Öneri Formu
Hadis Id, No:
208787, İHS000159
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْأَزْدِيُّ، حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ، أَخْبَرَنَا جَرِيرٌ، عَنْ أَبِي حَيَّانَ التَّيْمِيِّ، عَنْ أَبِي زُرْعَةَ بْنِ عَمْرِو بْنِ جَرِيرٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمًا بَارِزًا لِلنَّاسِ، إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ يَمْشِي، فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ، مَا الْإِيمَانُ؟ قَالَ: «أَنْ تُؤْمِنَ بِاللَّهِ، وَمَلَائِكَتِهِ، وَرُسُلِهِ، وَلِقَائِهِ، وَتُؤْمِنَ بِالْبَعْثِ الْآخِرِ»، قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَمَا الْإِسْلَامُ؟ قَالَ: «لَا تُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا، وَتُقِيمُ الصَّلَاةَ الْمَكْتُوبَةَ، وَتُؤَدِّي الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ، وَتَصُومُ رَمَضَانَ»، قَالَ: يَا مُحَمَّدُ، مَا الْإِحْسَانُ؟ قَالَ: «أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ»، قَالَ: يَا مُحَمَّدُ، فَمَتَى السَّاعَةُ؟ قَالَ: «مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ، وَسَأُحَدِّثُكَ عَنْ أَشْرَاطِهَا: إِذَا وَلَدَتِ الْأَمَةُ رَبَّتَهَا، وَرَأَيْتَ الْعُرَاةَ الْحُفَاةَ رُءُوسَ النَّاسِ، فِي خَمْسٍ لَا يَعْلَمُهُنَّ إِلَّا اللَّهُ: {إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ} [لقمان: 34] الْآيَةَ، ثُمَّ انْصَرَفَ الرَّجُلُ، فَالْتَمَسُوهُ فَلَمْ يَجِدُوهُ، فَقَالَ: «ذَاكَ جِبْرِيلُ جَاءَ لِيُعَلِّمَ النَّاسَ دِينَهُمْ».
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed el-Ezdî, ona İshak b. İbrahim, ona Cerîr (b. Abdulhamid), ona Ebu Hayyan (Yahya b. Said) et-Teymî, ona Ebu Zür'a b. Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (sav) bir gün insanlar arasındayken bir adam yürüyerek çıkageldi ve Ey Muhammed! İman nedir? diye sordu. Hz. Peygamber (sav), "Allah'a, meleklerine, elçilerine, onunla kavuşmaya (yani âhirete) ve yeniden dirilmeye inanmandır" buyurdu. O yine Ey Allah'ın Rasulü! İslam nedir? diye sordu? Hz. Peygamber (sav) de "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaman, farz namazları kılman, ödemen gereken zekatı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır" buyurdu. O yine Ey Muhammed! İhsan nedir? dedi. Hz. Peygamber (sav) "Onu görüyormuş gibi Allah'a ibadet etmendir. Her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni görmektedir" dedi. O tekrar Ey Muhammed! Kıyamet ne zaman diye sordu. Hz. Peygamber (sav), bu konuda soru sorulan soru sorandan daha bilgili değildir. Ancak sana bazı alametlerinden bahsedeceğim. Bunlar, cariyenin efendisini doğurması, yalın ayak, çıplak kişilerin insanların başına geçmesidir. Beş şey vardır ki bunu sadece Allah bilir. {Kıyametin vaktinin bilgisi Allah katındadır.} (Lokman, 31/34)" dedi. Sonra adam ayrıldı. İnsanlar onu aradılar ancak bulamadılar. Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurdu: "Bu Cibril'dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için geldi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Hibban, Sahih-i İbn Hibban, İmân 159, 1/375
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
3. Ebu Hayyan Yahya b. Saîd et-Teymî (Yahya b. Saîd b. Hayyan)
4. Ebu Abdullah Cerir b. Abdulhamid ed-Dabbî (Cerir b. Abdülhamid b. Cerir b. Kurt b. Hilal b. Ekyes)
5. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
6. Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed en-Nisaburi (Abdullah b. Muhammed b. Abdurrahman b. Şireveyh)
Konular:
İhsan, ihsan nedir?
İman, Esasları
İman, imanın esasları
İslam, islam nedir?
