Giriş

Bize Yahya, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr, ona da Nebî'nin (sav) hanımı Aişe şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) gelen ilk vahiy uykudaki sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü bir rüya ertesi vakit mutlaka sabahın aydınlığı gibi apaçık gerçekleşirdi. Ardından ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, ailesine dönmeden, orada gecelerce tehannüste bulunur, yani ibadet ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. Azığı bittikten sonra Hatice'nin yanına döner, aynı şekilde azık alırdı. Nihayet, o Hira mağarasında iken Hak, kendisine geldi. Melek, ona geldi ve 'oku' dedi. Rasulullah (sav), "ben okuma bilmem" dedi ve şöyle devam etti: "Melek, beni alıp takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, okuma bilmem dedim. Beni yine alıp ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, okuma bilmem dedim. Beni bir daha alıp takatim kesilene kadar üçüncü sefer sıktı, sonra bırakıp 'yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti' dedi."(Alak 96/ 1-5) Rasulullah (sav) korkudan titreyerek oradan döndü. Nihayet, Hatice'nin yanına girdi ve "beni örtün, beni örtün" dedi. Korku (hali) ondan gidene kadar kendisini örttüler. Hatice'ye, "ey Hatice, bana ne oluyor, kendim için endişeleniyorum" dedi (ve) olanı kendisine anlattı. Hatice, 'asla, (bu duruma) sevin. Allah'a yemin olsun ki, o seni asla rezil-rüsvâ etmez. Ona yemin olsun ki sen, akrabayı ihmal etmez, doğru konuşur, muhtaçları gözetir, sadece sende olanı başkalarına infak eder, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen sıkıntılara karşı insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu aldı ve amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürdü. Kendisi Cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, Arapça yazabilen, İncil'i, Allah'ın yazmasını dilediği kadar Arapça olarak yazabilen biriydi. (Ayrıca) oldukça yaşlı olup gözleri görmezdi. Hatice, 'Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlunu dinle' dedi. Varaka, 'Ey kardeşimin oğlu, ne görüyorsun' dedi. Nebî (sav), gördüğünü ona anlattı. Varaka, 'Bu, Musa'ya indirilen Nâmûs'tur. Keşke, vakti geldiğinde genç olup hayatta olabilsem' dedi. (Varaka), başka şeyler de söyledi. Rasulullah (sav), "onlar beni sürecekler mi" dedi. Varaka, 'evet, senin getirdiğini getirene (muhakkak) eziyet edilmiştir. Senin zamanına (kadar) sağ kalabilirsem, sana her şeyimle yardım ederim' dedi. (Ne var ki), çok geçmeden kendisi vefat etti. Vahiy de bir süre kesildi. (Bundan dolayı) Rasulullah (sav), üzüldü.


    Öneri Formu
11257 B000003 Buhari, Bedü'l-vahy, 1

Bize Kabîsa, ona Süfyân, ona Mansur, ona Talha, ona Enes'in söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) yerde düşmüş bir hurma tanesi buldu ve şöyle dedi:
"Zekat malı olma ihtimali olmasaydı bunu mutlaka yerdim."
Hemmâm'ın Ebu Hüreyre'den onun da Hz. Peygamber'den (sav) naklettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bazen yatağımın üstüne düşmüş bir hurma tanesi buluyorum." (Fakat zekat malı olma ihtimaline karşı yemiyorum.)


    Öneri Formu
11295 B002055 Buhari, Büyu', 4


    Öneri Formu
11604 B001719 Buhari, Hac, 124


    Öneri Formu
11826 T002042 Tirmizi, Tıb, 6

Bize Müsedded, ona Yahya, ona da Şube, önceki hadisle aynı manada rivayet ettiler. Bu rivayete göre Rasulullah (sav) üç defa, "onu bir yıl boyunca ilan et!" buyurmuş. Sonra da ravi, Hz. Peygamber Übey b. Ka'b'a bu ilan işini bir sene boyunca yap mı dedi, yoksa üç sene boyunca yap mı demek istedi, hatırlamıyorum dedi.


Açıklama: Bulunan bir malın sahibini bulmak için saklanması gereken süre konusu, kanaatimizce biraz da dönemin şartları ve örf ile ilgilidir. Bu sürenin daha uzun veya kısa olmasında bir sakınca bulunmasa gerektir. Maksat, malın asıl sahibini bulmak için gerekli çabayı göstermektir. Nitekim Hanefî fukahası da asıl sahibinin artık kaybettiği malı aramayacak zannı hasıl oluncaya kadar ilan etmek gerektiği kanaatindedir. Bir insanın kaybettiği malı arama zamanı da malın azlığına ve çokluğuna göre farklılık gösterir. Malı bulan kişi belli süre geçtiği halde asıl sahibi ortaya çıkmamışsa muhayyerdir; isterse malı muhafazaya devam eder, isterse hâkime teslim eder, şayet fakir biriyse kendisi de kullanabilir. Eğer zenginse onu kendisinin kullanması câiz olmaz. Zengin birinin onu kendisi için kullanabilmesi, ancak hâkimin izniyle mümkün olur. Çünkü bulunan bir malın asıl sahibi ortaya çıkmazsa, esas olan onun tasadduk edilmesidir; tasaddukun mahalli de zengin biri değil, fakir insandır. Şayet bulunan mal çok fazla olursa, hazineye konması gerekir. Kayıp bir malı bulan kişinin onu alıp saklaması, bazen mubah, bazen vacip, bazen de haram olur. Alınmadığı takdirde telef olacağı korkusu bulunmayan bir malı alıp saklamak mubah, zayi olacağından korkulan malı sahibi adına saklamak vacip, sahibine vermeyip iktisab ve intifa niyetiyle almak da haramdır.

    Öneri Formu
11051 D001702 Ebu Davud, Lukata, 1

Bize Harun b. Abdullah el-Hammâl ve el-Hasan b. Davud el-Münkedirî, onlara İbn Ebu Fudeyk, ona ed-Dahhak b. Osman, ona Sadaka b. Yesar, ona Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Biriniz namaz kılıyorken kimsenin önünden geçmesine fırsat vermesin. İlla geçmek isterse onunla boğuşsun. Çünkü o geçmek isteyen ile birlikte arkadaşı şeytan da vardır."
El-Münkedirî: “Onunla beraber Uzza da vardır,” demiştir.


    Öneri Formu
11607 İM000955 İbn Mâce, İkâmetu's-Salavât, 39


Açıklama: Elbani bu hadisin hasen sahih olduğunu ifade etmiştir

    Öneri Formu
11338 İM000927 İbn Mâce, İkâmetu's-Salavât, 32


    Öneri Formu
11316 B002066 Buhari, Büyu', 12


    Öneri Formu
11384 D001858 Ebu Davud, Menasik, 42


    Öneri Formu
12050 B001786 Buhari, Umre, 7