Öneri Formu
Hadis Id, No:
7237, M006165
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى الْقَيْسِىُّ حَدَّثَنَا الْمُعْتَمِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ التَّيْمِىُّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ رَقَبَةَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ حَدَّثَنَا أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « إِنَّهُ بَيْنَمَا مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ فِى قَوْمِهِ يُذَكِّرُهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ وَأَيَّامُ اللَّهِ نَعْمَاؤُهُ وَبَلاَؤُهُ إِذْ قَالَ مَا أَعْلَمُ فِى الأَرْضِ رَجُلاً خَيْرًا أَوْ أَعْلَمَ مِنِّى . قَالَ فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ إِنِّى أَعْلَمُ بِالْخَيْرِ مِنْهُ أَوْ عِنْدَ مَنْ هُوَ إِنَّ فِى الأَرْضِ رَجُلاً هُوَ أَعْلَمُ مِنْكَ . قَالَ يَا رَبِّ فَدُلَّنِى عَلَيْهِ . قَالَ فَقِيلَ لَهُ تَزَوَّدْ حُوتًا مَالِحًا فَإِنَّهُ حَيْثُ تَفْقِدُ الْحُوتَ . قَالَ فَانْطَلَقَ هُوَ وَفَتَاهُ حَتَّى انْتَهَيَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَعُمِّىَ عَلَيْهِ فَانْطَلَقَ وَتَرَكَ فَتَاهُ فَاضْطَرَبَ الْحُوتُ فِى الْمَاءِ فَجَعَلَ لاَ يَلْتَئِمُ عَلَيْهِ صَارَ مِثْلَ الْكُوَّةِ قَالَ فَقَالَ فَتَاهُ أَلاَ أَلْحَقُ نَبِىَّ اللَّهِ فَأُخْبِرَهُ قَالَ فَنُسِّىَ . فَلَمَّا تَجَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا . قَالَ وَلَمْ يُصِبْهُمْ نَصَبٌ حَتَّى تَجَاوَزَا . قَالَ فَتَذَكَّرَ قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّى نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلاَّ الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِى الْبَحْرِ عَجَبًا . قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِى . فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا فَأَرَاهُ مَكَانَ الْحُوتِ قَالَ هَا هُنَا وُصِفَ لِى . قَالَ فَذَهَبَ يَلْتَمِسُ فَإِذَا هُوَ بِالْخَضِرِ مُسَجًّى ثَوْبًا مُسْتَلْقِيًا عَلَى الْقَفَا أَوْ قَالَ عَلَى حَلاَوَةِ الْقَفَا قَالَ السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ . فَكَشَفَ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ قَالَ وَعَلَيْكُمُ السَّلاَمُ مَنْ أَنْتَ قَالَ أَنَا مُوسَى . قَالَ وَمَنْ مُوسَى قَالَ مُوسَى بَنِى إِسْرَائِيلَ . قَالَ مَجِىءٌ مَا جَاءَ بِكَ قَالَ جِئْتُ لِتُعَلِّمَنِى مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا . قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا . شَىْءٌ أُمِرْتُ بِهِ أَنْ أَفْعَلَهُ إِذَا رَأَيْتَهُ لَمْ تَصْبِرْ . قَالَ سَتَجِدُنِى إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلاَ أَعْصِى لَكَ أَمْرًا . قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِى فَلاَ تَسْأَلْنِى عَنْ شَىْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا . فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِى السَّفِينَةِ خَرَقَهَا . قَالَ انْتَحَى عَلَيْهَا . قَالَ لَهُ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا . قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْرًا قَالَ لاَ تُؤَاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وَلاَ تُرْهِقْنِى مِنْ أَمْرِى عُسْرًا . فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غِلْمَانًا يَلْعَبُونَ . قَالَ فَانْطَلَقَ إِلَى أَحَدِهِمْ بَادِىَ الرَّأْىِ فَقَتَلَهُ فَذُعِرَ عِنْدَهَا مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ ذَعْرَةً مُنْكَرَةً . قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَاكِيَةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ هَذَا الْمَكَانِ « رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى مُوسَى لَوْلاَ أَنَّهُ عَجَّلَ لَرَأَى الْعَجَبَ وَلَكِنَّهُ أَخَذَتْهُ مِنْ صَاحِبِهِ ذَمَامَةٌ . قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَىْءٍ بَعْدَهَا فَلاَ تُصَاحِبْنِى قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّى عُذْرًا . وَلَوْ صَبَرَ لَرَأَى الْعَجَبَ - قَالَ وَكَانَ إِذَا ذَكَرَ أَحَدًا مِنَ الأَنْبِيَاءِ بَدَأَ بِنَفْسِهِ « رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى أَخِى كَذَا رَحْمَةُ اللَّهِ عَلَيْنَا - « فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ لِئَامًا فَطَافَا فِى الْمَجَالِسِ فَاسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ . قَالَ لَوْ شِئْتَ لاَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا . قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِى وَبَيْنِكَ وَأَخَذَ بِثَوْبِهِ . قَالَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِى الْبَحْرِ إِلَى آخِرِ الآيَةِ . فَإِذَا جَاءَ الَّذِى يُسَخِّرُهَا وَجَدَهَا مُنْخَرِقَةً فَتَجَاوَزَهَا فَأَصْلَحُوهَا بِخَشَبَةٍ وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَطُبِعَ يَوْمَ طُبِعَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ قَدْ عَطَفَا عَلَيْهِ فَلَوْ أَنَّهُ أَدْرَكَ أَرْهَقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا فَأَرَدْنَا أَنْ يُبَدِّلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا . وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلاَمَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِى الْمَدِينَةِ إِلَى آخِرِ الآيَةِ .
