Giriş

Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Ebu Zinad, ona A’rec, ona da Ebu Hureyre Rasulullah’ın (sav) şöyle dediğini nakletti:
"Aziz ve Celil olan Allah 'Ey kulum, sen (fakirlere) infak et ki, ben de sana edeyim' buyurdu. Rasul-i Ekrem (devamla şöyle) dedi: Allah’ın eli doludur (Nimetleri boldur.) (Kullarına) infakı onu eksiltmez. O gece-gündüz daima akar. (Rasulullah devamla) dedi ki: Allah'ın göğü ve yeri yarattığı günden beri infak ettiği (nimetlerin) ne kadar olduğunu bana söyleyebilir misiniz? Şüphesiz ki O'nun infakı, elindeki (hazinelerindeki) nimetlerinden hiçbir şey eksiltmemiştir. Çünkü O'nun Arş'ı (tahtı) su üzerindedir. Ve (amel ve rızıkların) terazisi O'nun elindedir, (nasibi ve rızkı bazen) kısar, (bazen de) artırır."
"İ’terâke= Senin başına gelip çattı", "Aravtu= Onu uzanıp aldım" kökünden ve İftiâl veznindedir. Ve "Fulânun ya'rûhu (Filan onu uzanıp alıyor) ve İ’terânî (Bana isabet ediyor, başıma geldi)" fiilleri de bu köktendir.
“Âhizun bi nâsihatihâ= Çünkü her canlının kontrolü O’nun elindedir. (Hud, 11/56). Her şey onun mülkünde, idaresinde ve tasarrufundadır. "Anîdun", "Anûdun", "Ânidun" kelimeleri de aynı manaya olup "Çok inatçı" demektir ki vurgulu bir şekilde böbürlenmeyi ifade eder.
“Ista'marakum'' Size orayı mamur hale getirme görevi verdi." (Hûd 11/61. "A’martuhu'd-dâra fehye umrâ" denilir ki, "Ben evi yaşadığı müddetçe ona mülk yaptım" demektir. "Nekirahum", "Enkerahum", "Istenkerahum"; bunların hepsi bir ma'nâya olup "Onlardan hoşlanmadı anlamına gelir.
"İnnehu hamîdun mecîdun = Şüphe yok ki, O, asıl hamde layık, hayrı, ihsanı çok olandır." "Mecîd", "macid" kökünden olup faîl veznidir. "Hamîd" de "Hamide (Hamdetti)" fiilinden olup "Mahmûd", övülen manasınadır.
'Siccîlun", sert ve büyük demektir. "Siccîl" ve "Siccîn" aynı manayadır, bunlardaki lâm ile nûn, zâid harflerden olmaları ve her biri diğerine çevrilebilmeleri bakımından iki kardeştirler. (Câhiliye ve İslâm devirlerine erişmiş muhadram) Şâir Temîm b. Mukbil de bu manaya delil olacak şu beyti söylemiştir.
"Nice yaya askerler kuşluk vaktinde miğferlerin yerlerine yani başlara öyle şiddetli darbe indiriyorlar ki, yiğitler bunu birbirlerine tavsiye ediyorlar." Bu beyitte geçen "Siccîn" kelimesi "şiddetli" anlamınadır.


    Öneri Formu
32095 B004684 Buhari, Tefsir, (Hûd) 2


    Öneri Formu
32102 B004686 Buhari, Tefsir, (Hûd) 5

Bize Abdullah b. Mesleme, ona Hâtim b. İsmail, ona Yezid b. Ebu Ubeyd, ona Seleme b. el-Ekva (ra) şöyle demiştir:

"Nebi (sav) ile birlikte Hayber’e çıktık, geceleyin yol aldık. Bizimle beraber olanlardan birisi Âmir’e 'Ey Âmir! Sen o güzel sözlerinden bizlere bir şeyler dinletmeyecek misin?' dedi. Âmir şair bir adamdı. Bunun üzerine bineğinden inip, insanlara ezgiler söylemeye başladı:"

"Allah’ım, sen olmasaydın eğer hidayet bulmazdık biz."
"Ne sadaka verirdik, ne de namaz kılardık."
"Kaldığımız sürece (canımız) sana feda olsun, günahlarımızı bağışla."
"Düşmanla karşılaşırsak ayaklarımıza sebat ver, üzerimize huzur ve sükûnunu sal."
"Şüphesiz bizler (batıl şey için) çağırılacak olursak ona iltifat etmeyiz."
"Yardıma çağıranlar yüksek sesle bizleri yardıma çağırırlar."

