11724 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Numeyr (el-Hemdânî), onlara (Muhammed) b. Bişr el-Abdî, ona Ubeydullah b. Ömer (el-Adevî), ona Nâfi' (mevlâ Abdullah b. Ömer), ona da Abdullah'ın (b. Ömer el-Adevî) rivayet ettiğine göre (Hz. Peygamber'in (sav) eşi ve Hz. Ömer'in kızı) Hafsa, Hz. Ömer'in başında ağlamış; bunun üzerine Hz. Ömer ona şöyle demiştir:
'Dur, sakin ol sevgili kızım! Rasulullah'ın (sav); "Ölen kişi, ailesinin kendisine (kadere isyan edercesine feryat ederek) ağlaması sebebiyle azap görür." buyurduğunu bilmez misin?'
Açıklama: Buhârî, bu hadiste geçen tehdidin, hayattayken ailesini bu konuda eğitmeyen kimseler için geçerli olduğunu belirtir. "Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun" (Tahrim 6) ve "Hepiniz çobansınız..." hadisini bu hususta delil olarak gösterir. Buhârî, hayatta iken ailesine gerekli uyarı ve bilgilendirmeyi yaptığı halde ailesi yine de arkasından ağlarsa böyle bir kimse için bu hadisteki tehdidin söz konusu olmadığını kaydeder. Bu hususta da "Kimse kimsenin günahını yüklenmez" (En'am 164) ayetini delil gösterir. Bkz. Buhârî, Cenâiz, 32.
Bize Müsedded, ona Abdulvâris ve İsmail b. İbrahim, ona Ali b. Hakem, ona Nâfi, ona da Abdullah b. Ömer şöyle söylemiştir:
Hz. Peygamber (sav) damızlık erkek devenin (ücretle) dişi deveyi döllemesini yasaklamıştır.
Bize Eu Numân, ona Ebu Avâne, ona Ebu Beşir, ona Ebu Mütevekkil, ona da Ebu Sa'id (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) sahabesinden bir gurup, bir görev için yola çıktılar ve Arap kabilelerinden birisinin yanında konaklayıp onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Fakat o kabile bunları konuk etmekten çekindi. Bu sırada kabilenin efendisi (zehirli bir hayvan tarafından) sokulmuştu. tüm kabile koşuşturup her çareye başvurdular ama hiçbir şey fayda etmedi. Kabile halkından biri "şu yanımızda konaklayan guruba gitseniz, belki onlarda deva olacak bir şey bulunur" dedi. Bunun üzerine kabile halkından bir grup geldi ve "ey topluluk, efendimiz sokuldu. Biz onun için her çareye başvurduk, ancak hiçbir şey ona fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında çare olacak herhangi bir şey var mıdır?" diye sordu. Kafileden birisi "Evet, Allah'a yemin ederim ki, ben rukye (şifa duası) yaparım. Fakat sizden bizi misafir etmenizi istemiştik, siz de misafir etmediniz. Artık şimdi bir ücret belirlemeden rukye yapmam" dedi. O kabile halkı sahabe ile bir sürü koyun karşılığında anlaştılar. O kişi de sokulmuş olan kabile efendisine gidip Fatiha Suresi'ni okuyup üfledi. Çok beklemeden kabilenin efendisi sanki bukağıdan çözülmüşçesine süratle yürüyerek gitti ve kendisinde hiçbir illet kalmadı.
Râvî der ki: Kabile halkı üzerinde anlaşma sağladıkları ücreti ödedi. gruptan bir kısmı "bu koyunları bölüşün" dedi. Fakat rukye yapan sahabi "hayır, Hz. Peygamber'e (sav) gidip, olup biteni kendisine söyleyene ve bize emredeceği şeyi görene kadar bu koyunları bölüşmem" dedi. Sonra Allah Rasulü'nün huzuruna gelip olayı kendisine aktardılar. Hz. Peygamber (sav) o sahabiye "Fâtiha'nın şifa veren bir rukye olduğunu nereden bildin" buyurdu, sonra da "isabet ettiniz. Şimdi taksim ediniz ve benim için de bir hisse ayırınız" buyurdu ve güldü.
Şu'be der ki: Bize Ebu Bişr "ben bu hadisi Ebu ütevekkil'den işittim" diyerek rivayet etti.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Şu'be b. Haccac arasında inkıta vardır.
Ve Râfi b. Hadîc Peygamber'in (sav) ekin tarlalarını kiraya vermeyi yasakladığını rivayet etmiştir.
Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den “Ömer, Hayberlileri oradan sürüp çıkarıncaya kadar” ifadesini rivayet etmiştir.
Açıklama: hadisin tam metni için B002338 numaralı hadise bakınız. Rivayet muallaktır; Buhari ile Ubeydullah b. Ömer arasında inkıta vardır.
Ve Râfi b. Hadîc Peygamber'in (sav) ekin tarlalarını kiraya vermeyi yasakladığını rivayet etmiştir.
Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den “Ömer, Hayberlileri oradan sürüp çıkarıncaya kadar” ifadesini rivayet etmiştir.
Açıklama: hadisin tam metni için B002338 numaralı hadise bakınız. Rivayet muallaktır; Buhari ile Ubeydullah b. Ömer arasında inkıta vardır.
Bize Yahya b. Bukeyr ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir ona da Hz. Peygamber’in eşi Âişe (ra) şöyle demiştir:
Benim aklım erdi ereli ebeveynim Müslümandı.
Ebu Salih der ki: Bana bana Abdullah, ona Yunus, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyr ona da Âişe (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Ebeveynlerimin (İslam) dininden başka bir dini benimsediklerini kesinlikle hatırlamam. Rasulullah (sav) her gün sabah ve akşam mutlaka bize uğrardı. Müslümanlara eziyet edilmeye başlandığında Ebubekir, Habeşistan tarafına hicret etmek üzere yola çıktı ve Berk el-Ğımâd mevkiinde, Kârra kabilesinin önderi olan İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine, “ey Ebubekir nereye gitmek istiyorsun” deyince Ebubekir “kavmim beni sürgün etti ve ben de rabbime kulluk edebileceğim bir yer bulmak için yola düştüm” dedi. İbn Dağine “senin gibi bir zat ne yurdundan çıkar ne de zorla çıkartılır, çünkü sen, darda olana yardım edersin, akrabalarını gözetirsin, acizlerin yükünü taşırsın, misafire ikram edersin, haksızlığa uğrayanlara yardım edersin. Ben artık senin haminim, geri dön ve kendi beldende rabbine kulluk et” dedi. İbn Dağine yola koyuldu ve Ebubekir'le birlikte döndü.
İbn Dağine, Kureyş kafirlerinin önderlerinin yanına giderek onlara “Ebubekir gibi bir zat ne yurdunu terk eder ne de terk etmek zorunda bırakılır, yoksa siz darda olana yardım eden, akrabalarını gözeten, acizlerin yükünü taşıyan, misafire ikram eden, haksızlığa uğrayanlara yardım eden bir adamı mı sürgün ediyorsunuz” dedi. Kureyş, İbn Dağine’nin hamiliğini yürürlüğe koyarak Ebubekir’e güvence verdiler ve İbn Dağine’ye “Ebubekir'e söyle, kendi evinde Rabbine ibadet etsin, evinde namaz kılsın ve evinde dilediğini okusun. Böylelikle bize zararı dokunmayacak ve ibadetini aleni yapmayacaktır. Zira biz, Ebubekir’in oğullarımızı ve kadınlarımızı yoldan çıkarmasından korkuyoruz” dediler. İbn Dağine bunların hepsini Ebubekir’e iletti. Böylece Ebubekir, Rabbine evinde kulluk yapmaya ve evinden başka hiçbir yerde aleni şekilde namaz kılmamaya ve Kur’an okumamaya başladı. Sonra Ebubekir’in aklına bir fikir geldi ve evinin avlusunda bir mescit inşa etti ve orada namaz kılmaya ve Kur’an okumaya başladı. Ebubekir orada ibadet yaparken müşriklerin kadınları ve çocukları onu gürültü çıkartarak rahatsız ediyorlar, yaptıklarına şaşırıyorlar ve onu izliyorlardı. Zira Ebubekir, Kur’an okurken göz yaşlarına hâkim olamayan bir adamdı. Ebubekir’in evinde ibadet etmesi Kureyş müşriklerini korkutunca İbn Dağine’ye haber gönderdiler. İbn Dağine gelince ona “biz Ebubekir’e evinde ibadet etmek kaydıyla güvence vermiştik fakat o bu şartı ihlal ederek evinin avlusunda mescit inşa etti, aleni olarak namaz kıldı ve Kur’an okudu. Bu durumun kadınlarımızı ve çocuklarımızı yoldan çıkaracağından korkuyoruz. Ona git, eğer Rabbine ibadet etmeyi sadece eviyle sınırlamayı kabul ederse, bundan sonra böyle yapsın. Eğer ibadetlerini gizli yapmayı kabul etmezse, senin ona verdiğin güvenceyi iade etmesini iste. Çünkü biz senin verdiğin güvenceyi bozmayı istemedik fakat biz Ebubekir’in ibadetlerini aleni yapmasını da kabul edecek değiliz” dediler. Ayşe’nin dediğine göre İbn Dağine Ebubekir’in yanına gelerek “senin için hangi şartlarda antlaşma yaptığımı biliyorsun. Ya bu antlaşmanın sınırlarına uyarsın, ya da sana verdiğim güvenceyi geri verirsin, çünkü ben, lehine antlaşma yaptığım bir adamın bu antlaşmaya aykırı davrandığını Arapların duymasını istemem” dedi. Ebubekir de “verdiğin güvenceyi sana iade ediyorum ve Allah’ın himayesine sığınıyorum” dedi.
O günlerde Mekke’de bulunan Rasulullah (sav) şöyle "sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Ben iki kara taşlık arasında, hurma bahçeleri olan çorak bir yer gördüm" buyurdu. Rasulullah (sav) bu haberi duyurunca Medine’ye doğru hicret edenler yola çıktı ve Habeşistan topraklarına hicret edenlerin bazıları da Medine’ye yöneldi. Ebubekir de hicret etmek üzere hazırlık yapınca Rasulullah (sav) ona "acele davranma, zira ben, benim için de izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebubekir, “babam sana feda olsun, sen bunu umuyor musun” diye sorunca Rasulullah da "Evet" dedi. Bunun üzerine Ebubekir, Rasulullah’a yoldaş olmak üzere hicret etmedi ve yanında bulunan iki bineğini dört ay boyunca ağaç yapraklarıyla besledi.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ebu Salih Süleyman b. Salih el-Leysî arasında inkıta vardır.
Bize Yahya b. Yahya, ona Mâlik ona da İshak b. Abdullah, Enes b. Mâlik’ten (ra) şöyle işittiğini rivayet etmiştir:
Ebu Talha, Medine Ensar’ın en zengin olanı idi. Malları içerisinde en çok sevdiği yer, Mescidin karşısında bulunan Bi'ru Ha denilen bahçesiydi. Rasulullah (sav) bahçeye girer ve orada bulunan tatlı sudan içerdi. "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek manada iyilik yapmış olmasınız" (Al-i İmrân,92) ayeti nazil olunca Ebu Talha Rasulullah’ın (sav) yanına gelerek, “ey Allah’ın Rasulü, şüphesiz Allah Teâlâ kitabında "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek manada iyilik yapmış olmasınız" buyuruyor. Benim en çok sevdiğim malım Bi'ru Ha bahçesidir. O bahçeyi Allah için sadaka olarak veriyorum. Onunla Allah katında iyiliğe ulaşmayı ve benim için ahiret azığı olmasını umuyorum. Ey Allah'ın Rasulü, o bahçeyi Allah'ın uygun gördüğü yerde kullan” dedi. Hz. Peygamber (sav) de "işte kazançlı mal budur" yada "işte sevap kazandıran mal budur" dedikten sonra, "bahçe hakkında senin daha önce söylediklerini duymuştum. Ben onu kendi akrabalarına vermeni uygun görüyorum" dedi. Ebu Talha da “öyle yapacağım, ey Allah'ın Rasulü” dedi. Ebu Talha bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti.
Ravh, İmam Malik'ten ("رَايِحٌ" - râyıh lafzı yerine) "رَابِحٌ" - Râbıh, lafzı ile rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile İsmail b. Ebu Üveys arasında inkıta vardır.
Bize Yahya b. Yahya, ona Mâlik ona da İshak b. Abdullah, Enes b. Mâlik’ten şöyle işittiğini rivayet etmiştir:
Ebu Talha, Medine Ensar’ın en zengin olanı idi. Malları içerisinde en çok sevdiği yer, Mescidin karşısında bulunan Bi'ru Ha denilen bahçesiydi. Rasulullah (sav) bahçeye girer ve orada bulunan tatlı sudan içerdi. "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek manada iyilik yapmış olmasınız" (Al-i İmrân,92) ayeti nazil olunca Ebu Talha Rasulullah’ın (sav) yanına gelerek, “ey Allah’ın Rasulü, şüphesiz Allah Teâlâ kitabında "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek manada iyilik yapmış olmasınız" buyuruyor. Benim en çok sevdiğim malım Bi'ru Ha bahçesidir. O bahçeyi Allah için sadaka olarak veriyorum. Onunla Allah katında iyiliğe ulaşmayı ve benim için ahiret azığı olmasını umuyorum. Ey Allah'ın Rasulü, o bahçeyi Allah'ın uygun gördüğü yerde kullan” dedi. Hz. Peygamber (sav) de "işte kazançlı mal budur" yada "işte sevap kazandıran mal budur" dedikten sonra, "bahçe hakkında senin daha önce söylediklerini duymuştum. Ben onu kendi akrabalarına vermeni uygun görüyorum" dedi. Ebu Talha da “öyle yapacağım, ey Allah'ın Rasulü” dedi. Ebu Talha bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti.
Ravh, İmam Malik'ten ("رَايِحٌ" - râyıh lafzı yerine) "رَابِحٌ" - Râbıh, lafzı ile rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ravh b. Ubâde arasında inkıta vardır.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir:
Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) Tâif dönüşü, on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu:
"Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona İbn Hâd, ona Abdullah b. Habbâb, ona da Ebu Saîd el-Hudrî şöyle demiştir:
Biz “Ey Allah'ın Rasulü, sana nasıl selam vereceğimiz belli ama sana nasıl salât edeceğiz?” diye sorduk. Rasulullah (sav) "Allâhûmme salli alâ Muhammedin, abdike ve rasûlike, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîme. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme (Allah'ım, İbrahim'in ailesine, soyuna ve müntesiplerine salât ettiğin gibi kulun ve rasulün Muhammed'e de salât et. İbrahim'in ailesine, soyuna ve müntesiplerine bereket ihsan eylediğin gibi, Muhammed'e ve onun ailesine, soyuna ve müntesiplerine de bereket ihsan eyle) şeklinde deyiniz" buyurdu.
Ebu Salih, Leys'ten "alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme..." şeklinde rivayet etmiştir.
Bize İbrahim b. Hamza, ona İbn Ebu Hâzım ve ed-Derâverdî, o ikisine Yezîd "Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve bârik alâ Muhammedin ve âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve âli İbrâhîme" şeklinde rivayet etmiştir.