Tercemesi:
Bize Musa b. Abdüla'lâ el-Kaysî, ona Mu'temir b. Süleyman et-Teymî, ona babası (Süleyman b. Tarhan), ona Rakabe (b. Maskala), ona Ebu İshak (Amr b. Abdullah es-Sebîî), ona Said b. Cübeyr, ona da Übey b. Ka'b şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurudu: "Bir defa Musa (as) kavminin içinde onlara Allah'ın günlerini hatırlatıyordu. Allah'ın günleri nimetleriyle belalarıdır. Bir ara şöle dedi : Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha bilgili bir kimse bilmiyorum. Bunun üzerine Allah kendisine şunu vahyetti : 'Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha iyi bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha bilgilidir. Bunun üzerine Musa: 'Ey Rabbim! Onu bana göster' dedi. Kendisine: 'Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybedeceğin yerdedir' denildi. Müteakiben Musa ile hizmetçisini bir kayanın yanına kadar yürümeye devam ettiler. Orada uyudular. Sonra devam ettiler. Genç (balığı) orada unutmuştu. Derken balık harekete geçti ve suya düştü. Su üzerine kapanmaz oldu. Hatta su kemer gibi oldu. Şöyle devam etti: Bunun üzerine genç: 'Allah'ın peygamberine yetişip durumu haber versem mi?' dedi. Ama bu kendisine unutturuldu. Kayayı geçtiklerinde Musa hizmetçisine: 'Kahvaltımızı getir, bu yolculuğumuzda zorluklarla karşılaştık' dedi. Ama kayayı geçene kadar başlarına bir zorluk gelmemişti. Genç olan biteni hatırladı ve: 'Gördün mü? Ben kayaya geldiğimizde balığı (olan biteni sana söylemeyi) unuttum. Fakat bunu bana unutturan şeytandı. Balık da şaşılacak bir şekilde denizde yoluna gitti. Bunun üzerine Musa: 'İşte aradığımız buydu' dedi. Sonra izlerini takip ederek geriye döndüler. Hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi. Musa da: 'Bana burası tarif edildi' deyip aramaya koyuldu. Derken Hızır'ı başı üstüne yaslanmış veya başının ortasına dayanmış ve bir örtüye bürünmüş halde buldu. Sonra da ona: Selamun aleyküm, dedi. Hızır da elbisesini yüzünden çekip (yüzünü açıp) ve aleyküm selam, sen de kimsin? dedi. O da: Ben Musa'yım, dedi. Hızır: Hangi Musa? deyince, O da: İsrail oğullarının Musa'sıyım dedi. Hızır: Seni (buraya) büyük bir iş getirmiş olmalı, dedi. Musa da: Sana öğretilen hakkı bana öğretmen için geldim, dedi. Hızır da ona: Sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin. İyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? Ben bir şey yaparım ama sen onu görünce buna sabredemezsin. Musa da ona: İnsallah (Allah'ın izniyle) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir şeyde karşı gelmem. Bunun üzerine Hızır: Öyleyse bana tabi olursan, ben sana sebebini açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma. (İkisi yola) devam ettiler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, Hızır gemide delik açtı. Bunu da bilerek yaptı. Bunun üzerine Musa (as): İçindekiler boğulsun diye mi gemiye delik açtın? Sen gerçekten yadırganacak bir iş yaptın' dedi. Hızır da: Ben sana benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin demedim mi?, dedi. Musa da: Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma. Bu işte bana güçlük te çıkarma, dedi. Yola devam ettiler. Nihayet oyun oynayan çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birisinin yanına gitti ve onu öldürdü. O sırada Musa aniden korktu ve şöyle dedi: Kısas hakkı olmaksınız bir insanı mı öldürdün? Gerçekten yadırganacak bir iş yaptın, dedi.
Sonra Rasulullah (sav) bu yerde şöyle buyurdu: "Allah'ın rahmeti bize ve Musa'nın üzerine olsun. Şayet acele etmeseydi şaşılacak şeyler görecekti. Fakat o arkadaşından utandı ve bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlık yapma. Artık benim özür dileyecek durumum kalmadı, dedi. Şayet (Musa) sabretseydi şaşırılacak şeyler görecekti.
Ravi dedi ki: Rasulullah (sav) bir peygamberden bahsedeceği zaman (duaya) önce kendisinden başlar ve şöyle derdi: "Allah'ın rahmeti bize ve filanca kardeşimin üzerine olsun" derdi.
Yolculuğa devam ettiler. Nihayet adi bir köy halkına ulaştılar. Kendilerine yiyecek vermesi için bütün meclisleri dolaştılar. Fakat onlar kendilerini misafir etmedi. Sonra Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu tamir etti. Bunun üzerine Musa: İsteseydin bunun için bir ücret alırdın, dedi. Hızır da: Artık bu, seninle benim aramdaki ayrılıktır, dedi ve elbisesinden tuttu. Sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını yapacağım. "Gemiye gelince, bu gemi denizde çalışan fakir insanlarındı..."ayetinini sonuna kadar okudu. O gemiyi ele geçirmek isteyen kimse geldiğinde gemiyi delinmiş bulacak ve bırakıp gidecek. Sahipleri de onu bir tahta ile tamir edecekler. Çocuğa gelince, yaratıldığında kafir olarak yaratılmıştı. Anne babası ise ona karşı (çok) merhametliydi. Çocuk büyüdüğünde anne babasını azgınlığa ve küfre götürecekti. Bu sebeple biz o çocuğun yerine, ondan daha faydalı ve merhametli bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, "duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti..."ayetini sonuna kadar okudu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6165, /996
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
Konular:
Bilgi, ilm-i ledün
İman, Esasları, Kaza ve Kader
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
KTB, KADER
Sabır, sabretmek