Öneri Formu
Hadis Id, No:
19716, D003089
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِىُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ قَالَ حَدَّثَنِى رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الشَّامِ يُقَالُ لَهُ أَبُو مَنْظُورٍ عَنْ عَمِّهِ قَالَ حَدَّثَنِى عَمِّى عَنْ عَامِرٍ الرَّامِ أَخِى الْخُضْرِ - قَالَ أَبُو دَاوُدَ قَالَ النُّفَيْلِىُّ هُوَ الْخُضْرُ وَلَكِنْ كَذَا قَالَ - قَالَ إِنِّى لَبِبِلاَدِنَا إِذْ رُفِعَتْ لَنَا رَايَاتٌ وَأَلْوِيَةٌ فَقُلْتُ مَا هَذَا قَالُوا هَذَا لِوَاءُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَتَيْتُهُ وَهُوَ تَحْتَ شَجَرَةٍ قَدْ بُسِطَ لَهُ كِسَاءٌ وَهُوَ جَالِسٌ عَلَيْهِ وَقَدِ اجْتَمَعَ إِلَيْهِ أَصْحَابُهُ فَجَلَسْتُ إِلَيْهِمْ فَذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الأَسْقَامَ فَقَالَ "إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا أَصَابَهُ السَّقَمُ ثُمَّ أَعْفَاهُ اللَّهُ مِنْهُ كَانَ كَفَّارَةً لِمَا مَضَى مِنْ ذُنُوبِهِ وَمَوْعِظَةً لَهُ فِيمَا يَسْتَقْبِلُ وَإِنَّ الْمُنَافِقَ إِذَا مَرِضَ ثُمَّ أُعْفِىَ كَانَ كَالْبَعِيرِ عَقَلَهُ أَهْلُهُ ثُمَّ أَرْسَلُوهُ فَلَمْ يَدْرِ لِمَ عَقَلُوهُ وَلَمْ يَدْرِ لِمَ أَرْسَلُوهُ." فَقَالَ رَجُلٌ مِمَّنْ حَوْلَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الأَسْقَامُ وَاللَّهِ مَا مَرِضْتُ قَطُّ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "قُمْ عَنَّا فَلَسْتَ مِنَّا." فَبَيْنَا نَحْنُ عِنْدَهُ إِذْ أَقْبَلَ رَجُلٌ عَلَيْهِ كِسَاءٌ وَفِى يَدِهِ شَىْءٌ قَدِ الْتَفَّ عَلَيْهِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى لَمَّا رَأَيْتُكَ أَقْبَلْتُ إِلَيْكَ فَمَرَرْتُ بِغَيْضَةِ شَجَرٍ فَسَمِعْتُ فِيهَا أَصْوَاتَ فِرَاخِ طَائِرٍ فَأَخَذْتُهُنَّ فَوَضَعْتُهُنَّ فِى كِسَائِى فَجَاءَتْ أُمُّهُنَّ فَاسْتَدَارَتْ عَلَى رَأْسِى فَكَشَفْتُ لَهَا عَنْهُنَّ فَوَقَعَتْ عَلَيْهِنَّ مَعَهُنَّ فَلَفَفْتُهُنَّ بِكِسَائِى فَهُنَّ أُولاَءِ مَعِى . قَالَ "ضَعْهُنَّ عَنْكَ." فَوَضَعْتُهُنَّ وَأَبَتْ أُمُّهُنَّ إِلاَّ لُزُومَهُنَّ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لأَصْحَابِهِ "أَتَعْجَبُونَ لِرُحْمِ أُمِّ الأَفْرَاخِ فِرَاخَهَا." قَالُوا نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. قَالَ "فَوَالَّذِى بَعَثَنِى بِالْحَقِّ لَلَّهُ أَرْحَمُ بِعِبَادِهِ مِنْ أُمِّ الأَفْرَاخِ بِفِرَاخِهَا ارْجِعْ بِهِنَّ حَتَّى تَضَعَهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَخَذْتَهُنَّ وَأُمُّهُنَّ مَعَهُنَّ." فَرَجَعَ بِهِنَّ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nufeyl, ona Muhammed b. Seleme, ona Muhammed b. İshak'ın şöyle dediğini rivayet etti: Bana Ebu Manzur denilen Şam ahalisinden bir adam, amcasından rivayetle dedi ki: Bana amcam el-Hudr’un kardeşi Âmir er-Râm rivayet etti –Ebu Davud dedi ki: En-Nufeyl dedi ki: Bu kişi el-Hudr’dur ama şöyle dedi- dedi ki: Şüphesiz ben kendi yurdumuzda iken bizim için birtakım bayraklar ve sancaklar yükseltildi. Ben: Bu ne? dedim. Onlar: İşte bu Rasulullah’ın (sav) sancağıdır, dediler. O bir ağacın altında iken yanına vardım, ona yerde bir örtü yayılmış, o da onun üzerinde oturuyordu, ashabı da yanına toplanmıştı. Ben de onların yanına oturdum, Rasulullah (sav) hastalıkları söz konusu ederek şöyle buyurdu: "Şüphesiz mümin hastalandıktan sonra Allah ona o hastalıktan şifa verecek olursa bu hastalık onun geçmiş günahlarına bir kefaret olur ve gelecek için o kimseye bir öğüt olur. Münafık ise hastalandıktan sonra iyileşirse sahipleri tarafından bağlanmış sonra da salınmış bir deve gibidir. Ne kendisini niçin bağladıklarını bilir ne de neden saldıklarını bilir." Bu sefer onun etrafında bulunanlardan bir adam: Ey Allah'ın Rasulü, hastalıklar nedir? Vallahi ben hiç hastalanmadım, dedi. Rasulullah (sav): "yanımızdan kalk, sen bizden değilsin" buyurdu. Bizler onun yanında iken üzerinde bir örtü üzerinde bir sargı bulunduğu halde bir adam geldi. Ey Allah'ın Rasulü, ben sana doğru gelirken seni gördüğümde bir ağaçlığa gittim, o ağaçlık arasında uçan kuşun yavrularının seslerini işitince onları yakaladım ve onları bu örtümün içine koydum, sonra anneleri geldi, tepemin üzerinde dönüp durdu. Ona yavrularının üzerini açıp gösterdim, derhal o yavrularının üzerine onlarla düşüverdi, ben de elbisem ile onları sarıp sarmaladım, işte onlar benimle beraberdirler, dedi. Rasulullah (sav): "Onları bırak, salıver" buyurdu. Ben de onları bıraktım fakat anneleri ne olursa olsun onlardan ayrılmadı. Rasulullah (sav) arkadaşlarına: "Bu yavruların annesinin yavrularına merhametine hayret mi ediyorsunuz?" buyurdu. Onlar: Evet, ey Allah’ın Rasulü (sav) dediler. O: "Beni hak ile gönderene yemin ederim ki, Allah’ın kullarına merhameti annenin yavrularına merhametinden daha çoktur. Haydi, bu yavruları al, anneleri ile onları aldığın yere koy" buyurdu. O da o yavruları geri götürdü.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Cenâiz 1, /723
Senetler:
1. Amir el-Muharibi (Amir)
2. Ammü Ebu Manzûr eş-Şamî (Ammü Ebu Manzûr)
3. Ebu Manzûr eş-Şamî (Ebu Manzûr)
4. İbn İshak el-Kuraşî (Muhammed b. İshak b. Yesar b. Hıyar)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Seleme el-Bahili (Muhammed b. Seleme b. Abdullah)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Kudâ'î (Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Nüfeyl)
Konular:
Allah İnancı, kullarına karşı sevecen ve merhametlidir
Hastalık, Sıkıntı, günahlara kefarettir
Müslüman, münafıktan farkı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19877, T003305
Hadis:
حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَمْرِو بْنِ دِينَارٍ عَنِ الْحَسَنِ بْنِ مُحَمَّدٍ هُوَ ابْنُ الْحَنَفِيَّةِ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى رَافِعٍ قَالَ سَمِعْتُ عَلِىَّ بْنَ أَبِى طَالِبٍ يَقُولُ: بَعَثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَا وَالزُّبَيْرَ وَالْمِقْدَادَ بْنَ الأَسْوَدِ فَقَالَ « انْطَلِقُوا حَتَّى تَأْتُوا رَوْضَةَ خَاخٍ فَإِنَّ فيهَا ظَعِينَةً مَعَهَا كِتَابٌ فَخُذُوهُ مِنْهَا فَائْتُونِى بِهِ » . فَخَرَجْنَا تَتَعَادَى بِنَا خَيْلُنَا حَتَّى أَتَيْنَا الرَّوْضَةَ فَإِذَا نَحْنُ بِالظَّعِينَةِ فَقُلْنَا : أَخْرِجِى الْكِتَابَ . فَقَالَتْ مَا مَعِى مِنْ كِتَابٍ . فَقُلْنَا لَتُخْرِجِنَّ الْكِتَابَ أَوْ لَتُلْقِيَنَّ الثِّيَابَ . قَالَ فَأَخْرَجَتْهُ مِنْ عِقَاصِهَا . قَالَ فَأَتَيْنَا بِهِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هُوَ مِنْ حَاطِبِ بْنِ أَبِى بَلْتَعَةَ إِلَى نَاسٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ بِمَكَّةَ يُخْبِرُهُمْ بِبَعْضِ أَمْرِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « مَا هَذَا يَا حَاطِبُ ؟ » . قَالَ لاَ تَعْجَلْ عَلَىَّ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى كُنْتُ امْرَأً مُلْصَقًا فِى قُرَيْشٍ وَلَمْ أَكُنْ مِنْ أَنْفُسِهَا وَكَانَ مَنْ مَعَكَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ لَهُمْ قَرَابَاتٌ يَحْمُونَ بِهَا أَهْلِيهِمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِمَكَّةَ فَأَحْبَبْتُ إِذْ فَاتَنِى ذَلِكَ مِنْ نَسَبٍ فِيهِمْ أَنْ أَتَّخِذَ فِيهِمْ يَدًا يَحْمُونَ بِهَا قَرَابَتِى وَمَا فَعَلْتُ ذَلِكَ كُفْرًا وَلاَ ارْتِدَادًا عَنْ دِينِى وَلاَ رِضًا بِالْكُفْرِ بَعْدَ الإِسْلاَمِ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « صَدَقَ » . فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رضى الله عنه: دَعْنِى يَا رَسُولَ اللَّهِ أَضْرِبْ عُنُقَ هَذَا الْمُنَافِقِ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِنَّهُ قَدْ شَهِدَ بَدْرًا فَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ اللَّهَ اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ » . قَالَ وَفِيهِ أُنْزِلَتْ هَذِهِ السُّورَةُ ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّى وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ ) السُّورَةَ . قَالَ عَمْرُو وَقَدْ رَأَيْتُ ابْنَ أَبِى رَافِعٍ وَكَانَ كَاتِبًا لِعَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَفِيهِ عَنْ عُمَرَ وَجَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ . وَرَوَى غَيْرُ وَاحِدٍ عَنْ سُفْيَانَ بْنِ عُيَيْنَةَ هَذَا الْحَدِيثَ نَحْوَ هَذَا وَذَكَرُوا هَذَا الْحَرْفَ فَقَالُوا لَتُخْرِجِنَّ الْكِتَابَ أَوْ لَتُلْقِيَنَّ الثِّيَابَ . وَقَدْ رُوِىَ أَيْضًا عَنْ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ السُّلَمِىِّ عَنْ عَلِىٍّ نَحْوُ هَذَا الْحَدِيثِ . وَرؤى بَعْضُهُمْ فِيهِ فَقَالَ: لَتُخْرِجِنَّ الْكِتَابَ أَوْ لَنُجَرِّدَنَّكِ .
