11586 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Velîd, ona Şu'be, ona Süleyman el-A'meş, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah ve Sabit, onlara da Enes'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Verdiği sözden dönen her hain için Kıyamet gününde onun alameti farikası olacak bir bayrak dikilir,-diğer bir rivayet göre- bir bayrak görülür."
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir:
Hevâzin kabilesi heyeti Müslüman olarak Rasulullah'a gelip mallarının ve esirlerinin geri verilmesini istedikleri zaman, Rasulullah (sav) onlara "Bana sözün en sevimli geleni doğru olanıdır. Şimdi siz iki şıktan birini; ya esirleri ya da malları tercih ediniz. Ben (sizin gelmenizi gözeterek) bunları taksim etmeden bekletmiştim" buyurdu. Gerçekten de Hz. Peygamber (sav) Tâif'ten döndüğü vakit yaklaşık on gece onların Tâif'den gelmelerini beklemişti. Rasulullah'ın kendilerine ancak iki şıktan birini geri vereceği kesin olarak belli olunca Rasûlullah'a “Biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla sena etikten sonra şöyle hitap etti: "Şimdi bu (Hevâzin'li) kardeşleriniz, kusurlarından tövbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermeyi düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönüllerini hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." Bunun üzerine insanlar “Biz Hevâzin esirlerini gönül hoşluğu ile serbest bırakıyoruz ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) onlara "şimdi biz, esirini gönül rızasıyla verenlerle karşılıksız vermeye razı olmayanları ayırt edemeyiz. Onun için siz gidiniz, bize durumunuzu, işlerinizi bilip yürüten kişileriniz, gelsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine çekildiler ve kabilelerin bilirkişileri onlarla konuştu. Sonra bu bilirkişilerin her biri Rasulullah'a geri gelip, kavminin esirlerini vermekten memnun olduklarını ve Rasulullah'a bu konuda izin verdiklerini bildirdiler.
İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirlerinden bize ulaşan haber budur.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona İbn Müseyyeb, ona da Cubeyr b. Mut'im şöyle demiştir:
Osmân b. Affân ile birlikte Rasulullah'ın yanına gittik ve “ey Allah'ın Rasulü, Muttalib oğullarına verdin de bizleri bıraktın. Hâlbuki biz de senin yanında, nesep bakımından Muttalib oğulları ile aynı konumdayız” dedik. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Muttalib oğulları ile Hâşim oğulları bir soydur" buyurdu.
Leys der ki: Bana Yunus, bu hadisi rivayet etmiş ve şu eklemeyi yapmıştır: Cubeyr “Peygamber (sav) (yaptığı taksimatta) Abduşşems ve Nevfel oğullarına birer pay ayırmamıştı" demiştir.
İbn İshâk der ki: Abduşşems, Hâşim ve Muttalib ana bir kardeşlerdir, anaları da Âtike bt. Murre'dir. Nevfel de bu üçü ile baba bir kardeştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta vardır. İbn Hacer, rivayetin muttasıl olduğunu ifade ettikten sonra onun muallak olabileceği ihtimalini de kaydetmektedir (Fethü'l-Bârî, Dârü'l-Ma'rife, VI, 245). Tarafımızdan, ihtiyaten, rivayetin muallak olduğu tercih edilmiştir.
Bize Mahmud b. Ğaylân, ona Ebu Üsâme, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Esma bt. Ebu Bekir şöyle demiştir:
Ben, Rasulullah'ın (sav) Zübeyir'e vermiş olduğu hurmalıktan başımın üstünde hurma çekirdeği taşırdım. Bu hurmalık, benim evimden bir fersahın üçte ikisi kadar uzaklıkta idi.
Ebu Damra'nın, Hişâm'dan, onun da babasından yaptığı rivayette Ebu Damra “Hz. Peygamber (sav) Zübeyir'e Nadîroğulları mallarından bir arazi verdi” demiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Enes b. İyaz arasında inkıta vardır.
