Bana Züheyr b. Harb, ona Yakub b. İbrahim, ona babası, ona İbn Şihab, ona Ata b. Yezid el-Leysî, ona da Ebu Hureyre şöyle dedi: İnsanlar Rasulullah'a (sav) sordular: Ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? Hz. Peygamber; "dolunaylı bir gecede gökteki ayı görmek için birbirinizle itişip kakışır mısınız?" diye sordu. Hayır, ey Allah'ın Rasulü dediler. Hz. Peygamber tekrar; "bulutsuz bir günde güneşi görmek için birbirinizle itişip kakışır mısınız?" diye sordu. Yine, hayır ey Allah'ın Rasulü dediler. "İşte sizler Allah'ı da öyle (rahat bir şekilde) göreceksiniz. (Allah) kıyamet günü insanları toplar ve kim neye tapıyor idiyse, ona tâbi olsun! buyurur. Bunun üzerine güneşe tapanlar güneşin peşine, aya tapanlar ayın, putlara tapanlar da putların peşine takılırlar. Yalnız bu ümmet, münafıkları da aralarında olduğu halde yerinde kalacak. Allah onlara tanımadıkları bir surette yaklaşır yaklaşır ve onlara; Ben sizin Rabbinizim! der. Onlar ise Sen'den Allah'a sığınırız, Rabbimiz gelinceye kadar biz burada bekleyeceğiz derler. Sonra Allah onlara tanıyacakları bir surette gelir ve tekrar; Ben sizin Rabbinizim! der. Bu sefer onlar; evet, sen bizim Rabbimizsin derler. Onlar Allah'a tâbi olurlar. Sonra cehennemin üzerine Sırat köprüsü kurulur. Sırat'tan ilk olarak ben ve ümmetim geçeceğiz. O gün Peygamberler'den başka hiç kimse konuşamaz. Peygamberler'in o günkü sözleri de sadece; Allah'ım, selâmet ver! Selâmet ver! cümlesidir. Cehennem'de Sa'dân dikenleri gibi kancalar vardır. Sizler Sa’dân dikenini gördünüz mü?" Evet, ey Allah'ın Rasulü dediler. "İşte o kancalar, Sa’dân dikeni gibidirler. Yalnız onların büyüklüğünü Allah’tan başka kimse bilemez. Bu kancalar, (kötü) amelleri yüzünden insanları kapar. Kimisi mü’min olduğu için ameli sayesinde kurtulur, kimisi de kurtarılıncaya kadar ceza görür. Nihayet Allah kullar arasında hüküm verme işini tamamlayıp cehennem ehlinden arzu ettiği kişileri rahmetiyle oradan çıkarmak istediğinde meleklere; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanları cehennemden çıkarmalarını emreder. Cenâb-ı Hak, Allah'tan başka ilâh yoktur diyenlerden merhamet etmeyi dilediği kişileri cehennemden çıkarır. Melekler cehennemde onları secde izlerinden tanıyacaklar. Cehennem, secde izi müstesnâ Âdemoğlunun her tarafını yer-yakar. Allah cehenneme, secde izini yakmasını haram etmiştir. Böylece onlar cehennemden çıkarılırlar. Onlar, yanıp kavrulmuş bir vaziyette çıkarılır ve üzerlerine hayat suyu dökülür; bunun üzerine tıpkı selin getirdiği milli topraktaki tohumun bitip yeşermesi gibi, onlar da yeniden biterler. Sonra Allah kullar arasında hükmünü tamamlar. Geride sadece bir kişi kalır, onun da yüzü cehenneme dönüktür. O, cennete en son girecek olan kişidir. Adam; ey Rabbim, yüzümü cehennemden çevir; çünkü kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu! diye dua edecek. Adam bu şekilde Allah'ın dilediği kadar bir süre yalvaracak. Sonra Allah ona; bu dediğini yapsam, acaba başkasını da ister misin? diye soracak. Adam; bundan başka bir şey istemem! diyecek. Adam Rabbine, Allah'ın dilediği kadar söz verir, yemin eder. Bunun üzerine Allah adamın yüzünü cehennemden çevirir. Adam yüzünü cennete doğru çevirip cennetin güzelliğini görünce, Allah'ın dilediği kadar bir müddet susar. Ama sonra dayanamaz ve ey Rabbim, beni cennetin kapısına kadar yaklaştır! diye yalvarır. Allah Teâlâ; sen, daha önce sana verdiklerimden başka bir şey istemeyeceğine dair ahd ve mîsak vermemiş miydin? Yazıklar olsun sana ey Âdemoğlu! Neden sözünden dönüyorsun? buyurur. Adam yine; ey Rabbim! diyerek yalvarıp yakarmaya devam eder. Nihayet Allah; bu dediğin sana verilecek olsa, acaba başkasını da ister misin? diye sorar. Adam; izzetine yemin ederim ki, hayır! Bundan başka bir şey istemem! der ve Allah'a, istediği kadar ahd ve mîsak verir. Bunun üzerine Allah onu cennetin kapısına kadar götürür. Adam cennetin kapısında durunca ve cennet de açılınca, içerdeki sürûru ve nimetleri görür. Adam, Allah’ın dilediği kadar bir müddet susar. Sonra dayanamaz; ey Rabbim, beni cennetin içine sokuver! diye yakarır. Allah Teâlâ yine; daha önce sana verilenden başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin? Yazıklar olsun sana, ey Âdemoğlu! Ne kadar da dönekmişsin! der. Adam da ey Rabbim, ben mahlûkatının en bedbahtı olmayayım! diye yalvarır. Adam Allah'a o derece ısrarla yalvarır ki, sonunda Allah güler, sonra da ona Cennete gir! buyurur. Adam cennete girince, Cenâb-ı Hak kendisine; iste! buyurur. Adam da Rabbinden istekte bulunur. Öyle ki, Yüce Allah; şunları da iste! Şunları da iste! diye kendisine hatırlatır. Nihayet adamın bütün istekleri tamamlanınca Allah Teâlâ; bu isteklerin sana verilecek! Ayrıca onun bir o kadarı daha verilecek! buyurur."
Ata b. Yezid demiş ki: Ebu Hureyre bu hadisi rivayet ederken Ebu Said Hudrî de yanında idi, onun söylediklerinden hiçbirine karşı çıkmadı. Nihayet Ebu Hureyre; "onların bir misli de senindir" cümlesine gelince, Ebu Said, Ya Ebu Hureyre, onların on misli kadarı da senindir dedi. Ebu Hureyre; ben Rasulullah'tan (sav); "onların bir misli daha senindir" dediğini belledim dedi. Ebu Said de ben de şehadet ederim ki Rasulullah'ın (sav); "bütün bunlar ve bunların on misli de senindir" buyurduğunu belledim dedi.
