8970 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Selâm, ona İbn Fudayl, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir: Havle bt. Hakîm, kendisini Peygamber'e (sav) eş olarak teklif eden kadınlardan birisiydi. Âişe “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif etmekten haya etmez mi?” dedi. (Âişe der ki:) Bunun üzerine "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben “Ey Allah'ın Rasulü, görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim. Bu hadisi, Ebu Saîd el-Müeddib, Muhammed b. Bişr ve Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da babası (Urve'den) o da Âişe'den rivayet etmiş ve bir kısmı rivayetinde ziyade yapmıştır.
Bize Müsedded, ona Hammâd b. Zeyd, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) bana "seni, rüyamda gördüm. Melek, ipekten bir bez parçasında getirip 'işte bu senin eşindir' dedi. Yüzünden örtüyü açtığımda bir de baktım ki, o sensin. Bunun üzerine ben 'eğer bu Allah tarafından bana gösterilmiş ise, Allah bunu gerçekleştirir' dedim"
Yahya b. Süleyman der ki: Bize İbn Vehb, ona ona Yunus; (T) Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, ona Yunus, onlara İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Âişe şöyle rivayet etmiştir: Cahiliye döneminde dört çeşit vardı. Birincisi bugün insanların yaptığı nikah şeklidir. Buna göre bir erkek birisinin velayeti altında bulunan bir hanıma veya kızına talip olur, sonra da mihrini vererek onunla evlenir. İkincisi şöyledir: Bir adam, hayız halinden temizlenmiş olan karısına “Falanca (itibarlı) adama var git ve onunla cinsel ilişkiye girmeyi teklif et” der. Sonra, o adamdan hamile kaldığı belli oluncaya kadar eşine elini sürmez ve onunla ilişkiye girmez. Hamile olduğu belli olunca da kocası istediği zaman hamile eşiyle cinsel ilişkiye girer. Kocası bu (eşinin başka erkekten hamile kalması şeklindeki) nikahı soylu ve asil bir çocuk sahibi olma arzusu ile yapar. Bu nikâh, "Nikâhu'l-istibzâ" (eşinin bir başkasından, hamile kalmasını talep etme nikahı) olur. Üçüncü nikah şekli şöyledir: On kişiden az bir grup erkek toplanıp bir kadının yanına girer ve o kadınla ayrı ayrı cinsel ilişkiye girerler. Kadın onlardan hamile kalır, ardından çocuğunu doğurduktan bir kaç gün sonra o erkeklere haber gönderir. Erkeklerin hepsi zorunlu olarak o kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara “ilişkinizden doğan çocuk işte bu. Doğurduğum bu çocuk senin oğlundur ey Falânca” diyerek istediği ve hoşlandığı bir adamın adını söyler ve çocuk o adamın nesebine kaydedilir, adam da bunu reddedemez. Dördüncü nikâh şöyledir: Fahişelik yapan, fahişelik yaptığı bilinsin diye kapısına flaması asan ve yanına gelip kendisi ile ilişkiye girmeyi arzu eden herkesle ilişkiye giren fahişe kadınların yanına bir çok erkek girer çıkar. Sonra bu şekilde fuhuş yapan kadınlardan biri hamile kalıp çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler toplanır ve nesep tespitinde ve iz sürmede uzman bir kaç kişiyi çağırırlar. Sonra bu uzmanlar, çocuğu, kendilerince belirledikleri kimsenin nesebine kaydederler. Böylece çocuk onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağırılır. O kişi de bu nesep tespitini reddedemez. Nihayet Muhammed (sav) hak peygamber olarak gönderilince insanların bugünkü nikâhı haricindeki tüm cahiliye nikâh şekillerini yok edip kaldırdı.
