Bize Müsedded, ona Cüveyriye b. Esma, ona Nafi, ona da İbn Ömer (r.anhuma) Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu nakletti:
"Her kim bir köledeki hissesini azat ederse, - eğer kölenin bedeli kadar malı varsa- kölenin tamamını hürriyete kavuşturmak onun üzerine vacip olur. Kölenin piyasa değeri belirlenir, ortaklarına kendi hisseleri verilir ve köle salıverilir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18517, B002503
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا جُوَيْرِيَةُ بْنُ أَسْمَاءَ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى مَمْلُوكٍ وَجَبَ عَلَيْهِ أَنْ يُعْتِقَ كُلَّهُ ، إِنْ كَانَ لَهُ مَالٌ قَدْرَ ثَمَنِهِ يُقَامُ قِيمَةَ عَدْلٍ وَيُعْطَى شُرَكَاؤُهُ حِصَّتَهُمْ وَيُخَلَّى سَبِيلُ الْمُعْتَقِ » .
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Cüveyriye b. Esma, ona Nafi, ona da İbn Ömer (r.anhuma) Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğunu nakletti:
"Her kim bir köledeki hissesini azat ederse, - eğer kölenin bedeli kadar malı varsa- kölenin tamamını hürriyete kavuşturmak onun üzerine vacip olur. Kölenin piyasa değeri belirlenir, ortaklarına kendi hisseleri verilir ve köle salıverilir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şerike 14, 1/688
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ebu Mihrak Cüveyriye b. Esma ed-Duba'î (Cüveyriye b. Esma b. Ubeyd b. Mihrak)
4. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Borç, alacaklıyı bir kısmından vazgeçirmek
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Teşvik Edilenler, Kolaylaştırıcı olmak, kolaylık göstermek
Bize Yahya b. Hakîm, ona Osman b. Ömer, ona Malik b. Enes, ona Nafi, ona da İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir köledeki hissesini azat eder ve kölenin (kalan) hissesine yetecek kadar malı var ise, kölenin piyasa değeri tespit edilir, o kimse ortaklarının hisselerini öder ve köle onun adına azat olur. Şayet o kimsenin, ortaklarının hisselerini karşılayacak kadar malı yok ise köleden hissesi kadarı azat edilmiş olur."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27195, İM002528
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَكِيمٍ حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى عَبْدٍ أُقِيمَ عَلَيْهِ بِقِيمَةِ عَدْلٍ فَأَعْطَى شُرَكَاءَهُ حِصَصَهُمْ إِنْ كَانَ لَهُ مِنَ الْمَالِ مَا يَبْلُغُ ثَمَنَهُ وَعَتَقَ عَلَيْهِ الْعَبْدُ وَإِلاَّ فَقَدْ عَتَقَ مِنْهُ مَا عَتَقَ » .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Hakîm, ona Osman b. Ömer, ona Malik b. Enes, ona Nafi, ona da İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir köledeki hissesini azat eder ve kölenin (kalan) hissesine yetecek kadar malı var ise, kölenin piyasa değeri tespit edilir, o kimse ortaklarının hisselerini öder ve köle onun adına azat olur. Şayet o kimsenin, ortaklarının hisselerini karşılayacak kadar malı yok ise köleden hissesi kadarı azat edilmiş olur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Itk 7, /407
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
4. Osman b. Ömer el-Abdî (Osman b. Ömer b. Faris b. Lakît)
5. Ebu Said Yahya b. Hakim el-Mukavvim (Yahya b. Hakim b. Yezid)
Konular:
Köle, Cariye, azadı, insan hürriyeti
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Bize Amr b. Ali, ona Yezîd b. Zürey, ona Eyyûb, ona Nâfi, ona da İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse ortağı olduğu bir kölede kendi hissesini azat ederse ve diğer hisseleri alacak kadar da malı varsa, diğer ortakların hissesini de vererek köleyi tamamen azat etmesi gerekir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
28314, N004703
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَلِىٍّ قَالَ حَدَّثَنَا يَزِيدُ - وَهُوَ ابْنُ زُرَيْعٍ - قَالَ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى مَمْلُوكٍ وَكَانَ لَهُ مِنَ الْمَالِ مَا يَبْلُغُ ثَمَنَهُ بِقِيمَةِ الْعَبْدِ فَهُوَ عَتِيقٌ مِنْ مَالِهِ » .
Tercemesi:
Bize Amr b. Ali, ona Yezîd b. Zürey, ona Eyyûb, ona Nâfi, ona da İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse ortağı olduğu bir kölede kendi hissesini azat ederse ve diğer hisseleri alacak kadar da malı varsa, diğer ortakların hissesini de vererek köleyi tamamen azat etmesi gerekir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Buyû' 106, /2391
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Hafs Amr b. Ali el-Fellâs (Amr b. Ali b. Bahr b. Kenîz)
4. Ebu Muaviye Yezid b. Zürey' el-Ayşî (Yezid b. Zürey' b. Yezid)
Konular:
Köle, Cariye, azadı, insan hürriyeti
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Ticaret, Ortaklık
حَدَّثَنِى مَالِكٌ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى عَبْدٍ فَكَانَ لَهُ مَالٌ يَبْلُغُ ثَمَنَ الْعَبْدِ قُوِّمَ عَلَيْهِ قِيمَةَ الْعَدْلِ فَأَعْطَى شُرَكَاءَهُ حِصَصَهُمْ وَعَتَقَ عَلَيْهِ الْعَبْدُ وَإِلاَّ فَقَدْ عَتَقَ مِنْهُ مَا عَتَقَ. قال مالك و الأمر المجتمع عليه عندنا في العبد يُعتَق سيده منه شِقْصا ثلثه أو ربعه أو نصفه أو سهما من الأسهُم بعد موته أنه لا يعتق منه إلا ما أعتق سيده و سمّى من ذلك الشقص و ذلك أن عتاقة ذلك الشقص إنما وجبت و كانت بعد وفاة الميّت و أن سيده كان مخيّرا في ذلك ما عاش فلما وقع العتق للعبد على سيده الموصي لم يكن للموصي إلا ما أخذ من ماله و لم يعتق ما بقي من العبد لأن ماله قد صار لغيره فكيف يعتق ما بقي من العبد على قوم آخرين ليسوا هم ابتدؤا العتاقة ولا أثبتوها و لا لهم الولاء ولا يثبت لهم و إنما صنع ذلك الميت هو الذي أعتق و أُثبِت له الولاء فلا يُحمَل ذلك في مال غيره إلا أن يوصي بأن يعتق ما بقي منه في ماله فإن ذلك لازم لشركائه و ورثته و ليس لشركائه أن يأبَوْا ذلك عليه و هو في ثلث مال الميت لأنه ليس على ورثته في ذلك ضرر قال مالك ولو أعتق رجل ثلث عبده و هو مريض فَبَتَّ عتقه عتق عليه كله في ثلثه و ذلك أنه ليس بمنزلة الرجل يُعتِق ثلث عبده بعد موته لأن الذي يُعتق ثلث عبده بعد موته لو عاش رجع فيه و لم ينفذ عتقه و أن العبد الذي يبتّ سيده عتق ثلثه في مرضه يعتق عليه كله إن عاش و إن مات أُعتق عليه في ثلثه و ذلك أن أمر الميت جائز في ثلثه كما أن أمر الصحيح جائز في ماله كله.
باب الشَّرْطِ فِى الْعِتْقِ . قَالَ مَالِكٌ مَنْ أَعْتَقَ عَبْدًا لَهُ فَبَتَّ عِتْقَهُ حَتَّى تَجُوزَ شَهَادَتُهُ وَتَتِمَّ حُرْمَتُهُ وَيَثْبُتَ مِيرَاثُهُ فَلَيْسَ لِسَيِّدِهِ أَنْ يَشْتَرِطَ عَلَيْهِ مِثْلَ مَا يَشْتَرِطُ عَلَى عَبْدِهِ مِنْ مَالٍ أَوْ خِدْمَةٍ وَلاَ يَحْمِلَ عَلَيْهِ شَيْئًا مِنَ الرِّقِّ لأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى عَبْدٍ قُوِّمَ عَلَيْهِ قِيمَةَ الْعَدْلِ فَأَعْطَى شُرَكَاءَهُ حِصَصَهُمْ وَعَتَقَ عَلَيْهِ الْعَبْدُ. قَالَ مَالِكٌ فَهُوَ إِذَا كَانَ لَهُ الْعَبْدُ خَالِصًا أَحَقُّ بِاسْتِكْمَالِ عَتَاقَتِهِ وَلاَ يَخْلِطُهَا بِشَىْءٍ مِنَ الرِّقِّ .
Bana Malik, ona Nâfi, ona Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bir köledeki hissesini azat eden kimsenin, kölenin geri kalan hisselerini azat edebilecek miktara ulaşan malı varsa, kölenin piyasa değeri tespit edilir, o kimse diğer ortakların hisselerine düşen parayı öder ve köle azat olur. O kimsenin malı yoksa, kendi hissesiyle ilgili yaptığı azat geçerlidir."
Malik der ki: Azat edilen köle konusunda bizim ittifak ettiğimiz hüküm şudur: Bir efendi vefatından sonra olmak kaydıyla bir köledeki payının üçte birini, veya dörtte birini, yahut yarısını ya da her hangi bir miktarda payını azat etse, kölenin tamamı değil, sadece efendinin azat ettiği ve belirttiği miktarı azat olur. Çünkü efendi hayatta iken dilediği kadarını azat etmede serbestti. Ancak efendinin vefatından sonra, sadece efendinin azat ettiği hisse kadarının azadı vaciptir. Vasiyet eden efendinin payından kölenin azadı gerçekleştiğinde, bu azat ancak vasiyet eden efendinin payına düşen (üçte bir) kadarına geçerli olur. Kölenin kalanı azat olmaz. Çünkü artık malı başkasına (varisine) geçmiştir. Artık başka bir topluluğun (varislerin) malı haline gelen kölenin tamamını ölen kimse nasıl azat edebilir ki? Onlar (varisler) azat etme işini başlatmış değil, azat etme işi onlar için sübut bulmuş değil, velayet hakkı onlara ait değildir. Bütün bunlar azat eden ve velayet hakkına sahip olan, vefat etmiş efendinin yaptığı şeylerdir. Onun, kölenin kalanını azat etmeyi, başkasının malından vasiyet ederek gerçekleştirmesi düşünülemez. Bunu ancak ortakların ve varislerin yapması gerekir. Ortakların malın üçte birine tekabül eden miktarda bu azat işini yapmaktan kaçınma hakları yoktur. Çünkü varislerin bu konuda bir zararı söz konusu değildir. Malik der ki: Bir adam hasta iken kölesinin üçte birini azat etse, bu azat kesinleşir ve malın üçte birinde geçerli olmak üzere bu azadın tamamı gerçekleşir. Çünkü bu adamın konumu, vefatından sonra kölesinin üçte birini azat eden ile aynı değildir. Çünkü vefatından sonra olmak üzere, kölesinin üçte birinin azat olmasını vasiyet eden adam, belki yaşasaydı görüşünden dönebilir ve azat işini geçerli kılmayabilirdi. Efendisi hasta iken üçte birini azat ettiği kölenin, efendi hayatta ise tamamı azat olur, vefat etmişse, azat olma işi, üçte biri için geçerli olur. Çünkü vefat edenin tasarrufu üçte birine, hayatta olanın ise malın tamamına geçerli olur.
Azat Etmede Şart Koşma Konusu: İmam Malik der ki: Kölesini kesin olarak azat eden bir kişi, kölenin şahadeti kabul edilir hale geldikten, dokunulmazlığı kesinleştikten ve mirası sabit olduktan sonra, artık normal kölesine şart koştuğu hizmet ve işleri ona da şart koşamaz ve kölelerin yapacakları işleri yaptıramaz. Çünkü Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bir köledeki hissesini azat eden efendinin, kölenin geri kalan hissesini azat edebilecek miktar bulan malı varsa, kölenin piyasa değeri tespit edilir, o kimse diğer ortaklara, hisselerine düşen payı öder ve köle onun adına azat olur."
