Bize Ebu'l-Hüseyn Muhammed b. el-Hüseyn b. Muhammed b. el-Fadl el-Kattân Bağdat'ta haber verdi. Dedi ki: Bize Ebû Sehl Ahmed b. Muahmmed b. Ziyâd el-Kattân haber verdi. Dedi ki: Bize İshak b. el-Hasen el-Harbî nakletti. Dedi ki: Bize Affân nakletti. Dedi ki: Bize Ebân nakletti. Dedi ki: Bize Yahyâ b. Ebî Kesîr, Zeyd b. Sellâm'dan, o da dedesi Memtûr'dan, o da Ebû Mâlik el-Eş'arî'den naklettiğine göre Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururdu: "Temizlik imanın yarısıdır. "Elhamdülillah" (demek) mizanı doldurur. "Sübhanallah" ve "Allahu Ekber" (demek) gök ile yer arasını doldurur. Oruç bir kalkandır. Sabır bir aydınlıktır. Sadaka, (veren kişinin imanına dair) bir delildir. Kur'ân (okuyup amel ettiğin takdirde) senin lehine ya da (aksi takdirde) aleyhine bir delildir. Bütün insanlar çalışıp çabalar ve sonuçta nefsini satar. Kimisi (Allah'a satarak) nefsini azat eder, kimisi de (Şeytan'a satarak) helâk eder."
Müslim bu hadisi es-Sahîh'te İshak b. Mansûr > Habbân b. Hilâl > Ebân b. Yezîd el-Attâr tarikiyle tahric etmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
136911, BS000187
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو الْحُسَيْنِ : مُحَمَّدُ بْنُ الْحُسَيْنِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ الْفَضْلِ الْقَطَّانُ بِبَغْدَادَ أَخْبَرَنَا أَبُو سَهْلٍ : أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ زِيَادٍ الْقَطَّانُ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ الْحَسَنِ الْحَرْبِىُّ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا أَبَانُ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ سَلاَّمٍ عَنْ جَدِّهِ مَمْطُورٍ عَنْ أَبِى مَالِكٍ الأَشْعَرِىِّ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- كَانَ يَقُولُ :" الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَانِ ، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ تَمْلأُ الْمِيزَانَ ، وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَاللَّهُ أَكْبَرُ تَمْلأُ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ ، وَالصَّوْمُ جُنَّةٌ ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ ، وَالصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ ، وَالْقُرْآنُ حُجَّةٌ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ ، كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو فَبَائِعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ مُوبِقُهَا." أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ فِى الصَّحِيحِ عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ مَنْصُورٍ عَنْ حَبَّانَ بْنِ هِلاَلٍ عَنْ أَبَانَ بْنِ يَزِيدَ الْعَطَّارِ.
Tercemesi:
Bize Ebu'l-Hüseyn Muhammed b. el-Hüseyn b. Muhammed b. el-Fadl el-Kattân Bağdat'ta haber verdi. Dedi ki: Bize Ebû Sehl Ahmed b. Muahmmed b. Ziyâd el-Kattân haber verdi. Dedi ki: Bize İshak b. el-Hasen el-Harbî nakletti. Dedi ki: Bize Affân nakletti. Dedi ki: Bize Ebân nakletti. Dedi ki: Bize Yahyâ b. Ebî Kesîr, Zeyd b. Sellâm'dan, o da dedesi Memtûr'dan, o da Ebû Mâlik el-Eş'arî'den naklettiğine göre Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururdu: "Temizlik imanın yarısıdır. "Elhamdülillah" (demek) mizanı doldurur. "Sübhanallah" ve "Allahu Ekber" (demek) gök ile yer arasını doldurur. Oruç bir kalkandır. Sabır bir aydınlıktır. Sadaka, (veren kişinin imanına dair) bir delildir. Kur'ân (okuyup amel ettiğin takdirde) senin lehine ya da (aksi takdirde) aleyhine bir delildir. Bütün insanlar çalışıp çabalar ve sonuçta nefsini satar. Kimisi (Allah'a satarak) nefsini azat eder, kimisi de (Şeytan'a satarak) helâk eder."
Müslim bu hadisi es-Sahîh'te İshak b. Mansûr > Habbân b. Hilâl > Ebân b. Yezîd el-Attâr tarikiyle tahric etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Tahâret 187, 1/129
Senetler:
1. Ebu Malik el-Eşarî (Ka'b b. Asım)
2. Ebû Sellâm Mamtur el-Esved el-Habeşî (Mamtur)
3. Zeyd b. Sellam el-Habeşî (Zeyd b. Sellam b. Memtur)
4. Ebu Nasr Yahya b. Ebu Kesir et-Tâî (Yahya b. Salih b. Mütevekkil)
5. Ebu Yezid Ebân b. Yezîd el-Attâr (Ebân b. Yezîd)
6. Ebu Osman Affân b. Müslim el-Bahilî (Affân b. Müslim b. Abdullah)
7. Ebu Yakub İshak b. Hasan el-Harbî (İshak b. Hasan b. Meymun b. Sa'd)
8. Ebu Sehl Ahmed b. Muhammed el-Mettûsî (Ahmed b. Muhammed b. abdullah b. Ziyâd b. İbâd)
9. ُُEbu Hüseyin Muhammed b. Hüseyin el-Mettusî (Muhammed b. Hüseyin b. Muhammed Fadl b. Yakub)
Konular:
Kur'an, kişinin lehinde veya aleyhinde delildir
Kur'an, Kur'an'a sarılmak ve yüz çevirmek
Nefis, nefsini kontrol eden özgürdür
Temizlik, İman, temizlik imandandır / imanın yarısıdır Zekat, zekat malın nerede harcandığını gösteren delildir
Zikir, mahlukatın Allah'ı zikretmesi
Bize Ebu'l-Hasen b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd, ona Muhammed b. Abbas, ona Hakem b. Musa, ona Sadaka, ona Yahya b. Haris, ona Kasım b. Abdurrahman, ona da Ebu Umaman Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir: "Kim abdest alarak farz bir namaz için yola çıkarsa, ona hac yapanların sevabı verilir. Kim sadece kuşluk namazı için yola çıkarsa ona umre yapanların sevabı verilir. Arasında boş söz ve davranışla meşgul olmaksızın ard arda iki namazı kılan kimse Illiyyine kaydedilir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
141744, BS004973
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو الْحَسَنِ بْنُ عَبْدَانَ أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عُبَيْدٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَبَّاسِ حَدَّثَنَا الْحَكَمُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا صَدَقَةُ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ الْحَارِثِ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِى أُمَامَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- : " مَنْ مَشَى إِلَى صَلاَةٍ مَكْتُوبَةٍ وَهُوَ مُتَطَهِّرٌ فَأَجْرُهُ كَأَجْرِ الْحَاجِّ الْمُحْرِمِ ، وَمَنْ مَشَى إِلَى سُبْحَةِ الضُّحَى لاَ يُنْهِضُهُ إِلاَّ إِيَّاهُ فَأَجْرُهُ كَأَجْرِ الْمُعْتَمِرِ ، وَصَلاَةٌ عَلَى إِثْرِ صَلاَةٍ لاَ لَغْوَ بَيْنَهُمَا كِتَابٌ فِى عِلِّيِّينَ."
Tercemesi:
Bize Ebu'l-Hasen b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd, ona Muhammed b. Abbas, ona Hakem b. Musa, ona Sadaka, ona Yahya b. Haris, ona Kasım b. Abdurrahman, ona da Ebu Umaman Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir: "Kim abdest alarak farz bir namaz için yola çıkarsa, ona hac yapanların sevabı verilir. Kim sadece kuşluk namazı için yola çıkarsa ona umre yapanların sevabı verilir. Arasında boş söz ve davranışla meşgul olmaksızın ard arda iki namazı kılan kimse Illiyyine kaydedilir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Salât 4973, 5/483
Senetler:
()
Konular:
Abdest, abdestli gezmek
Müslüman, boş şeylerden yüz çevirmek, Abesle iştigal
Namaz, Nafile namazlar, Duha/Kuşluk Namazı
Bize Ali b. Ahmed b. Abdân, ona Ahmed b. Ubeyd es-Saffâr, ona Muhammed b. el-Fadl b. Cabir, ona el-Heysem b. Hârice ve Mehdî b. Hafs, onlara İsmail b. Ayyâş, ona Mut’ım b. el-Mikdâm, ona Nasîh el-Ansî, ona Rekb el-Mısrî, Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Kişiliğine nakîsa getirmeden tevazu gösterene, meskenete düşmeden nefsini alçaltana, haramdan toplamadığı malı infak edene, yoksul ve zelil düşmüş kişilere merhamet gösterene, fıkıh ve hikmet ehli ile beraber olana müjdeler olsun! Nefsini zelin kılana, helal yoldan kazanana, iç dünyası salih olana, dış görünüşü de güzel olana, kötülüğünü insanlardan uzak tutana müjdeler olsun! İmi ile amel edene, malının fazlasını inak edene, sözün fazlasını söylemeyip tutana da müjdeler olsun!”
Öneri Formu
Hadis Id, No:
144617, BS007859
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ عَبْدَانَ أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عُبَيْدٍ الصَّفَّارُ حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْفَضْلِ بْنِ جَابِرٍ حَدَّثَنَا الْهَيْثَمُ بْنُ خَارِجَةَ وَمَهْدِىُّ بْنُ حَفْصٍ قَالاَ حَدَّثَنَا إِسَمَاعِيلُ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ مُطْعِمِ بْنِ الْمِقْدَامِ عَنْ نَصِيحٍ الْعَنْسِىِّ عَنْ رَكْبٍ الْمِصْرِىِّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« طُوبَى لِمَنْ تَوَاضَعَ مِنْ غَيْرِ مَنْقَصَةٍ ، وَذَلَّ فِى نَفْسِهِ مِنْ غَيْرِ مَسْكَنَةٍ ، وَأَنْفَقَ مَالاً جَمَعَهُ فِى غَيْرِ مَعْصِيَةٍ ، وَرَحِمَ أَهْلَ الذُّلِّ وْالْمَسْكَنَةِ ، وَخَالَطَ أَهْلَ الْفِقْهِ وَالْحِكْمَةِ ، طُوبَى لِمَنْ ذَلَّ فِى نَفْسِهِ وَطَابَ كَسْبُهُ وَصَلَحَتْ سَرِيرَتُهُ ، وَحَسُنَتْ عَلاَنِيُتُهُ ، وَعَزَلَ عَنِ النَّاسِ شَرَّهُ ، طُوبَى لِمَنْ عَمِلَ بِعِلْمِهِ ، وَأَنْفَقَ الْفَضْلَ مِنْ مَالِهِ ، وَأَمْسَكَ الْفَضْلَ مِنْ قَوْلِهِ ».
Tercemesi:
Bize Ali b. Ahmed b. Abdân, ona Ahmed b. Ubeyd es-Saffâr, ona Muhammed b. el-Fadl b. Cabir, ona el-Heysem b. Hârice ve Mehdî b. Hafs, onlara İsmail b. Ayyâş, ona Mut’ım b. el-Mikdâm, ona Nasîh el-Ansî, ona Rekb el-Mısrî, Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Kişiliğine nakîsa getirmeden tevazu gösterene, meskenete düşmeden nefsini alçaltana, haramdan toplamadığı malı infak edene, yoksul ve zelil düşmüş kişilere merhamet gösterene, fıkıh ve hikmet ehli ile beraber olana müjdeler olsun! Nefsini zelin kılana, helal yoldan kazanana, iç dünyası salih olana, dış görünüşü de güzel olana, kötülüğünü insanlardan uzak tutana müjdeler olsun! İmi ile amel edene, malının fazlasını inak edene, sözün fazlasını söylemeyip tutana da müjdeler olsun!”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Zekât 7859, 8/338
Senetler:
1. Rakb el-Mısri (Rakb)
2. Nasîh eş-Şami (Nasîh)
3. Mut'im b. Mikdam es-San'ani (Mut'im b. Mikdam b. Ğuneym)
4. Ebu Utbe İsmail b. Ayyâş el-Ansî (İsmail b. Ayyâş b. Süleym)
5. Ebu Muhammed Mehdi b. Hafs el-Bağdadi (Mehdi b. Hafs)
6. Ebu Cafer Muhammed b. Fadl es-Sakatî (Muhammed b. Fadl b. Cabir b. Şazan)
7. Ahmed b. Ubeyd es-Saffâr (Ahmed b. Ubeyd b. İsmail)
8. Ali b. Ahmed eş-Şîrâzî (Ali b. Ahmed b. Abdân b. Muhammed b. el-Ferec b. Said)
Konular:
Adab, sohbet adabı
Ahlak, hayır söylemek ya da susmak
Amel, faziletlileri
Bilgi, alimin/ilmin önemi
Bilgi, bilgi ile amel arasındaki ilişki İnfak, ihtiyacından artandan
Kibir, Kibir ve gurur
KTB, SADAKA
Müslüman, Şefkat Sadaka, sadakayı helal maldan vermek
Takva, eline ve diline sahip olmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
144604, BS007846
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو زَكَرِيَّا بْنُ أَبِى إِسْحَاقَ الْمُزَكِّى حَدَّثَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ : مُحَمَّدُ بْنُ يَعْقُوبَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ قَالَ : سَمِعْتُ مُوسَى بْنَ طَلْحَةَ يَذْكُرُ عَنْ حَكِيمِ بْنِ حِزَامٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« خَيْرُ الصَّدَقَةِ مَا كَانَ عَنْ ظَهْرِ غِنًى ، وَالْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلَى وَابْدَأْ بِمَنْ تَعُولُ ».
Tercemesi:
Bize Ebu Zekeriya b. Ebu İshak el-Müzekkî, ona Ebu Abdullah Muhammed b. Yakub, ona Muhammed b. Abdülvehhab, ona Ebu Nuaym, ona Amr b. Osman, ona Musa b. Talha, ona da Hakim b. Hizam naklettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Sadakanın hayırlısı ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Sağ (veren) el, sol (alan) elden hayırlıdır. (Sadaka vermeye) geçimini sağladıklarından başla."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Zekât 7846, 8/330
Senetler:
()
Konular:
İnfak, Veren el olmak Sadaka, aileye yapılan harcama Sadaka, öncelikle aile efradına ve yakınlara verilmelidir Sadaka, paylaşmaya önce yakınlardan başlamak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
144725, BS007968
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحَافِظُ أَخْبَرَنَا أَبُو عَلِىٍّ : الْحُسَيْنُ بْنُ عَلِىِّ بْنِ يَزِيدَ الْحَافِظُ أَخْبَرَنَا أَبُو يَعْلَى الْمَوْصِلِىُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ الأَحْمَرُ عَنْ أَبِى مَالِكٍ الأَشْجَعِىِّ عَنْ سَعْدِ بْنِ عُبَيْدَةَ عَنِ ابْنِ عُمَرَ عَنِ النَّبِىِّ -صلى الله عليه وسلم- قَالَ :« بُنِىَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ عَلَى أَنْ يُوَحَّدَ اللَّهُ ، وَإِقَامِ الصَّلاَةِ ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ، وَصِيَامِ رَمَضَانَ ، وَالْحَجِّ ».رَوَاهُ مُسْلِمٌ فِى الصَّحِيحِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ. وَزَادَ فِيهِ فَقَالَ رَجُلٌ : الْحَجِّ ، وَصِيَامِ رَمَضَانَ قَالَ لاَ « صِيَامِ رَمَضَانَ وَالْحَجِّ ». هَكَذَا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم-.
