710 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Nu'aym Fadl b. Dükeyn, ona Şeybân, ona Yahya, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Huzâlılar, Leys oğullarından bir adamı kendi adamlarını öldürdükleri için Mekke'nin fethi gününde öldürdüler. Durum Hz. Peygamber'e (sav) intikal etti, (hemen) bineğine bindi, bir hutbe verip şöyle buyurdu: 'Şüphesiz Allah, Mekke'de cinayet işlemeye [Ebu Abdullah şüpheye düşüp] veya filin oraya girmesine [dedi] engel olmuş, Müşrikler üzerine Hz. Peygamber'i (sav) ve müminleri galip kılmıştır. Dikkat edin, Mekke'nin dokunulmazlığını ve saygınlığını (haremlik vasfını) ihlal etmek benden önce kimseye helal olmadığı gibi benden sonra da kimseye helal olmayacaktır. Dikkat edin, bana da sadece gündüzün bir vaktinde (savaş ve kan dökme) helal kılınmıştır. Dikkat edin, şimdi bana da haremdir, dokunulmazdır. Oranın dikeni koparılmaz, ağacı kesilmez, ilan etmek maksadı haricinde kayıp malı alınmaz. Kim de öldürülürse (ailesi) iki durum ile muhayyerdir; ya (ailesine) diyet verilir ya da öldürülenin ailesi için kısas talep edilir.' (Bu esnada) Yemen ahalisinden bir adam geliverdi ve 'Ey Allah'ın Rasulü, benim için (bu hutbeyi) kaydettir' dedi. O da 'Ebu Fulân için yazın' buyurdu. Yine Kureyş'ten bir adam, 'ey Allah'ın Rasulü, keşke izhir (otu) hariç tutulsa! Bizler onu evlerimizde ve kabirlerimizde kullanıyoruz' dedi. Nebî (sav) 'izhir hariç, izhir hariç' buyurdu." [Ebu Abdullah der ki: 'يُقَادَ' kelimesi Kaf harfi iledir. Ebu Abdullah'a, Hz. Peygamber (sav)'in ne yazdırdığı soruldu. O, 'bu hutbeyi yazdırdı' dedi.]
Bize İshak, ona Muhammed b. Yusuf, ona Evzâî, ona Zührî, ona da Sehl b. Sa'd şöyle söylemiştir: "Uveymir, Aclân oğullarının reisi olan Âsim b. Adiyy'e geldi: 'Bir kimse karısını başka bir kimse ile zina ederken bulsa ve zina edeni öldürse, siz ona kısas mı uygularsınız? Yoksa bu kimsenin durumu nasıl olur? dedi. Bu meseleyi kendisi için Rasûlullah'a (sav) sormasını istedi. Bunun üzerine Asım, Hz. Peygamber'e (sav) gelip, 'Ey Allah'ın Rasûlü!' diye başlayarak sordu. Fakat Rasulullah bu sorulardan hoşlanmadı. Sonra Uveymir, Asım b. Adiyy'e durumu sordu. O da 'Rasulullah böyle sorulan çirkin gördü ve ayıpladı.' dedi. Bunun üzerine Uveymir: 'Vallahi vazgeçmem, bunu Rasalullah'a (sav) kendim sorarım.' dedi sonra da gidip: 'Bir kimse karısını başka bir kimse ile zina ederken bulsa ve zina edeni öldürse, siz de ona kısas mı uygularsınız? Yoksa bu kimsenin durumu nasıl olur? Bu konuda siz ne dersiniz?' diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav): "Sen ve eşinin hakkında Allah ayet indirmiştir." dedi. Sonra da bu çifte, Allah'ın kendi kitabında ifade ettiği gibi mülaene yapmayı emretti. Ve ilk önce erkek, karısına karşı lanetle yemin etti. (Sonra da kadın böyle yaptı.) Ardından Uveymir: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu kadınla evli kalırsam, ona zulmetmiş olurum.' dedi kadını boşadı. Uveymir ile karısının bu olayından sonra mülaene yapan çiftlerin -kocanın boşamasıyla- ayrılmaları bir sünnet (uygulama) oldu. Sonra Rasulullah, orada bulunanlara: "Bakınız! Eğer bu kadın gözleri kara ve iri, kalçaları büyük, bacakları şişkin olarak gelirse o zaman ben, Uveymir'in bu kişi hakkında doğru söylediğini kabul ederim. Ama eğer o, tüyleri sanki sıcak bir çöl kumunda gibi ince ve hafifse, o zaman ben Uveymir'in onun hakkında yalan söylediğini düşünürüm." dedi. Sonra kadın, Rasulullah'ın Uveymir'i doğruladığı üzere ve tasvir ettiği şekilde çocuk getirdi. Bu sebeple çocuk sonra anasına nisbet edildi.
