Giriş

Bize Heddâb b. Hâlid el-Ezdî, ona Süleyman b. el-Mugîre, ona Humeyd b. Hilâl, ona Abdullah b. es-Sâmit rivayet ettiğine göre Ebu Zerr şöyle demiştir: Haram ayları helal sayan kavmimiz Gıfâr’ın arasından ayrılmıştık. Ben kardeşim Üneys ve annem kabilemizin yanından çıkmıştık. Dayılarımdan birinin yanında misafir olduk. Bize ikram etti ve güzel davrandı. Ne var ki onun kavmi bize haset ettiler ve “Sen ailenin yanından çıktığın zaman Üneys onlara karşı çıkıyor” dediler. Dayımız geldi ve bize ona söylenen bu sözü aktardı. “Dayı yaptığın iyiliği de bu sözünle yok ettin. Artık seninle bir arada duramayız” dedim. Sürümüzü yaklaştırdık ve yüklendik. Dayım elbisesine büründü ve gözyaşları döktü. Biz ise yola çıktık ve Mekke’nin kenarına geldik. Kardeşim Üneys sürümüz ve bir misli için şiir yarışına girmiş. Rakibiyle birlikte kahinin yanına gitmişler ve kahin Üneys’i daha iyi bulmuş. Üneys sürümüz ve bir o kadar daha deveyle geldi.
Ebu Zer şöyle devam etti: “Amca oğlu! Ben Rasulullah’ı (sav) görmeden önce üç sene namaz kıldım”. “Kime kılıyordun?” diye sordum. “Allah’a kılıyordum” dedi. “Ne tarafa dönüyordun?” diye sorunca “Rabbimin döndürdüğü tarafa” dedi. Yatsı namazını kılıyor, gecenin sonu geldiği zaman güneş üstüme çıkana kadar secde ediyordum.
Üneys “Benim Mekke’de bir işim var. Benim yerime buraya göz kulak olur musun?” dedi. Üneys yola çıktı ve Mekke’ye geldi. Geri dönmekte gecikmişti. Sonra geldi. “Ne yaptın?” diye sordum. “Mekke’de senin dininden bir adama rastladım. Allah’ın elçisi olduğunu iddia ediyor” dedi. “Peki insanlar onun hakkında ne söylüyorlar?” diye sordum. “Onun şair, kahin ve sihirbaz olduğunu söylüyorlar” dedim. Üneys de şairdi. Üneyse “Kahinlerin sözünü duydum. Onunkisi kahin sözü değil. Sözlerini şairlerin kalıplarına vurdum ama benden sonra gelen hiç kimse onun şiir olduğunu söyleyemez. Vallahi o doğru söylüyor, diğerleri ise yalan söylüyorlar.
Üneys’e “Benim yerimde sen dur da ben gidip ona bir bakayım” dedim. Sonra Mekke’ye geldim. Mekkeliler'den birinden yardım isteyip “Dinden çıktığını söylediğiniz kişi nerede?” diye sordum. Beni işaret etti ve “Alın size dinden çıkan” dedi. Bunun üzerine bütün vadi halkı, toprak, taş ve kemiklerle üzerime saldırdılar. Bayılıp düştüm. Uyandığımda kırmızı dikili taşlar gibiydim. Zemzem kuyusuna geldim ve üzerimdeki kanları yıkadım. Amcaoğlu! Orada otuz gün ve gece kaldım. Zemzem suyundan başka ne yemeğim ne içeceğim vardı. Ancak ben kilo aldım, hatta karnımın büküntüleri kıvrıldı. Hiç açlık hissetmiyordum. Mekkeliler ay ışığının etrafı aydınlattığı bir gecede uykuya dalmışlardı. Kabe’yi tavaf eden sadece iki kadın vardı. İsaf ve Naile’ye dua ediyorlardı. Tavafları sırasında benim yanıma geldiler. “Bu iki putu birbirine nikahlamak lazım” dedim. Sözlerini bırakmadılar. Bana geldiler. “Bunların odundan farkı yok, gerçekten söylüyorum” dedim. Bağıra çağıra gittiler. “Keşke yanımızda bizden bir adam olsaydı” dediler. Onların karşısına Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir çıktı. Aşağı doğru iniyorlardı. Hz. Peygamber “Size ne oldu?” diye sordu. “İnkarcı, Kabe ve örtüleri arasında” dediler. Hz. Peygamber “Size ne dedi?” diye sordu. “Ağız dolduracak bir söz söyledi” dediler.
