Öneri Formu
Hadis Id, No:
30097, B003129
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ قُلْتُ لأَبِى أُسَامَةَ أَحَدَّثَكُمْ هِشَامُ بْنُ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ قَالَ لَمَّا وَقَفَ الزُّبَيْرُ يَوْمَ الْجَمَلِ دَعَانِى ، فَقُمْتُ إِلَى جَنْبِهِ فَقَالَ يَا بُنَىِّ ، إِنَّهُ لاَ يُقْتَلُ الْيَوْمَ إِلاَّ ظَالِمٌ أَوْ مَظْلُومٌ ، وَإِنِّى لاَ أُرَانِى إِلاَّ سَأُقْتَلُ الْيَوْمَ مَظْلُومًا ، وَإِنَّ مِنْ أَكْبَرِ هَمِّى لَدَيْنِى ، أَفَتُرَى يُبْقِى دَيْنُنَا مِنْ مَالِنَا شَيْئًا فَقَالَ يَا بُنَىِّ بِعْ مَالَنَا فَاقْضِ دَيْنِى . وَأَوْصَى بِالثُّلُثِ ، وَثُلُثِهِ لِبَنِيهِ ، يَعْنِى عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ يَقُولُ ثُلُثُ الثُّلُثِ ، فَإِنْ فَضَلَ مِنْ مَالِنَا فَضْلٌ بَعْدَ قَضَاءِ الدَّيْنِ شَىْءٌ فَثُلُثُهُ لِوَلَدِكَ . قَالَ هِشَامٌ وَكَانَ بَعْضُ وَلَدِ عَبْدِ اللَّهِ قَدْ وَازَى بَعْضَ بَنِى الزُّبَيْرِ خُبَيْبٌ وَعَبَّادٌ ، وَلَهُ يَوْمَئِذٍ تِسْعَةُ بَنِينَ وَتِسْعُ بَنَاتٍ . قَالَ عَبْدُ اللَّهِ فَجَعَلَ يُوصِينِى بِدَيْنِهِ وَيَقُولُ يَا بُنَىِّ ، إِنْ عَجَزْتَ عَنْهُ فِى شَىْءٍ فَاسْتَعِنْ عَلَيْهِ مَوْلاَىَ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا دَرَيْتُ مَا أَرَادَ حَتَّى قُلْتُ يَا أَبَتِ مَنْ مَوْلاَكَ قَالَ اللَّهُ . قَالَ فَوَاللَّهِ مَا وَقَعْتُ فِى كُرْبَةٍ مِنْ دَيْنِهِ إِلاَّ قُلْتُ يَا مَوْلَى الزُّبَيْرِ ، اقْضِ عَنْهُ دَيْنَهُ . فَيَقْضِيهِ ، فَقُتِلَ الزُّبَيْرُ - رضى الله عنه - وَلَمْ يَدَعْ دِينَارًا وَلاَ دِرْهَمًا ، إِلاَّ أَرَضِينَ مِنْهَا الْغَابَةُ ، وَإِحْدَى عَشْرَةَ دَارًا بِالْمَدِينَةِ ، وَدَارَيْنِ بِالْبَصْرَةِ ، وَدَارًا بِالْكُوفَةِ ، وَدَارًا بِمِصْرَ . قَالَ وَإِنَّمَا كَانَ دَيْنُهُ الَّذِى عَلَيْهِ أَنَّ الرَّجُلَ كَانَ يَأْتِيهِ بِالْمَالِ فَيَسْتَوْدِعُهُ إِيَّاهُ فَيَقُولُ الزُّبَيْرُ لاَ وَلَكِنَّهُ سَلَفٌ ، فَإِنِّى أَخْشَى عَلَيْهِ الضَّيْعَةَ ، وَمَا وَلِىَ إِمَارَةً قَطُّ وَلاَ جِبَايَةَ خَرَاجٍ وَلاَ شَيْئًا ، إِلاَّ أَنْ يَكُونَ فِى غَزْوَةٍ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَوْ مَعَ أَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ - رضى الله عنهم - قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الزُّبَيْرِ فَحَسَبْتُ مَا عَلَيْهِ مِنَ الدَّيْنِ فَوَجَدْتُهُ أَلْفَىْ أَلْفٍ وَمِائَتَىْ أَلْفٍ قَالَ فَلَقِىَ حَكِيمُ بْنُ حِزَامٍ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ فَقَالَ يَا ابْنَ أَخِى ، كَمْ عَلَى أَخِى مِنَ الدَّيْنِ فَكَتَمَهُ . فَقَالَ مِائَةُ أَلْفٍ . فَقَالَ حَكِيمٌ وَاللَّهِ مَا أُرَى أَمْوَالَكُمْ تَسَعُ لِهَذِهِ . فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ أَفَرَأَيْتَكَ إِنْ كَانَتْ أَلْفَىْ أَلْفٍ وَمِائَتَىْ أَلْفٍ قَالَ مَا أُرَاكُمْ تُطِيقُونَ هَذَا ، فَإِنْ عَجَزْتُمْ عَنْ شَىْءٍ مِنْهُ فَاسْتَعِينُوا بِى . قَالَ وَكَانَ الزُّبَيْرُ اشْتَرَى الْغَابَةَ بِسَبْعِينَ وَمِائَةِ أَلْفٍ ، فَبَاعَهَا عَبْدُ اللَّهِ بِأَلْفِ أَلْفٍ وَسِتِّمِائَةِ أَلْفٍ ثُمَّ قَامَ فَقَالَ مَنْ كَانَ لَهُ عَلَى الزُّبَيْرِ حَقٌّ فَلْيُوَافِنَا بِالْغَابَةِ ، فَأَتَاهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ ، وَكَانَ لَهُ عَلَى الزُّبَيْرِ أَرْبَعُمِائَةِ أَلْفٍ فَقَالَ لِعَبْدِ اللَّهِ إِنْ شِئْتُمْ تَرَكْتُهَا لَكُمْ . قَالَ عَبْدُ اللَّهِ لاَ . قَالَ فَإِنْ شِئْتُمْ جَعَلْتُمُوهَا فِيمَا تُؤَخِّرُونَ إِنْ أَخَّرْتُمْ . فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ لاَ . قَالَ قَالَ فَاقْطَعُوا لِى قِطْعَةً . فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ لَكَ مِنْ هَا هُنَا إِلَى هَا هُنَا . قَالَ فَبَاعَ مِنْهَا فَقَضَى دَيْنَهُ فَأَوْفَاهُ ، وَبَقِىَ مِنْهَا أَرْبَعَةُ أَسْهُمٍ وَنِصْفٌ ، فَقَدِمَ عَلَى مُعَاوِيَةَ وَعِنْدَهُ عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ وَالْمُنْذِرُ بْنُ الزُّبَيْرِ وَابْنُ زَمْعَةَ فَقَالَ لَهُ مُعَاوِيَةُ كَمْ قُوِّمَتِ الْغَابَةُ قَالَ كُلُّ سَهْمٍ مِائَةَ أَلْفٍ . قَالَ كَمْ بَقِىَ قَالَ أَرْبَعَةُ أَسْهُمٍ وَنِصْفٌ . قَالَ الْمُنْذِرُ بْنُ الزُّبَيْرِ قَدْ أَخَذْتُ سَهْمًا بِمِائَةِ أَلْفٍ . قَالَ عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ قَدْ أَخَذْتُ سَهْمًا بِمِائَةِ أَلْفٍ . وَقَالَ ابْنُ زَمْعَةَ قَدْ أَخَذْتُ سَهْمًا بِمِائَةِ أَلْفٍ . فَقَالَ مُعَاوِيَةُ كَمْ بَقِىَ فَقَالَ سَهْمٌ وَنِصْفٌ . قَالَ أَخَذْتُهُ بِخَمْسِينَ وَمِائَةِ أَلْفٍ . قَالَ وَبَاعَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ نَصِيبَهُ مِنْ مُعَاوِيَةَ بِسِتِّمِائَةِ أَلْفٍ ، فَلَمَّا فَرَغَ ابْنُ الزُّبَيْرِ مِنْ قَضَاءِ دَيْنِهِ قَالَ بَنُو الزُّبَيْرِ اقْسِمْ بَيْنَنَا مِيرَاثَنَا . قَالَ لاَ ، وَاللَّهِ لاَ أَقْسِمُ بَيْنَكُمْ حَتَّى أُنَادِىَ بِالْمَوْسِمِ أَرْبَعَ سِنِينَ أَلاَ مَنْ كَانَ لَهُ عَلَى الزُّبَيْرِ دَيْنٌ فَلْيَأْتِنَا فَلْنَقْضِهِ . قَالَ فَجَعَلَ كَلَّ سَنَةٍ يُنَادِى بِالْمَوْسِمِ ، فَلَمَّا مَضَى أَرْبَعُ سِنِينَ قَسَمَ بَيْنَهُمْ قَالَ فَكَانَ لِلزُّبَيْرِ أَرْبَعُ نِسْوَةٍ ، وَرَفَعَ الثُّلُثَ ، فَأَصَابَ كُلَّ امْرَأَةٍ أَلْفُ أَلْفٍ وَمِائَتَا أَلْفٍ ، فَجَمِيعُ مَالِهِ خَمْسُونَ أَلْفَ أَلْفٍ وَمِائَتَا أَلْفٍ .