3645 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. İsa, ona Anbese b. Abdülvahid, ona Hişam b. Urve, ona da babası Urve b. Zubeyr, Hz. Aişe'nin şöyle dediğini aktarmıştır: "Rasulullah (sav) misvakla dişlerini temizliyordu. Yanında biri diğerinden daha yaşlı olan iki adam vardı. Misvakın fazileti ile ilgili Hz. Peygamber'e 'büyükle' yani misvakı yaşça büyük olana ver diye vahiy geldi."
Ahmed -İbn Hazm- şöyle dedi: Ebu Saîd -İbnü'l-A'râbî- bize 'Bu hadis Medine ehlinin teferrüd ettiği hadislerdendir' dedi.
Bize Ebu Davud, ona da Ebu Ca'fer Muhammed b. İsa şöyle dedi: 'Anbese b. Abdülvahid'i abdâlların mevâliden olduklarını bilmeden önce abdâl olarak zikrederdik.'
Açıklama: Bu hadisin Buhârî rivayetinde geçen olayın Hz. Peygamber'in (sav) rüyasında gerçekleştiği, o iki kişinin melek olduğu ifade edilmiştir. (Buhârî, Tahâre, 76, Hadis no: 246) Müslim ise bu olayın rüyada gerçekleştiği kanaatini hadisi kitabında rüya bölümünde (Kitâbu'r-rü'yâ, 19, hadis no: 2271) aktararak göstermiştir. Hadiste yeme, içme ve eşya kullanma gibi durumlarda başka tercih sebebi yoksa yaşı büyüklere öncelik verilmesi tavsiye edilmektedir. Hadiste Ebu Davud’un açıklamasında geçen abdâl (çoğulu budalâ) kavramı bizim kültürümüzde eren derviş gibi ifadelere karşılık gelmektedir. Hadis kaynaklarında Abdal ile ilgili birkaç rivayet yer almaktadır. Bu rivayetlerde; ümmet içinde her dönemde otuz ya da kırk abdâlın bulunacağı, ehl-i Şam’dan olacakları, ölen her abdâlın yerine bir başkasının geçeceği, yağmur suyu ile susuzluklarını giderecekleri, düşmanlarına karşı onlara yardım edilecekleri (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut: Risâle, 1421/2001, 2: 231, hadis no: 896; 37: 413 hadis no: 22751), namaz, oruç ve zekat gibi ibadetler sayesinde değil de cömertlik ve Müslümanlara karşı samimi olmalarından dolayı bu seviyeye eriştikleri (Taberânî, Mu’cemü’l-kebîr, Riyad, 1415/1994, 10:181, hadis no: 10390) gibi bilgiler yer almaktadır. Abdâl ile ilgili rivayetlerin tamamı çok zayıf ya da mevzu (uydurma) olarak değerlendirilmektedir. Bizzat Ahmed b. Hanbel kitabına aldığı rivayetin (, 37: 413 hadis no: 22751) hemen altında yaptığı değerlendirmede hadisin münker olduğunu ifade etmiştir. İbn Kayyim el-Cevzî el-Menâ’ru'l-münîf’inde bu tür hadislerin tamamını uydurma olarak nitelerken (Halep, 1390/1970, 137) Suyûtî ve Ali el-Kârî dışındaki muhaddisler de ya mevzu ya da çok zayıf hükmünü vermişlerdir. (Sehâvî, Mekâsıdü’l-hasene, Beyrut, 1405/1985, 43-47) Abdalların namaz, oruç, zekat gibi ibadetler sayesinde değil de cömertlik ve müminler karşı samimi olma özellikleri sayesinde bu mertebeye erişmeleri ve yine kendilerine yapılan kötülüğe iyilikle karşılık verme, zulmedenleri bağışlama gibi özellikleri ( Sehâvî, 44) Yunus Emre’nin “Döğene elsiz gerek / söğene dilsiz gerek / Derviş gönülsüz gerek / sen derviş olamazsın” dizelerini andırmaktadır.
