800 Kayıt Bulundu.
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Yakub b. İbrahim, ona babası (İbrahim b. Sa'd), ona Salih, ona da İbn Şihab'ın rivayet ettiğine göre Enes şöyle dedi:
"İnsanlar içerisinde hicab ayetinin sebeb-i nüzulünü en iyi bilen kişi benim. Übey b. Ka'b de onu bana sorardı. Rasulullah (sav), Zeyneb bt. Cahş ile evlenip damat oldu. Nitekim onunla Medine'de evlenmişti. Güneş yükseldikten sonra insanları yemeğe davet etti. Millet kalkıp gittikten sonraa Rasulullah (sav) oturmaya devam etti. Bazı kişiler de onunla birlikte oturmaya devam ettiler. Nihayet Rasulullah (sav) kalktı ve yürüdü. Ben de kendisiyle birlikte yürüdüm. Hz. Âişe'nin (r. anhâ) odasının kapısına kadar vardı. Sonra onların çıktıklarını zannedip geri döndü. Ben de onunla birlikte geri döndüm. Bir de baktık ki onlar yerlerinde oturmaya devam ediyorlar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ikinci kez geri döndü, ben de onunla birlikte ikinci kez geri döndüm. Nihayet Hz. Âişe'nin odasının kapısına varınca tekrar geri döndü ve ben de kendisiyle birlikte tekrar geri döndüm. Bu sefer baktık ki kalkmışlar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) benimle kendisi arasına bir perde gerdi ve bu olay sonrasında hicab ayeti nazil oldu."
Açıklama: Hadiste sözü edilen Hicâb ayeti şudur: "Ey iman edenler! Peygamberin evine size yemek için izin verilmediği vakit asla girmeyin, fakat çağrıldığınızda -erkenden gidip yemeğe hazırlanmasını beklemeksizin- girin, yemeğinizi yiyince hemen dağılın, söze dalıp oturmayın; bu davranışınız peygamberi rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez. Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur. Resûlullah’ı üzmeye hakkınız yoktur, kendisinden sonra ebedî olarak eşleriyle de evlenemezsiniz, sizin bunu yapmanız Allah katında büyük bir günahtır." (Ahzab, 33/53)
Bize Muhammed b. Selâm, ona Abdulvehhâb es-Sakafî, ona Eyyûb, ona Muhammed, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir:
Rasulullah'a biri geldi ve “eşeklerin eti yenildi” dedi. Sonra yine geldi ve “eşeklerin eti yenildi” dedi. Sonra bir daha gelip “eşeklerin eti tüketildi” dedi. Bu sefer Rasulullah bir tellala emretti, o da insanlar içinde “Allah ve Rasulü evcil eşek etlerini yemeyi yasaklamıştır. Onlar pistir” diye ilan etti. Et tencereleri kaynar haldeyken olduğu gibi döküldü.
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Amr, Ebu’n-Nadr, ona Ebu Katâde’nin azatlısı Nâfi ve Tev’eme’nin azatlısı Ebu Salih, onlara da Ebu Katâde şöyle demiştir:
"Mekke ile Medine arasında Nebi (sav) ile birlikte idim. Onlar ihramlı ben ise atlı ve ihramsızdım. Dağlarda yükseklere iyice tırmanabiliyordum. Ben bu halde iken insanların bir şeylere göz dikip bakmakta olduklarını gördüm. Ben de bakmaya koyuldum. Bir yaban eşeği görüverdim. Onlara “bu nedir?” dedim. Onlar “Bilmiyoruz” dediler. Ben “O bir yaban eşeğidir” dedim. Onlar “Evet, o senin gördüğün gibidir” dediler. Kamçımı almayı unutmuştum, onlara “Kamçımı uzatın” dedim. Onlar “Onu avlamak üzere sana yardımcı olmayız” dediler. Kamçımı alıp hemen onun arkasından gitmeye koyuldum ve nihâyet onu ayaklarından yaraladım, onların yanına gittikten sonra onlara “Haydi kalkın, (onu) taşıyın” dedim. Onlar “Biz ona dokunmayız” dediler. Bu sefer onu ben taşıyarak onların önüne getirdim. Bazıları (yemeyi) kabul etmezken, bazıları (ondan) yedi. Ben “Sizin için Nebi’ye (sav) yetişip bunun hükmünü öğreneceğim” dedim. Nihâyet ona yetiştim, ona olanı biteni anlatınca, o bana “Yanınızda ondan bir şey kaldı mı?” buyurdu. Ben “Evet” dedim. “Yiyebilirsiniz, çünkü bu Allah’ın size ikram ettiği bir yiyecektir” buyurdu."