Bize Ebu Abdullah Hâfız, ona Ebu Ahmed ed-Dârimî, ona Abdurrahman b. Muhammed, ona Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, ona babası (Ahmed b. Hanbel), ona da Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî “Hz. Ömer b. Hattâb, divanları (askerî ve idarî kayıt defterlerini) düzenlemek ve kabilelere göre paylaştırmak istediğinde, ki ondan önce böyle bir divan yoktu, halkla istişare etti” demiş ve bu hadisin bir kısmını zikretmiştir:
"Ahmed b. Hanbel der ki: İlim ehlinin çoğunun görüşüne göre, Fihr b. Mâlik, Kureyş’in aslıdır. Buna göre: Hâşim oğulları Allah Rasulü’nün (sav) üçüncü kuşak dedesi olan (Hâşim b. Abdümenâf'da) birleşir. Kureyş’in geri kalanı ise kimi dördüncü atası (Abdümenâf'ta), kimi beşinci atası (Kusay'da), kimi de daha yukarılarda Fihri b. Mâlik'te birleşir. İşte bu sebeple (divan yazımına) Hâşim oğullarından başlandı. Çünkü onlar, Nebî’ye en yakın olanlardı. (Hz. Peygamber'in (sav) soyu şu şekildedir:) Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusay b. Kilâb b. Murre b. Ka‘b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar b. Nizâr b. Ma‘d b. Adnân. Abdulmenâf'ın iki oğlu, yani Hâşim oğulları ile Muttalib oğulları, ganimet payı bakımından bir sayıldılar. Çünkü Peygamber (sav) 'Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları birdir. Onlar bize ne cahiliye devrinde ne de İslam’da ayrıldılar' buyurarak onları akrabalık payında bir saymıştır. Yine Hz. Peygamber'in (sav) 'Onlar bizi küçüklüğümüzde yetiştirdiler, büyüklüğümüzde onlara sırtımızı dayadık' buyurduğu rivayet edilmiştir. Tarihçilerin rivayetine göre bunun sebebi şudur: Hâşim b. Abdümenâf, Medine’de Neccâr oğullarından Amr b. Lebîd’in kızı Selmâ ile evlenmişti. Ondan Şeybe adında bir çocuk dünyaya geldi (yani Abdülmuttalib). Hâşim, Şam yolculuğunda vefat etti ve çocuk annesinin yanında büyüdü. Çocuk büyüyüp serpildiğinde, amcası Muttalib b. Abdümenâf gelip onu annesinden aldı ve Mekke’ye getirdi. Onu binek hayvanının arkasına bindirmişti. Mekke halkı onu görünce 'Muttalib bir köle getirdi' dediler."
"Bunun üzerine ona Abdülmuttalib lakabı verildi. Peygamber'e (sav) peygamberlik görevi verildiğinde, kavmi O’na eziyet etti, canına kastetmek istedi. Bunun üzerine Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları, ister Müslüman olsunlar ister kâfir, hep birlikte O’nun arkasında durdu ve O’nu teslim etmeyi reddettiler. Diğer Kureyş kabileleri ise, Muhammed'e (sav)’e bu iki kabilenin yanında dokunamayacaklarını anlayınca, toplandılar ve Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı bir boykot yazısı yazıp kendi aralarında mühürlediler. O yazıda 'Onlarla evlenilmeyecek, onlardan kız alınmayacak, Onlarla alışveriş yapılmayacak' diye karar aldılar. Bunun üzerine Ebu Tâlib, Peygamber’i ve kabilesini Şi'b (dar vadi) içine soktu. Kureyş bu boykotu üç yıl boyunca sürdürdü. Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları şiddetli bir açlık ve sıkıntıya düştüler. Sonra Allah, rahmetiyle güve böceği (الْأَرَضَةَ), o, boykot metnini yedi ve sahifede Allah’ın ismi dışındaki her şey yenip silindi, geriye sadece zulüm, akrabalık bağını kesme ve iftira ifadeleri kaldı. Peygamber (sav) bunu amcası Ebu Tâlib’e haber verdi. Ebu Tâlib de kavmine karşı bu bilgiyi delil olarak kullandı. Bunun üzerine Hişâm b. Amr b. Rabîa, İbn İshâk’ın Megâzî’de zikrettiği bir grup ile birlikte sahifenin yırtılmasını ve hükümsüz kılınmasını sağladı."
"Peygamber Efendimiz (sav) Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarını ganimet ve fey payında (yakın akrabaya verilen payda) bir sayıp aralarında muvafakat ve eşitlik olduğunu bildirince, Emirü’l-Müminîn Ömer, divanları düzenlediğinde, onları diğer dağıtımlarda da birleştirdi, Abdüşems oğullarını da, Nüfeyl oğullarının önüne geçirdi. Çünkü Hâşim, Muttalib ve Abdüşems anne-baba bir öz kardeş -ki üçünün de annesi Âtike bt. Mürre'dir.- Nüfeyl ise onlarla sadece baba bir, anneden ise üvey kardeş olmasıydı. Onun annesi Vâkıde bt. Harmel idi. Yine Abdümenâf, Abdüluzzâ ve Abdüddâr da Kusay’ın oğulları olarak kardeşlerdi. Abdümenâf oğullarının Abdüluzzâ oğullarından önce olması ise, onların Peygamber’in hanımı Hatice’nin kabilesi olmasındandı. Hatice, Peygamber’in hanımı, Huveylid’in kızı Hatice bt. Esed b. Abdüluzzâ idi. Abdüluzzâ oğulları 'Mutayyebûn' olarak kabul edilirdi. Abdurrahman b. Avf’ın (sav) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) 'Çocukken amcalarımla birlikte Mutayyebûn anlaşmasında bulundum. Vallahi, bana kızıl develer bile verilse onu bozmak istemem' buyurmuştur. Onlara 'Mutayyebûn' denilmesinin sebebi, onların, anlaşma günü ellerini kokuya batırıp yemin ederek sözleşmiş olmalarıdır. Bu sözleşme Abdümenâf oğulları ile Abdüddâr arasında, sahip oldukları sikaye (haclara su verme hizmetleri), Hicâbe (Kâbe’nin perdedarlığı), rifâde (hacılara yiyecek sağlama), livâ (sancaktarlık) ve nedve (Darü’n-Nedve’ye başkanlık) görevleri hususunda çıkan çekişme üzerine yapılmıştı. Esed b. Abdüluzzâ oğulları da Kureyş’in bazı kabileleriyle birlikte Abdümenâf oğullarının yanında yer almışlardı. Muhammed b. İshâk b. Yesâr, bu anlaşmaya katılanları sayarak şöyle demiştir: , Kureyş kabilelerinden Mutayyebûn (anlaşmaya katılanlar) şunlardır: Abdümenâf oğulları (Hâşim, Muttalib, Abdüşems, Nüfeyl), Zühre oğulları, Esed b. Abdüluzzâ oğulları, Teym oğulları ve Hâris b. Fihr oğulları. İmam Şafii der ki: Bazı kimseler ise, Mutayyebûn'un 'Hilfü’l-Fudûl' olduğunu ifade etmiştir."