Bize Sadaka, ona İbn Uyeyne, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona Hind, ona da Ümmü Seleme; (T) Bize Amr ve Yahya b. Said, onlara ez-Zührî, ona Hind, ona da Ümmü Seleme şöyle rivayet etmiştir:
Bir gece Nebî (sav) uyandı ve şöyle buyurdu:
"Subhânallah, bu gece ne fitneler indirildi ve ne hazineler açıldı! Odalardaki hanımları uyandırın. Dünyada nice giyinik kadın, ahirette çıplaktır."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Gundar, ona Şu'be, ona da Ebu Cemre şöyle rivayet etmiştir:
Ben, İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. İbn Abbas şöyle anlattı: Abdülkays oğulları heyeti Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelmişlerdi. Hz. Peygamber (sav), "Kim bu heyet -ya da kim bu insanlar-?" diye sordu. Onlar da, 'Rabîa'yız' dediler. Hz. Peygamber (sav), "Cemâate -veya heyete- merhaba, hoş geldiniz. Allah utandırmasın ve pişman etmesin" dedi. Onlar, 'Biz uzak yerden geliyoruz. Bizimle senin aranda Mudar kafilerinin şu kabilesi var. Bu yüzden ancak haram aylarda sana gelebiliyoruz. Bize öyle şeyler söyle ki, geride bıraktıklarımıza onları haber verelim ve o sayede cennete girelim' dediler. Hz. Peygamber (sav) de, onlara dört şeyi emretti, dört şeyi de yasakladı. Onlara, aziz ve celil olan Allah'ın birliğine iman etmelerini emretti. Sonra da, "Allah'ın birliğine iman etmek ne demek, bilir misiniz?" diye sordu. Onlar, 'En doğrusunu Allah ve rasulü bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) şöyle devam etti: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın rasulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan (orucunu) tutmak ve ganimetin beşte birini vermektir." Ayrıca Rasûlullah (sav) onlara dübbâı (kuru kabağın içi oyularak yapılan su kabı), hantemi (topraktan yapılan su testisi), müzeffeti (içi ziftle kaplanmış kap) ve nakîri (hurma kütüğünün içi oyularak yapılan su kabı) yasakladı. Râvi Şube, nakîr kelimesini bazen mukayyer diye telaffuz ederdi. Sonra şöyle buyurdu: "Bunları aklınızda tutun ve geride bıraktıklarınıza haber verin."
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Said el-Makburî, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona da Enes b. Mâlik şöyle nakletmiştir:
Hz. Peygamber (sav) ile birlikte mescitte oturuyorduk. Devenin üzerinde bir adam geldi, devesini mescitte çöktürdü, sonra da onu bağladı. Ardından 'Muhammed hanginizdir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) sahabileri arasında dayanmış oturuyordu. 'İşte şu yaslanan beyaz adam' dedik. Adam ona 'Ey Abdülmuttalib'in oğlu!' diye hitap etti. Hz. Peygamber (sav) "Buyur" dedi. Bunun üzerine adam 'Sana bazı şeyler soracağım, ancak sorularım ağır gelebilir. Bana gücenme' dedi. Hz. Peygamber (sav) "İstediğini sorabilirsin" buyurdu. Adam, 'Senin ve senden öncekilerin Rabbi adına söyle; seni bütün insanlara Allah mı gönderdi?' diye sordu. Hz. Peygamber, "Allah şahittir ki, evet" buyurdu. Adam, 'Allah aşkına söyle; sana gündüz ve gece beş vakit namaz kılmamızı Allah mı emretti?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Allah şahit ki, evet" buyurdu. Adam, 'Allah aşkına söyle; yılın bu (Ramazan) ayında oruç tutmamızı sana Allah mı emretti?' diye sordu. Hz. Peygamber, 'Allah şahit ki, evet" buyurdu. Adam, "Allah aşkına söyle; zenginlerimizden zekât alıp fakirlerimize dağıtmanı sana Allah mı emretti?' diye sordu. Hz. Peygamber yine, "Allah şahit ki, evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine adam, 'Senin getirdiklerine iman ettim. Ben arkamda bıraktığım kavmimin elçisiyim. Adım Dimam b. Sa'lebe'dir. Sa'd b. Bekir oğullarının kardeşiyim' dedi.
Bu hadisi ayrıca Musa ve Ali b. Abdülhamid, Süleyman'dan, o Sabit'ten, o Enes b. Mâlik'ten o da Hz. Peygamber'den (sav) bu şekilde rivayet etmiştir.
