3653 Kayıt Bulundu.
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona Yezid b. Ebu Habib, ona Ebu Hayr ona da Abdullah b. Amr, bir adamın Rasulullah'a (sav) hangi İslam daha hayırlıdır diye sorduğunu; Rasulullah'ın da;
"Yemek yedirmen ve tanıdığına da tanımadığına da selam vermendir" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Açıklama: Hadiste hayırlı olan İslam/davranış olarak zikredilen ikramda bulunmak ve ayırım yapmaksızın herkese selam vermek, şahsiyet inşasında eşik olarak görülebilecek iki davranıştır. Zira bunlar, bencilliği, cimriliği ve kibri terk etmek anlamına gelmektedir. Verebilmek infak edebilmek Allah dostu kılarken, tersi ise şeytana yaklaştırmaktadır.
Bize Müsedded, ona Hammad b. Zeyd; (T)
Bize Ahmed b. Menî, ona Abbad b. Abbad -bu onun lafzıdır ve daha eksiksizdir-, ona Vasıl, ona Yahya b. Ukayl, ona Yahya b. Ya'mer, ona Ebu Zer (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"İnsanoğlunun her eklemi üzerine bir sadaka gerekir. Karşılaştığı kişiye selam vermesi sadakadır. İyiliği emretmesi sadakadır. Kötülükten alıkoyması sadakadır. Yoldan eziyet veren şeyleri gidermesi sadakadır. Eşiyle birlikte olması sadakadır?" Orada bulunanlar, Ey Allah'ın Rasulü! Kişinin eşiyle şehvetini gidermesi nasıl sadaka olur? diye sordular. Hz. Peygamber; "başka biriyle haram yoldan ilişkiye girse günah olmaz mı idi?" diye sordu ve "bütün bu sadakalara kuşluk vaktinde kılınan iki rekât namaz karşılık gelir" buyurdu.
Ebû Davud şöyle demiştir: Hammad, emretme ve sakındırma konularını zikretmedi.
Açıklama: Bedenin hareketlerindeki küçük bir kısıtlamanın, insana verdiği sıkıntı herkes tarafından bilindiği için, iyiliğe alıştıracak ve sıhhatin şükrü olarak nitelenecek eylemlerle insan şükre, hayra ve başkasına iyiliğe teşvik edilmektedir. Zikredilen eylemleri örnek kabilinden düşünmek gerekmektedir.
Bize Ebu Şeybe'nin oğulları Osman ve Ebu Bekir ile Muhammed b. es-Sabbah el-Bezzaz, onlara Şerik, ona Mikdam b. Şureyh, ona babası şöyle rivayet etmiştir: Hz. Aişe'ye (Rasulullah'ın yalnız kalmak için) kır gezisine çıkma(sı) hakkında sorduğumda şöyle bilgi verdi: Rasulullah (sav) yukarıdan aşağıya inen şu (karşıdaki) su kanallarına geziye çıkardı. Bir defasında (böyle bir) kır gezisine çıkmak istemişti de (bu yolculukta benim binmem için) bana zekât develerinden olan ve binmek için kullanılmayan bir dişi deve göndermişti ve bana; "Ey Aişe! Ona yumuşak davran. Şüphesiz ki yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa onu mutlaka süsler, kendisinden uzak kılındığı şeyi de mutlaka lekeler" buyurdu.
(Ravi) İbn es-Sabbah rivayetinde (metinde geçen) Muharreme kelimesini üzerine binilmeyen (deve) diye açıkladı.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona İbn Ebu Adiy, ona Şu'be rivâyet etmiştir. Bana Bişr b. Hâlid, ona Muhammed, ona Şu'be, ona Süleyman, ona Ebû Vâil, ona da Huzeyfe'nin (ra) rivayet ettiğine göre; bir gün Hz. Ömer (ra),
"- Hanginiz Hz. Peygamber'in (sav) fitne zamanı hakkındaki hadisini biliyor?" diye sordu. Huzeyfe,
"- Ben onu Rasulullah'ın (sav) söylediği gibi biliyorum" dedi. Hz. Ömer,
"- Söyle bakalım öyleyse, sen çok cesur bir adammışsın" deyince Huzeyfe şöyle karşılık verdi:
"- Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: 'İnsanın ailesi, malı ve komşusu hakkındaki fitne ve imtihanına namaz, sadaka ve iyiliği emredip kötülükten alıkoymak kefaret olur.'
Hz. Ömer,
"- Ben bu fitneyi sormuyorum. Deniz dalgaları gibi kabaracak olan fitneyi soruyorum" deyince Huzeyfe şöyle cevap verdi:
"- Ey mü'minlerin emiri! O fitneden sana zarar gelmeyecek! Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır." Hz. Ömer,
"- Peki o kapı açılacak mı yoksa kırılacak mı?" diye sordu. Huzeyfe,
"- Aksine kırılacak" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer
"- Öyleyse o kapı bir daha kapatılmayacak" dedi.
Biz,
"- Ömer kapının ne olduğunu anladı galiba" deyince, Huzeyfe,
"- Evet, yarından önce bu gecenin olduğunu bildiği gibi biliyor" diye cevap verdi ve şöyle devam etti: "Ben Hz. Ömer'e içinde hiç bir yanlış olmayan bir hadis naklettim."
Ravî Ebû Vâil şöyle demiştir: Biz Huzeyfe'ye sormaya çekindik, Mesrûk'a, "kapının kim olduğunu" Huzeyfe'ye sormasını istedik. Mesrûk da, "Kapı kimdir?" diye sordu. Huzeyfe, "Kapı Ömer'dir" diye cevap verdi.
Bana Hibbân, ona Abdullah, ona Zekeriyya b. İshak, ona Yahya b. Abdullah b. Sayfî, ona İbn Abbas’ın azatlısı Mabed, ona da İbn Abbas (r.anhumâ) “Rasulullah (sav), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu” demiştir:
"Sen kitap ehli bir kavmin yanına gideceksin. Onların yanına vardığın vakit, onları Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmeye çağır. Eğer onlar bu hususta sana itaat ederlerse, Allah’ın onlara, her gün ve gece içinde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bu hususta sana itaat ederlerse o zaman, Allah'ın, onlara, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere zekâtı farz kıldığını haber ver. Eğer bu hususta da sana itaat ederlerse sakın onların mallarının değerli olanlarını (zekat olarak) almaya kalkma. Bir de mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun ile Allah arasında bir perde yoktur."
Ebu Abdullah (el-Buharî) der ki: "أَطَاعَتْ" "طَاعَتْ" ,"طَوَّعَت aynı anlama (boyun bükmek, itaat etmek) kullanılan kalıplardır. Bu anlamda şu üç sığa da (طِعْتُ وَطُعْتُ وَأَطَعْتُ) kullanılabilir.
Bize Mekkî b. İbrahim, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Cabir şöyle rivayet etmiştir:
Nebi (sav) Ali’ye ihramlı kalmaya devam etmesini emir buyurdu.
Bize Muhammed b. Ebu Bekir, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Cabir bu hadis şu eklemeyi yapmıştır:
Ali b. Ebu Talib (ra) (Yemen’deki görevini yerine getirip) sadaka ve zekat malları ile geldi ve (yolda hac için niyetlenerek ihrama girdi). Nebi (sav): "Ey Ali, ne niyet ile ihrama girdin?" diye sordu. Ali "Nebi’nin yaptığı niyet ne ise onu yaparak ihrama girdim" dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü "Öyleyse kurbanlığını yanına al ve olduğun gibi ihramlı kalmaya devam et" buyurdu.
(Ravi) der ki: Ali ona Allah Rasulü’ne bir kurbanlık hediye etti.
Bize Sadaka b. Fadl, ona İbn Uyeyne, ona İbn Ebu Necîh, ona Mücahid, ona Ebu Ma'mer, ona da Abdullah b. Mesûd (ra) şöyle demiştir:
Peygamber (sav) Mekke'nin fethi günü Kâbe'nin avlusuna girdi. Kâbe'nin etrafında ibadet için dikilmiş üç yüz altmış put vardı. Peygamber (sav) elindeki değnekle bu putlara dürtüp "Hak geldi, bâtıl, yok oldu" (İsra, 81) ve "Hak geldi, artık bâtıl ne yeni bir şey ortaya koyabilir, ne de gideni geri getirebilir" (Sebe,49) ayetlerini okudu.