Giriş

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zâlim, çok câhildir.”


Açıklama: Emanet: Sözlük anlamı “güvenilirlik, dürüstlük ve sadakat” anlamına gelen “emanet”, daha sonra “güvenilip inanılan şey”e de isim olmuştur. Çoğunlukla tefsirciler bunu "yükümlülükler" ve "farzlar" olarak tefsir etmişlerdir. Bu durumda emanet, Allah'ın gerek kendi hakları ve gerekse insanların hakları ile ilgili emir, yasak ve hükümlerin yerine getirilmesi demek olur. Allah’a itaat görev ve yükümlülüğünün göklere, yere ve dağlara teklif edilip bundan yüz çevirmeleri, bu sorumluluğun ne kadar ağır ve duyarlılık isteyen bir durum olduğunu gösteren temsilî bir anlatımdır. Dolayısıyla emanet ifa edildiği takdirde karşılığı büyük bir mükâfat olacağı gibi, yerine getirilmediği takdirde de cezası o derece büyük olacaktır. Kendilerine teklif edilen bu kadar ağır bir yükü göklerin, yeryüzünün ve dağların yüklenmekten çekinip bunu insanoğlunun yüklenmesi onun ne kadar cahil olduğunun bir göstergesidir. Âyette ifade edilen “zalûm” ve “cehûl” insanoğlunun karakteristik özellikleridir. Âyetin yaratılışla olan ilgisi de bu noktadadır. Zalûm; çok zâlim, zulme, haksızlığa çok yatkın demektir. Bu yatkınlığından dolayı Allah'ın ve O’nun kullarının haklarını yüklendiği halde, gerektiği gibi ifâ etmeyip kendine yazık etmektedir. Cehûl da iddia ettiği gibi âlim değil, aksine çok cahildir, çünkü akıbetinin ne olacağını bilmemekte, onun için de zulmetmektedir. Buradaki cehalet bilgisizlik değil, aklını kullanmamaktır. Çünkü Yüce Allah her kavme peygamber gönderip akıbetinin ne olacağını bildirmiş, yolunu aydınlatmıştır. Sorun insanoğlunun Allah’ın elçisini kabul edip onun gösterdiği yolda yürüme istikametinde aklını kullanmamaktan kaynaklanmaktadır. Yaratılıştan getirdiği menfi gibi gözüken kabiliyetlerini aklını kullanarak Allah’ın iradesi doğrultusunda kullanmalıdır. Bu da hayatın imtihan olmasının bir gereğidir.

    Öneri Formu
120123 KK33/72 Kur'ân-ı Kerîm, Ahzâb, 33/72.