Ebu Hureyre cennet ehlinden en son cennete girecek olan adam işte budur! dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1167, M000451
Hadis:
حَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا أَبِى عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَزِيدَ اللَّيْثِىِّ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّ نَاسًا قَالُوا لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "هَلْ تُضَارُّونَ فِى رُؤْيَةِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ." قَالُوا لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ "هَلْ تُضَارُّونَ فِى الشَّمْسِ لَيْسَ دُونَهَا سَحَابٌ." قَالُوا لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ "فَإِنَّكُمْ تَرَوْنَهُ كَذَلِكَ يَجْمَعُ اللَّهُ النَّاسَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيَقُولُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ شَيْئًا فَلْيَتَّبِعْهُ. فَيَتَّبِعُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الشَّمْسَ الشَّمْسَ وَيَتَّبِعُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الْقَمَرَ الْقَمَرَ وَيَتَّبِعُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الطَّوَاغِيتَ الطَّوَاغِيتَ وَتَبْقَى هَذِهِ الأُمَّةُ فِيهَا مُنَافِقُوهَا فَيَأْتِيهِمُ اللَّهُ - تَبَارَكَ وَتَعَالَى - فِى صُورَةٍ غَيْرِ صُورَتِهِ الَّتِى يَعْرِفُونَ فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ. فَيَقُولُونَ نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْكَ هَذَا مَكَانُنَا حَتَّى يَأْتِيَنَا رَبُّنَا فَإِذَا جَاءَ رَبُّنَا عَرَفْنَاهُ. فَيَأْتِيهِمُ اللَّهُ تَعَالَى فِى صُورَتِهِ الَّتِى يَعْرِفُونَ فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ. فَيَقُولُونَ أَنْتَ رَبُّنَا. فَيَتَّبِعُونَهُ وَيُضْرَبُ الصِّرَاطُ بَيْنَ ظَهْرَىْ جَهَنَّمَ فَأَكُونُ أَنَا وَأُمَّتِى أَوَّلَ مَنْ يُجِيزُ وَلاَ يَتَكَلَّمُ يَوْمَئِذٍ إِلاَّ الرُّسُلُ وَدَعْوَى الرُّسُلِ يَوْمَئِذٍ اللَّهُمَّ سَلِّمْ سَلِّمْ. وَفِى جَهَنَّمَ كَلاَلِيبُ مِثْلُ شَوْكِ السَّعْدَانِ هَلْ رَأَيْتُمُ السَّعْدَانَ." قَالُوا نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ "فَإِنَّهَا مِثْلُ شَوْكِ السَّعْدَانِ غَيْرَ أَنَّهُ لاَ يَعْلَمُ مَا قَدْرُ عِظَمِهَا إِلاَّ اللَّهُ تَخْطَفُ النَّاسَ بِأَعْمَالِهِمْ فَمِنْهُمُ الْمُؤْمِنُ بَقِىَ بِعَمَلِهِ وَمِنْهُمُ الْمُجَازَى حَتَّى يُنَجَّى حَتَّى إِذَا فَرَغَ اللَّهُ مِنَ الْقَضَاءِ بَيْنَ الْعِبَادِ وَأَرَادَ أَنْ يُخْرِجَ بِرَحْمَتِهِ مَنْ أَرَادَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ أَمَرَ الْمَلاَئِكَةَ أَنْ يُخْرِجُوا مِنَ النَّارِ مَنْ كَانَ لاَ يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا مِمَّنْ أَرَادَ اللَّهُ تَعَالَى أَنْ يَرْحَمَهُ مِمَّنْ يَقُولُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ. فَيَعْرِفُونَهُمْ فِى النَّارِ يَعْرِفُونَهُمْ بِأَثَرِ السُّجُودِ تَأْكُلُ النَّارُ مِنِ ابْنِ آدَمَ إِلاَّ أَثَرَ السُّجُودِ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَى النَّارِ أَنْ تَأْكُلَ أَثَرَ السُّجُودِ. فَيُخْرَجُونَ مِنَ النَّارِ وَقَدِ امْتَحَشُوا فَيُصَبُّ عَلَيْهِمْ مَاءُ الْحَيَاةِ فَيَنْبُتُونَ مِنْهُ كَمَا تَنْبُتُ الْحِبَّةُ فِى حَمِيلِ السَّيْلِ ثُمَّ يَفْرُغُ اللَّهُ تَعَالَى مِنَ الْقَضَاءِ بَيْنَ الْعِبَادِ وَيَبْقَى رَجُلٌ مُقْبِلٌ بِوَجْهِهِ عَلَى النَّارِ وَهُوَ آخِرُ أَهْلِ الْجَنَّةِ دُخُولاً الْجَنَّةَ فَيَقُولُ أَىْ رَبِّ اصْرِفْ وَجْهِى عَنِ النَّارِ فَإِنَّهُ قَدْ قَشَبَنِى رِيحُهَا وَأَحْرَقَنِى ذَكَاؤُهَا فَيَدْعُو اللَّهَ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدْعُوَهُ ثُمَّ يَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى هَلْ عَسَيْتَ إِنْ فَعَلْتُ ذَلِكَ بِكَ أَنْ تَسْأَلَ غَيْرَهُ. فَيَقُولُ لاَ أَسْأَلُكَ غَيْرَهُ. وَيُعْطِى رَبَّهُ مِنْ عُهُودٍ وَمَوَاثِيقَ مَا شَاءَ اللَّهُ فَيَصْرِفُ اللَّهُ وَجْهَهُ عَنِ النَّارِ فَإِذَا أَقْبَلَ عَلَى الْجَنَّةِ وَرَآهَا سَكَتَ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَسْكُتَ ثُمَّ يَقُولُ أَىْ رَبِّ قَدِّمْنِى إِلَى بَابِ الْجَنَّةِ. فَيَقُولُ اللَّهُ لَهُ أَلَيْسَ قَدْ أَعْطَيْتَ عُهُودَكَ وَمَوَاثِيقَكَ لاَ تَسْأَلُنِى غَيْرَ الَّذِى أَعْطَيْتُكَ وَيْلَكَ يَا ابْنَ آدَمَ مَا أَغْدَرَكَ. فَيَقُولُ أَىْ رَبِّ وَيَدْعُو اللَّهَ حَتَّى يَقُولَ لَهُ فَهَلْ عَسَيْتَ إِنْ أَعْطَيْتُكَ ذَلِكَ أَنْ تَسْأَلَ غَيْرَهُ. فَيَقُولُ لاَ وَعِزَّتِكَ. فَيُعْطِى رَبَّهُ مَا شَاءَ اللَّهُ مِنْ عُهُودٍ وَمَوَاثِيقَ فَيُقَدِّمُهُ إِلَى بَابِ الْجَنَّةِ فَإِذَا قَامَ عَلَى بَابِ الْجَنَّةِ انْفَهَقَتْ لَهُ الْجَنَّةُ فَرَأَى مَا فِيهَا مِنَ الْخَيْرِ وَالسُّرُورِ فَيَسْكُتُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَسْكُتَ ثُمَّ يَقُولُ أَىْ رَبِّ أَدْخِلْنِى الْجَنَّةَ. فَيَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لَهُ أَلَيْسَ قَدْ أَعْطَيْتَ عُهُودَكَ وَمَوَاثِيقَكَ أَنْ لاَ تَسْأَلَ غَيْرَ مَا أُعْطِيتَ وَيْلَكَ يَا ابْنَ آدَمَ مَا أَغْدَرَكَ. فَيَقُولُ أَىْ رَبِّ لاَ أَكُونُ أَشْقَى خَلْقِكَ. فَلاَ يَزَالُ يَدْعُو اللَّهَ حَتَّى يَضْحَكَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى مِنْهُ فَإِذَا ضَحِكَ اللَّهُ مِنْهُ قَالَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ. فَإِذَا دَخَلَهَا قَالَ اللَّهُ لَهُ تَمَنَّهْ. فَيَسْأَلُ رَبَّهُ وَيَتَمَنَّى حَتَّى إِنَّ اللَّهَ لَيُذَكِّرُهُ مِنْ كَذَا وَكَذَا حَتَّى إِذَا انْقَطَعَتْ بِهِ الأَمَانِىُّ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى ذَلِكَ لَكَ وَمِثْلُهُ مَعَهُ." قَالَ عَطَاءُ بْنُ يَزِيدَ وَأَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ مَعَ أَبِى هُرَيْرَةَ لاَ يَرُدُّ عَلَيْهِ مِنْ حَدِيثِهِ شَيْئًا. حَتَّى إِذَا حَدَّثَ أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَّ اللَّهَ قَالَ لِذَلِكَ الرَّجُلِ وَمِثْلُهُ مَعَهُ. قَالَ أَبُو سَعِيدٍ وَعَشَرَةُ أَمْثَالِهِ مَعَهُ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ.
قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ مَا حَفِظْتُ "إِلاَّ قَوْلَهُ ذَلِكَ لَكَ وَمِثْلُهُ مَعَهُ."
قَالَ أَبُو سَعِيدٍ أَشْهَدُ أَنِّى حَفِظْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَوْلَهُ "ذَلِكَ لَكَ وَعَشَرَةُ أَمْثَالِهِ."
قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ وَذَلِكَ الرَّجُلُ آخِرُ أَهْلِ الْجَنَّةِ دُخُولاً الْجَنَّةَ.
Tercemesi:
Bana Züheyr b. Harb, ona Yakub b. İbrahim, ona babası, ona İbn Şihab, ona Ata b. Yezid el-Leysî, ona da Ebu Hureyre şöyle dedi: İnsanlar Rasulullah'a (sav) sordular: Ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? Hz. Peygamber; "dolunaylı bir gecede gökteki ayı görmek için birbirinizle itişip kakışır mısınız?" diye sordu. Hayır, ey Allah'ın Rasulü dediler. Hz. Peygamber tekrar; "bulutsuz bir günde güneşi görmek için birbirinizle itişip kakışır mısınız?" diye sordu. Yine, hayır ey Allah'ın Rasulü dediler. "İşte sizler Allah'ı da öyle (rahat bir şekilde) göreceksiniz. (Allah) kıyamet günü insanları toplar ve kim neye tapıyor idiyse, ona tâbi olsun! buyurur. Bunun üzerine güneşe tapanlar güneşin peşine, aya tapanlar ayın, putlara tapanlar da putların peşine takılırlar. Yalnız bu ümmet, münafıkları da aralarında olduğu halde yerinde kalacak. Allah onlara tanımadıkları bir surette yaklaşır yaklaşır ve onlara; Ben sizin Rabbinizim! der. Onlar ise Sen'den Allah'a sığınırız, Rabbimiz gelinceye kadar biz burada bekleyeceğiz derler. Sonra Allah onlara tanıyacakları bir surette gelir ve tekrar; Ben sizin Rabbinizim! der. Bu sefer onlar; evet, sen bizim Rabbimizsin derler. Onlar Allah'a tâbi olurlar. Sonra cehennemin üzerine Sırat köprüsü kurulur. Sırat'tan ilk olarak ben ve ümmetim geçeceğiz. O gün Peygamberler'den başka hiç kimse konuşamaz. Peygamberler'in o günkü sözleri de sadece; Allah'ım, selâmet ver! Selâmet ver! cümlesidir. Cehennem'de Sa'dân dikenleri gibi kancalar vardır. Sizler Sa’dân dikenini gördünüz mü?" Evet, ey Allah'ın Rasulü dediler. "İşte o kancalar, Sa’dân dikeni gibidirler. Yalnız onların büyüklüğünü Allah’tan başka kimse bilemez. Bu kancalar, (kötü) amelleri yüzünden insanları kapar. Kimisi mü’min olduğu için ameli sayesinde kurtulur, kimisi de kurtarılıncaya kadar ceza görür. Nihayet Allah kullar arasında hüküm verme işini tamamlayıp cehennem ehlinden arzu ettiği kişileri rahmetiyle oradan çıkarmak istediğinde meleklere; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanları cehennemden çıkarmalarını emreder. Cenâb-ı Hak, Allah'tan başka ilâh yoktur diyenlerden merhamet etmeyi dilediği kişileri cehennemden çıkarır. Melekler cehennemde onları secde izlerinden tanıyacaklar. Cehennem, secde izi müstesnâ Âdemoğlunun her tarafını yer-yakar. Allah cehenneme, secde izini yakmasını haram etmiştir. Böylece onlar cehennemden çıkarılırlar. Onlar, yanıp kavrulmuş bir vaziyette çıkarılır ve üzerlerine hayat suyu dökülür; bunun üzerine tıpkı selin getirdiği milli topraktaki tohumun bitip yeşermesi gibi, onlar da yeniden biterler. Sonra Allah kullar arasında hükmünü tamamlar. Geride sadece bir kişi kalır, onun da yüzü cehenneme dönüktür. O, cennete en son girecek olan kişidir. Adam; ey Rabbim, yüzümü cehennemden çevir; çünkü kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu! diye dua edecek. Adam bu şekilde Allah'ın dilediği kadar bir süre yalvaracak. Sonra Allah ona; bu dediğini yapsam, acaba başkasını da ister misin? diye soracak. Adam; bundan başka bir şey istemem! diyecek. Adam Rabbine, Allah'ın dilediği kadar söz verir, yemin eder. Bunun üzerine Allah adamın yüzünü cehennemden çevirir. Adam yüzünü cennete doğru çevirip cennetin güzelliğini görünce, Allah'ın dilediği kadar bir müddet susar. Ama sonra dayanamaz ve ey Rabbim, beni cennetin kapısına kadar yaklaştır! diye yalvarır. Allah Teâlâ; sen, daha önce sana verdiklerimden başka bir şey istemeyeceğine dair ahd ve mîsak vermemiş miydin? Yazıklar olsun sana ey Âdemoğlu! Neden sözünden dönüyorsun? buyurur. Adam yine; ey Rabbim! diyerek yalvarıp yakarmaya devam eder. Nihayet Allah; bu dediğin sana verilecek olsa, acaba başkasını da ister misin? diye sorar. Adam; izzetine yemin ederim ki, hayır! Bundan başka bir şey istemem! der ve Allah'a, istediği kadar ahd ve mîsak verir. Bunun üzerine Allah onu cennetin kapısına kadar götürür. Adam cennetin kapısında durunca ve cennet de açılınca, içerdeki sürûru ve nimetleri görür. Adam, Allah’ın dilediği kadar bir müddet susar. Sonra dayanamaz; ey Rabbim, beni cennetin içine sokuver! diye yakarır. Allah Teâlâ yine; daha önce sana verilenden başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin? Yazıklar olsun sana, ey Âdemoğlu! Ne kadar da dönekmişsin! der. Adam da ey Rabbim, ben mahlûkatının en bedbahtı olmayayım! diye yalvarır. Adam Allah'a o derece ısrarla yalvarır ki, sonunda Allah güler, sonra da ona Cennete gir! buyurur. Adam cennete girince, Cenâb-ı Hak kendisine; iste! buyurur. Adam da Rabbinden istekte bulunur. Öyle ki, Yüce Allah; şunları da iste! Şunları da iste! diye kendisine hatırlatır. Nihayet adamın bütün istekleri tamamlanınca Allah Teâlâ; bu isteklerin sana verilecek! Ayrıca onun bir o kadarı daha verilecek! buyurur."
Ata b. Yezid demiş ki: Ebu Hureyre bu hadisi rivayet ederken Ebu Said Hudrî de yanında idi, onun söylediklerinden hiçbirine karşı çıkmadı. Nihayet Ebu Hureyre; "onların bir misli de senindir" cümlesine gelince, Ebu Said, Ya Ebu Hureyre, onların on misli kadarı da senindir dedi. Ebu Hureyre; ben Rasulullah'tan (sav); "onların bir misli daha senindir" dediğini belledim dedi. Ebu Said de ben de şehadet ederim ki Rasulullah'ın (sav); "bütün bunlar ve bunların on misli de senindir" buyurduğunu belledim dedi.
Ebu Hureyre cennet ehlinden en son cennete girecek olan adam işte budur! dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 451, /95
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yezid el-Cünde'î (Ata b. Yezid el-Leysî)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
5. Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim el-Kuraşî (Yakub b. İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
6. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Allah İnacı, Allah'ın gülmesi, hayreti, hoşlanması
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
İman, Ahirete, Sırat köprüsü
KTB, İMAN
Münafık, Nifak / Münafık
Sahâbe, sahabiler ve hadîs
حَدَّثَنَا آدَمُ بْنُ أَبِى إِيَاسٍ قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى السَّفَرِ وَإِسْمَاعِيلَ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو - رضى الله عنهما - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: " الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ ، وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ ". قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ وَقَالَ أَبُو مُعَاوِيَةَ حَدَّثَنَا دَاوُدُ عَنْ عَامِرٍ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم .
وَقَالَ عَبْدُ الأَعْلَى عَنْ دَاوُدَ عَنْ عَامِرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم .
Bize Adem b. Ebu İyas, ona Şube, ona Abdullah b. Ebu Sefer ve İsmail, onlara Şa'bî ona da Abdullah b. Amr'ın (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Müslüman, dilinden ve elinden (gelecek zarardan) Müslümanların güvende olduğu kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasakladığını terk eden kimsedir." Ebu Abdullah (Buharî şöyle demiştir: Ebu Muaviye bu hadisi şöyle nakletmiştir: Bize Davud ona da Âmir şöyle rivayet etti: Abdullah'ı Hz. Peygamber'den (sav) naklederken duydum.
Abdula'lâ ise şöyle nakletmiştir: Bize Davud, ona Âmir ona da Abdullah Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
652, B000010
Hadis:
حَدَّثَنَا آدَمُ بْنُ أَبِى إِيَاسٍ قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى السَّفَرِ وَإِسْمَاعِيلَ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو - رضى الله عنهما - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: " الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ ، وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ ". قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ وَقَالَ أَبُو مُعَاوِيَةَ حَدَّثَنَا دَاوُدُ عَنْ عَامِرٍ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم .
وَقَالَ عَبْدُ الأَعْلَى عَنْ دَاوُدَ عَنْ عَامِرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bize Adem b. Ebu İyas, ona Şube, ona Abdullah b. Ebu Sefer ve İsmail, onlara Şa'bî ona da Abdullah b. Amr'ın (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Müslüman, dilinden ve elinden (gelecek zarardan) Müslümanların güvende olduğu kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasakladığını terk eden kimsedir." Ebu Abdullah (Buharî şöyle demiştir: Ebu Muaviye bu hadisi şöyle nakletmiştir: Bize Davud ona da Âmir şöyle rivayet etti: Abdullah'ı Hz. Peygamber'den (sav) naklederken duydum.
Abdula'lâ ise şöyle nakletmiştir: Bize Davud, ona Âmir ona da Abdullah Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, İmân 4, 1/196
Senetler:
1. Ebu Muhammed Abdullah b. Amr es-Sehmî (Abdullah b. Amr b. Âs b. Vail b. Haşim)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. Ebu Bekir Abdullah b. Ebu Sefer el-Hemdânî (Abdullah b. Said b. Yahmed)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Hasan Adem b. Ebu İyas (Adem b. Abdurrahman b. Muhammed b. Şuayb)
Konular:
Adab, başkasının mağduriyetine neden olan eylemden uzak durmak
Din, helal haram duyarlılığı
Eziyet, müslümanın müslümana
Müslüman, müslümana sövmek, hakaret etmek
Açıklama: Hadîste geçen "Sâk" kelimesi sözlükte baldır anlamına gelir. Ancak bununla neyin kastedildiği bilinmemektedir. Aynı kelime "O güm sâk'tan açılır ve insanlar secdeye davet edilirler, ama (münafıkların) secde etmeye güçleri yetmez" (Kalem, 42) meâlindeki âyette de geçmektedir. Dolayısıyla bu kelime müteşâbihattandır. Müfessirler bu kelimeyi açıklama sadedinde çok farlı ihtimallerden söz etmişlerdir. Bu kelime hadiste, mü'minlerin rablerini tanımaları için bir alâmet olarak gösterilmektedir. O gün mü’minler bu sayede rablerini tanıyacaklar ve hemen secdeye kapanacaklar. Münâfıklar da onlara bakarak secde etmek isteyecekler, ama bütün gayretlerine rağmen secde etmeyi beceremeyecekler, çünkü belleri tutulup kaskatı kalacaklar.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1175, M000454
Hadis:
وَحَدَّثَنِى سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ قَالَ حَدَّثَنِى حَفْصُ بْنُ مَيْسَرَةَ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ أَنَّ نَاسًا فِى زَمَنِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "نَعَمْ." قَالَ "هَلْ تُضَارُّونَ فِى رُؤْيَةِ الشَّمْسِ بِالظَّهِيرَةِ صَحْوًا لَيْسَ مَعَهَا سَحَابٌ وَهَلْ تُضَارُّونَ فِى رُؤْيَةِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ صَحْوًا لَيْسَ فِيهَا سَحَابٌ." قَالُوا لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ "مَا تُضَارُّونَ فِى رُؤْيَةِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلاَّ كَمَا تُضَارُّونَ فِى رُؤْيَةِ أَحَدِهِمَا إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ لِيَتَّبِعْ كُلُّ أُمَّةٍ مَا كَانَتْ تَعْبُدُ. فَلاَ يَبْقَى أَحَدٌ كَانَ يَعْبُدُ غَيْرَ اللَّهِ سُبْحَانَهُ مِنَ الأَصْنَامِ وَالأَنْصَابِ إِلاَّ يَتَسَاقَطُونَ فِى النَّارِ حَتَّى إِذَا لَمْ يَبْقَ إِلاَّ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ وَفَاجِرٍ وَغُبَّرِ أَهْلِ الْكِتَابِ فَيُدْعَى الْيَهُودُ فَيُقَالُ لَهُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ قَالُوا كُنَّا نَعْبُدُ عُزَيْرَ ابْنَ اللَّهِ. فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ صَاحِبَةٍ وَلاَ وَلَدٍ فَمَاذَا تَبْغُونَ قَالُوا عَطِشْنَا يَا رَبَّنَا فَاسْقِنَا. فَيُشَارُ إِلَيْهِمْ أَلاَ تَرِدُونَ فَيُحْشَرُونَ إِلَى النَّارِ كَأَنَّهَا سَرَابٌ يَحْطِمُ بَعْضُهَا بَعْضًا فَيَتَسَاقَطُونَ فِى النَّارِ. ثُمَّ يُدْعَى النَّصَارَى فَيُقَالُ لَهُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ قَالُوا كُنَّا نَعْبُدُ الْمَسِيحَ ابْنَ اللَّهِ. فَيُقَالُ لَهُمْ كَذَبْتُمْ. مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ صَاحِبَةٍ وَلاَ وَلَدٍ. فَيُقَالُ لَهُمْ مَاذَا تَبْغُونَ فَيَقُولُونَ عَطِشْنَا يَا رَبَّنَا فَاسْقِنَا. - قَالَ - فَيُشَارُ إِلَيْهِمْ أَلاَ تَرِدُونَ فَيُحْشَرُونَ إِلَى جَهَنَّمَ كَأَنَّهَا سَرَابٌ يَحْطِمُ بَعْضُهَا بَعْضًا فَيَتَسَاقَطُونَ فِى النَّارِ حَتَّى إِذَا لَمْ يَبْقَ إِلاَّ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ تَعَالَى مِنْ بَرٍّ وَفَاجِرٍ أَتَاهُمْ رَبُّ الْعَالَمِينَ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى فِى أَدْنَى صُورَةٍ مِنَ الَّتِى رَأَوْهُ فِيهَا. قَالَ فَمَا تَنْتَظِرُونَ تَتْبَعُ كُلُّ أُمَّةٍ مَا كَانَتْ تَعْبُدُ. قَالُوا يَا رَبَّنَا فَارَقْنَا النَّاسَ فِى الدُّنْيَا أَفْقَرَ مَا كُنَّا إِلَيْهِمْ وَلَمْ نُصَاحِبْهُمْ. فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ. فَيَقُولُونَ نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْكَ لاَ نُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا - مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا - حَتَّى إِنَّ بَعْضَهُمْ لَيَكَادُ أَنْ يَنْقَلِبَ. فَيَقُولُ هَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ آيَةٌ فَتَعْرِفُونَهُ بِهَا فَيَقُولُونَ نَعَمْ. فَيُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ فَلاَ يَبْقَى مَنْ كَانَ يَسْجُدُ لِلَّهِ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِهِ إِلاَّ أَذِنَ اللَّهُ لَهُ بِالسُّجُودِ وَلاَ يَبْقَى مَنْ كَانَ يَسْجُدُ اتِّقَاءً وَرِيَاءً إِلاَّ جَعَلَ اللَّهُ ظَهْرَهُ طَبَقَةً وَاحِدَةً كُلَّمَا أَرَادَ أَنْ يَسْجُدَ خَرَّ عَلَى قَفَاهُ. ثُمَّ يَرْفَعُونَ رُءُوسَهُمْ وَقَدْ تَحَوَّلَ فِى صُورَتِهِ الَّتِى رَأَوْهُ فِيهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمْ. فَيَقُولُونَ أَنْتَ رَبُّنَا. ثُمَّ يُضْرَبُ الْجِسْرُ عَلَى جَهَنَّمَ وَتَحِلُّ الشَّفَاعَةُ وَيَقُولُونَ اللَّهُمَّ سَلِّمْ سَلِّمْ." قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْجِسْرُ قَالَ "دَحْضٌ مَزِلَّةٌ. فِيهِ خَطَاطِيفُ وَكَلاَلِيبُ وَحَسَكٌ تَكُونُ بِنَجْدٍ فِيهَا شُوَيْكَةٌ يُقَالُ لَهَا السَّعْدَانُ فَيَمُرُّ الْمُؤْمِنُونَ كَطَرْفِ الْعَيْنِ وَكَالْبَرْقِ وَكَالرِّيحِ وَكَالطَّيْرِ وَكَأَجَاوِيدِ الْخَيْلِ وَالرِّكَابِ فَنَاجٍ مُسَلَّمٌ وَمَخْدُوشٌ مُرْسَلٌ وَمَكْدُوسٌ فِى نَارِ جَهَنَّمَ. حَتَّى إِذَا خَلَصَ الْمُؤْمِنُونَ مِنَ النَّارِ فَوَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ بِأَشَدَّ مُنَاشَدَةً لِلَّهِ فِى اسْتِقْصَاءِ الْحَقِّ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ لِلَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لإِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ فِى النَّارِ يَقُولُونَ رَبَّنَا كَانُوا يَصُومُونَ مَعَنَا وَيُصَلُّونَ وَيَحُجُّونَ. فَيُقَالُ لَهُمْ أَخْرِجُوا مَنْ عَرَفْتُمْ. فَتُحَرَّمُ صُوَرُهُمْ عَلَى النَّارِ فَيُخْرِجُونَ خَلْقًا كَثيرًا قَدْ أَخَذَتِ النَّارُ إِلَى نِصْفِ سَاقَيْهِ وَإِلَى رُكْبَتَيْهِ ثُمَّ يَقُولُونَ رَبَّنَا مَا بَقِىَ فِيهَا أَحَدٌ مِمَّنْ أَمَرْتَنَا بِهِ. فَيَقُولُ ارْجِعُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ دِينَارٍ مِنْ خَيْرٍ فَأَخْرِجُوهُ. فَيُخْرِجُونَ خَلْقًا كَثِيرًا ثُمَّ يَقُولُونَ رَبَّنَا لَمْ نَذَرْ فِيهَا أَحَدًا مِمَّنْ أَمَرْتَنَا. ثُمَّ يَقُولُ ارْجِعُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ نِصْفِ دِينَارٍ مِنْ خَيْرٍ فَأَخْرِجُوهُ. فَيُخْرِجُونَ خَلْقًا كَثِيرًا ثُمَّ يَقُولُونَ رَبَّنَا لَمْ نَذَرْ فِيهَا مِمَّنْ أَمَرْتَنَا أَحَدًا. ثُمَّ يَقُولُ ارْجِعُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ فَأَخْرِجُوهُ. فَيُخْرِجُونَ خَلْقًا كَثِيرًا ثُمَّ يَقُولُونَ رَبَّنَا لَمْ نَذَرْ فِيهَا خَيْرًا." وَكَانَ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ يَقُولُ إِنْ لَمْ تُصَدِّقُونِى بِهَذَا الْحَدِيثِ فَاقْرَءُوا إِنْ شِئْتُمْ "(إِنَّ اللَّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا)" "فَيَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ شَفَعَتِ الْمَلاَئِكَةُ وَشَفَعَ النَّبِيُّونَ وَشَفَعَ الْمُؤْمِنُونَ وَلَمْ يَبْقَ إِلاَّ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِنَ النَّارِ فَيُخْرِجُ مِنْهَا قَوْمًا لَمْ يَعْمَلُوا خَيْرًا قَطُّ قَدْ عَادُوا حُمَمًا فَيُلْقِيهِمْ فِى نَهْرٍ فِى أَفْوَاهِ الْجَنَّةِ يُقَالُ لَهُ نَهْرُ الْحَيَاةِ فَيَخْرُجُونَ كَمَا تَخْرُجُ الْحِبَّةُ فِى حَمِيلِ السَّيْلِ أَلاَ تَرَوْنَهَا تَكُونُ إِلَى الْحَجَرِ أَوْ إِلَى الشَّجَرِ مَا يَكُونُ إِلَى الشَّمْسِ أُصَيْفِرُ وَأُخَيْضِرُ وَمَا يَكُونُ مِنْهَا إِلَى الظِّلِّ يَكُونُ أَبْيَضَ." فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَأَنَّكَ كُنْتَ تَرْعَى بِالْبَادِيَةِ قَالَ "فَيَخْرُجُونَ كَاللُّؤْلُؤِ فِى رِقَابِهِمُ الْخَوَاتِمُ يَعْرِفُهُمْ أَهْلُ الْجَنَّةِ هَؤُلاَءِ عُتَقَاءُ اللَّهِ الَّذِينَ أَدْخَلَهُمُ اللَّهُ الْجَنَّةَ بِغَيْرِ عَمَلٍ عَمِلُوهُ وَلاَ خَيْرٍ قَدَّمُوهُ ثُمَّ يَقُولُ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ فَمَا رَأَيْتُمُوهُ فَهُوَ لَكُمْ. فَيَقُولُونَ رَبَّنَا أَعْطَيْتَنَا مَا لَمْ تُعْطِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ. فَيَقُولُ لَكُمْ عِنْدِى أَفْضَلُ مِنْ هَذَا فَيَقُولُونَ يَا رَبَّنَا أَىُّ شَىْءٍ أَفْضَلُ مِنْ هَذَا. فَيَقُولُ رِضَاىَ فَلاَ أَسْخَطُ عَلَيْكُمْ بَعْدَهُ أَبَدًا."