"Bize Talha b. Abdullah b. Avf’ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) 'Abdullah b. Cud‘ân’ın evinde bir anlaşmaya katıldım ki, bana kızıl develer verilse bile onun karşılığında böyle bir anlaşmayı bozmayı istemem. İslâm’da da böyle bir şeye çağrılsam mutlaka icabet ederdim' buyurmuştur. Ahmed b. Hanbel der ki: Tarihçilerin anlattıklarına göre bu anlaşmanın sebebi, Kureyş’in Harem’de birbirine zulmetmesiydi. Bunun üzerine Abdullah b. Cud'ân ile Zübeyir b. Abdülmuttalib ayağa kalktı ve insanları zulme karşı yardımlaşma ve mazlumun hakkını zalimden alma üzerine anlaşmaya çağırdılar. Onların çağrısına Hâşim oğulları ve Kureyş’ten bazı kabileler olumlu yanıt verdi. İbn İshak onların isimlerini şöyle saymıştır: Hâşim b. Abdümenâf oğulları, Muttalib b. Abdümenâf oğulları, Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay oğulları, Zühre b. Kilâb oğulları, Teym b. Mürre oğulları. Bu anlaşmaya 'Hilfü’l-Fudûl' adı verildi. Bunun sebebi de, Cahiliye döneminde Mekke’de daha önce buna benzer bir anlaşma yapılmış olmasıydı. O anlaşmaya katılanların isimleri Fadl, Fudâl, Fudeyl ve Fudâle idi. Bunlara nispeten anlaşma, bu isimlerin çoğulu olan 'Fudûl' kelimesi ile anıldı. Abdurrahman b. Avf’tan gelen rivayette 'Mutayyebûn Anlaşması' adıyla geçmiştir. Kuteybi der ki: Sanırım onunla 'Hilfü’l-Fudûl' kastedilmiştir. Çünkü Mutayyebûn, Hilfü’l-Fudûl anlaşmasını yapanlardır. Şu halde, (Mutayyebûn olarak bilinen) ilk anlaşmanın tek başına ne fazileti var ki, Rasulullah'ın (sav) 'Onu bozmayı istemem, bana kızıl develer verilse bile' buyruğunu hak etmiş olsun. Aslında kastedilen, 'Mutayyebûn'un yaptığı Hilfü’l-Fudûl anlaşmasıdır."
"Ahmed der ki: Daha önce ifade ettiğimiz 'Esed b. Abdüluzzâ oğullarına öncelik verilmesi' konusuna gelince onlara öncelik verilmesinin sebebi, Hz. Hatice’nin İslâm’daki önceliğiymiş gibi gözüküyor. Hatice İslâm’a giren ilk kadındır. Ayrıca Zübeyir b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay da bu kabilenin önde gelenlerindendir. Zühre'ye gelince, o Kusay b. Kilâb’ın kardeşi olup cennetle müjdelenen on kişiden (aşere-i mübeşşere) ikisi onun soyundan gelmektedir: Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebu Vakkâs. Teym ise Kilâb b. Mürre’nin kardeşidir. Mahzûm'a gelince, o, Teym ve Kilâb'ın kardeşi olmayıp Yakaza b. Mürre’den gelmektedir. Fakat kabile onun adıyla meşhur oldu ve ona nispet edildi. Hz. Ömer divan düzeninde Teym oğullarını Mahzûm oğullarının önüne geçirdi. Çünkü onlar, Hilfü’l-Mutayyebîn ve Hilfü’l-Fudûl anlaşmalarına katılanlardandı. Bazıları ise, bu öne geçirmenin sebebinin Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın İslam'daki önceliği olduğunu söylemiştir. Hz. Ebu Bekir, İslâm’a giren ilk hür erkekti. Uhud günü de, yanında yine Teym kabilesinden Talha b. Abdullah (Übeydullah) ile birlikte, Rasulullah (sav) ile beraber sabredenlerdendi. İslam'a ilk girenlerden biri olan Talha, Ebu Bekir ile birlikte, Allah’a ve Rasulüne (davetine) olumlu yanıt verenlerdendi. Ebu Bekir’in nesebi şöyledir: Abdullah b. Osman b. Âmir b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Talha’nın nesebi ise: Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Teym oğulları hakkında zikredilen hısımlık bağından maksat ise Hz. Âişe'dir. O, Rasulullah’ın hanımı, Allah’ın sevgilisinin sevgilisiydi. Adiy b. Ka'b ise, Mürre b. Ka'b’ın kardeşidir. Sehm ve Cümah ise Amr b. Husays b. Ka'b’ın