İmam Malik der ki: Köle sadece bir kişiye aitse ve bir kölenin kısmını azat etmişse, bu kişiye lâyık olan kölenin tamamını azat etmektir. Kısmen köle, kısmen hür olarak bırakılamaz.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
37293, MU001467
Hadis:
حَدَّثَنِى مَالِكٌ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى عَبْدٍ فَكَانَ لَهُ مَالٌ يَبْلُغُ ثَمَنَ الْعَبْدِ قُوِّمَ عَلَيْهِ قِيمَةَ الْعَدْلِ فَأَعْطَى شُرَكَاءَهُ حِصَصَهُمْ وَعَتَقَ عَلَيْهِ الْعَبْدُ وَإِلاَّ فَقَدْ عَتَقَ مِنْهُ مَا عَتَقَ. قال مالك و الأمر المجتمع عليه عندنا في العبد يُعتَق سيده منه شِقْصا ثلثه أو ربعه أو نصفه أو سهما من الأسهُم بعد موته أنه لا يعتق منه إلا ما أعتق سيده و سمّى من ذلك الشقص و ذلك أن عتاقة ذلك الشقص إنما وجبت و كانت بعد وفاة الميّت و أن سيده كان مخيّرا في ذلك ما عاش فلما وقع العتق للعبد على سيده الموصي لم يكن للموصي إلا ما أخذ من ماله و لم يعتق ما بقي من العبد لأن ماله قد صار لغيره فكيف يعتق ما بقي من العبد على قوم آخرين ليسوا هم ابتدؤا العتاقة ولا أثبتوها و لا لهم الولاء ولا يثبت لهم و إنما صنع ذلك الميت هو الذي أعتق و أُثبِت له الولاء فلا يُحمَل ذلك في مال غيره إلا أن يوصي بأن يعتق ما بقي منه في ماله فإن ذلك لازم لشركائه و ورثته و ليس لشركائه أن يأبَوْا ذلك عليه و هو في ثلث مال الميت لأنه ليس على ورثته في ذلك ضرر قال مالك ولو أعتق رجل ثلث عبده و هو مريض فَبَتَّ عتقه عتق عليه كله في ثلثه و ذلك أنه ليس بمنزلة الرجل يُعتِق ثلث عبده بعد موته لأن الذي يُعتق ثلث عبده بعد موته لو عاش رجع فيه و لم ينفذ عتقه و أن العبد الذي يبتّ سيده عتق ثلثه في مرضه يعتق عليه كله إن عاش و إن مات أُعتق عليه في ثلثه و ذلك أن أمر الميت جائز في ثلثه كما أن أمر الصحيح جائز في ماله كله.
باب الشَّرْطِ فِى الْعِتْقِ . قَالَ مَالِكٌ مَنْ أَعْتَقَ عَبْدًا لَهُ فَبَتَّ عِتْقَهُ حَتَّى تَجُوزَ شَهَادَتُهُ وَتَتِمَّ حُرْمَتُهُ وَيَثْبُتَ مِيرَاثُهُ فَلَيْسَ لِسَيِّدِهِ أَنْ يَشْتَرِطَ عَلَيْهِ مِثْلَ مَا يَشْتَرِطُ عَلَى عَبْدِهِ مِنْ مَالٍ أَوْ خِدْمَةٍ وَلاَ يَحْمِلَ عَلَيْهِ شَيْئًا مِنَ الرِّقِّ لأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى عَبْدٍ قُوِّمَ عَلَيْهِ قِيمَةَ الْعَدْلِ فَأَعْطَى شُرَكَاءَهُ حِصَصَهُمْ وَعَتَقَ عَلَيْهِ الْعَبْدُ. قَالَ مَالِكٌ فَهُوَ إِذَا كَانَ لَهُ الْعَبْدُ خَالِصًا أَحَقُّ بِاسْتِكْمَالِ عَتَاقَتِهِ وَلاَ يَخْلِطُهَا بِشَىْءٍ مِنَ الرِّقِّ .
Tercemesi:
Bana Malik, ona Nâfi, ona Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bir köledeki hissesini azat eden kimsenin, kölenin geri kalan hisselerini azat edebilecek miktara ulaşan malı varsa, kölenin piyasa değeri tespit edilir, o kimse diğer ortakların hisselerine düşen parayı öder ve köle azat olur. O kimsenin malı yoksa, kendi hissesiyle ilgili yaptığı azat geçerlidir."
Malik der ki: Azat edilen köle konusunda bizim ittifak ettiğimiz hüküm şudur: Bir efendi vefatından sonra olmak kaydıyla bir köledeki payının üçte birini, veya dörtte birini, yahut yarısını ya da her hangi bir miktarda payını azat etse, kölenin tamamı değil, sadece efendinin azat ettiği ve belirttiği miktarı azat olur. Çünkü efendi hayatta iken dilediği kadarını azat etmede serbestti. Ancak efendinin vefatından sonra, sadece efendinin azat ettiği hisse kadarının azadı vaciptir. Vasiyet eden efendinin payından kölenin azadı gerçekleştiğinde, bu azat ancak vasiyet eden efendinin payına düşen (üçte bir) kadarına geçerli olur. Kölenin kalanı azat olmaz. Çünkü artık malı başkasına (varisine) geçmiştir. Artık başka bir topluluğun (varislerin) malı haline gelen kölenin tamamını ölen kimse nasıl azat edebilir ki? Onlar (varisler) azat etme işini başlatmış değil, azat etme işi onlar için sübut bulmuş değil, velayet hakkı onlara ait değildir. Bütün bunlar azat eden ve velayet hakkına sahip olan, vefat etmiş efendinin yaptığı şeylerdir. Onun, kölenin kalanını azat etmeyi, başkasının malından vasiyet ederek gerçekleştirmesi düşünülemez. Bunu ancak ortakların ve varislerin yapması gerekir. Ortakların malın üçte birine tekabül eden miktarda bu azat işini yapmaktan kaçınma hakları yoktur. Çünkü varislerin bu konuda bir zararı söz konusu değildir. Malik der ki: Bir adam hasta iken kölesinin üçte birini azat etse, bu azat kesinleşir ve malın üçte birinde geçerli olmak üzere bu azadın tamamı gerçekleşir. Çünkü bu adamın konumu, vefatından sonra kölesinin üçte birini azat eden ile aynı değildir. Çünkü vefatından sonra olmak üzere, kölesinin üçte birinin azat olmasını vasiyet eden adam, belki yaşasaydı görüşünden dönebilir ve azat işini geçerli kılmayabilirdi. Efendisi hasta iken üçte birini azat ettiği kölenin, efendi hayatta ise tamamı azat olur, vefat etmişse, azat olma işi, üçte biri için geçerli olur. Çünkü vefat edenin tasarrufu üçte birine, hayatta olanın ise malın tamamına geçerli olur.
Azat Etmede Şart Koşma Konusu: İmam Malik der ki: Kölesini kesin olarak azat eden bir kişi, kölenin şahadeti kabul edilir hale geldikten, dokunulmazlığı kesinleştikten ve mirası sabit olduktan sonra, artık normal kölesine şart koştuğu hizmet ve işleri ona da şart koşamaz ve kölelerin yapacakları işleri yaptıramaz. Çünkü Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bir köledeki hissesini azat eden efendinin, kölenin geri kalan hissesini azat edebilecek miktar bulan malı varsa, kölenin piyasa değeri tespit edilir, o kimse diğer ortaklara, hisselerine düşen payı öder ve köle onun adına azat olur."
İmam Malik der ki: Köle sadece bir kişiye aitse ve bir kölenin kısmını azat etmişse, bu kişiye lâyık olan kölenin tamamını azat etmektir. Kısmen köle, kısmen hür olarak bırakılamaz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Itk ve'l-velâ 1467, 1/298
Senetler:
()
Konular:
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
İmam Malik'e şöyle rivayet olundu:
Saîd b. Müseyyeb'e; mükateb bir kölede ortak olan iki kişiden biri, hissesini azat eder, mükateb de bir çok mal bırakarak ölürse, bu mükatebin mirasının nasıl taksim edileceği soruldu. O da “Kitabet anlaşması devam eden kişiye payı verilir. Sonra kalan mal iki ortak arasında eşit olarak bölünür” dedi. İmam Malik der ki: Bir mükateb, mükatebe anlaşması yapar ve hürriyetine kavuşursa öldüğü gün ona kendisiyle mükatebe anlaşması yapanın erkek çocuğu veya asabesinden en yakınları varis olur. Azat edilen her köle de buna benzer. Bu köle hürriyetine kavuşup velayet yoluyla miras kaldıktan sonra, öldüğü gün mirası kendisini azat eden efendisinin en yakın erkek çocuğu veya asabesine intikal eder. İmam Malik der ki: Eğer kardeşler hep birlikte bir mükatebe anlaşması yapmışlar ve içlerinden birinin kitabet anlaşmasına dahil ya da mükateblik sırasında doğmuş çocuğu yoksa, kitabet anlaşmasında kardeşler de çocuklarla aynı konumdadır. Bu kardeşlerden birinin anlaşmaya dahil bir çocuğu varsa, sonra da mal bırakarak ölse, bu maldan hepsinin mükatebe borçları ödenir ve hepsi hürriyetlerine kavuşurlar. Borçları ödendikten sonra artan mal, ölenin kardeşlerinin değil, çocuğunun olur.
Mükâtebde şart koşma konusu: İmam Malik şöyle rivayet etti: Bir efendi, kölesiyle altın veya gümüş karşılığı mükatabe anlaşması yapmış, ilâveten kölenin sefere çıkmasını veya hizmet etmesini veya kurbanlık vermesini de şart koşmuş ve şart koştuğu şeyleri isim isim saymışsa, bu arada mükateb de zamanından önce taksitlerini ödeyecek güce kavuşmuşsa bu durumda İmam Malik şöyle der: Şayet mükateb üzerindeki bu şart devam ederken taksitlerinin tamamını öderse hürriyetine kavuşur ve hür insanın haklarını tamamen elde eder. Ayrıca ileri sürdüğü şartlara bakılır; eğer sefere çıkmak, hizmet etmek gibi mükatebin şahsıyla ilgili ise, bu şartlar düşer ve efendisinin bu hususta en ufak bir hakkı olmaz. Yok, eğer şartlar kurbanlık veya giyim ya da ödenmesi icap eden maddi şeyler ise, bunlar altın ve gümüş para gibi değerlendirilir ve mükateb bunları da taksitleriyle birlikte efendisine öder ve ödeyinceye kadar da hürriyetine kavuşamaz. İmam Malik der ki: ittifakla kabul edilir ki bu mükateb, on sene hizmetten sonra efendisinin azat ettiği köle konumundadır. Efendisi on seneden önce ölürse kalan hizmetini efendisinin varislerine yapar ve velayeti, azat edenin erkek çocuğuna veya asabelerine kalır. İmam Malik der ki: Bir efendi, mükatebine “Ben izin vermeden sefere çıkamazsın, evlenemezsin ve memleketimden ayrılamazsın. Benden izin almadan bunlardan birini yaparsan mükatebe anlaşmanı feshederim” diye şart koşsa, bu anlaşmayı bozmak efendinin yetkisinde değildir. Mükateb bu yasaklardan birine uymazsa, efendisi konuyu hakime götürür. Bununla birlikte, bu şartları koşmuş olsun veya olmasın, mükatebin efendisinden izinsiz evlenmek, sefere çıkmak ve efendisinin memleketinden ayrılmak hakkı yoktur. Zira efendi kölesiyle yüz dinar karşılığında mükatebe anlaşması yapmış olsa, kölenin bin dinar ya da daha fazla parası olsa, gidip bir kadınla evlenir ve bütün malını ona mehir olarak verir de mükatebe borcunu ödemekten aciz kalırsa, efendisine tekrar fakir olarak köle olur. Ya da mükateb sefere çıksa, onun bulunmadığı bir sırada taksitlerinin zamanı gelse, zamanında ödememek, ne onun hakkıdır, ne de efendisi beklemeye mecburdur. Bütün bunlar efendinin yetkisi dahilindedir. Bu hususlarda efendi mükatebine isterse izin verir, dilerse vermez.
Azat edilen mükatebin velayet konusu: İmam Malik der ki: Bir mükatebin, efendisinin izni olmadan, kölesini azat etmesi caiz değildir. Efendisinin izniyle kölesini azat eden bir mükateb, sonra hürriyetine kavuşursa, kölesinin velayeti kendisinin olur, eğer mükatebin azat ettiği köle, mükateb hürriyetine kavuşmadan ölürse, kölenin velayeti efendisine aittir. Aynı şekilde, eğer mükateb köle, kendisine ait bir köle ile mükatebe anlaşması yaparsa, bu anlaşma yaptığı kölesi kendinden önce hürriyetine kavuşursa, kendisi azat olana kadar, bu hürriyetini kazanmış kölesinin velayeti efendisinde kalır, kendisi de hür olunca, velayet kendisine döner. Başka bir köleye mükatep anlaşması yapmış, kendisi de mükateb olan köle borcunu ödemeden ölür, ya da ödemekten aciz olursa, kendisinin de hür olan çocukları varsa, mükateb kölesinin velayeti çocuklarına geçmez. Çünkü babalarının velayet hakkı sabit olmamıştır. Zaten bu velayet hakkı, hürriyetine kavuşamadıkça da sabit olmaz. İmam Malik der ki: Bir mükatebe köleye ortak olan iki kişiden biri alacağından vazgeçip diğeri vazgeçmezse, sonra da bu mükateb köle, ardında mal bırakarak ölürse, vazgeçmeyen ortak geri kalan alacağını alır, sonra kalan malı aralarında, tıpkı ölen kölede olduğu gibi, taksim ederler. Çünkü birinci ortağın yaptığı, mükatebi azat etmek değil, sadece alacağından vazgeçmektir. İmam Malik der ki: Şu (örnekler) bu durumu açıklamaktadır: Bir kişi, geride mükateb bir köle bırakarak ölürse ve onun erkek ve kız çocukları varsa, sonra bu çocuklardan birisi, mükateb köledeki hissesini azat ederse, bu kişinin velâyet hakkı düşer. Eğer köle mükateb olmasaydı, o zaman onu azat edenin hakkı sabit olurdu. Bu varislerden biri mükatebteki hissesini azat eder, sonra mükateb kitabet borcunu ödeyemezse, hissesini azat eden kişiye mükatebin azat etmediği kalan kısmının kıymeti ödettirilmez. Veraset yoluyla intikal eden mükatebteki hissesini azat etmek normal azat etmek sayılsaydı, mükatebin azat edilmeyen kısmı değerlendirilir ve azat eden şahıs malından o kısmı öderdi. Nitekim, Rasulullah (sav) "Bir kimse, bir köledeki hissesini azat ederse, kölenin piyasa değeri tespit edilir, (eğer adamın kölenin tamamını karşılayacak malı varsa ondan kölenin değerinin tamamı alınarak köle azat edilir,) malı yoksa yalnız hissesini azat etmiş olur" buyurmuştur. İmam Malik der ki: Müslümanlarca üzerinde ittifak edilen teamüle göre, mükatebteki hissesini azat eden kişiye, azat edilemeyen hisseler malından ödettirilmek suretiyle azat ettirilmeye zorlanamaz. Şayet böyle yapmış olsaydı, hürriyetine kavuşan kölenin, velayeti tamamen o kişiye ait olur, diğer ortakların velayet konusunda bir hakları olmazdı. Yine Müslümanların tatbikatına göre mükatebin velayeti mükateble, mükatebe anlaşmasını yapan kişiye aittir. Mükatebin efendisine varis olan kadınlar mükatebdeki hisselerini azat etseler, mükatebin velayetinde hakları olamaz. Onun velayeti, yalnız efendisinin erkek evlatları ile erkek asabelerinin hakkıdır.
Mükatebin Azadında Caiz Olmayan Şeyler Konusu: İmam Malik der ki: Bir kitabet anlaşmasına dahil bir grup köleden birini, efendisi diğer arkadaşlarına danışmadan ve onların rızasını almadan, azat edemez. Eğer köleler çocuk iseler, onlara danışması gerekmez. İmam Malik der ki: Çünkü efendinin azat edeceği köle, belki de bütün arkadaşları adına çalışıp onların hürriyete kavuşmaları için kitabet borçlarını ödeyecek kişi olabilir. Efendisi de arkadaşlarının borçlarını ödeyip kölelikten kurtaracak olan kişiyi seçip azat etmiş olur ki, bu durum diğer kölelerin kalan borçlarını ödeyememelerine sebep olur. Efendi bu hareketiyle sadece kendi menfaatlerini düşünmüş olacağından, geri kalan mükateblerin aleyhine olacak bu tasarrufu kabul edilmez. Nitekim Rasulullah (sav) "(İslam'da) zarar vermek ve zarar görmek yoktur" buyurmuştur. Efendinin yapmak istediği ise büyük bir zarardır. İmam Malik der ki: Mükâtebe anlaşması yapılan köle grubu içerisinde kitabet borcunu hiç ödememiş ve ödemeye yardımı olmayan güçsüz, çok yaşlı mükatebi ve çocuğu efendileri azat edebilir.
Mükatebin ve Ümmü Veledin Azat Edilmesi Konusu: İmam Malik der ki: Bir adam kölesiyle mükâtebe anlaşması yapmış, sonra mükateb bir ümmü veled bırakarak ölmüş, ardında sadece kitabet borcundan da artakalan borca yetecek kadar mal bırakmışsa, ayrıca kendisi ölünceye kadar hürriyetine kavuşmamışsa ve kalan kitabet borcunu ödemek suretiyle kendilerini ve dolayısıyla da babalarının ümmü veledini azat edecek çocukları yoksa, ümmü veledi, ölünceye kadar cariye olarak kalır. İmam Malik der ki: Mükateb, kölesini azat eder veya malının bir bölümünü sadaka verir, hürriyetine kavuşuncaya kadar da mûkatebinin yapmış olduğu bu tasarrufu efendisi öğrenemezse, mükatebin yapmış olduğu bu tasarruf geçerli olur ve bundan dönme hakkı da yoktur. Eğer efendisi, mükateb hürriyetine kavuşmadan bunu öğrenir ve kabul etmez ve onaylamazsa mükateb hürriyetine kavuşunca, o köleyi tekrar azat etmeye ve o sadakayı tekrar vermeye mecbur değildir. Ancak kendi isteği ile yapabilir.
Mükateb Hakkında Vasiyet Etme Konusu: İmam Malik der ki: Ölürken efendisinin azat ettiği mükateb hakkında duyduğum en güzel şey şudur: Mükateb satıldığı takdirde kıymeti, mükatebeden doğan borcu ile eşitse, ölen efendisinin malının üçte birine mahsuben hiç bir işlem yapılmaz. Eğer kıymeti, kalan mükatebe borcundan az ise, aralarındaki fark, efendinin üçte bir malına mahsuben indirilir. Kalan borcunun kaç dirhem veya kaç dinar olduğuna bakılmaz. Çünkü mükateb öldürülse, katili sadece öldürüldüğü günkü kıymetini öder. Yaralansa, yaralayan yalnız yaraladığı günkü diyetini öder. Burada da mükatebeden doğan borcunun kaç dirhem veya kaç dinar olduğuna bakılmaz. Çünkü mükateb, kitabet borcunu bitiremedikçe köle sayılır. Şayet mükatebin kitabet borcu kendi kıymetinden daha az ise, kalan borcu ölen efendisinin üçte bir malından mahsub edilir. Çünkü ölen efendisi, mükatebine kalan kitabet borcunu bırakmış olup, mükatebten kalan kitabet borcunun alınmamasını vasiyet etmiş olur. İmam Malik der ki: Bu son kısmın açıklaması şöyledir: Mesela mükatebin kıymeti bin dirhem olsa, mükatebeden doğan borcundan da sadece yüz dirhem kalmış bulunsa, efendisi de kalan bu yüz dirhemin mükatebe bağışlanmasını vasiyet etse, bu yüz dirhem efendisinin malının üçte birini karşılıyorsa mükateb hürriyetine kavuşur. İmam Malik der ki: Bir kimse kölesiyle ölmek üzere iken mükatebe anlaşması yapsa mükateb köle olarak kıymetlendirilir. Eğer efendisinin üçte bir malı, kölesinin bedelini karşılıyorsa, bu anlaşma caizdir. İmam Malik der ki: Bunun açıklaması şöyledir: Kölenin kıymeti bin dinar olup efendisi ölürken yapmış oldukları mükatebe anlaşması iki yüz dinar ve efendisinin üçte bir malı da bin dinar ise, efendinin yapmış olduğu bu anlaşma geçerlidir. Bu, efendinin üçte bir malında yapmış olduğu bir vasiyeti sayılır. Şayet efendi bir gruba vasiyetlerde bulunmuş olsa, malının üçte biri mükatebin kıymetinden fazla değilse, vasiyet mükatebten başlanarak yerine getirilir. Zira mükatebelik, azat olmak anlamındadır. Azat işi, bütün vasiyetlerden önce gelir. Sonra, mükatebin kitabet borcunda toplanmış olacağından, vasiyet sahipleri alacaklarını mükatebten alırlar. Varisleri isterlerse vasiyet edilen kişilere alacaklarını tamamen verip mükatebi kendilerine borçlandırabilirler. Dilerlerse, mükatebi ve borcunu diğer vasiyet edilen kişilere teslim ederler. Çünkü efendinin malının üçte biri mükatebdedir. Nitekim bir kişinin yaptığı bütün vasiyetlerde varisler “ölen, malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmiştir ve vasiyet edilen kişi kendisine ait olmayan malı almıştır.” derlerse, varisler tercihte serbesttirler. Onlara “size miras bırakan kimse, sizin de bildiğini malı vasiyet etmiştir. İsterseniz ölenin vasiyet ettiği şekilde vasiyet edilen malı vasiyet edilenlere veriniz. Dilerseniz ölenin üçte bir malının tamamını vasiyet edilen kişilere teslim ediniz” denir. İmam Malik der ki: Varisler, mükatebi vasiyet edilen kişilere teslim ederlerse mükatebin, kitabet borcu onlara ödenir. Mükateb bu borcu onlara öderse, onlar da kendilerine yapılan vasiyete mahsuben hisseleri oranında alırlar. Mükateb borcunu ödemekten aciz olursa, varislerin değil, vasiyet edilen kişilerin kölesi olur. Çünkü varisler tercih hakkı olduğu zaman mükatebi almamışlar ve vasiyet edilen kişiler, mükateb kendilerine teslim edilince, vasiyetten alacaklarıyla onun parasını ödemişlerdir. Bu sebeple mükateb ölmüş olsaydı varislerden de hiçbir şey alamayacaklardı. Şayet mükateb, kitabet borcunu ödemeden ölse ve geride borcundan fazla mal bıraksa, bu mal, vasiyet edilen kişilerin olur. Mükateb borcunu ödeyince hürriyetine kavuşur ve velayeti mükatebe anlaşması yapanların asabelerinin olur. İmam Malik der ki: Efendisi ölürken kendisine on bin dirhem borçlu olan mükatebine bin dirhemini bağışlasa, bu vasiyet yerine getirilirken mükatebin kıymetine bakılır. Mükatebin piyasa değeri bin dirhem olursa bağışlanan miktar, mükatebin kitabet borcunun onda biri olması dolayısıyla, efendi ölümünden sonra mükatebin kıymetinin onda birini bağışlamış sayılacağından, mükateb varislere peşin olarak kıymetinin onda biri olan yüz dirhemi ödemiş olur. Aynı şekilde efendi, mükatebe, kitabet borcunun tamamını bağışlamış olsa, mükatebin kıymetinin tamamını yani bin dirhem bağışlamış sayılır. Şayet mükatebten kitabet borcunun yarısını indirim yapsa, kıymetinin yarısı olan beş yüz dirhem indirim yapılmış olur. İndirim yapılan miktarın yukarıdaki oranlardan az ya da çok olması halinde, aynı esasa göre hesap edilir. Ölenin malının üçte bir hesabında, bu son durumlar dikkate alınır. İmam Malik der ki: Efendisi ölürken kendisine on bin dirhem borcu olan mükatebinden ilk ya da son taksit olduğunu belirtmeden bin dirhem indirim yapsa, mükatebin her taksitinden onda bir indirim yapılır.