Kıyamet, günü
KTB, İMAN
Öneri Formu
Hadis Id, No:
208793, İHS000160
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَلِيِّ بْنِ الْمُثَنَّى، قَالَ: حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْحَجَّاجِ السَّامِيُّ، قَالَ: حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي قَزَعَةَ، عَنْ حَكِيمِ بْنِ مُعَاوِيَةَ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ، مَا أَتَيْتُكَ حَتَّى حَلَفْتُ عَدَدَ أَصَابِعِي هَذِهِ أَنْ لَا آتِيَكَ، فَمَا الَّذِي بَعَثَكَ بِهِ؟ قَالَ: «الْإِسْلَامُ»، قَالَ: وَمَا الْإِسْلَامُ؟، قَالَ: «أَنْ تُسْلِمَ قَلْبَكَ لِلَّهِ، وَأَنْ تُوَجِّهَ وَجْهَكَ لِلَّهِ، وَأَنْ تُصَلِّيَ الصَّلَاةَ الْمَكْتُوبَةَ، وَتُؤَدِّيَ الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ، أَخَوَانِ نَصِيرَانِ، لاَ يَقْبَلُ اللَّهُ مِنْ عَبْدٍ تَوْبَةً * أَشْرَكَ بَعْدَ إِسْلَامِهِ».
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Ali b. Müsenna (Ebu Ya'lâ el-Mevsılî), ona İbrahim b. Haccac es-Sâmî, ona Hammad b. Seleme, ona Ebu Kaze'a (Süveyd b. Huceyr), ona da Hakim b. Muaviye, babasının (Muaviye b. Hayde) Hz. Peygamber'e (sav) şöyle dediğini haber vermiştir: Ey Allah'ın Rasulü! Seni hak olarak gönderene yemin olsun ki Ben senin yanına gelmeyeceğim diyerek parmaklarım sayısınca yemin etmiş olduğum halde sana geldim. Senin getirdiğin şey nedir? Hz. Peygamber (sav), "İslam" dedi. Muaviye de İslam nedir? diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu. "Kalbini Allah'a teslim etmen. Yüzünü Allah'a dönmen (Her şeyi Allah rızasını gözeterek yapman), Farz namazları kılman, üzerine düşen zekatı ödemendir. İki (Müslüman) kardeş birbirinin yardımcısıdır. Allah Müslüman olduktan sonra tekrar şirke dönen kişinin tövbesini kabul etmez."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Hibban, Sahih-i İbn Hibban, İmân 160, 1/377
Senetler:
1. Ebu Hakîm Muaviye b. Hayde el-Kuşeyri (Muaviye b. Hayde b. Muaviye b. Kuşayr b. Kab b. Rabi'a)
2. Hakim b. Muaviye el-Behzî (Hakim b. Muaviye b. Hayde b. Muaviye)
3. Ebu Kaze'a Süveyd b. Huceyr el-Bahilî (Süveyd b. Huceyr b. Beyan)
4. Ebu Seleme Hammad b. Seleme el-Basrî (Hammad b. Seleme b. Dînar)
5. Ebu İshak İbrahim b. Haccac es-Sami (İbrahim b. Haccac b. Zeyd)
6. Ebu Ya'lâ el-Mevsılî (Ahmed b. Ali b. Müsenna b. Yahya b. İsa)
Konular:
İman, Esasları
İman, imanın esasları
İslam, islam nedir?
KTB, İMAN
Bize Abdullâh İbn Muhammed el-Ezdî, ona Ebû Kudâme Ubeydullâh İbn Saîd, ona Ebû Âmir el-Akadî, ona Süleymân İbn Bilâl, ona Abdullâh İbn Dînâr, ona Ebû Sâlih, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir:
"İman, altmış küsur şubedir; haya da imanın bir şubesidir."
