811 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Said el-Hemdânî, ona İbn Vehb, ona Amr b. Haris, ona da Ömer b. Saib'in naklettiğine göre; "(bir gün) Rasulullah (sav) otururken süt babası çıkageldi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber (sav)) onun için elbisesinin bir ucunu yere serdi ve o (süt babası) da üzerine oturdu. Sonra süt annesi çıkageldi, (bu sefer de) elbisesinin öbür tarafını onun altına serdi, o (süt annesi) da bunun üzerine oturdu. Sonra da süt kardeşi çıkageldi, Rasulullah (sav) onun için ayağa kalktı ve onu (süt kardeşini) önüne oturttu."
Açıklama: Bir önceki rivayette geçen "el-A'meş, ona Ebu Sefer Said b. Yühmid el-Hemdânî, ona da Abdullah b. Amr (r. anhümâ)" şeklindeki sened kast edilmektedir. Bkz. D005235 numaralı hadis.
Bize Müsedded b. Müserhed, ona Hafs (b. Gıyâs en-Nehaî), ona (Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran) el-A'meş, ona Ebu Sefer (Said b. Yühmid el-Hemdani), ona da Abdullah b. Amr (ra) rivayet etmiştir: Annemle birlikte, bana ait bir bir kulübenin duvarını çamurla tamir ederken Rasulullah (sav) bana uğradı ve "bu nedir ey Abdullah?" diye sordu. Ya Rasulallah! onu tamir ediyorum diye cevap verdim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Ecel, bunun harap olmasından çok daha hızlıdır."
Açıklama: Çamurla tamir edilen bir kulübenin harap olma süresi ile, insan hayatının bitme süresi karşılaştırılarak, müminlere bir uyarıda bulunulmuştur.
Bize Ebu Ma'mer, ona Abdülvâris, ona Abdülaziz, ona da Enes (ra) şöyle demiştir:
Hristiyan bir adam vardı, sonra Müslüman oldu ve Bakara ve Âlu İmrân surelerini okudu. Hz. Peygamber'e vahiy kâtipliği de yapan bu adam sonra tekrar Hristiyanlığa geri döndü ve “Muhammed, benim kendisine yazdığım şeyler dışında bir şey bilmez” demeğe başladı. Bir zaman sonra öldü ve Hıristiyanlar onu gömdüler. Fakat sabah olduğunda bir de baktılar ki yer onu dışarıya atmış. Bunun üzerine “bu işi Muhammed ve sahâbîleri yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin kefenini soyup onu dışarı attılar” dediler. Sonra daha derin çukur kazıp içine gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu yin) dışına attı. Hristiyanlar yine “bu işi Muhammed ve sahâbîleri yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin kefenini soyup onu dışarı attılar” dediler. Bu sefer güçleri yettiği kadar daha derin bir çukur kazıp gömdüler. Ancak sabah olunca yine yerin de onu dışarı atattığını görünce bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar. ve onu oraya öylece atıp gittiler.
Bize Ebu Nuaym, ona Zekeriya, ona Firâs, ona Âmir, ona Mesruk, ona da Hz. Aişe (r.anha) şöyle haber vermiştir:
"Hz. Fatıma yürüyerek geldi. Onun yürüyüşü tıpkı Hz. Peygamber'in (sav) yürüyüşü gibiydi. Hz. Peygamber (sav) ona 'Merhaba kızım' dedi ve onu sağ veya sol tarafına oturttu. Sonra ona gizli bir şeyler söyledi. Hz. Fatıma da ağladı. Ben de ona 'niye ağlıyorsun?' diye sordum (cevap vermedi). Sonra Hz. Peygamber (sav) Hz. Fatıma'ya yine gizli bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fatıma güldü. Ben yine ona 'sevincin üzüntüyle bu kadar yakın ve (peş peşe) olduğu bir gün görmedim' dedim ve bu halini sordum, 'Hz. Peygamber'in (sav) sırrını açıklamam' dedi. Hz. Peygamber (sav) vefat edince bu durumu tekrar sordum."
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Amr, ona da Ebu Abbas eş-Şair el-A'mâ, Abdulah b. Ömer’in şöyle anlattığını rivayet etti:
Rasulullah (sav) Taif şehrini muhasara edip de fetih müyesser olmadığı zaman ashâbına 'İnşallah yarın (Medine’ye) döneceğiz' dedi. Bu söz ashaba ağır geldi ve “Nasıl yani, Taif'i fethetmeden mi gideceğiz?” dediler. –Ravi Süfyan bir rivayette 'gideceğiz' yerine 'döneceğiz' kelimesini kullanmıştır-.
Bunun üzerine Peygamber (sav) “Öyleyse yarın sabah harbe hazır olun!” buyurdu. Ertesi sabah savaş başladı, ancak (yine fetih müyesser olmadı) ve mücahitlerin birçoğu yaralandı. Bu gelişme üzerine Peygamber (sav) bir kere daha "İnşallah yarın döneceğiz" buyurdu. (Bu sefer) Peygamber’in (sav) kararı herkesin hoşuna gitti. Rasulullah (sav) onların (böyle hızlı fikir değiştirmelerine) güldü. Ravi Süfyan bir rivayette 'güldü' yerine 'gülümsedi' ifadesini kullanmıştır.
Buharî’nin nakline göre (hocası) Humeydî şöyle demiştir: "Bize Süfyan bu hadisin hepsini an'anesiz (senedde an lafzını kullanmaksızın) rivayet etti."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muâz b. Muâz, ona İbn Avn, ona Hişâm b. Zeyd b. Enes b. Malik, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir:
Huneyn savaşı günü Hevâzin, Gatafân ve diğer kabileler, develeri, çoluk çocukları ile beraber harp meydanına geldiler. Peygamber'in (sav) yanında da on bin mücâhid ve bir de Mekke'den yeni Müslüman olup katılanlar vardı. Harp başlayınca bunlar Hz. Peygamber'in yanından geri dönüp kaçtılar, hatta Peygamber (sav) tek başına kaldı. Bu durum üzerine Peygamber (sav) o gün peş peşe iki defa seslendi. Önce sağ tarafına döndü ve "ey Ensâr topluluğu" diye seslendi. Ensâr “lebbeyke yâ Rasûlallah, gönlün rahat olsun, biz seninle beraberiz” dediler. Sonra Peygamber (sav) sol tarafına döndü ve yine "ey Ensâr topluluğu" diye seslendi. Ensâr yine “lebbeyke yâ Rasûlallah, gönlün rahat olsun, biz seninle beraberiz” Peygamber (sav) bu sırada beyaz bir katır üzerinde idi. Hemen katırdan indi ve "ben Allah'ın kulu ve rasulüyüm" buyurdu.
Ardından müşrikler bozguna uğradı ve Peygamber (sav) o gün çok ganimet elde etti. Sonra bu ganimetleri Muhacirler ve yeni Müslüman olmuş Mekkeliler arasında pay etti, Ensâr'a bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensâr “zor bir iş olduğu zaman biz çağrılıyoruz, fakat ganimet bizden başkalarına veriliyor” diye söylendi. Bu sözler Peygamber'e (sav) ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (sav), Ensâr'ı bir çadır içinde topladı ve "ey Ensâr topluluğu, sizden bana ulaşan bu söz nedir?" buyurdu. Ensâr sustu. Peygamber (sav) "ey Ensâr topluluğu, insanlar aldıkları dünya malıyla giderken siz, Allah'ın Rasulü ile evlerinize dönüp gitmekten hoşnut olmaz mısınız?" buyurdu. Ensâr bu sefer topluca “evet” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "şayet insanlar düz bir vâdi yolunu tutup gitseler, Ensâr da sarp bir dağ yolunu tutup gitse, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tutar giderdim " buyurdu.
Hişâm, Enes'e “ey Ebu Hamza, sen bu olaya şahit oldun mu?” diye sordu. Enes de “zaten bu olay olurken ben nereye kaybolup gideceğim ki? (elbette şahit oldum)” dedi.
Bize Mahmud, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer (T); bana Nuaym, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da babası (Abdullah b. Ömer) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav), Halid b. Velid'i Cezîme Oğulları üzerine gönderdi, Halid onları İslâm'a davet etti. Fakat onlar "eslemnâ (biz İslâm'a girdik)" diyemediler, bunun yerine "saba'nâ, saba'nâ (Şirkten vazgeçtik)" demeğe başladılar. Bunun üzerine Halid, bunlardan bir kısmını öldürmeye, bir kısmını da esir almaya başladı ve bizden her birimize de esirimizi verdi. Ertesi gün Halid, herkesin kendi esirini öldürmesini emretti. Ben "vallahi esirimi öldürmem, arkadaşlarımdan hiçbirisi de esirini öldürmeyecektir" dedim. Sefer sonunda Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna geldiğimizde bu olanı kendisine anlattık. Bunu duyunca Peygamber (sav) elini kaldırdı da iki kere "Allah'ım, ben, Halid'in yaptığı bu işten uzak olduğumu sana arz ederim." diye dua etti