11690 Kayıt Bulundu.
Bize Ömer, ona babası (Hafs b. Ğiyâs) ona A'meş, ona da İbrahim şöyle demiştir:
Abdullah'ın talebeleri, Ebu Derdâ'nın bulunduğu (şehre, Şam'a) geldiler, Ebu Derdâ da onları arayıp buldu ve “hanginiz Abdullah'ın kıraatine göre okuyor?” diye sordu. Alkame “hepimiz onun kıraati üzere okuruz” dedi. Bunun üzerine Ebu Derdâ “hanginiz ezberliyor (kavrayışı ve ezberi daha güçlü)?” diye sordu. Onlar da Alkame'yi işaret ettiler. Ebu Derdâ ona “sen, İbn Mes'ûd'un "ve'l-leyli izâ yağşâ" Suresini nasıl okuduğunu duydun?” dedi. Alkame “"ve'z-zekeri ve'l-ünsâ" şeklinde okurken işittim” dedi. Ebu Derdâ “şehadet ediyorum ki, ben de Peygamber'in (sav) bu ayeti böylece okuduğunu işitmişimdir. Fakat bu adamlar (Şamlılar) benim "ve mâ halaka'z-zekera ve'l-ünsâ" şeklinde okumamı istiyorlar, vallahi ben onlara uymuyorum” dedi.
Bize Yahya, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Abdulkerîm el-Cezerî, ona İkrime, ona da İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle demiştir:
Bir gün Ebu Cehil “Eğer Muhammed'i Ka'be yanında namaz kılarken görürsem, boynuna ayağımla basıp çiğneyeceğim” demişti. Bu haber Peygamber'e (sav) ulaşınca "eğer Ebu Cehil bunu yapmaya davransaydı, muhakkak onu melekler yakalayacaktı" buyurdu.
Amr b. Hâlid, bu hadisi Ubeydullah'tan, o da Abdülkerim'den rivayet ederek Abdurrezzâk'a, mutâbaat etmiştir.
Bize Halid b. Yezîd el-Kâhilî, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Ubeyde, şöyle demiştir:
Ben Âişe'ye (r.anha) Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" ayetini sordum, bana “Kevser Peygamberiniz'e (sav) bahşedilmiş muazzam bir ırmaktır. Onun sahilinin iki tarafı üzerinde içi boşaltılmış hâlis inci bulunmakta olup, bardakları da yıldızların sayısı kadardır” dedi.
Zekeriya b. Ebu Zaide, Ebu Ahvas ve Mutarrıf da bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet etmişlerdir.
Bize Halid b. Yezîd el-Kâhilî, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Ubeyde, şöyle demiştir:
Ben Âişe'ye (r.anha) Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" ayetini sordum, bana “Kevser Peygamberiniz'e (sav) bahşedilmiş muazzam bir ırmaktır. Onun sahilinin iki tarafı üzerinde içi boşaltılmış hâlis inci bulunmakta olup, bardakları da yıldızların sayısı kadardır” dedi.
Zekeriya b. Ebu Zaide, Ebu Ahvas ve Mutarrıf da bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet etmişlerdir.
Bize Halid b. Yezîd el-Kâhilî, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Ubeyde, şöyle demiştir:
Ben Âişe'ye (r.anha) Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" ayetini sordum, bana “Kevser Peygamberiniz'e (sav) bahşedilmiş muazzam bir ırmaktır. Onun sahilinin iki tarafı üzerinde içi boşaltılmış hâlis inci bulunmakta olup, bardakları da yıldızların sayısı kadardır” dedi.
Zekeriya b. Ebu Zaide, Ebu Ahvas ve Mutarrıf da bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet etmişlerdir.
Bize Hafs b. Ömer, ona Hemmâm, ona da Katâde şöyle demiştir:
Enes b. Mâlik'e (ra) “Peygamber'in (sav) zamanında Kur'an'ı cem edenler kimlerdir?” diye sordum. Enes “Hepsi Ensar'dan olan dört kişi; Ubey b. Ka'b, Muâz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd'dir” dedi.
Fadl, bu hadisi Hüseyin b. Vâkıd'dan, o da Sumâme'den, o da Enes'ten rivayet ederek Hafs b. Ömer'e mutâbaat etmiştir.
Bize Mualla b. Esed, ona Abdullah b. Müsennâ, ona Sabit el-Bünânî ve Sümâme, onlara da Enes şöyle demiştir:
Peygamber (sav) vefat ettiğinde Kur'an'ı sadece şu dört kişi; Ebu Derdâ, Muâz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd ezberlemişti.
Enes der ki: Biz, Ebu Zeyd'e mirasçı olduk.
Bize Ömer b. Hafs, ona babası (Hafs b. Ğiyâs), ona A'meş, ona İbrahim ve Dahhâk el- Meşrikî, onlara da Ebu Saîd Hudrî (ra) şöyle demiştir:
Peygamber (sav) ashabına "sizden biriniz bir gecede Kur'an'ın üçte birini okuyamaz mı?" dedi. Bu söz sahâbeye zor geldi. ve “ey Allah'ın Rasulü hangimizin gücü buna yeter ki?” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Allâhu'l-vâhidu's-samed (ihlas) Suresi, Kur'an'ın üçte biridir" buyurdu
Ebu Abdullah der ki: Bu hadisin, İbrahim tarikiyle gelen rivayeti mürsel, Dahhâk el-Meşrikî tarikiyle ile gelen rivayeti ise Müsneddir.
Bize Leys, ona Yezid b. el-Hâd, ona Muhammed b. İbrahim, ona Üseyd b. Hudayr şöyle söylemiştir: O, bir gece atı da yanında bağlı iken Bakara suresini okuyordu. At aniden huysuzlaşmaya başladı. Üseyd sustu, at da sakinleşti. Üseyd yeniden Kur'an okumaya başladı, at yine huysuzlandı. Üseyd sustu, at sakinleşti. Sonra Üseyd Kur'an okumaya başladı at yine huysuzlaştı. Bunun üzerine Üseyd de Kur'an okumayı bıraktı.
Useyd'in oğlu Yahya ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zarar vermesinden endişe ederek, çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında (parlayan bir şeyler gördü) hatta onu göremez oldu. Sabah olduğunda Üseyd Hz.Peygamber'e (sav) bunu söyledi. Hz. Peygamber (sav) ona: "Okusaydın ey Hudayr'ın oğlu, okusaydın ey Hudayr'ın oğlu!" dedi. Useyd, 'Ey Allah'ın Resulü, atın Yahya'yı çiğnemesinden endişe ettim. Çünkü o ata yakın bir yerde idi. Başımı kaldırıp çocuğa gittim. Göğe baktığımda bulut içinde kandiller gibi parlayan şeyler gördüm. Daha sonra o şeyler göğe doğru çekilip çıktı ve ben onları göremez oldum' dedi.
Hz. Peygamber (sav) "Bunların ne olduğunu bilir misin?" dedi. Useyd, hayır diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Onlar meleklerdi, senin sesini (dinlemek için) yaklaşmışlardı. Kur'an okumaya devam etseydin, sabaha kadar dururlardı. İnsanlar da onları görür, onlar insanlardan gizlenemezdi"
Ravi İbn Hâd 'bu hadisi bana Abdulah b. Habbâb ona Ebu Said el-Hudrî ona da Useyd b. Hudayr nakletti' demiştir.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Süfyân, ona da Abdülaziz b. Rufey şöyle demiştir:
Şeddâd b. Ma'kil ile birlikte İbn Abbâs'ın yanına girdim. Şeddâd b. Ma'kil, İbn Abbâs'a “Peygamber (sav) bir şey bıraktı mı?” diye sordu. İbn Abbâs “Mushaf'ın iki kapağı arasında bulunandan başka bir şey bırakmadı” dedi. Biz yine beraberce Muhammed b. Hanefiyye'nin yanına girdik ve ona da aynı soruyu sorduk. Muhammed b. Hanefiyye de “iki kapak arasında bulunandan başka bir şey bırakmadı” dedi.