[Ebû Hâtim (İbn Hibbân), Süleymân İbn Bilâl, bu haberi özet olarak rivayet etmiş, haber içinde geçen şubelerin en yüksek ve en düşük derecelerini anlatan ifadeleri dile getirmemiş ve 'altmış' ifadesiyle yetinerek 'yetmiş' ifadesini vermemiştir. Yetmişli haber daha kapsamlı ve gerçekliğinde kuşku bulunmayan sahih bir haberdir. Süleymân b. Bilâl'in haberi de özet ve gerçekliğinde kuşku bulunmayan sahih bir haberdir; ancak kapsamlı değildir. 'Küsur' ifadesine gelince, bu kelime, sayıların belli bir kısmına verilen bir addır. Çünkü hesap, üç şey üzerine kurulur: Sayılar, fasıllar ve terkîb. Birden dokuza kadar olanlara sayılar; onlara, yüzlere ve binlere fasıllar; bunların dışında kalanlara da terkîb denir. Bu haberin manasını bir dönem araştırdım. Çünkü benim inancım o ki, Peygamber (sav) boş bir söz söylememiştir; sünnetinde de anlaşılmaz bir şey yoktur. Dolayısıyla imandan olan ibadetleri saymaya başladım. Gördüm ki bunların sayısı, bu sayının oldukça üzerindedir. Peygamber'in (sav) sünnetine geri döndüm ve O'nun imandan saydığı ibadetleri saymaya başladım ve yetmiş küsurdan az bir sayıya denk düştüğünü gördüm. Bunun üzerine Rabbimizin sözlerine döndüm ve Kur'ân'ı baştan sona kadar âyet âyet irdeleyerek okudum. Allâh Celle ve Alâ'nın imandan saydığı her ibadeti tek tek saydım, bunların sayısının yetmiş küsurdan az olduğunu gördüm. Bunun üzerine, Kur'ân'dakileri Sünnet'tekilere kattım, tekrarları çıkardım ve gördüm ki, Allâh'ın Kitabı'nda imandan saydığı şeylerin ve Hz. Peygamber'in sünnetinde imandan saydığı ibadetlerin hepsi yetmiş dokuz şubedir, bundan ne bir sayı fazladır, ne de bir sayı eksiktir. Böylece anladım ki, Peygamber (sav), imanın, Kitap ve Sünnet'te yetmiş küsur şubeden meydana geldiğini anlatmak istiyor. Bu konuyu tüm ayrıntılarıyla, şube şube, 'Vasfu'l-iman ve şuabihi' adlı kitabımda açıkladım. Merak edenler için orada yeterince bilgi vardır, burada tekrar etmeye gerek görmedim.
İmanın şubeler halinde öğelerden meydana geldiğinin kanıtı, Abdullâh b. Dînâr'ın hadisinde, Hz. Peygamber'in şöyle buyurmuş olmasıdır: 'İman, yetmiş küsur şubedir, en yükseği, Allah'tan başka ilâh olmadığına tanıklık etmektir.' Burada, Peygamber (sav), imanın şubelerinin öğelerinden bir öğeyi dile getirdi. Bu şubede bulunan tüm öğeler, herkese, her durumda farzdır. Peygamber (sas), bu şubenin öğelerinden olan, kendisinin Peygamber olduğuna, meleklere, kitaplara, peygamberlere, Cennete, Cehenneme ve buna eşdeğer olanlara imanı belirtmemiş ve sadece bu öğelerden bir tanesini dile getirmekle yetinmiş ve: En yükseği, Allah'tan başka ilâh olmadığına tanıklık etmektir, demiştir. Bu da gösteriyor ki, bu şubenin diğer öğelerinin hepsi de imandandır. Sonra yine imana atıfla şöyle buyurdu: En düşük derecesi ise, gelip geçenlere zarar verecek yoldaki bir şeyi kaldırmaktır. Böylece imanın şubelerinin öğelerinden bir öğeyi daha dile getirdi ki, bu şubedeki öğelerin tümü, herkese, her zaman nâfiledir. Böylece, bu şubenin diğer öğeleri ve bu haberde dile getirilen en üst ve en alt öğelerin arasında kalan tüm şubelerdeki öğelerin hepsinin imandan olduğu anlaşıldı. Diğer taraftan Peygamber (sav)'in, Hayâ da imandan bir şubedir, sözü kinâye yoluyla bir şeyin sebebinin o şeye isim olarak verilmesidir. Şöyle ki, hayâ, insanda yaratılışından beri var olan temel bir olgudur. Bu, bazı insanlarda çok, bazı insanlarda ise azdır. Bu da imanın artan ya da azalabilen bir şey olduğunun sağlam bir kanıtıdır. Çünkü insanların hepsi hayâ bakımından aynı düzeyde değillerdir. İnsanların tümünün hayâ bakımından aynı düzeyde olması olanaksız olunca, buradan anlaşıldı ki, kimin hayâsı daha çoksa onun imanı daha fazladır, kimin hayâsı daha az ise onun imanı daha eksiktir. Hayâ, başlı başına, kişiyi Rabbinden uzaklaştıracak sakıncalı şeyler ile Rabbi arasında sağlam bir perdedir. Dolayısıyla, yukarıda söylediğimiz gibi, Peygamber (sav), sakıncalı şeyleri terk etmeyi imandan bir şube gibi saymış ve ona hayâ adını vermiştir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
209040, İHS000167
Hadis:
- أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْأَزْدِيُّ حَدَّثَنَا أَبُو قُدَامَةَ عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا أَبُو عَامِرٍ الْعَقَدِيُّ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ بِلَالٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ أَبِي صَالِحٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
"الْإِيمَانُ بِضْعٌ وستون شعبة والحياء شعبة من الإيمان."
