Bize Hennâd, ona Ebu Muâviye, ona A‘meş, ona Umare b. Umeyr, ona Abdurrahman b. Yezid, ona da Abdullah şöyle demiştir:
Ben Kâbe’nin örtüleri arkasında saklanmış idim. Karınlarının yağları çok, kalplerinin anlayışı kıt, bir Kureyşli ve onun Sakifli iki eniştesi, ya da bir Sakifli ve onun Kureyşli iki eniştesi geldiler. Aralarında anlamadığım bir şeyler konuştular. Biri diğerine “ne dersin? Allah bizim bu konuşmamızı işitiyor mu?” dedi. Diğeri “seslerimizi yükseltirsek konuşmamızı işitir, seslerimizi yükseltmezsek işitemez” dedi. Diğeri de “bir bölümünü işitebiliyorsa, tamamını da işitir” dedi. Abdullah der ki: Ben bunu Nebi’ye (sav) söyledim. Bunun üzerine yüce Allah "Oysa siz, vaktiyle günahlara dalarken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün aleyhinizde şâhitlik yapacağından çekinmiyordunuz" (Fussilet, 22) ayetini "Ziyan edenlerden oldunuz" (Fussilet, 23) buyruğuna kadar indirdi.
Ebu İsa der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Bize Mahmud b. Ğaylân, ona Vekî, ona Süfyan, ona A‘meş, ona Umâre b. Umeyr, ona Vehb b. Rabîa, ona Abdullah bu hadisin benzerini rivayet etmiştir.
Açıklama: hükmen merfu olabilir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19228, T003249
Hadis:
حَدَّثَنَا هَنَّادٌ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ عُمَارَةَ ابْنِ عُمَيْرٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ كُنْتُ مُسْتَتِرًا بِأَسْتَارِ الْكَعْبَةِ فَجَاءَ ثَلاَثَةُ نَفَرٍ كَثِيرٌ شَحْمُ بُطُونِهِمْ قَلِيلٌ فِقْهُ قُلُوبِهِمْ قُرَشِىٌّ وَخَتَنَاهُ ثَقَفِيَّانِ أَوْ ثَقَفِىٌّ وَخَتَنَاهُ قُرَشِيَّانِ فَتَكَلَّمُوا بِكَلاَمٍ لَمْ أَفْهَمْهُ فَقَالَ أَحَدُهُمْ أَتُرَوْنَ أَنَّ اللَّهَ يَسْمَعُ كَلاَمَنَا هَذَا فَقَالَ الآخَرُ إِنَّا إِذَا رَفَعْنَا أَصْوَاتَنَا سَمِعَهُ وَإِذَا لَمْ نَرْفَعْ أَصْوَاتَنَا لَمْ يَسْمَعْهُ فَقَالَ الآخَرُ إِنْ سَمِعَ مِنْهُ شَيْئًا سَمِعَهُ كُلَّهُ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلاَ أَبْصَارُكُمْ وَلاَ جُلُودُكُمْ ) إِلَى قَوْلِهِ ( فَأَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِرِينَ ) . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ عُمَارَةَ بْنِ عُمَيْرٍ عَنْ وَهْبِ بْنِ رَبِيعَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ نَحْوَهُ .
Tercemesi:
Bize Hennâd, ona Ebu Muâviye, ona A‘meş, ona Umare b. Umeyr, ona Abdurrahman b. Yezid, ona da Abdullah şöyle demiştir:
Ben Kâbe’nin örtüleri arkasında saklanmış idim. Karınlarının yağları çok, kalplerinin anlayışı kıt, bir Kureyşli ve onun Sakifli iki eniştesi, ya da bir Sakifli ve onun Kureyşli iki eniştesi geldiler. Aralarında anlamadığım bir şeyler konuştular. Biri diğerine “ne dersin? Allah bizim bu konuşmamızı işitiyor mu?” dedi. Diğeri “seslerimizi yükseltirsek konuşmamızı işitir, seslerimizi yükseltmezsek işitemez” dedi. Diğeri de “bir bölümünü işitebiliyorsa, tamamını da işitir” dedi. Abdullah der ki: Ben bunu Nebi’ye (sav) söyledim. Bunun üzerine yüce Allah "Oysa siz, vaktiyle günahlara dalarken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün aleyhinizde şâhitlik yapacağından çekinmiyordunuz" (Fussilet, 22) ayetini "Ziyan edenlerden oldunuz" (Fussilet, 23) buyruğuna kadar indirdi.
Ebu İsa der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Bize Mahmud b. Ğaylân, ona Vekî, ona Süfyan, ona A‘meş, ona Umâre b. Umeyr, ona Vehb b. Rabîa, ona Abdullah bu hadisin benzerini rivayet etmiştir.
Açıklama:
hükmen merfu olabilir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 41, 5/375
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, varlığı ve birliği
Cahiliye