Giriş

Bize Yahya, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb; (T) Bize Said b. Mervân, ona Muhammed b. Abdülaziz b. Ebu Rizme, ona Ebu Salih Selmûyeh, ona Abdullah, ona Yunus b. Yezîd, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr, ona da Nebî'nin (sav) hanımı Aişe şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) gelen (vahyin) ilki uykudaki sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü bir rüya ertesi vakit mutlaka sabahın aydınlığı gibi apaçık gerçekleşirdi. Ardından ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, ailesine dönmeden, orada gecelerce tehannüste bulunur, yani ibadet ederdi. Bunun için de (yanına) azık alırdı. (Azığı bittikten) sonra Hatice'nin (yanına) döner, aynı şekilde azık alırdı. Nihayet, o Hira mağarasında iken Hak, kendisine geldi. Melek, ona geldi ve ''oku'' dedi. Rasulullah (sav), ''ben okuma bilmem'' dedi. (Rasulullah şöyle) buyurdu: ''(Melek), beni alıp takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, 'okuma bilmem' dedim. Beni (yine) alıp ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, 'okuma bilmem' dedim. Beni (bir daha) alıp takatim kesilene kadar üçüncü sefer sıktı, sonra bırakıp 'yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti' dedi.'' Rasulullah (sav) korkudan titreyerek oradan döndü. Nihayet, Hatice'nin (yanına) girdi ve ''beni örtün, beni örtün'' dedi. Korku (hali) ondan gidene kadar kendisini örttüler. Hatice'ye, ''ey Hatice, bana ne oluyor, kendim için endişeleniyorum'' dedi (ve) olanı kendisine anlattı. Hatice, ''asla, sevin. Allah'a yemin olsun ki, o seni asla rezil-rüsvâ etmez. Ona yemin olsun ki sen, akrabayı ihmal etmez, doğru konuşur, muhtaçları gözetir, sadece sende olanı başkalarına infak eder, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen sıkıntılara karşı insanlara yardım edersin'' dedi. Hatice onu aldı ve Varaka b. Nevfel'e götürdü ki o, Hatice'nin amcasının oğlu idi. Kendisi Cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, Arapça yazabilen, İncil'i, Allah'ın yazmasını dilediği kadar Arapça olarak yazabilen biriydi. (Ayrıca) oldukça yaşlı olup gözleri görmezdi. Hatice, ''Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlunu dinle'' dedi. Varaka, ''Ey kardeşimin oğlu, ne görüyorsun'' dedi. Nebî (sav), gördüğünü ona anlattı. Varaka, ''Bu, Musa'ya indirilen Nâmûs'tur. Keşke, o zaman genç olup hayatta olabilsem'' dedi. (Varaka), başka şeyler de söyledi. Rasulullah (sav), ''onlar beni sürecekler mi'' dedi. Varaka, ''evet, senin getirdiğini getirene (muhakkak) eziyet edilmiştir. Senin zamanına (kadar) sağ kalabilirsem, sana her şeyimle yardım ederim'' dedi. (Ne var ki), çok geçmeden kendisi vefat etti. Vahiy de bir süre kesildi. (Bundan dolayı) Rasulullah (sav), üzüldü.


Açıklama: Hz. Peygamberʼe (sav) ilk vahiy gelişiyle ilgili olarak aktarılan rivayetlerin bazılarında bu rivayette olduğu gibi Oʼnun intiharı düşündüğü bilgisi yer almaktadır. Ancak hadisin Arapça metnine bakıldığında intihar ile ilgili bölüm فِيمَا بَلَغَنَا yani "bize ulaştığına göre" ifadesiyle aktarılmaktadır. Bu konuya dair yapılan çalışmalarda ilgili bölümün bu rivayet sigasıyla nakledilmesi sebebiyle isnadında kopukluk olduğu ve sahihlik özelliğini kaybettiği ifade edilmektedir. Kadı İyâz (Kadı İyâz, eş-Şifâ, II, 104) ve Ayni (el-Aynî, Umdetuʼl-Kârî, I, 145) gibi alimlere göre bu tasarruf hadisin senedinde yer alan Maʼmer b. Râşidʼe aittir ve bilgiyi kimden aldığı belli değildir. Maʼmer muhtemelen ez-Zührîʼden konuya dair biri sahih diğeri zayıf iki rivayeti almış ve ikinci, yani zayıf rivayeti sahih rivayetin akabinde bu duruma işaret eden فِيمَا بَلَغَنَا lafzıyla aktarmıştır. Dolayısı ile rivayette yer alan intihar olayı sahih bir nakil olarak kabul edilmemektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz.Kahraman, Hüseyin - Mehmet Şakar, Hz. Peygamber’in İlk Vahyin Akabinde İntiharı Düşünmesi ile İlgili Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017, cilt: XXVI, sayı: 1, s. 151-189 .