[قَالَ أَبُو حَاتِمٍ اخْتَصَرَ سُلَيْمَانُ بْنُ بِلَالٍ هَذَا الْخَبَرَ فَلَمْ يَذْكُرْ ذِكْرَ الْأَعْلَى وَالْأَدْنَى مِنَ الشُّعَبِ وَاقْتَصَرَ عَلَى ذِكْرِ السِّتِّينَ دُونَ السَّبْعِينَ وَالْخَبَرُ فِي بِضْعٍ وَسَبْعِينَ خَبَرٌ مُتَقَصًّى صَحِيحٌ لَا ارْتِيَابَ فِي ثُبُوتِهِ وَخَبَرُ سُلَيْمَانَ بْنِ بِلَالٍ خَبَرٌ مُخْتَصَرٌ غَيْرُ مُتَقَصًّى وَأَمَّا الْبِضْعُ فَهُوَ اسْمٌ يَقَعُ عَلَى أَحَدِ أَجْزَاءِ الْأَعْدَادِ لِأَنَّ الْحِسَابَ بِنَاؤُهُ عَلَى ثَلَاثَةِ أَشْيَاءَ عَلَى الْأَعْدَادِ وَالْفُصُولِ وَالتَّرْكِيبِ فَالْأَعْدَادُ مِنَ الْوَاحِدِ إِلَى التِّسْعَةِ وَالْفُصُولُ هِيَ الْعَشَرَاتُ وَالْمِئُونُ وَالْأُلُوفُ وَالتَّرْكِيبُ مَا عَدَا مَا ذَكَرْنَا وَقَدْ تَتَبَّعْتُ مَعْنَى الْخَبَرِ مُدَّةً وَذَلِكَ أَنَّ مَذْهَبَنَا أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَتَكَلَّمْ قَطُّ إِلَّا بِفَائِدَةٍ وَلَا مِنْ سُنَنِهِ شَيْءٌ لَا يُعْلَمُ مَعْنَاهُ فَجَعَلْتُ أَعُدُّ الطَّاعَاتِ مِنَ الْإِيمَانِ فَإِذَا هِيَ تَزِيدُ عَلَى هَذَا الْعَدَدِ شَيْئًا كَثِيرًا فَرَجَعْتُ إِلَى السُّنَنِ فَعَدَدْتُ كُلَّ طَاعَةٍ عَدَّهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنَ الْإِيمَانِ فَإِذَا هِيَ تَنْقُصُ مِنَ الْبِضْعِ وَالسَّبْعِينَ فَرَجَعْتُ إِلَى مَا بَيْنَ الدَّفَّتَيْنِ مِنْ كَلَامِ رَبِّنَا وَتَلَوْتُهُ آيَةً آيَةً بِالتَّدَبُّرِ وَعَدَدْتُ كُلَّ طَاعَةٍ عَدَّهَا اللَّهُ جَلَّ وَعَلَا مِنَ الْإِيمَانِ فَإِذَا هِيَ تَنْقُصُ عَنِ الْبِضْعِ وَالسَّبْعِينَ فَضَمَمْتُ الْكِتَابَ إِلَى السُّنَنِ وَأَسْقَطْتُ الْمُعَادَ مِنْهَا فَإِذَا كُلُّ شَيْءٍ عَدَّهُ اللَّهُ جَلَّ وَعَلَا مِنَ الْإِيمَانِ فِي كِتَابِهِ وَكُلُّ طَاعَةٍ جَعَلَهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنَ الْإِيمَانِ فِي سُنَنِهِ تِسْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً لَا يَزِيدُ عَلَيْهَا وَلَا يَنْقُصُ مِنْهَا شَيْءٌ فَعَلِمْتُ أَنَّ مُرَادَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ فِي الْخَبَرِ أَنَّ الْإِيمَانَ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً فِي الْكِتَابِ وَالسُّنَنِ فَذَكَرْتُ هَذِهِ المسألة بِكَمَالِهَا بِذِكْرِ شُعْبَةَ فِي كِتَابِ 'وَصْفُ الْإِيمَانِ وَشُعَبِهِ' بِمَا أَرْجُو أَنَّ فِيهَا الْغَنِيَّةَ لِلْمُتَأَمِّلِ إِذَا تَأَمَّلَهَا فَأَغْنَى ذَلِكَ عَنْ تِكْرَارهَا فِي هَذَا الْكِتَابِ.