Bana Yahya, ona Malik kendisine şöyle rivayet ulaştığını haber vermiştir: "Mervan b. Hakem, Muaviye b. Ebu Süfyan'a mektup yazarak, kendisine sarhoş bir katilin getirildiğini, (buna kısas uygulanıp uygulanmayacağını) bildirilmesini (talep etmiş), Muaviye de “öldürdüğü kişiye karşılık onu öldür (kısas uygula)” diye cevap vermiştir." İmam Malik der ki: "Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas edilir." [Bakara, 2/178] ayetinin açıklanması hakkında işittiklerimin en güzeli şudur: Erkekler arasında kısas olduğu gibi, kadınlar arasında da olur. Hür erkeği öldüren hür erkek, öldürüldüğü gibi, hür kadını öldüren hür kadın da öldürülür. Yine erkek köleyi öldüren erkek köle öldürüldüğü gibi, cariyeyi öldüren cariye de öldürülür. Şu halde kısas, erkekler arasında olduğu gibi, kadınlar arasında da olur. Yine bunun gibi kısas, erkeklerle kadınlar arasında da olur. Nitekim Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Biz Tevrat’ta onlara şunu farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır; yaralamalar da böyle kısas yapılacaktır." [Mâide, 5/45] Allah Teala cana karşı canın kısas olunacağını bildirdi. O halde hür adam öldüren kadın, kısas yapılarak öldürülür, onu yaralayan kadın da kısas yapılarak yaralanır. İmam Malik der ki: Biri bir adamı diğerinin dövmesi için tutar da o da orada ölünceye kadar döverse, bakılır. Şayet tutan öldürmesi için tutmuşsa o zaman her ikisi de öldürülür. Fakat sadece örfen insanların dövdüğü gibi dövmesi için tutup da öldürmek niyetiyle döveceğini bilmiyorsa o zaman katil öldürülür. Tutana da onu tuttuğu için bir sene hapis cezası verilir, öldürülmez. İmam Malik der ki: Kasten bir adamı öldüren veya gözünü çıkaran kimse kısas yapılmadan önce öldürülse veya gözü çıkarılsa, o zaman ne diyet verilmesi ve ne de kısas yapılması gerekir. Çünkü öldürülen veya gözü çıkarılan kimsenin hakkı, o adamın canında veya gözünde idi. Bunlar da kısastan önce yok olmuştur. Bu, birinin bir adam öldürerek katil olduktan sonra ölmesi gibidir. Katil öldükten sonra ölü sahibinin ne diyet ve ne de başka bir şey isteme hakkı yoktur. Çünkü Allah Teala "Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür, hür ile, köle köle ile kısas olunur" [Bakara, 2/178] buyurdu. İmam Malik der ki: Kısas, maktulü öldüren katile uygulanır. Katil ölünce maktulün kısası da, diyeti de kalmaz. İmam Malik der ki: Yaralamalarda hür ile köle arasında kısas olmaz. Hür kimseyi kasten öldüren köle öldürülür. Fakat köleyi kasten öldüren hür kimse öldürülmez. İşittiklerimin en güzeli budur. Kasıtlı Adam Öldürmede Affetme (باب العفو في قتل العمد) Yahya'nın, Malik’ten rivayet ettiğine göre Malik, ilim ehli arasında güvenilir gördüğü kimselerin şöyle dediğini belirtmektedir: Bir adam, kendisini kasten öldürecek kişiyi affetmesini (varislerine) vasiyet ederse, bu onun için caizdir. Çünkü kanı üzerinde, kendisinden sonraki varislerinden daha fazla hak sahibidir. Malik der ki: Bir kimse, kendisine kasten yapılan bir öldürme eyleminden sonra affederse —yani hakkı doğduktan sonra affederse— bu durumda katilin üzerine diyet gerekmez. Ancak affeden kişi, affederken “diyet şartıyla affediyorum” demişse, o zaman diyet gerekir. Malik şöyle der ki: Bir kişi kasıtlı olarak birini öldürür de affedilirse, bu kişiye yüz sopa vurulur ve bir yıl hapsedilir. Malik der ki: Bir kişi kasıtlı olarak birini öldürür ve bu