Tercemesi:
Bize Ebu Abdullah el-Hâfız (Beyhakî), onlara Ebu Ali el-Hüseyn b. Ali b. Yezîd el-Hâfız, onlara Ebu Ya’lâ el-Mevsılî, onlara Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, onlara Ebu Hâlid el-Ahmer’in; Ebu Mâlik el-Eşceî’den, onun Sa’d b. Ubeyde’den, onun da İbn Ömer’den rivayet ettiğine göre Nebi (s.) şöyle demiştir:
-“İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’ı birliğine (tevhide) inanmak, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmek.”
Bu rivayete şu ilaveyi de ekledi: Bir adam bu hadisi naklederken önce “haccı sonra Ramazan orucunu” zikredince İbn Ömer,
- “Ramazan orucu ve hac” şeklinde değil, ben Rasûlüllah’tan (s.) böyle (önce oruç sonra haccı) söylediğini duydum,” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Savm 7968, 8/399
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Sa'd b. Ubeyde es-Sülemi (Sa'd b. Ubeyde)
3. Ebu Malik Sa'd b. Tarık el-Eşca'i (Sa'd b. Tarık b. eşyem)
4. Ebu Halid Süleyman b. Hayyan el-Caferî (Süleyman b. Hayyan)
5. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
6. Ebu Ya'lâ el-Mevsılî (Ahmed b. Ali b. Müsenna b. Yahya b. İsa)
7. Hüseyin b. Ali en-Nisaburî (Hüseyin b. Ali b. Yezid)
8. Hakim en-Nîsâbûrî (Muhammed b. Abdullah b. Hamdûye b. Nu'aym b. el-Hakem)
Konular:
Allah İnancı, varlığı ve birliği
Hac, farziyyeti
İslam, İslamın Şartları
Namaz, Farziyeti
Oruç Olgusu
Oruç, farziyeti
Tevhid, İslam inancı Zekat, farziyeti
Bize Halid b. Mihled, ona Abdurrahman b. Abdülaziz el-Ensârî, ona İbn Şihâb, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik, ona da babası Kâ'b b. Mâlik şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) Asfar oğulları (Bizanslılar) ile gazâ etmeyi düşündüğünde, onların bu (seferini) halka açıkça bildirdi. Hâlbuki O, çoğu zaman bir gazaya yöneldiğinde üstü kapalı konuşur, (hedefi) başka bir şeyle örtülü tutardı. Ancak bu gazada, şiddetli sıcak, uzun bir yolculuk ve yeni bir düşman onları bekliyordu. Bu yüzden Rasulullah (sav) insanların, düşmanlarına karşı hazırlıklarını yapmaları için, gidecekleri hedefi onlara açıkça gösterdi. Rasulullah (sav) hazırlık yaptı, insanlar da onunla birlikte hazırlık yaptılar. Ben de her sabah hazırlanmak için evden çıkıyor, fakat bir şey sonuçlandırmadan geri dönüyordum. Sonunda insanlar hazırlıklarını bitirdiler ve 'Rasulullah (sav) sabah erkenden şu yöne doğru yola çıkacak' denildi. Ben ise, 'Bir gün ya da iki gün sonra hazırlanır, onlara yetişirim' dedim. Üstelik iki binek hayvanım vardı. Oysa daha önce iki binek bir arada elimde olmamıştı. Bu yüzden kendimi imkan sahibi ve güçlü görüyordum. Ben, her sabah hazırlanmak için çıkıyor, yine bir iş bitirmeden dönüyordum. Bu sırada ordu arayı açıyor, hızlıca uzaklaşıyor, ben ise (gündelik) meşguliyetler ile oyalanıp duruyordum. (Sonunda) seferden geri kalmaya karar verdim, böylece insanlar beni geçip gittiler. Artık dışarı çıktığımda, sokaklarda Allah’ın mazur kıldığı kimselerden bir erkeği yahut hakkında nifakla itham bulunan birini görmekten başka kimseyi göremez oldum, bu da beni üzüyordu."
"Rasulullah (sav) (seferden) geldiğinde kendisine sunacağım mazereti düşünmeye ve sözümü hazırlamaya başladım. Allah’ın takdiriyle, Rasulullah (sav) Tebük’e ininceye kadar beni anmadı. Tebük’te insanlar arasında otururken 'Ka‘b b. Mâlik’e ne oldu?' diye sordu. Kavmimden bir adam kalkıp 'Onu iki elbisesi ve (kendini beğenmişçesine) omuzlarına bakıp durması (kibri) meşgul etti' dedi. Bunun üzerine başka bir adam konuştu ve 'Vallahi, ey Allah’ın Rasulü, biz onun hakkından hayırdan başka bir şey bilmiyoruz' dedi. Rasulullah (sav) sustu. Rasulullah'ın (sav) (Medine’ye) yaklaşmak üzere olduğu haberi verilince, aklımdaki bâtıl (düşünceler) ve zihnimde topladığım yalan ve mazeretler uzaklaştı. Anladım ki beni bu durumdan ancak doğruluk kurtaracaktır. Bunun üzerine doğruyu söylemeye kesin karar verdim. Rasulullah (sav) sabahleyin Medine’ye geldi. Ben de sabahleyin yanına çıktım, bir de baktım ki mescitte, insanların arasında oturuyor. Zaten, seferden döndüğünde, O, adeti olduğu üzere mescide girer, orada iki rekat kılar, sonra ailesinin yanına girerdi. Onu mescitte oturur buldum, beni görünce çağırdı ve 'Gel ey Ka‘b! Seni benden geri bırakan nedir?' dedi ve öfkeli kimsenin tebessümü gibi tebessüm etti. Ben 'Ey Allah’ın Rasulü! Hiçbir özrüm yok. Senden geri kaldığım o vakit, hiçbir zaman olmadığım kadar güçlü ve imkân sahibiydim' dedim. (O sırada savaştan) geri kalanlar (özür beyan edip) yeminlerle (yanına) geliyorlardı, O da onların (mazeretlerini) kabul ediyor, onlar için bağışlanma diliyor ve iç dünyalarını (niyetlerini) Aziz ve Celil Allah’a havale ediyordu. Ben doğruyu söyleyince Hz. Peygamber (sav) 'Şu kişi (Ka'b), doğru söylemiştir. Kalk, Allah senin hakkında ne hükmedecekse verinceye kadar (bekle)' buyurdu. Ben de kalktım. Bunun üzerine Seleme oğullarından bazı adamlar yanıma geldi ve 'Vallahi (iyi) bir şey yapmış olmadın! Vallahi, işlediğin bu günah için, Rasulullah'ın (sav), başkaları için yaptığı gibi, senin adına istiğfar etmesi (yeterli) olurdu. Onların özürlerini kabul etti ve onlar için bağışlanma diledi' diyerek beni kınamayı sürdürdüler ve ben neredeyse dönüp kendi sözümü yalanlayacaktım. Sonra onlara 'Benim söylediğim sözü söyleyen veya benim yaptığım gibi özür beyan eden kimse oldu mu?' diye sordum. 'Evet' dediler. 'Kim?' dedim. 'Hilâl b. Ümeyye el-Vâkifî ve Rebîa b. Merâre el-Âmirî' diyerek bana Bedir’e katılmış bu iki sâlih kişiyi zikrettiler. (Onlar da) benim yaptığım gibi (doğruyu söyleyerek) özür beyan etmişler ve kendilerine de bana denildiği gibi söylenmişti."