Yahya b. Süleyman der ki: Bize İbn Vehb, ona ona Yunus; (T) Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, ona Yunus, onlara İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Âişe şöyle rivayet etmiştir: Cahiliye döneminde dört çeşit vardı. Birincisi bugün insanların yaptığı nikah şeklidir. Buna göre bir erkek birisinin velayeti altında bulunan bir hanıma veya kızına talip olur, sonra da mihrini vererek onunla evlenir. İkincisi şöyledir: Bir adam, hayız halinden temizlenmiş olan karısına “Falanca (itibarlı) adama var git ve onunla cinsel ilişkiye girmeyi teklif et” der. Sonra, o adamdan hamile kaldığı belli oluncaya kadar eşine elini sürmez ve onunla ilişkiye girmez. Hamile olduğu belli olunca da kocası istediği zaman hamile eşiyle cinsel ilişkiye girer. Kocası bu (eşinin başka erkekten hamile kalması şeklindeki) nikahı soylu ve asil bir çocuk sahibi olma arzusu ile yapar. Bu nikâh, "Nikâhu'l-istibzâ" (eşinin bir başkasından, hamile kalmasını talep etme nikahı) olur. Üçüncü nikah şekli şöyledir: On kişiden az bir grup erkek toplanıp bir kadının yanına girer ve o kadınla ayrı ayrı cinsel ilişkiye girerler. Kadın onlardan hamile kalır, ardından çocuğunu doğurduktan bir kaç gün sonra o erkeklere haber gönderir. Erkeklerin hepsi zorunlu olarak o kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara “ilişkinizden doğan çocuk işte bu. Doğurduğum bu çocuk senin oğlundur ey Falanca” diyerek istediği ve hoşlandığı bir adamın adını söyler ve çocuk o adamın nesebine kaydedilir, adam da bunu reddedemez. Dördüncü nikâh şöyledir: Fahişelik yapan, fahişelik yaptığı bilinsin diye kapısına flaması asan ve yanına gelip kendisi ile ilişkiye girmeyi arzu eden herkesle ilişkiye giren fahişe kadınların yanına bir çok erkek girer çıkar. Sonra bu şekilde fuhuş yapan kadınlardan biri hamile kalıp çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler toplanır ve nesep tespitinde ve iz sürmede uzman bir kaç kişiyi çağırırlar. Sonra bu uzmanlar, çocuğu, kendilerince belirledikleri kimsenin nesebine kaydederler. Böylece çocuk onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağırılır. O kişi de bu nesep tespitini reddedemez. Nihayet Muhammed (sav) hak peygamber olarak gönderilince insanların bugünkü nikâhı haricindeki tüm cahiliye nikâh şekillerini yok edip kaldırdı.
Bize Muhammed b. Selâm, ona İbn Fudayl, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir: Havle bt. Hakîm, kendisini Peygamber'e (sav) eş olarak teklif eden kadınlardan birisiydi. Âişe “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif etmekten etmekten haya etmez mi?” dedi. (Âişe der ki:) Bunun üzerine "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben “Ey Allah'ın Rasulü, görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim. Bu hadisi, Ebu Saîd el-Müeddib, Muhammed b. Bişr ve Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da babası (Urve'den) o da Âişe'den rivayet etmiş ve bir kısmı rivayetinde ziyade yapmıştır.
Bize Muhammed b. Selâm, ona İbn Fudayl, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir: Havle bt. Hakîm, kendisini Peygamber'e (sav) eş olarak teklif eden kadınlardan birisiydi. Âişe “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif etmekten etmekten haya etmez mi?” dedi. (Âişe der ki:) Bunun üzerine "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben “Ey Allah'ın Rasulü, görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim. Bu hadisi, Ebu Saîd el-Müeddib, Muhammed b. Bişr ve Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da babası (Urve'den) o da Âişe'den rivayet etmiş ve bir kısmı rivayetinde ziyade yapmıştır.
Bize Muhammed b. Selâm, ona İbn Fudayl, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir: Havle bt. Hakîm, kendisini Peygamber'e (sav) eş olarak teklif eden kadınlardan birisiydi. Âişe “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif etmekten etmekten haya etmez mi?” dedi. (Âişe der ki:) Bunun üzerine "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben “Ey Allah'ın Rasulü, görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim. Bu hadisi, Ebu Saîd el-Müeddib, Muhammed b. Bişr ve Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da babası (Urve'den) o da Âişe'den rivayet etmiş ve bir kısmı rivayetinde ziyade yapmıştır.