oğullarıdır. Ancak kabile onların adıyla meşhur oldu ve onlara nispet edildi. Ömer’in divanda Cümah oğullarını öncelemesinin sebebi de, denildiğine göre, Safvân b. Ümeyye el-Cümahî idi. Huneyn gününde o, Müslümanlara ödünç silah vermişti. Yine Ebu Süfyân ve Kelde (Uhud'da müminlere) sözlü sataştıklarında Safvân 'Allah senin ağzını paramparça etsin! Vallahi beni Kureyş’ten bir adamın idare etmesi, Hâvâzin’den birinin idare etmesinden daha sevimlidir' dedi ve o gün Safvân hâlâ müşrikti. Sonra Müslüman oldu ve hicret etti. Bazıları ise, Ömer’in, (Cümah oğullarını öne geçirmekle), onların hakkını ertelemeyi hedeflediğini söylemiştir. Daha sonra Mehdî zamanında, Mehdî, Adîy oğullarının öne alınmasını emretti. Böylece onlar Sehm oğulları ve Cümah oğullarının önüne geçmiş oldular. Adîy oğullarının öne geçirilmesi Ömer b. Hattâb'dan dolayı idi. Onun İslâm’a girmesiyle Allah’ın dini güç ve izzet kazandı. Ömer’in nesebi: Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka‘b’dır. Ebu Ubeyde b. Cerrâh’ın divandaki hakkı ise nesebinin uzaklığı sebebiyle geriye bırakıldı. Yoksa kişisel şerefinden dolayı değildir. Onun nesebi: Âmir b. Abdullah b. Cerrâh b. Hilâl b. Ehceb b. Dabba b. Hâris b. Fihr b. Mâlik’tir. Rasulullah (sav) onun hakkında 'Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrâh’tır' buyurmuştur. Ensâr’a gelince, Rasulullah (sav) 'Size Ensâr hakkında tavsiyede bulunuyorum. Onlar benim en yakınım ve sırdaşımdır. Onlar üzerlerine düşeni yerine getirdiler. Artık geriye hakları kaldı. Onların iyi yönlerini kabul edin, kötü yönlerini ise görmezden gelin' buyurmuştur. Yine 'Ensâr’ın evlerinden en hayırlısı, Neccâr oğullarının evi, sonra Abdüleşhel oğullarının, sonra Hâris b. Hazrec oğullarının, sonra da Saîde oğullarını evidir. Ensâr’ın bütün evlerinde hayır vardır' buyurmuştur."
"Ahmed b. Hanbel der ki: İlim ehlinin çoğunun görüşüne göre, Fihr b. Mâlik, Kureyş’in aslıdır. Buna göre: Hâşim oğulları Allah Rasulü’nün (sav) üçüncü kuşak dedesi olan (Hâşim b. Abdümenâf'da) birleşir. Kureyş’in geri kalanı ise kimi dördüncü atası (Abdümenâf'ta), kimi beşinci atası (Kusay'da), kimi de daha yukarılarda Fihri b. Mâlik'te birleşir. İşte bu sebeple (divan yazımına) Hâşim oğullarından başlandı. Çünkü onlar, Nebî’ye en yakın olanlardı. (Hz. Peygamber'in (sav) soyu şu şekildedir:) Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusay b. Kilâb b. Murre b. Ka‘b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar b. Nizâr b. Ma‘d b. Adnân. Abdulmenâf'ın iki oğlu, yani Hâşim oğulları ile Muttalib oğulları, ganimet payı bakımından bir sayıldılar. Çünkü Peygamber (sav) 'Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları birdir. Onlar bize ne cahiliye devrinde ne de İslam’da ayrıldılar' buyurarak onları akrabalık payında bir saymıştır. Yine Hz. Peygamber'in (sav) 'Onlar bizi küçüklüğümüzde yetiştirdiler, büyüklüğümüzde onlara sırtımızı dayadık' buyurduğu rivayet edilmiştir. Tarihçilerin rivayetine göre bunun sebebi şudur: Hâşim b. Abdümenâf, Medine’de Neccâr oğullarından Amr b. Lebîd’in kızı Selmâ ile evlenmişti. Ondan Şeybe adında bir çocuk dünyaya geldi (yani Abdülmuttalib). Hâşim, Şam yolculuğunda vefat etti ve çocuk annesinin yanında büyüdü. Çocuk büyüyüp serpildiğinde, amcası Muttalib b. Abdümenâf gelip onu annesinden aldı ve Mekke’ye getirdi. Onu binek hayvanının arkasına bindirmişti. Mekke halkı onu görünce 'Muttalib bir köle getirdi' dediler."
"Bunun üzerine ona Abdülmuttalib lakabı verildi. Peygamber'e (sav) peygamberlik görevi verildiğinde, kavmi O’na eziyet etti, canına kastetmek istedi. Bunun üzerine Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları, ister Müslüman olsunlar ister kâfir, hep birlikte O’nun arkasında durdu ve O’nu teslim etmeyi reddettiler. Diğer Kureyş kabileleri ise, Muhammed'e (sav)’e bu iki kabilenin yanında dokunamayacaklarını anlayınca, toplandılar ve Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı bir boykot yazısı yazıp kendi aralarında mühürlediler. O yazıda 'Onlarla evlenilmeyecek, onlardan kız alınmayacak, Onlarla alışveriş yapılmayacak' diye karar aldılar. Bunun üzerine Ebu Tâlib, Peygamber’i ve kabilesini Şi'b (dar vadi) içine soktu. Kureyş bu boykotu üç yıl boyunca sürdürdü. Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları şiddetli bir açlık ve sıkıntıya düştüler. Sonra Allah, rahmetiyle güve böceği (الْأَرَضَةَ), o, boykot metnini yedi ve sahifede Allah’ın ismi dışındaki her şey yenip silindi, geriye sadece zulüm, akrabalık bağını kesme ve iftira ifadeleri kaldı. Peygamber (sav) bunu amcası Ebu Tâlib’e haber verdi. Ebu Tâlib de kavmine karşı bu bilgiyi delil olarak kullandı. Bunun üzerine Hişâm b. Amr b. Rabîa, İbn İshâk’ın Megâzî’de zikrettiği bir grup ile birlikte sahifenin yırtılmasını ve hükümsüz kılınmasını sağladı."
"Peygamber Efendimiz (sav) Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarını ganimet ve fey payında (yakın akrabaya verilen payda) bir sayıp aralarında muvafakat ve eşitlik olduğunu bildirince, Emirü’l-Müminîn Ömer, divanları düzenlediğinde, onları diğer dağıtımlarda da birleştirdi, Abdüşems oğullarını da, Nüfeyl oğullarının önüne geçirdi. Çünkü Hâşim, Muttalib ve Abdüşems anne-baba bir öz kardeş -ki üçünün de annesi Âtike bt. Mürre'dir.- Nüfeyl ise onlarla sadece baba bir, anneden ise üvey kardeş olmasıydı. Onun annesi Vâkıde bt. Harmel idi. Yine Abdümenâf, Abdüluzzâ ve Abdüddâr da Kusay’ın oğulları olarak kardeşlerdi. Abdümenâf oğullarının Abdüluzzâ oğullarından önce olması ise, onların Peygamber’in hanımı Hatice’nin kabilesi olmasındandı. Hatice, Peygamber’in hanımı, Huveylid’in kızı Hatice bt. Esed b. Abdüluzzâ idi. Abdüluzzâ oğulları 'Mutayyebûn' olarak kabul edilirdi. Abdurrahman b. Avf’ın (sav) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) 'Çocukken amcalarımla birlikte Mutayyebûn anlaşmasında bulundum. Vallahi, bana kızıl develer bile verilse onu bozmak istemem' buyurmuştur. Onlara 'Mutayyebûn' denilmesinin sebebi, onların, anlaşma günü ellerini kokuya batırıp yemin ederek sözleşmiş olmalarıdır. Bu sözleşme Abdümenâf oğulları ile Abdüddâr arasında, sahip oldukları sikaye (haclara su verme hizmetleri), Hicâbe (Kâbe’nin perdedarlığı), rifâde (hacılara yiyecek sağlama), livâ (sancaktarlık) ve nedve (Darü’n-Nedve’ye başkanlık) görevleri hususunda çıkan çekişme üzerine yapılmıştı. Esed b. Abdüluzzâ oğulları da Kureyş’in bazı kabileleriyle birlikte Abdümenâf oğullarının yanında yer almışlardı. Muhammed b. İshâk b. Yesâr, bu anlaşmaya katılanları sayarak şöyle demiştir: , Kureyş kabilelerinden Mutayyebûn (anlaşmaya katılanlar) şunlardır: Abdümenâf oğulları (Hâşim, Muttalib, Abdüşems, Nüfeyl), Zühre oğulları, Esed b. Abdüluzzâ oğulları, Teym oğulları ve Hâris b. Fihr oğulları. İmam Şafii der ki: Bazı kimseler ise, Mutayyebûn'un 'Hilfü’l-Fudûl' olduğunu ifade etmiştir."
