38 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî rivâyet etti; (T) Yine bize İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona Abdullah b. Abbas (ra), ona da Hz. Ömer (ra) şöyle rivayet etmiştir: Benim, Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturan Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah'ın (sav) yanında kalırdık; bir gün o gidiyor, bir gün ben gidiyordum. Ben gittiğimde, o günün vahiy ve diğer haberlerini kendisine getirirdim, o gittiğinde de aynısını yapardı. Ensardan olan komşum kendi nöbet gününde Rasûlullah'ın (sav) yanına gitti. Döndüğünde şiddetle kapımı çaldı, 'O burada mı?' diye seslendi. Çok korkmuştum, hemen yanına gittim, bana 'Bugün büyük bir olay oldu' dedi. Ben hemen şehre indim, kızım Hafsa'nın yanına gittim. İçeri girdiğimde Hafsa ağlıyordu, kendisine, 'Rasûlullah (sav) sizi boşadı mı?' diye sordum. 'Bilmiyorum' dedi. Sonra çıkıp Hz. Peygamber'in (sav) yanına gittim, ayakta durarak kendisine, 'Zevcelerini boşadın mı?' diye sordum. "Hayır!" dedi. Bunun üzerine ben 'Allahu ekber!' diye sevinçten tekbir getirdim.
Açıklama: Çok muhtasar olarak rivâyet edilen bu hadîste, eşlerinin kendisine karşı davranışlarından üzülen Rasûlullah’ın (sav), hanımlarından bir ay süre ile ayrı kalması ve bunun üzerine de muhayyerlik âyetinin nuzûlü anlatılmaktadır. Rasûlullah (sav) zevcelerinin bazı davranışlarından üzülmüş, bu üzüntüsünü bir ay onlardan uzak kalmakla gâyet etkili bir şekilde belli etmişti. Bu durum da sahâbe arasında Rasûlullah (sav) eşlerini boşadı şeklinde anlaşılmıştı. Hadiste sözü edilen "Büyük bir olay"dan maksat, Hz. Peygamber'in zevcelerini boşadığı şayiasıdır.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Gundar, ona Şu'be, ona da Ebu Cemre şöyle rivayet etmiştir: Ben, İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. İbn Abbas şöyle anlattı: Abdülkays oğulları heyeti Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelmişlerdi. Hz. Peygamber (sav), "Kim bu heyet -ya da kim bu insanlar-?" diye sordu. Onlar da, 'Rabîa'yız' dediler. Hz. Peygamber (sav), "Cemâate -veya heyete- merhaba, hoş geldiniz. Allah utandırmasın ve pişman etmesin" dedi. Onlar, 'Biz uzak yerden geliyoruz. Bizimle senin aranda Mudar kafilerinin şu kabilesi var. Bu yüzden ancak haram aylarda sana gelebiliyoruz. Bize öyle şeyler söyle ki, geride bıraktıklarımıza onları haber verelim ve o sayede cennete girelim' dediler. Hz. Peygamber (sav) de, onlara dört şeyi emretti, dört şeyi de yasakladı. Onlara, aziz ve celil olan Allah'ın birliğine iman etmelerini emretti. Sonra da, "Allah'ın birliğine iman etmek ne demek, bilir misiniz?" diye sordu. Onlar, 'En doğrusunu Allah ve rasulü bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) şöyle devam etti: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın rasulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan (orucunu) tutmak ve ganimetin beşte birini vermektir." Ayrıca Rasûlullah (sav) onlara dübbâı (kuru kabağın içi oyularak yapılan su kabı), hantemi (topraktan yapılan su testisi), müzeffeti (içi ziftle kaplanmış kap) ve nakîri (hurma kütüğünün içi oyularak yapılan su kabı) yasakladı. Râvi Şube, nakîr kelimesini bazen mukayyer diye telaffuz ederdi. Sonra şöyle buyurdu: "Bunları aklınızda tutun ve geride bıraktıklarınıza haber verin."
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Esved b. Âmir, ona Umâre b. Zâzân, ona Ali b. Hakem, ona Atâ, ona da Ebu Hureyre, Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir ilmi belleyip de onu gizleyen her bir adam mutlaka Kıyamet gününde cehennemden bir gem ile gemlenmiş olduğu halde getirilecektir." [Ebu’l-Hasan el-Kattân dedi ki: Ayrıca bize Ebu Hâtim, ona Ebu Velid, ona Umare b. Zâzân rivayet etti, deyip hadisi buna yakın olarak zikretti.]
Bize Mahled b. Mâlik, ona Haccâc b. Muhammed, ona Leys b. Sa'd, ona Muâviye b. Salih, ona da Ebu Zâhiriyye'nin merfu olarak (sahabe raviyi atlayıp doğrudan Hz. Peygamber'e dayandırarak) rivayet ettiğine Allah şöyle buyurmuştur: "Ahir zamanda ilmi öyle yaygınlaştıracağım ki erkek, kadın, köle, hür, küçük, büyük kim varsa bilgi sahibi olacak. Bunu yaptığım zaman da, onlara verdiğim bu haktan dolayı onları hesaba çekeceğim."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Vehb arasında inkita vardır.
