10609 Kayıt Bulundu.
Bize Müsedded, ona Ebu Avane, ona Ebu Bişr, ona Yusuf b. Mâhek ona da Abdullah b. Amr şöyle rivayet etmiştir: Kendisi ile beraber yolculuk yaptığımız bir seferde Rasulullah (sav), geride kaldı. (Sonradan) bize yetişti. İkindi namazının (vakti) girmiş, edâsı için az zaman kalmıştı, biz de abdest alıyorduk. Ayaklarımızı meshetmeye başladık. Hz. Peygamber (sav), yüksek bir sesle seslendi: "Ateşte yanacak şu topuklara yazıklar olsun!" Bunu iki ya da üç defa söyledi.
Açıklama: Hz. Peygamber (sav), ashâbı acele ettikleri için mesh eder gibi az su kullanmaları nedeniyle uyarmıştır (Bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, Beyrut: Dârü'l-Marife, 1379, I, 265).
Bize Said b. Ufeyr, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona da Humeyd b. Abdurrahman, Muâviye'yi hutbe verirken, Hz. Peygamber'den (sav) şöyle şöyle rivayet ettiğini nakletmiştir: "Allah, kimin için hayır dilerse onu, dinde anlayış sahibi kılar. Ben dağıtanım; Allah ise verendir. Bu ümmet, Allah'ın emri üzere yaşadığı sürece, kıyamete kadar muhalif olanlar onlara zarar veremeyecektir."
Açıklama: Rivayette Allah’ın emri’nin gelmesiyle kastedilen Kıyamet’in kopmasıdır. Bu ise dinde anlayış sahibi olan kimselere kıyamet gününe kadar kimsenin zarar veremeyeceği şeklinde yorumlanmıştır. (Aynî, Umdetü'l-karî, II, 50)
Bize Ebu Kasım Halid b. Halî, ona Muhammed b. Harb, ona el-Evzâî, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: Kendisi ve Hur b. Kays b. Hısn, Musa'nın arkadaşı hakkında tartışırlarken yanlarına Übey b. Ka'b gelmişti. İbn Abbas onu çağırıp 'Ben ve bu arkadaşım, Musa'nın kendisi ile buluşmak için yol aradığı arkadaşı hakkında konuşuyorduk, Rasulullah'tan (sav) onun durumunu hakkında bir şey işittin mi' diye sordu. Übey, 'Evet, onun durumuyla ilgili Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim' dedi ve şöyle devam etti: "Musa, İsrailoğulları'nın ileri gelenlerinden bir topluluğun yanındayken adamın birisi gelerek 'Senden daha bilgili birini biliyor musun?' diye sordu. Musa ise 'Hayır' dedi. Bunun üzerine Allah, Musa'ya şöyle vahyetti: 'Bilakis, kulumuz Hızır var.' (Musa) onun yanına nasıl gideceğini sordu. Allah, balığı, onun için bir işaret kıldı ve ona 'balığı kaybedince geri dön; onunla buluşacaksın' denildi. Musa, denizde balığın izini sürdü. Musa'nın yanındaki genç, 'Gördün mü, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu bana Şeytan'dan başkası unutturmadı' dedi. Musa da, 'Bu bizim aradığımız şeydi' dedi. İzlerini takip ederek geriye döndüler ve Hızır'ı buldular. İşte o ikisinin durumu Allah'ın kitabında anlattıklarıdır."
Bize Muhammed b. Alâ, ona Hammâd b. Üsame, ona Büreyd b. Abdullah, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa'nın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı bazı yerler yağmur suyunu emerek bol çayır ve ot bitirir. Bazı yerler ise serttir, suyu emmeyip üzerinde bekletir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını ve ekinlerini sularlar. Yağmurun yağdığı bazı yerler ise, düz arazilerdir. Buralar ne su tutar, ne de buralarda ot biter. Bu verdiğim örnek, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği şeylerin kendisine fayda verdiği, bunları öğrenip öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyerek Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin durumuna benzer." Ebu Abdullah (el-Buhârî) dedi ki: İshâk dedi ki "Ve kâne minhâ tâifetun kayyeleti'l-mâe (O topraktan kimi suyu içen bir taifedir)" şeklinde söyledi. 'Ka'a' üzerinde suyu tutan arazi parçasıdır. 'Safsaf' ise dümdüz arazi demektir.