وَالدَّلِيلُ عَلَى أَنَّ الْإِيمَانَ أَجْزَاءٌ بِشُعَبٍ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فِي خَبَرِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ: 'الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أَعْلَاهَا شَهَادَةُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ' فَذَكَرَ جُزْءًا مِنْ أَجْزَاءِ شُعَبِهِ هِيَ كُلُّهَا فَرْضٌ عَلَى الْمُخَاطَبِينَ فِي جَمِيعِ الْأَحْوَالِ لِأَنَّهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَقُلْ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَالْإِيمَانُ بِمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْجَنَّةِ وَالنَّارِ وَمَا يُشْبِهُ هَذَا مِنْ أَجْزَاءِ هَذِهِ الشُّعْبَةِ وَاقْتَصَرَ عَلَى ذِكْرِ جُزْءٍ وَاحِدٍ مِنْهَا حَيْثُ قَالَ: 'أَعْلَاهَا شَهَادَةُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" فَدَلَّ هَذَا عَلَى أَنَّ سَائِرَ الْأَجْزَاءِ مِنْ هَذِهِ الشُّعْبَةِ كُلُّهَا مِنَ الْإِيمَانِ ثُمَّ عَطَفَ فَقَالَ وَأَدْنَاهَا "إِمَاطَةُ الْأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ فَذَكَرَ جُزْءًا مِنْ أَجْزَاءِ شُعَبِهِ' هِيَ نَفْلٌ كُلُّهَا لِلْمُخَاطَبِينَ فِي كُلِّ الْأَوْقَاتِ فَدَلَّ ذَلِكَ عَلَى أَنَّ سَائِرَ الْأَجْزَاءِ الَّتِي هِيَ مِنْ هَذِهِ الشُّعْبَةِ وَكُلَّ جُزْءٍ مِنْ أَجْزَاءِ الشُّعَبِ الَّتِي هِيَ مِنْ بَيْنِ الْجُزْأَيْنِ الْمَذْكُورَيْنِ فِي هَذَا الْخَبَرِ اللذين هما من أَعْلَى الْإِيمَانِ وَأَدْنَاهُ كُلُّهُ مِنَ الْإِيمَانِ وَأَمَّا قَوْلُهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: 'الْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإِيمَانِ' فَهُوَ لَفْظَةٌ أُطْلِقَتْ عَلَى شَيْءٍ بِكِنَايَةِ سَبَبِهِ وَذَلِكَ أَنَّ الْحَيَاءَ جِبِلَّةٌ فِي الْإِنْسَانِ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُكْثِرُ فِيهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقِلُّ ذَلِكَ فِيهِ وَهَذَا دَلِيلٌ صَحِيحٌ عَلَى زِيَادَةِ الْإِيمَانِ وَنُقْصَانِهِ لِأَنَّ النَّاسَ لَيْسُوا كُلُّهُمْ عَلَى مَرْتَبَةٍ وَاحِدَةٍ فِي الْحَيَاءِ فَلَمَّا اسْتَحَالَ اسْتِوَاؤُهُمْ عَلَى مَرْتَبَةٍ وَاحِدَةٍ فِيهِ صَحَّ أَنَّ مَنْ وُجِدَ فِيهِ أَكْثَرُ كَانَ إِيمَانُهُ أَزِيدَ وَمَنْ وُجِدَ فِيهِ مِنْهُ أَقَلُّ كَانَ إِيمَانُهُ أَنْقَصَ وَالْحَيَاءُ فِي نَفْسِهِ هُوَ الشَّيْءُ الْحَائِلُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَبَيْنَ مَا يُبَاعِدُهُ مِنْ ربه عن الْمَحْظُورَاتِ فَكَأَنَّهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَعَلَ تَرْكَ الْمَحْظُورَاتِ شُعْبَةً مِنَ الْإِيمَانِ بِإِطْلَاقِ اسْمِ الحياء عليه على ما ذكرناه]
Tercemesi:
Bize Abdullâh İbn Muhammed el-Ezdî, ona Ebû Kudâme Ubeydullâh İbn Saîd, ona Ebû Âmir el-Akadî, ona Süleymân İbn Bilâl, ona Abdullâh İbn Dînâr, ona Ebû Sâlih, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir:
"İman, altmış küsur şubedir; haya da imanın bir şubesidir."
[Ebû Hâtim (İbn Hibbân), Süleymân İbn Bilâl, bu haberi özet olarak rivayet etmiş, haber içinde geçen şubelerin en yüksek ve en düşük derecelerini anlatan ifadeleri dile getirmemiş ve 'altmış' ifadesiyle yetinerek 'yetmiş' ifadesini vermemiştir. Yetmişli haber daha kapsamlı ve gerçekliğinde kuşku bulunmayan sahih bir haberdir. Süleymân b. Bilâl'in haberi de özet ve gerçekliğinde kuşku bulunmayan sahih bir haberdir; ancak kapsamlı değildir. 'Küsur' ifadesine gelince, bu kelime, sayıların belli bir kısmına verilen bir addır. Çünkü hesap, üç şey üzerine kurulur: Sayılar, fasıllar ve terkîb. Birden dokuza kadar olanlara sayılar; onlara, yüzlere ve binlere fasıllar; bunların dışında kalanlara da terkîb denir. Bu haberin manasını bir dönem araştırdım. Çünkü benim inancım o ki, Peygamber (sav) boş bir söz söylememiştir; sünnetinde de anlaşılmaz bir şey yoktur. Dolayısıyla imandan olan ibadetleri saymaya başladım. Gördüm ki bunların sayısı, bu sayının oldukça üzerindedir. Peygamber'in (sav) sünnetine geri döndüm ve O'nun imandan saydığı ibadetleri saymaya başladım ve yetmiş küsurdan az bir sayıya denk düştüğünü gördüm. Bunun üzerine Rabbimizin sözlerine döndüm ve Kur'ân'ı baştan sona kadar âyet âyet irdeleyerek okudum. Allâh Celle ve Alâ'nın imandan saydığı her ibadeti tek tek saydım, bunların sayısının yetmiş küsurdan az olduğunu gördüm. Bunun üzerine, Kur'ân'dakileri Sünnet'tekilere kattım, tekrarları çıkardım ve gördüm ki, Allâh'ın Kitabı'nda imandan saydığı şeylerin ve Hz. Peygamber'in sünnetinde imandan saydığı ibadetlerin hepsi yetmiş dokuz şubedir, bundan ne bir sayı fazladır, ne de bir sayı eksiktir. Böylece anladım ki, Peygamber (sav), imanın, Kitap ve Sünnet'te yetmiş küsur şubeden meydana geldiğini anlatmak istiyor. Bu konuyu tüm ayrıntılarıyla, şube şube, 'Vasfu'l-iman ve şuabihi' adlı kitabımda açıkladım. Merak edenler için orada yeterince bilgi vardır, burada tekrar etmeye gerek görmedim.