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, ona Ebu Üsame (Hammad b. Üsame), ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Abdullah b. Zübeyr şöyle demiştir: Cemel vakası gününden savaş durunca (babam) Zübeyr b. Avvam beni çağırdı ve: "Ey oğulcuğum! Bugün öldürülenler ya zalim yada mazlumdur. Bana gelince bugün mazlum olarak öldürüleceğimi sanıyorum. En büyük endişelerimden birisi borcumdur. Borçlarımız mallarımızdan geriye bir şey bırakmayacak mı, ne dersin?" dedi ve "Ey oğulcuğum! Malımı sat, borcumu öde" diye ekledi. Malının üçte birini de vasiyet etti. Bunun üçte birini Abdullah'ın çocukları olan torunlarına vasiyet etti. Daha sonra da "Borçlar ödendikten sonra malımızdan bir şey kalırsa üçte biri senin oğullarına aittir" dedi. Hişam dedi ki: Abdullah b. Zübeyr'in çocuklarının bazısı yaşça Zübeyr'in oğulları olan Hubeyb ve Abbad'ın akranıydı. Zübeyr'in bu vasiyeti yaptığı gün dokuz oğlu ve dokuz kızı vardı.
Abdullah dedi ki: Babam Zübeyr, borcunun ödenmesini bana vasiyet etmeye başladı ve şöyle diyordu: Ey oğulcuğum! Eğer borç ödemekten herhangi bir şekilde aciz kalırsan, o zorluğa karşı Mevlamdan yardım iste! Abdullah da şöyle dedi: Vallahi ben babamın bu "Mevlâm" sözüyle ne kasdettiğini bilemedim. Sonunda: Babacığım, senin Mevlan kimdir? diye sordum. O da: (Benim Mevlam) Allah'tır, dedi.
Abdullah şöyle devam etti: Vallahi ben onun borcunu ödemekten dolayı herhangi bir sıkıntıya düştükçe muhakkak: 'Yâ Mevlâ'z-Zübeyr (Ey Zübeyr'in Efendisi)! Zübeyr'in borcunu ödemede kolaylık ihsan et! diye dua ettim; akabinde Yüce Allah onun borcunu ödedi. Sonunda Zübeyr öldürüldü. Zübeyr arkasında altın ve gümüş para bırakmadı; o yalnız bazı araziler bıraktı. Gâbe bölgesinde bir arazi, Medine'de on bir ev, Basra'da iki ev, Kûfe'de bir ev ve Mısır'da da bir ev bırakmıştı.
Abdullah dedi ki: Zübeyr'in üzerindeki borç şöyle oluşmuştur: Bir kimse ona emanet bırakmak istediğinde Zübeyr, ona; 'Hayır, emanet olarak değil, borç olarak bırak. Çünkü ben bu malın zayi olmasından korkarım' derdi. Zübeyr hayatı boyunca ne bir valilik ne zekat toplama memurluğu ne de başka bir idari görev yaptı. Sadece Rasulullah'la (sav), Ebu Bekir, Ömer ve Osman'la cihada katılmıştır.
Abdullah b. Zübeyr şöyle devam etti: Babamın borcunu hesapladım; iki milyon iki yüz bin dinar olduğunu gördüm. Hakim b. Hişam ile karşılaşmıştım. Bana; 'Ey kardeşimin oğlu! Kardeşimin borcu ne kadardır?' diye sordu. Ben de ona babamın borcunun tamamını söylemedim. Sadece yüz bin dinar, dedim. Bunun üzerine Hakim; 'Allah'a yemin ederim ki, sahip olduğun malın bunu ödeyebileceğini sanmıyorum' dedi. Ona; 'Eğer bu borç iki yüz milyon iki yüz bin dinar ise, o zaman ne dersin' dedim. O da: 'Buna gücünüzün yeteceğini sanmıyorum, eğer dara düşerseniz benden yardım isteyin' dedi.
Ravi dedi ki: Zübeyr, Gâbe'deki araziyi yüz yetmiş bine satın almıştı. Oğlu Abdullah ise bu araziyi satmak için bir milyon altı yüz bine sattı. Sonra ayağa kalktı ve: 'Her kimin Zübeyr'de alacağı varsa, Gâbe'ye bizim yanımıza gelsin, dedi. Akabinde Abdullah b. Cafer b. Ebu Talib oraya geldi. Abdullah'ın, Zübeyr'den alacağı dört yüz bin dinar vardı. Abdullah, Abdullah b. Zübeyr'e hitaben: 'Eğer isterseniz bu dört yüz binlik alacağımı size bırakayım' dedi. Abdullah b. Zübeyr de; hayır, dedi. Abdullah: 'Şayet borcunuzdan bir kısmını geri bırakmak isterseniz benimkini bırakabilirsiniz' dedi.
Abdullah b. Zübeyr de: 'Hayır, alacağını geri bırakma' dedi. Ravi dedi ki: Abdullah b. Cafer: 'Öyleyse bu araziden benim için bir parça kesin' dedi. Abdullah b. Zübeyr de ona hitaben: 'Şuradan şuraya kadar olan parça senindir' dedi.
Ravi dedi ki: Abdullah b. Zübeyr, Gâbe arazisinin bir kısmını sattı da babası Zübeyr'in borcunu ödedi. Borcun hepsini tamamen ödedikten sonra Gâbe arazisinden dört buçuk pay kaldı. Abdullah b. Zübeyr akabinde Şam'a Muaviye b. Ebu Sufyan'ın yanına geldi. Muaviye'nin yanında Amr b. Osman, el-Munzir b. Zübeyr ve İbn Zem'a bulunuyordu. Muaviye, Abdullah b. Zubeyr'e hitaben: 'Gâbe arazisine ne kadar değer biçildi? dedi. Abdullah da: 'Her hisse için yüz bin dinar' dedi Muaviye: 'Geriye kaç pay kaldı?' Abdullah da: 'Dört buçuk pay kaldı' dedi. el-Munzir b. Zubeyr: 'Ben yüz bine bir pay satın aldım' dedi. Amr b. Osman: 'Ben de yüz bine bir pay satın aldım' dedi. İbn Zem'a: 'Ben de yüz bine bir pay satın aldım' dedi. Bu sefer Muaviye: 'Geriye ne kadar pay kaldı?' diye sordu. Abdullah ise: 'Bir buçuk pay kaldı'dedi. Muaviye de: 'Ben de onu yüz elli bine satın aldım' dedi. Ravi dedi ki: Abdullah b. Cafer, Muaviye'den onun payını altı yüz bin karşılığında satın aldı. Abdullah b. Zübeyr babasının borçlarını ödeyip bu borç işini bitirdiği zaman Zübeyr'in diğer oğulları kendisine: 'Artık mirasımızı aramızda paylaştır' dediler. Bunun üzerine Abdullah: "Hayır, Allah'a yemin ederim ki, dört sene hacc mevsiminde 'Haberiniz olsun! Her kimin Zubeyr üzerinde alacağı bir hakk varsa bize gelsin de o borcu ödeyelim!' diye ilan etmedikçe, mirası aranızda paylaştırmam' dedi. Ravi dedi ki: Artık Abdullah b. Zübeyr her sene hacc mevsiminde böyle ilan etmeye başladı. Nihayet dört yıl geçince mirası Zübeyr'in oğulları arasında paylaştırdı. Ravi dedi ki: Zübeyr öldüğü zaman arkasında dört eşini bırakmıştı. Babası Zübeyr'in vasiyeti olan üçte biri ayırdı. Geri kalan maldan her eşine bir milyon iki yüz bin dinar hisse düştü. Buna göre Zübeyr'in tüm serveti elli milyon iki yüz bindir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Farzu'l-Humus 13, 1/820
Senetler:
1. Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvâm el-Esedî (Zübeyr b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza)
2. Ebu Bekir Abdullah b. Zübeyr el-Esedî (Abdullah b. Zübeyr b. Avvam)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
5. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
6. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Arazi, mülkiyet hukuku
Borç, ödemek, en güzel şekilde
Borç, Vasiyet, vasiyetin yerine getirilmesinden önce borcun ödenmesi
Müslüman, Eman vermek/Emanete riayet
Sahabe, Hz. Peygamber'den sonraki durumları
Sorumlululuk, herkes konumuna göre
Yönetim, yönetici olmada istekli olmamak