11690 Kayıt Bulundu.
Bize Yusuf b. Raşid, ona Ebu Usame, ona Süfyân, ona Eyyûb ve Hâlid, onlara Ebu Kılâbe, ona da Enes (ra) şöyle demiştir:
Erkek, dul üzerine bakire bir kızla evlendiği zaman, o kızın yanında yedi gün kalır, sonra hanımları arasında nöbet taksimi yapar. Bakire üzerine dul bir kadınla evlendiği zaman ise, o dulun yanında üç gün kalır, sonra nöbet taksimi yapar. Sünnet olan budur.
Ebu Kılâbe der ki: Eğer isteseydim, “Enes bu hadisi merfu olarak (Hz. Peygamber'den) rivayet etti” derdim.
Abdurrazzâk der ki: Bize Sufyân, ona da Eyyûb ve Hâlid'in rivayetinde Halid “Eğer isteseydim, 'Enes bu hadisi merfu olarak (Hz. Peygamber'den) rivayet etti' derdim” ifadesini kullanmıştır.
Bize Amr b. Zürâre, ona İsmail, ona Eyyûb, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir:
İbn Ömer'e, karısına zina isnat eden kimsenin hükmünü sordum, şöyle dedi: Peygamber (sav), zina ithamından dolayı, Aclân oğullarından bir karı-kocayı ayırdı. Hz. Peygamber önce "Allah biliyor ya ikinizden biriniz yalancısınız. ikinizden birisi iddiasından dönüp tevbe edecek mi?" dedi. her ikisi de reddetti. Hz. Peygamber tekrar "Allah biliyor ya ikinizden biriniz yalancısınız. ikinizden birisi iddiasından dönüp tevbe edecek mi?" dedi. yine her ikisi de reddetti. bunun üzerine karı koca arasını ayırdı.
Eyyûb der ki: Amr b. Dînâr bana “gördüğüm kadarıyla bu hadiste bir şey var ki, seni onu rivayet etmiyorsun” dedi. Eyyûb (ben) de şöyle dedim: O adam Hz. Peygamber'e (sav) “benim kadındaki mihrim, malım var?” dedi. Peygamber (sav) de ona "artık senin malın yok. Eğer iddianda doğruysan, o mal karşılığında kadınla birlikte oldun. Yok eğer yalancı isen, zaten o mal senin mülkün olmaktan çok daha uzaktır" buyurdu.
Bize Ali b. Abdullah, ona Sufyân, ona Amr, ona da Saîd b. Cubeyr şöyle demiştir:
İbn Ömer'e, (zina isnadından dolayı) birbiriyle lanetleşen karı-kocanın hükmünü sordum, şöyle dedi: Peygamber (sav) lanetleşecek karı ile kocaya "hesabınız Allah'a aittir. Zira ikinizden biri yalan söylüyor" dedi sonra kocaya "artık senin bu kadınla hiç bir bağın yok" buyurdu. Koca “benim malım (verdiğim mehr bedeli ne olacak)?” diye sordu. Peygamber (sav) "o mal artık senin değildir. Eğer sen kadına zina isnadında doğruysan, o mal karşılığında, bu kadınla birlikte olma sana helal kılındı. Yok eğer yalancı isen, zaten o mal senin mülkün olmaktan çok daha uzaktır" buyurdu.
Sufyân der ki: Ben bu hadisi Amr'dan işitip ezberledim.
Eyyûb de der ki: Ben Saîd b. Cubeyr'den işittim, şöyle dedi: İbn Umer'e “Karısıyle lanetleşmiş kimsenin durumu nedir?” diye sordum. İbn Ömer iki parmağıyla işaret ederek -Sufyân iki parmağı işaret parmağı ile orta parmağı arasını ayırdı- şöyle dedi: Peygamber (sav) Aclân oğullarından bir karı-kocanın arasını ayırdı ve "Allah biliyor ya ikinizden biriniz yalancısınız. ikinizden birisi iddiasından dönüp tevbe edecek mi?" diye üç kere sordu.
Sufyân der ki: Ben bu hadisi Amr ibn Dinar'dan ve Eyyûb'dan sana haber verdiğim gibi ezberledim.
İbn Ebu Zi'b der ki: Bana İyâs b. Seleme b. Ekva, ona da babası (Seleme b. Ekva)'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir erkekle bir kadın, süre belirlemeden evlenme konusunda mutabık kalırsa aralarındaki ilişki süresi üç gündür. Bundan sonra isterlerse evliliğe devam eder, isterlerse sonlandırırlar."
(Seleme b. Ekva der ki:) Bunun bize özel bir hüküm mü olduğu, yoksa bütün insanları mı kapsadığı konusunda bir bilgim yok.
Ebu Abdullah der ki: Hz. Ali, Peygamber'den (sav) rivayetle muta nikahının kaldırıldığını açıklamıştır.
Yahya b. Süleyman der ki: Bize İbn Vehb, ona ona Yunus; (T) Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, ona Yunus, onlara İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Âişe şöyle rivayet etmiştir:
Cahiliye döneminde dört çeşit vardı. Birincisi bugün insanların yaptığı nikah şeklidir. Buna göre bir erkek birisinin velayeti altında bulunan bir hanıma veya kızına talip olur, sonra da mihrini vererek onunla evlenir.
İkincisi şöyledir: Bir adam, hayız halinden temizlenmiş olan karısına “Falanca (itibarlı) adama var git ve onunla cinsel ilişkiye girmeyi teklif et” der. Sonra, o adamdan hamile kaldığı belli oluncaya kadar eşine elini sürmez ve onunla ilişkiye girmez. Hamile olduğu belli olunca da kocası istediği zaman hamile eşiyle cinsel ilişkiye girer. Kocası bu (eşinin başka erkekten hamile kalması şeklindeki) nikahı soylu ve asil bir çocuk sahibi olma arzusu ile yapar. Bu nikâh, "Nikâhu'l-istibzâ" (eşinin bir başkasından, hamile kalmasını talep etme nikahı) olur.
Üçüncü nikah şekli şöyledir: On kişiden az bir grup erkek toplanıp bir kadının yanına girer ve o kadınla ayrı ayrı cinsel ilişkiye girerler. Kadın onlardan hamile kalır, ardından çocuğunu doğurduktan bir kaç gün sonra o erkeklere haber gönderir. Erkeklerin hepsi zorunlu olarak o kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara “ilişkinizden doğan çocuk işte bu. Doğurduğum bu çocuk senin oğlundur ey Falanca” diyerek istediği ve hoşlandığı bir adamın adını söyler ve çocuk o adamın nesebine kaydedilir, adam da bunu reddedemez.
Dördüncü nikâh şöyledir: Fahişelik yapan, fahişelik yaptığı bilinsin diye kapısına flaması asan ve yanına gelip kendisi ile ilişkiye girmeyi arzu eden herkesle ilişkiye giren fahişe kadınların yanına bir çok erkek girer çıkar. Sonra bu şekilde fuhuş yapan kadınlardan biri hamile kalıp çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler toplanır ve nesep tespitinde ve iz sürmede uzman bir kaç kişiyi çağırırlar. Sonra bu uzmanlar, çocuğu, kendilerince belirledikleri kimsenin nesebine kaydederler. Böylece çocuk onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağırılır. O kişi de bu nesep tespitini reddedemez.
Nihayet Muhammed (sav) hak peygamber olarak gönderilince insanların bugünkü nikâhı haricindeki tüm cahiliye nikâh şekillerini yok edip kaldırdı.
Bize Musa b. İsmail, ona Hemmâm, ona Yahya, ona Ebu Seleme, ona Urve b. Zübeyr, ona da annesi Esma'nın söylediğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan daha kıskanç hiçbir varlık yoktur."
Ayrıca rivayet; Yahya, ona Ebu Seleme, ona Ebu Hüreyere, ona Hz. Peygamber (sav) söyledi. şeklinde bir tarikle de nakledilmiştir.
Bize Humeydî, ona Velîd, ona da Evzâî şöyle demiştir:
Ben Zuhrî'ye “hanımlarından hangisi Hz. Peygamber'den (sav) Allah'a sığındı?” diye sordum. Zuhrî şöyle dedi: Bana Urve, Âişe'den (r.anha) şöyle haber vermiştir: Cevn'in kızı (Umeyme), (nikah kıyıldıktan) Rasulullah'ın yanına getirildiğinde, Rasulullah (sav) ona yaklaşınca, “senden Allah'a sığınırım” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ona "sen azim Allah'a sığındın, hadi ailenin yanına git" buyurdu.
Ebu Abdullah der ki: Haccâc b. Ebu Menî, ona dedesi (Ebû Menî), ona Zuhrî, ona da Urve “Âişe şöyle dedi...” diyerek bu hadisi rivayet etmiştir.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona İbn Tâvûs, ona babası (Tâvûs b. Keysân) ve Ebu Zinâd, onlara el-A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kadınların hayırlısı deve binen Kureyş kadınlarıdır." Diğer râvî (İbn Tâvûs) şöyle rivayet etmiştir: "Kureyş kadınlarının iyisi, çocuğa küçüklüğünde en şefkatli olanı ve elinde olan kocasının mallarını en güzel şekilde gözetenidir."
Bu hadis, Muâviye ve İbn Abbâs tarafından da Hz. Peygamber'den (sav) rivayet edilmiştir.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zuhrî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman ve Saîd b. Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Rasulullah (sav) mescidde iken Eslem kabilesinden bir adam geldi ve kendisini kast ederek “ey Allah'ın Rasulü, bu hayırsız adam zina etmiştir” dedi. Rasulullah (sav) ondan yüz çevirdi. Adam, Rasulullah'ın yüzünü çevirdiği tarafa geçip yine “ey Allah'ın Rasulü, bu hayırsız adam zina etmiştir” dedi. Rasulullah (sav) ondan yine yüz çevirdi. Adam yine Rasulullah'ın yüzünü çevirdiği tarafa dönüp aynı sözleri söyledi. Rasulullah yine ondan yüz çevirdi. Adam dördüncü defa olarak Rasulullah'ın yüzünü döndürdüğü tarafa dönüp aynı şeyi söyleyip dört defa kendi aleyhinde itirafta bulununca Rasulullah (sav) onu çağırdı ve "sende delilik var mı?" diye sordu. adam “hayır” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "bunu götürüp recmedin" buyurdu. O adam evlilik yapmış birisiydi.
Bize Ali b. Abdullah, ona Hişam b. Yusuf, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Ebu Umâme b. Sehl, ona İbn Abbas, ona Hâlid b. Velîd şöyle demiştir:
Peygamber'e (sav) kızartılmış keler eti getirildi. Peygamber (sav) ondan yemeye yeltendi, ama kendisine etin keler eti olduğu söylenmesi üzerine elini geri çekti. Hâlid “bu haram mıdır?” diye sordu. Peygamber (sav) "hayır, fakat o benim memleketimin arazisinde bulunmaz, onun için ben kendimi ondan hoşlanmıyor hissettim" buyurdu. Hâlid, Rasulullah bakıp dururken o keleri yedi.
Mâlik, İbn Şihâb'dan rivayetinde "Meşviyyin" yerine "Mahnûzin" ifadesini kullanmıştır.