"Bize Talha b. Abdullah b. Avf’ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) 'Abdullah b. Cud‘ân’ın evinde bir anlaşmaya katıldım ki, bana kızıl develer verilse bile onun karşılığında böyle bir anlaşmayı bozmayı istemem. İslâm’da da böyle bir şeye çağrılsam mutlaka icabet ederdim' buyurmuştur. Ahmed b. Hanbel der ki: Tarihçilerin anlattıklarına göre bu anlaşmanın sebebi, Kureyş’in Harem’de birbirine zulmetmesiydi. Bunun üzerine Abdullah b. Cud'ân ile Zübeyir b. Abdülmuttalib ayağa kalktı ve insanları zulme karşı yardımlaşma ve mazlumun hakkını zalimden alma üzerine anlaşmaya çağırdılar. Onların çağrısına Hâşim oğulları ve Kureyş’ten bazı kabileler olumlu yanıt verdi. İbn İshak onların isimlerini şöyle saymıştır: Hâşim b. Abdümenâf oğulları, Muttalib b. Abdümenâf oğulları, Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay oğulları, Zühre b. Kilâb oğulları, Teym b. Mürre oğulları. Bu anlaşmaya 'Hilfü’l-Fudûl' adı verildi. Bunun sebebi de, Cahiliye döneminde Mekke’de daha önce buna benzer bir anlaşma yapılmış olmasıydı. O anlaşmaya katılanların isimleri Fadl, Fudâl, Fudeyl ve Fudâle idi. Bunlara nispeten anlaşma, bu isimlerin çoğulu olan 'Fudûl' kelimesi ile anıldı. Abdurrahman b. Avf’tan gelen rivayette 'Mutayyebûn Anlaşması' adıyla geçmiştir. Kuteybi der ki: Sanırım onunla 'Hilfü’l-Fudûl' kastedilmiştir. Çünkü Mutayyebûn, Hilfü’l-Fudûl anlaşmasını yapanlardır. Şu halde, (Mutayyebûn olarak bilinen) ilk anlaşmanın tek başına ne fazileti var ki, Rasulullah'ın (sav) 'Onu bozmayı istemem, bana kızıl develer verilse bile' buyruğunu hak etmiş olsun. Aslında kastedilen, 'Mutayyebûn'un yaptığı Hilfü’l-Fudûl anlaşmasıdır."