    Öneri Formu
279213 B004953-2 Buhari, Tefsir, (Alak) 1

Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Said b. Müseyyeb ve Atâ b. Yezid el-Leysî'nin naklettiğine göre Ebu Hüreyre onlara şunu söylemiştir:
(Bir gün) insanlar, Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? diye sordular. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"On dördünde önünde bulut yokken ayı görmekte bir tereddüdünüz var mı?" buyurdu. Onlar 'Hayır, Ey Allah'ın Rasulü' dediler. O; "Önünde bulut yokken güneşi görmekte bir tereddüdünüz var mı?" buyurdu. Ashab, 'Hayır' deyince şöyle buyurdu: "Sizler Allah'ı (cc) da böyle göreceksiniz. Kıyamet gününde insanlar haşr edilecek ve herhangi bir şeye ibadet eden kim varsa (onu) izlesin, arkasından gitsin, denilecek. Kimileri güneşin arkasından gidecek, kimileri ayın arkasından, kimileri tâğûtların (Allahtan başka batıl ilahların) arkasından gidecek. Aralarında münafıkları da bulunduğu halde bu ümmet kalacak. Allah onlara tecelli ederek 'Ben Rabbinizim' diyecek. Onlar, 'Rabbimiz bize gelinceye kadar biz burada kalacağız. Rabbimiz gelince biz onu tanırız' diyecekler. Bu sefer Allah onlara tecelli ederek tekrar 'Ben Rabbinizim' buyuracak. Onlar da, 'Sen Rabbimizsin' diyecekler. Bunun üzerine onları çağıracak, sonra da cehennemin iki tarafı arasına Sırat (köprüsü) kurulacak. Ümmeti ile beraber rasuller arasından ilk geçecek kişi ben olacağım. O gün rasuller dışında hiç kimse konuşamayacaktır. Rasullerin de o gün söyleyecekleri söz; 'Allah'ım esenliğe kavuştur, Allah'ım esenliğe kavuştur' demek olacaktır. Cehennemde sa'dân dikeni gibi kancalar vardır. Siz sa'dân dikenini hiç gördünüz mü?" buyurdu. Ashab, 'Evet' dediler. Şöyle devam etti: "O kancalar sa'dân dikeni gibidir fakat bunların ne kadar büyük olduklarını Allah'tan başkası bilemez. Bu dikenler insanları amellerine göre yakalar. Kimisi ameli sebebi ile helak olur, kimisi parça parça edilir, sonra kurtulur. Nihayet Allah, cehennem halkından dilediği kimselere rahmet etmeyi murat edeceği zaman meleklere, (dünyada iken) Allah'a ibadet eden kimseleri çıkarmalarını emredecektir. Melekler o kimseleri çıkartacaklar, onları (vücutlarındaki) secde izleriyle tanıyacaklardır. -Allah, cehennem ateşine secde izi olan yerleri yakmayı haram kılmıştır.- Böylelikle onlar cehennemden çıkacaklar. Ateş Âdemoğlunu secde izleri dışında yakar. Bunlar cehennem ateşinden yanmaktan kararmış halleri ile çıkartılacaklar. Üzerlerine mâu'l-hayat: hayat suyu dökülecek, bir tohumun selin getirdikleri arasında bitip yeşermesi gibi yeşerecekler. Sonra Allah kullar arasında hükmünü verip bitirecek, geriye cennet ile cehennem arasında bir kişi kalacak. Bu kişi cehennemlikler arasından cennete en son girecek kişi olacak. Yüzü ateşe doğru dönük olduğu halde 'Rabbim, yüzümü ateşten başka tarafa cevir çünkü onun kokusu beni zehirledi, alevi beni yaktı' diyecek. (Yüce Allah ona); Bu istediğin sana verilecek olursa acaba daha başka bir şey istemeyecek misin? buyuracak. Adam, 'izzetin hakkı için hayır' diyecek, sonra da Allah'a dilediği yeminleri edecek, sözler verecek, Allah da yüzünü ateşten başka tarafa çevirecek. Yüzünü cennete dönüp bakınca cennetin göz alıcılığını görecek ve Allah'ın dilediği kadar bir süre susup kalacak, sonra 'Rabbim! Beni hiç olmazsa cennetin kapısına yakın bir yere koy' diyecek. Allah (cc) 'Sen daha önceki dileğinden başka bir dilekte bulunmayacağına dair yeminler etmemiş, sözler vermemiş miydin?' buyuracak. O, 'Rabbim! Bari yarattıklarının en bedbahtı ben olmayayım' diyecek. Yüce Allah, 'Peki, ben sana bu istediklerini verecek olursam, daha başka bir şey istemeyecek misin' buyuracak. Adam, 'izzetin hakkı için bundan başka bir dileğim olmayacak' diyecek, arkasından da Rabbine dilediği ahitleri verecek, yeminleri edecek, Yüce Allah, onu cennetin kapısına doğru yaklaştıracak. Kapısına varacağı zaman cennetteki güzellikleri, oradaki parlaklığı ve sevinci görecek. Allah'ın dilediği kadar bir süre susup kalacak. Sonra, 'Rabbim, bari beni cennete sok' diyecek. Allah, 'Ey Âdemoğlu! Sen ne kadar da verdiğin sözde durmayan birisin. Sen, sana bu verilenlerin dışında bir şey istemeyeceğine dair sözler vermemiş, yeminler etmemiş miydin?' buyuracak. Adam, 'Rabb'im, hiç olmazsa beni yarattıklarının en bedbahtı yapma' diyecek. Aziz ve celil Allah bundan dolayı gülecek sonra cennete girmesine izin verip 'haydi iste' buyuracak. O da isteklerde bulunacak, nihayet istekleri bitince Aziz ve Celil Allah 'sen şunları şunları da iste' buyuracak ve Rabbi ona istediği şeyleri hatırlatacak. Nihayet istekleri bitince Yüce Allah ona, 'Bu dilediklerinle birlikte bir misli daha sana verilecek' buyuracak."
Ebu Said el-Hudrî, Ebu Hureyre'ye (ra) dedi ki: Rasulullah (sav), "Allah, sana bu istediklerini ve onlarla birlikte on mislini daha verecek" buyurdu. Ebu Hüreyre, 'ben Rasulullah'tan (sav) onun ancak, "Sana bu istediklerin ve onlarla beraber bir misli daha verilecektir" sözünden başkasını ezberlemedim' deyince, Ebu Said, 'ben Hz. Peygamber'i (sav) "Bu sana on misli ile birlikte verilecektir" buyururken dinledim, dedi.


    Öneri Formu
278359 B000806-2 Buhari, Ezan, 129

Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Said b. Müseyyeb ve Atâ b. Yezid el-Leysî'nin naklettiğine göre Ebu Hüreyre onlara şunu söylemiştir:
(Bir gün) insanlar, Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? diye sordular. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"On dördünde önünde bulut yokken ayı görmekte bir tereddüdünüz var mı?" buyurdu. Onlar 'Hayır, Ey Allah'ın Rasulü' dediler. O; "Önünde bulut yokken güneşi görmekte bir tereddüdünüz var mı?" buyurdu. Ashab, 'Hayır' deyince şöyle buyurdu: "Sizler Allah'ı (cc) da böyle göreceksiniz. Kıyamet gününde insanlar haşr edilecek ve herhangi bir şeye ibadet eden kim varsa (onu) izlesin, arkasından gitsin, denilecek. Kimileri güneşin arkasından gidecek, kimileri ayın arkasından, kimileri tâğûtların (Allahtan başka batıl ilahların) arkasından gidecek. Aralarında münafıkları da bulunduğu halde bu ümmet kalacak. Allah onlara tecelli ederek 'Ben Rabbinizim' diyecek. Onlar, 'Rabbimiz bize gelinceye kadar biz burada kalacağız. Rabbimiz gelince biz onu tanırız' diyecekler. Bu sefer Allah onlara tecelli ederek tekrar 'Ben Rabbinizim' buyuracak. Onlar da, 'Sen Rabbimizsin' diyecekler. Bunun üzerine onları çağıracak, sonra da cehennemin iki tarafı arasına Sırat (köprüsü) kurulacak. Ümmeti ile beraber rasuller arasından ilk geçecek kişi ben olacağım. O gün rasuller dışında hiç kimse konuşamayacaktır. Rasullerin de o gün söyleyecekleri söz; 'Allah'ım esenliğe kavuştur, Allah'ım esenliğe kavuştur' demek olacaktır. Cehennemde sa'dân dikeni gibi kancalar vardır. Siz sa'dân dikenini hiç gördünüz mü?" buyurdu. Ashab, 'Evet' dediler. Şöyle devam etti: "O kancalar sa'dân dikeni gibidir fakat bunların ne kadar büyük olduklarını Allah'tan başkası bilemez. Bu dikenler insanları amellerine göre yakalar. Kimisi ameli sebebi ile helak olur, kimisi parça parça edilir, sonra kurtulur. Nihayet Allah, cehennem halkından dilediği kimselere rahmet etmeyi murat edeceği zaman meleklere, (dünyada iken) Allah'a ibadet eden kimseleri çıkarmalarını emredecektir. Melekler o kimseleri çıkartacaklar, onları (vücutlarındaki) secde izleriyle tanıyacaklardır. -Allah, cehennem ateşine secde izi olan yerleri yakmayı haram kılmıştır.- Böylelikle onlar cehennemden çıkacaklar. Ateş Âdemoğlunu secde izleri dışında yakar. Bunlar cehennem ateşinden yanmaktan kararmış halleri ile çıkartılacaklar. Üzerlerine mâu'l-hayat: hayat suyu dökülecek, bir tohumun selin getirdikleri arasında bitip yeşermesi gibi yeşerecekler. Sonra Allah kullar arasında hükmünü verip bitirecek, geriye cennet ile cehennem arasında bir kişi kalacak. Bu kişi cehennemlikler arasından cennete en son girecek kişi olacak. Yüzü ateşe doğru dönük olduğu halde 'Rabbim, yüzümü ateşten başka tarafa cevir çünkü onun kokusu beni zehirledi, alevi beni yaktı' diyecek. (Yüce Allah ona); Bu istediğin sana verilecek olursa acaba daha başka bir şey istemeyecek misin? buyuracak. Adam, 'izzetin hakkı için hayır' diyecek, sonra da Allah'a dilediği yeminleri edecek, sözler verecek, Allah da yüzünü ateşten başka tarafa çevirecek. Yüzünü cennete dönüp bakınca cennetin göz alıcılığını görecek ve Allah'ın dilediği kadar bir süre susup kalacak, sonra 'Rabbim! Beni hiç olmazsa cennetin kapısına yakın bir yere koy' diyecek. Allah (cc) 'Sen daha önceki dileğinden başka bir dilekte bulunmayacağına dair yeminler etmemiş, sözler vermemiş miydin?' buyuracak. O, 'Rabbim! Bari yarattıklarının en bedbahtı ben olmayayım' diyecek. Yüce Allah, 'Peki, ben sana bu istediklerini verecek olursam, daha başka bir şey istemeyecek misin' buyuracak. Adam, 'izzetin hakkı için bundan başka bir dileğim olmayacak' diyecek, arkasından da Rabbine dilediği ahitleri verecek, yeminleri edecek, Yüce Allah, onu cennetin kapısına doğru yaklaştıracak. Kapısına varacağı zaman cennetteki güzellikleri, oradaki parlaklığı ve sevinci görecek. Allah'ın dilediği kadar bir süre susup kalacak. Sonra, 'Rabbim, bari beni cennete sok' diyecek. Allah, 'Ey Âdemoğlu! Sen ne kadar da verdiğin sözde durmayan birisin. Sen, sana bu verilenlerin dışında bir şey istemeyeceğine dair sözler vermemiş, yeminler etmemiş miydin?' buyuracak. Adam, 'Rabb'im, hiç olmazsa beni yarattıklarının en bedbahtı yapma' diyecek. Aziz ve celil Allah bundan dolayı gülecek sonra cennete girmesine izin verip 'haydi iste' buyuracak. O da isteklerde bulunacak, nihayet istekleri bitince Aziz ve Celil Allah 'sen şunları şunları da iste' buyuracak ve Rabbi ona istediği şeyleri hatırlatacak. Nihayet istekleri bitince Yüce Allah ona, 'Bu dilediklerinle birlikte bir misli daha sana verilecek' buyuracak."
Ebu Said el-Hudrî, Ebu Hureyre'ye (ra) dedi ki: Rasulullah (sav), "Allah, sana bu istediklerini ve onlarla birlikte on mislini daha verecek" buyurdu. Ebu Hüreyre, 'ben Rasulullah'tan (sav) onun ancak, "Sana bu istediklerin ve onlarla beraber bir misli daha verilecektir" sözünden başkasını ezberlemedim' deyince, Ebu Said, 'ben Hz. Peygamber'i (sav) "Bu sana on misli ile birlikte verilecektir" buyururken dinledim, dedi.