Tercemesi:
Bize İbn Ebu Ömer, ona Süfyan, ona Amr b. Dinar, ona el-Hasan b. Muhammed –ki o İbnü’l-Hanefiyye’dir-, ona Ubeydullah b. Ebu Râfi’in şöyle dediğini rivayet etti: Ali b. Ebu Talib’i şöyle derken dinledim: Rasulullah (sav) beni, ez-Zübeyr’i ve el-Mikdâd b. el-Esved’i yola göndererek: “Ravzatuhâh denilen yere varıncaya kadar gidin. Orada beraberinde bir mektup bulunan yolcu bir kadın vardır. O mektubu ondan alın ve onu bana derhal getirin” buyurdu. Biz de atlarımızı koşturarak yola çıktık. Sonunda Ravzatuhâh’a geldiğimizde o yolcu kadını da bulduk, mektubu çıkart dedik. Kadın: Beraberimde mektup yok, dedi. Biz: Ya mektubu çıkartırsın yahut üzerindeki elbiseleri çıkartacaksın, dedik. (Ali) dedi ki: Bu sefer kadın o mektubu saçının örgüsü arasından çıkardı. Biz de o mektubu alıp Rasulullah’a (sav) getirdik. Meğer o mektup, Hâtıb b. Ebu Beltea tarafından Mekke’deki müşriklerden bazı kimselere gönderilmiş, onlara Nebi’nin (sav) durumuna dair bazı haberler veriyormuş. Rasulullah (sav): “Bu ne ey Hâtıb!” buyurdu. Hâtıb: Beni cezalandırmakta acele etme, ey Allah’ın Rasulü, ben Kureyş’e sonradan eklenmiş bir kimseyim. Bizzat Kureyş’lilerden değilim. Senin beraberindeki muhacirlerin ise Mekke’de bulunan akrabalarını ve mallarını kendisi sebebiyle koruyabilecek akrabalıkları vardır. Benim onlarla böyle bir nesep akrabalığım olmasa dahi onlara akrabalarımı kendisi sebebiyle korumalarını sağlayacak, bir iyilikte bulunmak istedim. Ben bu işi ne kâfir olduğum için, ne dinimden döndüğüm için, ne de İslam’dan sonra küfre razı olduğum için yapmış değilim, dedi. Nebi (sav): “Doğru söyledi” buyurdu. Bu sefer Ömer b. el-Hattab (ra): Ey Allah’ın Rasulü, bana izin ver, bu münafığın boynunu vurayım, dedi. Nebi (sav) ise: “Şüphesiz o, Bedir’e katılmış birisidir. Nerden bilirsin, belki Allah Bedir’e katılanlara: Dilediğinizi yapınız, ben size yaptıklarınızı bağışladım, buyurmadığını” dedi. (Ali) dedi ki: İşte şu: “Ey iman edenler, benim de düşmanım sizin de düşmanınız olanları… veliler (dostlar) edinmeyin” (Mümtahine, 60/1) (diye başlayan) suresi onun hakkında nazil olmuştur.
Amr dedi ki: Ben Ali b. Ebu Talib’in kâtipliğini yapan İbn Ebu Râfi’i gördüm.
Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Bu hususta Ömer ve Câbir b. Abdullah’tan nakledilmiş rivayetler de vardır. Birden çok kişi Süfyan b. Uyeyne’den bu hadisi buna yakın olarak rivayet etmiş ve onlar (kadına söyledikleri sözleri) şöylece rivayet etmişlerdir: Ya mektubu çıkartırsın yahut elbiselerini çıkartırsın.
Yine bu hadis Ebu Abdurrahman es-Sülemî, ona Ali tarafından buna yakın olarak rivayet edilmiştir. Kimisi de bu hadiste: “Ya sen mektubu çıkarırsın yahut biz elbiselerini soyar, (mektubu öyle arar)ız” demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 60, 5/409
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Kur'an, nuzül sebebi
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الأَزْدِىِّ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ أَرْقَمَ قَالَ: غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ مَعَنَا أُنَاسٌ مِنَ الأَعْرَابِ فَكُنَّا نَبْتَدِرُ الْمَاءَ وَكَانَ الأَعْرَابُ يَسْبِقُونَّا إِلَيْهِ فَسَبَقَ أَعْرَابِىٌّ أَصْحَابَهُ فَسَبَقَ الأَعْرَابِىُّ فَيَمْلأُ الْحَوْضَ وَيَجْعَلُ حَوْلَهُ حِجَارَةً وَيَجْعَلُ النَّطْعَ عَلَيْهِ حَتَّى يَجِىءَ أَصْحَابُهُ . قَالَ فَأَتَى رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَعْرَابِيًّا فَأَرْخَى زِمَامَ نَاقَتِهِ لِتَشْرَبَ فَأَبَى أَنْ يَدَعَهُ فَانْتَزَعَ قِبَاضَ الْمَاءِ فَرَفَعَ الأَعْرَابِىُّ خَشَبَتَهُ فَضَرَبَ بِهَا رَأْسَ الأَنْصَارِىِّ فَشَجَّهُ فَأَتَى عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ رَأْسَ الْمُنَافِقِينَ فَأَخْبَرَهُ وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِهِ فَغَضِبَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أُبَىٍّ ثُمَّ قَالَ ( لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِهِ ) . يَعْنِى الأَعْرَابَ وَكَانُوا يَحْضُرُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ الطَّعَامِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا انْفَضُّوا مِنْ عِنْدِ مُحَمَّدٍ فَائْتُوا مُحَمَّدًا بِالطَّعَامِ فَلْيَأْكُلْ هُوَ وَمَنْ معهُ ثُمَّ قَالَ لأَصْحَابِهِ ( لَئِنْ رَجَعْتُمْ إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأَعَزُّ مِنْهَا الأَذَلَّ) . قَالَ زَيْدٌ وَأَنَا رِدْفُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ فَأَخْبَرْتُ عَمِّى فَانْطَلَقَ فَأَخْبَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَرْسَلَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَحَلَفَ وَجَحَدَ . قَالَ فَصَدَّقَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَنِى قَالَ فَجَاءَ عَمِّى إِلَىَّ فَقَالَ مَا أَرَدْتَ إِلاَّ أَنْ مَقَتَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَكَ وَالْمُسْلِمُونَ . قَالَ فَوَقَعَ عَلَىَّ مِنَ الْهَمِّ مَا لَمْ يَقَعْ عَلَى أَحَدٍ . قَالَ فَبَيْنَمَا أَنَا أَسِيرُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى سَفَرٍ قَدْ خَفَقْتُ بِرَأْسِى مِنَ الْهَمِّ إِذْ أَتَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى فَمَا كَانَ يَسُرُّنِى أَنَّ لِى بِهَا الْخُلْدَ فِى الدُّنْيَا . ثُمَّ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لَحِقَنِى فَقَالَ: مَا قَالَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قُلْتُ مَا قَالَ شَيْئًا إِلاَّ أَنَّهُ عَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى . فَقَالَ أَبْشِرْ . ثُمَّ لَحِقَنِى عُمَرُ فَقُلْتُ لَهُ مِثْلَ قَوْلِى لأَبِى بَكْرٍ فَلَمَّا أَصْبَحْنَا قَرَأَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُورَةَ الْمُنَافِقِينَ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19902, T003313
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الأَزْدِىِّ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ أَرْقَمَ قَالَ: غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ مَعَنَا أُنَاسٌ مِنَ الأَعْرَابِ فَكُنَّا نَبْتَدِرُ الْمَاءَ وَكَانَ الأَعْرَابُ يَسْبِقُونَّا إِلَيْهِ فَسَبَقَ أَعْرَابِىٌّ أَصْحَابَهُ فَسَبَقَ الأَعْرَابِىُّ فَيَمْلأُ الْحَوْضَ وَيَجْعَلُ حَوْلَهُ حِجَارَةً وَيَجْعَلُ النَّطْعَ عَلَيْهِ حَتَّى يَجِىءَ أَصْحَابُهُ . قَالَ فَأَتَى رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَعْرَابِيًّا فَأَرْخَى زِمَامَ نَاقَتِهِ لِتَشْرَبَ فَأَبَى أَنْ يَدَعَهُ فَانْتَزَعَ قِبَاضَ الْمَاءِ فَرَفَعَ الأَعْرَابِىُّ خَشَبَتَهُ فَضَرَبَ بِهَا رَأْسَ الأَنْصَارِىِّ فَشَجَّهُ فَأَتَى عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ رَأْسَ الْمُنَافِقِينَ فَأَخْبَرَهُ وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِهِ فَغَضِبَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أُبَىٍّ ثُمَّ قَالَ ( لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِهِ ) . يَعْنِى الأَعْرَابَ وَكَانُوا يَحْضُرُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ الطَّعَامِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا انْفَضُّوا مِنْ عِنْدِ مُحَمَّدٍ فَائْتُوا مُحَمَّدًا بِالطَّعَامِ فَلْيَأْكُلْ هُوَ وَمَنْ معهُ ثُمَّ قَالَ لأَصْحَابِهِ ( لَئِنْ رَجَعْتُمْ إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأَعَزُّ مِنْهَا الأَذَلَّ) . قَالَ زَيْدٌ وَأَنَا رِدْفُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ فَأَخْبَرْتُ عَمِّى فَانْطَلَقَ فَأَخْبَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَرْسَلَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَحَلَفَ وَجَحَدَ . قَالَ فَصَدَّقَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَنِى قَالَ فَجَاءَ عَمِّى إِلَىَّ فَقَالَ مَا أَرَدْتَ إِلاَّ أَنْ مَقَتَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَكَ وَالْمُسْلِمُونَ . قَالَ فَوَقَعَ عَلَىَّ مِنَ الْهَمِّ مَا لَمْ يَقَعْ عَلَى أَحَدٍ . قَالَ فَبَيْنَمَا أَنَا أَسِيرُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى سَفَرٍ قَدْ خَفَقْتُ بِرَأْسِى مِنَ الْهَمِّ إِذْ أَتَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى فَمَا كَانَ يَسُرُّنِى أَنَّ لِى بِهَا الْخُلْدَ فِى الدُّنْيَا . ثُمَّ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لَحِقَنِى فَقَالَ: مَا قَالَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قُلْتُ مَا قَالَ شَيْئًا إِلاَّ أَنَّهُ عَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى . فَقَالَ أَبْشِرْ . ثُمَّ لَحِقَنِى عُمَرُ فَقُلْتُ لَهُ مِثْلَ قَوْلِى لأَبِى بَكْرٍ فَلَمَّا أَصْبَحْنَا قَرَأَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُورَةَ الْمُنَافِقِينَ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd, ona Ubeyydullah b. Musa, ona İsrail, ona es-Süddî, ona Ebu Saîd el-Ezdî, ona da Zeyd b. Erkam’ın şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (sav) ile birlikte gazaya çıktık. Bizimle birlikte bedevilerden de bazı kimseler vardı. Suya daha önce varmak için birbirimizle (adeta) yarışırdık. Bedeviler suya bizden önce varıyordu. (Bir seferinde) bir bedevi diğer arkadaşlarından önce vardı. Erken davranarak havuzu doldurmaya, etrafını taşla çevirmeye başladı ve arkadaşları gelinceye kadar üzerine deriden örtü koydu. Ensar’dan bir adam bir bedevinin yanına gitti, devesinin su içmesi için yularını gevşetti. Bedevi ona bu fırsatı vermek istemeyince Ensar’dan kişi de suyun bendini bozdu. Bedevi de bir tahtayı kaldırarak onu Ensar’dan olan kişinin kafasına vurdu ve onu yaraladı. Ensar’dan olan o kişi münafıkların başı Abdullah b. Ubeyyy’in yanına gitti, ona olanı haber verdi. Bu kişi de onun arkadaşlarındandı. Bundan dolayı Abdullah b. Ubeyy kızdı, sonra da: Rasulullah’ın yanında bulunanlara infak etmeyin, ta ki onun etrafından ayrılıp dağılsınlar, dedi. O bu sözleriyle bedevileri kast ediyordu çünkü bedeviler yemek yenileceği vakit Rasulullah’ın (sav) yanına geliyorlardı. Abdullah şunları da ekledi: Bunlar Muhammed’in yanından ayrılıp gittikleri vakit siz de Muhammed’e yemek götürün, kendisi ve beraberindekiler yemek yesinler. Sonra da arkadaşlarına, and olsun Medine’ye dönecek olursanız daha aziz (güçlü) olanlar oradan daha zelil (güçsüz) olanları çıkartacaktır, dedi.
Zeyd dedi ki: Ben de Rasulullah’ın (sav) terkisinde idim. (Zeyd devamla) dedi ki: Abdullah b. Ubeyy’in sözlerini işitince amcama haber verdim, o da gidip Rasulullah’a (sav) haber verdi. Rasulullah (sav) ona (Abdullah b. Ubeyy’e) haber gönderdi. O ise yemin ederek (söylediklerini) inkâr etti.
(Zeyd) dedi ki: Rasulullah (sav) bunun üzerine onun doğru söylediğini, benim de yalan söylediğimi kabul etti. (Zeyd devamla) dedi ki: Amcam yanıma geldi ve: Sen yalnızca Rasulullah’ın sana buğz etmesini istedin, o da Müslümanlar da seni yalanladı, dedi. (Zeyd) dedi ki: Bana hiç kimsenin üzerine çökmemiş üzüntü ve keder çöktü. Derken Rasulullah (sav) ile birlikte bir yolculukta yürümekte iken kederden başım önüme düştü. O sırada Rasulullah (sav) bana geldi, yüzüme gülerek kulağımı büktü. Dünyada ebedi kalmak bile beni bu kadar sevindiremezdi. Daha sonra Ebu Bekir bana yetişti ve: Rasulullah (sav) sana ne dedi? diye sordu. Ben: Hiçbir şey demedi ama kulağımı bükerek yüzüme güldü, dedim. Ebu Bekir bu sefer: Sana müjdeler olsun, dedi. Sonra arkamdan Ömer yetişti ona da Ebu Bekir’e söylediğim sözün aynısını söyledim. Sabah olunca Rasulullah (sav) Münâfikun suresini okudu.
Ebu İsa dedi ki: Bu, hasen sahih bir hadistir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 63, 5/415
Senetler:
()
Konular:
Doğal kaynaklar, Su, ortak kullanımı
Kur'an, nuzül sebebi
Münafık, yaptıkları şeyler (Resulullah zamanında)
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا حَجَّاجُ بْنُ أَرْطَاةَ عَنْ جَبَلَةَ بْنِ سُحَيْمٍ أَنَّ رَجُلاً سَأَلَ ابْنَ عُمَرَ عَنِ الأُضْحِيَةِ أَوَاجِبَةٌ هِىَ؟ فَقَالَ : ضَحَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْمُسْلِمُونَ . فَأَعَادَهَا عَلَيْهِ فَقَالَ أَتَعْقِلُ؟ ضَحَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْمُسْلِمُونَ . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ أَنَّ الأُضْحِيَةَ لَيْسَتْ بِوَاجِبَةٍ وَلَكِنَّهَا سُنَّةٌ مِنْ سُنَنِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُسْتَحَبُّ أَنْ يُعْمَلَ بِهَا وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِىِّ وَابْنِ الْمُبَارَكِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19890, T001506
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا حَجَّاجُ بْنُ أَرْطَاةَ عَنْ جَبَلَةَ بْنِ سُحَيْمٍ أَنَّ رَجُلاً سَأَلَ ابْنَ عُمَرَ عَنِ الأُضْحِيَةِ أَوَاجِبَةٌ هِىَ؟ فَقَالَ : ضَحَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْمُسْلِمُونَ . فَأَعَادَهَا عَلَيْهِ فَقَالَ أَتَعْقِلُ؟ ضَحَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْمُسْلِمُونَ . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ أَنَّ الأُضْحِيَةَ لَيْسَتْ بِوَاجِبَةٍ وَلَكِنَّهَا سُنَّةٌ مِنْ سُنَنِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُسْتَحَبُّ أَنْ يُعْمَلَ بِهَا وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِىِّ وَابْنِ الْمُبَارَكِ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Meni', ona Hüşeym (b. Beşir), ona Haccah b. Ertât, ona da Cebele b. Sühaym şöyle demiştir: Adamın birisi (Abdullah) b. Ömer'e kurban kesmek vacib midir? diye sordu. O da: "Rasulullah (sav) ve Müslümanlar kurban kestiler" dedi. Adam aynı soruyu tekrar edince, bu sefer İbn Ömer: "Aklını kullanıp ne dediğimi, anlamıyor musun? Rasulullah (sav), ve ondan sonraki Müslümanlar kurban kestiler." Tirmizî dedi ki: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup; kurban kesmek vâcib değildir. Lakin Rasulullah’ın (sav) sünnetlerinden bir sünnettir. Hoşlandığı ibadetlerden biridir. Süfyân es Sevrî ve İbn Mübarek’in görüşü de böyledir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Edâhî 11, 4/92
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Süreyra Cebele b. Sühaym eş-Şeybani (Cebele b. Sühaym)
3. Ebu Ertat Haccac b. Ertat en-Nehai (Haccac b. Ertat b. Sevr b. Hübeyre b. Şerahil)
4. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
5. Ahmed b. Meni' el-Begavî (Ahmed b. Meni' b. Abdurrahman)
Konular:
Hz. Peygamber, kurbanı
Kurban, kurban kesmenin hükmü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19436, N002061
Hadis:
أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ شُعْبَةَ قَالَ أَخْبَرَنِى عَوْنُ بْنُ أَبِى جُحَيْفَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ عَنْ أَبِى أَيُّوبَ قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ مَا غَرَبَتِ الشَّمْسُ فَسَمِعَ صَوْتًا فَقَالَ « يَهُودُ تُعَذَّبُ فِى قُبُورِهَا » .