"Ahmed der ki: Daha önce ifade ettiğimiz 'Esed b. Abdüluzzâ oğullarına öncelik verilmesi' konusuna gelince onlara öncelik verilmesinin sebebi, Hz. Hatice’nin İslâm’daki önceliğiymiş gibi gözüküyor. Hatice İslâm’a giren ilk kadındır. Ayrıca Zübeyir b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzzâ b. Kusay da bu kabilenin önde gelenlerindendir. Zühre'ye gelince, o Kusay b. Kilâb’ın kardeşi olup cennetle müjdelenen on kişiden (aşere-i mübeşşere) ikisi onun soyundan gelmektedir: Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebu Vakkâs. Teym ise Kilâb b. Mürre’nin kardeşidir. Mahzûm'a gelince, o, Teym ve Kilâb'ın kardeşi olmayıp Yakaza b. Mürre’den gelmektedir. Fakat kabile onun adıyla meşhur oldu ve ona nispet edildi. Hz. Ömer divan düzeninde Teym oğullarını Mahzûm oğullarının önüne geçirdi. Çünkü onlar, Hilfü’l-Mutayyebîn ve Hilfü’l-Fudûl anlaşmalarına katılanlardandı. Bazıları ise, bu öne geçirmenin sebebinin Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın İslam'daki önceliği olduğunu söylemiştir. Hz. Ebu Bekir, İslâm’a giren ilk hür erkekti. Uhud günü de, yanında yine Teym kabilesinden Talha b. Abdullah (Übeydullah) ile birlikte, Rasulullah (sav) ile beraber sabredenlerdendi. İslam'a ilk girenlerden biri olan Talha, Ebu Bekir ile birlikte, Allah’a ve Rasulüne (davetine) olumlu yanıt verenlerdendi. Ebu Bekir’in nesebi şöyledir: Abdullah b. Osman b. Âmir b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Talha’nın nesebi ise: Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürre’dir. Teym oğulları hakkında zikredilen hısımlık bağından maksat ise Hz. Âişe'dir. O, Rasulullah’ın hanımı, Allah’ın sevgilisinin sevgilisiydi. Adiy b. Ka'b ise, Mürre b. Ka'b’ın kardeşidir. Sehm ve Cümah ise Amr b. Husays b. Ka'b’ın oğullarıdır. Ancak kabile onların adıyla meşhur oldu ve onlara nispet edildi. Ömer’in divanda Cümah oğullarını öncelemesinin sebebi de, denildiğine göre, Safvân b. Ümeyye el-Cümahî idi. Huneyn gününde o, Müslümanlara ödünç silah vermişti. Yine Ebu Süfyân ve Kelde (Uhud'da müminlere) sözlü sataştıklarında Safvân 'Allah senin ağzını paramparça etsin! Vallahi beni Kureyş’ten bir adamın idare etmesi, Hâvâzin’den birinin idare etmesinden daha sevimlidir' dedi ve o gün Safvân hâlâ müşrikti. Sonra Müslüman oldu ve hicret etti. Bazıları ise, Ömer’in, (Cümah oğullarını öne geçirmekle), onların hakkını ertelemeyi hedeflediğini söylemiştir. Daha sonra Mehdî zamanında, Mehdî, Adîy oğullarının öne alınmasını emretti. Böylece onlar Sehm oğulları ve Cümah oğullarının önüne geçmiş oldular. Adîy oğullarının öne geçirilmesi Ömer b. Hattâb'dan dolayı idi. Onun İslâm’a girmesiyle Allah’ın dini güç ve izzet kazandı. Ömer’in nesebi: Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka‘b’dır. Ebu Ubeyde b. Cerrâh’ın divandaki hakkı ise nesebinin uzaklığı sebebiyle geriye bırakıldı. Yoksa kişisel şerefinden dolayı değildir. Onun nesebi: Âmir b. Abdullah b. Cerrâh b. Hilâl b. Ehceb b. Dabba b. Hâris b. Fihr b. Mâlik’tir. Rasulullah (sav) onun hakkında 'Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrâh’tır' buyurmuştur. Ensâr’a gelince, Rasulullah (sav) 'Size Ensâr hakkında tavsiyede bulunuyorum. Onlar benim en yakınım ve sırdaşımdır. Onlar üzerlerine düşeni yerine getirdiler. Artık geriye hakları kaldı. Onların iyi yönlerini kabul edin, kötü yönlerini ise görmezden gelin' buyurmuştur. Yine 'Ensâr’ın evlerinden en hayırlısı, Neccâr oğullarının evi, sonra Abdüleşhel oğullarının, sonra Hâris b. Hazrec oğullarının, sonra da Saîde oğullarını evidir. Ensâr’ın bütün evlerinde hayır vardır' buyurmuştur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Ma'rifetü's-sünen ve'l-âsâr, Kısmu'l-Fey'i ve'l-Ganime 4018, 5/172
Senetler:
()
Konular: