2 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu’l-Hasen b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd, ona Ahmed b. Ali el-Hazzâz, ona Esîd b. Zeyd el-Cemmâl, ona Amr b. Şemr (T) Bize Ebu Zekeriyya b. Ebu İshak el-Müzekkî, ona Ebu Muhammed el-Horasanî, ona Ubeyd b. Ebu Harun, ona İbrahim b. Habib, ona Amr b. Şemr, ona da Câbir, ona da Şa’bî şöyle dediğini rivayet etti:
Ali b. Ebu Tâlib (r.a.) bir gün çarşıya çıktı ve zırh satan Hıristiyan birisine rastladı. (Râvî) dedi ki:
Ali (r.a.) zırhı tanıdı ve:
“Bu benim zırhım! Seninle benim aramda (hüküm verecek) Müslümanların kadısıdır” dedi. (Râvî) dedi ki:
(O zaman) Müslümanların kadısı Şüreyh idi, Hz. Ali de (ondan) onu yargılamasını istedi. (Râvî) dedi ki:
Şüreyh mü’minlerin emirini görünce kadılık makamından kalktı ve yerine Ali (r.a.)’ı oturttu. Şüreyh de (davalı) Hıristiyan’ın yanına Hz. Ali’nin ön tarafına oturdu. Bunun üzerine Ali (r.a.) ona şöyle dedi:
“Yâ Şüreyh! Şayet hasmım Müslüman biri olsaydı elbette ben onunla birlikte hasım sandalyesine otururdum. Ancak ben Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:
‘Onlarla ne musafaha yapınız, ne (sözünüze) onlara selam vererek başlayınız, ne hastalarını ziyaret ediniz ne de onlara (hayır) dua ediniz. Onları yolların kenarlarından (yürümeye) zorlayınız. Allah Teâlâ’nın onları aşağılaması gibi siz de onları aşağılayınız.’
Benimle onun arasında (şimdi) hükmet yâ Şüreyh!” Bunun üzerine Şüreyh dedi ki:
“(Pekala) ey Mü’minlerin Emiri (ne) söylüyorsun?” (Râvî) dedi ki:
Hz. Ali şöyle dedi:
“Bu benim zırhımdır. Uzun zaman önce benim elimden (kaybolup) gitmişti.” (Râvî) dedi ki:
Şüreyh:
“Ey Hıristiyan! Sen ne söylüyorsun (buna)?” dedi. (Râvî) dedi ki:
Hıristiyan da şöyle dedi:
“Ben, Mü’minlerin Emiri’nin; ‘Bu zırh benim zırhımdır’ (sözünü) yalanlamıyorum.” (Râvî) dedi ki:
Bunun üzerine Şüreyh şöyle dedi:
“(O zırhın) onun elinden alınmasına dair bir durum göremiyorum. Delilin var mı?”
Ali (r.a.) da:
“Şureyh doğru söyledi” dedi. (Râvî) dedi ki:
Bunun üzerine Hıristiyan:
“Ben bunun peygamberlerin ahkâmı olduğuna şehadet ederim ki Mü’minlerin emiri kadısına geliyor ve kadısı da o konuda onun aleyhine hükmediyor. Vallahi ey Mü’minlerin emiri! Ordunun peşinden seni takip etmiştim. Devenden (bir takım) eşyalar yere düşmüştü de ben de onu almıştım. Şüphesiz ben (bu durum karşısında) Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın resulü olduğuna şehadet getiriyorum.” (Râvî) dedi ki:
Ali (r.a.) da:
“Müslüman olduğuna göre o (zırh) senindir” dedi ve onu yaşlı bir ata bindirdi. (Râvî) dedi ki:
Şa’bî de şöyle demiştir:
“Andolsun ki onu müşriklerle savaşırken gördüm.”
Bu, Ebu Zekeriyya’nın rivayet ettiği hadisin lafzıdır. İbn Abdân’ın rivayetinde ise:
Dedi ki: “Ey Şüreyh! Hasmım Hıristiyan olmasaydı kesinlikle ben (onunla birlikte) senin önüne çökerdim” ifadesi vardır. (Hadisin) sonunda da şöyle demiştir:
“Ali (r.a.) kendine ait olan o (zırhı) ona hibe etti ve ona iki bin (dirhem) verilmesini emretti. Sıffin günü onunla birlikte yaralandı.”
Hadisin geri kalan kısmı (lafızları biraz farklı olsa da) aynı manadadır. (Bu hadis) yine başka bir tarikle A’meş’ten, o da İbrahim et-Teymî’den zayıf olarak rivayet edilmiştir.