Tercemesi:
Bize Ubeydullah b. Said, ona Yahya, ona Şube, ona Avn b. Ebu Cuhayfe, ona babası, ona el-Bera b. Azib, ona da Ebu Eyyüb'den (ra) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bir sefer güneş battıktan sonra dışarı çıkmıştı. Birtakım sesler işitmişti ve: "Bu sesler kabirde azap gören Yahudilerin sesleridir," buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Cenâiz 2061, /2222
Senetler:
1. Ebu Eyyüb el-Ensari (Halid b. Zeyd b. Küleyb b. Salabe b. Abd)
2. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
3. Ebu Cuhayfe Vehb b. Vehb es-Süvaî (Vehb b. Abdullah b. Cünade)
4. Avn b. Ebu Cuheyfe es-Süvâi (Avn b. Vehb b. Abdullah)
5. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
6. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
7. Ebu Kudame Ubeydullah b. Saîd el-Yeşkurî (Ubeydullah b. Saîd b. Yahya)
Konular:
Ehl-i kitap, Yahudi tasvirleri, Kur'an, Rasulullah ve Sahabenin
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَبُو حَفْصٍ حَدَّثَنَا الْفِرْيَابِىُّ حَدَّثَنَا أَبَانُ قَالَ عُمَرُ - وَهُوَ ابْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى حَازِمٍ - قَالَ حَدَّثَنِى عُثْمَانُ بْنُ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ صَخْرٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم غَزَا ثَقِيفًا فَلَمَّا أَنْ سَمِعَ ذَلِكَ صَخْرٌ رَكِبَ فِى خَيْلٍ يُمِدُّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَوَجَدَ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدِ انْصَرَفَ وَلَمْ يَفْتَحْ فَجَعَلَ صَخْرٌ يَوْمَئِذٍ عَهْدَ اللَّهِ وَذِمَّتَهُ أَنْ لاَ يُفَارِقَ هَذَا الْقَصْرَ حَتَّى يَنْزِلُوا عَلَى حُكْمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ يُفَارِقْهُمْ حَتَّى نَزَلُوا عَلَى حُكْمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَكَتَبَ إِلَيْهِ صَخْرٌ أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ ثَقِيفًا قَدْ نَزَلَتْ عَلَى حُكْمِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَأَنَا مُقْبِلٌ إِلَيْهِمْ وَهُمْ فِى خَيْلٍ. فَأَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالصَّلاَةِ جَامِعَةً فَدَعَا لأَحْمَسَ عَشْرَ دَعَوَاتٍ "اللَّهُمَّ بَارِكْ لأَحْمَسَ فِى خَيْلِهَا وَرِجَالِهَا." وَأَتَاهُ الْقَوْمُ فَتَكَلَّمَ الْمُغِيرَةُ بْنُ شُعْبَةَ فَقَالَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ إِنَّ صَخْرًا أَخَذَ عَمَّتِى وَدَخَلَتْ فِيمَا دَخَلَ فِيهِ الْمُسْلِمُونَ . فَدَعَاهُ فَقَالَ "يَا صَخْرُ إِنَّ الْقَوْمَ إِذَا أَسْلَمُوا أَحْرَزُوا دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ فَادْفَعْ إِلَى الْمُغِيرَةِ عَمَّتَهُ." فَدَفَعَهَا إِلَيْهِ وَسَأَلَ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَاءً لِبَنِى سُلَيْمٍ قَدْ هَرَبُوا عَنِ الإِسْلاَمِ وَتَرَكُوا ذَلِكَ الْمَاءَ. فَقَالَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ أَنْزِلْنِيهِ أَنَا وَقَوْمِى . قَالَ "نَعَمْ." فَأَنْزَلَهُ وَأَسْلَمَ - يَعْنِى السُّلَمِيِّينَ - فَأَتَوْا صَخْرًا فَسَأَلُوهُ أَنْ يَدْفَعَ إِلَيْهِمُ الْمَاءَ فَأَبَى فَأَتَوُا النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالُوا يَا نَبِىَّ اللَّهِ أَسْلَمْنَا وَأَتَيْنَا صَخْرًا لِيَدْفَعَ إِلَيْنَا مَاءَنَا فَأَبَى عَلَيْنَا . فَأَتَاهُ فَقَالَ "يَا صَخْرُ إِنَّ الْقَوْمَ إِذَا أَسْلَمُوا أَحْرَزُوا أَمْوَالَهُمْ وَدِمَاءَهُمْ فَادْفَعْ إِلَى الْقَوْمِ مَاءَهُمْ." قَالَ نَعَمْ يَا نَبِىَّ اللَّهِ. فَرَأَيْتُ وَجْهَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَغَيَّرُ عِنْدَ ذَلِكَ حُمْرَةً حَيَاءً مِنْ أَخْذِهِ الْجَارِيَةَ وَأَخْذِهِ الْمَاءَ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19693, D003067
Hadis:
حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَبُو حَفْصٍ حَدَّثَنَا الْفِرْيَابِىُّ حَدَّثَنَا أَبَانُ قَالَ عُمَرُ - وَهُوَ ابْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى حَازِمٍ - قَالَ حَدَّثَنِى عُثْمَانُ بْنُ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ صَخْرٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم غَزَا ثَقِيفًا فَلَمَّا أَنْ سَمِعَ ذَلِكَ صَخْرٌ رَكِبَ فِى خَيْلٍ يُمِدُّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَوَجَدَ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدِ انْصَرَفَ وَلَمْ يَفْتَحْ فَجَعَلَ صَخْرٌ يَوْمَئِذٍ عَهْدَ اللَّهِ وَذِمَّتَهُ أَنْ لاَ يُفَارِقَ هَذَا الْقَصْرَ حَتَّى يَنْزِلُوا عَلَى حُكْمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ يُفَارِقْهُمْ حَتَّى نَزَلُوا عَلَى حُكْمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَكَتَبَ إِلَيْهِ صَخْرٌ أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ ثَقِيفًا قَدْ نَزَلَتْ عَلَى حُكْمِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَأَنَا مُقْبِلٌ إِلَيْهِمْ وَهُمْ فِى خَيْلٍ. فَأَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالصَّلاَةِ جَامِعَةً فَدَعَا لأَحْمَسَ عَشْرَ دَعَوَاتٍ "اللَّهُمَّ بَارِكْ لأَحْمَسَ فِى خَيْلِهَا وَرِجَالِهَا." وَأَتَاهُ الْقَوْمُ فَتَكَلَّمَ الْمُغِيرَةُ بْنُ شُعْبَةَ فَقَالَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ إِنَّ صَخْرًا أَخَذَ عَمَّتِى وَدَخَلَتْ فِيمَا دَخَلَ فِيهِ الْمُسْلِمُونَ . فَدَعَاهُ فَقَالَ "يَا صَخْرُ إِنَّ الْقَوْمَ إِذَا أَسْلَمُوا أَحْرَزُوا دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ فَادْفَعْ إِلَى الْمُغِيرَةِ عَمَّتَهُ." فَدَفَعَهَا إِلَيْهِ وَسَأَلَ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَاءً لِبَنِى سُلَيْمٍ قَدْ هَرَبُوا عَنِ الإِسْلاَمِ وَتَرَكُوا ذَلِكَ الْمَاءَ. فَقَالَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ أَنْزِلْنِيهِ أَنَا وَقَوْمِى . قَالَ "نَعَمْ." فَأَنْزَلَهُ وَأَسْلَمَ - يَعْنِى السُّلَمِيِّينَ - فَأَتَوْا صَخْرًا فَسَأَلُوهُ أَنْ يَدْفَعَ إِلَيْهِمُ الْمَاءَ فَأَبَى فَأَتَوُا النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالُوا يَا نَبِىَّ اللَّهِ أَسْلَمْنَا وَأَتَيْنَا صَخْرًا لِيَدْفَعَ إِلَيْنَا مَاءَنَا فَأَبَى عَلَيْنَا . فَأَتَاهُ فَقَالَ "يَا صَخْرُ إِنَّ الْقَوْمَ إِذَا أَسْلَمُوا أَحْرَزُوا أَمْوَالَهُمْ وَدِمَاءَهُمْ فَادْفَعْ إِلَى الْقَوْمِ مَاءَهُمْ." قَالَ نَعَمْ يَا نَبِىَّ اللَّهِ. فَرَأَيْتُ وَجْهَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَغَيَّرُ عِنْدَ ذَلِكَ حُمْرَةً حَيَاءً مِنْ أَخْذِهِ الْجَارِيَةَ وَأَخْذِهِ الْمَاءَ .