Tercemesi:
Bana Süveyd b. Saîd, ona Hafs b. Meysere, ona Zeyd b. Eslem, ona Ata b. Yesar, ona da Ebu Said el-Hudrî rivayet etti: Rasulullah (sav) zamanında birtakım insanlar gelip ey Allah'ın Rasulü, kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? diye sordular. Rasulullah (sav); "evet. Bulutsuz ve açık bir günde, öğle vakti güneşi görmekte güçlük çeker misiniz? Bulutsuz ve açık bir gecede, dolunay halindeki ayı görmekte zorlanır mısınız?" Hayır, ey Allah'ın Rasulü! dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şunları söyledi: "İşte sizler kıyamet günü Allah'ı görmek için, ancak ay ve güneşten birini görmek için çektiğiniz kadar güçlük çekersiniz. Kıyamet günü olunca bir münâdi; her ümmet neye tapıyor idiyse ona tâbi olsun! diye ilan edecek. Bunun üzerine Allah’tan başka şeylere, putlara, heykellere tapanlardan hiç kimse kalmayacak, hepsi cehenneme düşecekler. Geride yalnız Allah’a tapan iyi ve kötü insanlarla ehl-i kitabın bakıyyeleri kalacak. Önce Yahudiler çağrılacak ve onlara; sizler neye tapıyordunuz? denecek. Onlar da biz Allah'ın oğlu Üzeyr'e tapıyorduk diyecekler. Yalan söylüyorsunuz! Allah ne eş ne de evlat edinmiştir! denecek ve müteâkiben; şimdi ne istiyorsunuz? diye sorulacak. Susadık, ey Rabbimiz, bize biraz su ver! diyecekler. Bunun üzerine onlara; suya buyurmaz mısınız? diye işaret edilecek ve hemen cehenneme atılacaklar. Onlar cehennemi sanki serap gibi görürler, birbirlerini çiğnercesine oraya koşarlar ve hepsi ateşe düşer. Sonra Hıristiyanlar davet edilir ve onlara da sizler neye tapıyordunuz? diye sorulur. Onlar da biz Allah'ın oğlu Mesîh'e tapıyorduk diyecekler. Onlara da yalan söylüyorsunuz! Allah ne eş ne de evlat edinmiştir! denecek ve müteâkiben; şimdi ne istiyorsunuz? diye sorulacak. Susadık ey Rabbimiz, bize biraz su ver! diyecekler. Bunun üzerine onlara; suya buyurmaz mısınız? diye işaret edilecek ve hemen cehenneme atılacaklar. Onlar cehennemi sanki serap gibi görürler ve birbirlerini çiğnercesine oraya koşarlar, hepsi cehenneme yuvarlanır. Nihayet geride itâatkâr veya fâcir olarak Allah'a kulluk eden tevhîd ehlinden başka kimse kalmayacak. Her türlü noksanlıktan münezzeh ve yüce olan âlemlerin rabbi onlara, kendisini orada gördüklerine en yakın bir sıfatta tecelli eder. Onlara; siz ne bekliyorsunuz? Her ümmet, neye tapıyor idiyse peşine takılmış! buyuracak. Onlar da ey Rabbimiz! Biz dünyada bu insanlara en ziyâde muhtaç olduğumuz halde onlardan ayrı yaşamıştık ve onlarla asla dost olmamıştık! diyecekler. Allah; Ben sizin Rabbinizim! dediğinde, onlar iki veya üç defa; Sen'den Allah'a sığınırız! Biz asla Allah’a ortak koşmayız! diyecekler. Hatta bazıları neredeyse sırtını dönecek olur. Bunun üzerine Allah; sizin elinizde, Allah'ı tanımanıza yarayacak bir alâmet var mı? diye soracak. Evet diyecekler. Bunun üzerine Yüce Allah sâk'dan açılır ve gönülden Allah’a secde eden herkese, secde etme izni verir. Korku ve riyâ ile Allah'a secde edenlerin sırtını da Allah, (kaskatı) tek bir tabaka haline getirir ve onlar her secde etmek istediklerinde kafası üstü yere yuvarlanırlar. Sonra tekrar başlarını kaldırırlar ve tekrar Allah’ı ilk defa gördükleri sıfatlara bürünmüş olarak görürler. Allah yine; ben sizin Rabbinizim diyecek. Bu sefer onlar da evet, sen bizim Rabbimizsin! diyecekler. Sonra cehennemin üzerine bir köprü kurulur ve şefâate izin verilir. İnsanlar; Allah'ım, selâmet ver! Selâmet ver! diye yalvaracaklar. Bu sırada Hz. Peygamber'e; ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir? diye soruldu. Hz. Peygamber cevaben şunları söyledi: Köprü kaypak ve kaygan bir şeydir. Orada kancalar, çengeller ve Necid’de yetişen pıtrak dikenleri (gibi) Sa’dân denilen (ucu sivri) dikencikler vardır. Mü’minlerden kimisi oradan göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede geçer, kimisi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yörük at ve deve gibi bir hızla geçerler. Kimisi sapasağlam kurtulur, kimisi de tırmıklanmış ve perişan bir vaziyette kalır. Kimisi de sapır sapır cehennem ateşine dökülür. Nihayet mü’minler cehennemden kurtuldukları zaman; hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bugün hiç birinizin mü'minlerden hakkını tam olarak almak konusunda Allah’a yalvarıp yakarması, kıyamet günü cehennemdeki kardeşlerinin kurtulması için Allah'a yakarmasından daha fazla değildir. Onlar şöyle yalvarırlar: Ey Rabbimiz! Onlar da bizimle oruç tuttular, bizimle namaz kıldılar ve bizimle haccettiler. Bunun üzerine onlara; o halde tanıdıklarınızı (cehennemden) çıkarın! denilir. Onların suretlerini yakmak ateşe haram edilmiştir. Bunun üzerine müminler, kimisi baldırlarına kadar, kimisi dizlerine kadar ateşe gömülmüş pek çok kişiyi cehennemden çıkarırlar. Sonra ey Rabbimiz! Cehennemde, (oradan çıkarmamızı) emrettiklerinden kimse kalmadı derler. Yüce Allah; geri dönün; kalbinde bir dinar ağırlığı kadar hayır bulunan herkesi çıkarın! buyurur. Yine pek çok kişiyi çıkarırlar. Sonra yine ey Rabbimiz; çıkarmamızı emrettiklerinden kimseyi bırakmadık derler. Sonra Allah tekrar; geri dönün. Kalbinde yarım dinar ağırlığı kadar hayır bulunan herkesi çıkarın! buyurur. Yine pek çok kişiyi çıkarırlar. Sonra da ey Rabbimiz; çıkarmamızı emrettiklerinden hiç kimseyi bırakmadık derler. Yüce Allah tekrar geri dönün; kalbinde zerre kadar hayır bulunan herkesi çıkarın! buyurur. Yine pek çok kişiyi çıkarırlar ve sonra da ey Rabbimiz; artık orada hayır sahibi kimseyi bırakmadık derler."
Bu hadisi rivayet eden Ebû Saîd, eğer bu rivayetimde bana inanmazsanız şu ayeti okuyun dedi: "Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık yapmaz. Eğer bir iyilik bulursa, onu kat kat arttırır ve kendi katından pek büyük bir mükâfat verir." (en-Nisâ, 4/40). "Nihayet Aziz ve Celil olan Allah; melekler şefaat etti... Peygamberler şefaat etti... Müminler de şefaat etti... Merhametlilerin en merhametlisinden başka şefaat etmeyen kalmadı buyurur ve hemen kabza-i kudretiyle cehennemden bir avuç alarak hiçbir hayrı olmayan ve kömür haline gelen birtakım insanları oradan çıkarır. Onları cennetin ağzındaki bir nehre atar. Bu nehre, hayat nehri denir. İnsanlar hemen, sel yatağında biten otlar gibi bitiverirler. Görmez misiniz, sel yatağındaki otlar, taşın ve ağacın altında da olsa biterler; onların güneşe bakan tarafları sarımtırak ve yeşilimtırak olur, gölgeye bakan tarafı da beyaz olur." İnsanlar; ey Allah’ın Rasulü! Sanki çölde çobanlık yapmış gibi konuşuyorsun! dediler. Hz. Peygamber şöyle devam etti: "İnsanlar o nehirden, boyunlarında halkalar olduğu halde inci gibi parlayarak çıkarlar. Cennet ehli onları, (bu alâmetleriyle) tanırlar. Hiçbir amelleri olmadığı ve hiçbir hayır yapmadıkları halde, Allah’ın cennete soktuğu âzâdlıları bunlardır derler. Sonra o insanlara cennete girin, gözünüzün görebildiği her şey sizindir! buyurur. Bunun üzerine insanlar; ey Rabbimiz! Âlemlerden hiç kimseye vermediklerini bize verdin! diyerek minnettarlıklarını ifade ederler. Onlara; sizin için bende bundan daha üstün bir hediye daha var deyince; ey Rabbimiz! Bundan daha üstün ne olabilir? derler. Yüce Mevlâ; Benim rızam! Bundan sonra size ebediyen gazap etmeyeceğim buyurur."
Açıklama:
Hadîste geçen "Sâk" kelimesi sözlükte baldır anlamına gelir. Ancak bununla neyin kastedildiği bilinmemektedir. Aynı kelime "O güm sâk'tan açılır ve insanlar secdeye davet edilirler, ama (münafıkların) secde etmeye güçleri yetmez" (Kalem, 42) meâlindeki âyette de geçmektedir. Dolayısıyla bu kelime müteşâbihattandır. Müfessirler bu kelimeyi açıklama sadedinde çok farlı ihtimallerden söz etmişlerdir. Bu kelime hadiste, mü'minlerin rablerini tanımaları için bir alâmet olarak gösterilmektedir. O gün mü’minler bu sayede rablerini tanıyacaklar ve hemen secdeye kapanacaklar. Münâfıklar da onlara bakarak secde etmek isteyecekler, ama bütün gayretlerine rağmen secde etmeyi beceremeyecekler, çünkü belleri tutulup kaskatı kalacaklar.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 454, /97
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yesar el-Hilalî (Ata b. Yesar)
3. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
4. Ebu Amr Hafs b. Meysere el-Ukaylî (Hafs b. Meysere)
5. Ebu Muhammed Süveyd b. Saîd el-Herevî (Süveyd b. Saîd b. Sehl b. Şehriyâr)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Cehennem, toplanma yeri
Cennet,
İman, Ahirete, Sırat köprüsü
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
175, M007241
Hadis:
حَدَّثَنَاهُ أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ رُفَيْعٍ بِهَذَا الإِسْنَادِ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ ابْنِ الْقِبْطِيَّةِ قَالَ دَخَلَ الْحَارِثُ بْنُ أَبِى رَبِيعَةَ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ صَفْوَانَ وَأَنَا مَعَهُمَا عَلَى أُمِّ سَلَمَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ فَسَأَلاَهَا عَنِ الْجَيْشِ الَّذِى يُخْسَفُ بِهِ وَكَانَ ذَلِكَ فِى أَيَّامِ ابْنِ الزُّبَيْرِ فَقَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « يَعُوذُ عَائِذٌ بِالْبَيْتِ فَيُبْعَثُ إِلَيْهِ بَعْثٌ فَإِذَا كَانُوا بِبَيْدَاءَ مِنَ الأَرْضِ خُسِفَ بِهِمْ » . فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَكَيْفَ بِمَنْ كَانَ كَارِهًا قَالَ « يُخْسَفُ بِهِ مَعَهُمْ وَلَكِنَّهُ يُبْعَثُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى نِيَّتِهِ » . وَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ هِىَ بَيْدَاءُ الْمَدِينَةِ] وَفِى حَدِيثِهِ قَالَ فَلَقِيتُ أَبَا جَعْفَرٍ فَقُلْتُ إِنَّهَا إِنَّمَا قَالَتْ بِبَيْدَاءَ مِنَ الأَرْضِ فَقَالَ أَبُو جَعْفَرٍ كَلاَّ وَاللَّهِ إِنَّهَا لَبَيْدَاءُ الْمَدِينَةِ .
Tercemesi:
Bu hadisi bize Ahmed b. Yunus, ona Züheyr, ona Abdülaziz b. Rufey’ bu isnad ile rivayet etti, ona Ubeydullah b. el-Kıbtiyye rivayetle dedi ki: el-Hâris b. Ebu Rabia ve Abdullah b. Safvan, ben de onlarla beraber olduğum halde müminlerin annesi Ümm Seleme’nin huzuruna girdiler. Ona yerin dibine geçirilecek orduya dair soru sordular. Bu hâdise İbn ez-Zübeyr’in halifeliği günlerinde olmuştu. Ümm Seleme dedi ki: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Birisi Beyt’e sığınacak, onun üzerine bir ordu gönderilecek, onlar yeryüzünün geniş bir düzlüğünde iken yerin dibine geçirilecekler.” Ben: Ey Allah’ın Rasulü, istemeyerek onlarla beraber gelenin durumu ne olacak, dedim. O: “O da onlarla birlikte yerin dibine geçirilecek, fakat Kıyamet gününde niyetine göre diriltilecektir” buyurdu. Ebu Cafer dedi ki: O Medine’nin geniş düzlüğüdür.] Onun hadisi rivayetinde şu da vardır: Sonra ben Ebu Cafer ile karşılaştım ve: O (Ümm Seleme) sadece yerin geniş bir düzlüğünde demiştir, dedim. Bu sefer Ebu Cafer: Asla, vallahi o, Medine’nin geniş düzlüğüdür, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7241, /1180
Senetler:
1. Ümmü Seleme Zevcü'n Nebi (Hind bt. Huzeyfe b. Muğire)
2. İbn Kıbtiyye Muhacir b. Kıbtiyye el-Mekkî (Ubeydullah b. Kıbtiyye)
3. Ebu Abdullah Abdulaziz b. Rufey' el-Esedî (Abdulaziz b. Rufey')
4. Züheyr b. Muaviye el-Cu'fî (Züheyr b. Muaviye b. Hadîc b. Rahîl b. Züheyr b. Hayseme)
5. Ebu Abdullah Ahmed b. Yunus et-Temimî (Ahmed b. Abdullah b. Yunus b. Abdullah b. Kays)
Konular:
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Öneri Formu
Hadis Id, No:
997, M004122
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ بْنِ قَعْنَبٍ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ - يَعْنِى ابْنَ بِلاَلٍ - عَنْ يَحْيَى - وَهُوَ ابْنُ سَعِيدٍ - قَالَ كَانَ سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ يُحَدِّثُ أَنَّ مَعْمَرًا قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: "مَنِ احْتَكَرَ فَهُوَ خَاطِئٌ." فَقِيلَ لِسَعِيدٍ فَإِنَّكَ تَحْتَكِرُ قَالَ سَعِيدٌ إِنَّ مَعْمَرًا الَّذِى كَانَ يُحَدِّثُ هَذَا الْحَدِيثَ كَانَ يَحْتَكِرُ.
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb, ona Süleyman b. Bilal, ona Yahya b. Said ona Said b. el-Müseyyeb, ona Mamer'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav); "kim ihtikâr yaparsa günahkâr olur" buyurdu. Bunun üzerine Said'e; ama sen ihtikâr yapıyorsun dediler. Bu sefer Said; bu hadisi rivayet eden Mamer'in kendisi dahi ihtikâr yapıyordu diye cevap verdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Müsâkât ve'l-Müzâra 4122, /667
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, ticaret ahlakı
İHTİKAR / KARABORSA
Karaborsa, ihtikar (stokçuluk), hükümleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
832, M000273
Hadis:
حَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ وَأَحْمَدُ بْنُ خِرَاشٍ قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا أَبِى قَالَ حَدَّثَنِى حُسَيْنٌ الْمُعَلِّمُ عَنِ ابْنِ بُرَيْدَةَ أَنَّ يَحْيَى بْنَ يَعْمَرَ حَدَّثَهُ أَنَّ أَبَا الأَسْوَدِ الدِّيلِىَّ حَدَّثَهُ أَنَّ أَبَا ذَرٍّ حَدَّثَهُ قَالَ أَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ نَائِمٌ عَلَيْهِ ثَوْبٌ أَبْيَضُ ثُمَّ أَتَيْتُهُ فَإِذَا هُوَ نَائِمٌ ثُمَّ أَتَيْتُهُ وَقَدِ اسْتَيْقَظَ فَجَلَسْتُ إِلَيْهِ فَقَالَ "مَا مِنْ عَبْدٍ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ثُمَّ مَاتَ عَلَى ذَلِكَ إِلاَّ دَخَلَ الْجَنَّةَ." قُلْتُ وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ قَالَ "وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ." قُلْتُ وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ قَالَ "وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ." ثَلاَثًا ثُمَّ قَالَ فِى الرَّابِعَةِ "عَلَى رَغْمِ أَنْفِ أَبِى ذَرٍّ." قَالَ فَخَرَجَ أَبُو ذَرٍّ وَهُوَ يَقُولُ وَإِنْ رَغِمَ أَنْفُ أَبِى ذَرٍّ.
Tercemesi:
Bana Züheyr b. Harb ve Ahmed b. Hıraş, o ikisine Abdussamed b. Abdulvâris, ona babası Abdulvâris, ona Hüseyin el-Muallim, ona İbn Büreyde, ona Yahya b. Ya'mer, ona Ebu'l-Esved ed-Düeli, ona Ebu Zer (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav) yanına geldim. Uyuyordu. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Sonra tekrar geldim. Yine uyuyordu. Ardından yine geldi. Bu sefer uyanmıştı. Yanına oturdum. Şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilah yoktur deyip de sonra ölen kul mutlaka cennete girecektir." Zina etse ve hırsızlık yapsa bile mi? diye sordum. "Zina yapsa ve hırsızlık etse bile" dedi. Tekrar zina etse ve hırsızlık yapsa bile mi? diye sordum. O da; "zina yapsa ve hırsızlık etse bile" dedi. Üç kere böyle söyleştik. Dördüncüsünde "Ebu Zer'in burnu sürtse de öyle" buyurdu. Ebu Zer; Ebu Zer'in burnu sürtse de diyerek oradan ayrıldı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 273, /62
Senetler:
1. Ebu Zer el-Ğıfârî (Cündüb b. Abdullah b. Cünade)
2. Ebu Esved ed-Düeli (Zâlim b. Amr b. Süfyan b. Cendel b. Ya'mer b. Hıls b. Nüfâse b. Adiy b. ed-Düil)
3. Yahya b. Ya'mer el-Kaysî (Yahya b. Ya'mer)
4. Abdullah b. Büreyde el-Eslemî (Abdullah b. Büreyde Husayb b. Abdullah b. Hâris b. el-A'rec b. Sa'd b. Rezzâh b. Adi b. Sehm b)
5. Hüseyin b. Zekvan el-Muallim (Hüseyin b. Zekvan)
6. Ebu Ubeyde Abdulvâris b. Saîd el-Anberî (Abdulvâris b. Saîd b. Zekvân)
7. Ebu Sehl Abdussamed b. Abdulvâris et-Temimî (Abdussamed b. Abdulvâris b. Saîd b. Zekvân)
8. Ahmed b. Hasan el-Bağdadî (Ahmed b. Hasan b. Hıraş)
Konular:
İman, imanın amelle ilişkisi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
450, M000075
Hadis:
وَحَدَّثَنَا الْحَسَنُ الْحُلْوَانِىُّ قَالَ سَمِعْتُ يَزِيدَ بْنَ هَارُونَ "وَذَكَرَ زِيَادَ بْنَ مَيْمُونٍ فَقَالَ حَلَفْتُ أَلاَّ أَرْوِىَ عَنْهُ شَيْئًا وَلاَ عَنْ خَالِدِ بْنِ مَحْدُوجٍ. وَقَالَ لَقِيتُ زِيَادَ بْنَ مَيْمُونٍ فَسَأَلْتُهُ عَنْ حَدِيثٍ فَحَدَّثَنِى بِهِ عَنْ بَكْرٍ الْمُزَنِىِّ ثُمَّ عُدْتُ إِلَيْهِ فَحَدَّثَنِى بِهِ عَنْ مُوَرِّقٍ ثُمَّ عُدْتُ إِلَيْهِ فَحَدَّثَنِى بِهِ عَنِ الْحَسَنِ. وَكَانَ يَنْسُبُهُمَا إِلَى الْكَذِبِ." قَالَ الْحُلْوَانِىُّ سَمِعْتُ عَبْدَ الصَّمَدِ وَذَكَرْتُ عِنْدَهُ زِيَادَ بْنَ مَيْمُونٍ فَنَسَبَهُ إِلَى الْكَذِبِ.
Tercemesi:
Bize Hasan el-Hulvânî, Yezid b. Harun'dan naklen şöyle rivayet etmiştir: "(Yezid), Ziyad b. Meymun'u anıp ne ondan ne de Hâlid b. Mahdûc'dan bir şey nakletmemeye yemin ettim dedim. Ziyad b. Meymun ile karşılaşıp ona bir hadise dair soru sordum da bana Bekir el-Müzenî vasıtasıyla nakilde bulundu. Sonra yine sordum. Müverrik'ten naklen onu bana rivayet etti. Daha sonra yine sordum. Bu sefer de Hasan'dan vasıtasıyla onu bana aktardı. (Yezid), ikisini de yalancı olmakla tenkid ederdi." el-Hulvânî'den işittiğime göre Abdussamed şöyle demiştir: Onun yanında Ziyad b. Meymun'u andım da onu yalana nispet etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Mukaddime 75, /25
Senetler:
()
Konular:
Hadis Rivayeti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
194, M007271
Hadis:
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَمُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ قَالاَ حَدَّثَنَا مُعَاذُ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا ابْنُ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ قَالَ جُنْدُبٌ جِئْتُ يَوْمَ الْجَرَعَةِ فَإِذَا رَجُلٌ جَالِسٌ فَقُلْتُ لَيُهَرَاقَنَّ الْيَوْمَ هَا هُنَا دِمَاءٌ . فَقَالَ ذَاكَ الرَّجُلُ كَلاَّ وَاللَّهِ . قُلْتُ بَلَى وَاللَّهِ . قَالَ كَلاَّ وَاللَّهِ . قُلْتُ بَلَى وَاللَّهِ . قَالَ كَلاَّ وَاللَّهِ إِنَّهُ لَحَدِيثُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَدَّثَنِيهِ . قُلْتُ بِئْسَ الْجَلِيسُ لِى أَنْتَ مُنْذُ الْيَوْمِ تَسْمَعُنِى أُخَالِفُكَ وَقَدْ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلاَ تَنْهَانِى ثُمَّ قُلْتُ مَا هَذَا الْغَضَبُ فَأَقْبَلْتُ عَلَيْهِ وَأَسْأَلُهُ فَإِذَا الرَّجُلُ حُذَيْفَةُ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Müsennâ ve Muhammed b. Hatim, onlara Muaz b. Muaz, ona İbn Avn, ona Muhammed’in şöyle dediğini rivayet etti: Cündüb dedi ki: el-Cere’a günü geldim, oturan bir adam görüverdim, ben: Bugün burada çok kan dökülecek, dedim. O adam: Hayır asla, vallahi, böyle bir şey olmayacak, dedi. Ben: Evet vallahi (böyle olacak), dedim. O: Hayır asla, vallahi (böyle olmayacak), dedi. Ben: Evet, vallahi (böyle olacak) dedim. O: Hayır, asla vallahi (böyle olmayacak). Çünkü Rasulullah’ın (sav) bana söylediği bir hadis bunu gösteriyor, dedi. Bu sefer ben: Şu andan itibaren sen benim için çok kötü bir meclis arkadaşısın, bunu Rasulullah’tan (sav) işittiğin halde, benim sana muhalefet ettiğimi dinliyorsun ve bundan vazgeçmemi bana söylemiyorsun, sonra da: Bu öfke nedir, dedim ve ona dönüp baktım. Meğer adam Huzeyfe imiş.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7271, /1184
Senetler:
1. Ebu Abdullah Huzeyfe b. Yeman el-Absî (Huzeyfe b. Huseyl b. Cabir)
2. Ebu Abdullah Cündeb b. Abdullah el-Becelî (Cündeb b. Abdullah b. Süfyan)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Sirin el-Ensarî (Muhammed b. Sirin)
4. Ebu Avn Abdullah b. Avn el-Müzenî (Abdullah b. Avn b. Ertabân)
5. Ebu Müsenna Muaz b. Muaz el-Anberî (Muaz b. Muaz b. Nasr b. Hassan b. Hur b. Malik)
6. Ebu Abdullah Muhammed b. Hatim es-Semîn (Muhammed b. Hatim b. Meymun)
Konular:
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Sahabe, Hz. Peygamber'den sonraki durumları
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1089, M004156
Hadis:
حَدَّثَنَا عَمْرٌو النَّاقِدُ حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ الزُّبَيْرِىُّ حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ مِغْوَلٍ عَنْ أَبِى السَّفَرِ عَنِ الْبَرَاءِ قَالَ "آخِرُ آيَةٍ أُنْزِلَتْ يَسْتَفْتُونَكَ."
Tercemesi:
Bize Amr e'n-Nakıd, ona Ebu Ahmed ez-Zübeyrî, ona Malik b. Miğvel, ona Ebu Sefer, ona da Berâ' şöyle rivayet etti: "Berâ'; indirilen son ayet, senden fetva istiyorlar ayetidirr demiş."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Ferâiz 4156, /673
Senetler:
()
Konular:
Kur'an, son inen ayet