"Rasulullah (sav) insanların bizimle konuşmasını yasakladı. Artık biz halkın arasına çıktığımızda, kimse bizimle konuşmuyor, kimse bize selâm vermiyor, verdiğimiz selâmı da kimse almıyordu. Kırk gece dolunca, Rasulullah'ın (sav) elçisinden 'Eşlerinizden uzak durun' haberi bize geldi. Ancak Hilâl b. Ümeyye'nin hanımı Rasulullah'ın (sav) yanına geldi ve 'Hilal, yaşlı bir zattır, gözleri de zayıflamıştır. Ona yemeğini hazırlamama (hizmet etmeme) karşı mısınız?' dedi. Rasulullah (sav) 'Hayır (sakınca yok), ama sana yaklaşmasın' buyurdu. Kadın 'Vallahi onda hiçbir güç, istek yok. Vallahi, şu iş kendisi hakkında vuku bulduğundan beri, durmaksızın hep ağlıyor' dedi. Ailemden bazıları bana 'Hilâl b. Ümeyye’nin hanımı nasıl izin istediyse, Sen de, hanımın hakkında Rasulullah'tan (sav) öyle izin istesen ya! Ona kocasına hizmet etmesi için izin verildi' dediler. Ben de 'Vallahi bu hususta ondan izin istemeyeceğim. Zira izin istesem Rasulullah (sav) ne buyurur, bilemiyorum. O (Hilâl) yaşlı bir kimsedir, ben ise genç bir adamım' dedim ve hanımıma 'Allah hükmünü verinceye kadar ailene dön' dedim. Sonra yine halkın arasında dolaşır olduk. Kimse bizimle konuşmuyor, selâmımızı da almıyordu. Bir ara yürüyüp, amcazâdemden birinin bahçesinin duvarından aşarak içeri girdim, selâm verdim, dudaklarını dahi kımıldatıp selâmımı almadı. 'Allah aşkına, sen bilmez misin ki ben Allah’ı ve Rasulünü seviyorum?' dedim, bana tek kelime söylemedi. Sonra yine döndüm, yine benimle konuşmadı. Üçüncü ya da dördüncüde 'Allah ve Rasûlü daha iyi bilir' dedi. Oradan çıktım; çarşıda yürürken insanlar, elleriyle beni işaret ediyorlardı. Bu sırada Şam Nabatîlerinden bir Nabatî beni soruşturuyordu. İnsanlar onu bana yönlendirdiler. Bana geldi ve Şam’daki kavmimden bazı kimselerin 'Dostunun (Peygamberinin) sana yaptığını ve senden uzak duruşunu haber aldık. Bize katıl, Allah seni zillet yurduna veya zayi olma yurduna bırakmamıştır. Mallarımızla seni destekleriz' diye yazmış olduğu bir mektup verdi. Ben, 'İnnâ lillâh…' dedim ve (anladım ki) kâfirler umutlanmış. Hemen mektupla tandırın başına yöneldim ve tandırı tutuşturup onu yaktım."
"Vallahi, biz, Allah’ın (Kur’an’da) anlattığı o hâl üzerindeydik. Bunca genişliğine rağmen yeryüzü bize dar gelmiş, İçimiz daralmıştı. Bizimle konuşma yasağının üzerinden elli gece geçtikten sonraki sabah, tevbemizin kabulüne dair Allah Rasulü’ne (sav) (vahiy) indirildi. Rasulullah (sav) sabah namazını kıldı, ardından Allah’ın bizim tevbemizi kabul kabul ettiğini haber verdi. İnsanlar da koşup bize müjde vermeye başladılar. Bir adam atıyla bana doğru dörtnala geldi, Eslem kabilesinden bir koşucu da dağa çıkıp 'Ey Ka‘b b. Mâlik, müjde!' diye bağırdı. Ses, attan daha hızlıydı. Ben, kurtuluşun geldiğini anlayıp secdeye kapandım. Sesini işittiğim kimse yanıma gelince, müjdesine karşılık üzerimdeki takım elbisemi ona verdim. Vallahi, o gün bu ikisinden başka elbisem yoktu. (Sonra) iki elbise ödünç aldım ve Rasulullah’ın (sav) yanına gitmek üzere dışarı çıktım. İnsanlar bölük bölük karşıma çıkıyor, Allah’ın benim tevdemi kabul edişinden dolayı beni tebrik ediyorlardı. Mescide girdim; Talha b. Ubeydullah koşarak kalktı, elimi tutup benimle musafaha etti (tokalaştı) ve beni tebrik etti. Muhacirlerden, onun dışında bana (böyle) ayağa kalkan olmadı. Ka'b der ki: Ben Talha’nın bu jestini asla unutmadım. Sonra ilerledim, Allah Rasulü'nün (sav) huzurunda durdum. Yüzü sanki bir ay parçası gibiydi. Zaten O, sevindiğinde yüzü böylece aydınlanırdı. Bana 'Gel ey Ka'b! Ananın seni doğurduğundan beri başından geçen en hayırlı günün müjdesini al!' diye seslendi. Ben 'Bu (müjde) Allah katından mı, yoksa siznden mi?' dedim. 'Hayır, Allah katındandır. Siz, Allah’a karşı doğru davrandınız, Allah da sizi doğruladı' buyurdu. Ben de, 'Bugün tevdemin kabulünün (bir şükrü olarak) mallarımdan bir kısmını Allah’a ve Rasulü’ne sadaka olarak vermek isiyorum' dedim. Rasulullah (sav) 'Malının bir kısmını yanında tut' buyurdu. Ben de 'Hayber’deki hissemi yanımda tutayım' dedim. Ka'b der ki: 'Vallahi, Allah doğru söylem konusunda beni imtihan ettiği kadar hiçbir adamı imtihan etmemiştir."
