Öneri Formu
Hadis Id, No:
158, M007511
Hadis:
حَدَّثَنَا هَدَّابُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِى لَيْلَى عَنْ صُهَيْبٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « كَانَ مَلِكٌ فِيمَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ وَكَانَ لَهُ سَاحِرٌ فَلَمَّا كَبِرَ قَالَ لِلْمَلِكِ إِنِّى قَدْ كَبِرْتُ فَابْعَثْ إِلَىَّ غُلاَمًا أُعَلِّمْهُ السِّحْرَ . فَبَعَثَ إِلَيْهِ غُلاَمًا يُعَلِّمُهُ فَكَانَ فِى طَرِيقِهِ إِذَا سَلَكَ رَاهِبٌ فَقَعَدَ إِلَيْهِ وَسَمِعَ كَلاَمَهُ فَأَعْجَبَهُ فَكَانَ إِذَا أَتَى السَّاحِرَ مَرَّ بِالرَّاهِبِ وَقَعَدَ إِلَيْهِ فَإِذَا أَتَى السَّاحِرَ ضَرَبَهُ فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى الرَّاهِبِ فَقَالَ إِذَا خَشِيتَ السَّاحِرَ فَقُلْ حَبَسَنِى أَهْلِى . وَإِذَا خَشِيتَ أَهْلَكَ فَقُلْ حَبَسَنِى السَّاحِرُ . فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ أَتَى عَلَى دَابَّةٍ عَظِيمَةٍ قَدْ حَبَسَتِ النَّاسَ فَقَالَ الْيَوْمَ أَعْلَمُ آلسَّاحِرُ أَفْضَلُ أَمِ الرَّاهِبُ أَفْضَلُ فَأَخَذَ حَجَرًا فَقَالَ اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ أَمْرُ الرَّاهِبِ أَحَبَّ إِلَيْكَ مِنْ أَمْرِ السَّاحِرِ فَاقْتُلْ هَذِهِ الدَّابَّةَ حَتَّى يَمْضِىَ النَّاسُ . فَرَمَاهَا فَقَتَلَهَا وَمَضَى النَّاسُ فَأَتَى الرَّاهِبَ فَأَخْبَرَهُ فَقَالَ لَهُ الرَّاهِبُ أَىْ بُنَىَّ أَنْتَ الْيَوْمَ أَفْضَلُ مِنِّى . قَدْ بَلَغَ مِنْ أَمْرِكَ مَا أَرَى وَإِنَّكَ سَتُبْتَلَى فَإِنِ ابْتُلِيتَ فَلاَ تَدُلَّ عَلَىَّ . وَكَانَ الْغُلاَمُ يُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ وَيُدَاوِى النَّاسَ مِنْ سَائِرِ الأَدْوَاءِ فَسَمِعَ جَلِيسٌ لِلْمَلِكِ كَانَ قَدْ عَمِىَ فَأَتَاهُ بِهَدَايَا كَثِيرَةٍ فَقَالَ مَا هَا هُنَا لَكَ أَجْمَعُ إِنْ أَنْتَ شَفَيْتَنِى فَقَالَ إِنِّى لاَ أَشْفِى أَحَدًا إِنَّمَا يَشْفِى اللَّهُ فَإِنْ أَنْتَ آمَنْتَ بِاللَّهِ دَعَوْتُ اللَّهَ فَشَفَاكَ . فَآمَنَ بِاللَّهِ فَشَفَاهُ اللَّهُ فَأَتَى الْمَلِكَ فَجَلَسَ إِلَيْهِ كَمَا كَانَ يَجْلِسُ فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ مَنْ رَدَّ عَلَيْكَ بَصَرَكَ قَالَ رَبِّى . قَالَ وَلَكَ رَبٌّ غَيْرِى قَالَ رَبِّى وَرَبُّكَ اللَّهُ . فَأَخَذَهُ فَلَمْ يَزَلْ يُعَذِّبُهُ حَتَّى دَلَّ عَلَى الْغُلاَمِ فَجِىءَ بِالْغُلاَمِ فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ أَىْ بُنَىَّ قَدْ بَلَغَ مِنْ سِحْرِكَ مَا تُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ وَتَفْعَلُ وَتَفْعَلُ . فَقَالَ إِنِّى لاَ أَشْفِى أَحَدًا إِنَّمَا يَشْفِى اللَّهُ . فَأَخَذَهُ فَلَمْ يَزَلْ يُعَذِّبُهُ حَتَّى دَلَّ عَلَى الرَّاهِبِ فَجِىءَ بِالرَّاهِبِ فَقِيلَ لَهُ ارْجِعْ عَنْ دِينِكَ . فَأَبَى فَدَعَا بِالْمِئْشَارِ فَوَضَعَ الْمِئْشَارَ فِى مَفْرِقِ رَأْسِهِ فَشَقَّهُ حَتَّى وَقَعَ شِقَّاهُ ثُمَّ جِىءَ بِجَلِيسِ الْمَلِكِ فَقِيلَ لَهُ ارْجِعْ عَنْ دِينِكَ . فَأَبَى فَوَضَعَ الْمِئْشَارَ فِى مَفْرِقِ رَأْسِهِ فَشَقَّهُ بِهِ حَتَّى وَقَعَ شِقَّاهُ ثُمَّ جِىءَ بِالْغُلاَمِ فَقِيلَ لَهُ ارْجِعْ عَنْ دِينِكَ . فَأَبَى فَدَفَعَهُ إِلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقَالَ اذْهَبُوا بِهِ إِلَى جَبَلِ كَذَا وَكَذَا فَاصْعَدُوا بِهِ الْجَبَلَ فَإِذَا بَلَغْتُمْ ذُرْوَتَهُ فَإِنْ رَجَعَ عَنْ دِينِهِ وَإِلاَّ فَاطْرَحُوهُ فَذَهَبُوا بِهِ فَصَعِدُوا بِهِ الْجَبَلَ فَقَالَ اللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِمَا شِئْتَ . فَرَجَفَ بِهِمُ الْجَبَلُ فَسَقَطُوا وَجَاءَ يَمْشِى إِلَى الْمَلِكِ فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ مَا فَعَلَ أَصْحَابُكَ قَالَ كَفَانِيهِمُ اللَّهُ . فَدَفَعَهُ إِلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقَالَ اذْهَبُوا بِهِ فَاحْمِلُوهُ فِى قُرْقُورٍ فَتَوَسَّطُوا بِهِ الْبَحْرَ فَإِنْ رَجَعَ عَنْ دِينِهِ وَإِلاَّ فَاقْذِفُوهُ . فَذَهَبُوا بِهِ فَقَالَ اللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِمَا شِئْتَ . فَانْكَفَأَتْ بِهِمُ السَّفِينَةُ فَغَرِقُوا وَجَاءَ يَمْشِى إِلَى الْمَلِكِ فَقَالَ لَهُ الْمَلِكُ مَا فَعَلَ أَصْحَابُكَ قَالَ كَفَانِيهِمُ اللَّهُ . فَقَالَ لِلْمَلِكِ إِنَّكَ لَسْتَ بِقَاتِلِى حَتَّى تَفْعَلَ مَا آمُرُكَ بِهِ . قَالَ وَمَا هُوَ قَالَ تَجْمَعُ النَّاسَ فِى صَعِيدٍ وَاحِدٍ وَتَصْلُبُنِى عَلَى جِذْعٍ ثُمَّ خُذْ سَهْمًا مِنْ كِنَانَتِى ثُمَّ ضَعِ السَّهْمَ فِى كَبِدِ الْقَوْسِ ثُمَّ قُلْ بِاسْمِ اللَّهِ رَبِّ الْغُلاَمِ . ثُمَّ ارْمِنِى فَإِنَّكَ إِذَا فَعَلْتَ ذَلِكَ قَتَلْتَنِى . فَجَمَعَ النَّاسَ فِى صَعِيدٍ وَاحِدٍ وَصَلَبَهُ عَلَى جِذْعٍ ثُمَّ أَخَذَ سَهْمًا مِنْ كِنَانَتِهِ ثُمَّ وَضَعَ السَّهْمَ فِى كَبِدِ الْقَوْسِ ثُمَّ قَالَ بِاسْمِ اللَّهِ رَبِّ الْغُلاَمِ . ثُمَّ رَمَاهُ فَوَقَعَ السَّهْمُ فِى صُدْغِهِ فَوَضَعَ يَدَهُ فِى صُدْغِهِ فِى مَوْضِعِ السَّهْمِ فَمَاتَ فَقَالَ النَّاسُ آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلاَمِ آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلاَمِ آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلاَمِ . فَأُتِىَ الْمَلِكُ فَقِيلَ لَهُ أَرَأَيْتَ مَا كُنْتَ تَحْذَرُ قَدْ وَاللَّهِ نَزَلَ بِكَ حَذَرُكَ قَدْ آمَنَ النَّاسُ . فَأَمَرَ بِالأُخْدُودِ فِى أَفْوَاهِ السِّكَكِ فَخُدَّتْ وَأَضْرَمَ النِّيرَانَ وَقَالَ مَنْ لَمْ يَرْجِعْ عَنْ دِينِهِ فَأَحْمُوهُ فِيهَا . أَوْ قِيلَ لَهُ اقْتَحِمْ . فَفَعَلُوا حَتَّى جَاءَتِ امْرَأَةٌ وَمَعَهَا صَبِىٌّ لَهَا فَتَقَاعَسَتْ أَنْ تَقَعَ فِيهَا فَقَالَ لَهَا الْغُلاَمُ يَا أُمَّهِ اصْبِرِى فَإِنَّكِ عَلَى الْحَقِّ » .
Tercemesi:
Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hemmad b. Seleme rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Sabit, Abdurrahman b. Ebi Leylâ'dan, o da Suhayb'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}şöyle buyurmuşlar:
«Sizden öncekiler arasında bir hükümdar vardı. Bu hükümdarın bîr sihirbazı vardı. Sihirbaz ihtiyarlayınca hükümdara : — Ben ihtiyarladım, imdi bana bir çocuk gönder de, sihri ona öğreteyim, dedi. O da öğretmek için kendisine bir çocuk gönderdi. Çocuk yoluna çekildiği vakit bir rahibe tesadüf etfi. Hemen yanma oturarak konuşmasını dinledi ve beğendi. Artık sihirbazın yanına giderken rahibe uğrar, yanında otururdu. Sihirbaza geldiğinde ise, sihirbaz kendisini döverdi. Çocuk bunu rahibe şikâyet elti. Rahib şunu söyledi: — Sihirbazdan korktugun vakit, beni âilem salmadı de! Ailenden korktuğun vakit de beni sihirbaz salmadı deyiver!
Çocuk; bu minval üzere devam ederken büyük bir hayvanın üzerine geldi. Bu hayvan insanları hapsetmişti.(Kendi Kendine) Sihirbaz mı efdal, yoksa râhib mi bugün anlayacağım, dedi. Ve bir taş alarak:
— Allahım! Eğer rahibin işi senin indinde sihirbazın işinden daha makbul ise, bu hayvanı öldür de, insanlar işlerine gitsinier, dedi. Ve taşı attı. Hayvanı öldürdü. İnsanlar da işlerine gittiler. Arkasından rahibe gelerek (hâdiseyi) ona haber verdi. Râhib ona: — Ey oğulcuğum! Bugün sen benden daha faziletlisin. Senîn halin gördüğüm raddece ulaşmıştır. Sen muhakkak imtihan olunacaksın. Şayet imtihan olunursan, benîm nerede olduğumu söyleme, dedi. Çocuk körlerle abraşlar; düzeltiyor, sair ilâçrdan insanları tedavi ediyordu. Derken hükümdarın maiyyetinde bulunanlardan kör olmuş birisi bunu işiiti. Ve kendisine birçok hediyyeler getirerek: — Eğer beni düzeltebilirsen, şuradaki şeylerin hepsi senin olsun! dedi. Çocuk: — Ben hiç bir kimseyi düzeltemem. Şifayı ancak Allah verir. Eğer sen Allah'a iman ediyorsan, ben Allah'a dua ederim. O da şifa verir, dedi. Adam Allah'a iman elti. Allah da şifasını verdi. Muteakiben hükümdarın yanına gelerek eskiden oturduğu gibi oturdu. Hükümdar ona : — Senin gözünü kim iade etti? diye sordu. Adam: — Rabbim! cevâbını verdi. — Senin benden başka Rabbin var mı dedi. (Adam):
— Benim Rabbim de, senin Rabbin de Allah'dır cevabını verdi. Bunun üzerine hükümdar onu tevkif eiti. Ve kendisine İş^nr.cyc: barîsdı. Nihayet o adam çocuğun yerini söyledi. Çorunu da gcîirtiüor. Hükümdür orta :
— Ey oğulcuğum! Sihrin körleri ve abraşları düzelîecek ve şöyle şöyle yapacağın dereceyi bulmuş, dedi. Goci'k
— Ben hiç bir kimseyi düzeuemom! Şifayı veren ancak Allab'dır, dedi. Bunun üzerine hükümdar oıv.j da tevkif eîîi. Ve ona işkenceye başladı. Nihayet çocuk rahibin yerini söyledi. Rahibi de rrctİrdÜer. Kendisine :
— Dininden dön! denildi. O rcuı o!mad:. Derken hükümdar bir testere istedi ve onu başinm ortasına koyarak yardi. Hattâ iki parçası yere düştü. Sonra hükümdarın maiyeî odamı getirildi. Ve kendisine :
— Dininden dön! denildi. O da razı olmadı. Hemen testereyi başrnpn ortasına koyarak, başını onunla yardı hattâ iki parçası yere düştü. Sonra çocuk getirildi. Ona da :
— Dininden dön! denildi. Fakat o da kabul etmedi. Bunun üzerine çocuğu maiyyeîinden bazı kimselere vererek : Bunu filân dağa götürün. Dağ:n üzerine çıkarın. Zirvesine ulaşîsğmızda dininizden dönerse ne âlâ! Dönmezse aşağı atın, dedi. Çocuğu götürdüler ve dağa çıkardılar. Çocuk :
— Allahım! Bunlar hakkında bana dilediğin şeyle kifayet et! dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve (aşağı) düştüler. Derken yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdür ona :
— Arkadaşların sana ne yaptı? diye sordu. Çocuk :
— Onlar hakkında Aiiah bana kâfi geldi, dedi. Hükümdar onu yine maİyyetİnden birkaç kişiye vererek :
— Bunu götürün, bir gemiye yükleyerek denizin ortasına varın. Eğer dininden dönerse ne âlâ! Aksi takdirde denize at;n! dedi. Çocuğu götürdüler. (O yine) :
— Allahım! Bunlar hakkında bana dilediğin şeyle kifayet et! diye dua etti. Hemen gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar ona :
— Arkadaşların sana ne yaptı? diye sordu. Çocuk :
— Onlar hakkında Allah bana kâfi geldi, dedi. Ve hükümdara şunu söyledi :
— Sana emredeceğim şeyi yapmadıkça, sen beni öldüremezsin! Hükümdar :
— Nedir o? diye sordu.
— Halkı bir yere top!ars:n ve beni bir ağaca asarsın. Sonra torbamdan bir ok al! Bu oku yayın ortasına koy. Sonra bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın ismiyle diyerek bana at. Bunu yeparsan boni öldürürsün, dedi. Hükümdar hemen halkı bir yere topladı ve onu bir ağaca astı. Sonra torbasından bir ok aldı ve oku yayın ortasına koydu. Sonra : Bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın ismiyle diyerek çocuğa attı. Ok çocuğun şakağ:na isabet etii. Çocuk elini şakağına, okun vurduğu yere koydu ve öldü. Bunun üzerine halk :
— Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocuğun Rabbİne iman ettik! Çocuğun Rabbine iman ettik! dediler. Ve hemen hükümdara gidilerek :
— Ne buyurursun, korktuğun vallahi başına geldi. Halk iman etti, denildi. Bunun üzerine hükümdar yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Ve kazıldı. Ateşler de yakıldı. Ve :
— Kim dininden dönmezse, onu buraya atın! dedi. Yahut hükümdara sen at, denildi. Bunu da yaptılar. Nihayet beraberinde çocuğu olan bîr ka-dsn gelc'i. Kadın oraya düşmekten çekindi. Bunun üzerine çocuk ona :- Ey anneciğim, sabret! Çünkü sen hak üzeresin! dedi.»
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zühd (ve'r-rikâk) 7511, /1224
Senetler:
()
Konular:
Kıssa, hikaye
Sihir, sihir/büyü