Bize Abdülvehhab b. Saîd, ona Şuayb –ki o, İbn İshak'tır-, ona el-Evzâî, ona Ebu Kesir, ona da babası (Abdurrahman b. Üzeyne) şöyle rivayet etti: "Ebu Zerr'in yanına gittim. Orta Cemrenin yanına oturmuş, insanlar başına toplanmış, ona fetva soruyorlardı. Yanına bir adam gelip başına durdu. Sonra ona: 'Sana fetva vermek yasaklanmamış mıydı?' dedi. (Ebu Zerr) Başını kaldırıp adama baktı ve: 'Sen beni gözetlemekle mi görevlendirildin? Eğer –ensesine işaret ederek- keskin kılıcı şurama koysanız, sonra da Rasulullah'tan (sav) işitmiş olduğum bir kelimeyi siz beni öldürmeden önce söyleyebileceğime kanaat getirirsem, şüphesiz onu söyleyiveririm!' dedi."
Açıklama: Orta cemre (el-cemretü’l-vüstâ), bir fıkıh terimi olarak hacıların kurban bayramı günlerinde küçük taşları Mina’da attıkları üç ayrı yerden biridir. Bk. M. ÖZGÜ ARAS, "CEMRE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cemre (22.02.2023).
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Said, ona da Ebu Şureyh şöyle rivayet etmiştir: Amr b. Said Mekke'ye ordu gönderdiği sırada, Ebu Şüreyh el-Adevî ona şöyle dedi: Ey Emir, Mekke'nin fethinin ertesi günü Peygamber'in (sav) ayağa kalkıp söylediği bir sözü sana bildirmeme müsaade et. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Peygamber (sav), Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke'yi dokunulmaz kılan insanlar değil bizzat Allah'tır. Bundan dolayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangi bir ağacı kesmesi helal olmaz. Şayet herhangi bir kimse, Peygamber (sav) burada savaştı, diye ruhsatı tercih edecek olursa, ona “Allah yalnız Rasulü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir” deyiniz. Bana da sadece bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu gün artık dünkü dokunulmazlığı geri gelmiştir. Bu dediklerimi burada hazır bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin." Bu sözlerinden sonra Ebu Şurayh'a “Amr ne dedi?” diye soruldu, o da cevaben şöyle dedi: Amr bana “Ey Ebu Şurayh, ben bunları senden daha çok bilirim. Ama Harem hiçbir asiyi, eli kanlı bir katili ve kanundan kaçan bir caniyi kurtaramaz” dedi.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Şube, ona Ömer b. Hattab'ın torunlarından Ömer b. Süleyman, ona Abdurrahman b. Ebân, ona da Zeyd b. Sabit, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah, bizden bir hadis işitip onu (başkasına) ulaştırana dek ezberinde koruyanın yüzünü nurlandırsın! Nice din (fıkıh) bilgisine sahip kimse onu kendisinden daha bilgin (efkah) bir kimseye taşıyabilir. Nice fıkıh bilgini de (aslında) din bilgini (fakîh) değildir."
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Kurra b. Halid, ona İbn Sîrîn, ona Abdurrahman b. Ebu Bekre ve benim yanımda Abdurrahman b. Ebu Bekre'den daha değerli olan bir adam (Humeyd b. Abdurrahman), onlara da, babası (Ebu Bekre) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) insanlara hutbe verdi ve "bu hangi gündür biliyor musunuz?" buyurdu. Sahâbîler “Allah ve Rasulü en bilendir” dediler. Hatta biz, Rasulullah (sav) bu güne başka bir ad verecek sandık. Rasulullah (sav) "bu, Kurban Bayramı günü değil midir?" buyurdu. Biz “evet ey Allah'ın Rasulü” dedik. Rasulullah (sav) "bu şehir hangi şehirdir? (Mekke) değil midir?" buyurdu. Bizler “evet ey Allah'ın Rasulü” dedik. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şu hâlde iyi biliniz ki, bu ayınız, bu beldeniz, bu gününüz nasıl dokunulmaz ise kanlarınız, mallarınız, namuslarınız ve derileriniz birbirinize öyle saygın ve dokunulmazdır. Sizlere tebliğ ettim mi?" buyurdu. Bizler “evet” dedik. Rasulullah "Allah'ım, şahit ol" dedikten sonra "burada hazır bulunanlar, burada hazır bulunmayanlara bunu aktarsın. Çünkü bazı aktaranlar, bu meseleyi kendinden daha iyi anlayanlara aktarmış olabilir" buyurdu. (Muhammed b. Sîrîn der ki:) Tebliğ çoğu kez böyle olmuştur. Rasulullah (sav) "benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönüşmeyiniz" buyurdu. (Abdurrahman b. Ebu Bekre der ki:) Câriye b. Kudâme tarafından yakılan İbn el-Hadramî'nin yakıldığı gün, Câriye kendi askerlerine “Ebu Bekre'yi kontrol edin (bakalım teslim oluyor mu?)” dedi. Askerler ona “İşte Ebu Bekre, seni (ve senin yaktığın İbn el Hadramî'yi) görüyor (ve tepki vermiyor)” dediler. Abdurrahman der ki: Bana annem, Ebu Bekre'nin şöyle dediğini aktarmıştır: Eğer onlar evime girip üzerime yürümüş olsalardı bile ben onlara karşı kendimi müdafaa etmek üzere kamıştan bir sopaya bile el uzatmazdım. (Çünkü Hz. Peygamber (sav) "benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönüşmeyiniz" buyurmuştur.)