فَوَاللهِ إِنِّي لَعَلَى تِلْكَ الْحَالِ الَّتِي قَدْ ذَكَرَ اللَّهُ ، قَدْ ضَاقَتْ عَلَيْنَا الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ، وَضَاقَتْ عَلَيْنَا أَنْفُسُنَا ، صَبَاحِيهُ خَمْسِينَ لَيْلَةً مُذْ نُهِيَ عَنْ كَلاَمِنَا ، أُنْزِلَتِ التَّوْبَةُ عَلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، ثُمَّ آذَنَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم بِتَوْبَةِ اللهِ عَلَيْنَا حِينَ صَلَّى الْفَجْرَ ، فَذَهَبَ ألنَّاسُ يُبَشِّرُونَنَا ، وَرَكَضَ رَجُلٌ إِلَيَّ فَرَسًا ، وَسَعَى سَاعٍ مِنْ أَسْلَمَ ، فَأَوْفَى عَلَى الْجَبَلِ ، وَكَانَ الصَّوْتُ أَسْرَعَ مِنَ الْفَرَسِ ، فَنَادَى : يَا كَعْبَ بْنَ مَالِكَ ، أَبْشِرْ ، فَخَرَرْت سَاجِدًا ، وَعَرَفْتُ أَنْ قَدْ جَاءَ الْفَرَجُ ، فَلَمَّا جَاءَنِي الَّذِي سَمِعْت صَوْتَهُ ، خَفَفْتُ لَهُ ثَوْبَيْنِ بِبُشْرَاهُ ، وَوَاللهِ مَا أَمْلِكُ يَوْمَئِذٍ ثَوْبَيْنِ غَيْرَهُمَا. وَاسْتَعَرْتُ ثَوْبَيْنِ ، فَخَرَجْتُ قِبَلَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فَلَقِيَنِي النَّاسُ فَوْجًا فَوْجًا ، يُهَنِّئُونَنِي بِتَوْبَةِ اللهِ عَلَيَّ ، حَتَّى دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ ، فَقَامَ إِلَيَّ طَلْحَةُ بْنُ عُبَيْدِ اللهِ يُهَرْوِلُ ، حَتَّى صَافَحَنِي وَهَنَّأَنِي ، وَمَا قَامَ إِلَيَّ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ غَيْرُهُ ، فَكَانَ كَعْبٌ لاَ يَنْسَاهَا لِطَلْحَةَ ، ثُمَّ أَقْبَلْتُ حَتَّى وَقَفْتُ عَلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، كَأَنَّ وَجْهَهُ قِطْعَةُ قَمَرٍ ، كَانَ إِذَا سُرَّ اسْتَنَارَ وَجْهُهُ كَذَلِكَ ، فَنَادَانِي : هَلُمَّ يَا كَعْبُ ، أَبْشِرْ بِخَيْرِ يَوْمٍ مَرَّ عَلَيْك مُنْذُ وَلَدَتْك أُمُّك ، قَالَ : فَقُلْتُ : أَمِنْ عَنْدِ اللهِ ، أَمْ مِنْ عَنْدِكَ ؟ قَالَ : لاَ ، بَلْ مِنْ عَنْدِ اللهِ ، إِنَّكُمْ صَدَقْتُمَ اللَّهَ فَصَدَّقَكُمْ. قَالَ : فَقُلْتُ : إِنَّ مِنْ تَوْبَتِي الْيَوْمَ أَنْ أُخْرِجَ مِنْ مَالِي صَدَقَةً إِلَى اللهِ وَإِلَى رَسُولِهِ ، قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم : أَمْسِكْ عَلَيْك بَعْضَ مَالِكَ ، قُلْتُ : أُمْسِكُ سَهْمِي بِخَيْبَرَ ، قَالَ كَعْبٌ : فَوَاللهِ مَا أَبْلَى اللَّهُ رَجُلاً فِي صِدْقِ الْحَدِيثِ مَا أَبَلاَنِي.
Tercemesi:
Bize Halid b. Mihled, ona Abdurrahman b. Abdülaziz el-Ensârî, ona İbn Şihâb, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik, ona da babası Kâ'b b. Mâlik şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) Asfar oğulları (Bizanslılar) ile gazâ etmeyi düşündüğünde, onların bu (seferini) halka açıkça bildirdi. Hâlbuki O, çoğu zaman bir gazaya yöneldiğinde üstü kapalı konuşur, (hedefi) başka bir şeyle örtülü tutardı. Ancak bu gazada, şiddetli sıcak, uzun bir yolculuk ve yeni bir düşman onları bekliyordu. Bu yüzden Rasulullah (sav) insanların, düşmanlarına karşı hazırlıklarını yapmaları için, gidecekleri hedefi onlara açıkça gösterdi. Rasulullah (sav) hazırlık yaptı, insanlar da onunla birlikte hazırlık yaptılar. Ben de her sabah hazırlanmak için evden çıkıyor, fakat bir şey sonuçlandırmadan geri dönüyordum. Sonunda insanlar hazırlıklarını bitirdiler ve 'Rasulullah (sav) sabah erkenden şu yöne doğru yola çıkacak' denildi. Ben ise, 'Bir gün ya da iki gün sonra hazırlanır, onlara yetişirim' dedim. Üstelik iki binek hayvanım vardı. Oysa daha önce iki binek bir arada elimde olmamıştı. Bu yüzden kendimi imkan sahibi ve güçlü görüyordum. Ben, her sabah hazırlanmak için çıkıyor, yine bir iş bitirmeden dönüyordum. Bu sırada ordu arayı açıyor, hızlıca uzaklaşıyor, ben ise (gündelik) meşguliyetler ile oyalanıp duruyordum. (Sonunda) seferden geri kalmaya karar verdim, böylece insanlar beni geçip gittiler. Artık dışarı çıktığımda, sokaklarda Allah’ın mazur kıldığı kimselerden bir erkeği yahut hakkında nifakla itham bulunan birini görmekten başka kimseyi göremez oldum, bu da beni üzüyordu."
"Rasulullah (sav) (seferden) geldiğinde kendisine sunacağım mazereti düşünmeye ve sözümü hazırlamaya başladım. Allah’ın takdiriyle, Rasulullah (sav) Tebük’e ininceye kadar beni anmadı. Tebük’te insanlar arasında otururken 'Ka‘b b. Mâlik’e ne oldu?' diye sordu. Kavmimden bir adam kalkıp 'Onu iki elbisesi ve (kendini beğenmişçesine) omuzlarına bakıp durması (kibri) meşgul etti' dedi. Bunun üzerine başka bir adam konuştu ve 'Vallahi, ey Allah’ın Rasulü, biz onun hakkından hayırdan başka bir şey bilmiyoruz' dedi. Rasulullah (sav) sustu. Rasulullah'ın (sav) (Medine’ye) yaklaşmak üzere olduğu haberi verilince, aklımdaki bâtıl (düşünceler) ve zihnimde topladığım yalan ve mazeretler uzaklaştı. Anladım ki beni bu durumdan ancak doğruluk kurtaracaktır. Bunun üzerine doğruyu söylemeye kesin karar verdim. Rasulullah (sav) sabahleyin Medine’ye geldi. Ben de sabahleyin yanına çıktım, bir de baktım ki mescitte, insanların arasında oturuyor. Zaten, seferden döndüğünde, O, adeti olduğu üzere mescide girer, orada iki rekat kılar, sonra ailesinin yanına girerdi. Onu mescitte oturur buldum, beni görünce çağırdı ve 'Gel ey Ka‘b! Seni benden geri bırakan nedir?' dedi ve öfkeli kimsenin tebessümü gibi tebessüm etti. Ben 'Ey Allah’ın Rasulü! Hiçbir özrüm yok. Senden geri kaldığım o vakit, hiçbir zaman olmadığım kadar güçlü ve imkân sahibiydim' dedim. (O sırada savaştan) geri kalanlar (özür beyan edip) yeminlerle (yanına) geliyorlardı, O da onların (mazeretlerini) kabul ediyor, onlar için bağışlanma diliyor ve iç dünyalarını (niyetlerini) Aziz ve Celil Allah’a havale ediyordu. Ben doğruyu söyleyince Hz. Peygamber (sav) 'Şu kişi (Ka'b), doğru söylemiştir. Kalk, Allah senin hakkında ne hükmedecekse verinceye kadar (bekle)' buyurdu. Ben de kalktım. Bunun üzerine Seleme oğullarından bazı adamlar yanıma geldi ve 'Vallahi (iyi) bir şey yapmış olmadın! Vallahi, işlediğin bu günah için, Rasulullah'ın (sav), başkaları için yaptığı gibi, senin adına istiğfar etmesi (yeterli) olurdu. Onların özürlerini kabul etti ve onlar için bağışlanma diledi' diyerek beni kınamayı sürdürdüler ve ben neredeyse dönüp kendi sözümü yalanlayacaktım. Sonra onlara 'Benim söylediğim sözü söyleyen veya benim yaptığım gibi özür beyan eden kimse oldu mu?' diye sordum. 'Evet' dediler. 'Kim?' dedim. 'Hilâl b. Ümeyye el-Vâkifî ve Rebîa b. Merâre el-Âmirî' diyerek bana Bedir’e katılmış bu iki sâlih kişiyi zikrettiler. (Onlar da) benim yaptığım gibi (doğruyu söyleyerek) özür beyan etmişler ve kendilerine de bana denildiği gibi söylenmişti."
