810 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu'l-Velid et-Tayâlisî, ona Hemmâm b. Yahya, ona Katade, ona Yahya b. Ya'mer, ona Süleyman b. Surad el-Huzâ'î, ona da Übey b. Ka'b (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Ya Übey! Bana Kur'an okutuldu ve bir harf üzere mi yoksa iki harf üzere mi? (okumak istediğim) soruldu? Benimle birlikte olan melek: İki harf üzere diye söyle! dedi. Ben de: İki harf üzere dedim. Bu sefer: İki harf üzere mi yoksa üç harf üzere mi? denildi. Yanımdaki melek yine; Üç harf üzere de! diye söyledi. Ben de Üç harf üzere dedim. Bu hâl, yedi harfe ulaşıncaya kadar devam etti. Rasulullah (sav) sonra şöyle buyurdu: Bunların her biri kâfî ve şâfîdir. Bir azap ayetini rahmet ayetine yahut rahmet ayetini azap ayetine çevirmedikçe, Âzîz ve hhakîmdir yerine Semî ve Alîmdir desen de olur."
Açıklama: "Yedi harf" konusunda farklı görüşler vardır. Bunların en meşhur olanı, Kur'an-ı Kerim’in yedi lehçe ile nazil olduğudur. Bunlar da Kureyş, Hevâzin, Sakîf, Tay, Yemen, Hüzeyl ve Temim lehçeleridir. Bu konuda iki hususa özellikle işaret etmek gerekir. Birincisi, Kur'an'ın bütün kelimelerinde yedi ayrı okunuş vâki değildir. Bu husus, ancak bazı kelimeler için vâriddir. Her kelimenin mutlaka yedi vecihde okunması da şart değildir. İki, üç veya dört olabilir. İkinci husus da kelimelerin farklı telaffuzu asla mana farklılığına yol açmamalı, müspeti menfiye, rahmeti azaba çevirmemelidir. Lafızlar; “helümme-teâl; kuûd-culûs” gibi müterâdif olmalıdır. Sonra bu lafız değişikliği de asla keyfi olmamalı, mutlaka Hz. Peygamber ve ashabından duyulmuş olmalıdır. Bu durumda bu mesele, Rasulullah'ın (sav) vefatı ile kapanmış demektir. Kur'an'ın yedi harf üzere nazil olmasının en önemli faydası da kolaylıktır. Çünkü İslâm, cahil, okuma-yazma bilmeyen bir kavme gönderilmiştir. Çeşitli kabile fertlerinin, kendi lehçelerinden başka bir lügatle Kur'an öğrenmeleri hayli zordu. İşte bu zorluğu izâle etmek ve ümmete kolaylık göstermek için yedi harf meşru kılınmıştır.
Bize Selh b. Bekkâr, ona Vüheyb, ona Amr b. Yahya, ona Abbas es-Sâidî, ona da Ebu Humeyd es-Sâidî şöyle demiştir:
Biz, Peygamber'in (sav) beraberinde Tebük gazvesine gittik. Peygamber Vâdî'l-Kurâ'ya vardığı zaman, kendi bahçesinde çalışan bir kadınla karşılaştı. Peygamber (sav) sahabilerine: "Şu bahçedeki hurmayı tahmin ediniz" buyurdu. (Biz de tahminde bulunduk.) Rasulullah da on vesk olduğuna dair tahmin de bulundu. Ardından bahçenin sahibi olan kadına: "(Hurma toplarken) buradan kaç kilo hurma çıkacağını say!" buyurdu. Tebük'e geldiğimizde Peygamber (sav): "Dikkat ediniz! Bu gece muhakkak şiddetli bir rüzgar esecek. Sakın kimse bulunduğu yerden ayağa kalkmasın! Yanında devesi olan da devesini sıkı bağlasın!" buyurdu. Bu emir üzerine biz de develerimizi sıkı bağladık. Ve gece şiddetli bir rüzgar esti. O sırada birisi ayağa kalkmıştı. Rüzgar onu Tayy Dağı'na sürükledi.
Bu sefer sırasında Eyle Meliki, Peygamber'e (Düldül adlı) beyaz bir katır hediye etmiş ve bir bürde giydirmişti. Peygamber de bu Melik'e deniz kenarındaki belde halkı için bir mektup yazdırmıştı. Dönüşte Peygamber Vâdî'l-Kurâ'ya gelince, hurmalık sahibesi olan kadına: "Bahçen ne kadar hurma verdi?" diye sordu. O: Allah Elçisi'nin tahmini doğrultusunda on vesk getirdi, dedi. Sonra Peygamber: "Ben Medine'ye (yetişmek için) acele edeceğim. Sizden her kim benim yanımda Medine'ye varmak isterse acele etsin!" buyurdu.
(Ravi der ki:) İbn Bekkâr burada bir söz söyledi ki, ma'nâsı şöyledir: Peygamber Medine'ye yaklaşıp, uzaktan görünce de (eliyle işaret edip): "Bu Tâbe'dir". buyurdu. Uhud'u görünce de: "Bu dağcağız bizleri sever, biz de onu severiz" buyurdu. Sonra da: "Sizlere Ensar mahallelerinin en hayırlısını haber vereyim, istemez misiniz" buyurdu. Sahabîler: “Evet, haber ver” dediler. Rasulullah: "Neccâr oğulları yurdu, sonra Abdu'l-Eşhel oğulları yurdu, sonra Sâide oğulları yurdu, veya Hâris b. Hazrec oğulları yurdu ve bütün Ensâr yurtlarında hayır vardır" buyurdu.
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Abdülvehhab; (T) Bana Halife, ona Abdülvehhab, ona Habib el-Muallim, ona Atâ, ona da Câbir b. Abdullah şöyle söylemiştir:
Nebi (sav) ve ashabı hac niyetiyle ihrama girdi. İçlerinden Nebi'nin (sav) ve Talha'nın dışında hiç kimsenin yanında bir kurbanlık yoktu. Hz. Ali de yanında bir kurbanlık ile birlikte Yemen'den geldi ve Nebi (sav) hangi niyetle ihrama girdiyse ben de o niyetle ihrama girdim, dedi. Nebi (sav) ashabından beraberinde kurbanlık bulunmayanlara niyetlerini umre niyetine çevirmelerini, tavaf etmelerini, sonra da saçlarını kısaltıp ihramdan çıkmalarını emretti. Bu sefer onlar, herhangi birimizin erkeklik organından (meni) damlamakta iken Mina'ya mı gideceğiz? dediler. Bu söylenenler Nebi'ye (sav) ulaşınca O, şöyle buyurdu:
"Yaşadığımız aynı durumlarla gelecekte karşılaşsam ben hedy kurbanı getirmem. Yanımda kurbanlık bulunmasaydı ihramdan da kesinlikle çıkardım."
(Bu sırada) Hz. Aişe hayız oldu. Beyt'i tavaf etmenin dışında hac ibadetlerinin hepsini yerine getirdi. Ay halinden temizlendikten sonra Beyt'i tavaf etti. Ey Allah'ın Rasulü, sizler bir hac ve bir umre yapmış olarak döneceksiniz. Ben ise sadece bir hac yapmış olarak döneceğim deyince, Allah Rasulü "Abdurrahman b. Ebu Bekir'e Âişe ile beraber Tenim'e gitmelerini emretti." Böylece o da hacdan sonra bir umre yapmış oldu.
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: إِنَّمَا النِّسَاءُ شَقَائِقُ الرِّجَالِ