808 Kayıt Bulundu.
Bize Amr b. Muhammed en-Nâkıd, İshak b. İbrahim el-Hanzalî, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekkî, onlara İbn Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir:
İbn Abbâs’a “Nevf el-Bikâlî, Hızır (as) ile arkadaşlık yapan Musa’nın İsrailoğullarına gönderilen peygamber Hz. Musa olmadığını söylüyor” dedim. İbn Abbâs “Allah düşmanı yalan söylemiş. Übey b. Ka’b’dan duyduğuma göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Hz. Musa (as) hutbe okumak için İsrailoğullarının arasında ayağa kalktı. Ona “insanların en bilgilisi kimdir?” diye sordular. O da “benim” dedi. Bunun üzerine Allah onu kınadı. Çünkü ilmi Allah’a havale etmemişti. Allah ona “iki denizin birleştiği yerde bulunan kullarımdan biri senden daha bilgilidir” buyurdu. Hz. Musa “ey Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine “ey Musa, bir sepetin için bir balık koy ve bunu sırtına al. Bu balığı nerede kaybedersen o zat oradadır” denildi. Hz. Musa yola çıktı. Yanında Yuşa b. Nûn adındaki hizmetçisi de vardı. Sonunda kayaya geldiler. Musa (as) ve hizmetçisi uyuyakaldılar. Sepetteki balık hareketlenip sepetten çıktı ve denize düştü. Allah o suyun akıntısını kesti ve su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ve hizmetçisi şaşıp kalmıştı. Sonra yollarına gece gündüz devam ettiler. Hz. Musa’nın hizmetçisi ona haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa hizmetçisine “yemeğimizi getir, yolculuktan yorulduk” dedi. Emredildiği yere geçene kadar yorulmamıştı. Hizmetçi “gördün mü, kayaya geldiğimizde balığı unuttum. Ama onu bana ancak şeytan unutturdu. Denizde şaşılacak bir şekilde yol alıp gitti” dedi. Hemen izlerini takip edip geriye döndüler. Kendi izlerini takip ediyorlardı. Sonunda konakladıkları kayanın yanına geldiler. Musa orada üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (as) ona “senin bu diyarda selam ne gezer” dedi. Hz. Musa ona “ben Musa’yım” deyince Hızır (as) “İsrailoğullarının Musa’sı mı?” diye sordu. Hz. Musa “evet” dedi. Hızır (as) ona “sen, benim bilmediğim, Allah’ın sana öğrettiği bir şey biliyorsun. Ben de senin bilmediğin Allah’ın bana bildirdiği bir şey biliyorum” dedi. Hz. Musa (as) “seni takip etsem sana öğretilenden bana öğretir misin?” diye sordu. Hızır (as) “sen benimle sabredemezsin. Bilgin olmadığın konuda nasıl sabredeceksin?” dedi. Hz. Musa (as) “Allah’ın izniyle benim sabredip senin emrine karşı çıkmadığımı göreceksin” dedi. Hızır (as) “öyleyse sana açıklayana kadar bana hiçbir şey sorma” dedi. Hz. Musa (as) “tamam sormam” buyurdu. Hızır ve Musa sahilde yürümeye devam ettiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Gemidekilere o ikisini götürmelerini söylediler. Gemidekiler Hızır’ı (as) tanıdıklarından o ikisini ücretsiz olarak taşımayı kabul ettiler. Hızır (as) geminin tahtalarından birine yönelip onu söktü. Hz. Musa (as) ona “bizi karşılıksız olarak gemilerinde taşıyan insanlar boğulsunlar diye mi gemilerini batırdın. Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle beraber sabredemezsin dememiş miydim” dedi. Hz. Musa “unuttuğum için beni kınama ve gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma” dedi. Sonra gemiden indiler. Sahilde yürürlerken çocuklarla oynayan bir oğlan gördüler. Hızır (as) çocuğun kafasından tutup kopardı ve onu öldürdü. Bunun üzerine Hz. Musa (as) “masum bir canı kısas hakkı olmadan haksız yere öldürdün mü? Gerçekten kınanacak bir şey yaptın” dedi. Hızır (as) “ben sana, benimle birlikte sabredemezsin dememiş miydim?” dedi. Hz. Musa (as) “bu imtihan birincisinden daha ağırdı” buyurdu ve “eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana eşlik etme. Artık özrün de sınırına vardım” dedi. Yollarına devam ettiler. Bir köye varıp köylülerden yiyecek istediler. Köylüler onları misafir etmekten kaçındılar. Bu sefer köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır (as) o duvarı düzeltti. Hızır (av) eliyle kontrol ediyor ve “eğrilmiş” diyordu. Sonunda onu tamamen düzeltti. Hz. Musa (as) ona “kendilerine geldiğimizde bizi misafir etmeyen ve bizi doyurmayan bu topluluktan, istesen bu yaptığın iş için ücret alabilirdin” dedi. Hızır (as) “artık ayrılma vaktimiz geldi. Sabredemediğin şeyleri sana açıklayacağım” dedi."
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Dilerdim ki sabredip Hızır’la birlikte gördüklerini bize de anlatsaydı." Ravi şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Birincisi Musa’nın unutması idi. Bir serçe gelip geminin kenarına kondu. Sonra denize gaga vurunca Hızır ona “benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine göre şu serçenin denizden azalttığı su kadar azdır” dedi." Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas şu ayeti okurdu: "Önlerinde bir hükümdar vardı ki, geminin hepsini gasp edip alacaktı." Şu âyeti de okurdu: "Çocuğa gelince o kafirdi."
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb, onaSüleyman b. Bilâl, ona Amr b. Yahya, ona Abbas b. Sehl b. Sa'd es-Sâidî, ona da Ebu Humeyd şöyle demiştir:
Biz, Peygamber'in (sav) beraberinde Tebük gazvesine çıktık ve Vâdî'l-Kurâ'da bir kadının bahçesine vardık. Hz. Peygamber (sav) "(bahçedeki) hurmanın miktarını tahmin edin" buyurdu. Biz tahminde bulunduk. Rasulullah da on vesk olduğuna dair tahminde bulundu va bahçe sahibi kadına "inşallah bir sana geri dönünceye kadar buradan kaç kilo hurma çıkacağını say" buyurdu. Tebük'e geldiğimizde Peygamber (sav) "bu gece muhakkak şiddetli bir rüzgar esecek. Sakın kimse bulunduğu yerden ayağa kalkmasın! Yanında devesi olan da devesini sıkı bağlasın" buyurdu. Ve gece şiddetli bir rüzgar esti. O sırada birisi ayağa kalkmıştı. Rüzgar onu Tayy Dağı'na sürükledi.
Bu sefer sırasında Eyle Meliki İbn Almâ'nın elçisi, Peygamber'e beyaz bir katır hediye ile bir mektup getirdi. Hz. Peygamber de bu Melik'e bir hırka hediye etti ve deniz kenarındaki belde halkının idaresini ona bırkatığına dair bir mektup yazdı. Sonra geri dönüp Vâdî'l-Kurâ'ya geldik. Hz. Peygamber (sav) kadına: "ürün ne kadar oldu?" diye sordu. O da Allah Rasulü'nün tahmini doğrultusunda “on vesk oldu” dedi. Sonra Hz. Peygamber (sav) "ben Medine'ye (yetişmek için) acele edeceğim. Sizden her kim benim yanımda Medine'ye varmak isterse acele etsin" buyurdu.
Hz. Peygamber (sav) ile birlikte yola çıktık. Medine'yi uzaktan görünce Hz. Peygamber "Bu Tâbe, bu da Uhud'dur. Bu dağ bizi sever, biz de onu severiz" buyurdu. Sonra da "Ensâr hanelerinin en hayırlısı Neccâroğulları, sonra Abduleşheloğoulları, sonra Haris b. Hazrecoğulları, sonra da Sâideoğullarıdır. Ensâr hanelerinin hepsinde hayır vardır." buyurdu. Biraz sonra Sa'd b. Ubâde'nin yanına vardık. Ebu Üseyd (ona) “görmedin mi Rasulüllah (sav) Ensar hanelerinin hayırlılarını saydı da bizi en sona bıraktı” dedi. Bunun üzerine Sa'd, Rasulullah'a (sav) ya yetişerek “Ey Allah'ın Rasulü, Ensar hanelerinin hayırlılarını söylemiş, bizi de en sona bırakmışsın” dedi. Hz. Peygamber (sav) "hayırlılardan olmanız size yetmez mi?" buyurdu.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Hennâd b. Serî, o ikisine Ebu Ahvas, ona Said b. Mesruk, ona Seleme b. Küheyl, ona da İbn Abbas'ın azadlısı Ebu Rişdîn, İbn Abbas'ın şöyle anlattığını rivayet etti: Bir gece teyzem Meymune'nin evinde kaldım. -Ravi hadisi anlattı, ancak Rasûl-i Ekrem'in yüzünü ve ellerini yıkadığını söylemedi. Fakat şöyle dedi-: Rasulullah (sav) sonra su tulumunu aldı, bağını çözdü ve suyu israf etmeden, gereğinden az da kullanmadan orta bir abdest aldı. Sonra yatağına gitti ve uyudu. Sonra bir daha kalktı ve yine tulumu alıp ipini çözdü. Bu sefer öyle bir abdest aldı ki, işte abdest ona derler! Sonra; "ya Rabbi! Bana pek büyük bir nur ihsan eyle!" dedi. "Beni nur eyle!" cümlesini söylemedi.