1 Kayıt Bulundu.
Bize Harun b. Said el-Eylî, ona Abdullah b. Vehb, ona Süleyman b. Bilal, ona Yahya, ona da Ubeyd b. Huneyn, Abdullah b. Abbas'ın şöyle anlattığını nakletti: Bir ayetin manasını Ömer b. Hattab'a sormak isteğiyle bir sene bekledim. Heybetinden dolayı kendisine bir türlü soramıyordum. Nihayet Ömer, hac için (yola) çıktı. Onunla ben de yola çıktım. Dönüşte biraz yol alınca (abdest bozma) ihtiyacı için misvak ağaçlarına doğru saptı. Ben işini bitirinceye kadar onu durup (bekledim.) Sonra onunla yola koyuldum. Ona; ey müminlerin emiri! Eşlerinden Rasulullah'a (sav) karşı dayanışma içine girenler kimlerdi dedim. Ömer (ra); bunlar Hafsa ile Aişe'dir cevabını verdi. (Abdullah b. Abbas anlatmasına) şöyle devam etti: Vallahi bu meseleyi bir seneden beri sana sormak istiyordum ama heybetinden dolayı soramıyordum dedim. Ömer; bunu yapma! Benim bildiğimi zannettiğin bir şeyi hemen bana sor. Eğer ben onu biliyorsam sana haber veririm dedi ve sözüne şöyle devam etti: Vallahi biz cahiliye döneminde kadınları -Allah onlar için indirdiğini indirinceye ve haklarında verdiği payı verinceye kadar- adam yerine koymazdık. Ben, bir konuda kendi kendime düşünürken karım bana; şöyle şöyle yapsan (olmaz mı?) demişti. Ben de ona; o senin neyine gerek (Seni ne ilgilendiriyor!) Benim istemekte olduğum bir işte senin külfete girmen ne oluyor dedim. Kadın; hayret ederim sana ey Hattab oğlu! Sen sözüne karşılık verilmesini istemiyorsun. Halbuki senin kızın Rasulullah'a (sav) karşı çıkabiliyor, hatta Rasulullah o günü öfkeli halde geçiriyor dedi. Ömer şöyle devam etti: Bunun üzerine cübbemi alarak (evimden) çıktım ve Hafsa'nın yanına girdim. Ona dedim ki: Kızcağızım! Sen Rasulullah'a (sav) karşılık veriyor, bütün gününü öfkeli geçirecek kadar söyleniyormuşsun! Hafsa da biz hepimiz O'na karşılık veririz der. Bunun üzerine ben (kızıma); bilirsin ki ben seni Allah'ın cezalandırmasından ve Rasulü'nün (sav) öfkesinden daima sakındırırım. Kızcağızım! Sakın güzelliğinden ve Rasulullah'ın (sav) kendisini sevmesinden hoşlanan bu kadının durumu -Aişe'yi kastediyordu- seni aldatmasın dedim. Sonra çıktım, yakınım olduğu için Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve onunla da konuştum. Ümmü Seleme de hayret ederim sana ey Hattab oğlu! Her şeye burnunu soktun. Nihayet Rasulullah (sav) ile hanımları arasına da mı girmek istiyorsun dedi. İşte bu söz beni öyle bir frenledi ki içimde duyduğum öfkeyi kısmen yatıştırdı. Bunun üzerine onun yanından da çıktım (ve evime döndüm). Benim Ensardan bir arkadaşım vardı. Ben (Rasulullah'ın yanına) gitmediğim zaman o bana haber getirir, o gitmediği zaman da ben ona haber getirirdim. Bu esnada biz Gassân meliklerinden birisinden de endişe ediyorduk. Üzerimize yürüyeceği söylenmişti ve yüreklerimiz ondan korku ile doluydu. Bu Ensarlı arkadaşım çıkageldi, kapıyı çaldı ve aç, aç dedi. Gassan’lı mı geldi dedim. O da hayır! Daha beteri olmuş! Rasulullah (sav) hanımlarından uzaklaşmış dedi. (İçimden) (Nihayet) Hafsa ile Aişe'nin burnu sürtüldü dedim. Elbisemi aldım çıktım ve oraya (Rasulullah'ın yanına) vardım. Bir de ne göreyim! Rasulullah (sav) birkaç basamakla çıkılır yüksekçe bir odada ve siyahî bir kölesi de basamağın başında. Köleye (Rasulullah’a Söyle!) Bu (gelen) Ömer b. Hattab'dır dedim. Nihayet bana izin verildi. Ömer dedi ki: Ben Rasulullah'a (sav) bu yaşadığım olayı aktardım. Ümmü Seleme'nin sözüne geldiğimde Rasulullah (sav) gülümsedi. O bir hasır üzerinde bulunuyordu. Bedeni ile hasır arasında hiçbir şey (giysi) yoktu. Başının altında içi lif dolu bir deri yastık vardı. Ayaklarının yanında karaz yığını (yani tabaklamada kullanılan Arab zamkı denilen ağaç yaprakları) ve baş ucunda da asılı bir post vardı. Rasulullah'ın (sav) böğründe hasırın izlerini gördüm de ağladım. Bana; "seni ağlatan nedir" buyurdu. Ben de ey Allah’ın Rasulü! Kisrâ ve Kayser’in bulundukları durum belli. Sen ise Allah'ın Rasulü'sün! (Şu haline bak!) dedim. Rasulullah (sav); "dünyanın onların, ahiretin senin olmasına razı değil misin" buyurdu.