Bize Ebu Numan, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Nafi şöyle rivayet etmiştir:
Ömer b. Hattâb “ey Allah'ın Rasulü, Cahiliye döneminde (Mescid-i Harâm'da) bir gün itikâf etmeyi adamıştım borç olarak üzerimde bulunmaktadır.” dedi. Peygamber (sav) ona adağını yerine getirmesini emretti. Ömer, Huneyn'de elde edilen esirlerinden iki cariye elde etti. Bunları Mekke'deki evlerden birinin içine koydu. Daha sonra Rasulullah (sav), Huneyn esirlerini hürriyetlerine kavuşturdu. Esirler de sokaklarda koşmaya başladılar. Bunun üzerine Ömer, oğluna “ey Abdullah! Bak bakalım ne oluyor?” dedi. Abdullah “Rasulullah (sav) esirleri hürriyetlerine kavuşturmuş” dedi. Ömer de oğluna “haydi sen de git ve o iki cariyeyi salıver” dedi.
Nafi der ki: Rasulullah (sav) Ci'râne'den umre yapmamıştır. Eğer orada umre yapmış olaydı bu husus Abdullah b. Ömer'e gizli kalmazdı. Cerir b. Hazım, ona Eyyüb, ona Nafi, ona da İbn Ömer'in rivayetinde “Bu iki cariye ganimetin beşte birinden idi” ziyadesi vardır.
Mamer b. Raşid, Eyyüb'den, oda Nafi'den, oda İbn Ömer'den bu rivayeti Nezir konusunda aktarmış, ancak burada “Yevme” lafzına yer vermemiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Cerîr b. Hazım arasında inkıta vardır.
Bize Ebu Numan, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Nafi şöyle rivayet etmiştir:
Ömer b. Hattâb “ey Allah'ın Rasulü, Cahiliye döneminde (Mescid-i Harâm'da) bir gün itikâf etmeyi adamıştım borç olarak üzerimde bulunmaktadır.” dedi. Peygamber (sav) ona adağını yerine getirmesini emretti. Ömer, Huneyn'de elde edilen esirlerinden iki cariye elde etti. Bunları Mekke'deki evlerden birinin içine koydu. Daha sonra Rasulullah (sav), Huneyn esirlerini hürriyetlerine kavuşturdu. Esirler de sokaklarda koşmaya başladılar. Bunun üzerine Ömer, oğluna “ey Abdullah! Bak bakalım ne oluyor?” dedi. Abdullah “Rasulullah (sav) esirleri hürriyetlerine kavuşturmuş” dedi. Ömer de oğluna “haydi sen de git ve o iki cariyeyi salıver” dedi.
Nafi der ki: Rasulullah (sav) Ci'râne'den umre yapmamıştır. Eğer orada umre yapmış olaydı bu husus Abdullah b. Ömer'e gizli kalmazdı. Cerir b. Hazım, ona Eyyüb, ona Nafi, ona da İbn Ömer'in rivayetinde “Bu iki cariye ganimetin beşte birinden idi” ziyadesi vardır.
Mamer b. Raşid, Eyyüb'den, oda Nafi'den, oda İbn Ömer'den bu rivayeti Nezir konusunda aktarmış, ancak burada “Yevme” lafzına yer vermemiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Mamer b. Raşid arasında inkıta vardır.
Bize Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişam, ona da babası (Urve b. Zübeyir) şöyle haber vermiştir:
Ervâ hakkının ihlal edilmesinden dolayı Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'i Mervan'a şikayet etti. Said bunun üzerine şöyle dedi: Ben mi onun hakkını ihlal ederek ondan bir şey almışım. Vallahi ben Hz. Peygamber'den (sav) şöyle işittim: "Kim bir karış toprağı haksızca bir araziden alırsa bu arazi kıyamet günü yerin yedi katıyla birlikte onun boynuna dolanır."
İbn Ebu Zinad, Hişam'dan o da babasından (Urve b. Zübeyr), Said b. Zeyd'in hadisi naklederken şöyle dediğini haber vermiştir: "Hz. Peygamber'in huzuruna girdim."
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdurrahman b. Ebu Zinad arasında inkıta vardır.
Bize Fadl b. Yakub, ona Abdullah b. Cafer er-Rakkî, ona Mu'temir b. Süleyman, ona Saîd b. Übeydullah es-Sakafî, ona Bekir b. Abdullah el-Müzenî ve Ziyâd b. Cübyr, onlara da Cübeyr b. Hayye şöyle demiştir:
Ömer müşriklerle savaşmaları için İran'ın büyük şehirleri üzerine ordular gönderdi. (Yapılan savaşlarda) Hürmüzân Müslüman oldu. Bunun üzerine Ömer “ey Hürmüzân, şu (Fars, Isfahan, Azerbaycan) gazalarım hakkında sana danışmak istiyorum” dedi. Hürmüzân “evet, bu topraklarda yaşayan Müslüman düşmanları, iki kanadı, iki ayağı ve bir başı bulunan bir kuşa benzer. Bu kuşun kanatlarından biri kırılsa, bir kanadı ve bir başı ile iki ayağı üstünde durur. Öbür kanadı da kırılmış olsa bir başı ve iki ayağı ile yaşar durur. Amma kuşun başı ezilirse ayakları da, kanatları da, başı da gider. İşte bu baş, Kisrâ'dır. Kanadın biri Kayser'dir, diğeri de Fâris'tir. Ey Müminlerin Emiri, Müslümanlara, Kisrâ üzerine yürümelerini emret” dedi.
Bekir ve Ziyâd, Cübeyr b. Hayye'den rivayetle şöyle demişlerdir: Ömer bizi gaza için çağırdı ve başımıza Numan b. Mukarrin'i kumandan yaptı. Düşman diyarına varınca Kisrâ'nın kumandanı kırk bin asker ile karşımıza çıktı. Bir tercüman ayağa kalktı ve “içinizden bir kişi bana cevap versin” dedi. Bunun üzerine Muğîre “ne istersen sor” dedi. Tercüman “sizler kimsiniz?” dedi. Muğîre şöyle cevap verdi: “biz Arap soyundan kimseleriz. Vaktiyle azgın bir eşkıyalık, zorlu bir belâ içinde yaşar, açlıktan hurma çekirdeği ve deri parçası yer, deve yününden ve kıldan elbise giyer, ağaçlara ve taşlara tapardık. Biz böyle bir vahşet ve cehalet içinde iken, göklerin ve yerlerin, şanı büyük, azameti yüce Rabbi, bize kendi aramızdan bir peygamber gönderdi. Biz O'nun anasını, babasını tanırız. Rabbimizin elçisi Peygamberimiz (sav) bize, bir olan Allah'a inanıncaya ya da cizye ödeyinceye kadar, sizinle savaşmamızı emretti ve Rabbimizin şu mesajını iletti: Bizden şehit olanlar, benzeri asla görülmemiş nimetlerle dopdolu olan cennete gidecek. Gazi olup hayatta kalanlar ise size sahip olacaklardır.”
Numan (b. Mukarrin, Muğîre'ye) şöyle demiştir:
Allah sana, Rasulullah (sav) ile beraber bu gibi nice seferde bulunma fırsatı vermiştir. (Sabır ve teenni ile hareket etmek) seni pişman etmez ve küçük düşürmez. Ben de Rasulullah (sav) ile beraberinde savaşa katıldım. Rasulullah (sav) Sabahaın ilk vakitlerinde savaşa girmemiş ise öğlen ve ikindi namazlarının kılınıp, rüzgarın esintisiyle havanın serinlediği vakte kadar beklerdi.
Açıklama: İbn Hacer'e göre rivayet muallak olmayıp muttasıldır (Fethü'l-Bârî, Dârü'l-Ma'rife, VI, 242).