Öneri Formu
Hadis Id, No:
14817, T002549
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْحَمِيدِ بْنُ حَبِيبِ بْنِ أَبِى الْعِشْرِينَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ حَدَّثَنَا حَسَّانُ بْنُ عَطِيَّةَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ أَنَّهُ لَقِىَ أَبَا هُرَيْرَةَ فَقَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ أَسْأَلُ اللَّهَ أَنْ يَجْمَعَ بَيْنِى وَبَيْنَكَ فِى سُوقِ الْجَنَّةِ . فَقَالَ سَعِيدٌ أَفِيهَا سُوقٌ قَالَ نَعَمْ أَخْبَرَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَنَّ أَهْلَ الْجَنَّةِ إِذَا دَخَلُوهَا نَزَلُوا فِيهَا بِفَضْلِ أَعْمَالِهِمْ ثُمَّ يُؤْذَنُ فِى مِقْدَارِ يَوْمِ الْجُمُعَةِ مِنْ أَيَّامِ الدُّنْيَا فَيَزُورُونَ رَبَّهُمْ وَيُبْرِزُ لَهُمْ عَرْشَهُ وَيَتَبَدَّى لَهُمْ فِى رَوْضَةٍ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ فَتُوضَعُ لَهُمْ مَنَابِرُ مِنْ نُورٍ وَمَنَابِرُ مِنْ لُؤْلُؤٍ وَمَنَابِرُ مِنْ يَاقُوتٍ وَمَنَابِرُ مِنْ زَبَرْجَدٍ وَمَنَابِرُ مِنْ ذَهَبٍ وَمَنَابِرُ مِنْ فِضَّةٍ وَيَجْلِسُ أَدْنَاهُمْ وَمَا فِيهِمْ مِنْ دَنِىٍّ عَلَى كُثْبَانِ الْمِسْكِ وَالْكَافُورِ وَمَا يُرَوْنَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَرَاسِىِّ بِأَفْضَلَ مِنْهُمْ مَجْلِسًا » . قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَهَلْ نَرَى رَبَّنَا قَالَ « نَعَمْ قَالَ هَلْ تَتَمَارَوْنَ فِى رُؤْيَةِ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ » . قُلْنَا لاَ . قَالَ « كَذَلِكَ لاَ تَتَمَارَوْنَ فِى رُؤْيَةِ رَبِّكُمْ وَلاَ يَبْقَى فِى ذَلِكَ الْمَجْلِسِ رَجُلٌ إِلاَّ حَاصرَهُ اللَّهُ مُحَاصرَةً حَتَّى يَقُولَ لِلرَّجُلِ مِنْهُمْ يَا فُلاَنُ ابْنَ فُلاَنٍ أَتَذْكُرُ يَوْمَ قُلْتَ كَذَا وَكَذَا؟ فَيُذَكِّرُهُ بِبَعْضِ غَدَرَاتِهِ فِى الدُّنْيَا فَيَقُولُ :يَا رَبِّ أَفَلَمْ تَغْفِرْ لِى ؟ فَيَقُولُ : بَلَى فَبِسِعَةِ مَغْفِرَتِى بَلَغْتَ مَنْزِلَتَكَ هَذِهِ . فَبَيْنَمَا هُمْ عَلَى ذَلِكَ غَشِيَتْهُمْ سَحَابَةٌ مِنْ فَوْقِهِمْ فَأَمْطَرَتْ عَلَيْهِمْ طِيبًا لَمْ يَجِدُوا مِثْلَ رِيحِهِ شَيْئًا قَطُّ وَيَقُولُ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى: قُومُوا إِلَى مَا أَعْدَدْتُ لَكُمْ مِنَ الْكَرَامَةِ فَخُذُوا مَا اشْتَهَيْتُمْ . قَالَ فَنَأْتِى سُوقًا قَدْ حَفَّتْ بِهِ الْمَلاَئِكَةُ فِيهِ مَا لَمْ تَنْظُرِ الْعُيُونُ إِلَى مِثْلِهِ وَلَمْ تَسْمَعِ الآذَانُ وَلَمْ يَخْطُرْ عَلَى الْقُلُوبِ فَيُحْمَلُ لَنَا مَا اشْتَهَيْنَا لَيْسَ يُبَاعُ فِيهَا وَلاَ يُشْتَرَى وَفِى ذَلِكَ السُّوقِ يَلْقَى أَهْلُ الْجَنَّةِ بَعْضُهُمْ بَعْضًا قَالَ: فَيُقْبِلُ الرَّجُلُ ذُو الْمَنْزِلَةِ الْمُرْتَفِعَةِ فَيَلْقَى مَنْ هُوَ دُونَهُ وَمَا فِيهِمْ دَنِىٌّ فَيَرُوعُهُ مَا يَرَى عَلَيْهِ مِنَ اللِّبَاسِ فَمَا يَنْقَضِى آخِرُ حَدِيثِهِ حَتَّى يَتَخَيَّلَ إِلَيْهِ مَا هُوَ أَحْسَنُ مِنْهُ وَذَلِكَ أَنَّهُ لاَ يَنْبَغِى لأَحَدٍ أَنْ يَحْزَنَ فِيهَا ثُمَّ نَنْصَرِفُ إِلَى مَنَازِلِنَا فَتَتَلَقَّانَا أَزْوَاجُنَا فَيَقُلْنَ مَرْحَبًا وَأَهْلاً لَقَدْ جِئْتَ وَإِنَّ بِكَ مِنَ الْجَمَالِ أَفْضَلَ مِمَّا فَارَقْتَنَا عَلَيْهِ . فَنَقُولُ : إِنَّا جَالَسْنَا الْيَوْمَ رَبَّنَا الْجَبَّارَ وَيَحِقُّنَا أَنْ نَنْقَلِبَ بِمِثْلِ مَا انْقَلَبْنَا » . قَالَ أَبُو عِيسَى :هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ لاَ نَعْرِفُهُ إِلاَّ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ وَقَدْ رَوَى سُوَيْدُ بْنُ عَمْرٍو عَنِ الأَوْزَاعِىِّ شَيْئًا مِنْ هَذَا الْحَدِيثِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. İsmail, ona Hişam b. Ammar, ona Abdülhamid b. Habib b. Ebu’l-İşrin, ona el-Evzâî, ona Hassan b. Atiye, ona Saîd b. el-Müseyyeb’in rivayet ettiğine göre Ebu Hureyre ile karşılaştığı bir sırada Ebu Hureyre: Allah’tan cennetin pazarında beni ve seni bir araya getirmesini dilerim, dedi. Saîd: Orada çarşı (pazar) var mı? dedi. Ebu Hureyre: Evet dedi. Rasulullah (sav) bana şunu haber verdi: “Şüphesiz cennetlikler cennete gireceklerinde, amellerinin üstünlüğü sebebiyle orada konaklayacaklar. Sonra dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre kendilerine verilen izin ile Rablerini ziyaret edecekler, O’nun Arşı onlara görünecek ve cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde onlara zuhur edecektir. Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler yerleştirilecektir. Onların en alt mertebede olanları –ki onlar arasında alt mertebede kimse olmaz- misk ve kâfur tepeleri üzerinde oturacaklardır. Kürsü (minber) sahiplerinin oturdukları yerleri itibariyle kendilerinden daha üstün oldukları izlenimi onlara verilmez.”
Ebu Hureyre dedi ki: Ben: Ey Allah’ın Rasulü, Rabbimizi de görecek miyiz, dedim. O: “Evet, siz güneşi ve on dördünde ayı görmekte hiç şüphe ve tereddüde düşer misiniz,” buyurdu. Biz: Hayır deyince, O: “İşte Rabbinizi görmek hususunda da böylece şüpheye düşmeyeceksiniz. O meclis(ler)de bulunup da Allah’ın kendisi ile birebir ve açık seçik bir şekilde, aracısız ve hicapsız olarak konuşmayacağı hiçbir kimse kalmayacaktır. Hatta onlardan birisine, ey filan oğlu filan şu şu sözleri söylediğin günü hatırlıyor musun, diyecek. Ona dünyada yapmış olduğu mâsiyetlerinden birisini hatırlatacak. O adam: Rabbim, sen bana (onu) bağışlamamış mıydın, diyecek. Rabbi: Bağışladım, zaten mağfiretimin genişliği sayesinde sen bu makamına erişebildin, buyuracak. Onlar bu halde iken, üstelerinden bir bulut onları bürüyüverecek, üzerlerine kesinlikle o kokunun bir benzerini hiç duymadıkları hoş bir koku yağdıracak. Şanı mübarek ve yüce Rabbimiz de: Haydi sizin için hazırladığım lütuf ve ikramlara kalkın da canınızın çektiği ne varsa alın, buyuracak. (Devamla) dedi ki: Bunun üzerine meleklerin çepeçevre kuşattığı bir pazara gideceğiz, orada gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği, kalplerin hatırlarından geçirmediği şeyler vardır. Canımızın çektiği ne varsa bizim için (saraylarımıza) taşın(arak götürül)ecek. Orada ne bir şey satılır, ne bir şey alınır. O pazarda cennet ehli birbirleriyle karşılaşırlar. Yüksek mertebe sahibi bir adam, mertebesi kendisinden daha aşağı birisiyle karşılaşacak –ki esasında aralarında aşağı mertebede hiç kimse yoktur- onun üzerindeki güzel elbiseler pek hoşuna gidecek. Fakat henüz daha sözlerini tamamlamadan, kendisinin (üzerindeki elbisesinin) onunkinden daha güzel olduğu kanaatine sahip olacak. Çünkü orada kimsenin üzülmemesi gerekir. Sonra her birimiz kendi konaklarımıza geri döneriz. Eşlerimiz bizi karşılar, merhaba hoş geldin der, gerçekten bizden ayrıldığın vakte göre çok daha güzel bir vaziyette gelmiş bulunuyorsun, diyecekler. Biz de: Bugün Cebbâr Rabbimiz bizimle aynı mecliste oturdu. Bu şekilde size dönmemiz de uygun olan bir haldir, diyeceğiz.”
Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Bu garip bir hadistir. Biz bunu ancak bu yoldan gelmiş bir hadis olarak biliyoruz. Süveyd b. Amr, el-Evzâî’den bu hadisin bir bölümünü rivayet etmiş bulunmaktadır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Sıfatü'l-cennet 16, 4/685
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Said b. Müseyyeb el-Kuraşî (Said b. Müseyyeb b. Hazn b. Ebu Vehb)
3. Hassan b. Atiyye el-Muharibî (Hassan b. Atiyye)
4. Ebu Amr Abdurrahman b. Amr el-Evzaî (Abdurrahman b. Amr b. Yahmed)
5. Abdülhamid b. Habib eş-Şami (Abdülhamid b. Habib b. Ebu'l İşrin)
6. Hişam b. Ammar es-Sülemî (Hişam b. Ammar es-Sülemî)
7. Muhammed b. İsmail el-Buharî (Muhammed b. İsmail el-Buharî)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Cennet,
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Cennet, Dereceleri
Cennet, ehlinin Allah Teala ile konuşmaları
Cennet, Nimetleri