İmanın şubeler halinde öğelerden meydana geldiğinin kanıtı, Abdullâh b. Dînâr'ın hadisinde, Hz. Peygamber'in şöyle buyurmuş olmasıdır: 'İman, yetmiş küsur şubedir, en yükseği, Allah'tan başka ilâh olmadığına tanıklık etmektir.' Burada, Peygamber (sav), imanın şubelerinin öğelerinden bir öğeyi dile getirdi. Bu şubede bulunan tüm öğeler, herkese, her durumda farzdır. Peygamber (sas), bu şubenin öğelerinden olan, kendisinin Peygamber olduğuna, meleklere, kitaplara, peygamberlere, Cennete, Cehenneme ve buna eşdeğer olanlara imanı belirtmemiş ve sadece bu öğelerden bir tanesini dile getirmekle yetinmiş ve: En yükseği, Allah'tan başka ilâh olmadığına tanıklık etmektir, demiştir. Bu da gösteriyor ki, bu şubenin diğer öğelerinin hepsi de imandandır. Sonra yine imana atıfla şöyle buyurdu: En düşük derecesi ise, gelip geçenlere zarar verecek yoldaki bir şeyi kaldırmaktır. Böylece imanın şubelerinin öğelerinden bir öğeyi daha dile getirdi ki, bu şubedeki öğelerin tümü, herkese, her zaman nâfiledir. Böylece, bu şubenin diğer öğeleri ve bu haberde dile getirilen en üst ve en alt öğelerin arasında kalan tüm şubelerdeki öğelerin hepsinin imandan olduğu anlaşıldı. Diğer taraftan Peygamber (sav)'in, Hayâ da imandan bir şubedir, sözü kinâye yoluyla bir şeyin sebebinin o şeye isim olarak verilmesidir. Şöyle ki, hayâ, insanda yaratılışından beri var olan temel bir olgudur. Bu, bazı insanlarda çok, bazı insanlarda ise azdır. Bu da imanın artan ya da azalabilen bir şey olduğunun sağlam bir kanıtıdır. Çünkü insanların hepsi hayâ bakımından aynı düzeyde değillerdir. İnsanların tümünün hayâ bakımından aynı düzeyde olması olanaksız olunca, buradan anlaşıldı ki, kimin hayâsı daha çoksa onun imanı daha fazladır, kimin hayâsı daha az ise onun imanı daha eksiktir. Hayâ, başlı başına, kişiyi Rabbinden uzaklaştıracak sakıncalı şeyler ile Rabbi arasında sağlam bir perdedir. Dolayısıyla, yukarıda söylediğimiz gibi, Peygamber (sav), sakıncalı şeyleri terk etmeyi imandan bir şube gibi saymış ve ona hayâ adını vermiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Hibban, Sahih-i İbn Hibban, İmân 167, 1/386
Senetler:
()
Konular:
Eziyet, eziyet veren şeyleri ortadan kaldırmak insanı cennete götürür
İman, imanın artıp eksilmesi
İman, imanın bireysel ve toplumsal tezahürleri
İman, şubeleri
Bize Abdân, ona Muhammed b. Ma'mer, ona Ebû Âsım,ona İbn Cüreyc, ona Ebu'z-Zübeyr, ona da Câbir b. Abdullâh,
Allâh'ın Elçisi (s.a.v.)'i şöyle derken işittiğini söyledi:
"Müslümanların en hası, dilinden ve elinden Müslümanların güvende olduğu kimsedir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
209081, İHS000197
Hadis:
197 - أَخْبَرَنَا عَبْدَانُ قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَعْمَرٍ قَالَ حَدَّثَنَا أبو عاصم عن بن جُرَيْجٍ قَالَ أَخْبَرَنِي أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: "أَسْلَمُ الْمُسْلِمِينَ إِسْلَامًا مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ ويده"
Tercemesi:
Bize Abdân, ona Muhammed b. Ma'mer, ona Ebû Âsım,ona İbn Cüreyc, ona Ebu'z-Zübeyr, ona da Câbir b. Abdullâh,
Allâh'ın Elçisi (s.a.v.)'i şöyle derken işittiğini söyledi:
"Müslümanların en hası, dilinden ve elinden Müslümanların güvende olduğu kimsedir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Hibban, Sahih-i İbn Hibban, İmân 197, 1/426
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Zübeyr Muhammed b. Müslim el-Kuraşi (Muhammed b. Müslim b. Tedrus)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Âsım Dahhâk b. Mahled en-Nebîl (Dahhâk b. Mahled)
5. Muhammed b. Ma'mer el-Kaysî (Muhammed b. Ma'mer b. Rib'î)
6. Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Ahvazî (Abdullah b. Ahmed b. Musa b. Ziyâd)
Konular:
Adab, başkasının mağduriyetine neden olan eylemden uzak durmak
Müslüman, Eline sahip olmak
Bize el-Hasen b. Süfyân, ona Ubeydullâh b. Muâz el-Anberî, ona babası, ona Şu'be, ona Katâde, ona da Enes İbn Mâlik, Hz. Peygamber (sav)'den rivayet etmiştir:
"Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe, Allah'a iman etmiş olmaz."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
209230, İHS000234
Hadis:
234 - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ سُفْيَانَ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ الْعَنْبَرِيُّ قَالَ حَدَّثَنَا أَبِي قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
"لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ بِاللَّهِ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ"
Tercemesi:
Bize el-Hasen b. Süfyân, ona Ubeydullâh b. Muâz el-Anberî, ona babası, ona Şu'be, ona Katâde, ona da Enes İbn Mâlik, Hz. Peygamber (sav)'den rivayet etmiştir:
"Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe, Allah'a iman etmiş olmaz."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Hibban, Sahih-i İbn Hibban, İmân 234, 1/470
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
3. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
4. Ebu Müsenna Muaz b. Muaz el-Anberî (Muaz b. Muaz b. Nasr b. Hassan b. Hur b. Malik)
5. Ebu Amr Ubeydullah b. Muaz el-Anberî (Ubeydullah b. Muaz b. Muaz b. Nasr)
6. Ebu Abbas Hasan b. Süfyan eş-Şeybanî (Hasan b. Süfyan b. Amir b. Abdulaziz)
Konular:
İman, İmanın kemali
Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemesi
Açıklama: Müminlerin birbirlerini sevmeleri kamil anlamda iman etmiş olmaları için şarttır. Ancak iman etmedikçe cennete giremezsiniz cümlesindeki iman ise zahir manasına göre anlaşılır. Yani iman etmeyen kişilerin cennete giremeyecekleri belirtilmektedir.
Öte yandan benzer lafızların zikredildiği Ebû Musa el-Eş'arî'den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber selam vesilesiyle bireysel sevgi ve saygının yanı sıra toplumsal ülfet ve birlikteliğin sağlanacağını daha farklı ifadelerle açıklamıştır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
209232, İHS000236
Hadis:
أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الْهَاشِمِيُّ، قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ الرَّمَّاحِ، قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنِ الْأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا، وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا، أَلَا أَدُلُّكُمْ عَلَى أَمْرٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ؟ أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ».
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdullah el-Haşimî, ona Abdullah b. Ömer b. Rammâh, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hüreyre (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti.
"Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız."
Açıklama:
Müminlerin birbirlerini sevmeleri kamil anlamda iman etmiş olmaları için şarttır. Ancak iman etmedikçe cennete giremezsiniz cümlesindeki iman ise zahir manasına göre anlaşılır. Yani iman etmeyen kişilerin cennete giremeyecekleri belirtilmektedir.
Öte yandan benzer lafızların zikredildiği Ebû Musa el-Eş'arî'den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber selam vesilesiyle bireysel sevgi ve saygının yanı sıra toplumsal ülfet ve birlikteliğin sağlanacağını daha farklı ifadelerle açıklamıştır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Hibban, Sahih-i İbn Hibban, İmân 236, 1/472
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebû Salih es-Semmân (Ebû Sâlih Zekvân b. Abdillâh et-Teymî)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Muaviye Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr (Muhammed b. Hazim)
5. Abdullah b. Ömer es-Sa'dî (Abdullah b. Ömer b. Meymun b. Bahr b. Sa'd)
6. Muhammed b. Abdullah el-Haşimi (Muhammed b. Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib)
Konular:
Cennet, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Hz. Peygamber, sosyolojik tespitleri
İman, İmanın kemali
İman, Sevmek
İNSANLAR ARASI SEVGİ VE SAYGI
KTB, İMAN
KTB, SELAM
Müslüman, müminlerin birbirlerini Sevmesi,
Selam, selamı yaymak
Selam, Selamlaşma fazileti
Sevgi, Allah için sevmek
Sosyalleşme, beşeri ilişkiler