Öneri Formu
Hadis Id, No:
17472, M007373
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو خَيْثَمَةَ زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ حَدَّثَنِى يَحْيَى بْنُ جَابِرٍ الطَّائِىُّ قَاضِى حِمْصَ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ جُبَيْرٍ عَنْ أَبِيهِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ الْحَضْرَمِىِّ أَنَّهُ سَمِعَ النَّوَّاسَ بْنَ سَمْعَانَ الْكِلاَبِىَّ ح وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ مِهْرَانَ الرَّازِىُّ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ جَابِرٍ الطَّائِىِّ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنْ أَبِيهِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنِ النَّوَّاسِ بْنِ سَمْعَانَ قَالَ ذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الدَّجَّالَ ذَاتَ غَدَاةٍ فَخَفَّضَ فِيهِ وَرَفَّعَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ فَلَمَّا رُحْنَا إِلَيْهِ عَرَفَ ذَلِكَ فِينَا فَقَالَ « مَا شَأْنُكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ذَكَرْتَ الدَّجَّالَ غَدَاةً فَخَفَّضْتَ فِيهِ وَرَفَّعْتَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ . فَقَالَ « غَيْرُ الدَّجَّالِ أَخْوَفُنِى عَلَيْكُمْ إِنْ يَخْرُجْ وَأَنَا فِيكُمْ فَأَنَا حَجِيجُهُ دُونَكُمْ وَإِنْ يَخْرُجْ وَلَسْتُ فِيكُمْ فَامْرُؤٌ حَجِيجُ نَفْسِهِ وَاللَّهُ خَلِيفَتِى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ إِنَّهُ شَابٌّ قَطَطٌ عَيْنُهُ طَافِئَةٌ كَأَنِّى أُشَبِّهُهُ بِعَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قَطَنٍ فَمَنْ أَدْرَكَهُ مِنْكُمْ فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورَةِ الْكَهْفِ إِنَّهُ خَارِجٌ خَلَّةً بَيْنَ الشَّأْمِ وَالْعِرَاقِ فَعَاثَ يَمِينًا وَعَاثَ شِمَالاً يَا عِبَادَ اللَّهِ فَاثْبُتُوا » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا لَبْثُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « أَرْبَعُونَ يَوْمًا يَوْمٌ كَسَنَةٍ وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ وَيَوْمٌ كَجُمُعَةٍ وَسَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّامِكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ فَذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِى كَسَنَةٍ أَتَكْفِينَا فِيهِ صَلاَةُ يَوْمٍ قَالَ « لاَ اقْدُرُوا لَهُ قَدْرَهُ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا إِسْرَاعُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « كَالْغَيْثِ اسْتَدْبَرَتْهُ الرِّيحُ فَيَأْتِى عَلَى الْقَوْمِ فَيَدْعُوهُمْ فَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَجِيبُونَ لَهُ فَيَأْمُرُ السَّمَاءَ فَتُمْطِرُ وَالأَرْضَ فَتُنْبِتُ فَتَرُوحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَتُهُمْ أَطْوَلَ مَا كَانَتْ ذُرًا وَأَسْبَغَهُ ضُرُوعًا وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ ثُمَّ يَأْتِى الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَرُدُّونَ عَلَيْهِ قَوْلَهُ فَيَنْصَرِفُ عَنْهُمْ فَيُصْبِحُونَ مُمْحِلِينَ لَيْسَ بِأَيْدِيهِمْ شَىْءٌ مِنْ أَمْوَالِهِمْ وَيَمُرُّ بِالْخَرِبَةِ فَيَقُولُ لَهَا أَخْرِجِى كُنُوزَكِ . فَتَتْبَعُهُ كُنُوزُهَا كَيَعَاسِيبِ النَّحْلِ ثُمَّ يَدْعُو رَجُلاً مُمْتَلِئًا شَبَابًا فَيَضْرِبُهُ بِالسَّيْفِ فَيَقْطَعُهُ جَزْلَتَيْنِ رَمْيَةَ الْغَرَضِ ثُمَّ يَدْعُوهُ فَيُقْبِلُ وَيَتَهَلَّلُ وَجْهُهُ يَضْحَكُ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ فَيَنْزِلُ عِنْدَ الْمَنَارَةِ الْبَيْضَاءِ شَرْقِىَّ دِمَشْقَ بَيْنَ مَهْرُودَتَيْنِ وَاضِعًا كَفَّيْهِ عَلَى أَجْنِحَةِ مَلَكَيْنِ إِذَا طَأْطَأَ رَأَسَهُ قَطَرَ وَإِذَا رَفَعَهُ تَحَدَّرَ مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤْلُؤِ فَلاَ يَحِلُّ لِكَافِرٍ يَجِدُ رِيحَ نَفَسِهِ إِلاَّ مَاتَ وَنَفَسُهُ يَنْتَهِى حَيْثُ يَنْتَهِى طَرْفُهُ فَيَطْلُبُهُ حَتَّى يُدْرِكَهُ بِبَابِ لُدٍّ فَيَقْتُلُهُ ثُمَّ يَأْتِى عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ قَوْمٌ قَدْ عَصَمَهُمُ اللَّهُ مِنْهُ فَيَمْسَحُ عَنْ وُجُوهِهِمْ وَيُحَدِّثُهُمْ بِدَرَجَاتِهِمْ فِى الْجَنَّةِ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ أَوْحَى اللَّهُ إِلَى عِيسَى إِنِّى قَدْ أَخْرَجْتُ عِبَادًا لِى لاَ يَدَانِ لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ فَحَرِّزْ عِبَادِى إِلَى الطُّورِ . وَيَبْعَثُ اللَّهُ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ فَيَمُرُّ أَوَائِلُهُمْ عَلَى بُحَيْرَةِ طَبَرِيَّةَ فَيَشْرَبُونَ مَا فِيهَا وَيَمُرُّ آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ لَقَدْ كَانَ بِهَذِهِ مَرَّةً مَاءٌ . وَيُحْصَرُ نَبِىُّ اللَّهُ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ حَتَّى يَكُونَ رَأْسُ الثَّوْرِ لأَحَدِهِمْ خَيْرًا مِنْ مِائَةِ دِينَارٍ لأَحَدِكُمُ الْيَوْمَ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ فَيُرْسِلُ اللَّهُ عَلَيْهُمُ النَّغَفَ فِى رِقَابِهِمْ فَيُصْبِحُونَ فَرْسَى كَمَوْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ يَهْبِطُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى الأَرْضِ فَلاَ يَجِدُونَ فِى الأَرْضِ مَوْضِعَ شِبْرٍ إِلاَّ مَلأَهُ زَهَمُهُمْ وَنَتْنُهُمْ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى اللَّهِ فَيُرْسِلُ اللَّهُ طَيْرًا كَأَعْنَاقِ الْبُخْتِ فَتَحْمِلُهُمْ فَتَطْرَحُهُمْ حَيْثُ شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّهُ مَطَرًا لاَ يَكُنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ وَلاَ وَبَرٍ فَيَغْسِلُ الأَرْضَ حَتَّى يَتْرُكَهَا كَالزَّلَفَةِ ثُمَّ يُقَالُ لِلأَرْضِ أَنْبِتِى ثَمَرَتَكِ وَرُدِّى بَرَكَتَكِ . فَيَوْمَئِذٍ تَأْكُلُ الْعِصَابَةُ مِنَ الرُّمَّانَةِ وَيَسْتَظِلُّونَ بِقِحْفِهَا وَيُبَارَكُ فِى الرِّسْلِ حَتَّى أَنَّ اللِّقْحَةَ مِنَ الإِبِلِ لَتَكْفِى الْفِئَامَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْبَقَرِ لَتَكْفِى الْقَبِيلَةَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْغَنَمِ لَتَكْفِى الْفَخِذَ مِنَ النَّاسِ فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ رِيحًا طَيِّبَةً فَتَأْخُذُهُمْ تَحْتَ آبَاطِهِمْ فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُؤْمِنٍ وَكُلِّ مُسْلِمٍ وَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ يَتَهَارَجُونَ فِيهَا تَهَارُجَ الْحُمُرِ فَعَلَيْهِمْ تَقُومُ السَّاعَةُ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Hayseme Züheyr b. Harb, ona el-Velid b. Müslim, ona Abdurrahman b. Yezid b. Câbir, ona Hıms kadısı Yahya b. Câbir et-Tâî, ona Abdurrahman b. Cübeyr, ona babası Cübeyr b. Nufeyr el-Hadramî’nin rivayet ettiğine göre o, en-Nevvâs b. Sem’ân Kılâbî’yi şöyle derken dinlemiştir; (T) Yine Bana Muhammed b. Mihrân er-Râzî –lafız ona ait olmak üzere-, ona el-Velid b. Müslim, ona Abdurrahman b. Yezid b. Câbir, ona Yahya b. Câbir b. et-Tâî, ona Abdurrahman b. Cübeyr b. Nufeyr, ona babası Cübeyr b. Nufeyr, ona en-Nevvâs b. Sem’ân’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir sabah Rasulullah (sav) Deccâl’ı andı, onun hakkında bir çok şeyler söyledi, hatta biz onu hurma ağaçlıklarının arasında bir yerde sandık. Biz Allah Rasulü’nün yanına vardığımızda bizim bu halimizi anladı ve: “Neyiniz var?” buyurdu. Biz: Ey Allah’ın Rasulü, sabah, Deccâl’ı söz konusu ettin, onun hakkında bir çok şeyler söyledin hatta biz onu hurma ağaçlıkları arasında bir yerdedir zannettik, dedik. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Deccâl’den başkaları, sizin için beni daha çok korkutuyor, eğer ben aranızda iken Deccâl çıkacak olursa, ona karşı sizi ben savunurum, eğer ben aranızda değilken çıkacak olursa her bir kişi kendi kendisini savunur, her Müslüman için de benim vekilim Allah’tır. O saçları oldukça kıvırcık, gözü bir kabarcık halinde olup, ben onu Abdüluzza b. Katan’a benzetiyor, gibiyim. Sizden ona yetişen olursa ona karşı Kehf suresinin baş taraflarını okusun. Şüphesiz ki o, Şam ile Irak arasında bir yerden çıkacak, sağa ve sola giderek fesat çıkartacaktır. Ey Allah’ın kulları, sebat gösterin.” Biz: Ey Allah’ın Rasulü, yeryüzünde kalacağı süre ne kadardır, dedik. O: “Kırk gün, bir günü bir sene gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi olacak, diğer günleri ise sizin günleriniz gibi olacaktır.” Biz: Ey Allah’ın Rasulü, bir sene kadar olacak o günde, bize bir günün namazları yeterli olacak mı? dedik. O: “Hayır, onun için, miktarını ve süresini tayin ediniz” buyurdu. Biz: Ey Allah’ın Rasulü, yeryüzünde hızlı hareketi ne olacaktır, dedik. O: “Arkasından rüzgâr esen, yağmur yağdıracak bulutlar gibi olacaktır. Bir kavmin yanına gidecek, onları kendisine inanmaya davet edecek, onlar da ona iman edecekler, onun davetini kabul edecekler. Semaya emir verecek, yağmur yağdıracak, yere emir verecek, bitki bitirecek. Sabahleyin otlaklara saldıkları hayvanlarının hörgüçleri en uzun haliyle geri dönecek, memeleri en dolu, böğürleri en fazla genişlemiş olarak geri geleceklerdir. Sonra bir diğer kavmin yanına gidecek, onları (kendisine imana) çağıracak, onlar onun bu davetini reddedecekler, sözünü kabul etmeyecekler, o da onları bırakıp gidecek. Sabahı büsbütün kıtlık içinde, ellerinde mallarından hiçbir şey bulunmadığı halde edecekler. Bir harabenin yanından geçecek, ona: İçindeki hazineleri çıkart diyecek, oranın hazineleri kral arılar gibi arkasından gidecekler. Daha sonra gençlikle dolu bir adamı çağıracak, kılıçla ona bir darbe indirecek, onu her iki parçası arasında bir hedefin uzaklığı kadar mesafe olacak şekilde iki parçaya ayıracak, arkasından onu çağırınca o da güler yüzle ve hatta gülerek geri gelecek. Tam o bu halde iken, Allah, Meryem oğlu Mesihi gönderecek, o da Dimeşk’in doğu tarafında, beyaz minarenin yakınında, ala çehre sonra da zâferan ile boyanmış iki elbiseye bürünmüş olarak, avuçlarını iki meleğin kanatları üzerine koyduğu halde inecektir. Başını eğdiği zaman su damlar, kaldırdığı zaman, ondan inci taneleri gibi cevherler düşer. Onun nefesinin kokusunu alan her bir kâfirin ölmemesi mümkün değildir. Onun nefesi ise gözünün değdiği en son yere kadar uzanır. Deccâl’ı takip edecek ve nihayetinde ona Lud kapısında yetişip onu öldürecek. Daha sonra Meryem oğlu İsa’ya Allah’ın Deccâl’den koruduğu bir kavim gelecek. O, onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. Kendisi bu vaziyette iken, Allah İsa’ya: Ben hiçbir kimsenin kendileri ile savaşacak gücü bulamayacağı kullarımı çıkardım. İşte sen de kullarımı Tura götürerek koru, buyuracak. Allah, Yecuc ve Mecuc’u da gönderecek, onlar da her bir tümsekten inecekler, onların ilkleri, Taberiye gölüne gelecek, içindeki suyu içecekler, sonradan gelenleri de, oradan geçeceklerinde, bir zamanlar burada su vardı, diyecekler. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları muhasara altında kalacak. Öyle ki onlar için bir öküz başı, bugün sizden herhangi biriniz için yüz dinardan daha değerli olacak. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah’a yalvarıp yakaracaklar, Allah da onların (Yecuc ile Mecuc’un) üzerine deve kurtlarını boyunlarına salacak, böylelikle tek bir kişinin ölümü gibi hepsi de ölmüş olacaklar. Sonra Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları yere inecekler, yerde onların yağlarının ve pis kokularının istila etmediği bir karışlık yer dahi bulamayacaklar. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah’a yalvaracaklar, Allah da deveboyunlarını andıran kuşlar gönderecek, bu kuşlar onları taşıyıp Allah’ın dilediği yere atacak. Sonra Allah bir yağmur gönderecek ve bu yağmura karşı ne kerpiçten bir ev, ne de bir çadır kimseyi koruyamayacak. Yağmur yeri öyle bir yıkayacak ki yeri bir ayna gibi yapacak. Bundan sonra yere, haydi, mahsullerini bitir ve bereketini geri ver, diye emr olunacak. İşte o vakit, güçlü, kuvvetli bir topluluk bir nardan yiyecekler ve onun kabuğunda gölgeleneceklerdir. Süte, koyunların yavrularına, bir kabile boyuna yetecek kadar bereket ihsan olunacaktır. Onlar bu vaziyette iken Allah tatlı bir rüzgâr gönderecek ve bu rüzgâr onları koltuk altlarından yakalayacak, mümin ve müslüman her bir kimsenin ruhunu kabzedecek. Geriye insanların kötüleri kalacak ve bunlar, tıpkı eşekler gibi birbirlerine yaklaşacaklardır. İşte Kıyamet de onların başına kopacaktır.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7373, /1200
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Kıyamet, alametleri, Deccal
Kıyamet, alametleri, Gelecek Tasavvuru
Kıyamet, alametleri, Ye'cuc-Me'cuc
Peygamberler, Hz. İsa