"Rasulullah (sav) insanların bizimle konuşmasını yasakladı. Artık biz halkın arasına çıktığımızda, kimse bizimle konuşmuyor, kimse bize selâm vermiyor, verdiğimiz selâmı da kimse almıyordu. Kırk gece dolunca, Rasulullah'ın (sav) elçisinden 'Eşlerinizden uzak durun' haberi bize geldi. Ancak Hilâl b. Ümeyye'nin hanımı Rasulullah'ın (sav) yanına geldi ve 'Hilal, yaşlı bir zattır, gözleri de zayıflamıştır. Ona yemeğini hazırlamama (hizmet etmeme) karşı mısınız?' dedi. Rasulullah (sav) 'Hayır (sakınca yok), ama sana yaklaşmasın' buyurdu. Kadın 'Vallahi onda hiçbir güç, istek yok. Vallahi, şu iş kendisi hakkında vuku bulduğundan beri, durmaksızın hep ağlıyor' dedi. Ailemden bazıları bana 'Hilâl b. Ümeyye’nin hanımı nasıl izin istediyse, Sen de, hanımın hakkında Rasulullah'tan (sav) öyle izin istesen ya! Ona kocasına hizmet etmesi için izin verildi' dediler. Ben de 'Vallahi bu hususta ondan izin istemeyeceğim. Zira izin istesem Rasulullah (sav) ne buyurur, bilemiyorum. O (Hilâl) yaşlı bir kimsedir, ben ise genç bir adamım' dedim ve hanımıma 'Allah hükmünü verinceye kadar ailene dön' dedim. Sonra yine halkın arasında dolaşır olduk. Kimse bizimle konuşmuyor, selâmımızı da almıyordu. Bir ara yürüyüp, amcazâdemden birinin bahçesinin duvarından aşarak içeri girdim, selâm verdim, dudaklarını dahi kımıldatıp selâmımı almadı. 'Allah aşkına, sen bilmez misin ki ben Allah’ı ve Rasulünü seviyorum?' dedim, bana tek kelime söylemedi. Sonra yine döndüm, yine benimle konuşmadı. Üçüncü ya da dördüncüde 'Allah ve Rasûlü daha iyi bilir' dedi. Oradan çıktım; çarşıda yürürken insanlar, elleriyle beni işaret ediyorlardı. Bu sırada Şam Nabatîlerinden bir Nabatî beni soruşturuyordu. İnsanlar onu bana yönlendirdiler. Bana geldi ve Şam’daki kavmimden bazı kimselerin 'Dostunun (Peygamberinin) sana yaptığını ve senden uzak duruşunu haber aldık. Bize katıl, Allah seni zillet yurduna veya zayi olma yurduna bırakmamıştır. Mallarımızla seni destekleriz' diye yazmış olduğu bir mektup verdi. Ben, 'İnnâ lillâh…' dedim ve (anladım ki) kâfirler umutlanmış. Hemen mektupla tandırın başına yöneldim ve tandırı tutuşturup onu yaktım."
"Vallahi, biz, Allah’ın (Kur’an’da) anlattığı o hâl üzerindeydik. Bunca genişliğine rağmen yeryüzü bize dar gelmiş, İçimiz daralmıştı. Bizimle konuşma yasağının üzerinden elli gece geçtikten sonraki sabah, tevbemizin kabulüne dair Allah Rasulü’ne (sav) (vahiy) indirildi. Rasulullah (sav) sabah namazını kıldı, ardından Allah’ın bizim tevbemizi kabul kabul ettiğini haber verdi. İnsanlar da koşup bize müjde vermeye başladılar. Bir adam atıyla bana doğru dörtnala geldi, Eslem kabilesinden bir koşucu da dağa çıkıp 'Ey Ka‘b b. Mâlik, müjde!' diye bağırdı. Ses, attan daha hızlıydı. Ben, kurtuluşun geldiğini anlayıp secdeye kapandım. Sesini işittiğim kimse yanıma gelince, müjdesine karşılık üzerimdeki takım elbisemi ona verdim. Vallahi, o gün bu ikisinden başka elbisem yoktu. (Sonra) iki elbise ödünç aldım ve Rasulullah’ın (sav) yanına gitmek üzere dışarı çıktım. İnsanlar bölük bölük karşıma çıkıyor, Allah’ın benim tevdemi kabul edişinden dolayı beni tebrik ediyorlardı. Mescide girdim; Talha b. Ubeydullah koşarak kalktı, elimi tutup benimle musafaha etti (tokalaştı) ve beni tebrik etti. Muhacirlerden, onun dışında bana (böyle) ayağa kalkan olmadı. Ka'b der ki: Ben Talha’nın bu jestini asla unutmadım. Sonra ilerledim, Allah Rasulü'nün (sav) huzurunda durdum. Yüzü sanki bir ay parçası gibiydi. Zaten O, sevindiğinde yüzü böylece aydınlanırdı. Bana 'Gel ey Ka'b! Ananın seni doğurduğundan beri başından geçen en hayırlı günün müjdesini al!' diye seslendi. Ben 'Bu (müjde) Allah katından mı, yoksa siznden mi?' dedim. 'Hayır, Allah katındandır. Siz, Allah’a karşı doğru davrandınız, Allah da sizi doğruladı' buyurdu. Ben de, 'Bugün tevdemin kabulünün (bir şükrü olarak) mallarımdan bir kısmını Allah’a ve Rasulü’ne sadaka olarak vermek isiyorum' dedim. Rasulullah (sav) 'Malının bir kısmını yanında tut' buyurdu. Ben de 'Hayber’deki hissemi yanımda tutayım' dedim. Ka'b der ki: 'Vallahi, Allah doğru söylem konusunda beni imtihan ettiği kadar hiçbir adamı imtihan etmemiştir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Ebî Şeybe, Musannef-i İbn Ebû Şeybe, Meğâzî 38162, 20/544
Senetler:
()
Konular:
Bize Ebu Tahir Muhammed b. Muhammed b. Mahmeş el-Fakih, ona Hacib b. Ahmed, et-Tusî ona Ebu Abdurrahman el-Mervezi, ona İbn Mübarek (T)
Bize Ebu Abdullah el-Hafız, ona Ebu Muhammed Hasan b. Muhammed b. Halim b. Ahmed b. Halim b. İbrahim b. Meymun es-Sâiğ (Merv'de), ona Ebu Müveccih, ona Abdan, ona Abdullah, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Hubeyb b. Abdurrahman, ona Hafs b. Asım, ona da Ebu Hureyre, Rasulullah'tan (sav) rivayet etmiştir: "Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah, yedi insanı kendi arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Allah'a kulluk ederek serpilip büyüyen genç, tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kimse, kalbi mescitlere bağlı müslüman, birbirlerini Allah için seven iki insan, güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma teklifini 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek reddeden yiğit ve sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kimse."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
141821, BS005052
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو طَاهِرٍ : مُحَمَّدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ مَحْمَشٍ الْفَقِيهُ أَخْبَرَنَا حَاجِبُ بْنُ أَحْمَدَ الطُّوسِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمَرْوَزِىُّ حَدَّثَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ ح
وَأَخْبَرَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحَافِظُ أَخْبَرَنَا أَبُو مُحَمَّدٍ : الْحَسَنُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ حَلِيمِ بْنِ أَحْمَدَ بْنِ حَلِيمِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ بْنِ مَيْمُونٍ الصَّائِغُ بِمَرْوَ أَخْبَرَنَا أَبُو الْمُوَجِّهُ أَخْبَرَنَا عَبْدَانُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ عَنْ خُبَيْبِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ حَفْصِ بْنِ عَاصِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- قَالَ: "سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِى ظِلِّهِ يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلاَّ ظِلُّهُ إِمَامٌ عَادِلٌ ، وَشَابٌّ نَشَأَ فِى عِبَادَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ فِى خَلاَءٍ فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ ، وَرَجُلٌ كَانَ قَلْبُهُ مُعَلَّقًا فِى الْمَسْجِدِ ، وَرَجُلاَنِ تَحَابَّا فِى اللَّهِ ، وَرَجُلٌ دَعَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ إِلَى نَفْسِهَا فَقَالَ : إِنِّى أَخَافُ اللَّهَ ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بِصَدَقَةٍ فَأَخْفَاهَا حَتَّى لَمْ تَعْلَمْ شِمَالُهُ مَا صَنَعَتْ يَمِينُهُ. " رَوَاهُ الْبُخَارِىُّ فِى الصَّحِيحِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سَلاَّمٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُبَارَكِ وَأَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ مِنْ وَجْهٍ آخَرَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ.
Tercemesi:
Bize Ebu Tahir Muhammed b. Muhammed b. Mahmeş el-Fakih, ona Hacib b. Ahmed, et-Tusî ona Ebu Abdurrahman el-Mervezi, ona İbn Mübarek (T)
Bize Ebu Abdullah el-Hafız, ona Ebu Muhammed Hasan b. Muhammed b. Halim b. Ahmed b. Halim b. İbrahim b. Meymun es-Sâiğ (Merv'de), ona Ebu Müveccih, ona Abdan, ona Abdullah, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Hubeyb b. Abdurrahman, ona Hafs b. Asım, ona da Ebu Hureyre, Rasulullah'tan (sav) rivayet etmiştir: "Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah, yedi insanı kendi arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Allah'a kulluk ederek serpilip büyüyen genç, tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kimse, kalbi mescitlere bağlı müslüman, birbirlerini Allah için seven iki insan, güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma teklifini 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek reddeden yiğit ve sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kimse."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Salât 5052, 5/530
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Hafs b. Asım el-Adevi (Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Haris Hubeyb b. Abdurrahman el-Ensari (Hubeyb b. Abdurrahman b. Abdullah b. Hubeyb b. Yesaf)
4. Ubeydullah b. Ömer el-Adevî (Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Osman el-Ateki (Abdullah b. Osman b. Cebele b. Meymun)
7. Ebu Muhammed Hacib b. Ahmed et-Tusî (Hacib b. Ahmed b. Yerhum b. Süfyan)
8. Ebu Tahir Muhammed b. Mahmiş ez-Ziyâdî (Muhammed b. Muhammed b. Mahmiş b. Ali b. Davud b. Eyyüb)
Konular:
İbadethane, Camii, mescitlerde ibadete teşvik
Müslüman, Genç, kendini ibadete veren Sadaka, gizli vermek
Teşvik edilenler, İffetli olmak
Yönetim, adaletle hükmeden, iş görenlerin Allah katındaki derecesi
Zikir, gizli yapılması
Bana Muhammed b. Abdurrahim, ona Affân b. Müslim, ona Vüheyb, ona Yahya b. Said b. Hayyân, ona Ebu Zür‘a, ona da Ebu Hureyre’nin (r.a) rivayet ettiğine göre, bir bedevi Hz. Peygamber'e (sav) gelerek: "'Bana yerine getirmem halinde, cennete girmeme sebep olacak bir amel göster' dedi. Rasulullah (sav): "Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak üzere ibadet etmen, farz kılınmış olan namazı kılman, farz olan zekâtı eda etmen ve ramazan ayı orucunu tutmandır" buyurdu. Adam: 'Nefsim elinde olana yemin ederim ki, buna hiçbir şey katmayacağım.' Adam arkasını dönüp gidince Nebi (sav): "Cennet ehlinden birisini görmeyi arzu eden bir kimse, bu adama baksın" buyurdu."
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Ebu Hayyân, ona da Ebu Zür'a Hz. Peygamber'den (sav) bu hadisi rivayet etmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
288986, B001397-2
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحِيمِ حَدَّثَنَا عَفَّانُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدِ بْنِ حَيَّانَ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ أَعْرَابِيًّا أَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ دُلَّنِى عَلَى عَمَلٍ إِذَا عَمِلْتُهُ دَخَلْتُ الْجَنَّةَ . قَالَ: " تَعْبُدُ اللَّهَ لاَ تُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا ، وَتُقِيمُ الصَّلاَةَ الْمَكْتُوبَةَ ، وَتُؤَدِّى الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ ، وَتَصُومُ رَمَضَانَ" . قَالَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ أَزِيدُ عَلَى هَذَا . فَلَمَّا وَلَّى قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى هَذَا "
(م) - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، عَنْ يَحْيَى ، عَنْ أَبِي حَيَّانَ قَالَ: أَخْبَرَنِي أَبُو زُرْعَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بِهَذَا
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Abdurrahim, ona Affân b. Müslim, ona Vüheyb, ona Yahya b. Said b. Hayyân, ona Ebu Zür‘a, ona da Ebu Hureyre’nin (r.a) rivayet ettiğine göre, bir bedevi Hz. Peygamber'e (sav) gelerek: "'Bana yerine getirmem halinde, cennete girmeme sebep olacak bir amel göster' dedi. Rasulullah (sav): "Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak üzere ibadet etmen, farz kılınmış olan namazı kılman, farz olan zekâtı eda etmen ve ramazan ayı orucunu tutmandır" buyurdu. Adam: 'Nefsim elinde olana yemin ederim ki, buna hiçbir şey katmayacağım.' Adam arkasını dönüp gidince Nebi (sav): "Cennet ehlinden birisini görmeyi arzu eden bir kimse, bu adama baksın" buyurdu."