Bize Ebu’l-Hasen b. Abdan, ona Ahmed b. Ubeyd, ona Ahmed b. Ali el-Hazzâz, ona Esîd b. Zeyd el-Cemmâl, ona Amr b. Şemr (T) Bize Ebu Zekeriyya b. Ebu İshak el-Müzekkî, ona Ebu Muhammed el-Horasanî, ona Ubeyd b. Ebu Harun, ona İbrahim b. Habib, ona Amr b. Şemr, ona da Câbir, ona da Şa’bî şöyle dediğini rivayet etti:
Ali b. Ebu Tâlib (r.a.) bir gün çarşıya çıktı ve zırh satan Hıristiyan birisine rastladı. (Râvî) dedi ki:
Ali (r.a.) zırhı tanıdı ve:
“Bu benim zırhım! Seninle benim aramda (hüküm verecek) Müslümanların kadısıdır” dedi. (Râvî) dedi ki:
(O zaman) Müslümanların kadısı Şüreyh idi, Hz. Ali de (ondan) onu yargılamasını istedi. (Râvî) dedi ki:
Şüreyh mü’minlerin emirini görünce kadılık makamından kalktı ve yerine Ali (r.a.)’ı oturttu. Şüreyh de (davalı) Hıristiyan’ın yanına Hz. Ali’nin ön tarafına oturdu. Bunun üzerine Ali (r.a.) ona şöyle dedi:
“Yâ Şüreyh! Şayet hasmım Müslüman biri olsaydı elbette ben onunla birlikte hasım sandalyesine otururdum. Ancak ben Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:
‘Onlarla ne musafaha yapınız, ne (sözünüze) onlara selam vererek başlayınız, ne hastalarını ziyaret ediniz ne de onlara (hayır) dua ediniz. Onları yolların kenarlarından (yürümeye) zorlayınız. Allah Teâlâ’nın onları aşağılaması gibi siz de onları aşağılayınız.’
Benimle onun arasında (şimdi) hükmet yâ Şüreyh!” Bunun üzerine Şüreyh dedi ki:
“(Pekala) ey Mü’minlerin Emiri (ne) söylüyorsun?” (Râvî) dedi ki:
Hz. Ali şöyle dedi:
“Bu benim zırhımdır. Uzun zaman önce benim elimden (kaybolup) gitmişti.” (Râvî) dedi ki:
Şüreyh:
“Ey Hıristiyan! Sen ne söylüyorsun (buna)?” dedi. (Râvî) dedi ki:
Hıristiyan da şöyle dedi:
“Ben, Mü’minlerin Emiri’nin; ‘Bu zırh benim zırhımdır’ (sözünü) yalanlamıyorum.” (Râvî) dedi ki:
Bunun üzerine Şüreyh şöyle dedi:
“(O zırhın) onun elinden alınmasına dair bir durum göremiyorum. Delilin var mı?”
Ali (r.a.) da:
“Şureyh doğru söyledi” dedi. (Râvî) dedi ki:
Bunun üzerine Hıristiyan:
“Ben bunun peygamberlerin ahkâmı olduğuna şehadet ederim ki Mü’minlerin emiri kadısına geliyor ve kadısı da o konuda onun aleyhine hükmediyor. Vallahi ey Mü’minlerin emiri! Ordunun peşinden seni takip etmiştim. Devenden (bir takım) eşyalar yere düşmüştü de ben de onu almıştım. Şüphesiz ben (bu durum karşısında) Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın resulü olduğuna şehadet getiriyorum.” (Râvî) dedi ki:
Ali (r.a.) da:
“Müslüman olduğuna göre o (zırh) senindir” dedi ve onu yaşlı bir ata bindirdi. (Râvî) dedi ki:
Şa’bî de şöyle demiştir:
“Andolsun ki onu müşriklerle savaşırken gördüm.”
Bu, Ebu Zekeriyya’nın rivayet ettiği hadisin lafzıdır. İbn Abdân’ın rivayetinde ise:
Dedi ki: “Ey Şüreyh! Hasmım Hıristiyan olmasaydı kesinlikle ben (onunla birlikte) senin önüne çökerdim” ifadesi vardır. (Hadisin) sonunda da şöyle demiştir:
“Ali (r.a.) kendine ait olan o (zırhı) ona hibe etti ve ona iki bin (dirhem) verilmesini emretti. Sıffin günü onunla birlikte yaralandı.”
Hadisin geri kalan kısmı (lafızları biraz farklı olsa da) aynı manadadır. (Bu hadis) yine başka bir tarikle A’meş’ten, o da İbrahim et-Teymî’den zayıf olarak rivayet edilmiştir.