Rasulullah (sav) arkadaşıyla birlikte, Kabe’ye geldi. Hacerü’l-esved’i selamladı, Kabe’yi tavaf etti ve namaz kıldı. Namazını bitirince, ona “Selam sana olsun ey Allah’ın resulü!” dedim. –Ebu Zer: Onu İslam selamıyla selamlayan ilk insan bendim-. “Sana da selam ve Allah’ın rahmeti olsun” diye selamımı aldı ve “Sen kimsin?” diye sordu. “Ben Gıfâr’danım” dedim. Elini kaldırdı, parmaklarını alnına koydu. Kendi kendime “Gıfârlı olmamdan hoşlanmadı” dedim. Gidip eline yapışayım dedim. Arkadaşı beni men etti. Onu benden daha iyi biliyordu. Sonra başını kaldırdı ve “Ne zamandır buradasın?” diye sordu. “Otuz gündür buradayım” dedim. “Sana kim yemek verdi?” diye sordu. “Zemzem suyundan başka yemeğim yoktu. Kilo aldım, karnımın büküntüleri bile kıvrıldı. Hiç susuzluk da hissetmedim.” dedim. “O mübarek bir sudur, gıdadır” buyurdu. Ebu Bekir “Ey Allah’ın Rasulü! Bana bu akşam onu doyurmam için izin ver!” dedi. Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir oradan ayrıldılar. Ben de onlarla birlikte gittim. Ebu Bekir bir kapı açtı ve Taif’in kuru üzümünden avuçlamaya başladı. Bu Mekke’de yediğim ilk yemekti. Sonra bir süre orada kaldım. Ardından Hz. Peygamber’in yanına gittim. Bana “Ben hurmalık bir yere yönlendirildim. Oranın Medine olduğunu sanıyorum. Sen benim için kavmine gidip İslam’ı tebliğ etsen nasıl olur? Belki Allah senin sayende onlara fayda verir ve sen de onlardan ecir kazanırsın.” dedi.
Ben Üneys’in yanına döndüm. “Bu kadar zamandır ne yaptın?” diye sordu. “Yaptığım şu, Müslüman oldum ve tasdik ettim.” Üneys “Ben de senin dininden yüz çevirecek değilim. Ben de Müslüman oldum ve tasdik ettim” dedi. Annemize geldik, o da şöyle dedi: “Ben de sizin dininizden yüz çevirecek değilim. Ben de Müslüman oldum ve tasdik ettim” dedi. Yüklerimizi yüklendik ve kavmimiz Gıfâr’a geldik. Onların yarısı Müslüman oldu. Onlara reisleri İma b. Rahda el-Gıfârî imamlık ediyordu. Kalan yarısı da “Rasulullah (sav) Medine’ye geldiği zaman Müslüman oluruz” dediler. Rasulullah (sav) Medine’ye gelince kalan yarısı da Müslüman oldu. Eslem kabilesi gelip “Ey Allah’ın Rasulü! Onlar bizim kardeşlerimiz. Onların Müslüman olduğu şekilde biz de Müslüman olduk” dediler ve islam’a girdiler. Rasulullah (sav) “Gıfâr’a Allah mağfiret etsin. Eslem’e Allah selamet versin” diye dua etti.


    Öneri Formu
7548 M006359 Müslim, Fadâilu's Sahabe, 132