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Ebu Hayyân, ona da Ebu Zür'a Hz. Peygamber'den (sav) bu hadisi rivayet etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Zekât 1, 1/464
Senetler:
1. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
2. Ebu Hayyan Yahya b. Saîd et-Teymî (Yahya b. Saîd b. Hayyan)
3. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
4. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
İbadet, Namaz
Oruç Olgusu
Şirk, şirk koşmak Zekat, farziyeti
Açıklama: Müslim bu hadisi, Sahîh’inde Hasan b. Ali el-Hevlânî > o da: Ebû Tevbe’den gelen bir tarikle rivayet etmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
144655, BS007898
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو الْحُسَيْنِ بْنُ الْفَضْلِ الْقَطَّانُ أَخْبَرَنَا أَبُو سَهْلِ بْنُ زِيَادٍ الْقَطَّانُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْكَرِيمِ بْنُ الْهَيْثَمِ حَدَّثَنَا أَبُو تَوْبَةَ ح وَأَخْبَرَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحَافِظُ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُؤَمَّلِ بْنِ الْحَسَنِ بْنِ عِيسَى حَدَّثَنَا الْفَضْلُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ حَدَّثَنَا أَبُو تَوْبَةَ : الرَّبِيعُ بْنُ نَافِعٍ حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ بْنُ سَلاَّمٍ عَنْ أَخِيهِ زَيْدٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا سَلاَّمٍ يَقُولُ حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ فَرُّوخَ أَنَّهُ سَمِعَ عَائِشَةَ تَقُولُ قَالَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- :« إِنَّهُ خُلِقَ كُلُّ إِنْسَانٍ مِنْ بَنِى آدَمَ عَلَى سِتِّينَ وَثُلاَثِ مِائَةِ مَفْصِلٍ ، فَمَنْ كَبَّرَ اللَّهَ وَحَمِدَ اللَّهَ وَهَلَّلَ اللَّهَ وَسَبَّحَ اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ اللَّهَ وَعَزَلَ حَجَرًا عَنْ طَرِيقِ النَّاسِ أَوْ عَزَلَ شَوْكَةً عَنْ طَرِيقِ النَّاسِ أَوْ أَمَرَ بِمَعْرُوفٍ أَوْ نَهَى عَنْ مُنْكَرٍ عَدَدَ تِلْكَ السِّتِّينَ وَالثَّلاَثِ مِائَةٍ السُّلاَمَى فَإِنَّهُ يُمْسِى يَوْمَئِذٍ وَقَدْ زَحْزَحَ نَفْسَهُ عَنِ النَّارِ ». رَوَاهُ مُسْلِمٌ فِى الصَّحِيحِ عَنِ الْحَسَنِ بْنِ عَلِىٍّ الْحُلَوانِىِّ عَنْ أَبِى تَوْبَةَ.
Tercemesi:
1-Bize Ebu’l-Hasan b. el-Fadl el-Kattân haber verdi. > (Dedi ki:) Bize Ebû Sehl b. Ziyâd el-Kattân haber verdi. > (Dedi ki:) Bize Abdulkerim b. el-Heysem nakletti > (Dedi ki:) Bize Ebû Tevbe nakletti.
2- Bize Ebû Abdillah el-Hâfız haber verdi. > (Dedi ki:) Bize Muhammed b. Muemmel b. el-Hasan b. Îsâ haber verdi. > (Dedi ki:) Bize el-Fadl b. Muhammed b. el-Müseyyeb nakletti. > (Dedi ki:) Bize Ebû Tevbe: er-Rabî b. Nâfi’ nakletti > (Dedi ki:) Bize Muaviye b. Selâm > kardeşi Zeyd’den nakletti. > O Ebû Selâm’ı, ‘Bana Abdullah b. Ferrûh nakletti’ derken işitmiş. > O da Aişe’i (r.ah.), ‘Rasulullah –sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu’ derken işitmiş.
(Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem): “Âdemoğlu her insan 360 mafsal üzere yaratılmıştır. Her kim bu 360 mafsal sayısınca Allah'a tekbîr getirir, hamd, tehlil ve tesbîh eder, istiğfarda bulunur; insanların geçtiği yoldan bir taşı yahut bir di¬keni kaldırır atar; iyiliği emreder veya kötülükten sakındırırsa o gün kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak akşamlar.” Buyurdu.
Açıklama:
Müslim bu hadisi, Sahîh’inde Hasan b. Ali el-Hevlânî > o da: Ebû Tevbe’den gelen bir tarikle rivayet etmiştir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Zekât 7898, 8/359
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Abdullah b. Ferrûh et-Teymî (Abdullah b. Ferrûh)
3. Ebû Sellâm Mamtur el-Esved el-Habeşî (Mamtur)
4. Zeyd b. Sellam el-Habeşî (Zeyd b. Sellam b. Memtur)
5. Ebu Sellam Muaviye b. Sellam el-Habeşî (Muaviye b. Sellam b. Mamtur)
6. Ebu Tevbe Rabî' b. Nâfi' el-Halebî (Rabî' b. Nâfi')
7. Ebu Yahya Abdulkerim b. el-Heysem ed-Deyr Âkûlî (Abdulkerim b. Heysem b. Ziyâd b. İmrân)
8. Ebu Sehl Ahmed b. Muhammed el-Mettûsî (Ahmed b. Muhammed b. abdullah b. Ziyâd b. İbâd)
9. ُُEbu Hüseyin Muhammed b. Hüseyin el-Mettusî (Muhammed b. Hüseyin b. Muhammed Fadl b. Yakub)
Konular:
Cehennem, toplanma yeri
Cennet, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Dua, tevbe istiğfar duası
Emr-i bi'l-maruf, Nehy-i ani'l-münker, iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak
Hac, ihramlının telbiye ve tehlili
İnsan, yaratılış özellikleri
KTB, YARATILIŞ
Tekbir
Temizlik, çevre temizliği
Tesbih, parmakla saymak
144655
BS007898
Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, IV, 313. Müslim, Zekât 54; Ebû Dâvûd, Âdâb 160; Ahmed b. Hanbel, V, 354, 359.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
144196, BS007434
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو طَاهِرٍ الْفَقِيهُ أَخْبَرَنَا أَبُو حَامِدِ بْنُ بِلاَلٍ حَدَّثَنَا أَبُو الأَزْهَرِ حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ قَالَ فَحَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ : خَطَبَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- النَّاسَ عَامَ الْفَتْحِ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ وَفِيهِ قَالَ :« لاَ جَلَبَ وَلاَ جَنَبَ وَلاَ تُؤْخَذُ صَدَقَاتُهُمْ إِلاَّ فِى دُورِهِمْ ».
Tercemesi:
Bize Ebû Tahir el-Fakîh, ona Ebu Hâmid b. Bilal, ona Ebu el-Ezher, ona Yakub b. İbrahim b. Said, ona babası, ona İbn İshak da ona Amr b. Şuayb babasından ve dedesinde rivayetle şöyle dedi:
Rasulullah (sav) fetih yılında insanlara hutbe verdi ve ravi içinde şu ifadelerin de bulunduğu hadisi zikrederek dedi: "İslamda ceneb Zekât memurunun bir yerde oturup, zekât verecek durumdaki mal sahiplerini oraya çağırarak zekâtlarını o yerde alması. Bu durum mal sahiplerine meşakkat verip onları sıkıntıya sokacağından dolayı yasaklanmıştır. ve celeb Zekât verecek olan mal sahibinin, kendi malını yerinden uzaklaştırmasıdır. Bu da zekât memuruna zorluk oluşturacağı için yasaklanmıştır. yoktur ve zekat sadece kişilerin bulundukları yerlerden alınır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Zekât 7434, 8/98
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hitabeleri
Siyer, Mekke'nin fethi Zekat, zekat alma veya verme adabı Zekat, zekat memurunun malı ayağına getirtmesi