Bize İbrahim b. Musa, ona Hişâm b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, ona Ya'lâ b. Müslim ve Amr b. Dinâr, ona Saîd b. Cübeyr, ona İbn Abbas (r.anhuma), ona da Ubeyy b. Ka'b şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "(Hızır kıssasındaki adı geçen), Allah'ın Rasulü olan Musa'dır" buyurdu, ardından kıssayı aktardı. (Hızır, Musa'ya "Ben sana, benimle birlikte asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi - kehf, 72). Hz. Musa'nın ilk sorusu unutma, ortanca sorusu şart, üçüncü soru ise kasten sorgulama idi.
ilk soruya ("Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme, şu arkadaşlığımızda bana güçlük çıkarma", dedi - Kehf, 73) ayeti;
orta soruya (bir oğlan çocuğuna rast geldikleri zaman o hemen bunu öldürdü - Kehf, 74) ayeti;
üçüncü soruya da (yürüyüp gittiler... derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O bunu derhâl doğrultuverdi - Kehf, 77) ayeti işaret etmektedir.
İbn Abbâs Kehf, 79. ayette geçen "verâehum" (arkalarında bir kral vardı) kelimesini "emâmehüm" (önlerinde bir kral vardı) şeklinde okumuştur.
Açıklama: Kıssanın tamamı için B003401 numaralı hadis bakınız.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25512, B002728
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا هِشَامٌ أَنَّ ابْنَ جُرَيْجٍ أَخْبَرَهُ قَالَ أَخْبَرَنِى يَعْلَى بْنُ مُسْلِمٍ وَعَمْرُو بْنُ دِينَارٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ يَزِيدُ أَحَدُهُمَا عَلَى صَاحِبِهِ وَغَيْرُهُمَا قَدْ سَمِعْتُهُ يُحَدِّثُهُ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ قَالَ إِنَّا لَعِنْدَ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ حَدَّثَنِى أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مُوسَى رَسُولُ اللَّهِ » فَذَكَرَ الْحَدِيثَ ( قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا ) كَانَتِ الأُولَى نِسْيَانًا ، وَالْوُسْطَى شَرْطًا ، وَالثَّالِثَةُ عَمْدًا ( قَالَ لاَ تُؤَاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وَلاَ تُرْهِقْنِى مِنْ أَمْرِى عُسْرًا ) . ( لَقِيَا غُلاَمًا فَقَتَلَهُ ) فَانْطَلَقَا فَوَجَدَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ . قَرَأَهَا ابْنُ عَبَّاسٍ أَمَامَهُمْ مَلِكٌ .
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişâm b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, ona Ya'lâ b. Müslim ve Amr b. Dinâr, ona Saîd b. Cübeyr, ona İbn Abbas (r.anhuma), ona da Ubeyy b. Ka'b şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "(Hızır kıssasındaki adı geçen), Allah'ın Rasulü olan Musa'dır" buyurdu, ardından kıssayı aktardı. (Hızır, Musa'ya "Ben sana, benimle birlikte asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi - kehf, 72). Hz. Musa'nın ilk sorusu unutma, ortanca sorusu şart, üçüncü soru ise kasten sorgulama idi.
ilk soruya ("Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme, şu arkadaşlığımızda bana güçlük çıkarma", dedi - Kehf, 73) ayeti;
orta soruya (bir oğlan çocuğuna rast geldikleri zaman o hemen bunu öldürdü - Kehf, 74) ayeti;
üçüncü soruya da (yürüyüp gittiler... derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O bunu derhâl doğrultuverdi - Kehf, 77) ayeti işaret etmektedir.
İbn Abbâs Kehf, 79. ayette geçen "verâehum" (arkalarında bir kral vardı) kelimesini "emâmehüm" (önlerinde bir kral vardı) şeklinde okumuştur.
Açıklama:
Kıssanın tamamı için B003401 numaralı hadis bakınız.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 12, 1/736
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
4. Ya'la b. Müslim el-Mekki (Ya'la b. Müslim b. Hürmüz)
5. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
6. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
7. İbrahim b. Musa et-Temîmî (İbrahim b. Musa b. Yezid b. Zâzân)
Konular:
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَعِيدٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ " لاَ يَبِيعُ حَاضِرٌ لِبَادٍ ، وَلاَ تَنَاجَشُوا ، وَلاَ يَزِيدَنَّ عَلَى بَيْعِ أَخِيهِ ، وَلاَ يَخْطُبَنَّ عَلَى خِطْبَتِهِ ، وَلاَ تَسْأَلِ الْمَرْأَةُ طَلاَقَ أُخْتِهَا لِتَسْتَكْفِئَ إِنَاءَهَا " .
Bize Müsedded, ona Yezid b. Zuray', ona Ma'mer, ona Zuhri, ona Saîd, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) şöyle rivayet etmiştir: "Şehirli köylü adına satış yapamaz. (Fiyatı artırmak için) müşteri kızıştırmayın. Kardeşinin (bitmek üzere olan) ticaretine (fazla vererek) kimse müdahale etmesin. Kimse kardeşinin talip olduğu birine (talebinden vazgeçmediği sürece) talip olmasın. Hiçbir kadın kendi kabını doldurmak (yerine geçmek) için kardeşinin boşanmasını istemesin."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25501, B002723
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَعِيدٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ " لاَ يَبِيعُ حَاضِرٌ لِبَادٍ ، وَلاَ تَنَاجَشُوا ، وَلاَ يَزِيدَنَّ عَلَى بَيْعِ أَخِيهِ ، وَلاَ يَخْطُبَنَّ عَلَى خِطْبَتِهِ ، وَلاَ تَسْأَلِ الْمَرْأَةُ طَلاَقَ أُخْتِهَا لِتَسْتَكْفِئَ إِنَاءَهَا " .
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Yezid b. Zuray', ona Ma'mer, ona Zuhri, ona Saîd, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) şöyle rivayet etmiştir: "Şehirli köylü adına satış yapamaz. (Fiyatı artırmak için) müşteri kızıştırmayın. Kardeşinin (bitmek üzere olan) ticaretine (fazla vererek) kimse müdahale etmesin. Kimse kardeşinin talip olduğu birine (talebinden vazgeçmediği sürece) talip olmasın. Hiçbir kadın kendi kabını doldurmak (yerine geçmek) için kardeşinin boşanmasını istemesin."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 8, 1/735
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Said b. Müseyyeb el-Kuraşî (Said b. Müseyyeb b. Hazn b. Ebu Vehb)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Muaviye Yezid b. Zürey' el-Ayşî (Yezid b. Zürey' b. Yezid)
6. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Adab, başkasının mağduriyetine neden olan eylemden uzak durmak
Boşanma, yerini almak için evliliğin yıkılmasına sebep olmak
KTB, ADAB
KTB, BUYU', ALIŞ-VERİŞ
Ticaret, birinin satışına karşı veya birinin dünürlüğüne karşı dünürlük
Ticaret, şehirlinin köylü adına simsarlık yapması
Ticaret, yasak olan şekilleri
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona Misver b. Mahreme ve Mervân, -biri diğerinin rivayetini tasdik ederek- şöyle demişlerdir:
Rasulullah (sav), Hudeybiye vakti yola çıktı ve bir süre gittikten sonra sahabilerine "Hâlid b. Velîd Kureyşli bir süvari müfrezesi ile öncü ve gözcü olarak Ganîm mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafından gidin" buyurdu. Vallahi Peygamber'in (sav) ordusunun kaldırdığı kara tozu görene kadar Hâlid, Peygamber (sav) ile beraberindekilerin hareketini sezemedi. Hâlid, hemen hayvanını mahmuzlayarak, Kureyş'i uyarmak üzere süratle gitti. Peygamber (sav) de yürüyüp, Kureyş'in üzerine ineceği Seniyye mevkiine geldi. Hz. Peygamber'in bineği burada çöktü. İnsanlar “Kalk yürü, kalk yürü” dedilerse de deve çökmekte ısrar etti. Bu sefer insanlar “Kasvâ çöküp kaldı, Kasvâ çöküp kaldı” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Kasvâ çöküp kalmaz. Onun çökme huyu da yoktur. Fakat vaktiyle fili (Mekke'ye girmekten) engelleyen Allah, şimdi Kasvâ'yı engelledi" buyurdu.
Bundan sonra Rasulullah "hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'in, Allah'ın haremine hürmet barındıran (Mekke'de savaşmayı önleyecek) her talebini onlara vereceğim" buyurdu. Sonra Kasvâ'yı sürdü. Hayvan hemen sıçrayıp kalktı. Râvî der ki: Bu defa Rasulullah, Kureyş tarafından ayrılıp suyu az olan "Semed" kuyusu yolu üzerindeki Hudeybiye mevkiinin en sonunda konakladı. Çok geçmeden insanlar bu kuyunun suyunu çekerek bitirdiler. Sonra da Hz. Peygamber'e (sav) susuzluktan şikayet edildi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) mahfazasından bir ok çıkardı, sonra bu oku Semed kuyusuna atmalarını emretti. Vallahi o anda kuyunun suyu coşmağa başladı ve sahâbe oradan dönünceye kadar, onların susuzluğunu giderdi.
Rasulullah ile sahâbîleri bu halde iken, Budeyl b. Verkâ el-Huzâî, kendi kabilesi olan Huzaa'dan bir grup insan ile çıkageldi. Tihâme kabileleri arasında Huzaalılar, öteden beri Rasulullah'ın sırdaşı idiler. Budeyl Hz. Peygamber'e “ben ayrılıp buraya geldiğimde, Ka'b ibn Luey ile Âmir ibn Luey kabileleri, kadınları ve çocukları da yanlarında olduğu halde, Hudeybiye sularının en zengin kaynaklarında konaklamıştı. Bunlar muhakkak sizinle savaşacak ve sizin Kâbe'ye gitmenize engel olacaklar” dedi. Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurdu:
"Biz hiçbir kimse ile savaşmak için gelmedik. Biz sadece umre yapmak niyetiyle geldik. Muhakkak ki savaş, Kureyş'in maddî ve manevî kuvvetlerini zayıflatmış ve onları zarara uğratmıştır. Eğer Kureyş arzu ederse, aramızda bir müddet barış yaparım. Onlar da benimle diğer müşriklerin arasına girmemiş olurlar. Eğer ben Araplara galip olursam, Kureyş müşrikleri de insanların girdiği bu itaat yoluna girmek isterlerse girebilirler. Şayet galip gelemezsem, bu durumda müşrikler rahata ererler. Eğer kabul etmezlerse, hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şu müdafaa ettiğim Müslümanlık uğrunda başım vücudumdan ayrılıncaya kadar onlarla savaşırım. Elbette Allah, vaadini yerine getirecektir."
Bunun üzerine Budeyl, Rasulullah'a “şimdi ben senin bu söylediklerini muhakkak Kureyş'e ileteceğim” dedi. Ravi der ki: Büdeyl yürüyüp Kureyş karargâhına vardı ve “şimdi ben şu adamın yanından geliyorum. Onu şöyle bir söz söylerken işittik. Eğer o sözleri sizlere iletmemizi isterseniz iletiriz” dedi. Kureyş'in beyinsizleri “senin bize ondan bir haber vermene ihtiyacımız yoktur” dediler. Fakat içlerinden öngörüsü olan biri “haydi, ondan işittiğin sözü aktar” dedi. Budeyl “ben Ondan şöyle şöyle sözleri söylerken işittim” diyerek, Peygamber'in (sav) söylediği sözleri birer birer anlattı.
Bunun üzerine Urve b. Mes'ûd ayağa kalktı ve “ey kavmim, siz benim babam yerinde değil misiniz?” diye sordu. Kureyşliler “evet” dediler. Urve “ben de sizin oğlunuz konumunda değil miyim?” dedi. Onlar yine “evet” dediler. Sonra Urve “beni herhangi bir şeyle ile itham ediyor musunuz?” diye sordu. Onlar “hayır” diye cevap verdiler. Urve “Ukâz halkını size toptan yardıma çağırdığımı ve onların bu yardımdan çekinmeleri üzerine kendim ailem, çocuklarım ve bana itaat edenlerle size yardıma koştuğumu biliyorsunuz değil mi?” dedi. Onlar “evet; biliriz” dediler. Daha sonra Urve “bu adam size hayır ve iyilik yolu gösteriyor. O yolu kabul edin ve müsaade edin, Ona gideyim” dedi. onlar da “haydi git”, dediler.
Urve, Peygamber'e (sav) geldi ve Onunla konuştu. Hz. Peygamber (sav) de Urve'ye, Budeyl'e söylediği sözlere benzer şeyler söyledi. Bunun üzerine Urve “Ey Muhammed, diyelim ki kavminin kökünü kazıdın, peki senden önce Araplar içinde kendi kavmini toptan yok eden bir kimse duydun mu? Ya da aksine Kureyş sana galip gelirse o zaman söyle bakalım ne olacak. Vallahi ben aranızda itibarlı kimseler görüyorum, aynı şekilde yine bir takım kabilelerden toplanmış karışık kimseler de görüyorum. Bunlar savaş sırasında kaçıp, seni yalnız bırakabilecek karakterdedir” dedi. Ebu Bekir Urve'ye karşılık verip “haydi sen git, Lât'ın dişilik organını yala! Biz mi savaştan kaçıp Rasulullah'ı yalnız bırakacağız” dedi. Urve “bu kimdir?” diye sordu. Sahâbîler “Ebu Bekir'dir” dediler. Urve “canım elinde olana yemin ederim ki, eğer üzerimde henüz daha ödeyemediğim bir iyiliğin olmasaydı, elbette ben de sana cevap verirdim” dedi.
Râvî der ki: Urve, Hz. Peygamber'le konuşmaya devam etti ve her konuştuğunda eliyle Peygamber'in sakalını tutuyordu. O sırada Mugîre b. Şu'be, başında miğfer ve yalın kılıç bir hâlde Hz. Peygamber'in başında dikiliyordu. Urve her ne zaman eliyle uzanıp Hz. Peygamber'in sakalını tutmaya yeltense Mugîre hemen kılıcının kınının ucuyla Urve'nin eline vuruyor ve Urve'ye “Rasulullah'ın sakalından elini çek” diyordu. Mugîre'nin bu hareketi üzerine Urve başını kaldırdı ve “bu da kimdir?” diye sordu. Sahâbîler “Mugîre b Şu'be'dir” dediler. Bunun üzerine Urve “Ey gaddar, ben hâlâ senin gadr ve hıyanetini ödemeye çalışmakla meşgul değil miyim?” dedi. Mugîre Cahiliye döneminde bazı kimselerle yol arkadaşlığı yapmış ve yolda bunları öldürüp mallarını almış, sonra Medine'ye gelip Müslüman olmuştu. Hz. peygamber (sav) "senin İslam'a girmeni kabul ederim ama bu mallardan hiç bir şey alacak değilim" buyurdu.
Sonra Urve, Hz. Peygamber'in sahâbîlerini iki gözü ile iyice süzmeye başladı ve şöyle dedi: “Vallahi Rasulullah'ın (sav) ağzından bir şey çıksa hemen sahâbîlerinden bir adamın avucuna düşüyor ve o adam bunu yüzüne ve bedenine sürüp ovalıyor. Onlara bir şey emredince, sahâbîleri derhâl emrini yerine getirmeye koşuşuyorlar. Abdest aldığı zaman da abdest suyunun artanını almak için neredeyse birbirleriyle çarpışacaklar. Hz. Peygamber (sav) söz söylediği zaman, huzurundaki bütün sahâbîler seslerini kısyorlar. Ona hürmeten için yüzüne dikkatle bakamıyorlar” dedi. Ardından Kureyş'in yanına geldi ve gördüklerini şöyle aktardı:
“Ey kavmim! Vallahi ben vaktiyle birçok meliklerin huzuruna elçi olarak çıktım. Rum meliki Kayser'in, Fars meliki Kisrâ'nın, Habeş meliki Necâşî'nin huzuruna elçi olarak girdim. Vallahi hiçbir melikin adamlarını, Ashabın Muhammed'e (sav) gösterdiği hürmet kadar, hükümdarlarına hürmet ettiklerini görmedim. Muhammed'in ashabı, Onun tükürüğü ile bile teberrük ediyorlar (bereket umuyorlar). O bir şey emredince, ashabı derhâl emrini yerine getirmeye koşuşuyorlar. O abdest aldığı zaman da, abdest suyunun fazlasını birbirlerinin üzerine yığılarak paylaşıyorlar. O söz söylediği zaman ashabı onun yanında seslerini kısıyorlar. Muhammed'in ashabı Ona hürmeten, yüzüne dikkatle bakmıyorlar. Şimdi Muhammed size güzel bir barış ve iyilik yolu sunuyor. Bunu kabul edin”
Bunun üzerine Kinâne oğullarından birisi Kureyş'e hitaben “müsaade edin bir de ben Muhammed'in yanına gideyim” dedi. Onlar da “Pekâlâ git” dediler. Bu zât, Peygamber'in ashabına doğru giderken, Rasulullah (sav) "bu gelen falanca kimsedir. Onun kabilesi hac ve umre kurbanlarına hürmet ederler. Kurbanlıkları bu zatın gözü önüne salıverin" buyurdu. Ashab kurbanlıkları onun geleceği yolun üzerine salıverdi ve insanlar onu telbiye getirerek karşıladılar. Bu kimse kurbanlıkları ve telbiye getiren insanları görünce “sübhânallah, bunları Kâbe'yi ziyaretten alıkoymak uygun değildir” dedi. Kureyş'in yanına döndüğünde de “ben bunların umre için kesecekleri işaretlenmiş, gerdanlık takılmış kurban develerini gördüm. Bunların Kâbe'yi ziyaretten alıkonmasını uygun görmem” dedi.
Sonra Kureyşliler arasından Mikraz b. Hafs isimli biri kalktı ve “bana müsaade edin de Muhammed'e (sav) bir de ben gideyim” dedi. Onlar da “haydi git” dediler. Mikraz ashaba doğru gelirken, Peygamber (sav) "şu gelen Mikraz'dir, gaddar bir kimsedir" buyurdu. Mikraz Peygamber (sav) ile konuşmağa başladı. Peygamber (sav) onunla konuşacağı sırada, Süheyl b. Amr çıkageldi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona da İkrime'nin rivayet ettiğine göre Süheyl b. Amr gelince, Hz. Peygamber (sav) ashabına "işiniz kolaylaştı" buyurdu.
Ma'mer der ki: Zuhrî hadisinde şöyle dedi: Süheyl b. Amr gelince, Hz. Peygamber'e “Haydi getir (katibini da) aramızda bir barış antlaşması yaz” dedi. Bunun üzerine Peygamber yazı yazacak olan kâtibi (Ali b. Ebu Tâlibî) çağırdı ve "Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla (Bismilâhirrahmânirrahîm) yaz" buyurdu. Süheyl “Rahman ismine gelince, vallahi ben onun mahiyetini bilmiyorum. Fakat vaktiyle Senin de yazdırdığın gibi “Bismikellâhumme (Senin adınla ey Allah'ım) diye yaz” dedi Müslümanlar da bir ağızdan “Vallahi biz sadece Bismillâhirrahmânirrahîm yazarız” dediler. Hz. Peygamber (sav) "Haydi Bismikellâhumme yaz" buyurdu. Sonra da "bu, Muhammed Rasulullah'ın yaptığı antlaşma metnidir" diye yazmasını emretti. Süheyl “biz Senin Allah'ın Rasulü olduğunu kabullenseydik, Seni Kâbe'yi ziyaretten alıkoymaz ve Sana karşı savaşmazdık. Sen Muhammed b. Abdullah yaz” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Vallahi siz yalanlasanız da ben şüphesiz Allah'ın Rasulüyüm" buyurdu ve (Hz. Ali'ye) "Haydi Muhammed b. Abdullah yaz" diye emretti. Zuhrî der ki: Hz. Peygamber'in bu (gerek Besmele, gerekse Rasulullah kelimelerinin metinden çıkarılmasına razı olması) Onun önceden söylediği "Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'in, içinde Allah'ın haremine hürmet barındıran (Mekke'de savaşmayı önleyecek) her talebini onlara vereceğim" buyurmasından dolayıdır. Sonra Hz. Peygamber (sav) "Siz yolumuzdan çekileceksiniz, biz Kâbe'yi tavaf edeceğiz" buyurdu. Süheyl “Vallahi Arap milleti sizin güç kullanarak zorla Mekke'ye girdiğinizin dedikodusunu yapar. Ancak gelecek sene (Kâbe'yi tavaf edebilirsiniz)” dedi. (Hz. Ali bu şekilde) yazdı. Süheyl “bizden bir erkek gelir sana sığınırsa, senin dininden olsa bile, onu bize geri vereceksin” dedi. Müslümanlar “Subhânallah! müslüman olarak gelip sığınan kimse nasıl müşriklere geri verilir” dediler.
Tam bu sırada Süheyl b. Amr'ın oğlu Ebu Cendel, Mekke'nin aşağısındaki hapsedildiği yerden kaçmış bir şekilde, ayakları zincirli olarak seke seke çıkageldi ve kendisini Müslümanların arasına attı. Bunun üzerine Süheyl “ey Muhammed, imzalanacak antlaşmanın ilk maddesi gereğince bunu bana geri iade edeceksin” dedi. Hz. Peygamber (sav) "Biz antlaşma metnini yazmayı bitirip (imzalamadık)" buyurdu. Süheyl “vallahi o zaman ben de seninle asla antlaşma yapmam” dedi. Peygamber (sav) "Ebû Cendel'i bana bağışla" buyurdu. Süheyl “Ben onu sana bağışlamam” dedi. Peygamber (sav) "Hadi bunu benim hatırım için yap" buyurdu. Süheyl “asla yapmam” dedi. (Antlaşma da temsilci olarak bulunan) Mikraz “onu sana bağışladık” dedi. (ama imzaya yetkili olan Süheyl kabul etmedi.) Ebu Cendel “ey Müslümanlar topluluğu, Müslüman olarak geldiğim hâlde şimdi ben müşriklere geri mi veriliyorum? Benim karşılaştığım şu hâli görmüyor musunuz?” dedi. Gerçekten de Allah için çok ağır işkenceye maruz kalmıştı.
Ravi der ki: Ömer b. Hattâb şöyle demiştir: Bunun üzerine ben Peygamber'in yanına geldim ve “Sen gerçekten Allah Rasulü değil misin?” Peygamber (sav) "evet" buyurdu. Ben “biz hak üzerinde, düşmanlarımız ise bâtıl üzerinde bulunmuyorlar mı?” dedim. Peygamber (sav) "Evet, öyledir" buyurdu. Ben “O hâlde dinimiz hakkında bu aşağılık hâli niçin kabul ediyoruz? dedim. Peygamber (sav) "hiç şüphesiz ben Allah'ın Rasulü'yüm ve Allah 'a isyan etmiş de değilim. Allah benim yardımcımdır" buyurdu. Ben yine “vaktiyle Sen bize "Yakında Kâbe'ye varıp tavaf edeceğiz" diye haber vermedin mi?” dedim. Rasulullah (sav) "Ben sana, 'bu sene tavaf edeceğiz', diye mi haber verdim?" buyurdu. Ben de “hayır” dedim. Rasulullah (sav) "Muhakkak sen (yakın zamanda) Kâbe'ye varıp onu tavaf edeceksin" buyurdu.
Ömer der ki: Ben ardından Ebu Bekir'in yanına vardım ve “ey Ebu Bekir, Bu adam Allah'ın hak peygamberi değil midir?” dedim. Ebu Bekir de “evet, hak peygamberdir” dedi. Ben “biz Müslümanlar hak üzerinde, düşmanlarımız bâtıl üzerinde bulunmuyor mu?” dedim. O da “evet öyledir” dedi. Ben tekrar “öyle ise niçin biz dinimizi küçük düşürüyoruz?” dedim. Ebu Bekir “behey adam, Muhammed (sav) muhakkak Allah'ın Rasulü'dür. O, Rabbine asi değildir. Allah Onun yardımcısıdır. Sen hemen Onun emrine sarıl. Vallahi Muhammed hak üzeredir” dedi. Ben tekrar “O bize Medine'de "Kâbe'ye varacağız, tavaf edeceğiz" demedi mi?” diye sordum. Ebu Bekir “evet öyledir. Fakat sana "Bu sene varıp tavaf edersiniz" dedi mi?” dedi. Ben de “hayır”, dedim. Ebu Bekir “Sen muhakkak yakın bir zamanda Kâbe'ye varıp onu tavaf edeceksin” dedi. Zuhrî, Ömer'in “bu itirazlarımdan dolayı kefaret olarak sonra birçok iyi işler yapmışımdır” dediğini aktarmaktadır.
Râvî der ki: Rasulullah antlaşma metnini yazdırdıktan sonra "haydi artık kalkın, kurbanlarınızı kesip, başlarınızı tıraş edin" buyurdu. Râvî der ki: Hz. Peygamber (sav) üç kere tekrarladığı halde Vallahi ashaptan bir adam dahi olsun kalkmadı. Ashaptan hiçbirisi kalkmayınca, Rasulullah, Ümmü Seleme'nin yanına girdi ve ona insanların tavrını anlattı. Ümmü Seleme “ey Allah'ın Rasulü, sen bu emri yerine getirmek istiyorsan, çık, hiç bir kimseyle bir kelime konuşmadan kurbanlık develerini kes, sonra da berberini çağırıp tıraşını ol” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav), Ümmü Seleme'nin yanından çıktı ve ashaptan hiç kimse konuşmadan kurbanın kesti ve berberini çağırıp tıraşını oldu. Ashap bunu görünce, üzüntüden neredeyse birbirlerini öldürecek olmalarına rağmen, hemen kalkarak kurbanlarını kestiler ve birbirlerini tıraş etmeye başladılar.
Sonra bazı mümin hanımlar geldi. Bunun üzerine Yüce Allah "Ey iman edenler! Mü'min kadınlar hicret ederek size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Siz de onların inanmış kimseler olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Ne onlar o kâfirlere helâldir, ne de o kâfirler onlara. Yalnız, müşrik kocalarının onlara vermiş oldukları mehirleri kendilerine iade edin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde mü'min kadınları nikâhlamanızda hiçbir sakınca yoktur. Kâfir kadınları ise nikâhınızda tutmayın" (Mümtehine, ıo) ayetini indirdi. Bunun üzerine Ömer müşrik olan iki hanımını boşadı. Onlardan biri ile Muâviye b. Ebu Süfyân, diğeri ile de Safvân b. Ümeyye evlendi.
Sonra Peygamber (sav) Medine'ye döndü. Ardından Kureyş'ten bir adam olan Ebu Basîr, Müslüman olarak çıkageldi. Hemen arkasından müşrikler onu geri istemek üzere iki adam gönderdiler ve “bizimle imzaladığın antlaşma gereği (onu geri ver)” dediler. Peygamber(sav) de Ebu Basîr'i bu iki kişiye geri verdi. Bunlar Ebu Basîr ile yola çıktılar. Zulhuleyfe'ye vardıklarında azıkları olan hurmayı yemek üzere orada konakladılar. Ebu Basîr bu iki adamdan birine “ey Falanca, vallahi çok güzel bir kılıcın olduğunu görüyorum” dedi. O da kılıcı kınından çıkararak “evet, gerçekten çok iyi bir kılıç. ben onu defalarca denedim” dedi. Ebu Basîr de “müsâade et de bakayım“ dedi ve bir fırsatını bulup kılıcı aldı, ardından vurup onu öldürdü. Diğer adam da kaçarak Medine'ye geldi, koşarak mescide girdi. Hz. peygamber (sav) onu görünce "muhakkak bu adam bir korku görüp geçirmiş" buyurdu. Adam Hz. Peygamber'in yanına gelince “Vallahi sahibim öldürüldü. (engel olmazsanız) ben de öldürüleceğim” dedi. Bu sırada Ebu Basîr de geldi ve “Ey Allah'ın Peygamberi, vallahi Allah sana sözünü yerine getirtti. Beni müşriklere geri verdin. Sonra Allah beni onlardan kurtardı” dedi. Peygamber (sav) "Anası helak olası Ebu Basîr! Eğer yanında biri daha olsa, bu adam savaş ateşini harlayacak" buyurdu. Hz. Peygamber'in bu sözlerini işiten Ebu Basîr, kendisinin tekrar müşriklere iade edileceğini anladı ve oradan çıkıp deniz sahiline kadar kaçtı.
Râvî der ki: Süheyl'in oğlu Ebû Cendel de müşrikler arasından kaçarak Ebu Basîr'e katıldı. Müslümân olan herkes, Kureyş arasından ayrılarak Ebu Basîr'e katılmaya başladı. Nihayet Ebû Basîr'in etrafında bir topluluk oluştu. Vallahi bunlar, Şam'a giden bir Kureyş kervanını haber aldıklarında, hemen yolunu kesip, onları öldürerek mallarını alırlardı. Bunun üzerine Kureyş Peygamber'e (sav) elçi göndererek, Allah rızası ve akrabalık hatırını araya koydular ve Ebu Basîr ve arkadaşlarına haber iletip (bunu engellemesini istediler). “Bundan böyle Medine'ye kim giderse güvende olacaktır” diye bildirdiler. Peygamber (sav) de Ebu Basîr topluluğuna haber göndererek (Medine'ye gelebileceklerini bildirdi). Bunun üzerine Yüce Allah şu ayetleri indirmiştir:
"Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin ortasında onların elini sizden, sizin elinizi onlardan çeken de Odur. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. Onlar inkâr eden ve sizi Mescid-i Haramdan, bekletilen kurbanlıkları da yerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer orada tanımadığınız mü'min erkekler ve mü'min kadınlar bulunup da sizin bilmeden onları ezerek vicdan azabına uğrama ihtimaliniz olmasaydı, Allah savaş izni verirdi. Dilediklerini rahmetine eriştirmek için Allah sizin elinizi onlardan çektirdi. Onlar birbirinden ayırt edilseydi, kâfir olanlarını acı bir azaba uğratırdık. İnkâr edenler, cahiliyet taassubundan ibaret olan o hamiyeti kalplerine yerleştirdiklerinde, Allah da Peygamberine ve mü'minlere güven ve huzur indirdi ve takvâ sözüne tutunmalarını nasip etti ki, zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise herşeyi hakkıyla bilir." (Fetih, 24-26)
Müşriklerin hamiyyetleri; Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğunu kabul etmemeleri, bismillahirrahmâhirrahîm yazmayı reddetmeleri ve Müslümanların Kâbe'ye girişine engel olmalarıdır.
Rasulullah (sav), Hudeybiye vakti yola çıktı ve bir süre gittikten sonra sahabilerine "Hâlid b. Velîd Kureyşli bir süvari müfrezesi ile öncü ve gözcü olarak Ganîm mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafından gidin" buyurdu. Vallahi Peygamber'in (sav) ordusunun kaldırdığı kara tozu görene kadar Hâlid, Peygamber (sav) ile beraberindekilerin hareketini sezemedi. Hâlid, hemen hayvanını mahmuzlayarak, Kureyş'i uyarmak üzere süratle gitti. Peygamber (sav) de yürüyüp, Kureyş'in üzerine ineceği Seniyye mevkiine geldi. Hz. Peygamber'in bineği burada çöktü. İnsanlar “Kalk yürü, kalk yürü” dedilerse de deve çökmekte ısrar etti. Bu sefer insanlar “Kasvâ çöküp kaldı, Kasvâ çöküp kaldı” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Kasvâ çöküp kalmaz. Onun çökme huyu da yoktur. Fakat vaktiyle fili (Mekke'ye girmekten) engelleyen Allah, şimdi Kasvâ'yı engelledi" buyurdu.
Bundan sonra Rasulullah "hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'in, Allah'ın haremine hürmet barındıran (Mekke'de savaşmayı önleyecek) her talebini onlara vereceğim" buyurdu. Sonra Kasvâ'yı sürdü. Hayvan hemen sıçrayıp kalktı. Râvî der ki: Bu defa Rasulullah, Kureyş tarafından ayrılıp suyu az olan "Semed" kuyusu yolu üzerindeki Hudeybiye mevkiinin en sonunda konakladı. Çok geçmeden insanlar bu kuyunun suyunu çekerek bitirdiler. Sonra da Hz. Peygamber'e (sav) susuzluktan şikayet edildi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) mahfazasından bir ok çıkardı, sonra bu oku Semed kuyusuna atmalarını emretti. Vallahi o anda kuyunun suyu coşmağa başladı ve sahâbe oradan dönünceye kadar, onların susuzluğunu giderdi.
Rasulullah ile sahâbîleri bu halde iken, Budeyl b. Verkâ el-Huzâî, kendi kabilesi olan Huzaa'dan bir grup insan ile çıkageldi. Tihâme kabileleri arasında Huzaalılar, öteden beri Rasulullah'ın sırdaşı idiler. Budeyl Hz. Peygamber'e “ben ayrılıp buraya geldiğimde, Ka'b ibn Luey ile Âmir ibn Luey kabileleri, kadınları ve çocukları da yanlarında olduğu halde, Hudeybiye sularının en zengin kaynaklarında konaklamıştı. Bunlar muhakkak sizinle savaşacak ve sizin Kâbe'ye gitmenize engel olacaklar” dedi. Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurdu:
"Biz hiçbir kimse ile savaşmak için gelmedik. Biz sadece umre yapmak niyetiyle geldik. Muhakkak ki savaş, Kureyş'in maddî ve manevî kuvvetlerini zayıflatmış ve onları zarara uğratmıştır. Eğer Kureyş arzu ederse, aramızda bir müddet barış yaparım. Onlar da benimle diğer müşriklerin arasına girmemiş olurlar. Eğer ben Araplara galip olursam, Kureyş müşrikleri de insanların girdiği bu itaat yoluna girmek isterlerse girebilirler. Şayet galip gelemezsem, bu durumda müşrikler rahata ererler. Eğer kabul etmezlerse, hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şu müdafaa ettiğim Müslümanlık uğrunda başım vücudumdan ayrılıncaya kadar onlarla savaşırım. Elbette Allah, vaadini yerine getirecektir."
Bunun üzerine Budeyl, Rasulullah'a “şimdi ben senin bu söylediklerini muhakkak Kureyş'e ileteceğim” dedi. Ravi der ki: Büdeyl yürüyüp Kureyş karargâhına vardı ve “şimdi ben şu adamın yanından geliyorum. Onu şöyle bir söz söylerken işittik. Eğer o sözleri sizlere iletmemizi isterseniz iletiriz” dedi. Kureyş'in beyinsizleri “senin bize ondan bir haber vermene ihtiyacımız yoktur” dediler. Fakat içlerinden öngörüsü olan biri “haydi, ondan işittiğin sözü aktar” dedi. Budeyl “ben Ondan şöyle şöyle sözleri söylerken işittim” diyerek, Peygamber'in (sav) söylediği sözleri birer birer anlattı.
Bunun üzerine Urve b. Mes'ûd ayağa kalktı ve “ey kavmim, siz benim babam yerinde değil misiniz?” diye sordu. Kureyşliler “evet” dediler. Urve “ben de sizin oğlunuz konumunda değil miyim?” dedi. Onlar yine “evet” dediler. Sonra Urve “beni herhangi bir şeyle ile itham ediyor musunuz?” diye sordu. Onlar “hayır” diye cevap verdiler. Urve “Ukâz halkını size toptan yardıma çağırdığımı ve onların bu yardımdan çekinmeleri üzerine kendim ailem, çocuklarım ve bana itaat edenlerle size yardıma koştuğumu biliyorsunuz değil mi?” dedi. Onlar “evet; biliriz” dediler. Daha sonra Urve “bu adam size hayır ve iyilik yolu gösteriyor. O yolu kabul edin ve müsaade edin, Ona gideyim” dedi. onlar da “haydi git”, dediler.
Urve, Peygamber'e (sav) geldi ve Onunla konuştu. Hz. Peygamber (sav) de Urve'ye, Budeyl'e söylediği sözlere benzer şeyler söyledi. Bunun üzerine Urve “Ey Muhammed, diyelim ki kavminin kökünü kazıdın, peki senden önce Araplar içinde kendi kavmini toptan yok eden bir kimse duydun mu? Ya da aksine Kureyş sana galip gelirse o zaman söyle bakalım ne olacak. Vallahi ben aranızda itibarlı kimseler görüyorum, aynı şekilde yine bir takım kabilelerden toplanmış karışık kimseler de görüyorum. Bunlar savaş sırasında kaçıp, seni yalnız bırakabilecek karakterdedir” dedi. Ebu Bekir Urve'ye karşılık verip “haydi sen git, Lât'ın dişilik organını yala! Biz mi savaştan kaçıp Rasulullah'ı yalnız bırakacağız” dedi. Urve “bu kimdir?” diye sordu. Sahâbîler “Ebu Bekir'dir” dediler. Urve “canım elinde olana yemin ederim ki, eğer üzerimde henüz daha ödeyemediğim bir iyiliğin olmasaydı, elbette ben de sana cevap verirdim” dedi.
Râvî der ki: Urve, Hz. Peygamber'le konuşmaya devam etti ve her konuştuğunda eliyle Peygamber'in sakalını tutuyordu. O sırada Mugîre b. Şu'be, başında miğfer ve yalın kılıç bir hâlde Hz. Peygamber'in başında dikiliyordu. Urve her ne zaman eliyle uzanıp Hz. Peygamber'in sakalını tutmaya yeltense Mugîre hemen kılıcının kınının ucuyla Urve'nin eline vuruyor ve Urve'ye “Rasulullah'ın sakalından elini çek” diyordu. Mugîre'nin bu hareketi üzerine Urve başını kaldırdı ve “bu da kimdir?” diye sordu. Sahâbîler “Mugîre b Şu'be'dir” dediler. Bunun üzerine Urve “Ey gaddar, ben hâlâ senin gadr ve hıyanetini ödemeye çalışmakla meşgul değil miyim?” dedi. Mugîre Cahiliye döneminde bazı kimselerle yol arkadaşlığı yapmış ve yolda bunları öldürüp mallarını almış, sonra Medine'ye gelip Müslüman olmuştu. Hz. peygamber (sav) "senin İslam'a girmeni kabul ederim ama bu mallardan hiç bir şey alacak değilim" buyurdu.
Sonra Urve, Hz. Peygamber'in sahâbîlerini iki gözü ile iyice süzmeye başladı ve şöyle dedi: “Vallahi Rasulullah'ın (sav) ağzından bir şey çıksa hemen sahâbîlerinden bir adamın avucuna düşüyor ve o adam bunu yüzüne ve bedenine sürüp ovalıyor. Onlara bir şey emredince, sahâbîleri derhâl emrini yerine getirmeye koşuşuyorlar. Abdest aldığı zaman da abdest suyunun artanını almak için neredeyse birbirleriyle çarpışacaklar. Hz. Peygamber (sav) söz söylediği zaman, huzurundaki bütün sahâbîler seslerini kısyorlar. Ona hürmeten için yüzüne dikkatle bakamıyorlar” dedi. Ardından Kureyş'in yanına geldi ve gördüklerini şöyle aktardı:
“Ey kavmim! Vallahi ben vaktiyle birçok meliklerin huzuruna elçi olarak çıktım. Rum meliki Kayser'in, Fars meliki Kisrâ'nın, Habeş meliki Necâşî'nin huzuruna elçi olarak girdim. Vallahi hiçbir melikin adamlarını, Ashabın Muhammed'e (sav) gösterdiği hürmet kadar, hükümdarlarına hürmet ettiklerini görmedim. Muhammed'in ashabı, Onun tükürüğü ile bile teberrük ediyorlar (bereket umuyorlar). O bir şey emredince, ashabı derhâl emrini yerine getirmeye koşuşuyorlar. O abdest aldığı zaman da, abdest suyunun fazlasını birbirlerinin üzerine yığılarak paylaşıyorlar. O söz söylediği zaman ashabı onun yanında seslerini kısıyorlar. Muhammed'in ashabı Ona hürmeten, yüzüne dikkatle bakmıyorlar. Şimdi Muhammed size güzel bir barış ve iyilik yolu sunuyor. Bunu kabul edin”
Bunun üzerine Kinâne oğullarından birisi Kureyş'e hitaben “müsaade edin bir de ben Muhammed'in yanına gideyim” dedi. Onlar da “Pekâlâ git” dediler. Bu zât, Peygamber'in ashabına doğru giderken, Rasulullah (sav) "bu gelen falanca kimsedir. Onun kabilesi hac ve umre kurbanlarına hürmet ederler. Kurbanlıkları bu zatın gözü önüne salıverin" buyurdu. Ashab kurbanlıkları onun geleceği yolun üzerine salıverdi ve insanlar onu telbiye getirerek karşıladılar. Bu kimse kurbanlıkları ve telbiye getiren insanları görünce “sübhânallah, bunları Kâbe'yi ziyaretten alıkoymak uygun değildir” dedi. Kureyş'in yanına döndüğünde de “ben bunların umre için kesecekleri işaretlenmiş, gerdanlık takılmış kurban develerini gördüm. Bunların Kâbe'yi ziyaretten alıkonmasını uygun görmem” dedi.
Sonra Kureyşliler arasından Mikraz b. Hafs isimli biri kalktı ve “bana müsaade edin de Muhammed'e (sav) bir de ben gideyim” dedi. Onlar da “haydi git” dediler. Mikraz ashaba doğru gelirken, Peygamber (sav) "şu gelen Mikraz'dir, gaddar bir kimsedir" buyurdu. Mikraz Peygamber (sav) ile konuşmağa başladı. Peygamber (sav) onunla konuşacağı sırada, Süheyl b. Amr çıkageldi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona da İkrime'nin rivayet ettiğine göre Süheyl b. Amr gelince, Hz. Peygamber (sav) ashabına "işiniz kolaylaştı" buyurdu.
Ma'mer der ki: Zuhrî hadisinde şöyle dedi: Süheyl b. Amr gelince, Hz. Peygamber'e “Haydi getir (katibini da) aramızda bir barış antlaşması yaz” dedi. Bunun üzerine Peygamber yazı yazacak olan kâtibi (Ali b. Ebu Tâlibî) çağırdı ve "Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla (Bismilâhirrahmânirrahîm) yaz" buyurdu. Süheyl “Rahman ismine gelince, vallahi ben onun mahiyetini bilmiyorum. Fakat vaktiyle Senin de yazdırdığın gibi “Bismikellâhumme (Senin adınla ey Allah'ım) diye yaz” dedi Müslümanlar da bir ağızdan “Vallahi biz sadece Bismillâhirrahmânirrahîm yazarız” dediler. Hz. Peygamber (sav) "Haydi Bismikellâhumme yaz" buyurdu. Sonra da "bu, Muhammed Rasulullah'ın yaptığı antlaşma metnidir" diye yazmasını emretti. Süheyl “biz Senin Allah'ın Rasulü olduğunu kabullenseydik, Seni Kâbe'yi ziyaretten alıkoymaz ve Sana karşı savaşmazdık. Sen Muhammed b. Abdullah yaz” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Vallahi siz yalanlasanız da ben şüphesiz Allah'ın Rasulüyüm" buyurdu ve (Hz. Ali'ye) "Haydi Muhammed b. Abdullah yaz" diye emretti. Zuhrî der ki: Hz. Peygamber'in bu (gerek Besmele, gerekse Rasulullah kelimelerinin metinden çıkarılmasına razı olması) Onun önceden söylediği "Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'in, içinde Allah'ın haremine hürmet barındıran (Mekke'de savaşmayı önleyecek) her talebini onlara vereceğim" buyurmasından dolayıdır. Sonra Hz. Peygamber (sav) "Siz yolumuzdan çekileceksiniz, biz Kâbe'yi tavaf edeceğiz" buyurdu. Süheyl “Vallahi Arap milleti sizin güç kullanarak zorla Mekke'ye girdiğinizin dedikodusunu yapar. Ancak gelecek sene (Kâbe'yi tavaf edebilirsiniz)” dedi. (Hz. Ali bu şekilde) yazdı. Süheyl “bizden bir erkek gelir sana sığınırsa, senin dininden olsa bile, onu bize geri vereceksin” dedi. Müslümanlar “Subhânallah! müslüman olarak gelip sığınan kimse nasıl müşriklere geri verilir” dediler.
Tam bu sırada Süheyl b. Amr'ın oğlu Ebu Cendel, Mekke'nin aşağısındaki hapsedildiği yerden kaçmış bir şekilde, ayakları zincirli olarak seke seke çıkageldi ve kendisini Müslümanların arasına attı. Bunun üzerine Süheyl “ey Muhammed, imzalanacak antlaşmanın ilk maddesi gereğince bunu bana geri iade edeceksin” dedi. Hz. Peygamber (sav) "Biz antlaşma metnini yazmayı bitirip (imzalamadık)" buyurdu. Süheyl “vallahi o zaman ben de seninle asla antlaşma yapmam” dedi. Peygamber (sav) "Ebû Cendel'i bana bağışla" buyurdu. Süheyl “Ben onu sana bağışlamam” dedi. Peygamber (sav) "Hadi bunu benim hatırım için yap" buyurdu. Süheyl “asla yapmam” dedi. (Antlaşma da temsilci olarak bulunan) Mikraz “onu sana bağışladık” dedi. (ama imzaya yetkili olan Süheyl kabul etmedi.) Ebu Cendel “ey Müslümanlar topluluğu, Müslüman olarak geldiğim hâlde şimdi ben müşriklere geri mi veriliyorum? Benim karşılaştığım şu hâli görmüyor musunuz?” dedi. Gerçekten de Allah için çok ağır işkenceye maruz kalmıştı.
Ravi der ki: Ömer b. Hattâb şöyle demiştir: Bunun üzerine ben Peygamber'in yanına geldim ve “Sen gerçekten Allah Rasulü değil misin?” Peygamber (sav) "evet" buyurdu. Ben “biz hak üzerinde, düşmanlarımız ise bâtıl üzerinde bulunmuyorlar mı?” dedim. Peygamber (sav) "Evet, öyledir" buyurdu. Ben “O hâlde dinimiz hakkında bu aşağılık hâli niçin kabul ediyoruz? dedim. Peygamber (sav) "hiç şüphesiz ben Allah'ın Rasulü'yüm ve Allah 'a isyan etmiş de değilim. Allah benim yardımcımdır" buyurdu. Ben yine “vaktiyle Sen bize "Yakında Kâbe'ye varıp tavaf edeceğiz" diye haber vermedin mi?” dedim. Rasulullah (sav) "Ben sana, 'bu sene tavaf edeceğiz', diye mi haber verdim?" buyurdu. Ben de “hayır” dedim. Rasulullah (sav) "Muhakkak sen (yakın zamanda) Kâbe'ye varıp onu tavaf edeceksin" buyurdu.
Ömer der ki: Ben ardından Ebu Bekir'in yanına vardım ve “ey Ebu Bekir, Bu adam Allah'ın hak peygamberi değil midir?” dedim. Ebu Bekir de “evet, hak peygamberdir” dedi. Ben “biz Müslümanlar hak üzerinde, düşmanlarımız bâtıl üzerinde bulunmuyor mu?” dedim. O da “evet öyledir” dedi. Ben tekrar “öyle ise niçin biz dinimizi küçük düşürüyoruz?” dedim. Ebu Bekir “behey adam, Muhammed (sav) muhakkak Allah'ın Rasulü'dür. O, Rabbine asi değildir. Allah Onun yardımcısıdır. Sen hemen Onun emrine sarıl. Vallahi Muhammed hak üzeredir” dedi. Ben tekrar “O bize Medine'de "Kâbe'ye varacağız, tavaf edeceğiz" demedi mi?” diye sordum. Ebu Bekir “evet öyledir. Fakat sana "Bu sene varıp tavaf edersiniz" dedi mi?” dedi. Ben de “hayır”, dedim. Ebu Bekir “Sen muhakkak yakın bir zamanda Kâbe'ye varıp onu tavaf edeceksin” dedi. Zuhrî, Ömer'in “bu itirazlarımdan dolayı kefaret olarak sonra birçok iyi işler yapmışımdır” dediğini aktarmaktadır.
Râvî der ki: Rasulullah antlaşma metnini yazdırdıktan sonra "haydi artık kalkın, kurbanlarınızı kesip, başlarınızı tıraş edin" buyurdu. Râvî der ki: Hz. Peygamber (sav) üç kere tekrarladığı halde Vallahi ashaptan bir adam dahi olsun kalkmadı. Ashaptan hiçbirisi kalkmayınca, Rasulullah, Ümmü Seleme'nin yanına girdi ve ona insanların tavrını anlattı. Ümmü Seleme “ey Allah'ın Rasulü, sen bu emri yerine getirmek istiyorsan, çık, hiç bir kimseyle bir kelime konuşmadan kurbanlık develerini kes, sonra da berberini çağırıp tıraşını ol” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav), Ümmü Seleme'nin yanından çıktı ve ashaptan hiç kimse konuşmadan kurbanın kesti ve berberini çağırıp tıraşını oldu. Ashap bunu görünce, üzüntüden neredeyse birbirlerini öldürecek olmalarına rağmen, hemen kalkarak kurbanlarını kestiler ve birbirlerini tıraş etmeye başladılar.
Sonra bazı mümin hanımlar geldi. Bunun üzerine Yüce Allah "Ey iman edenler! Mü'min kadınlar hicret ederek size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Siz de onların inanmış kimseler olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Ne onlar o kâfirlere helâldir, ne de o kâfirler onlara. Yalnız, müşrik kocalarının onlara vermiş oldukları mehirleri kendilerine iade edin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde mü'min kadınları nikâhlamanızda hiçbir sakınca yoktur. Kâfir kadınları ise nikâhınızda tutmayın" (Mümtehine, ıo) ayetini indirdi. Bunun üzerine Ömer müşrik olan iki hanımını boşadı. Onlardan biri ile Muâviye b. Ebu Süfyân, diğeri ile de Safvân b. Ümeyye evlendi.
Sonra Peygamber (sav) Medine'ye döndü. Ardından Kureyş'ten bir adam olan Ebu Basîr, Müslüman olarak çıkageldi. Hemen arkasından müşrikler onu geri istemek üzere iki adam gönderdiler ve “bizimle imzaladığın antlaşma gereği (onu geri ver)” dediler. Peygamber(sav) de Ebu Basîr'i bu iki kişiye geri verdi. Bunlar Ebu Basîr ile yola çıktılar. Zulhuleyfe'ye vardıklarında azıkları olan hurmayı yemek üzere orada konakladılar. Ebu Basîr bu iki adamdan birine “ey Falanca, vallahi çok güzel bir kılıcın olduğunu görüyorum” dedi. O da kılıcı kınından çıkararak “evet, gerçekten çok iyi bir kılıç. ben onu defalarca denedim” dedi. Ebu Basîr de “müsâade et de bakayım“ dedi ve bir fırsatını bulup kılıcı aldı, ardından vurup onu öldürdü. Diğer adam da kaçarak Medine'ye geldi, koşarak mescide girdi. Hz. peygamber (sav) onu görünce "muhakkak bu adam bir korku görüp geçirmiş" buyurdu. Adam Hz. Peygamber'in yanına gelince “Vallahi sahibim öldürüldü. (engel olmazsanız) ben de öldürüleceğim” dedi. Bu sırada Ebu Basîr de geldi ve “Ey Allah'ın Peygamberi, vallahi Allah sana sözünü yerine getirtti. Beni müşriklere geri verdin. Sonra Allah beni onlardan kurtardı” dedi. Peygamber (sav) "Anası helak olası Ebu Basîr! Eğer yanında biri daha olsa, bu adam savaş ateşini harlayacak" buyurdu. Hz. Peygamber'in bu sözlerini işiten Ebu Basîr, kendisinin tekrar müşriklere iade edileceğini anladı ve oradan çıkıp deniz sahiline kadar kaçtı.
Râvî der ki: Süheyl'in oğlu Ebû Cendel de müşrikler arasından kaçarak Ebu Basîr'e katıldı. Müslümân olan herkes, Kureyş arasından ayrılarak Ebu Basîr'e katılmaya başladı. Nihayet Ebû Basîr'in etrafında bir topluluk oluştu. Vallahi bunlar, Şam'a giden bir Kureyş kervanını haber aldıklarında, hemen yolunu kesip, onları öldürerek mallarını alırlardı. Bunun üzerine Kureyş Peygamber'e (sav) elçi göndererek, Allah rızası ve akrabalık hatırını araya koydular ve Ebu Basîr ve arkadaşlarına haber iletip (bunu engellemesini istediler). “Bundan böyle Medine'ye kim giderse güvende olacaktır” diye bildirdiler. Peygamber (sav) de Ebu Basîr topluluğuna haber göndererek (Medine'ye gelebileceklerini bildirdi). Bunun üzerine Yüce Allah şu ayetleri indirmiştir:
"Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin ortasında onların elini sizden, sizin elinizi onlardan çeken de Odur. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. Onlar inkâr eden ve sizi Mescid-i Haramdan, bekletilen kurbanlıkları da yerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer orada tanımadığınız mü'min erkekler ve mü'min kadınlar bulunup da sizin bilmeden onları ezerek vicdan azabına uğrama ihtimaliniz olmasaydı, Allah savaş izni verirdi. Dilediklerini rahmetine eriştirmek için Allah sizin elinizi onlardan çektirdi. Onlar birbirinden ayırt edilseydi, kâfir olanlarını acı bir azaba uğratırdık. İnkâr edenler, cahiliyet taassubundan ibaret olan o hamiyeti kalplerine yerleştirdiklerinde, Allah da Peygamberine ve mü'minlere güven ve huzur indirdi ve takvâ sözüne tutunmalarını nasip etti ki, zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise herşeyi hakkıyla bilir." (Fetih, 24-26)
Müşriklerin hamiyyetleri; Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğunu kabul etmemeleri, bismillahirrahmâhirrahîm yazmayı reddetmeleri ve Müslümanların Kâbe'ye girişine engel olmalarıdır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 15, 1/737
Senetler:
1. Misver b. Mahreme el-Kuraşi (Misver b. Mahreme b. Nevfel b. Üheyb b. Abdümenaf)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
HZ.PEYGAMBER'İN SAYGINLIĞI
KTB, NİKAH
KTB, TEBERRÜK
Nikah, müşrikle
Siyer, Hudeybiye Anlaşması
Siyer, Hudeybiye Günü
Bize Kuteybe b. Saîd, ona ona Leys, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhum) şöyle rivayet etmişlerdir:
Bedevî Araplardan bir adam Rasulullah'a (sav) geldi ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah hakkı için senden dileğim benim için yalnız Allah'ın Kitabı ile hükmetmendir” dedi. Diğer davalı ise daha anlayışlı ve edepli bir şekilde “evet, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve konuşmak için bana izin ver” dedi. Allah Rasulü (sav) "konuş" buyurdu. Adam “benim oğlum bu bedevinin yanında ücretli bir işçi idi. Bu adamın karısıyla zina etmiş. Bana, oğlum üzerine taşlama cezası lâzım geldiği haber verildi. Ben de bu adama yüz koyun ve bir de cariye fidye verip, oğlumu bu cezadan kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar da bana, oğluma ancak yüz değnek vurma ve bir sene gurbete gönderme, bunun karısına da taşlama cezası lâzım geldiğini haber verdiler?” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunlar sana geri verilir, oğluna da yüz değnek vurulup bir sene sürgün edilir" buyurdu. Sonra Üneys'e "Ey Üneys, kuşluk vaktinde bu adamın karısının yanına git. Eğer suçunu itiraf ederse, ona taşlama cezası uygula" buyurdu. Râvî der ki: Uneys, kadının yanına gitti. Kadın da suçunu itiraf etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kadının taşlanmasını emretti ve kadın taşlandı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25504, B002724
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَزَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِىِّ رضى الله عنهم أَنَّهُمَا قَالاَ إِنَّ رَجُلاً مِنَ الأَعْرَابِ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ رَسُولَ اللَّهِ أَنْشُدُكَ اللَّهَ إِلاَّ قَضَيْتَ لِى بِكِتَابِ اللَّهِ . فَقَالَ الْخَصْمُ الآخَرُ وَهْوَ أَفْقَهُ مِنْهُ نَعَمْ فَاقْضِ بَيْنَنَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، وَائْذَنْ لِى . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « قُلْ » . قَالَ إِنَّ ابْنِى كَانَ عَسِيفًا عَلَى هَذَا ، فَزَنَى بِامْرَأَتِهِ ، وَإِنِّى أُخْبِرْتُ أَنَّ عَلَى ابْنِى الرَّجْمَ ، فَافْتَدَيْتُ مِنْهُ بِمِائَةِ شَاةٍ وَوَلِيدَةٍ ، فَسَأَلْتُ أَهْلَ الْعِلْمِ فَأَخْبَرُونِى أَنَّمَا عَلَى ابْنِى جَلْدُ مِائَةٍ ، وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، وَأَنَّ عَلَى امْرَأَةِ هَذَا الرَّجْمَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَقْضِيَنَّ بَيْنَكُمَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، الْوَلِيدَةُ وَالْغَنَمُ رَدٌّ ، وَعَلَى ابْنِكَ جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، اغْدُ يَا أُنَيْسُ إِلَى امْرَأَةِ هَذَا فَإِنِ اعْتَرَفَتْ فَارْجُمْهَا » . قَالَ فَغَدَا عَلَيْهَا فَاعْتَرَفَتْ ، فَأَمَرَ بِهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَرُجِمَتْ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona ona Leys, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhum) şöyle rivayet etmişlerdir:
Bedevî Araplardan bir adam Rasulullah'a (sav) geldi ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah hakkı için senden dileğim benim için yalnız Allah'ın Kitabı ile hükmetmendir” dedi. Diğer davalı ise daha anlayışlı ve edepli bir şekilde “evet, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve konuşmak için bana izin ver” dedi. Allah Rasulü (sav) "konuş" buyurdu. Adam “benim oğlum bu bedevinin yanında ücretli bir işçi idi. Bu adamın karısıyla zina etmiş. Bana, oğlum üzerine taşlama cezası lâzım geldiği haber verildi. Ben de bu adama yüz koyun ve bir de cariye fidye verip, oğlumu bu cezadan kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar da bana, oğluma ancak yüz değnek vurma ve bir sene gurbete gönderme, bunun karısına da taşlama cezası lâzım geldiğini haber verdiler?” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunlar sana geri verilir, oğluna da yüz değnek vurulup bir sene sürgün edilir" buyurdu. Sonra Üneys'e "Ey Üneys, kuşluk vaktinde bu adamın karısının yanına git. Eğer suçunu itiraf ederse, ona taşlama cezası uygula" buyurdu. Râvî der ki: Uneys, kadının yanına gitti. Kadın da suçunu itiraf etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kadının taşlanmasını emretti ve kadın taşlandı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 9, 1/735
Senetler:
1. Zeyd b. Halid el-Cühenî (Zeyd b. Halid)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Zina, bekar olanın
Zina, cezası
Bize Kuteybe b. Saîd, ona ona Leys, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhum) şöyle rivayet etmişlerdir:
Bedevî Araplardan bir adam Rasulullah'a (sav) geldi ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah hakkı için senden dileğim benim için yalnız Allah'ın Kitabı ile hükmetmendir” dedi. Diğer davalı ise daha anlayışlı ve edepli bir şekilde “evet, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve konuşmak için bana izin ver” dedi. Allah Rasulü (sav) "konuş" buyurdu. Adam “benim oğlum bu bedevinin yanında ücretli bir işçi idi. Bu adamın karısıyla zina etmiş. Bana, oğlum üzerine taşlama cezası lâzım geldiği haber verildi. Ben de bu adama yüz koyun ve bir de cariye fidye verip, oğlumu bu cezadan kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar da bana, oğluma ancak yüz değnek vurma ve bir sene gurbete gönderme, bunun karısına da taşlama cezası lâzım geldiğini haber verdiler?” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunlar sana geri verilir, oğluna da yüz değnek vurulup bir sene sürgün edilir" buyurdu. Sonra Üneys'e "Ey Üneys, kuşluk vaktinde bu adamın karısının yanına git. Eğer suçunu itiraf ederse, ona taşlama cezası uygula" buyurdu. Râvî der ki: Uneys, kadının yanına gitti. Kadın da suçunu itiraf etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kadının taşlanmasını emretti ve kadın taşlandı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25505, B002725
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَزَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِىِّ رضى الله عنهم أَنَّهُمَا قَالاَ إِنَّ رَجُلاً مِنَ الأَعْرَابِ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ رَسُولَ اللَّهِ أَنْشُدُكَ اللَّهَ إِلاَّ قَضَيْتَ لِى بِكِتَابِ اللَّهِ . فَقَالَ الْخَصْمُ الآخَرُ وَهْوَ أَفْقَهُ مِنْهُ نَعَمْ فَاقْضِ بَيْنَنَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، وَائْذَنْ لِى . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « قُلْ » . قَالَ إِنَّ ابْنِى كَانَ عَسِيفًا عَلَى هَذَا ، فَزَنَى بِامْرَأَتِهِ ، وَإِنِّى أُخْبِرْتُ أَنَّ عَلَى ابْنِى الرَّجْمَ ، فَافْتَدَيْتُ مِنْهُ بِمِائَةِ شَاةٍ وَوَلِيدَةٍ ، فَسَأَلْتُ أَهْلَ الْعِلْمِ فَأَخْبَرُونِى أَنَّمَا عَلَى ابْنِى جَلْدُ مِائَةٍ ، وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، وَأَنَّ عَلَى امْرَأَةِ هَذَا الرَّجْمَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَقْضِيَنَّ بَيْنَكُمَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، الْوَلِيدَةُ وَالْغَنَمُ رَدٌّ ، وَعَلَى ابْنِكَ جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، اغْدُ يَا أُنَيْسُ إِلَى امْرَأَةِ هَذَا فَإِنِ اعْتَرَفَتْ فَارْجُمْهَا » . قَالَ فَغَدَا عَلَيْهَا فَاعْتَرَفَتْ ، فَأَمَرَ بِهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَرُجِمَتْ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona ona Leys, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da Ebu Hureyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhum) şöyle rivayet etmişlerdir:
Bedevî Araplardan bir adam Rasulullah'a (sav) geldi ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah hakkı için senden dileğim benim için yalnız Allah'ın Kitabı ile hükmetmendir” dedi. Diğer davalı ise daha anlayışlı ve edepli bir şekilde “evet, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve konuşmak için bana izin ver” dedi. Allah Rasulü (sav) "konuş" buyurdu. Adam “benim oğlum bu bedevinin yanında ücretli bir işçi idi. Bu adamın karısıyla zina etmiş. Bana, oğlum üzerine taşlama cezası lâzım geldiği haber verildi. Ben de bu adama yüz koyun ve bir de cariye fidye verip, oğlumu bu cezadan kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar da bana, oğluma ancak yüz değnek vurma ve bir sene gurbete gönderme, bunun karısına da taşlama cezası lâzım geldiğini haber verdiler?” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunlar sana geri verilir, oğluna da yüz değnek vurulup bir sene sürgün edilir" buyurdu. Sonra Üneys'e "Ey Üneys, kuşluk vaktinde bu adamın karısının yanına git. Eğer suçunu itiraf ederse, ona taşlama cezası uygula" buyurdu. Râvî der ki: Uneys, kadının yanına gitti. Kadın da suçunu itiraf etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kadının taşlanmasını emretti ve kadın taşlandı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 9, 1/735
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Zina, bekar olanın
Zina, cezası
Bize Hallâd b. Yahya, ona Abdulvahid b. Eymen el-Mekkî, ona da babası (Eymen b. Ümmü Eymen) “ben Âişe'nin (r.anha) yanına girdim, bana şöyle dedi” demiştir:
Berîre, azatlık antlaşması yapmış mükatebe bir köle olarak bana gelip “Ey Müminlerin Annesi, sahiplerim beni satıyorlar, sen beni satın alıp azat etsen ya” dedi. Âişe “evet olur” dedi. Berîre “Ancak sahiplerim, velayetimin onlarda olması koşulu ile beni satıyorlar” dedi. Âişe “öyleyse benim sana ihtiyacım yok” dedi. Hz. Peygamber (sav) bu konuşmayı işitti ya da biri ona konuyu anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Berîre konusu nedir?" buyurdu. (durum kendisine anlatılınca) Hz. Peygamber (sav) Âişe'ye "Sen Berîre'yi satın al ve onu hürriyetine kavuştur. Onlar istedikleri şartı koysunlar" buyurdu.
Âişe der ki: Bu emir üzerine ben Berîre'yi satın aldım ve onu azat ettim. Sahipleri onun velâyetinin kendilerinde olmasını şart koştular. Hz. Peygamber (sav) de: "Velâyet hakkı, azat edene aittir, İsterlerse yüz tane şart koşsunlar" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25508, B002726
Hadis:
حَدَّثَنَا خَلاَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ بْنُ أَيْمَنَ الْمَكِّىُّ عَنْ أَبِيهِ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ دَخَلَتْ عَلَىَّ بَرِيرَةُ وَهْىَ مُكَاتَبَةٌ ، فَقَالَتْ يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ اشْتَرِينِى فَإِنَّ أَهْلِى يَبِيعُونِى فَأَعْتِقِينِى قَالَتْ نَعَمْ . قَالَتْ إِنَّ أَهْلِى لاَ يَبِيعُونِى حَتَّى يَشْتَرِطُوا وَلاَئِى . قَالَتْ لاَ حَاجَةَ لِى فِيكِ . فَسَمِعَ ذَلِكَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَوْ بَلَغَهُ ، فَقَالَ « مَا شَأْنُ بَرِيرَةَ فَقَالَ اشْتَرِيهَا فَأَعْتِقِيهَا وَلْيَشْتَرِطُوا مَا شَاءُوا » . قَالَتْ فَاشْتَرَيْتُهَا فَأَعْتَقْتُهَا ، وَاشْتَرَطَ أَهْلُهَا وَلاَءَهَا ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « الْوَلاَءُ لِمَنْ أَعْتَقَ ، وَإِنِ اشْتَرَطُوا مِائَةَ شَرْطٍ » .
Tercemesi:
Bize Hallâd b. Yahya, ona Abdulvahid b. Eymen el-Mekkî, ona da babası (Eymen b. Ümmü Eymen) “ben Âişe'nin (r.anha) yanına girdim, bana şöyle dedi” demiştir:
Berîre, azatlık antlaşması yapmış mükatebe bir köle olarak bana gelip “Ey Müminlerin Annesi, sahiplerim beni satıyorlar, sen beni satın alıp azat etsen ya” dedi. Âişe “evet olur” dedi. Berîre “Ancak sahiplerim, velayetimin onlarda olması koşulu ile beni satıyorlar” dedi. Âişe “öyleyse benim sana ihtiyacım yok” dedi. Hz. Peygamber (sav) bu konuşmayı işitti ya da biri ona konuyu anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Berîre konusu nedir?" buyurdu. (durum kendisine anlatılınca) Hz. Peygamber (sav) Âişe'ye "Sen Berîre'yi satın al ve onu hürriyetine kavuştur. Onlar istedikleri şartı koysunlar" buyurdu.
Âişe der ki: Bu emir üzerine ben Berîre'yi satın aldım ve onu azat ettim. Sahipleri onun velâyetinin kendilerinde olmasını şart koştular. Hz. Peygamber (sav) de: "Velâyet hakkı, azat edene aittir, İsterlerse yüz tane şart koşsunlar" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 10, 1/735
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Eymen b. Ümmü Eymen el-Habeşî (Eymen b. Ubeyd)
3. Ebu Kasım Abdulvahid b. Eymen el-Mahzumi (Abdulvahid b. Eymen)
4. Ebu Muhammed Hallad b. Yahya es-Sülemî (Hallad b. Yahya b. Safvan)
Konular:
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Köle, kölenin velayeti
Bize Muhammed b. Ar’ara, ona Şu’be, ona Adiy b. Sâbit, ona Ebu Hâzim, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
Rasulullah (sav), şehre mal getirenleri (şehir dışında) karşılamayı ve Muhacir'in bedevi adına satıp almasını, kadının kız kardeşinin boşanmasını şart koşmasını, adamın kardeşinin pazarlığını yaptığı mal üzerine pazarlık yapmasını da yasakladı. Satışı kızıştırmak maksadıyla alıcıymış gibi fiyat vermeyi, süt hayvanının memelerinin bağlanmasını da yasakladı.
Bu hususta Muâz ve Abdussamed (Muhammed b. Ar’ara’ya) mutabaat etmişlerdir. Ğunder ve Abdurrahman ise (nehâ: yasakladı, yerine): “nuhiye: yasaklandı” demişlerdir. Âdem ise rivayetinde: “Nuhînâ: Bize yasaklandı” derken, en-Nadr ve Haccac b. Minhâl: “Neha: yasakladı” demişlerdir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25509, B002727
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَرْعَرَةَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَدِىِّ بْنِ ثَابِتٍ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنِ التَّلَقِّى ، وَأَنْ يَبْتَاعَ الْمُهَاجِرُ لِلأَعْرَابِىِّ ، وَأَنْ تَشْتَرِطَ الْمَرْأَةُ طَلاَقَ أُخْتِهَا ، وَأَنْ يَسْتَامَ الرَّجُلُ عَلَى سَوْمِ أَخِيهِ ، وَنَهَى عَنِ النَّجْشِ ، وَعَنِ التَّصْرِيَةِ . تَابَعَهُ مُعَاذٌ وَعَبْدُ الصَّمَدِ عَنْ شُعْبَةَ . وَقَالَ غُنْدَرٌ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ نُهِىَ . وَقَالَ آدَمُ نُهِينَا . وَقَالَ النَّضْرُ وَحَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ نَهَى .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ar’ara, ona Şu’be, ona Adiy b. Sâbit, ona Ebu Hâzim, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
Rasulullah (sav), şehre mal getirenleri (şehir dışında) karşılamayı ve Muhacir'in bedevi adına satıp almasını, kadının kız kardeşinin boşanmasını şart koşmasını, adamın kardeşinin pazarlığını yaptığı mal üzerine pazarlık yapmasını da yasakladı. Satışı kızıştırmak maksadıyla alıcıymış gibi fiyat vermeyi, süt hayvanının memelerinin bağlanmasını da yasakladı.
Bu hususta Muâz ve Abdussamed (Muhammed b. Ar’ara’ya) mutabaat etmişlerdir. Ğunder ve Abdurrahman ise (nehâ: yasakladı, yerine): “nuhiye: yasaklandı” demişlerdir. Âdem ise rivayetinde: “Nuhînâ: Bize yasaklandı” derken, en-Nadr ve Haccac b. Minhâl: “Neha: yasakladı” demişlerdir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 11, 1/736
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hazim Selman Mevla Azze (Selman)
3. Adî b. Sabit el-Ensarî (Adî b. Sabit b. Dinar)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Amr Muhammed b. Arara el-Kuraşî (Muhammed b. Arara)
Konular:
Ahlak, ticaret ahlakı
Ticaret, Pazarlama hürriyeti,
Ticaret, şehirlinin köylü adına simsarlık yapması
Bize İsmail, ona Malik, ona Hişâm b. Urve, ona Babası (Urve b. Zübeyir), ona Âişe şöyle demiştir:
Berîre bana gelip “Ben sahiplerim ile bir yılda bir ûkıyye ödemek üzere dokuz ûkıyyeye kendi hürriyetimi satın alma antlaşması yaptım. (Bunun ödeyebilmem için) bana yardım et” dedi. Âişe de “eğer sahiplerin velayetini bana vermeyi arzu ederlerse ben bu bedeli onlara peşin olarak öderim” dedi. Bunun üzerine Berîre gidip Âişe'nin teklifini sahiplerine iletti. Ancak onlar velâyetin Âişe'ye ait olmasını kabul etmediler. Berîre tekrar Âişe'ye geldi. Bu sırada Rasulullah (sav), Âişe'nin yanında oturuyordu. Berîre “sahiplerime teklifini ilettim ama onlar, velâyetin kendilerinde kalması konusunda direttiler” dedi. Peygamber (sav) konuşulanları işitti, Âişe de olan biteni Peygamber'e (sav) haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (sav) Âişe'ye "sen, velâyetin sende kalması şartı ile Berîre'yi al. Çünkü velayet hakkı köleyi azat edene aittir" buyurdu. Âişe de böyle yaptı. Sonra Rasulullah (sav) insanlar içinde ayağa kalktı. Allah'a hamdetti ve lâyık olduğu sıfatlarla övdü, ardından "nasıl oluyor da bazı adamlar Allah'ın kitabında koymadığı bir şartı öne sürüyorlar? Allah'ın kitabında bulunmayan her şart hükümsüzdür. İsterse yüz şart koşulmuş olsun. Allah'ın hükmü uyulmaya en layık ve en sağlam olandır. Velâyet ancak azat edenindir" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25513, B002729
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ جَاءَتْنِى بَرِيرَةُ فَقَالَتْ كَاتَبْتُ أَهْلِى عَلَى تِسْعِ أَوَاقٍ فِى كُلِّ عَامٍ أُوقِيَّةٌ ، فَأَعِينِينِى . فَقَالَتْ إِنْ أَحَبُّوا أَنْ أَعُدَّهَا لَهُمْ ، وَيَكُونَ وَلاَؤُكِ لِى فَعَلْتُ . فَذَهَبَتْ بَرِيرَةُ إِلَى أَهْلِهَا ، فَقَالَتْ لَهُمْ ، فَأَبَوْا عَلَيْهَا ، فَجَاءَتْ مِنْ عِنْدِهِمْ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَالِسٌ ، فَقَالَتْ إِنِّى قَدْ عَرَضْتُ ذَلِكَ عَلَيْهِمْ فَأَبَوْا إِلاَّ أَنْ يَكُونَ الْوَلاَءُ لَهُمْ . فَسَمِعَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَأَخْبَرَتْ عَائِشَةُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « خُذِيهَا وَاشْتَرِطِى لَهُمُ الْوَلاَءَ ، فَإِنَّمَا الْوَلاَءُ لِمَنْ أَعْتَقَ » . فَفَعَلَتْ عَائِشَةُ ، ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى النَّاسِ ، فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ، ثُمَّ قَالَ « مَا بَالُ رِجَالٍ يَشْتَرِطُونَ شُرُوطًا لَيْسَتْ فِى كِتَابِ اللَّهِ مَا كَانَ مِنْ شَرْطٍ لَيْسَ فِى كِتَابِ اللَّهِ فَهْوَ بَاطِلٌ ، وَإِنْ كَانَ مِائَةَ شَرْطٍ ، قَضَاءُ اللَّهِ أَحَقُّ ، وَشَرْطُ اللَّهِ أَوْثَقُ ، وَإِنَّمَا الْوَلاَءُ لِمَنْ أَعْتَقَ » .
Tercemesi:
Bize İsmail, ona Malik, ona Hişâm b. Urve, ona Babası (Urve b. Zübeyir), ona Âişe şöyle demiştir:
Berîre bana gelip “Ben sahiplerim ile bir yılda bir ûkıyye ödemek üzere dokuz ûkıyyeye kendi hürriyetimi satın alma antlaşması yaptım. (Bunun ödeyebilmem için) bana yardım et” dedi. Âişe de “eğer sahiplerin velayetini bana vermeyi arzu ederlerse ben bu bedeli onlara peşin olarak öderim” dedi. Bunun üzerine Berîre gidip Âişe'nin teklifini sahiplerine iletti. Ancak onlar velâyetin Âişe'ye ait olmasını kabul etmediler. Berîre tekrar Âişe'ye geldi. Bu sırada Rasulullah (sav), Âişe'nin yanında oturuyordu. Berîre “sahiplerime teklifini ilettim ama onlar, velâyetin kendilerinde kalması konusunda direttiler” dedi. Peygamber (sav) konuşulanları işitti, Âişe de olan biteni Peygamber'e (sav) haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (sav) Âişe'ye "sen, velâyetin sende kalması şartı ile Berîre'yi al. Çünkü velayet hakkı köleyi azat edene aittir" buyurdu. Âişe de böyle yaptı. Sonra Rasulullah (sav) insanlar içinde ayağa kalktı. Allah'a hamdetti ve lâyık olduğu sıfatlarla övdü, ardından "nasıl oluyor da bazı adamlar Allah'ın kitabında koymadığı bir şartı öne sürüyorlar? Allah'ın kitabında bulunmayan her şart hükümsüzdür. İsterse yüz şart koşulmuş olsun. Allah'ın hükmü uyulmaya en layık ve en sağlam olandır. Velâyet ancak azat edenindir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 13, 1/736
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Abdullah İsmail b. Ebu Üveys el-Esbahî (İsmail b. Abdullah b. Abdullah b. Üveys b. Malik)
Konular:
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Köle, kölenin velayeti
Bize Ebu Ahmed, ona Ebu Ğassân Muhammed b. Yahya el-Kinânî, ona Malik, ona Nâfi, ona İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir:
Hayber ahalisi Abdullah b. Ömer'in organlarına hasar verdiklerinde Hz. Ömer kalkıp bir hutbe okudu ve “Rasulullah (sav), Hayber Yahudilerini, malları mülkleri üzerinde ortaklık anlaşması yaparak "sizleri bu araziler üzerinde, Allah'ın sizleri burada bıraktığı müddetçe bırakıyoruz" buyurmuştu. Ancak Abdullah b. Ömer, Hayber'deki malının yanına gitmiş ve kendisine gece vakti düşmanlık edilerek eli ve ayağı incinmiştir. Bizim o Hayber arazisinde Yahudilerden başka düşmanımız yoktur. Onlar bizim düşmanlarımızdır. Şimdi biz bu suçla onları itham ediyoruz. Ben de onları Hayber'den sürüp çıkarma düşüncesindeyim” dedi. Ömer bu konuda ortak karar alınca, Yahudi başkanlarından Ebu Hukayk oğullarından biri geldi ve “ey Mü'minlerin Emîri! Muhammed bizleri burada bırakmış, mallar üzerine bizimle ortaklık anlaşması yapmış ve bizleri vatanımızda bırakmayı şart kılmış iken, sen bizleri çıkarıyor musun?” dedi. Ömer de “Rasulullah'ın sana "Hayber'den çıkarıldığın zaman uzun bacaklı, yürüyüşe sabırlı dişi deven seni geceden geceye akıtıp götürürken, senin hâlin nice olur" buyurduğunu unuttuğumu mu sandın” dedi. Yahudi Ömer'e “bu söz Ebu Kâsım'ın küçük bir şakasıydı” dedi. Ömer de “yalan söyledin ey Allah'ın düşman” dedi ve mahsulden olan haklarının kıymetini mal, deve, deve semerleri, ipler ve daha başka şeylerden metalar olarak kendilerine vererek onları Hayber'den sürüp çıkardı.
Bu hadisi Hammâd b. Seleme, Ubeydullah'tan, sanıyorum o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Ömer'den, o da Peygamber'den (sav) rivayet etmiş ve Hammâd hadisi kısaltmıştır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25517, B002730
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى أَبُو غَسَّانَ الْكِنَانِىُّ أَخْبَرَنَا مَالِكٌ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمَّا فَدَعَ أَهْلُ خَيْبَرَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ ، قَامَ عُمَرُ خَطِيبًا فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ عَامَلَ يَهُودَ خَيْبَرَ عَلَى أَمْوَالِهِمْ ، وَقَالَ « نُقِرُّكُمْ مَا أَقَرَّكُمُ اللَّهُ » . وَإِنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ خَرَجَ إِلَى مَالِهِ هُنَاكَ فَعُدِىَ عَلَيْهِ مِنَ اللَّيْلِ ، فَفُدِعَتْ يَدَاهُ وَرِجْلاَهُ ، وَلَيْسَ لَنَا هُنَاكَ عَدُوٌّ غَيْرُهُمْ ، هُمْ عَدُوُّنَا وَتُهَمَتُنَا ، وَقَدْ رَأَيْتُ إِجْلاَءَهُمْ ، فَلَمَّا أَجْمَعَ عُمَرُ عَلَى ذَلِكَ أَتَاهُ أَحَدُ بَنِى أَبِى الْحُقَيْقِ ، فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ، أَتُخْرِجُنَا وَقَدْ أَقَرَّنَا مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم وَعَامَلَنَا عَلَى الأَمْوَالِ ، وَشَرَطَ ذَلِكَ لَنَا فَقَالَ عُمَرُ أَظَنَنْتَ أَنِّى نَسِيتُ قَوْلَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « كَيْفَ بِكَ إِذَا أُخْرِجْتَ مِنْ خَيْبَرَ تَعْدُو بِكَ قَلُوصُكَ ، لَيْلَةً بَعْدَ لَيْلَةٍ » . فَقَالَ كَانَتْ هَذِهِ هُزَيْلَةً مِنْ أَبِى الْقَاسِمِ . قَالَ كَذَبْتَ يَا عَدُوَّ اللَّهِ . فَأَجْلاَهُمْ عُمَرُ وَأَعْطَاهُمْ قِيمَةَ مَا كَانَ لَهُمْ مِنَ الثَّمَرِ مَالاً وَإِبِلاً وَعُرُوضًا ، مِنْ أَقْتَابٍ وَحِبَالٍ وَغَيْرِ ذَلِكَ . رَوَاهُ حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ أَحْسِبُهُ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ عَنْ عُمَرَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، اخْتَصَرَهُ .
Tercemesi:
Bize Ebu Ahmed, ona Ebu Ğassân Muhammed b. Yahya el-Kinânî, ona Malik, ona Nâfi, ona İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir:
Hayber ahalisi Abdullah b. Ömer'in organlarına hasar verdiklerinde Hz. Ömer kalkıp bir hutbe okudu ve “Rasulullah (sav), Hayber Yahudilerini, malları mülkleri üzerinde ortaklık anlaşması yaparak "sizleri bu araziler üzerinde, Allah'ın sizleri burada bıraktığı müddetçe bırakıyoruz" buyurmuştu. Ancak Abdullah b. Ömer, Hayber'deki malının yanına gitmiş ve kendisine gece vakti düşmanlık edilerek eli ve ayağı incinmiştir. Bizim o Hayber arazisinde Yahudilerden başka düşmanımız yoktur. Onlar bizim düşmanlarımızdır. Şimdi biz bu suçla onları itham ediyoruz. Ben de onları Hayber'den sürüp çıkarma düşüncesindeyim” dedi. Ömer bu konuda ortak karar alınca, Yahudi başkanlarından Ebu Hukayk oğullarından biri geldi ve “ey Mü'minlerin Emîri! Muhammed bizleri burada bırakmış, mallar üzerine bizimle ortaklık anlaşması yapmış ve bizleri vatanımızda bırakmayı şart kılmış iken, sen bizleri çıkarıyor musun?” dedi. Ömer de “Rasulullah'ın sana "Hayber'den çıkarıldığın zaman uzun bacaklı, yürüyüşe sabırlı dişi deven seni geceden geceye akıtıp götürürken, senin hâlin nice olur" buyurduğunu unuttuğumu mu sandın” dedi. Yahudi Ömer'e “bu söz Ebu Kâsım'ın küçük bir şakasıydı” dedi. Ömer de “yalan söyledin ey Allah'ın düşman” dedi ve mahsulden olan haklarının kıymetini mal, deve, deve semerleri, ipler ve daha başka şeylerden metalar olarak kendilerine vererek onları Hayber'den sürüp çıkardı.
Bu hadisi Hammâd b. Seleme, Ubeydullah'tan, sanıyorum o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Ömer'den, o da Peygamber'den (sav) rivayet etmiş ve Hammâd hadisi kısaltmıştır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 14, 1/736
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
4. Ebu Gassan Muhammed b. Yahya el-Kinanî (Muhammed b. Yahya b. Ali)
5. Ebu Ahmed Merrâr b. Hammuye es-Sekafî (Merrâr b. Hammuye b. Mansur)
Konular:
Siyer, Hayber arazisi, ilgili uygulama, Hz. Peygamber ve Ömer'in
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25500, B002722
Hadis:
حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا ابْنُ عُيَيْنَةَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ قَالَ سَمِعْتُ حَنْظَلَةَ الزُّرَقِىَّ قَالَ سَمِعْتُ رَافِعَ بْنَ خَدِيجٍ - رضى الله عنه - يَقُولُ كُنَّا أَكْثَرَ الأَنْصَارِ حَقْلاً ، فَكُنَّا نُكْرِى الأَرْضَ ، فَرُبَّمَا أَخْرَجَتْ هَذِهِ وَلَمْ تُخْرِجْ ذِهِ ، فَنُهِينَا عَنْ ذَلِكَ ، وَلَمْ نُنْهَ عَنِ الْوَرِقِ .
Tercemesi:
Bize Malik b. İsmail, ona İbn Uyeyne, ona Yahya b. Said ona da Hanzala ez-Zürakî, Rafi' b. Hadîc'den (ra) şöyle işittiğini rivayet etti:
Biz Ensârın en çok arazi sahibi olanlarıydık ve arazinin bir kısmından çıkan mahsül bize diğer kısmından çıkan mahsül de kiracılara ait olmak üzere arazileri kiralardık. Bazen arazinin şu kısmı ürün verirken diğer kısmı ürün vermezdi. Bazen ortağın, bazen de arazi sahibinin zararı etmesinden dolayı Rasulullah (sav) bizim bu şekilde arazi kiralamamızı yasakladı. Fakat gümüş karşılığında arazi kiralamayı yasaklamadı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şurût 7, 1/735
Senetler:
1. Ebu Abdullah Râfi' b. Hadîc el-Ensârî (Râfi' b. Hadîc b. Râfi' b. Adî b. Yezid b. Ceşm)
2. Hanzala b. Kays el-Ensari (Hanzala b. Kays b. Amr b. Hısn b. Halde)
3. Ebu Said Yahyâ b. Saîd el-Ensârî (Yahyâ b. Saîd b. Kays b. Amr)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Gassan Malik b. İsmail en-Nehdi (Malik b. İsmail b. Ziyad b. Dirhem)
Konular:
Ticaret, Tarla, ürün karşılığı kiraya vermek