Öneri Formu
Hadis Id, No:
281108, M001930-2
Hadis:
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ جَعْفَرٍ الْمَعْقِرِىُّ حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا شَدَّادُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَبُو عَمَّارٍ وَيَحْيَى بْنُ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ أَبِى أُمَامَةَ - قَالَ عِكْرِمَةُ وَلَقِىَ شَدَّادٌ أَبَا أُمَامَةَ وَوَاثِلَةَ وَصَحِبَ أَنَسًا إِلَى الشَّامِ وَأَثْنَى عَلَيْهِ فَضْلاً وَخَيْرًا - عَنْ أَبِى أُمَامَةَ قَالَ قَالَ عَمْرُو بْنُ عَبَسَةَ السُّلَمِىُّ كُنْتُ وَأَنَا فِى الْجَاهِلِيَّةِ أَظُنُّ أَنَّ النَّاسَ عَلَى ضَلاَلَةٍ وَأَنَّهُمْ لَيْسُوا عَلَى شَىْءٍ وَهُمْ يَعْبُدُونَ الأَوْثَانَ فَسَمِعْتُ بِرَجُلٍ بِمَكَّةَ يُخْبِرُ أَخْبَارًا فَقَعَدْتُ عَلَى رَاحِلَتِى فَقَدِمْتُ عَلَيْهِ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُسْتَخْفِيًا جُرَءَاءُ عَلَيْهِ قَوْمُهُ فَتَلَطَّفْتُ حَتَّى دَخَلْتُ عَلَيْهِ بِمَكَّةَ فَقُلْتُ لَهُ مَا أَنْتَ قَالَ « أَنَا نَبِىٌّ » . فَقُلْتُ وَمَا نَبِىٌّ قَالَ « أَرْسَلَنِى اللَّهُ » . فَقُلْتُ وَبِأَىِّ شَىْءٍ أَرْسَلَكَ قَالَ « أَرْسَلَنِى بِصِلَةِ الأَرْحَامِ وَكَسْرِ الأَوْثَانِ وَأَنْ يُوَحَّدَ اللَّهُ لاَ يُشْرَكُ بِهِ شَىْءٌ » . قُلْتُ لَهُ فَمَنْ مَعَكَ عَلَى هَذَا قَالَ « حُرٌّ وَعَبْدٌ » . قَالَ وَمَعَهُ يَوْمَئِذٍ أَبُو بَكْرٍ وَبِلاَلٌ مِمَّنْ آمَنَ بِهِ . فَقُلْتُ إِنِّى مُتَّبِعُكَ . قَالَ « إِنَّكَ لاَ تَسْتَطِيعُ ذَلِكَ يَوْمَكَ هَذَا أَلاَ تَرَى حَالِى وَحَالَ النَّاسِ وَلَكِنِ ارْجِعْ إِلَى أَهْلِكَ فَإِذَا سَمِعْتَ بِى قَدْ ظَهَرْتُ فَأْتِنِى » . قَالَ فَذَهَبْتُ إِلَى أَهْلِى وَقَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ وَكُنْتُ فِى أَهْلِى فَجَعَلْتُ أَتَخَبَّرُ الأَخْبَارَ وَأَسْأَلُ النَّاسَ حِينَ قَدِمَ الْمَدِينَةَ حَتَّى قَدِمَ عَلَىَّ نَفَرٌ مِنْ أَهْلِ يَثْرِبَ مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ فَقُلْتُ مَا فَعَلَ هَذَا الرَّجُلُ الَّذِى قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَقَالُوا النَّاسُ إِلَيْهِ سِرَاعٌ وَقَدْ أَرَادَ قَوْمُهُ قَتْلَهُ فَلَمْ يَسْتَطِيعُوا ذَلِكَ . فَقَدِمْتُ الْمَدِينَةَ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَتَعْرِفُنِى قَالَ « نَعَمْ أَنْتَ الَّذِى لَقِيتَنِى بِمَكَّةَ » . قَالَ فَقُلْتُ بَلَى . فَقُلْتُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ أَخْبِرْنِى عَمَّا عَلَّمَكَ اللَّهُ وَأَجْهَلُهُ . أَخْبِرْنِى عَنِ الصَّلاَةِ قَالَ « صَلِّ صَلاَةَ الصُّبْحِ ثُمَّ أَقْصِرْ عَنِ الصَّلاَةِ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ حَتَّى تَرْتَفِعَ فَإِنَّهَا تَطْلُعُ حِينَ تَطْلُعُ بَيْنَ قَرْنَىْ شَيْطَانٍ وَحِينَئِذٍ يَسْجُدُ لَهَا الْكُفَّارُ ثُمَّ صَلِّ فَإِنَّ الصَّلاَةَ مَشْهُودَةٌ مَحْضُورَةٌ حَتَّى يَسْتَقِلَّ الظِّلُّ بِالرُّمْحِ ثُمَّ أَقْصِرْ عَنِ الصَّلاَةِ فَإِنَّ حِينَئِذٍ تُسْجَرُ جَهَنَّمُ فَإِذَا أَقْبَلَ الْفَىْءُ فَصَلِّ فَإِنَّ الصَّلاَةَ مَشْهُودَةٌ مَحْضُورَةٌ حَتَّى تُصَلِّىَ الْعَصْرَ ثُمَّ أَقْصِرْ عَنِ الصَّلاَةِ حَتَّى تَغْرُبَ الشَّمْسُ فَإِنَّهَا تَغْرُبُ بَيْنَ قَرْنَىْ شَيْطَانٍ وَحِينَئِذٍ يَسْجُدُ لَهَا الْكُفَّارُ » . قَالَ فَقُلْتُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ فَالْوُضُوءُ حَدِّثْنِى عَنْهُ قَالَ « مَا مِنْكُمْ رَجُلٌ يُقَرِّبُ وَضُوءَهُ فَيَتَمَضْمَضُ وَيَسْتَنْشِقُ فَيَنْتَثِرُ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا وَجْهِهِ وَفِيهِ وَخَيَاشِيمِهِ ثُمَّ إِذَا غَسَلَ وَجْهَهُ كَمَا أَمَرَهُ اللَّهُ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا وَجْهِهِ مِنْ أَطْرَافِ لِحْيَتِهِ مَعَ الْمَاءِ ثُمَّ يَغْسِلُ يَدَيْهِ إِلَى الْمِرْفَقَيْنِ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا يَدَيْهِ مِنْ أَنَامِلِهِ مَعَ الْمَاءِ ثُمَّ يَمْسَحُ رَأْسَهُ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا رَأْسِهِ مِنْ أَطْرَافِ شَعْرِهِ مَعَ الْمَاءِ ثُمَّ يَغْسِلُ قَدَمَيْهِ إِلَى الْكَعْبَيْنِ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا رِجْلَيْهِ مِنْ أَنَامِلِهِ مَعَ الْمَاءِ فَإِنْ هُوَ قَامَ فَصَلَّى فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَمَجَّدَهُ بِالَّذِى هُوَ لَهُ أَهْلٌ وَفَرَّغَ قَلْبَهُ لِلَّهِ إِلاَّ انْصَرَفَ مِنْ خَطِيئَتِهِ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ » . فَحَدَّثَ عَمْرُو بْنُ عَبَسَةَ بِهَذَا الْحَدِيثِ أَبَا أُمَامَةَ صَاحِبَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ لَهُ أَبُو أُمَامَةَ يَا عَمْرَو بْنَ عَبَسَةَ انْظُرْ مَا تَقُولُ فِى مَقَامٍ وَاحِدٍ يُعْطَى هَذَا الرَّجُلُ فَقَالَ عَمْرٌو يَا أَبَا أُمَامَةَ لَقَدْ كَبِرَتْ سِنِّى وَرَقَّ عَظْمِى وَاقْتَرَبَ أَجَلِى وَمَا بِى حَاجَةٌ أَنْ أَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ وَلاَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ لَوْ لَمْ أَسْمَعْهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا - حَتَّى عَدَّ سَبْعَ مَرَّاتٍ - مَا حَدَّثْتُ بِهِ أَبَدًا وَلَكِنِّى سَمِعْتُهُ أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Cafer el-Ma‘kirî, ona en-Nadr b. Muhammed, ona İkrime b. Ammar, ona Şeddad b. Abdullah Ebu Ammar ile Yahya b. Ebu Kesir, ikisine Ebu Umame -İkrime dedi ki: Şeddad, Ebu Umame ve Vasile ile karşılaşmış Şam’a kadar Enes’e arkadaşlık etmiş, Enes de onun faziletinden ve iyiliğinden övgü ile söz etmiş idi-, ona Ebu Umame’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Amr b. Abse es-Sülemî dedi ki:
-Ben cahiliye döneminde iken insanların -putlara ibadet ettikleri halde- dalalet üzere olduklarını, (hak adına) hiçbir şeye sahip olmadıklarını düşünüyordum, derken Mekke’de bir adamın çeşitli haberler verdiğini işittim. Derhal bineğime bindim ve onun yanına gittim. Rasulullah’ın (sav) gizlenip saklanmakta olduğunu, kavminin ona karşı cüretkârca hareket ettiğini gördüm. Bu sebeple Mekke’de, onun huzuruna girinceye kadar kimseye bir şey fark ettirmemeye çalıştım. Yanına girdiğim vakit:
-Sen nesin? Dedim. O:
-Ben bir Nebiyim, dedi. Ben:
-Nebi nedir? dedim. O:
-Beni Allah gönderdi, dedi. Ben:
-Allah seninle neyi gönderdi? dedim. O:
-Akrabalık bağlarını gözetmek, putları kırmak ve Allah’a hiçbir şey ortak koşulmayarak tevhit edilmek üzere beni gönderdi, dedi. Ona:
-Peki bu yolda seninle beraber kim var? Dedim. O:
-Bir hür ve bir köle, dedi.
(Amr) dedi ki: O gün onunla beraber kendisine iman edenlerden Ebu Bekir ve Bilal vardı. Ben:
-Şüphesiz ben sana tâbi olmak istiyorum, dedim. O:
-Bugün için senin buna gücün yetmez, benim durumum ile insanların durumunun ne olduğunu görmüyor musun? Fakat ailenin yanına geri dön. Benim güçlü bir şekilde ortaya çıktığımı işitecek olursan yanıma gel, buyurdu.
(Amr b. Abse) dedi ki: Bunun üzerine ben de ailemin yanına döndüm. Rasulullah (sav) Medine’ye geldiğinde ben hala ailem yanında idim. Bu sefer haberleri soruşturmaya, Medine’ye geldiği zamanı insanlara sormaya başladım. Sonunda Medine ahalisinden Yesriblilerden birkaç kişi de benim bulunduğum yere geldi. Ben:
- Medine’ye gelen o adam ne yaptı? dedim. Onlar:
-İnsanlar hızlıca onun etrafında toplanıyorlar. Kavmi onu öldürmek istemişti, buna güçleri yetmedi, dediler. Bunun üzerine Medine’ye gittim, huzuruna girdim ve:
-Ey Allah’ın Rasulü, beni tanıdın mı, dedim. O:
-Evet, sen Mekke’de benimle karşılaşan kişisin, buyurdu. Ben de:
-Evet o kişiyim, dedim. Ey Allah’ın Nebisi, Allah’ın sana öğretip de, benim bilmediğim şeyler hakkında haber ver, bana namazdan haber ver, dedim. O şöyle buyurdu:
-Sabah namazını kıl, sonra da güneş doğuncaya ve hatta yükselinceye kadar namaz kılma. Çünkü güneş doğduğu zaman şeytanın iki boynuzu arasında doğar ve o vakit ona kâfirler secde eder. Sonra namaz kıl(abilirsin) çünkü namaz tanık olunan ve hazır bulunulan bir ibadettir. Mızrağın gölgesi dimdik duruncaya kadar namaz kılabilirsin, bu hale geldi mi namaz kılma. Çünkü o vakit cehennem tutuşturulup alevlendirilir. Gölge gelmeye başlayınca namaz kıl, çünkü o namaz tanık olunan ve hazır olunan bir namazdır. Ta ki ikindi namazını kılıncaya kadar, ikindiden sonra da namaz kılma, güneş batıncaya kadar, Çünkü güneş, şeytanın boynuzları arasında batar ve o vakit kâfirler ona secde eder.
(Amr) dedi ki: Ey Allah’ın Nebisi: Peki ya abdest nasıldır? Bana ondan da bahset. O şöyle buyurdu:
-Sizden her kim abdest alınca, ağzına su koyup çalkalar, burnuna su çekip o suyu çıkartırsa, muhakkak yüzünün, ağzının ve burun deliklerinin günahları akıp gider. Sonra yüzünü Allah’ın emrettiği gibi yıkarsa, mutlaka yüzünün günahları, su ile birlikte sakalının çevresinden akar. Sonra ellerini dirseklerine kadar yıkarsa, mutlaka elleri ile işlemiş olduğu günahları, o su ile birlikte parmak uçlarından akar. Sonra başına mesh ederse, mutlaka başının günahları, su ile birlikte saçlarının uçlarından akar. Sonra ayaklarını topuklarına kadar yıkarsa, mutlaka ayaklarının günahları, su ile birlikte parmak uçlarından akar. Eğer namaza kalkar Allah’a hamd ve senâda bulunur, onu layık olduğu şekilde yüceltirse, kalbinde de Allah’tan başkasını hatırlamazsa, şüphesiz o, günahlarından annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi, sıyrılarak ayrılmış olur.”
Amr b. Abse bu hadisi Rasulullah’ın (sav) ashabından Ebu Umame’ye nakletti. Ebu Umame ona dedi ki:
-Ey Amr b. Abse, neler söylediğine dikkat et, bir tek konumda bir kimseye bütün bunlar mı verilecek?
Amr dedi ki:
-Ey Ebu Umâme, gerçekten yaşım ilerledi, kemiğim zayıfladı, ecelim oldukça yaklaştı, Allah’a da, Rasulü’ne de yalan söylemeye ihtiyacım yok. Eğer ben bunu bir, iki, üç defa –yedi defa sayıncaya kadar sürdürdü- işitmemiş olsaydım, bunu ebediyen hadis olarak nakletmezdim. Fakat ben bunu (Rasulullah’dan) bundan daha çok defalarca işittim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn ve Kasruhâ 1930, /322
Senetler:
1. Ebu Necih Amr b. Abese es-Sülemî (Amr b. Abese b. Halid b. Huzeyfe b. Amr)
2. Ebu Ümame Sudey b. Aclân el-Bahilî (Sudey b. Aclân b. Vehb)
3. Ebu Ammar Şeddad b. Abdullah el-Kuraşî (Şeddad b. Abdullah)
4. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
5. Nadr b. Muhammed el-Curaşi (Nadr b. Muhammed b. Musa)
6. Ahmed b. Cafer el-Ma'kiri (Ahmed b. Cafer)
Konular:
Abdest, alınış şekli
Akraba, akrabalık ilişkileri, sıla-i rahim
cahiliye, âdetleri
Cahiliye, temel karakteri
DUA ZAMAN VE MEKAN İLİŞKİSİ
KTB, ABDEST
KTB, NAMAZ,
Namaz, mekruh vakitler