11586 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona Ebu Zinad, ona el-A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Ezan okunduğunda, şeytan ezanı işitmemek için geri dönüp yellenerek oradan kaçar. Ezan bittiğinde geri gelir. Namaz için kamet getirildiğinde tekrar kaçar. Kamet bittiğinde tekrar geri gelir ve insan ile nefsi arasına girer vesvese verir; 'şunu hatırla', 'şunu düşün' diyerek insanın aklında olmayan şeyleri aklına getirir. Öyle ki, insan kaç rekat namaz kıldığını bilemez."
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Sa'sa' el-Mâzinî, ona babası (Abdullah b. Abdurrahman), ona da Ebu Said el-Hudrî şöyle rivayet etmiştir:
"Görüyorum ki sen davarı (koyun sürüsü) ve kırları seviyorsun. Sen kırlarda veya davarınla birlikteyken namaz için ezan okuduğunda sesini yükselt. Çünkü müezzin, sesinin ulaştığı yerdeki insan, cin hatta herhangi bir şey onun sesini duyduğunda kıyamet günü kendisine (güzel) şahitlik yapar."
Ebu Said, ben bu hadisi Hz. Peygamber'den (sav) işittim, demiştir.
Açıklama: Ateş yakmayı ve çan çalmayı zikredenlere karşı bir grup da bunların Yahudi ve Hristiyanlar'a ait olduğunu ifade ettiler ve bunlardan vazgeçtiler.
Bize Mahmud b. Gaylan, ona Abdürrezzak, ona İbn Cüreyc, ona Nafi', ona da İbn Ömer şöyle rivayet etmiştir:
Müslümanlar, Medine'ye geldiklerinde kendileri (ezan ile) çağrılmadan toplanırlar ve namaz vaktini beklerlerdi. Bir gün aralarında konuştular ve bazıları; 'Hristiyanlar'ın çanları gibi çan edinelim' dediler. Bazıları da; 'Yahudiler'in nefirleri gibi nefir edinelim' dediler. Ömer de; 'Neden namaz vakitlerini duyuracak bir adam göndermiyorsunuz?' dedi. Hz. Peygamber (sav) de bu görüşü onayladı ve şöyle buyurdu:
"Ey Bilal! Kalk ve namaza çağır."
Açıklama: Nefir: Boynuzdan yapılan boru türü bir çalgıdır.
Bize Ebu Nu'mân, ona Mu'temir b. Süleyman, ona babası (Süleyman b. Tarhan), ona Ebu Osman, ona da Abdurrahman b. Ebu Bekir şöyle rivayet etmiştir:
Ashâb-ı suffa fakir insanlardı. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştu:
"Kimin evinde iki kişilik yemek varsa, üçüncü kişiyi; kimin yanında dört kişilik yemek varsa, beşinci ve altıncıyı götürsün." Ebu Bekir ashâb-ı suffa'dan üç kişiyi, Hz. Peygamber (sav) de on kişiyi eve götürmüştü. Bizim ev halkı; ben, babam, annem, eşim ve hem bizim evde hem de Ebu Bekir'lerin evinde hizmet eden bir hizmetçiden ibaretti. (Ravilerden Ebu Osman) Abdurrahman’ın ‘benim eşim’ ifadesini zikredip zikretmediğini bilmiyorum demiştir. Abdurrahman şöyle demiştir: (Babam) Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) evinde akşam yemeği yedi. Sonra yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı. Ardından döndü ve Hz. Peygamber'in (sav) akşam yemeği yemesine kadar orada kaldı. Gece belli bir vakit geçince evine geldi. (Ebu Bekir’in) Eşi ona 'Seni konuklarının yanında durmaktan alıkoyan nedir?' diye sordu. (Ebu Bekir de) 'Onlara hala yemek vermedin mi?' diye karşılık verdi. 'Onlara yemek verdim; ama sen gelmeden yemek istemediler' dedi. Abdurrahman şöyle dedi: Ben gidip saklandım. Babam Ebu Bekir 'Hay cahil!' dedi ve sövüp saydı. Sonra 'Boğazınızdan geçmesin, yeyin!' diyerek sitem etti. Ebu Bekir 'Vallahi ben bu yemekten asla yemem!' diye yemin etti. Abdurrahman şöyle dedi: Vallahi biz yemeğe el uzattığımızda her lokma alışımızda yemek artıyordu. Nihayet doydular. Yemek ise yenmeden önceki miktarından daha fazla idi. Ebu Bekir, yemeğe baktı, yemek olduğu gibi duruyordu, hatta öncekinden daha fazla idi. Eşine 'Ey Firas oğullarının kızı! Bu da ne böyle?' diye sordu. Eşi 'Gözümün nuruna yemin olsun! Bu yemek, önceki halinden üç kat daha fazla' dedi. Ebu Bekir yemekten yedi ve yeminini kastederek 'Bu ettiğim yemin şeytandandır' dedi ve bir lokma daha yedi. Sonra yemeği Hz. Peygamber'e (sav) götürdü. Yemek onun yanında sabaha kadar kaldı. Bir kavimle aramızda bir anlaşma vardı. Anlaşmanın vakti geldi. On iki kişiden her biriyle birlikte başka adamlar da vardı. Her biri ile birlikte kaç kişi olduğunu Allah bilir. Hepsi gelip bu yemekten yediler.
(Ravi Ebu Osman) 'Böyle yahut benzer lafızlarla bildirmiştir' demiştir.