Bize Muhammed b. Müsenna ve Muhammed b. Beşşâr, o ikisine Muhammed b. Cafer, ona Şube, ona Katade, ona Ata, ona ona da Cabir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Umrâ caizdir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Muhammed b. Müsenna ve İbn Beşşâr, o ikisine Muhammed b. Cafer, ona Şube, ona Katade, ona Nadr b. Enes, ona Beşir b. Nehîk, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Umrâ caizdir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Amellerin Ancak Niyet Ve İhlâs İle Muteber Olacağına Ve Herkesin Eline Ancak Niyet Ettiği Şeyin Geçeceğine Delîl Olarak Gelen Hadîs Babı
Binâenaleyh îmân, abdest, namaz, zekât, hacc, oruç ve bütün beşerî muameleler bu kelâma girmiştir. Çünkü Allah da: "De ki: Herkes kendi şâkilesine göre amel eder... " (el-İsrâ: 17/84) buyurdu. "Şâkilesine göre" demek "niyetine göre" demektir. "Kişinin, sevabını yalnız Allah'tan umarak kendi ailesine yaptığı harcaması da kendisi lehine bir sadakadır" ve keza Peygamber (S): "(Fetihten sonra hicret yoktur) Lâkin cihâd ve niyet vardır" buyurdu
Bize Süleyman b. Harb, ona Şu'be, ona Eyyub, ona Atâ, ona da İbn Abbas, 'Hz. Peygamber (sav)'in (buyruğuna) şahitlik ederim ki' diyerek şöyle rivayet etmiştir veya Atâ, 'İbn Abbas'ın (rivayetine) şahitlik ederim ki o, Hz. Peygamber (sav)'den şöyle rivayet etmiştir' dedi:
"Rasulullah (sav), Bilal ile birlikte (kadınların olduğu yere doğru) gitti ve (sözlerini ulaştırmadığını) zannedip (kadınlara) vaazda bulundu. Onlara sadaka vermelerini emretti. Kadınlar da küpe ve yüzüklerini atmaya başladılar. Bilal ise elbisesinin bir tarafıyla (atılanları) topluyordu."
Bize İsmail, ona Eyyub, ona Ata, ona da İbn Abbas, 'Hz. Peygamber (sav)'in (buyruğuna) şahitlik ederim ki' diyerek rivayette bulunmuştur.
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî, ona İbrahim b. Sa'd, ona İbn Şihâb, ona Âmir b. Sa'd, ona da babası (Sa'd b. Ebu Vakkâs) şöyle rivayet etmiştir: Veda haccında, ölümcül ağrılar içinde kıvrandığım bir sırada Hz. Peygamber (sav) ziyaretime geldi. O'na; eey Allah'ın Rasulü! Gördüğün gibi ağrılar içinde kıvranıyorum. Ben varlıklı bir insanım. Kızımdan başka da kimim kimsem yok. Servetimin üçte ikisini sadaka olarak versem olur mu dedim. Hz. Peygamber (sav); "olmaz" buyurdu. Ben o zaman yarısını vereyim dedim. Hz. Peygamber (sav); "hayır, üçte birini ver." Üçte biri de çok ya!
"Mirasçılarını zengin bırakman, onları başkalarına el açan yoksullar olarak ardında bırakmandan daha iyidir. Allah rızası için yaptığın tüm harcamaların mükafatını alacaksın. Hatta hanımının ağzına koyduğun bir lokmanın bile." Ben; ey Allah'ın Rasulü! Arkadaşlarım birer birer hicret edip giderken, ben burada böyle kalacak mıyım dedim. Bana; "sen Allah'ın rızasını kazanmak için çalıştığın müddetçe, geride kalmış olmayacaksın. Burada kalmandan dolayı, derece ve değerini artırabilirsin. Kim bilir, bu sayede kimileri senden yararlanır, kimileri de zarar görür" buyurdu ve "Allah'ım! Ashabımın hicretlerini tamamlamalarını nasip et. Şu zavallı Sa'd b. Havle dışında kimseyi geriye döndürme" duasında bulundu.
Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav) Mekke'de vefat eden Sa'd için başsağlığı dilemiştir.