"Rasulullah (sav) 'Şu gurubu yönlendiren kişi kim?' buyurdu. Ashab 'Âmir b. el-Ekva’dır' dediler. Rasulullah (sav) 'Allah ona rahmetini ihsan etsin' dedi. Orada bulunanlardan bir adam 'Ey Allah’ın Rasulü, (Bu sözünle ölüm) artık ona vacip oldu, ah keşke ondan bizleri biraz daha yararlandırsaydın' dedi. Derken Hayber’e geldik, onları kuşatma altına aldık, nihayetinde ileri derecede açlıkla karşılaştık. Sonra şanı yüce Allah, o kaleyi fethetmeyi nasip etti. Hayber’in fethedildiği günün akşamı İnsanlar çok miktarda ateşler yaktı. Hz. Peygamber (sav) 'Bu ateşler neyin nesi, onları ne için yakıyorsunuz?' buyurdu. Onlar 'Et pişirmek için' dediler. Allah Rasulü 'Hangi et için' buyurdu. Onlar 'Evcil merkep etleri' dediler. Nebi (sav) 'Onu dökün ve kaplarını kırın' buyurdu. Bir adam 'Ey Allah’ın Rasulü, sadece eti döksek, kapları da yıkasak olmaz mı?' dedi. Allah Rasulü 'ya da öyle yapın' buyurdu. İnsanlar savaş düzenine girdi. Âmir’in kılıcı kısa idi. O kılıçla bir Yahudinin bacağına vurmak isterken kılıcının keskin tarafı kendisine ters döndü, Âmir’in diz kapağının üstüne geldi ve ondan dolayı vefat etti."

"Ravi der ki: Geri döndüklerinde Seleme şöyle anlattı: Rasulullah (sav) beni (ağlarken) gördü, elimden tutarak 'Neyin var' dedi. Ben ona 'Babam anam sana feda olsun, Âmir’in amelinin boşa gittiğini söylüyorlar' dedim. Nebi (sav) 'Böyle diyen yalan söyler, şüphesiz onun –iki parmağını bir araya getirerek- iki ecri vardır. Şüphesiz o hem cihat edendir, hem mücahittir, onun gibi (yer üzerinde) yürümüş bir Arap pek azdır' buyurdu."

Bize Kuteybe, ona da Hâtim rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) "...(Onun gibi) yeryüzünde yetişmiş (biri)..." buyurmuştur.


    Öneri Formu
32114 B004196 Buhari, Megâzî, 38

Bana Abdula'lâ b. Hammâd, ona Yezîd b. Zürey, ona Saîd, ona Katâde ona da Enes (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Ukl ve Ureyne kabilelerinden birtakım insanlar Medine'ye Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelip Müslüman olduklarını söy­lediler, ardından "Ey Allah'ın Peygamberi, biz deve sütüne alışık insanlarız şehir yemeklerine alışık değiliz." diyerek Medine havasının sağlıklarını bozduğunu ifade ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) onlara devele­rin ve çobanının bulunduğu yere giderek, develerin sütünden ve idrarından içmelerini tavsiye etti. Onlar da gidip içtiler (ve iyileştiler). Daha sonra Harre civarına vardıklarında İslam'dan sonra tekrar gerisin geriye küfre döndüler, sonra Hz. Peygamber'in çobanını (işkence ile) öldürüp develeri önlerine katarak götürdüler. Bu olay kendisine ulaşınca Hz. Peygamber (sav) onların ardından yakalanmaları için adam gönderdi ve onlara bu canilerin gözlerini oymalarını, ellerini kesmelerini ve harre'de hâlleri üzere ölüme terk etmelerini emretti.
Katâde der ki: Bize ulaşan bilgiye göre bu olaydan sonra Hz. Peygamber (sav) her daim sadaka ver­meyi teşvik etmiş, ölünün bedenine işkence etmeyi yasaklamıştır.
Buhârî der ki: Şu'be, Ebân ve Hammâd, Katâde'den yaptıkları rivayette "Ureyne'den birtakım insanlar..." ifadesini kullanmış buna karşın, Yahya b. Ebu Kesîr ve Eyyûb, Ebu Kılâbe'den, o da Enes'ten "Ukl'den birtakım insanlar geldi..." diye rivayet etmiştir.


    Öneri Formu
32096 B004192 Buhari, Megâzî, 36


    Öneri Formu
32094 B004191 Buhari, Megâzî, 35


    Öneri Formu
32118 B004198 Buhari, Megâzî, 38


    Öneri Formu
32267 İM004198 İbn Mâce, Zühd, 20


    Öneri Formu
32278 İM004209 İbn Mâce, Zühd, 22


    Öneri Formu
32214 B004240 Buhari, Megâzî, 38


    Öneri Formu
32232 B004241 Buhari, Megâzî, 38