11586 Kayıt Bulundu.
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Abdullah b. Ömer en-Nümeyrî, ona Yunus b. Yezîd, ona Zührî, ona da Urve b. Zübeyir, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah b. Abdullah -her biri hadisten bir bölümü bana aktararak- Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe'nin (r.anha) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Ümmü Mıstah ile birlikte giderken, onun ayağı kaydı ve "kahrolasın Mıstah" diye oğluna beddua etti. Ben de "ne kötü bir söz söyledin, sen Bedir Savaşına katılmış bir kişiye sövüyor musun?" dedim...
Âişe İfk hadisinin tamamını aktardı.
Açıklama: Hadisin tamamı için 141&arama=a'>B004141 numaralı hadise bakınız.
Bana Hasan b. Müdrik, ona Yahya b. Hammâd, ona Ebu Avâne, ona Ebu Bişr, ona da Saîd, b. Cübeyr şöyle demiştir:
Ben İbn Abbâs'a "Haşr Suresi" dedim o da bana "Nadîr Suresi şeklinde söyle" dedi.
Ebu Bişr'in bu rivayetine Huşeym mutabaat etmiştir
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Hüşeym b. Beşîr arasında inkıta vardır.
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Abdullah b. Ömer en-Nümeyrî, ona Yunus b. Yezîd, ona Zührî, ona da Urve b. Zübeyir, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah b. Abdullah -her biri hadisten bir bölümü bana aktararak- Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe'nin (r.anha) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Ümmü Mıstah ile birlikte giderken, onun ayağı kaydı ve "kahrolasın Mıstah" diye oğluna beddua etti. Ben de "ne kötü bir söz söyledin, sen Bedir Savaşına katılmış bir kişiye sövüyor musun?" dedim...
Âişe İfk hadisinin tamamını aktardı.
Açıklama: Hadisin tamamı için 141&arama=a'>B004141 numaralı hadise bakınız.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti:
Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız.
Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti:
Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız.
Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti:
Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız.
Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti:
Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız.
Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti:
Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız.
Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Malik b. Evs b. Hadesân en-Nasrî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Ömer (bir gün beni çağırdı. Yanında otururken) teşrifat memuru Yerfa gelerek “Osman, Abdurrahman, Zübeyr ve Sa’d huzurunuza girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Ömer “Peki, onları içeriye al” dedi. Bir süre sonra teşrifatçı gelip “Abbas ve Ali içeri girmek için izin istiyorlar. Müsaadeniz var mı?” diye sordu. Ömer “Evet” dedi. Onlar içeri girip selam verince, Abbas “Ey Müminlerin Emiri! Benimle (Ali'yi işaret ederek) şunun arasında hüküm ver” dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın fey olarak Rasulüne (sav) verdiği Nadir oğulları hurmalığından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Birbirlerine sövüp sayınca meclistekiler “Ey Müminlerin Emiri! Bunların arasında hüküm ver de birbirleriyle didişip durmasınlar” dediler. Bunun üzerine Ömer “ağır olun bakalım! İradesi ve izni ile, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah hakkı için size sorarım, Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kastettiğini biliyor musunuz?” dedi. Topluluk “Evet, Rasulullah (sav) böyle buyurdu” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbas'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım. Rasulullah’ın (sav) böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?” dedi. Ali ile Abbas “Evet” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Ömer “Şimdi ben size bu konu hakkında bilgi vereyim” dedi ve şöyle devam etti:
Allah (cc) bu fey konusunda tasarrufu Rasulüne (sav) bırakmış ve Ondan başka kimseye bu hakkı vermeyip "Allah’ın onlardan alıp rasulüne fey olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah, elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah, her şeye kadirdir" (Haşr, 59/6) buyurmuştur. Dolayısıyla bu malda tasarruf, yalnız Rasulullah’ın (sav) hakkı idi. Sonra vallahi O, bu malı, sizi göz ardı edip sadece kendi kullanımına tahsis etmedi, size de verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey malından kendine kala kala (bu araziler) kaldı. Rasulullah (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara verir, sonra bundan arta kalanı alıp Allah'ın (vakıf) malı kılardı. Bu malı Rasulullah (sav) sağlığında böyle kullandı. Sonra vefat edince Ebu Bekir 'Ben Rasullah’ın (sav) halifesiyim!' diyerek o mala el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı. O zaman sizler de vardınız.
Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek şöyle dedi: Ebu Bekir'in bu şekilde muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, dindar, akıl ve zeka sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebu Bekir'in vefatını diledi. Ben de “Rasulullah'ın (sav) ve Ebu Bekir'in velisiyim!” diyerek halifeliğimin ilk iki yılında bu mala el koyup Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in yaptığının aynısını yaptım. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğru bir şekilde, dinime bağlı, akıl ve şuurumla davrandım ve hakka uydum. Sonra her ikiniz birden bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve aranızda ihtilaf yoktu. Ey Abbas! Sen bana geldin. Bunun üzerine ben sizlere Rasulullah’ın (sav) "Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğu cevabını verdim. Sonra bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm. Ve size “İsterseniz (bu hurmalıkları) size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve göreve geldiğim zamanımda benim idare ettiğim gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz artık bana bir şey söylemeyiniz” dedim. Bu teklifim üzerine siz de “Bu şartla bize ver!” dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilaf üzerine) şimdi benden bunun haricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? İzniyle ve iradesiyle, göğün ve yerin varlığını koruduğu Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden aciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin adınıza güzelce idare ederim.
Bize İbrahim b. Münzir, ona Muhammed b. Füleyh b. Süleyman, ona Musa b. Ukbe, ona da İbn Şihâb, " İşte Hz. Peygamber'in (sav) gazaları"diyerek hadisi aktardı ve şöyle dedi:
Rasulullah (sav) (Bedir şehitlerinin) cenazelerini gömerken onlara "Sizler Rabbinizin vadettiği şeyi gerçekten buldunuz mu?" buyurdu. Musa b. Ukbe der ki: Nâfi'nin Abdullah'den rivayetine göre Sahabeden bir kısım insanlar "ey Allah'ın Rasulü, ölmüş insanlara mı sesleniyorsun" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "Sizler benim dediklerimi, onlardan daha iyi duyuyor değilsiniz" buyurdu.
Ebu Abdullah der ki: Bedir savaşına katılıp da kendisine için pay ayrılan Kureyşlilerin toplamı seksenbir kişidir. Urve b. Zübeyir der ki: Zübeyir "(Bedir'e katılanların) payları bölüştürüldü. Kureyş'ten yüz kişiydiler." dedi. Doğrusunu en iyi Allah bilir.