İmam Malik der ki: Efendi ölürken mükatebinin ilk ya da son taksitlerinden bin dirhem indirim yapsa, asıl kitabet borcu da üç bin dirhem olsa, mükateb peşin olarak değerlendirilir. Sonra bu kıymet parçalara ayrılır. Vadenin yakınlığına ve ötekilere kıymetçe fazlalığına göre ilk taksitteki bin dirheme kıymetten isabet eden hisse ayrılır. Ondan sonra ikinci taksite, sonra üçüncü taksite geçilir. Taksitler bitinceye kadar bu işleme devam edilir. Her bin dirhemlik taksit, yerine göre vadenin süresi itibariyle ötekinden farklı değerdedir. Zira vadesi uzun olanın kıymeti daha azdır. Sonra bu hesaba göre, ölünün üçte bir terekesine kölenin kıymetinden bu bin dirhemlik taksitlere, aralarındaki farka göre, az veya çok isabet eden miktarı tatbik edilir. İmam Malik der ki: Bir kimse, bir diğerine, mükatebin dörtte birini vasiyyet etse veya mükatebin dörtte birini azat etse, önce adam, sonra da mükateb, geri kalan borcundan daha fazla mal bırakarak ölse, efendinin varislerine ve mükatebin dörtte biri vasiyet edilene, mükatebdeki alacakları verilir, sonra kitabet alacakları ödendikten sonra artan malı aralarında üçte biri, mükatebin, dörtte biri vasiyet edilen şahsa, üçte ikisi varislere olmak üzere taksim ederler. Çünkü mükateb, kitabet borcundan az bir şey de kalsa, köle sayılır ve köle itibar edilerek efendinin varisleri arasında malı taksim edilir.
İmam Malik der ki: Efendisi ölürken mükatebini azat etse, ancak ölen efendinin malının üçte biri kölenin bedeline ulaşmıyorsa, mükatebin ölen efendisinin üçte bir malına tekabül eden kısmı hür olur. Kitabet borcundan da azat eden kısma karşılık olan borcu düşülür. Mesela mükatebin borcu beş bin dirhem ise, peşin olarak kıymeti de iki bin dirhem olsa ve ölen efendinin malının üçte biri de bin dirhemse, mükatebin yarısı hürriyetine kavuşur, kitabet borcundan da yarısı düşülür. İmam Malik der ki: Bir efendi vasiyeti esnasında “falanca kölem hürdür, filanca kölemle de mükatebe anlaşması yapın” dese, azat etme işine kitabet anlaşmasından, önce başlanır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
37326, MU001499
Hadis:
حَدَّثَنِى مَالِكٌ أَنَّهُ بَلَغَهُ أَنَّ سَعِيدَ بْنَ الْمُسَيَّبِ سُئِلَ عَنْ مُكَاتَبٍ كَانَ بَيْنَ رَجُلَيْنِ فَأَعْتَقَ أَحَدُهُمَا نَصِيبَهُ فَمَاتَ الْمُكَاتَبُ وَتَرَكَ مَالاً كَثِيرًا فَقَالَ يُؤَدَّى إِلَى الَّذِى تَمَاسَكَ بِكِتَابَتِهِ الَّذِى بَقِىَ لَهُ ثُمَّ يَقْتَسِمَانِ مَا بَقِىَ بِالسَّوِيَّةِ . قَالَ مَالِكٌ إِذَا كَاتَبَ الْمُكَاتَبُ فَعَتَقَ فَإِنَّمَا يَرِثُهُ أَوْلَى النَّاسِ بِمَنْ كَاتَبَهُ مِنَ الرِّجَالِ يَوْمَ تُوُفِّىَ الْمُكَاتَبُ مِنْ وَلَدٍ أَوْ عَصَبَةٍ . قَالَ وَهَذَا أَيْضًا فِى كُلِّ مَنْ أُعْتِقَ فَإِنَّمَا مِيرَاثُهُ لأَقْرَبِ النَّاسِ مِمَّنْ أَعْتَقَهُ مِنْ وَلَدٍ أَوْ عَصَبَةٍ مِنَ الرِّجَالِ يَوْمَ يَمُوتُ الْمُعْتَقُ بَعْدَ أَنْ يَعْتِقَ وَيَصِيرَ مَوْرُوثًا بِالْوَلاَءِ . قَالَ مَالِكٌ الإِخْوَةُ فِى الْكِتَابَةِ بِمَنْزِلَةِ الْوَلَدِ إِذَا كُوتِبُوا جَمِيعًا كِتَابَةً وَاحِدَةً إِذَا لَمْ يَكُنْ لأَحَدٍ مِنْهُمْ وَلَدٌ كَاتَبَ عَلَيْهِمْ أَوْ وُلِدُوا فِى كِتَابَتِهِ أَوْ كَاتَبَ عَلَيْهِمْ ثُمَّ هَلَكَ أَحَدُهُمْ وَتَرَكَ مَالاً أُدِّىَ عَنْهُمْ جَمِيعُ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ كِتَابَتِهِمْ وَعَتَقُوا وَكَانَ فَضْلُ الْمَالِ بَعْدَ ذَلِكَ لِوَلَدِهِ دُونَ إِخْوَتِهِ .
باب الشَّرْطِ فِى الْمُكَاتَبِ . حَدَّثَنِى مَالِكٌ فِى رَجُلٍ كَاتَبَ عَبْدَهُ بِذَهَبٍ أَوْ وَرِقٍ وَاشْتَرَطَ عَلَيْهِ فِى كِتَابَتِهِ سَفَرًا أَوْ خِدْمَةً أَوْ ضَحِيَّةً إِنَّ كُلَّ شَىْءٍ مِنْ ذَلِكَ سَمَّى بِاسْمِهِ ثُمَّ قَوِىَ الْمُكَاتَبُ عَلَى أَدَاءِ نُجُومِهِ كُلِّهَا قَبْلَ مَحِلِّهَا . قَالَ إِذَا أَدَّى نُجُومَهُ كُلَّهَا وَعَلَيْهِ هَذَا الشَّرْطُ عَتَقَ فَتَمَّتْ حُرْمَتُهُ وَنُظِرَ إِلَى مَا شَرَطَ عَلَيْهِ مِنْ خِدْمَةٍ أَوْ سَفَرٍ أَوْ مَا أَشْبَهَ ذَلِكَ مِمَّا يُعَالِجُهُ هُوَ بِنَفْسِهِ فَذَلِكَ مَوْضُوعٌ عَنْهُ لَيْسَ لِسَيِّدِهِ فِيهِ شَىْءٌ وَمَا كَانَ مِنْ ضَحِيَّةٍ أَوْ كِسْوَةٍ أَوْ شَىْءٍ يُؤَدِّيهِ فَإِنَّمَا هُوَ بِمَنْزِلَةِ الدَّنَانِيرِ وَالدَّرَاهِمِ يُقَوَّمُ ذَلِكَ عَلَيْهِ فَيَدْفَعُهُ مَعَ نُجُومِهِ وَلاَ يَعْتِقُ حَتَّى يَدْفَعَ ذَلِكَ مَعَ نُجُومِهِ . قَالَ مَالِكٌ الأَمْرُ الْمُجْتَمَعُ عَلَيْهِ عِنْدَنَا الَّذِى لاَ اخْتِلاَفَ فِيهِ أَنَّ الْمُكَاتَبَ بِمَنْزِلَةِ عَبْدٍ أَعْتَقَهُ سَيِّدُهُ بَعْدَ خِدْمَةِ عَشْرِ سِنِينَ فَإِذَا هَلَكَ سَيِّدُهُ الَّذِى أَعْتَقَهُ قَبْلَ عَشْرِ سِنِينَ فَإِنَّ مَا بَقِىَ عَلَيْهِ مِنْ خِدْمَتِهِ لِوَرَثَتِهِ وَكَانَ وَلاَؤُهُ لِلَّذِى عَقَدَ عِتْقَهُ وَلِوَلَدِهِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الْعَصَبَةِ . قَالَ مَالِكٌ فِى الرَّجُلِ يَشْتَرِطُ عَلَى مُكَاتَبِهِ أَنَّكَ لاَ تُسَافِرُ وَلاَ تَنْكِحُ وَلاَ تَخْرُجُ مِنْ أَرْضِى إِلاَّ بِإِذْنِى فَإِنْ فَعَلْتَ شَيْئًا مِنْ ذَلِكَ بِغَيْرِ إِذْنِى فَمَحْوُ كِتَابَتِكَ بِيَدِى . قَالَ مَالِكٌ لَيْسَ مَحْوُ كِتَابَتِهِ بِيَدِهِ إِنْ فَعَلَ الْمُكَاتَبُ شَيْئًا مِنْ ذَلِكَ وَلْيَرْفَعْ سَيِّدُهُ ذَلِكَ إِلَى السُّلْطَانِ . وَلَيْسَ لِلْمُكَاتَبِ أَنْ يَنْكِحَ وَلاَ يُسَافِرَ وَلاَ يَخْرُجَ مِنْ أَرْضِ سَيِّدِهِ إِلاَّ بِإِذْنِهِ اشْتَرَطَ ذَلِكَ أَوْ لَمْ يَشْتَرِطْهُ وَذَلِكَ أَنَّ الرَّجُلَ يُكَاتِبُ عَبْدَهُ بِمِائَةِ دِينَارٍ وَلَهُ أَلْفُ دِينَارٍ أَوْ أَكْثَرُ مِنْ ذَلِكَ فَيَنْطَلِقُ فَيَنْكِحُ الْمَرْأَةَ فَيُصْدِقُهَا الصَّدَاقَ الَّذِى يُجْحِفُ بِمَالِهِ وَيَكُونُ فِيهِ عَجْزُهُ فَيَرْجِعُ إِلَى سَيِّدِهِ عَبْدًا لاَ مَالَ لَهُ أَوْ يُسَافِرُ فَتَحِلُّ نُجُومُهُ وَهُوَ غَائِبٌ فَلَيْسَ ذَلِكَ لَهُ وَلاَ عَلَى ذَلِكَ كَاتَبَهُ وَذَلِكَ بِيَدِ سَيِّدِهِ إِنْ شَاءَ أَذِنَ لَهُ فِى ذَلِكَ وَإِنْ شَاءَ مَنَعَهُ .
باب وَلاَءِ الْمُكَاتَبِ إِذَا أُعْتِقَ . قَالَ مَالِكٌ إِنَّ الْمُكَاتَبَ إِذَا أَعْتَقَ عَبْدَهُ إِنَّ ذَلِكَ غَيْرُ جَائِزٍ لَهُ إِلاَّ بِإِذْنِ سَيِّدِهِ فَإِنْ أَجَازَ ذَلِكَ سَيِّدُهُ لَهُ ثُمَّ عَتَقَ الْمُكَاتَبُ كَانَ وَلاَؤُهُ لِلْمُكَاتَبِ وَإِنْ مَاتَ الْمُكَاتَبُ قَبْلَ أَنْ يُعْتَقَ كَانَ وَلاَءُ الْمُعْتَقِ لِسَيِّدِ الْمُكَاتَبِ وَإِنْ مَاتَ الْمُعْتَقُ قَبْلَ أَنْ يُعْتَقَ الْمُكَاتَبُ وَرِثَهُ سَيِّدُ الْمُكَاتَبِ . قَالَ مَالِكٌ وَكَذَلِكَ أَيْضًا لَوْ كَاتَبَ الْمُكَاتَبُ عَبْدًا فَعَتَقَ الْمُكَاتَبُ الآخَرُ قَبْلَ سَيِّدِهِ الَّذِى كَاتَبَهُ فَإِنَّ وَلاَءَهُ لِسَيِّدِ الْمُكَاتَبِ مَا لَمْ يَعْتِقِ الْمُكَاتَبُ الأَوَّلُ الَّذِى كَاتَبَهُ فَإِنْ عَتَقَ الَّذِى كَاتَبَهُ رَجَعَ إِلَيْهِ وَلاَءُ مُكَاتَبِهِ الَّذِى كَانَ عَتَقَ قَبْلَهُ وَإِنْ مَاتَ الْمُكَاتَبُ الأَوَّلُ قَبْلَ أَنْ يُؤَدِّىَ أَوْ عَجَزَ عَنْ كِتَابَتِهِ وَلَهُ وَلَدٌ أَحْرَارٌ لَمْ يَرِثُوا وَلاَءَ مُكَاتَبِ أَبِيهِمْ لأَنَّهُ لَمْ يَثْبُتْ لأَبِيهِمُ الْوَلاَءُ وَلاَ يَكُونُ لَهُ الْوَلاَءُ حَتَّى يَعْتِقَ . قَالَ مَالِكٌ فِى الْمُكَاتَبِ يَكُونُ بَيْنَ الرَّجُلَيْنِ فَيَتْرُكُ أَحَدُهُمَا لِلْمُكَاتَبِ الَّذِى لَهُ عَلَيْهِ وَيَشِحُّ الآخَرُ ثُمَّ يَمُوتُ الْمُكَاتَبُ وَيَتْرُكُ مَالاً . قَالَ مَالِكٌ يَقْضِى الَّذِى لَمْ يَتْرُكْ لَهُ شَيْئًا مَا بَقِىَ لَهُ عَلَيْهِ ثُمَّ يَقْتَسِمَانِ الْمَالَ كَهَيْئَتِهِ لَوْ مَاتَ عَبْدًا لأَنَّ الَّذِى صَنَعَ لَيْسَ بِعَتَاقَةٍ وَإِنَّمَا تَرَكَ مَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِ . قَالَ مَالِكٌ وَمِمَّا يُبَيِّنُ ذَلِكَ أَنَّ الرَّجُلَ إِذَا مَاتَ وَتَرَكَ مُكَاتَبًا وَتَرَكَ بَنِينَ رِجَالاً وَنِسَاءً ثُمَّ أَعْتَقَ أَحَدُ الْبَنِينَ نَصِيبَهُ مِنَ الْمُكَاتَبِ إِنَّ ذَلِكَ لاَ يُثْبِتُ لَهُ مِنَ الْوَلاَءِ شَيْئًا وَلَوْ كَانَتْ عَتَاقَةً لَثَبَتَ الْوَلاَءُ لِمَنْ أَعْتَقَ مِنْهُمْ مِنْ رِجَالِهِمْ وَنِسَائِهِمْ . قَالَ مَالِكٌ وَمِمَّا يُبَيِّنُ ذَلِكَ أَيْضًا أَنَّهُمْ إِذَا أَعْتَقَ أَحَدُهُمْ نَصِيبَهُ ثُمَّ عَجَزَ الْمُكَاتَبُ لَمْ يُقَوَّمْ عَلَى الَّذِى أَعْتَقَ نَصِيبَهُ مَا بَقِىَ مِنَ الْمُكَاتَبِ وَلَوْ كَانَتْ عَتَاقَةً قُوِّمَ عَلَيْهِ حَتَّى يَعْتِقَ فِى مَالِهِ كَمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى عَبْدٍ قُوِّمَ عَلَيْهِ قِيمَةَ الْعَدْلِ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ مَالٌ عَتَقَ مِنْهُ مَا عَتَقَ . قَالَ وَمِمَّا يُبَيِّنُ ذَلِكَ أَيْضًا أَنَّ مِنْ سُنَّةِ الْمُسْلِمِينَ الَّتِى لاَ اخْتِلاَفَ فِيهَا أَنَّ مَنْ أَعْتَقَ شِرْكًا لَهُ فِى مُكَاتَبٍ لَمْ يُعْتَقْ عَلَيْهِ فِى مَالِهِ وَلَوْ عَتَقَ عَلَيْهِ كَانَ الْوَلاَءُ لَهُ دُونَ شُرَكَائِهِ . وَمِمَّا يُبَيِّنُ ذَلِكَ أَيْضًا أَنَّ مِنْ سُنَّةِ الْمُسْلِمِينَ أَنَّ الْوَلاَءَ لِمَنْ عَقَدَ الْكِتَابَةَ وَأَنَّهُ لَيْسَ لِمَنْ وَرِثَ سَيِّدَ الْمُكَاتَبِ مِنَ النِّسَاءِ مِنْ وَلاَءِ الْمُكَاتَبِ وَإِنْ أَعْتَقْنَ نَصِيبَهُنَّ شَىْءٌ إِنَّمَا وَلاَؤُهُ لِوَلَدِ سَيِّدِ الْمُكَاتَبِ الذُّكُورِ أَوْ عَصَبَتِهِ مِنَ الرِّجَالِ .
باب مَا لاَ يَجُوزُ مِنْ عِتْقِ الْمُكَاتَبِ . قَالَ مَالِكٌ إِذَا كَانَ الْقَوْمُ جَمِيعًا فِى كِتَابَةٍ وَاحِدَةٍ لَمْ يُعْتِقْ سَيِّدُهُمْ أَحَدًا مِنْهُمْ دُونَ مُؤَامَرَةِ أَصْحَابِهِ الَّذِينَ مَعَهُ فِى الْكِتَابَةِ وَرِضًا مِنْهُمْ وَإِنْ كَانُوا صِغَارًا فَلَيْسَ مُؤَامَرَتُهُمْ بِشَىْءٍ وَلاَ يَجُوزُ ذَلِكَ عَلَيْهِمْ . قَالَ وَذَلِكَ أَنَّ الرَّجُلَ رُبَّمَا كَانَ يَسْعَى عَلَى جَمِيعِ الْقَوْمِ وَيُؤَدِّى عَنْهُمْ كِتَابَتَهُمْ لِتَتِمَّ بِهِ عَتَاقَتُهُمْ فَيَعْمِدُ السَّيِّدُ إِلَى الَّذِى يُؤَدِّى عَنْهُمْ وَبِهِ نَجَاتُهُمْ مِنَ الرِّقِّ فَيُعْتِقُهُ فَيَكُونُ ذَلِكَ عَجْزًا لِمَنْ بَقِىَ مِنْهُمْ وَإِنَّمَا أَرَادَ بِذَلِكَ الْفَضْلَ وَالزِّيَادَةَ لِنَفْسِهِ فَلاَ يَجُوزُ ذَلِكَ عَلَى مَنْ بَقِىَ مِنْهُمْ وَقَدْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ . وَهَذَا أَشَدُّ الضَّرَرِ . قَالَ مَالِكٌ فِى الْعَبِيدِ يُكَاتَبُونَ جَمِيعًا إِنَّ لِسَيِّدِهِمْ أَنْ يُعْتِقَ مِنْهُمُ الْكَبِيرَ الْفَانِىَ وَالصَّغِيرَ الَّذِى لاَ يُؤَدِّى وَاحِدٌ مِنْهُمَا شَيْئًا وَلَيْسَ عِنْدَ وَاحِدٍ مِنْهُمَا عَوْنٌ وَلاَ قُوَّةٌ فِى كِتَابَتِهِمْ فَذَلِكَ جَائِزٌ لَهُ .
باب مَا جَاءَ فِى عِتْقِ الْمُكَاتَبِ وَأُمِّ وَلَدِهِ . قَالَ مَالِكٌ فِى الرَّجُلِ يُكَاتِبُ عَبْدَهُ ثُمَّ يَمُوتُ الْمُكَاتَبُ وَيَتْرُكُ أُمَّ وَلَدِهِ وَقَدْ بَقِيَتْ عَلَيْهِ مِنْ كِتَابَتِهِ بَقِيَّةٌ وَيَتْرُكُ وَفَاءً بِمَا عَلَيْهِ إِنَّ أُمَّ وَلَدِهِ أَمَةٌ مَمْلُوكَةٌ حِينَ لَمْ يُعْتَقِ الْمُكَاتَبُ حَتَّى مَاتَ وَلَمْ يَتْرُكْ وَلَدًا فَيُعْتَقُونَ بِأَدَاءِ مَا بَقِىَ فَتُعْتَقُ أُمُّ وَلَدِ أَبِيهِمْ بِعِتْقِهِمْ . قَالَ مَالِكٌ فِى الْمُكَاتَبِ يُعْتِقُ عَبْدًا لَهُ أَوْ يَتَصَدَّقُ بِبَعْضِ مَالِهِ وَلَمْ يَعْلَمْ بِذَلِكَ سَيِّدُهُ حَتَّى عَتَقَ الْمُكَاتَبُ . قَالَ مَالِكٌ يَنْفُذُ ذَلِكَ عَلَيْهِ وَلَيْسَ لِلْمُكَاتَبِ أَنْ يَرْجِعَ فِيهِ فَإِنْ عَلِمَ سَيِّدُ الْمُكَاتَبِ قَبْلَ أَنْ يَعْتِقَ الْمُكَاتَبُ فَرَدَّ ذَلِكَ وَلَمْ يُجِزْهُ فَإِنَّهُ إِنْ عَتَقَ الْمُكَاتَبُ وَذَلِكَ فِى يَدِهِ لَمْ يَكُنْ عَلَيْهِ أَنْ يُعْتِقَ ذَلِكَ الْعَبْدَ وَلاَ أَنْ يُخْرِجَ تِلْكَ الصَّدَقَةَ إِلاَّ أَنْ يَفْعَلَ ذَلِكَ طَائِعًا مِنْ عِنْدِ نَفْسِهِ .
باب الْوَصِيَّةِ فِى الْمُكَاتَبِ . قَالَ مَالِكٌ إِنَّ أَحْسَنَ مَا سَمِعْتُ فِى الْمُكَاتَبِ يُعْتِقُهُ سَيِّدُهُ عِنْدَ الْمَوْتِ أَنَّ الْمُكَاتَبَ يُقَامُ عَلَى هَيْئَتِهِ تِلْكَ الَّتِى لَوْ بِيعَ كَانَ ذَلِكَ الثَّمَنَ الَّذِى يَبْلُغُ فَإِنْ كَانَتِ الْقِيمَةُ أَقَلَّ مِمَّا بَقِىَ عَلَيْهِ مِنَ الْكِتَابَةِ وُضِعَ ذَلِكَ فِى ثُلُثِ الْمَيِّتِ وَلَمْ يُنْظَرْ إِلَى عَدَدِ الدَّرَاهِمِ الَّتِى بَقِيَتْ عَلَيْهِ وَذَلِكَ أَنَّهُ لَوْ قُتِلَ لَمْ يَغْرَمْ قَاتِلُهُ إِلاَّ قِيمَتَهُ يَوْمَ قَتْلِهِ وَلَوْ جُرِحَ لَمْ يَغْرَمْ جَارِحُهُ إِلاَّ دِيَةَ جَرْحِهِ يَوْمَ جَرَحَهُ وَلاَ يُنْظَرُ فِى شَىْءٍ مِنْ ذَلِكَ إِلَى مَا كُوتِبَ عَلَيْهِ مِنَ الدَّنَانِيرِ وَالدَّرَاهِمِ لأَنَّهُ عَبْدٌ مَا بَقِىَ عَلَيْهِ مِنْ كِتَابَتِهِ شَىْءٌ وَإِنْ كَانَ الَّذِى بَقِىَ عَلَيْهِ مِنْ كِتَابَتِهِ أَقَلَّ مِنْ قِيمَتِهِ لَمْ يُحْسَبْ فِى ثُلُثِ الْمَيِّتِ إِلاَّ مَا بَقِىَ عَلَيْهِ مِنْ كِتَابَتِهِ وَذَلِكَ أَنَّهُ إِنَّمَا تَرَكَ الْمَيِّتُ لَهُ مَا بَقِىَ عَلَيْهِ مِنْ كِتَابَتِهِ فَصَارَتْ وَصِيَّةً أَوْصَى بِهَا . قَالَ مَالِكٌ وَتَفْسِيرُ ذَلِكَ أَنَّهُ لَوْ كَانَتْ قِيمَةُ الْمُكَاتَبِ أَلْفَ دِرْهَمٍ وَلَمْ يَبْقَ مِنْ كِتَابَتِهِ إِلاَّ مِائَةُ دِرْهَمٍ فَأَوْصَى سَيِّدُهُ لَهُ بِالْمِائَةِ دِرْهَمٍ الَّتِى بَقِيَتْ عَلَيْهِ حُسِبَتْ لَهُ فِى ثُلُثِ سَيِّدِهِ فَصَارَ حُرًّا بِهَا . قَالَ مَالِكٌ فِى رَجُلٍ كَاتَبَ عَبْدَهُ عِنْدَ مَوْتِهِ إِنَّهُ يُقَوَّمُ عَبْدًا فَإِنْ كَانَ فِى ثُلُثِهِ سَعَةٌ لِثَمَنِ الْعَبْدِ جَازَ لَهُ ذَلِكَ . قَالَ مَالِكٌ وَتَفْسِيرُ ذَلِكَ أَنْ تَكُونَ قِيمَةُ الْعَبْدِ أَلْفَ دِينَارٍ فَيُكَاتِبُهُ سَيِّدُهُ عَلَى مِائَتَىْ دِينَارٍ عِنْدَ مَوْتِهِ فَيَكُونُ ثُلُثُ مَالِ سَيِّدِهِ أَلْفَ دِينَارٍ فَذَلِكَ جَائِزٌ لَهُ وَإِنَّمَا هِىَ وَصِيَّةٌ أَوْصَى لَهُ بِهَا فِى ثُلُثِهِ فَإِنْ كَانَ السَّيِّدُ قَدْ أَوْصَى لِقَوْمٍ بِوَصَايَا وَلَيْسَ فِى الثُّلُثِ فَضْلٌ عَنْ قِيمَةِ الْمُكَاتَبِ بُدِئَ بِالْمُكَاتَبِ لأَنَّ الْكِتَابَةَ عَتَاقَةٌ وَالْعَتَاقَةُ تُبَدَّأُ عَلَى الْوَصَايَا ثُمَّ تُجْعَلُ تِلْكَ الْوَصَايَا فِى كِتَابَةِ الْمُكَاتَبِ يَتْبَعُونَهُ بِهَا وَيُخَيَّرُ وَرَثَةُ الْمُوصِى فَإِنْ أَحَبُّوا أَنْ يُعْطُوا أَهْلَ الْوَصَايَا وَصَايَاهُمْ كَامِلَةً وَتَكُونُ كِتَابَةُ الْمُكَاتَبِ لَهُمْ فَذَلِكَ لَهُمْ وَإِنْ أَبَوْا وَأَسْلَمُوا الْمُكَاتَبَ وَمَا عَلَيْهِ إِلَى أَهْلِ الْوَصَايَا فَذَلِكَ لَهُمْ لأَنَّ الثُّلُثَ صَارَ فِى الْمُكَاتَبِ وَلأَنَّ كُلَّ وَصِيَّةٍ أَوْصَى بِهَا أَحَدٌ فَقَالَ الْوَرَثَةُ الَّذِى أَوْصَى بِهِ صَاحِبُنَا أَكْثَرُ مِنْ ثُلُثِهِ وَقَدْ أَخَذَ مَا لَيْسَ لَهُ قَالَ فَإِنَّ وَرَثَتُهُ يُخَيَّرُونَ فَيُقَالُ لَهُمْ قَدْ أَوْصَى صَاحِبُكُمْ بِمَا قَدْ عَلِمْتُمْ فَإِنْ أَحْبَبْتُمْ أَنْ تُنَفِّذُوا ذَلِكَ لأَهْلِهِ عَلَى مَا أَوْصَى بِهِ الْمَيِّتُ وَإِلاَّ فَأَسْلِمُوا أَهْلَ الْوَصَايَا ثُلُثَ مَالِ الْمَيِّتِ كُلَّهُ . قَالَ فَإِنْ أَسْلَمَ الْوَرَثَةُ الْمُكَاتَبَ إِلَى أَهْلِ الْوَصَايَا كَانَ لأَهْلِ الْوَصَايَا مَا عَلَيْهِ مِنَ الْكِتَابَةِ فَإِنْ أَدَّى الْمُكَاتَبُ مَا عَلَيْهِ مِنَ الْكِتَابَةِ أَخَذُوا ذَلِكَ فِى وَصَايَاهُمْ عَلَى قَدْرِ حِصَصِهِمْ وَإِنْ عَجَزَ الْمُكَاتَبُ كَانَ عَبْدًا لأَهْلِ الْوَصَايَا لاَ يَرْجِعُ إِلَى أَهْلِ الْمِيرَاثِ لأَنَّهُمْ تَرَكُوهُ حِينَ خُيِّرُوا وَلأَنَّ أَهْلَ الْوَصَايَا حِينَ أُسْلِمَ إِلَيْهِمْ ضَمِنُوهُ فَلَوْ مَاتَ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ عَلَى الْوَرَثَةِ شَىْءٌ وَإِنْ مَاتَ الْمُكَاتَبُ قَبْلَ أَنْ يُؤَدِّىَ كِتَابَتَهُ وَتَرَكَ مَالاً هُوَ أَكْثَرُ مِمَّا عَلَيْهِ فَمَالُهُ لأَهْلِ الْوَصَايَا وَإِنْ أَدَّى الْمُكَاتَبُ مَا عَلَيْهِ عَتَقَ وَرَجَعَ وَلاَؤُهُ إِلَى عَصَبَةِ الَّذِى عَقَدَ كِتَابَتَهُ . قَالَ مَالِكٌ فِى الْمُكَاتَبِ يَكُونُ لِسَيِّدِهِ عَلَيْهِ عَشَرَةُ آلاَفِ دِرْهَمٍ فَيَضَعُ عَنْهُ عِنْدَ مَوْتِهِ أَلْفَ دِرْهَمٍ . قَالَ مَالِكٌ يُقَوَّمُ الْمُكَاتَبُ فَيُنْظَرُ كَمْ قِيمَتُهُ فَإِنْ كَانَتْ قِيمَتُهُ أَلْفَ دِرْهَمٍ فَالَّذِى وُضِعَ عَنْهُ عُشْرُ الْكِتَابَةِ وَذَلِكَ فِى الْقِيمَةِ مِائَةُ دِرْهَمٍ وَهُوَ عُشْرُ الْقِيمَةِ فَيُوضَعُ عَنْهُ عُشْرُ الْكِتَابَةِ فَيَصِيرُ ذَلِكَ إِلَى عُشْرِ الْقِيمَةِ نَقْدًا وَإِنَّمَا ذَلِكَ كَهَيْئَتِهِ لَوْ وُضِعَ عَنْهُ جَمِيعُ مَا عَلَيْهِ وَلَوْ فَعَلَ ذَلِكَ لَمْ يُحْسَبْ فِى ثُلُثِ مَالِ الْمَيِّتِ إِلاَّ قِيمَةُ الْمُكَاتَبِ أَلْفُ دِرْهَمٍ وَإِنْ كَانَ الَّذِى وُضِعَ عَنْهُ نِصْفُ الْكِتَابَةِ حُسِبَ فِى ثُلُثِ مَالِ الْمَيِّتِ نِصْفُ الْقِيمَةِ وَإِنْ كَانَ أَقَلَّ مِنْ ذَلِكَ أَوْ أَكْثَرَ فَهُوَ عَلَى هَذَا الْحِسَابِ . قَالَ مَالِكٌ إِذَا وَضَعَ الرَّجُلُ عَنْ مُكَاتَبِهِ عِنْدَ مَوْتِهِ أَلْفَ دِرْهَمٍ مِنْ عَشَرَةِ آلاَفِ دِرْهَمٍ وَلَمْ يُسَمِّ أَنَّهَا مِنْ أَوَّلِ كِتَابَتِهِ أَوْ مِنْ آخِرِهَا وُضِعَ عَنْهُ مِنْ كُلِّ نَجْمٍ عُشْرُهُ . قَالَ مَالِكٌ وَإِذَا وَضَعَ الرَّجُلُ عَنْ مُكَاتَبِهِ عِنْدَ مَوْتِهِ أَلْفَ دِرْهَمٍ مِنْ أَوَّلِ كِتَابَتِهِ أَوْ مِنْ آخِرِهَا وَكَانَ أَصْلُ الْكِتَابَةِ عَلَى ثَلاَثَةِ آلاَفِ دِرْهَمٍ قُوِّمَ الْمُكَاتَبُ قِيمَةَ النَّقْدِ ثُمَّ قُسِمَتْ تِلْكَ الْقِيمَةُ فَجُعِلَ لِتِلْكَ الأَلْفِ الَّتِى مِنْ أَوَّلِ الْكِتَابَةِ حِصَّتُهَا مِنْ تِلْكَ الْقِيمَةِ بِقَدْرِ قُرْبِهَا مِنَ الأَجَلِ وَفَضْلِهَا ثُمَّ الأَلْفُ الَّتِى تَلِى الأَلْفَ الأُولَى بِقَدْرِ فَضْلِهَا أَيْضًا ثُمَّ الأَلْفُ الَّتِى تَلِيهَا بِقَدْرِ فَضْلِهَا أَيْضًا حَتَّى يُؤْتَى عَلَى آخِرِهَا تَفْضُلُ كُلُّ أَلْفٍ بِقَدْرِ مَوْضِعِهَا فِى تَعْجِيلِ الأَجَلِ وَتَأْخِيرِهِ لأَنَّ مَا اسْتَأْخَرَ مِنْ ذَلِكَ كَانَ أَقَلَّ فِى الْقِيمَةِ ثُمَّ يُوضَعُ فِى ثُلُثِ الْمَيِّتِ قَدْرُ مَا أَصَابَ تِلْكَ الأَلْفَ مِنَ الْقِيمَةِ عَلَى تَفَاضُلِ ذَلِكَ إِنْ قَلَّ أَوْ كَثُرَ فَهُوَ عَلَى هَذَا الْحِسَابِ . قَالَ مَالِكٌ فِى رَجُلٍ أَوْصَى لِرَجُلٍ بِرُبُعِ مُكَاتَبٍ أَوْ أَعْتَقَ رُبُعَهُ فَهَلَكَ الرَّجُلُ ثُمَّ هَلَكَ الْمُكَاتَبُ وَتَرَكَ مَالاً كَثِيرًا أَكْثَرَ مِمَّا بَقِىَ عَلَيْهِ . قَالَ مَالِكٌ يُعْطَى وَرَثَةُ السَّيِّدِ وَالَّذِى أَوْصَى لَهُ بِرُبُعِ الْمُكَاتَبِ مَا بَقِىَ لَهُمْ عَلَى الْمُكَاتَبِ ثُمَّ يَقْتَسِمُونَ مَا فَضَلَ فَيَكُونُ لِلْمُوصَى لَهُ بِرُبُعِ الْمُكَاتَبِ ثُلُثُ مَا فَضَلَ بَعْدَ أَدَاءِ الْكِتَابَةِ وَلِوَرَثَةِ سَيِّدِهِ الثُّلُثَانِ وَذَلِكَ أَنَّ الْمُكَاتَبَ عَبْدٌ مَا بَقِىَ عَلَيْهِ مِنْ كِتَابَتِهِ شَىْءٌ فَإِنَّمَا يُورَثُ بِالرِّقِّ . قَالَ مَالِكٌ فِى مُكَاتَبٍ أَعْتَقَهُ سَيِّدُهُ عِنْدَ الْمَوْتِ قَالَ إِنْ لَمْ يَحْمِلْهُ ثُلُثُ الْمَيِّتِ عَتَقَ مِنْهُ قَدْرُ مَا حَمَلَ الثُّلُثُ وَيُوضَعُ عَنْهُ مِنَ الْكِتَابَةِ قَدْرُ ذَلِكَ إِنْ كَانَ عَلَى الْمُكَاتَبِ خَمْسَةُ آلاَفِ دِرْهَمٍ وَكَانَتْ قِيمَتُهُ أَلْفَىْ دِرْهَمٍ نَقْدًا وَيَكُونُ ثُلُثُ الْمَيِّتِ أَلْفَ دِرْهَمٍ عَتَقَ نِصْفُهُ وَيُوضَعُ عَنْهُ شَطْرُ الْكِتَابَةِ . قَالَ مَالِكٌ فِى رَجُلٍ قَالَ فِى وَصِيَّتِهِ غُلاَمِى فُلاَنٌ حُرٌّ وَكَاتِبُوا فُلاَنًا تُبَدَّأُ الْعَتَاقَةُ عَلَى الْكِتَابَةِ .
Tercemesi:
İmam Malik'e şöyle rivayet olundu:
Saîd b. Müseyyeb'e; mükateb bir kölede ortak olan iki kişiden biri, hissesini azat eder, mükateb de bir çok mal bırakarak ölürse, bu mükatebin mirasının nasıl taksim edileceği soruldu. O da “Kitabet anlaşması devam eden kişiye payı verilir. Sonra kalan mal iki ortak arasında eşit olarak bölünür” dedi. İmam Malik der ki: Bir mükateb, mükatebe anlaşması yapar ve hürriyetine kavuşursa öldüğü gün ona kendisiyle mükatebe anlaşması yapanın erkek çocuğu veya asabesinden en yakınları varis olur. Azat edilen her köle de buna benzer. Bu köle hürriyetine kavuşup velayet yoluyla miras kaldıktan sonra, öldüğü gün mirası kendisini azat eden efendisinin en yakın erkek çocuğu veya asabesine intikal eder. İmam Malik der ki: Eğer kardeşler hep birlikte bir mükatebe anlaşması yapmışlar ve içlerinden birinin kitabet anlaşmasına dahil ya da mükateblik sırasında doğmuş çocuğu yoksa, kitabet anlaşmasında kardeşler de çocuklarla aynı konumdadır. Bu kardeşlerden birinin anlaşmaya dahil bir çocuğu varsa, sonra da mal bırakarak ölse, bu maldan hepsinin mükatebe borçları ödenir ve hepsi hürriyetlerine kavuşurlar. Borçları ödendikten sonra artan mal, ölenin kardeşlerinin değil, çocuğunun olur.
Mükâtebde şart koşma konusu: İmam Malik şöyle rivayet etti: Bir efendi, kölesiyle altın veya gümüş karşılığı mükatabe anlaşması yapmış, ilâveten kölenin sefere çıkmasını veya hizmet etmesini veya kurbanlık vermesini de şart koşmuş ve şart koştuğu şeyleri isim isim saymışsa, bu arada mükateb de zamanından önce taksitlerini ödeyecek güce kavuşmuşsa bu durumda İmam Malik şöyle der: Şayet mükateb üzerindeki bu şart devam ederken taksitlerinin tamamını öderse hürriyetine kavuşur ve hür insanın haklarını tamamen elde eder. Ayrıca ileri sürdüğü şartlara bakılır; eğer sefere çıkmak, hizmet etmek gibi mükatebin şahsıyla ilgili ise, bu şartlar düşer ve efendisinin bu hususta en ufak bir hakkı olmaz. Yok, eğer şartlar kurbanlık veya giyim ya da ödenmesi icap eden maddi şeyler ise, bunlar altın ve gümüş para gibi değerlendirilir ve mükateb bunları da taksitleriyle birlikte efendisine öder ve ödeyinceye kadar da hürriyetine kavuşamaz. İmam Malik der ki: ittifakla kabul edilir ki bu mükateb, on sene hizmetten sonra efendisinin azat ettiği köle konumundadır. Efendisi on seneden önce ölürse kalan hizmetini efendisinin varislerine yapar ve velayeti, azat edenin erkek çocuğuna veya asabelerine kalır. İmam Malik der ki: Bir efendi, mükatebine “Ben izin vermeden sefere çıkamazsın, evlenemezsin ve memleketimden ayrılamazsın. Benden izin almadan bunlardan birini yaparsan mükatebe anlaşmanı feshederim” diye şart koşsa, bu anlaşmayı bozmak efendinin yetkisinde değildir. Mükateb bu yasaklardan birine uymazsa, efendisi konuyu hakime götürür. Bununla birlikte, bu şartları koşmuş olsun veya olmasın, mükatebin efendisinden izinsiz evlenmek, sefere çıkmak ve efendisinin memleketinden ayrılmak hakkı yoktur. Zira efendi kölesiyle yüz dinar karşılığında mükatebe anlaşması yapmış olsa, kölenin bin dinar ya da daha fazla parası olsa, gidip bir kadınla evlenir ve bütün malını ona mehir olarak verir de mükatebe borcunu ödemekten aciz kalırsa, efendisine tekrar fakir olarak köle olur. Ya da mükateb sefere çıksa, onun bulunmadığı bir sırada taksitlerinin zamanı gelse, zamanında ödememek, ne onun hakkıdır, ne de efendisi beklemeye mecburdur. Bütün bunlar efendinin yetkisi dahilindedir. Bu hususlarda efendi mükatebine isterse izin verir, dilerse vermez.
Azat edilen mükatebin velayet konusu: İmam Malik der ki: Bir mükatebin, efendisinin izni olmadan, kölesini azat etmesi caiz değildir. Efendisinin izniyle kölesini azat eden bir mükateb, sonra hürriyetine kavuşursa, kölesinin velayeti kendisinin olur, eğer mükatebin azat ettiği köle, mükateb hürriyetine kavuşmadan ölürse, kölenin velayeti efendisine aittir. Aynı şekilde, eğer mükateb köle, kendisine ait bir köle ile mükatebe anlaşması yaparsa, bu anlaşma yaptığı kölesi kendinden önce hürriyetine kavuşursa, kendisi azat olana kadar, bu hürriyetini kazanmış kölesinin velayeti efendisinde kalır, kendisi de hür olunca, velayet kendisine döner. Başka bir köleye mükatep anlaşması yapmış, kendisi de mükateb olan köle borcunu ödemeden ölür, ya da ödemekten aciz olursa, kendisinin de hür olan çocukları varsa, mükateb kölesinin velayeti çocuklarına geçmez. Çünkü babalarının velayet hakkı sabit olmamıştır. Zaten bu velayet hakkı, hürriyetine kavuşamadıkça da sabit olmaz. İmam Malik der ki: Bir mükatebe köleye ortak olan iki kişiden biri alacağından vazgeçip diğeri vazgeçmezse, sonra da bu mükateb köle, ardında mal bırakarak ölürse, vazgeçmeyen ortak geri kalan alacağını alır, sonra kalan malı aralarında, tıpkı ölen kölede olduğu gibi, taksim ederler. Çünkü birinci ortağın yaptığı, mükatebi azat etmek değil, sadece alacağından vazgeçmektir. İmam Malik der ki: Şu (örnekler) bu durumu açıklamaktadır: Bir kişi, geride mükateb bir köle bırakarak ölürse ve onun erkek ve kız çocukları varsa, sonra bu çocuklardan birisi, mükateb köledeki hissesini azat ederse, bu kişinin velâyet hakkı düşer. Eğer köle mükateb olmasaydı, o zaman onu azat edenin hakkı sabit olurdu. Bu varislerden biri mükatebteki hissesini azat eder, sonra mükateb kitabet borcunu ödeyemezse, hissesini azat eden kişiye mükatebin azat etmediği kalan kısmının kıymeti ödettirilmez. Veraset yoluyla intikal eden mükatebteki hissesini azat etmek normal azat etmek sayılsaydı, mükatebin azat edilmeyen kısmı değerlendirilir ve azat eden şahıs malından o kısmı öderdi. Nitekim, Rasulullah (sav) "Bir kimse, bir köledeki hissesini azat ederse, kölenin piyasa değeri tespit edilir, (eğer adamın kölenin tamamını karşılayacak malı varsa ondan kölenin değerinin tamamı alınarak köle azat edilir,) malı yoksa yalnız hissesini azat etmiş olur" buyurmuştur. İmam Malik der ki: Müslümanlarca üzerinde ittifak edilen teamüle göre, mükatebteki hissesini azat eden kişiye, azat edilemeyen hisseler malından ödettirilmek suretiyle azat ettirilmeye zorlanamaz. Şayet böyle yapmış olsaydı, hürriyetine kavuşan kölenin, velayeti tamamen o kişiye ait olur, diğer ortakların velayet konusunda bir hakları olmazdı. Yine Müslümanların tatbikatına göre mükatebin velayeti mükateble, mükatebe anlaşmasını yapan kişiye aittir. Mükatebin efendisine varis olan kadınlar mükatebdeki hisselerini azat etseler, mükatebin velayetinde hakları olamaz. Onun velayeti, yalnız efendisinin erkek evlatları ile erkek asabelerinin hakkıdır.
Mükatebin Azadında Caiz Olmayan Şeyler Konusu: İmam Malik der ki: Bir kitabet anlaşmasına dahil bir grup köleden birini, efendisi diğer arkadaşlarına danışmadan ve onların rızasını almadan, azat edemez. Eğer köleler çocuk iseler, onlara danışması gerekmez. İmam Malik der ki: Çünkü efendinin azat edeceği köle, belki de bütün arkadaşları adına çalışıp onların hürriyete kavuşmaları için kitabet borçlarını ödeyecek kişi olabilir. Efendisi de arkadaşlarının borçlarını ödeyip kölelikten kurtaracak olan kişiyi seçip azat etmiş olur ki, bu durum diğer kölelerin kalan borçlarını ödeyememelerine sebep olur. Efendi bu hareketiyle sadece kendi menfaatlerini düşünmüş olacağından, geri kalan mükateblerin aleyhine olacak bu tasarrufu kabul edilmez. Nitekim Rasulullah (sav) "(İslam'da) zarar vermek ve zarar görmek yoktur" buyurmuştur. Efendinin yapmak istediği ise büyük bir zarardır. İmam Malik der ki: Mükâtebe anlaşması yapılan köle grubu içerisinde kitabet borcunu hiç ödememiş ve ödemeye yardımı olmayan güçsüz, çok yaşlı mükatebi ve çocuğu efendileri azat edebilir.
Mükatebin ve Ümmü Veledin Azat Edilmesi Konusu: İmam Malik der ki: Bir adam kölesiyle mükâtebe anlaşması yapmış, sonra mükateb bir ümmü veled bırakarak ölmüş, ardında sadece kitabet borcundan da artakalan borca yetecek kadar mal bırakmışsa, ayrıca kendisi ölünceye kadar hürriyetine kavuşmamışsa ve kalan kitabet borcunu ödemek suretiyle kendilerini ve dolayısıyla da babalarının ümmü veledini azat edecek çocukları yoksa, ümmü veledi, ölünceye kadar cariye olarak kalır. İmam Malik der ki: Mükateb, kölesini azat eder veya malının bir bölümünü sadaka verir, hürriyetine kavuşuncaya kadar da mûkatebinin yapmış olduğu bu tasarrufu efendisi öğrenemezse, mükatebin yapmış olduğu bu tasarruf geçerli olur ve bundan dönme hakkı da yoktur. Eğer efendisi, mükateb hürriyetine kavuşmadan bunu öğrenir ve kabul etmez ve onaylamazsa mükateb hürriyetine kavuşunca, o köleyi tekrar azat etmeye ve o sadakayı tekrar vermeye mecbur değildir. Ancak kendi isteği ile yapabilir.
Mükateb Hakkında Vasiyet Etme Konusu: İmam Malik der ki: Ölürken efendisinin azat ettiği mükateb hakkında duyduğum en güzel şey şudur: Mükateb satıldığı takdirde kıymeti, mükatebeden doğan borcu ile eşitse, ölen efendisinin malının üçte birine mahsuben hiç bir işlem yapılmaz. Eğer kıymeti, kalan mükatebe borcundan az ise, aralarındaki fark, efendinin üçte bir malına mahsuben indirilir. Kalan borcunun kaç dirhem veya kaç dinar olduğuna bakılmaz. Çünkü mükateb öldürülse, katili sadece öldürüldüğü günkü kıymetini öder. Yaralansa, yaralayan yalnız yaraladığı günkü diyetini öder. Burada da mükatebeden doğan borcunun kaç dirhem veya kaç dinar olduğuna bakılmaz. Çünkü mükateb, kitabet borcunu bitiremedikçe köle sayılır. Şayet mükatebin kitabet borcu kendi kıymetinden daha az ise, kalan borcu ölen efendisinin üçte bir malından mahsub edilir. Çünkü ölen efendisi, mükatebine kalan kitabet borcunu bırakmış olup, mükatebten kalan kitabet borcunun alınmamasını vasiyet etmiş olur. İmam Malik der ki: Bu son kısmın açıklaması şöyledir: Mesela mükatebin kıymeti bin dirhem olsa, mükatebeden doğan borcundan da sadece yüz dirhem kalmış bulunsa, efendisi de kalan bu yüz dirhemin mükatebe bağışlanmasını vasiyet etse, bu yüz dirhem efendisinin malının üçte birini karşılıyorsa mükateb hürriyetine kavuşur. İmam Malik der ki: Bir kimse kölesiyle ölmek üzere iken mükatebe anlaşması yapsa mükateb köle olarak kıymetlendirilir. Eğer efendisinin üçte bir malı, kölesinin bedelini karşılıyorsa, bu anlaşma caizdir. İmam Malik der ki: Bunun açıklaması şöyledir: Kölenin kıymeti bin dinar olup efendisi ölürken yapmış oldukları mükatebe anlaşması iki yüz dinar ve efendisinin üçte bir malı da bin dinar ise, efendinin yapmış olduğu bu anlaşma geçerlidir. Bu, efendinin üçte bir malında yapmış olduğu bir vasiyeti sayılır. Şayet efendi bir gruba vasiyetlerde bulunmuş olsa, malının üçte biri mükatebin kıymetinden fazla değilse, vasiyet mükatebten başlanarak yerine getirilir. Zira mükatebelik, azat olmak anlamındadır. Azat işi, bütün vasiyetlerden önce gelir. Sonra, mükatebin kitabet borcunda toplanmış olacağından, vasiyet sahipleri alacaklarını mükatebten alırlar. Varisleri isterlerse vasiyet edilen kişilere alacaklarını tamamen verip mükatebi kendilerine borçlandırabilirler. Dilerlerse, mükatebi ve borcunu diğer vasiyet edilen kişilere teslim ederler. Çünkü efendinin malının üçte biri mükatebdedir. Nitekim bir kişinin yaptığı bütün vasiyetlerde varisler “ölen, malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmiştir ve vasiyet edilen kişi kendisine ait olmayan malı almıştır.” derlerse, varisler tercihte serbesttirler. Onlara “size miras bırakan kimse, sizin de bildiğini malı vasiyet etmiştir. İsterseniz ölenin vasiyet ettiği şekilde vasiyet edilen malı vasiyet edilenlere veriniz. Dilerseniz ölenin üçte bir malının tamamını vasiyet edilen kişilere teslim ediniz” denir. İmam Malik der ki: Varisler, mükatebi vasiyet edilen kişilere teslim ederlerse mükatebin, kitabet borcu onlara ödenir. Mükateb bu borcu onlara öderse, onlar da kendilerine yapılan vasiyete mahsuben hisseleri oranında alırlar. Mükateb borcunu ödemekten aciz olursa, varislerin değil, vasiyet edilen kişilerin kölesi olur. Çünkü varisler tercih hakkı olduğu zaman mükatebi almamışlar ve vasiyet edilen kişiler, mükateb kendilerine teslim edilince, vasiyetten alacaklarıyla onun parasını ödemişlerdir. Bu sebeple mükateb ölmüş olsaydı varislerden de hiçbir şey alamayacaklardı. Şayet mükateb, kitabet borcunu ödemeden ölse ve geride borcundan fazla mal bıraksa, bu mal, vasiyet edilen kişilerin olur. Mükateb borcunu ödeyince hürriyetine kavuşur ve velayeti mükatebe anlaşması yapanların asabelerinin olur. İmam Malik der ki: Efendisi ölürken kendisine on bin dirhem borçlu olan mükatebine bin dirhemini bağışlasa, bu vasiyet yerine getirilirken mükatebin kıymetine bakılır. Mükatebin piyasa değeri bin dirhem olursa bağışlanan miktar, mükatebin kitabet borcunun onda biri olması dolayısıyla, efendi ölümünden sonra mükatebin kıymetinin onda birini bağışlamış sayılacağından, mükateb varislere peşin olarak kıymetinin onda biri olan yüz dirhemi ödemiş olur. Aynı şekilde efendi, mükatebe, kitabet borcunun tamamını bağışlamış olsa, mükatebin kıymetinin tamamını yani bin dirhem bağışlamış sayılır. Şayet mükatebten kitabet borcunun yarısını indirim yapsa, kıymetinin yarısı olan beş yüz dirhem indirim yapılmış olur. İndirim yapılan miktarın yukarıdaki oranlardan az ya da çok olması halinde, aynı esasa göre hesap edilir. Ölenin malının üçte bir hesabında, bu son durumlar dikkate alınır. İmam Malik der ki: Efendisi ölürken kendisine on bin dirhem borcu olan mükatebinden ilk ya da son taksit olduğunu belirtmeden bin dirhem indirim yapsa, mükatebin her taksitinden onda bir indirim yapılır.
İmam Malik der ki: Efendi ölürken mükatebinin ilk ya da son taksitlerinden bin dirhem indirim yapsa, asıl kitabet borcu da üç bin dirhem olsa, mükateb peşin olarak değerlendirilir. Sonra bu kıymet parçalara ayrılır. Vadenin yakınlığına ve ötekilere kıymetçe fazlalığına göre ilk taksitteki bin dirheme kıymetten isabet eden hisse ayrılır. Ondan sonra ikinci taksite, sonra üçüncü taksite geçilir. Taksitler bitinceye kadar bu işleme devam edilir. Her bin dirhemlik taksit, yerine göre vadenin süresi itibariyle ötekinden farklı değerdedir. Zira vadesi uzun olanın kıymeti daha azdır. Sonra bu hesaba göre, ölünün üçte bir terekesine kölenin kıymetinden bu bin dirhemlik taksitlere, aralarındaki farka göre, az veya çok isabet eden miktarı tatbik edilir. İmam Malik der ki: Bir kimse, bir diğerine, mükatebin dörtte birini vasiyyet etse veya mükatebin dörtte birini azat etse, önce adam, sonra da mükateb, geri kalan borcundan daha fazla mal bırakarak ölse, efendinin varislerine ve mükatebin dörtte biri vasiyet edilene, mükatebdeki alacakları verilir, sonra kitabet alacakları ödendikten sonra artan malı aralarında üçte biri, mükatebin, dörtte biri vasiyet edilen şahsa, üçte ikisi varislere olmak üzere taksim ederler. Çünkü mükateb, kitabet borcundan az bir şey de kalsa, köle sayılır ve köle itibar edilerek efendinin varisleri arasında malı taksim edilir.
İmam Malik der ki: Efendisi ölürken mükatebini azat etse, ancak ölen efendinin malının üçte biri kölenin bedeline ulaşmıyorsa, mükatebin ölen efendisinin üçte bir malına tekabül eden kısmı hür olur. Kitabet borcundan da azat eden kısma karşılık olan borcu düşülür. Mesela mükatebin borcu beş bin dirhem ise, peşin olarak kıymeti de iki bin dirhem olsa ve ölen efendinin malının üçte biri de bin dirhemse, mükatebin yarısı hürriyetine kavuşur, kitabet borcundan da yarısı düşülür. İmam Malik der ki: Bir efendi vasiyeti esnasında “falanca kölem hürdür, filanca kölemle de mükatebe anlaşması yapın” dese, azat etme işine kitabet anlaşmasından, önce başlanır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Mükâteb 1499, 1/312
Senetler:
()
Konular:
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Kölelik
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3833, M002312
Hadis:
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْجَرْمِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ أَبْجَرَ الْكِنَانِىُّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ طَلْحَةَ بْنِ مُصَرِّفٍ عَنْ خَيْثَمَةَ قَالَ كُنَّا جُلُوسًا مَعَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو إِذْ جَاءَهُ قَهْرَمَانٌ لَهُ فَدَخَلَ فَقَالَ أَعْطَيْتَ الرَّقِيقَ قُوتَهُمْ قَالَ لاَ. قَالَ فَانْطَلِقْ فَأَعْطِهِمْ. قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"كَفَى بِالْمَرْءِ إِثْمًا أَنْ يَحْبِسَ عَمَّنْ يَمْلِكُ قُوتَهُ."
Tercemesi:
Bize Said b. Muhammed el-Cermî, ona Abdurrahmân b. Abdülmelik b. Ebcer el-Kinâni, ona babası, ona Tâlha b. Musarrif', ona Hayseme şöyle rivayet etti: Abdullah b. Amr ile oturuyorduk. Aniden ona bir vekîl-i harcı gelerek içeri girdi, Abdullah ona; kölelerin yiyeceklerini verdin mi? diye sordu. Vekil; hayır cevabını verdi. Abdullah; öyle ise git de onlara yiyeceklerini ver. (Zira) Rasulullah (sav); "bir kimseye günah namına sahibi bulunduğu kimselerin yiyeceğini vermemesi yeter" buyurdu dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2312, /388
Senetler:
()
Konular:
Haklar, İşçi hakları
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Vekil, VekaletYerine Vekil tayin etme
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18019, M003556
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يُونُسَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ أَخْبَرَنَا أَبُو الزُّبَيْرِ عَنْ جَابِرٍ أَنَّ رَجُلاً أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ إِنَّ لِى جَارِيَةً هِىَ خَادِمُنَا وَسَانِيَتُنَا وَأَنَا أَطُوفُ عَلَيْهَا وَأَنَا أَكْرَهُ أَنْ تَحْمِلَ. فَقَالَ
"اعْزِلْ عَنْهَا إِنْ شِئْتَ فَإِنَّهُ سَيَأْتِيهَا مَا قُدِّرَ لَهَا." فَلَبِثَ الرَّجُلُ ثُمَّ أَتَاهُ فَقَالَ إِنَّ الْجَارِيَةَ قَدْ حَبِلَتْ. فَقَالَ
"قَدْ أَخْبَرْتُكَ أَنَّهُ سَيَأْتِيهَا مَا قُدِّرَ لَهَا."
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus, ona Züheyr, ona Ebu Zübeyr, ona da Cabir şöyle haber verdi: Bir adam Rasulullah (sav) gelerek; benim bir cariyem var ki, hizmetçimiz ve su taşıyan devemiz hep odur. Ben onula cinsî münasebette de bulunuyorum ama gebe kalmasını istemiyorum demiş. Bunun üzerine Resulü Ekrem (sav); "istersen ondan azil yap; çünkü ona mukadder olan başına gelecektir" buyurmuş. Adam bir müddet durmuş; sonra tekrar Peygamber'e (sav) gelerek; cariye geride kaldı demiş. O zaman Rasulullah (sav); "ben ona mukadder olanın başına geleceğini sana haber vermiştim" buyurmuş.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Nikah 3556, /581
Senetler:
()
Konular:
Doğum kontrolü, Azil meselesi
Doğum kontrolü, Azil-Kader ilişkisi
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
KTB, KADER
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18484, B002492
Hadis:
حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِى عَرُوبَةَ عَنْ قَتَادَةَ عَنِ النَّضْرِ بْنِ أَنَسٍ عَنْ بَشِيرِ بْنِ نَهِيكٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « مَنْ أَعْتَقَ شَقِيصًا مِنْ مَمْلُوكِهِ فَعَلَيْهِ خَلاَصُهُ فِى مَالِهِ ، فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ مَالٌ قُوِّمَ الْمَمْلُوكُ ، قِيمَةَ عَدْلٍ ثُمَّ اسْتُسْعِىَ غَيْرَ مَشْقُوقٍ عَلَيْهِ » .
Tercemesi:
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Said b. Ebu Arûbe, ona Katade, ona Nadr b. Enes, ona Beşir b. Nehîk, ona Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Her kim kölesi üzerindeki hissesini azad ederse, o kimseye kendi malından (kalan kıymetini vererek) köleyi tamamen kölelikten kurtarması gerekir. Azad eden kimsenin malı yoksa, kölenin kıymeti adil bir şekilde takdir edilir. Sonra köle (diğer ortağın payını ödeyerek tamamen azad olmak için) zorlanmadan çalıştırılır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şerike 5, 1/686
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Beşir b. Nehîk es-Sedûsî (Beşir b. Nehîk)
3. Ebu Malik Nadr b. Enes el-Ensari (Nadr b. Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam)
4. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
5. Ebu Nadr Said b. Ebu Arûbe el-Adevî (Saîd b. Mihrân)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
7. Bişr b. Muhammed es-Sahtiyani (Bişr b. Muhammed)
Konular:
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Köle, kölenin velayeti
Köle, üzerinde tasarruf
عبد الرزاق عن ابن جريج قال : سأل حيان العبدي عطاء عن رجل شج عبدا له وكسره ، قال : ليكسه ثوبا ، أو ليطعمه شيئا ، فقال حيان : هكذا أخبرني جابر بن يزيد عن ابن عباس ، قال حيان : ففقأ عينه ؟ قال : أحب إلي أن يعتقه.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
90784, MA017926
Hadis:
عبد الرزاق عن ابن جريج قال : سأل حيان العبدي عطاء عن رجل شج عبدا له وكسره ، قال : ليكسه ثوبا ، أو ليطعمه شيئا ، فقال حيان : هكذا أخبرني جابر بن يزيد عن ابن عباس ، قال حيان : ففقأ عينه ؟ قال : أحب إلي أن يعتقه.
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Ukûl 17926, 9/437
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Şa'sâ Câbir b. Zeyd el-Ezdî (Câbir b. Zeyd el-Ezdî)
3. Hayyân el-Abdî (Hibban b. Müheyr el-Basrî)
4. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
Konular:
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Yargı, köleye karşılık hüre Kısas