95 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Süleyman -yani İbn Bilal-, ona Cafer, ona babası, ona Cabir şöyle dedi: Rasulullah (sav), Âliye denilen yerden gelip sahabeler eşliğinde çarşıya uğradı. Kulakları küçük ve ölü bir oğlağa rastladı. Onu eline alıp kulağını tuttu ve şöyle buyurdu: "Hanginiz bu oğlağın kendisinin olmasını ister?" [Cabir hadisi zikretti.]
Açıklama: Özürlü ve ölü olan bir oğlağın hiçbir işe yaramayacağı, dolayısıyla kimsenin ona sahip olmak için talepkar davranmayacağı açıktır. Bu örnek üzerinden Hz. Peygamber (sav), dünyalık malların değerini anlatmaya çalışmıştır. Nitekim Müslim'in [M007418] rivayetinde bu durum açık bir şekilde vurgulanmıştır. " فَوَاللَّهِ لَلدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللَّهِ مِنْ هَذَا عَلَيْكُمْ / Allah nezdinde dünya bundan daha değersizdir" « فَوَاللَّهِ لَلدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللَّهِ مِنْ هَذَا عَلَيْكُمْ » .
Bize Ahmed b. Yunus, ona Ebu Şihâb, ona A'meş, ona Zeyd b. Vehb, ona da Ebu (ra) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sav) birlikte idim. Uhud Dağını görünce "Uhud benim için altına dönüşse, borç ödemek için ayırdığım bir dinar hariç, o altından bir dinarın dahi üç günden fazla yanımda beklemesini arzu etmem." buyurdu. Sonra devamında "malı çok olan nice kimse vardır ki onlar aslında çok az şeye sahiptir. Ancak malını şöyle şöyle (iyilik yolunda) harcamış olanlar hariç" -Burada Râvî Ebu Şihâb önüne, sağına ve soluna işaret etti-. "Bunlar da pek azdır" buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (sav) bana "yerinden ayrılma" buyurdu ve uzak olmayan bir yere gitti. Bu sırada ben bir ses işittim de Hz. Peygamber'in yanına gitmek istedim, ancak O'nun "Ben gelinceye kadar yerinde kal" sözünü hatırladım. Gelince "ey Allah'ın Rasulü, işittiğim şey ne idi" ya da "işittiğim o ses neydi?" diye sordum. Rasulullah (sav) "sen de işittin mi?" buyurdu. Ben de "evet" dedim. Rasulullah (sav) "yanıma Cibril (as) geldi ve bana 'ümmetinden her kim Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölürse cennete girer' dedi" buyurdu. Ben "her ne günah işlerse de mi?" diye sordum. Rasulullah (sav) "evet" buyurdu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Muâviye b. Amr, ona Ebû İshak, ona Humeyd, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle dedi: “Rasûlullah (sav.) Hendek mevkiine çıktığında Muhâcir ve Ensâr’ın sabah ayazında hendek kazdıklarını gördü. Onların bu işi yapacak köleleri yoktu. Ashâbındaki yorgunluk ve açlığı görünce Hz. Peygamber şu beyti terennüm etti: “Ey Allah’ım! Gerçek hayat, âhiret hayatıdır; Ensâr ve Muâcirlere mağfiret buyur!” Ashâb da şöyle karşılık verdiler: “Bizler, hayatta olduğumuz müddetçe cihâd etmek üzere Muhammed’e bîat ettik.”
Bize Yahya b. Habîb, ona Arabî, ona Hammâd b. Zeyd, ona Leys, ona Mücâhid, ona da İbn Ömer'in rivayetg ettiğine göre Rasulullah (sav) onu tutup şöyle buyurdu: "Ey Abdullah! Dünyada garip ya da yolcu gibi ol! Kendini de kabirdekilerden say!"
Bize Süveyd, ona Abdullah, ona Yunus, ona Zührî, ona da Urve b. Zübeyr ve İbn Müseyyeb, Hakîm b. Hizam’ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir: Rasulullah'tan (sav) dünyalık istedim bana verdi, sonra yine istedim, yine verdi, sonra yine istedim, yine verdi ve sonra şöyle buyurdu: "Ey Hakîm! Dünya malı tatlı ve yeşildir. Her kim bu dünyalığı tok gözlü olarak elde ederse kendisi için hayırlı ve bereketli kılınır. Kim de aç gözlü olarak alırsa kendisi için bereketli kılınmaz ve o kişi yiyip de doymayan kimse gibi olur. Veren el, alan elden hayırlıdır." Hakîm der ki: Ben “Ey Allah’ın Rasulü! Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki dünyadan ayrılıncaya kadar kimseden bir şey istemeyeceğim.” Sonra Ebu Bekir Halife olduğunda ganimetten payını (atâ) vermek üzere Hakîm'i çağırdı, fakat Hakîm kabul etmedi. Sonra Ömer payını vermek üzere onu çağırdı, onu da kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ey Müslümanlar topluluğu! Ben sizleri şahit tutarım ki ganimetten payını kendisine sundum, fakat o bunu almaya yanaşmıyor.” Hakîm, Rasulullah’tan (sav) sonra ve kendisi vefat edinceye kadar halktan kimsenin malından bir şey istemedi. Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: الدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