9 Kayıt Bulundu.
Bize Amr b. Osman el-Hımsî, ona babası (Osman b. Kesir), ona Harîz, ona Râşid b. Sa'd, ona Asım b. Humeyd es-Sekûnî, ona Muaz b. Cebel şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber'i yatsı namazı için mescitte bekledik. Ancak o, gecikti. Öyle ki bazısı onun mescide çıkmayacağını düşündü. Öyle ki bizden biri, 'herhalde namazını kılmıştır' dedi. Biz bu halde iken Hz. Peygamber mescide çıktı ve (insanlar) dedikleri şeyleri ona da dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Yatsı namazını geciktirin. Şüphesiz sizler, yatsı namazı ile diğer ümmetlere üstün kılındınız. Bu namazı sizden önce bir ümmet kılmadı."
Açıklama: İslamın temel şartlarından biri olan namazın vaktinde kılınması esastır. Müminler açısından namazın beklenmesi, diğer bir ifade ile günü, namazları esas alarak planlamaları arzu edilmektedir. Bu nedenle pensip olarak namazların ilk vaktinde kılınması tavsiye edilmektedir. Ancak yatsı namazının tercih edilen vakti ile ilgili hadislerde özel bir vurgu vardır. Buna göre yatsı namazının öncesinde uyumamak, kıldıktan sonra da muhabbete dalıp vakit geçirmeden istirahate çekilmek gerekmektedir. Rivayetlerdeki gecenin üçte birine ya da yarısına kadar tehir edilmesi tavsiyesi, bu zamanın sohbet, okuma, tezekkür, tefekkür vb. özel uğraşlarla günün tamamlanmasını sağlamak içindir. Bu hal, islam ümmetini diğer ümmetler arasında ayrıcalıklı kılmaktadır.
Bize Harun b. Abdullah, ona Hasan b. Sevvâr, ona Leys b. Sa'd, ona Muaviye b. Salih, ona Amr b. Kays Kindî, ona Asım b. Humeyd, Avf b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (sav) ile birlikte kalktım; önce misvak kullandı, sonra abdest aldı, sonra namaza durdu. Bakara suresini okumaya başladı, rahmet ayetine geldiğinde durur, rahmet dilerdi. Azap ayeti geçince yine durur ve Allah’a sığınırdı. Sonra rükuya gider, kıyamda kaldığı kadar da rükuda kalırdı. Rükuda: “Sübhâne zi'l-ceberûti ve'l-melekûti ve'l-kibriyâi ve'l-azameti (Kudret, hükümranlık, büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim)” der sonra secdeye varırdı. Secdesi de rükusu kadar uzun olurdu, secde de ise yine: “Sübhâne zi'l-ceberûti ve'l-melekûti ve'l-kibriyâi ve'l-azameti (Kudret, hükümranlık, büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim)” der, sonra ikinci rekata kalkar Âl-i İmrân suresini okur, sonra başka bir sure, (daha) sonra başka bir sure daha okur ve tüm rekatlarda da aynen böyle yapardı.
Açıklama: " سُبْحَانَ ذِى الْجَبَرُوتِ وَالْمَلَكُوتِ وَالْكِبْرِيَاءِ وَالْعَظَمَةِ (Kudret, hükümranlık, büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim)" dua cümlesi, hem rükuda hem secdede söylenebilir. Ebu Dâvûd, Salat, 153.
Açıklama: Elbani bu hadisn hasen sahih olduğunu ifade etmiştir