Açıklama: Buhârî, rivayetin sonunda yaptığı açıklamalarla İshak b. Râhûye’den gelen tariklerdeki bazı lafız farklılıklarına işarette bulunmuştur. Hadisin sonunda الصَّفْصَفُ kelimesi hakkında yapılan açıklama ise rivayetteki قَاعٌ kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelimeyle birlikte kullanılmasından (Tâhâ, 20/106) kaynaklanmaktadır. Nitekim hadisteki bazı lâfızları Kur'ân'dakilerle birlikte açıklamak Buhârî'nin âdetindendir (İbn Hâcer, Fethu’l-Bârî, Beyrut, ty I/177).
Bize İsmail b. Ebu Üveys, ona Mâlik, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Buluğ çağına yaklaştığım bir dönemde dişi bir eşek üzerinde Rasulullah'ın (sav) yanına geldim. O sütresiz bir şekilde namaz kıldırıyordu. Bazı safların önünden geçtim ve eşeği otlaması için salıverip safa dahil oldum. Bu yaptığımdan dolayı kimse beni yadırganmadı."
Açıklama: Sütre: Namaz kılarken önünden geçilmesini engellemek için konan veya bu amaçla kendisine yönelinen engel anlamında fıkıh terimi.
Bize Ubeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona da Esved şöyle rivayet etmiştir: İbn Zübeyr bana, 'Aişe sana pek çok sır verirdi. Ka'be hakkında sana bir şey dedi mi' diye sordu. İbn Zübeyr'e, (Aişe) bana, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti dedim: "Ey Aişe, kavminin hatıraları canlı olmasaydı -İbn Zübeyr, 'küfür zamanını kastediliyor' dedi- Ka'be'yi yıkar; birinden insanların girmesi, diğerinden ise çıkması için iki kapı yapardım." İbn Zübeyr bunu yapmıştır.
Açıklama: Kureyş kabilesinin Kâbe'ye büyük önem verdiğini bilen Hz. Peygamber (sav) yeni Müslüman olan kimselerin, Kâbe’nin yapısında yapılacak değişiklikleri yanlış anlamalarından çekinmiştir. Ancak rivayetin sonundaki açıklamadan da anlaşılacağı üzere Abdullah b. Zübeyr, Kâbe’nin tahrip edilmesi üzerine, binayı Hz. İbrâhim’in temellerini esas alarak yeniden yaptırırken kapı sayısını ikiye çıkarmıştır. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Kâbe md.)
Bize Muhammed b. Alâ, ona Hammâd b. Üsame, ona Büreyd b. Abdullah, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı bazı yerler yağmur suyunu emerek bol çayır ve ot bitirir. Bazı yerler ise serttir, suyu emmeyip üzerinde bekletir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını ve ekinlerini sularlar. Yağmurun yağdığı bazı yerler ise, düz arazilerdir. Buralar ne su tutar, ne de buralarda ot biter. Bu verdiğim örnek, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği şeylerin kendisine fayda verdiği, bunları öğrenip öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyerek Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin durumuna benzer." Ebu Abdullah (el-Buhârî) dedi ki: İshâk dediki “Ve kâne minhâ tâifetun kayyeleti'l-mâe (O topraktan kimi suyu içen bir taifedir)” şeklinde söyledi. ''Ka'a'' üzerinde suyu tutan arazi parçasıdır. ''Safsaf'' ise dümdüz arazi demektir.
Açıklama: Buhârî, rivayetin sonunda yaptığı açıklamalarla İshak b. Râhûye’den gelen tariklerdeki bazı lafız farklılıklarına işarette bulunmuştur. Hadisin sonunda الصَّفْصَفُ kelimesi hakkında yapılan açıklama ise rivayetteki قَاعٌ kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelimeyle birlikte kullanılmasından (Tâhâ, 20/106) kaynaklanmaktadır. Nitekim hadisteki bazı lâfızları Kur'ân'dakilerle birlikte açıklamak Buhârî'nin âdetindendir (İbn Hâcer, Fethu’l-Bârî, Beyrut, ty I/177).
Bize Ubeydullah b. Musa, ona Ma'rûf b. Harrebûz, ona Ebu Tufeyl, ona da Ali böylece rivayet etmiştir.
Bize Ebu Hasan Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Şu'be, ona Katâde, ona da Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir: "Nebi (sav) bir mektup yazdırdı (ya da yazmayı istedi). Bunun üzerine kendisine 'Onlar (mektup göndermek istediğin kişiler) sadece mühürlü mektupları okurlar.' denilince Hz. Peygamber (sav) üzerinde Muhammed Rasûlullah' yazılı bir gümüş yüzük edindi. Ben onun elindeki yüzüğün beyazlığını görür gibiyim. Katade'ye Yüzüğün üzerinde 'Muhammedün Rasûlullah' yazdığını kimin söylediğini sordum. 'Enes' diye cevap verdi."