konuda delil (şahitlik) bulunursa, ölenin oğulları ve kızları varsa, oğulları affeder ama kızları affetmeyi kabul etmezse, oğulların affı kızlar için de geçerli olur. Çünkü kan davası ve affetme hususunda erkek çocukların sözü geçerlidir, kızların bu konuda bir yetkisi yoktur. Yaralanmalarda Kısas (باب القصاص في الجِراح) Yahya'nın rivayet ettiğine göre Malik şöyle demiştir: Bizim nezdimizde genel kabul gören görüşe göre, bir kimse kasıtlı olarak birinin kolunu ya da bacağını kırarsa, kısas uygulanır ve diyet gerekmez (çünkü kasıt vardır). Malik der ki: (Hem failin hem de mağdurun yaralandığı bir yaralamada) mağdurun yarası iyileşinceye kadar kimseye kısas uygulanmaz. Eğer mağdurun iyileşmesinden sonra faildeki yara da mağdurunkiyle aynı olursa, bu durumda kısas uygulanır. Eğer failin yarası mağdurunkinden daha ağır olursa ya da ölürse, o zaman mağdur olan kişiye bir sorumluluk yüklenmez. Ama failin yarası iyileşir ve mağdurda bir sakatlık, eksiklik veya bozulma kalırsa, bu durumda mağdur failin aynı uzvunu kıramaz ve birebir kısas yapılmaz. Ancak uğradığı zarar oranında diyet (tazminat) ödenir. Bu kural, bedenin diğer bölgelerinde meydana gelen yaralanmalar için de geçerlidir. Malik şöyle der ki: Bir erkek, hanımının bir gözünü kör eder, elini kırar ya da parmağını keserse —ve bunu bilerek, kasten yaparsa— hanımı kendisinden kısas (aynı şekilde karşılık) alır. Ama bir adam, karısını kamçıyla ya da ip ile vurur da kasıtlı olmadan ona bir zarar verirse, bu durumda kısas yapılmaz. Fakat verdiği zarar oranında tazminat (diyet) öder.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Affan b. Müslim, ona Hammad, ona Sabit, ona da Enes şöyle haber verdi: "Rubeyyi’ın kız kardeşi Ümmü Harise bir kişiyi yaralamıştı. Davayı Rasulullah'a (sav) taşıdılar, Rasulullah (sav): 'Kısasa kısas gerekir' buyurdu. Ümmü Rubeyy 'Ey Allah'ın Rasûlü! Falan yüzünden ona kısas mı yapılacak? Hayır vallahi ona hiçbir zaman kısas yapılamaz' dedi. Rasulullah (sav) 'Subhanallah, ey Ümmü Rubeyy, Allah’ın hükmü kısastır' buyurdu. Rubeyy yine 'hayır, vallahi ona kısas yapılamaz' dedi. bu sırada karşı taraf diyeti kabul etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah’a yemin etseler Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz."
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan (b. Uyeyne el-Hilâlî), ona Ebu Zinâd (Abdullah b. Zekvan el-Kuraşî), ona A'rec (Abdurrahman b. Hürmüz), ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Ebu Kasım (Rasulullah) (sav) şöyle buyurmuştur: "Eğer bir kişi izinsiz bir şekilde senin mahremiyetine bakacak olur da kendisine bir taş atar ve gözünü çıkarırsan bundan dolayı senin üzerine bir günah sabit olmaz."
Bize Ahmed b. Süleyman, ona Affân, ona Hammâd b. Seleme, ona Sabit, ona da Enes şöyle rivayet etmiştir: "Rubeyyi’ın kız kardeşi Ümmü Harise bir kişiyi yaralamıştı. Davayı Rasulullah'a (sav) taşıdılar, Rasulullah (sav): 'Kısasa kısas gerekir' buyurdu. Ümmü Rubeyy 'Ey Allah'ın Rasûlü! Falan yüzünden ona kısas mı yapılacak? Hayır vallahi ona hiçbir zaman kısas yapılamaz' dedi. Rasulullah (sav) 'Subhanallah, ey Ümmü Rubeyy, Allah’ın hükmü kısastır' buyurdu. Rubeyy yine 'hayır, vallahi ona kısas yapılamaz' dedi. bu sırada karşı taraf diyeti kabul etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah’a yemin etseler Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz."