Öneri Formu
Hadis Id, No:
279291, M000479-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ الْعَتَكِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ ح وَحَدَّثَنَاهُ سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ قَالَ انْطَلَقْنَا إِلَى أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَتَشَفَّعْنَا بِثَابِتٍ فَانْتَهَيْنَا إِلَيْهِ وَهُوَ يُصَلِّى الضُّحَى فَاسْتَأْذَنَ لَنَا ثَابِتٌ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ وَأَجْلَسَ ثَابِتًا مَعَهُ عَلَى سَرِيرِهِ فَقَالَ لَهُ يَا أَبَا حَمْزَةَ إِنَّ إِخْوَانَكَ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ يَسْأَلُونَكَ أَنْ تُحَدِّثَهُمْ حَدِيثَ الشَّفَاعَةِ . قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ لَهُ اشْفَعْ لِذُرِّيَّتِكَ . فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِإِبْرَاهِيمَ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ خَلِيلُ اللَّهِ . فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ كَلِيمُ اللَّهِ . فَيُؤْتَى مُوسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ رُوحُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ . فَيُؤْتَى عِيسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَأُوتَى فَأَقُولُ أَنَا لَهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فَيُؤْذَنُ لِى فَأَقُومُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَأَحْمَدُهُ بِمَحَامِدَ لاَ أَقْدِرُ عَلَيْهِ الآنَ يُلْهِمُنِيهِ اللَّهُ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ بُرَّةٍ أَوْ شَعِيرَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ . فَأَقُولُ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ أَدْنَى أَدْنَى أَدْنَى مِنْ مِثْقَالِ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنَ النَّارِ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ » . هَذَا حَدِيثُ أَنَسٍ الَّذِى أَنْبَأَنَا بِهِ فَخَرَجْنَا مِنْ عِنْدِهِ فَلَمَّا كُنَّا بِظَهْرِ الْجَبَّانِ قُلْنَا لَوْ مِلْنَا إِلَى الْحَسَنِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ وَهُوَ مُسْتَخْفٍ فِى دَارِ أَبِى خَلِيفَةَ - قَالَ - فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ فَقُلْنَا يَا أَبَا سَعِيدٍ جِئْنَا مِنْ عِنْدِ أَخِيكَ أَبِى حَمْزَةَ فَلَمْ نَسْمَعْ مِثْلَ حَدِيثٍ حَدَّثَنَاهُ فِى الشَّفَاعَةِ قَالَ هِيهِ . فَحَدَّثْنَاهُ الْحَدِيثَ . فَقَالَ هِيهِ . قُلْنَا مَا زَادَنَا . قَالَ قَدْ حَدَّثَنَا بِهِ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ وَلَقَدْ تَرَكَ شَيْئًا مَا أَدْرِى أَنَسِىَ الشَّيْخُ أَوْ كَرِهَ أَنْ يُحَدِّثَكُمْ فَتَتَّكِلُوا . قُلْنَا لَهُ حَدِّثْنَا . فَضَحِكَ وَقَالَ خُلِقَ الإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ مَا ذَكَرْتُ لَكُمْ هَذَا إِلاَّ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أُحَدِّثَكُمُوهُ « ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فِى الرَّابِعَةِ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ . فَأَقُولُ يَا رَبِّ ائْذَنْ لِى فِيمَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ . قَالَ لَيْسَ ذَاكَ لَكَ - أَوْ قَالَ لَيْسَ ذَاكَ إِلَيْكَ - وَلَكِنْ وَعِزَّتِى وَكِبْرِيَائِى وَعَظَمَتِى وَجِبْرِيَائِى لأُخْرِجَنَّ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ » . قَالَ فَأَشْهَدُ عَلَى الْحَسَنِ أَنَّهُ حَدَّثَنَا بِهِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ أُرَاهُ قَالَ قَبْلَ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ .
Tercemesi:
Bize Ebu’r-Rabî el-Atekî, ona Hammâd b. Zeyd, ona Ma’bed b. Hilâl el-Anezî; (T) Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammâd b. Zeyd, ona Ma’bed b. Hilal el-Anezî şöyle rivayet etmiştir: Enes b. Mâlik’e gitmiş, Sâbit’i aracı yapmıştık. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit’i yanına döşeğine oturttu. Sabit “Ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar” dedi. Enes şöyle cevap verdi: Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem’e gelip “Zürriyetine şefaat et!” diyecekler. Hz. Âdem (as) “Ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir” diye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da “Ben buna ehil değlilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara “Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir” diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da “Ben buna ehil değilim. Siz Muhammed’e (sav) gidin” diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara “Evet, ben bu işe ehilim.” deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra rabbime secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. İstediğini dile sözün işitilecek. İste, istediğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek.” buyuracak. Ben de “Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. O zaman “Haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar.” buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır” denilecek. Ardından rabbim “Senin söylediğin işitilecek. Dile ne dilersen, sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek” buyuracak. Ben de “Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Sonra bana “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar” denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle! Sözün dinlenecek. İstediğini dile, dileğin kabul edilecek. Şefaat dile, sana bu hak verilecek” denilecek. Ben “Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Bana “Haydi git, kalbinde hardal tanesinden bile küçük iman olanları da cehennemden çıkar” denilecek.
İşte bu Enes’in bize rivayet ettiği hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca “Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir.” dedik. Onun huzuruna girip selam verdik. “Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık” dedik. Ebu Said “Neymiş o hadis, söyleyin bakalım” dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. “Devam edin” dedi. “Bize bundan daha fazlasını söylemedi” dedik. “O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum.” dedi. Biz “Kalan kısmını bize aktar” dedik. Güldü ve “İnsan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim.” dedi ve şöylece rivayet etti: “Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana ‘Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle söylediğin işitilecek; iste, dilediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek” denilecek. Ben de “Rabbim! ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ diyen herkes için bana izin ver diyeceğim. “ Rabbim “Bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki “Allah’tan başka ilah yoktur” diyenleri cehennemden ben çıkaracağım” buyuracaktır.
Râvî Ma’bed şöyle demiştir: “Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize bu hadisi bize Enes b. Mâlik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etmiştir. Zannederim. “Yirmi sene önce, o zaman derli topluydu” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 479, /104
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ma'bed b. Hilal el-Anezi (Ma'bed b. Hilal)
3. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
4. Ebu Rabi' Süleyman b. Davud el-Atekî (Süleyman b. Davud)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
KTB, TEVHİD
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Sahâbe, sahabiler ve hadîs
Şefaat, şefaat
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1379, M000479
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ الْعَتَكِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ ح
وَحَدَّثَنَاهُ سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ قَالَ انْطَلَقْنَا إِلَى أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَتَشَفَّعْنَا بِثَابِتٍ فَانْتَهَيْنَا إِلَيْهِ وَهُوَ يُصَلِّى الضُّحَى فَاسْتَأْذَنَ لَنَا ثَابِتٌ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ وَأَجْلَسَ ثَابِتًا مَعَهُ عَلَى سَرِيرِهِ فَقَالَ لَهُ يَا أَبَا حَمْزَةَ إِنَّ إِخْوَانَكَ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ يَسْأَلُونَكَ أَنْ تُحَدِّثَهُمْ حَدِيثَ الشَّفَاعَةِ. قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم قَالَ "إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ لَهُ اشْفَعْ لِذُرِّيَّتِكَ. فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِإِبْرَاهِيمَ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ خَلِيلُ اللَّهِ. فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ كَلِيمُ اللَّهِ . فَيُؤْتَى مُوسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ رُوحُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ. فَيُؤْتَى عِيسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَأُوتَى فَأَقُولُ أَنَا لَهَا. فَأَنْطَلِقُ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فَيُؤْذَنُ لِى فَأَقُومُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَأَحْمَدُهُ بِمَحَامِدَ لاَ أَقْدِرُ عَلَيْهِ الآنَ يُلْهِمُنِيهِ اللَّهُ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ بُرَّةٍ أَوْ شَعِيرَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا. فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَقُولُ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا. فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ أَدْنَى أَدْنَى أَدْنَى مِنْ مِثْقَالِ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنَ النَّارِ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ." هَذَا حَدِيثُ أَنَسٍ الَّذِى أَنْبَأَنَا بِهِ فَخَرَجْنَا مِنْ عِنْدِهِ فَلَمَّا كُنَّا بِظَهْرِ الْجَبَّانِ قُلْنَا لَوْ مِلْنَا إِلَى الْحَسَنِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ وَهُوَ مُسْتَخْفٍ فِى دَارِ أَبِى خَلِيفَةَ - قَالَ - فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ فَقُلْنَا يَا أَبَا سَعِيدٍ جِئْنَا مِنْ عِنْدِ أَخِيكَ أَبِى حَمْزَةَ فَلَمْ نَسْمَعْ مِثْلَ حَدِيثٍ حَدَّثَنَاهُ فِى الشَّفَاعَةِ قَالَ هِيهِ. فَحَدَّثْنَاهُ الْحَدِيثَ. فَقَالَ هِيهِ. قُلْنَا مَا زَادَنَا. قَالَ قَدْ حَدَّثَنَا بِهِ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ وَلَقَدْ تَرَكَ شَيْئًا مَا أَدْرِى أَنَسِىَ الشَّيْخُ أَوْ كَرِهَ أَنْ يُحَدِّثَكُمْ فَتَتَّكِلُوا. قُلْنَا لَهُ حَدِّثْنَا. فَضَحِكَ وَقَالَ خُلِقَ الإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ مَا ذَكَرْتُ لَكُمْ هَذَا إِلاَّ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أُحَدِّثَكُمُوهُ "ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فِى الرَّابِعَةِ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَقُولُ يَا رَبِّ ائْذَنْ لِى فِيمَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ. قَالَ لَيْسَ ذَاكَ لَكَ - أَوْ قَالَ لَيْسَ ذَاكَ إِلَيْكَ - وَلَكِنْ وَعِزَّتِى وَكِبْرِيَائِى وَعَظَمَتِى وَجِبْرِيَائِى لأُخْرِجَنَّ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ."
قَالَ فَأَشْهَدُ عَلَى الْحَسَنِ أَنَّهُ حَدَّثَنَا بِهِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ أُرَاهُ قَالَ قَبْلَ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ.
Tercemesi:
Bize Ebu Rabi' el-Atekî, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezîi; (T)
Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezi şöyle rivayet etmiştir: Enes b. Malik’e gitmiş, Sabit'i aracı yapmıştık. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit'i yanına döşeğine oturttu. Sabit; ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar dedi. Enes şöyle cevap verdi: Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem'e gelip zürriyetine şefaat et! diyecekler. Hz. Âdem (as); ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir iye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da; ben buna ehil değilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara “Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da ben buna ehil değilim. Siz Muhammed'e (sav) gidin diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara evet, ben bu işe ehilim deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra rabbime secde edeceğim. Bana ey Muhammed! Başını kaldır. İstediğini dile sözün işitilecek. İste, istediğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek buyuracak. Ben de Rabbim! Ümmetim! Ümmetim! diyeceğim. O zaman haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine Rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana ey Muhammed! Başını kaldır denilecek. Ardından Rabbim; senin söylediğin işitilecek. Dile ne dilersen, sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek buyuracak. Ben de ümmetim! Ümmetim! diyeceğim. Sonra bana; kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana; ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle! Sözün dinlenecek. İstediğini dile, dileğin kabul edilecek. Şefaat dile, sana bu hak verilecek denilecek. Ben; Rabbim! Ümmetim! Ümmetim! diyeceğim. Bana; haydi git, kalbinde hardal tanesinden bile küçük iman olanları da cehennemden çıkar denilecek."
İşte bu Enes’in bize rivayet ettiği hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir dedik. Onun huzuruna girip selam verdik. Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık dedik. Ebu Said; neymiş o hadis, söyleyin bakalım dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. Devam edin dedi. Bize bundan daha fazlasını söylemedi dedik. O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum dedi. Biz kalan kısmını bize aktar dedik. Güldü ve insan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim dedi ve şöylece rivayet etti: "Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana; ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle söylediğin işitilecek; iste, dilediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek denilecek. Ben de Rabbim! Allah'tan başka ilah yoktur diyen herkes için bana izin ver diyeceğim. Rabbim; bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki Allah'tan başka ilah yoktur diyenleri cehennemden ben çıkaracağım" buyuracaktır.
Ravi Ma'bed şöyle demiştir: Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize bu hadisi bize Enes b. Malik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etmiştir. Zannederim yirmi sene önce, o zaman derli topluydu dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 479, /104
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ma'bed b. Hilal el-Anezi (Ma'bed b. Hilal)
3. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
4. Said b. Mansur el-Horasânî (Ebû Osman Said b Mansur b. Şu'be)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
İman
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
KTB, TEVHİD
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Sahâbe, sahabiler ve hadîs
Şefaat, şefaat
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
279292, M000479-3
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ الْعَتَكِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ ح وَحَدَّثَنَاهُ سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ قَالَ انْطَلَقْنَا إِلَى أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَتَشَفَّعْنَا بِثَابِتٍ فَانْتَهَيْنَا إِلَيْهِ وَهُوَ يُصَلِّى الضُّحَى فَاسْتَأْذَنَ لَنَا ثَابِتٌ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ وَأَجْلَسَ ثَابِتًا مَعَهُ عَلَى سَرِيرِهِ فَقَالَ لَهُ يَا أَبَا حَمْزَةَ إِنَّ إِخْوَانَكَ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ يَسْأَلُونَكَ أَنْ تُحَدِّثَهُمْ حَدِيثَ الشَّفَاعَةِ . قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ لَهُ اشْفَعْ لِذُرِّيَّتِكَ . فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِإِبْرَاهِيمَ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ خَلِيلُ اللَّهِ . فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ كَلِيمُ اللَّهِ . فَيُؤْتَى مُوسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ رُوحُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ . فَيُؤْتَى عِيسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَأُوتَى فَأَقُولُ أَنَا لَهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فَيُؤْذَنُ لِى فَأَقُومُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَأَحْمَدُهُ بِمَحَامِدَ لاَ أَقْدِرُ عَلَيْهِ الآنَ يُلْهِمُنِيهِ اللَّهُ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ بُرَّةٍ أَوْ شَعِيرَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ . فَأَقُولُ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ أَدْنَى أَدْنَى أَدْنَى مِنْ مِثْقَالِ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنَ النَّارِ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ » . هَذَا حَدِيثُ أَنَسٍ الَّذِى أَنْبَأَنَا بِهِ فَخَرَجْنَا مِنْ عِنْدِهِ فَلَمَّا كُنَّا بِظَهْرِ الْجَبَّانِ قُلْنَا لَوْ مِلْنَا إِلَى الْحَسَنِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ وَهُوَ مُسْتَخْفٍ فِى دَارِ أَبِى خَلِيفَةَ - قَالَ - فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ فَقُلْنَا يَا أَبَا سَعِيدٍ جِئْنَا مِنْ عِنْدِ أَخِيكَ أَبِى حَمْزَةَ فَلَمْ نَسْمَعْ مِثْلَ حَدِيثٍ حَدَّثَنَاهُ فِى الشَّفَاعَةِ قَالَ هِيهِ . فَحَدَّثْنَاهُ الْحَدِيثَ . فَقَالَ هِيهِ . قُلْنَا مَا زَادَنَا . قَالَ قَدْ حَدَّثَنَا بِهِ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ وَلَقَدْ تَرَكَ شَيْئًا مَا أَدْرِى أَنَسِىَ الشَّيْخُ أَوْ كَرِهَ أَنْ يُحَدِّثَكُمْ فَتَتَّكِلُوا . قُلْنَا لَهُ حَدِّثْنَا . فَضَحِكَ وَقَالَ خُلِقَ الإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ مَا ذَكَرْتُ لَكُمْ هَذَا إِلاَّ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أُحَدِّثَكُمُوهُ « ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فِى الرَّابِعَةِ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ . فَأَقُولُ يَا رَبِّ ائْذَنْ لِى فِيمَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ . قَالَ لَيْسَ ذَاكَ لَكَ - أَوْ قَالَ لَيْسَ ذَاكَ إِلَيْكَ - وَلَكِنْ وَعِزَّتِى وَكِبْرِيَائِى وَعَظَمَتِى وَجِبْرِيَائِى لأُخْرِجَنَّ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ » . قَالَ فَأَشْهَدُ عَلَى الْحَسَنِ أَنَّهُ حَدَّثَنَا بِهِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ أُرَاهُ قَالَ قَبْلَ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ .
Tercemesi:
Bize Ebu’r-Rabî el-Atekî, ona Hammâd b. Zeyd, ona Ma’bed b. Hilâl el-Anezî; (T) Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammâd b. Zeyd, ona Ma’bed b. Hilal el-Anezî şöyle rivayet etmiştir: Enes b. Mâlik’e gitmiş, Sâbit’i aracı yapmıştık. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit’i yanına döşeğine oturttu. Sabit “Ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar” dedi. Enes şöyle cevap verdi: Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem’e gelip “Zürriyetine şefaat et!” diyecekler. Hz. Âdem (as) “Ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir” diye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da “Ben buna ehil değlilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara “Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir” diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da “Ben buna ehil değilim. Siz Muhammed’e (sav) gidin” diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara “Evet, ben bu işe ehilim.” deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra rabbime secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. İstediğini dile sözün işitilecek. İste, istediğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek.” buyuracak. Ben de “Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. O zaman “Haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar.” buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır” denilecek. Ardından rabbim “Senin söylediğin işitilecek. Dile ne dilersen, sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek” buyuracak. Ben de “Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Sonra bana “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar” denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle! Sözün dinlenecek. İstediğini dile, dileğin kabul edilecek. Şefaat dile, sana bu hak verilecek” denilecek. Ben “Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Bana “Haydi git, kalbinde hardal tanesinden bile küçük iman olanları da cehennemden çıkar” denilecek.
İşte bu Enes’in bize rivayet ettiği hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca “Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir.” dedik. Onun huzuruna girip selam verdik. “Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık” dedik. Ebu Said “Neymiş o hadis, söyleyin bakalım” dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. “Devam edin” dedi. “Bize bundan daha fazlasını söylemedi” dedik. “O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum.” dedi. Biz “Kalan kısmını bize aktar” dedik. Güldü ve “İnsan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim.” dedi ve şöylece rivayet etti: “Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana ‘Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle söylediğin işitilecek; iste, dilediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek” denilecek. Ben de “Rabbim! ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ diyen herkes için bana izin ver diyeceğim. “ Rabbim “Bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki “Allah’tan başka ilah yoktur” diyenleri cehennemden ben çıkaracağım” buyuracaktır.
Râvî Ma’bed şöyle demiştir: “Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize bu hadisi bize Enes b. Mâlik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etmiştir. Zannederim. “Yirmi sene önce, o zaman derli topluydu” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 479, /104
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ma'bed b. Hilal el-Anezi (Ma'bed b. Hilal)
4. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
5. Ebu Rabi' Süleyman b. Davud el-Atekî (Süleyman b. Davud)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
KTB, TEVHİD
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Sahâbe, sahabiler ve hadîs
Şefaat, şefaat
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
279293, M000479-4
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ الْعَتَكِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ ح وَحَدَّثَنَاهُ سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ قَالَ انْطَلَقْنَا إِلَى أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَتَشَفَّعْنَا بِثَابِتٍ فَانْتَهَيْنَا إِلَيْهِ وَهُوَ يُصَلِّى الضُّحَى فَاسْتَأْذَنَ لَنَا ثَابِتٌ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ وَأَجْلَسَ ثَابِتًا مَعَهُ عَلَى سَرِيرِهِ فَقَالَ لَهُ يَا أَبَا حَمْزَةَ إِنَّ إِخْوَانَكَ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ يَسْأَلُونَكَ أَنْ تُحَدِّثَهُمْ حَدِيثَ الشَّفَاعَةِ . قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ لَهُ اشْفَعْ لِذُرِّيَّتِكَ . فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِإِبْرَاهِيمَ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ خَلِيلُ اللَّهِ . فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ كَلِيمُ اللَّهِ . فَيُؤْتَى مُوسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ رُوحُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ . فَيُؤْتَى عِيسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَأُوتَى فَأَقُولُ أَنَا لَهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فَيُؤْذَنُ لِى فَأَقُومُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَأَحْمَدُهُ بِمَحَامِدَ لاَ أَقْدِرُ عَلَيْهِ الآنَ يُلْهِمُنِيهِ اللَّهُ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ بُرَّةٍ أَوْ شَعِيرَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ . فَأَقُولُ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا . فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى . فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ أَدْنَى أَدْنَى أَدْنَى مِنْ مِثْقَالِ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنَ النَّارِ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ » . هَذَا حَدِيثُ أَنَسٍ الَّذِى أَنْبَأَنَا بِهِ فَخَرَجْنَا مِنْ عِنْدِهِ فَلَمَّا كُنَّا بِظَهْرِ الْجَبَّانِ قُلْنَا لَوْ مِلْنَا إِلَى الْحَسَنِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ وَهُوَ مُسْتَخْفٍ فِى دَارِ أَبِى خَلِيفَةَ - قَالَ - فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ فَقُلْنَا يَا أَبَا سَعِيدٍ جِئْنَا مِنْ عِنْدِ أَخِيكَ أَبِى حَمْزَةَ فَلَمْ نَسْمَعْ مِثْلَ حَدِيثٍ حَدَّثَنَاهُ فِى الشَّفَاعَةِ قَالَ هِيهِ . فَحَدَّثْنَاهُ الْحَدِيثَ . فَقَالَ هِيهِ . قُلْنَا مَا زَادَنَا . قَالَ قَدْ حَدَّثَنَا بِهِ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ وَلَقَدْ تَرَكَ شَيْئًا مَا أَدْرِى أَنَسِىَ الشَّيْخُ أَوْ كَرِهَ أَنْ يُحَدِّثَكُمْ فَتَتَّكِلُوا . قُلْنَا لَهُ حَدِّثْنَا . فَضَحِكَ وَقَالَ خُلِقَ الإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ مَا ذَكَرْتُ لَكُمْ هَذَا إِلاَّ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أُحَدِّثَكُمُوهُ « ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فِى الرَّابِعَةِ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ . فَأَقُولُ يَا رَبِّ ائْذَنْ لِى فِيمَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ . قَالَ لَيْسَ ذَاكَ لَكَ - أَوْ قَالَ لَيْسَ ذَاكَ إِلَيْكَ - وَلَكِنْ وَعِزَّتِى وَكِبْرِيَائِى وَعَظَمَتِى وَجِبْرِيَائِى لأُخْرِجَنَّ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ » . قَالَ فَأَشْهَدُ عَلَى الْحَسَنِ أَنَّهُ حَدَّثَنَا بِهِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ أُرَاهُ قَالَ قَبْلَ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ .
Tercemesi:
Bize Ebu’r-Rabî el-Atekî, ona Hammâd b. Zeyd, ona Ma’bed b. Hilâl el-Anezî; (T) Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammâd b. Zeyd, ona Ma’bed b. Hilal el-Anezî şöyle rivayet etmiştir: Enes b. Mâlik’e gitmiş, Sâbit’i aracı yapmıştık. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit’i yanına döşeğine oturttu. Sabit “Ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar” dedi. Enes şöyle cevap verdi: Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem’e gelip “Zürriyetine şefaat et!” diyecekler. Hz. Âdem (as) “Ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir” diye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da “Ben buna ehil değlilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara “Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir” diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da “Ben buna ehil değilim. Siz Muhammed’e (sav) gidin” diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara “Evet, ben bu işe ehilim.” deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra rabbime secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. İstediğini dile sözün işitilecek. İste, istediğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek.” buyuracak. Ben de “Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. O zaman “Haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar.” buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır” denilecek. Ardından rabbim “Senin söylediğin işitilecek. Dile ne dilersen, sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek” buyuracak. Ben de “Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Sonra bana “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar” denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle! Sözün dinlenecek. İstediğini dile, dileğin kabul edilecek. Şefaat dile, sana bu hak verilecek” denilecek. Ben “Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!” diyeceğim. Bana “Haydi git, kalbinde hardal tanesinden bile küçük iman olanları da cehennemden çıkar” denilecek.
İşte bu Enes’in bize rivayet ettiği hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca “Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir.” dedik. Onun huzuruna girip selam verdik. “Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık” dedik. Ebu Said “Neymiş o hadis, söyleyin bakalım” dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. “Devam edin” dedi. “Bize bundan daha fazlasını söylemedi” dedik. “O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum.” dedi. Biz “Kalan kısmını bize aktar” dedik. Güldü ve “İnsan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim.” dedi ve şöylece rivayet etti: “Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana ‘Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle söylediğin işitilecek; iste, dilediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek” denilecek. Ben de “Rabbim! ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ diyen herkes için bana izin ver diyeceğim. “ Rabbim “Bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki “Allah’tan başka ilah yoktur” diyenleri cehennemden ben çıkaracağım” buyuracaktır.
Râvî Ma’bed şöyle demiştir: “Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize bu hadisi bize Enes b. Mâlik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etmiştir. Zannederim. “Yirmi sene önce, o zaman derli topluydu” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 479, /104
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ma'bed b. Hilal el-Anezi (Ma'bed b. Hilal)
4. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
5. Said b. Mansur el-Horasânî (Ebû Osman Said b Mansur b. Şu'be)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
KTB, TEVHİD
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Sahâbe, sahabiler ve hadîs
Şefaat, şefaat
Şirk, şirk koşmayanlar cennete girecektir
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir