rivayette geçen ve 'akça' anlamını verdiğimiz أَمْلَحَ kelimesi; tüylerinden bir kısmı beyaz bir kısmı siyah olmakla birlikte beyaz tüyleri ağırlıkta olan hayvanlar için kullanılan bir sıfattır.