Tercemesi:
Bize Ebu Hafs Ömer b. Hattab, ona (Muhammed b. Yusuf) el-Firyabî, ona Eban (b. Abdullah), ona Ömer b. Abdullah b. Ebu Hazim, ona Osman b. Ebu Hâzim, ona babası (Ebu Hazim b. Sahr), ona da dedesi (Sahr b. Ayle) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber (sav), (Taif Gazvesinde) Sakif (kabilesi) üzerine sefer düzenledi. (Hadisin ravisi) Sahr bunu işitince Hz. Peygamber'e (sav) yardım için atına binip savaş meydanına gitti ancak Hz. Peygamber (sav) orayı fethetmeden savaş meydanında ayrılmıştı. Sahr da o gün Allah'a and içip Hz. Peygamber'in hükmü gelmeden bu kaleden (Sakif kalesi) ayrılmayacağına dair söz verdi. Sözünü tutarak Hz. Peygamber'in (sav) hükmü gelmeden oradan da ayrılmadı. (Nihayetinde) Hz. Peygamber'e (sav) bir mektup yazarak şöyle dedi. Sakif (kabilesi) senin hükmüne razı olarak kalelerinden indiler. Onlar at üzerinde bekliyorlar ben de onların karşısındayım. Hz. Peygamber (sav), ashabına cemaatle namaz kılınmasını emretti ve (bu namazda) (Sahr'ın kabilesi olan) Ahmes'e on dua etti. (Bunlardan birinde) "Allah'ım Ahmes'in atlılarına ve adamlarına bereket ver," dedi.
Sonrasında bu (Sakif) kabilesi geldi ve (bu kabileden olan) Muğira b. Şu'be, Ey Allah'ın Nebisi! Sahr, benim herkes gibi müslüman olan halamı (cariye olarak) aldı, dedi. Hz. Peygamber (sav) Sahr'ı çağırıp "Ey Sahr! Sakif kavmi müslüman oldukları zaman kanları ve mallarını korumuş olurlar. Muğira'ya halasını ver," dedi. Sahr da Muğira'ya halasını verdi ve Hz. Peygamber'den (sav) Süleym oğullarının İslam'ın hükmü altına girmemek için kaçıp giderken terk ettikleri suyun kullanım hakkını istedi ve şöyle dedi: Ey Allah'ın Nebisi! Onu bana ve kavmime ver. Hz. Peygamber de (sav) "tamam" dedi ve suyu ona verdi. Bunun üzerine Müslüman olan Sakif kabilesi Sahr'ın yanına gelip suyu kendilerine vermesini istediler. Sahr da bunu kabul etmedi. Bu sefer onlar Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna gelerek Ey Allah'ın Nebisi! Biz müslüman olduk ve suyumuzu bize vermesi için Sahr'a gittik, o da bizi reddetti dediler. Hz. Peygamber (sav) Sahr'a gelerek "Ey Sahr! Kavim müslüman olduğu zaman mallarını ve kanlarını korumuş olur. Kavme suyunu ver," dedi. O da tamam Ey Allah'ın Nebisi! dedi.
Hz. Peygamber'in (sav) yüzünün cariyeyi (Muğira'nın halası) ve suyu Sahr'dan aldığından dolayı utandığı için kızardığını gördüm.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 36, /716
Senetler:
1. Ebu Hazim Sahr b. Ayle (Sahr b. Ayle b. Abdullah b. Rabî'a b. Amr)
2. Ebu Hâzim b. Sahr el-Becelî (Ebu Hâzim b. Sahr b. Ayle)
3. İbn Ebu Hazim Osman b. Ebu Hazim el-Becelî (Osman b. Ebu Hazim b. Sahr)
4. Eban b. Abdullah el-Beceli (Eban b. Abdullah b. Ebu Hazim b. Sahr)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf el-Firyabî (Muhammed b. Yusuf b. Vakıd b. Osman)
6. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Kuşeyri (Ömer b. Hattab)
Konular:
Güvenlik, Can, Mal, Irz Güvenliği
Hz. Peygamber, duaları
Hz. Peygamber, hayası
Savaş, savaş esiri
Siyer, Taif Seferi
حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى فُدَيْكٍ حَدَّثَنَا الزَّمْعِىُّ عَنْ عَمَّتِهِ قُرَيْبَةَ بِنْتِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ وَهْبٍ عَنْ أُمِّهَا كَرِيمَةَ بِنْتِ الْمِقْدَادِ عَنْ ضُبَاعَةَ بِنْتِ الزُّبَيْرِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمٍ أَنَّهَا أَخْبَرَتْهَا قَالَتْ ذَهَبَ الْمِقْدَادُ لِحَاجَتِهِ بِبَقِيعِ الْخَبْخَبَةِ فَإِذَا جُرَذٌ يُخْرِجُ مِنْ جُحْرٍ دِينَارًا ثُمَّ لَمْ يَزَلْ يُخْرِجُ دِينَارًا دِينَارًا حَتَّى أَخْرَجَ سَبْعَةَ عَشَرَ دِينَارًا ثُمَّ أَخْرَجَ خِرْقَةً حَمْرَاءَ - يَعْنِى فِيهَا دِينَارٌ - فَكَانَتْ ثَمَانِيَةَ عَشَرَ دِينَارًا فَذَهَبَ بِهَا إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأَخْبَرَهُ وَقَالَ لَهُ خُذْ صَدَقَتَهَا . فَقَالَ لَهُ صلى الله عليه وسلم "هَلْ هَوَيْتَ إِلَى الْجُحْرِ." قَالَ لاَ . فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "بَارَكَ اللَّهُ لَكَ فِيهَا."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19714, D003087
Hadis:
حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى فُدَيْكٍ حَدَّثَنَا الزَّمْعِىُّ عَنْ عَمَّتِهِ قُرَيْبَةَ بِنْتِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ وَهْبٍ عَنْ أُمِّهَا كَرِيمَةَ بِنْتِ الْمِقْدَادِ عَنْ ضُبَاعَةَ بِنْتِ الزُّبَيْرِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمٍ أَنَّهَا أَخْبَرَتْهَا قَالَتْ ذَهَبَ الْمِقْدَادُ لِحَاجَتِهِ بِبَقِيعِ الْخَبْخَبَةِ فَإِذَا جُرَذٌ يُخْرِجُ مِنْ جُحْرٍ دِينَارًا ثُمَّ لَمْ يَزَلْ يُخْرِجُ دِينَارًا دِينَارًا حَتَّى أَخْرَجَ سَبْعَةَ عَشَرَ دِينَارًا ثُمَّ أَخْرَجَ خِرْقَةً حَمْرَاءَ - يَعْنِى فِيهَا دِينَارٌ - فَكَانَتْ ثَمَانِيَةَ عَشَرَ دِينَارًا فَذَهَبَ بِهَا إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأَخْبَرَهُ وَقَالَ لَهُ خُذْ صَدَقَتَهَا . فَقَالَ لَهُ صلى الله عليه وسلم "هَلْ هَوَيْتَ إِلَى الْجُحْرِ." قَالَ لاَ . فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "بَارَكَ اللَّهُ لَكَ فِيهَا."
Tercemesi:
Bize Cafer b. Müsafir, ona İbn Ebu Fudeyk, ona ez-Zem'î, ona halası Abdullah b. Vehb kızı Kureybe, ona annesi el-Mikdâd kızı Kerime, ona ez-Zübeyr b. Abdülmuttalib b. Haşim kızı Duba'a’nın şunu haber verdiğini rivayet etmiştir: el-Mikdâd, ihtiyacını görmek üzere Bakiu’l-Habhabe denilen yere gitmişti. Derken (orada) bir delikten bir dinar (altın) çıkartan iri erkek bir fare gördü, sonra durmadan birer dinar çıkartıp durdu ve sonunda on yedi dinar çıkardı. Sonra da kırmızı bir bez parçası çıkardı – yani onun içinde de bir dinar vardı- böylelikle on sekiz dinar etti. O bunları alıp Nebi'ye (sav) götürdü ve ona durumu haber vererek bunun sadakasını (zekâtını) al, dedi. Rasulullah (sav) ona "sen eğilip de deliğe uzandın mı?" buyurdu. (el-Mikdâd): Hayır dedi. Bu sefer Rasulullah (sav): "Allah bunları sana mübarek eylesin" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 40, /720
Senetler:
1. Duba'a bt. Zübeyr (Duba'a bt. Zübeyr b. Abdülmuttalib b. Hişam b. Abdümenaf)
2. Kerîme bt. Mikdâd el-Kindiyye (Kerîme bt. Mikdâd b. Esved)
3. Kureybe bt. Abdullah el-Kuraşiyye (Kureybe bt. Abdullah b. Vehb b. Zem'a)
4. Ebu Muhammed Musa b. Yakub ez-Zem'î (Musa b. Yakub b. Abdullah)
5. Ebu İsmail Muhammed b. Ebu Füdeyk ed-Dîlî (Muhammed b. İsmail b. Müslim b. Ebu Füdeyk)
6. Cafer b. Müsafir et-Tennîsî (Cafer b. Müsafir b. İbrahim b. Râşid)
Konular:
Define, gömü, Akarda bulunan define
Zekat, hangi mallardan, ve ne kadar verileceği
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19997, T003340
Hadis:
حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ - الْمَعْنَى وَاحِدٌ قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ ثَابِتٍ الْبُنَانِىِّ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِى لَيْلَى عَنْ صُهَيْبٍ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا صَلَّى الْعَصْرَ هَمَسَ - وَالْهَمْسُ فِى قَوْلِ بَعْضِهِمْ تَحَرُّكُ شَفَتَيْهِ كَأَنَّهُ يَتَكَلَّمُ فَقِيلَ لَهُ : إِنَّكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِذَا صَلَّيْتَ الْعَصْرَ هَمَسْتَ قَالَ . « إِنَّ نَبِيًّا مِنَ الأَنْبِيَاءِ كَانَ أُعْجِبَ بِأُمَّتِهِ فَقَالَ مَنْ يَقُولُ لِهَؤُلاَءِ ؟ فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ أَنْ خَيِّرْهُمْ بَيْنَ أَنْ أَنْتَقِمَ مِنْهُمْ وَبَيْنَ أَنْ أُسَلِّطَ عَلَيْهِمْ عَدُوَّهُمْ فَاخْتَارَ النِّقْمَةَ فَسَلَّطَ عَلَيْهِمُ الْمَوْتَ فَمَاتَ مِنْهُمْ فِى يَوْمٍ سَبْعُونَ أَلْفًا » . قَالَ وَكَانَ إِذَا حَدَّثَ بِهَذَا الْحَدِيثِ حَدَّثَ بِهَذَا الْحَدِيثِ الآخَرِ . قَالَ « كَانَ مَلِكٌ مِنَ الْمُلُوكِ وَكَانَ لِذَلِكَ الْمَلِكِ كَاهِنٌ يَكْهَنُ لَهُ فَقَالَ الْكَاهِنُ انْظُرُوا لِىَ غُلاَمًا فَهِمًا أَوْ قَالَ فَطِنًا لَقِنًا فَأُعَلِّمُهُ عِلْمِى هَذَا فَإِنِّى أَخَافُ أَنْ أَمُوتَ فَيَنْقَطِعَ مِنْكُمْ هَذَا الْعِلْمُ وَلاَ يَكُونُ فِيكُمْ مَنْ يَعْلَمُهُ . قَالَ فَنَظَرُوا لَهُ عَلَى مَا وَصَفَ فَأَمَرَهُ أَنْ يَحْضُرَ ذَلِكَ الْكَاهِنَ وَأَنْ يَخْتَلِفَ إِلَيْهِ فَجَعَلَ يَخْتَلِفُ إِلَيْهِ وَكَانَ عَلَى طَرِيقِ الْغُلاَمِ رَاهِبٌ فِى صَوْمَعَةٍ » . قَالَ مَعْمَرٌ أَحْسِبُ أَنَّ أَصْحَابَ الصَّوَامِعِ كَانُوا يَوْمَئِذٍ مُسْلِمِينَ قَالَ « فَجَعَلَ الْغُلاَمُ يَسْأَلُ ذَلِكَ الرَّاهِبَ كُلَّمَا مَرَّ بِهِ فَلَمْ يَزَلْ بِهِ حَتَّى أَخْبَرَهُ فَقَالَ إِنَّمَا أَعْبُدُ اللَّهَ » . قَالَ « فَجَعَلَ الْغُلاَمُ يَمْكُثُ عِنْدَ الرَّاهِبِ وَيُبْطِئُ عَلَى الْكَاهِنِ فَأَرْسَلَ الْكَاهِنُ إِلَى أَهْلِ الْغُلاَمِ إِنَّهُ لاَ يَكَادُ يَحْضُرُنِى فَأَخْبَرَ الْغُلاَمُ الرَّاهِبَ بِذَلِكَ فَقَالَ لَهُ الرَّاهِبُ إِذَا قَالَ لَكَ الْكَاهِنُ أَيْنَ كُنْتَ ؟ فَقُلْ عِنْدَ أَهْلِى . وَإِذَا قَالَ لَكَ أَهْلُكَ أَيْنَ كُنْتَ فَأَخِبِرْهُمْ أَنَّكَ كُنْتَ عِنْدَ الْكَاهِنِ » . قَالَ « فَبَيْنَمَا الْغُلاَمُ عَلَى ذَلِكَ إِذْ مَرَّ بِجَمَاعَةٍ مِنَ النَّاسِ كَثِيرٍ قَدْ حَبَسَتْهُمْ دَابَّةٌ » . فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ تِلْكَ الدَّابَّةَ كَانَتْ أَسَدًا قَالَ « فَأَخَذَ الْغُلاَمُ حَجَرًا قَالَ اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ مَا يَقُولُ الرَّاهِبُ حَقًّا فَأَسْأَلُكَ أَنْ أَقْتُلَهَا . قَالَ ثُمَّ رَمَى فَقَتَلَ الدَّابَّةَ . فَقَالَ النَّاسُ مَنْ قَتَلَهَا ؟ قَالُوا الْغُلاَمُ فَفَزِعَ النَّاسُ وَقَالُوا لَقَدْ عَلِمَ هَذَا الْغُلاَمُ عِلْمًا لَمْ يَعْلَمْهُ أَحَدٌ . قَالَ فَسَمِعَ بِهِ أَعْمَى فَقَالَ لَهُ إِنْ أَنْتَ رَدَدْتَ بَصَرِى فَلَكَ كَذَا وَكَذَا . قَالَ لَهُ لاَ أُرِيدُ مِنْكَ هَذَا وَلَكِنْ أَرَأَيْتَ إِنْ رَجَعَ إِلَيْكَ بَصَرُكَ أَتُؤْمِنُ بِالَّذِى رَدَّهُ عَلَيْكَ ؟ قَالَ نَعَمْ . قَالَ فَدَعَا اللَّهَ فَرَدَّ عَلَيْهِ بَصَرَهُ فَآمَنَ الأَعْمَى فَبَلَغَ الْمَلِكَ أَمْرُهُمْ فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ فَأُتِىَ بِهِمْ فَقَالَ لأَقْتُلَنَّ كُلَّ وَاحِدٍ مِنْكُمْ قِتْلَةً لاَ أَقْتُلُ بِهَا صَاحِبَهُ فَأَمَرَ بِالرَّاهِبِ وَالرَّجُلِ الَّذِى كَانَ أَعْمَى فَوَضَعَ الْمِنْشَارَ عَلَى مَفْرِقِ أَحَدِهِمَا فَقَتَلَهُ وَقَتَلَ الآخَرَ بِقِتْلَةٍ أُخْرَى . ثُمَّ أَمَرَ بِالْغُلاَمِ فَقَالَ انْطَلِقُوا بِهِ إِلَى جَبَلِ كَذَا وَكَذَا فَأَلْقُوهُ مِنْ رَأْسِهِ فَانْطَلَقُوا بِهِ إِلَى ذَلِكَ الْجَبَلِ فَلَمَّا انْتَهَوْا بِهِ إِلَى ذَلِكَ الْمَكَانِ الَّذِى أَرَادُوا أَنْ يُلْقُوهُ مِنْهُ جَعَلُوا يَتَهَافَتُونَ مِنْ ذَلِكَ الْجَبَلِ وَيَتَرَدَّوْنَ حَتَّى لَمْ يَبْقَ مِنْهُمْ إِلاَّ الْغُلاَمُ » . قَالَ « ثُمَّ رَجَعَ فَأَمَرَ بِهِ الْمَلِكُ أَنْ يَنْطَلِقُوا بِهِ إِلَى الْبَحْرِ فَيُلْقُونَهُ فِيهِ فَانْطُلِقَ بِهِ إِلَى الْبَحْرِ فَغَرَّقَ اللَّهُ الَّذِينَ كَانُوا مَعَهُ وَأَنْجَاهُ فَقَالَ الْغُلاَمُ لِلْمَلِكِ إِنَّكَ لاَ تَقْتُلُنِى حَتَّى تَصْلُبَنِى وَتَرْمِيَنِى وَتَقُولَ إِذَا رَمَيْتَنِى بِسْمِ اللَّهِ رَبِّ هَذَا الْغُلاَمِ . قَالَ فَأَمَرَ بِهِ فَصُلِبَ ثُمَّ رَمَاهُ فَقَالَ بِسْمِ اللَّهِ رَبِّ هَذَا الْغُلاَمِ . قَالَ فَوَضَعَ الْغُلاَمُ يَدَهُ عَلَى صُدْغِهِ حِينَ رُمِىَ ثُمَّ مَاتَ . فَقَالَ أُنَاسٌ لَقَدْ عَلِمَ هَذَا الْغُلاَمُ عِلْمًا مَا عَلِمَهُ أَحَدٌ فَإِنَّا نُؤْمِنُ بِرَبِّ هَذَا الْغُلاَمِ . قَالَ فَقِيلَ لِلْمَلِكِ أَجَزِعْتَ أَنْ خَالَفَكَ ثَلاَثَةٌ فَهَذَا الْعَالَمُ كُلُّهُمْ قَدْ خَالَفُوكَ . قَالَ فَخَدَّ أُخْدُودًا ثُمَّ أَلْقَى فِيهَا الْحَطَبَ وَالنَّارَ ثُمَّ جَمَعَ النَّاسَ فَقَالَ مَنْ رَجَعَ عَنْ دِينِهِ تَرَكْنَاهُ وَمَنْ لَمْ يَرْجِعْ أَلْقَيْنَاهُ فِى هَذِهِ النَّارِ فَجَعَلَ يُلْقِيهِمْ فِى تِلْكَ الأُخْدُودِ . قَالَ يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى ( قُتِلَ أَصْحَابُ الأُخْدُودِ * النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ ) حَتَّى بَلَغَ ( الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ ) » . قَالَ « فَأَمَّا الْغُلاَمُ فَإِنَّهُ دُفِنَ » . قَالَ فَيُذْكَرُ أَنَّهُ أُخْرِجَ فِى زَمَنِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ وَأُصْبُعُهُ عَلَى صُدْغِهِ كَمَا وَضَعَهَا حِينَ قُتِلَ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ .
Tercemesi:
Bize Mahmud b. Ğaylân ve Abd b. Humeyd –anlam bir olmak üzere-, onlara Abdürrezzak, ona Ma‘mer, ona Sâbit el-Bunânî, ona Abdurrahman b. Ebu Leylâ, ona da Suhayb’ın şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (sav) ikindi namazını kıldıktan sonra ses çıkarmadan dudaklarını kıpırdatıp konuşur gibi yapardı. Ona: Ey Allah’ın Rasulü, sen ikindi namazını kıldıktan sonra konuşur gibi yapıyorsun denilince, şöyle buyurdu: “Nebilerden birisi ümmetinin durumundan oldukça hoşlanmıştı, bunun için: Bunlara kim denk olabilir, dedi. Allah da ona: Onları, kendilerine azap vermekle, düşmanlarını onlara musallat kılmak arasında tercih yapmakta serbest bırak, diye vahyetti. Onlar da Allah’ın azap göndermesini tercih ettiler, onlara ölümü musallat etti. Bir günde onlardan yetmiş bin kişi öldü.”
(Abdurrahman b. Ebu Leylâ dedi ki: Suhayb) bu hadisi naklettikten sonra şu diğer hadisi de naklederdi. (Rasulullah devamla) buyurdu ki: “Krallardan bir kral vardı, bu kralın kendisi için geleceğe dair tahminlerde bulunan bir kâhini vardı. Kâhin: Bana kavrayışlı, zeki birisini -ya da: Zeki, söyleneni iyi kavrayan bir kişi- bulun, ben de ona bu bildiklerimi öğreteceğim. Çünkü ben öldükten sonra aranızdan bu bilginin kopup gideceğinden ve aranızda bunu bilecek kimsenin kalmayacağından korkarım, dedi. Onun dediği nitelikte birisini aradılar. (Hükümdar) ona o kâhinin yanında bulunup, ona zaman zaman gidip gelmesini emretti. Çocuk da ona gidip gelmeye başladı. Çocuğun yolu üzerinde bir manastırda bir rahip vardı.”
Sanırım o zamanlar manastırlara ibadete çekilenler o gün müslüman kimselerdi. (Devamla şöyle) buyurdu: “Çocuk, o rahibin yanından geçtiği her seferinde, ona sorular sorar ve ona sorularını sormaya devam edince, sonunda rahip ona durumunu haber vererek, ben ancak Allah’a ibadet ederim demiş.” (Ravi) dedi ki: Bu sefer çocuk rahibin yanında bir süre kalıp kâhinin yanına gitmekte gecikmeye başladı. Kâhin de çocuğun ailesine, bu adam benim yanıma hemen hemen hiç gelmiyor, diye haber gönderdi. Çocuk bu durumu rahibe haber verince, rahip de ona: Kâhin sana neredeydin diye sorarsa ailemin yanındaydım, dersin. Sana, ailen neredeydin derse, kâhinin yanında olduğunu onlara söylersin, dedi.”
(Ravi) devamla dedi ki: “Çocuk bu halde iken bir vahşi hayvanın kendilerini bir yerde alıkoyduğu çok sayıda bir insan topluluğunun yanından geçti.” Birileri: Bu vahşi hayvan bir aslandı, dedi. (Ravi devamla) dedi ki: “Çocuk bir taş alıp, Allah’ım, eğer rahibin dediği hak ise senden bu hayvanı öldürmemi dilerim, dedi. Sonra taşı attı ve o hayvanı öldürdü. Herkes: Onu kim öldürdü, deyince, “çocuk” dediler. İnsanlar dehşete kapılarak: Gerçekten bu çocuk hiç kimsenin bilmediği bir bilgiyi öğrenmiş bulunuyor, dediler. Gözleri görmeyen birisi onun bu durumunu işitince: Eğer sen benim tekrar görmeme sebep olursan sana şunu şunu vereceğim, dedi. Ben senden böyle bir şey istemiyorum, fakat eğer tekrar görürsen sana tekrar görme imkânını veren o yüce zata iman edecek misin? dedi. Kör: Evet dedi. Çocuk Allah’a dua edince adam tekrar görmeye başladı. Gözleri görmeyen o kör kişi bunun üzerine iman etti. Durumları hükümdara ulaşınca, o da onlara elçi gönderdi, onları yanına getirtti. Sizlerin her birinizi diğerini öldürmeyeceğim bir şekilde öldüreceğim deyip, verdiği emir üzerine testere onlardan birisinin başının tam ortasına yerleştirildi ve onu böylece öldürdü. Diğerini ise başka bir şekilde öldürdü sonra çocuğun getirilmesini emrederek: Onu şu şu dağa alıp götürün ve onu dağın tepesinden aşağıya atın, dedi. Çocuğu alıp o dediği dağa götürdüler, çocuğu atmak istedikleri o yere geldiklerinde o dağdan aşağı düşüp yuvarlanıverdiler. Sonunda aralarında, o çocuktan başka kalan kimse olmadı.”
(Ravi devamla) dedi ki: Sonra çocuk geri dönünce, yine hükümdar çocuğun alınıp denize götürülmesini ve onu denize atmalarını emretti. Çocuk alınıp denize götürüldü, Allah onunla beraber olanları suda boğduğu halde onu kurtardı. Bu sefer çocuk hükümdara: Sen beni asıp, bana ok atmadıkça, ok attığın zaman da: “Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla1” demedikçe beni öldüremezsin, dedi. Bunun üzerine kralın verdiği emir ile çocuk asıldı sonra: “Bu çocuğun Rabbi Allah’ın adıyla!” diyerek ona ok attı. Çocuğa ok atılınca elini şakağına koydu, sonra da öldü. Bazı kimseler: Bu çocuk kimsenin bilmediği bir bilgiyi biliyordu, bu sebeple bizler de bu çocuğun Rabbine iman ediyoruz, dediler. Hükümdara: Sana üç kişi muhalefet etti diye mi sen sabrını yitirdin. İşte bütün âlem şimdi sana muhalefet etmiş bulunuyor, dediler. Bu sefer hükümdar yerde hendekler açtırdı, o hendeklere odun atıldı, ateş atıldı, sonra insanların toplanmasını istedi, dininden dönenlere ilişmeyiz, dönmeyenleri ise bu ateşe atarız dedi ve dönmeyenleri o hendeklere atmaya başladı. (Ravi) dedi ki: İşte yüce Allah da: “Lanet olsun tutuşturulmuş ateş hendeklerinin sahiplerine” (Buruc, 85/4-5) buyruğundan itibaren: “O hükmüne karşı konulamayan (Azîz) ve her övgüye layık (Hamîd) olan Allah’a iman etmiş olmaları idi.” (Buruc, 85/8) buruğuna kadar okudu.
(Devamla) dedi ki: “Çocuk ise defnedildi. (Ravi) dedi ki: Nakledildiğine göre Ömer b. el-Hattab zamanında o çocuk mezarından çıkarıldığında, öldürüldüğü sırada parmağını koyduğu şekilde şakağı üzerinde idi.
Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu, hasen garib bir hadistir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 85, 5/437
Senetler:
1. Ebu Yahya Suheyb er-Rumî (Suheyb b. Sinan b. Hâlid b. Amr)
2. Ebu İsa Abdurrahman b. Ebu Leyla el-Ensarî (Abdurrahman b. Yesar b. Bilal b. Büleyl b. Uhayha)
3. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
6. Ebu Ahmed Mahmud b. Ğaylan el-Adevi (Mahmud b. Ğaylan)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın kudreti
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Kahin, Kehanet, kahine gitmek veya inanmak
Keramet, keramet
Önceki Ümmetler, Peygamberleri
حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ عَاصِمِ بْنِ بَهْدَلَةَ عَنْ أَبِى صَالِحٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ فَاجْلِدُوهُ فَإِنْ عَادَ فِى الرَّابِعَةِ فَاقْتُلُوهُ » . قَالَ وَفِى الْبَابِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَالشَّرِيدِ وَشُرَحْبِيلَ بْنِ أَوْسٍ وَجَرِيرٍ وَأَبِى الرَّمَدِ الْبَلَوِىِّ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو . قَالَ أَبُو عِيسَى حَدِيثُ مُعَاوِيَةَ هَكَذَا رَوَى الثَّوْرِىُّ أَيْضًا عَنْ عَاصِمٍ عَنْ أَبِى صَالِحٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . وَرَوَى ابْنُ جُرَيْجٍ وَمَعْمَرٌ عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أَبِى صَالِحٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم. قَالَ سَمِعْتُ مُحَمَّدًا يَقُولُ حَدِيثُ أَبِى صَالِحٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى هَذَا أَصَحُّ مِنْ حَدِيثِ أَبِى صَالِحٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . وَإِنَّمَا كَانَ هَذَا فِى أَوَّلِ الأَمْرِ ثُمَّ نُسِخَ بَعْدُ هَكَذَا رَوَى مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّ مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ فَاجْلِدُوهُ فَإِنْ عَادَ فِى الرَّابِعَةِ فَاقْتُلُوهُ » . قَالَ ثُمَّ أُتِىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ ذَلِكَ بِرَجُلٍ قَدْ شَرِبَ الْخَمْرَ فِى الرَّابِعَةِ فَضَرَبَهُ وَلَمْ يَقْتُلْهُ . وَكَذَلِكَ رَوَى الزُّهْرِىُّ عَنْ قَبِيصَةَ بْنِ ذُؤَيْبٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم نَحْوَ هَذَا . قَالَ فَرُفِعَ الْقَتْلُ وَكَانَتْ رُخْصَةً . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا الْحَدِيثِ عِنْدَ عَامَّةِ أَهْلِ الْعِلْمِ لاَ نَعْلَمُ بَيْنَهُمُ اخْتِلاَفًا فِى ذَلِكَ فِى الْقَدِيمِ وَالْحَدِيثِ وَمِمَّا يُقَوِّى هَذَا مَا رُوِىَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مِنْ أَوْجُهٍ كَثِيرَةٍ أَنَّهُ قَالَ « لاَ يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ إِلاَّ بِإِحْدَى ثَلاَثٍ النَّفْسُ بِالنَّفْسِ وَالثَّيِّبُ الزَّانِى وَالتَّارِكُ لِدِينِهِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19176, T001444
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ عَاصِمِ بْنِ بَهْدَلَةَ عَنْ أَبِى صَالِحٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ فَاجْلِدُوهُ فَإِنْ عَادَ فِى الرَّابِعَةِ فَاقْتُلُوهُ » . قَالَ وَفِى الْبَابِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَالشَّرِيدِ وَشُرَحْبِيلَ بْنِ أَوْسٍ وَجَرِيرٍ وَأَبِى الرَّمَدِ الْبَلَوِىِّ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو . قَالَ أَبُو عِيسَى حَدِيثُ مُعَاوِيَةَ هَكَذَا رَوَى الثَّوْرِىُّ أَيْضًا عَنْ عَاصِمٍ عَنْ أَبِى صَالِحٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . وَرَوَى ابْنُ جُرَيْجٍ وَمَعْمَرٌ عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أَبِى صَالِحٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم. قَالَ سَمِعْتُ مُحَمَّدًا يَقُولُ حَدِيثُ أَبِى صَالِحٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى هَذَا أَصَحُّ مِنْ حَدِيثِ أَبِى صَالِحٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . وَإِنَّمَا كَانَ هَذَا فِى أَوَّلِ الأَمْرِ ثُمَّ نُسِخَ بَعْدُ هَكَذَا رَوَى مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّ مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ فَاجْلِدُوهُ فَإِنْ عَادَ فِى الرَّابِعَةِ فَاقْتُلُوهُ » . قَالَ ثُمَّ أُتِىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ ذَلِكَ بِرَجُلٍ قَدْ شَرِبَ الْخَمْرَ فِى الرَّابِعَةِ فَضَرَبَهُ وَلَمْ يَقْتُلْهُ . وَكَذَلِكَ رَوَى الزُّهْرِىُّ عَنْ قَبِيصَةَ بْنِ ذُؤَيْبٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم نَحْوَ هَذَا . قَالَ فَرُفِعَ الْقَتْلُ وَكَانَتْ رُخْصَةً . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا الْحَدِيثِ عِنْدَ عَامَّةِ أَهْلِ الْعِلْمِ لاَ نَعْلَمُ بَيْنَهُمُ اخْتِلاَفًا فِى ذَلِكَ فِى الْقَدِيمِ وَالْحَدِيثِ وَمِمَّا يُقَوِّى هَذَا مَا رُوِىَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مِنْ أَوْجُهٍ كَثِيرَةٍ أَنَّهُ قَالَ « لاَ يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ إِلاَّ بِإِحْدَى ثَلاَثٍ النَّفْسُ بِالنَّفْسِ وَالثَّيِّبُ الزَّانِى وَالتَّارِكُ لِدِينِهِ » .
Tercemesi:
Muaviye (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her kim içki içerse ona değnekle vurarak cezasını verin yine içmeye devam ederse dördüncüsünde onu öldürün.” Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Şerid, Şurahbil b. Evs, Cerir, Ebû’r Ramed el Belevî ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Muaviye hadisini aynı şekilde Sevrî, Âsım’dan, Ebû Salih’den, Muaviye’den rivâyet etmiştir. İbn Cüreyc ve Ma’mer’de Süheyl b. ebî Salih’den, babasından, Ebû Hüreyre’den rivâyet ettiler.
Muhammed’den şöyle dediğini işittim: Ebû Salih’in Muaviye yoluyla rivâyet ettiği hadis Ebû Salih’in Ebû Hüreyre’den rivâyet ettiğinden daha sahihtir.
İçki içene uygulanan bu ceza ilk zamanlarda böyle idi sonradan nesh olundu. Muhammed b. İshâk’ın Muhammed b. Münkedir’den, Câbir b. Abdullah’tan yaptığı rivâyet şöyledir: “Kim içki içerse ceza olarak değnekleyin yine içmeye devam ederse dördüncüde öldürün.” Câbir diyor ki: Bu sözden sonra Rasûlullah (s.a.v.)’e dördüncü sefer içki içen bir adam getirildi de yine onu değnekle cezalandırdı ve öldürmedi.
Aynı şekilde Zührî, Kabîsa b. Zûeyb vasıtasıyla benzeri bir hadis rivâyet etmekte ve şöyle demektedir. Böylece ölüm cezası kaldırıldı ve buna izin verilmiş oldu. İlim adamlarının çoğunluğunun uygulaması bu hadise göre olup geçmişte ve bu günde aralarında ihtilaf olduğunu bilmiyoruz. Bu konuyu destekleyen delillerden biri de değişik yollarla Rasûlullah (s.a.v.)’den rivâyet edilen şu hadistir: Allah’tan başka ilah olmadığına benim de Allah’ın Rasûlü olduğuma şehâdet eden Müslüman bir kimsenin kanı ancak şu üç şeyden biri ile helal olur: “Cana karşı can, zina işleyen evli kimse ve dinini terk eden kimse.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Hudûd 15, 4/48
Senetler:
()
Konular:
İçki, içme cezası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19419, B005920
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدٌ قَالَ أَخْبَرَنِى مَخْلَدٌ قَالَ أَخْبَرَنِى ابْنُ جُرَيْجٍ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ حَفْصٍ أَنَّ عُمَرَ بْنَ نَافِعٍ أَخْبَرَهُ عَنْ نَافِعٍ مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ أَنَّهُ سَمِعَ ابْنَ عُمَرَ - رضى الله عنهما - يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَنْهَى عَنِ الْقَزَعِ . قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ قُلْتُ وَمَا الْقَزَعُ فَأَشَارَ لَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ قَالَ إِذَا حَلَقَ الصَّبِىَّ وَتَرَكَ هَا هُنَا شَعَرَةً وَهَا هُنَا وَهَا هُنَا . فَأَشَارَ لَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ إِلَى نَاصِيَتِهِ وَجَانِبَىْ رَأْسِهِ . قِيلَ لِعُبَيْدِ اللَّهِ فَالْجَارِيَةُ وَالْغُلاَمُ قَالَ لاَ أَدْرِى هَكَذَا قَالَ الصَّبِىِّ . قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ وَعَاوَدْتُهُ فَقَالَ أَمَّا الْقُصَّةُ وَالْقَفَا لِلْغُلاَمِ فَلاَ بَأْسَ بِهِمَا وَلَكِنَّ الْقَزَعَ أَنْ يُتْرَكَ بِنَاصِيَتِهِ شَعَرٌ ، وَلَيْسَ فِى رَأْسِهِ غَيْرُهُ ، وَكَذَلِكَ شَقُّ رَأْسِهِ هَذَا وَهَذَا .
Tercemesi:
İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana UbeydulIah ibn Hasf haber verdi; ona da Nâfi'nin oğlu Umer haber verdi; ona da Abdullah ibn Umer'in hizmetinde bulunan Nâfi' haber verdi. O da Abdullah ibn Umer(R)'den şöyle derken işitmiştir: Ben Rasululah(S)'tan başın bir kısmını tıraş edip bir kısmını parçalı bulutlar gibi bırakmaktan nehyederken işittim.Ubeydullah ibn Hafs el-Umerî şöyle dedi: Ben Nâfi'nin oğlu Umer'e: Kazaa nedir? diye sordum.
Ubeydullah bize Nâfi'nin oğlunun kelâmından naklederek işaret etti ve Nâfi': Çocuğun başını tıraş edip de alnındaki ve alnının iki tarafındaki saçım tıraş etmeyip bırakmaktır! dedi, ve eliyle kendi nâsiyesini' ve alnının iki tarafını işaret edip gösterdi, dedi.Bu sefer Ubeydullah'a: Bu nehiy erkek ve kız çocukları hakkında müşterek ve müsâ-vî midir? diye soruldu.Oda: Bilmiyorum. O böyle çocuk, diye söyledi; erkek veya kız yâhud da ikisi müşterek midir, bildirmedi, diye cevâb verdi.Ubeydullah dedi ki: Ben bunu Nâfi'nin oğlu Umer'e tekrar sordum. Bu sefer de şöyle îzâh etti: Ey Ubeydallah! Erkek çocuğunun nâsiyesi ve alnı ile alnının iki tarafındaki sudğunda (yânî göz iîe kulak arasında) saç bırakmakta bir mahzur yoktur. Çünkü kaza' yalnız nâsiyede perçem bırakılıp oradan başka yerde saç bırakılmaksızın başın her tarafının tıraş edilmesidir. Başının yarısı tıraşlı, yarısı da tıraşsız olmak da böyledir, dedi
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Libâs 72, 2/481
Senetler:
()
Konular:
Süslenme, Saç tıraşı/bakımı