    Öneri Formu
278360 B000806-3 Buhari, Ezan, 129

Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Said b. Müseyyeb ve Atâ b. Yezid el-Leysî'nin naklettiğine göre Ebu Hüreyre onlara şunu söylemiştir:
(Bir gün) insanlar, Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? diye sordular. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"On dördünde önünde bulut yokken ayı görmekte bir tereddüdünüz var mı?" buyurdu. Onlar 'Hayır, Ey Allah'ın Rasulü' dediler. O; "Önünde bulut yokken güneşi görmekte bir tereddüdünüz var mı?" buyurdu. Ashab, 'Hayır' deyince şöyle buyurdu: "Sizler Allah'ı (cc) da böyle göreceksiniz. Kıyamet gününde insanlar haşr edilecek ve herhangi bir şeye ibadet eden kim varsa (onu) izlesin, arkasından gitsin, denilecek. Kimileri güneşin arkasından gidecek, kimileri ayın arkasından, kimileri tâğûtların (Allahtan başka batıl ilahların) arkasından gidecek. Aralarında münafıkları da bulunduğu halde bu ümmet kalacak. Allah onlara tecelli ederek 'Ben Rabbinizim' diyecek. Onlar, 'Rabbimiz bize gelinceye kadar biz burada kalacağız. Rabbimiz gelince biz onu tanırız' diyecekler. Bu sefer Allah onlara tecelli ederek tekrar 'Ben Rabbinizim' buyuracak. Onlar da, 'Sen Rabbimizsin' diyecekler. Bunun üzerine onları çağıracak, sonra da cehennemin iki tarafı arasına Sırat (köprüsü) kurulacak. Ümmeti ile beraber rasuller arasından ilk geçecek kişi ben olacağım. O gün rasuller dışında hiç kimse konuşamayacaktır. Rasullerin de o gün söyleyecekleri söz; 'Allah'ım esenliğe kavuştur, Allah'ım esenliğe kavuştur' demek olacaktır. Cehennemde sa'dân dikeni gibi kancalar vardır. Siz sa'dân dikenini hiç gördünüz mü?" buyurdu. Ashab, 'Evet' dediler. Şöyle devam etti: "O kancalar sa'dân dikeni gibidir fakat bunların ne kadar büyük olduklarını Allah'tan başkası bilemez. Bu dikenler insanları amellerine göre yakalar. Kimisi ameli sebebi ile helak olur, kimisi parça parça edilir, sonra kurtulur. Nihayet Allah, cehennem halkından dilediği kimselere rahmet etmeyi murat edeceği zaman meleklere, (dünyada iken) Allah'a ibadet eden kimseleri çıkarmalarını emredecektir. Melekler o kimseleri çıkartacaklar, onları (vücutlarındaki) secde izleriyle tanıyacaklardır. -Allah, cehennem ateşine secde izi olan yerleri yakmayı haram kılmıştır.- Böylelikle onlar cehennemden çıkacaklar. Ateş Âdemoğlunu secde izleri dışında yakar. Bunlar cehennem ateşinden yanmaktan kararmış halleri ile çıkartılacaklar. Üzerlerine mâu'l-hayat: hayat suyu dökülecek, bir tohumun selin getirdikleri arasında bitip yeşermesi gibi yeşerecekler. Sonra Allah kullar arasında hükmünü verip bitirecek, geriye cennet ile cehennem arasında bir kişi kalacak. Bu kişi cehennemlikler arasından cennete en son girecek kişi olacak. Yüzü ateşe doğru dönük olduğu halde 'Rabbim, yüzümü ateşten başka tarafa cevir çünkü onun kokusu beni zehirledi, alevi beni yaktı' diyecek. (Yüce Allah ona); Bu istediğin sana verilecek olursa acaba daha başka bir şey istemeyecek misin? buyuracak. Adam, 'izzetin hakkı için hayır' diyecek, sonra da Allah'a dilediği yeminleri edecek, sözler verecek, Allah da yüzünü ateşten başka tarafa çevirecek. Yüzünü cennete dönüp bakınca cennetin göz alıcılığını görecek ve Allah'ın dilediği kadar bir süre susup kalacak, sonra 'Rabbim! Beni hiç olmazsa cennetin kapısına yakın bir yere koy' diyecek. Allah (cc) 'Sen daha önceki dileğinden başka bir dilekte bulunmayacağına dair yeminler etmemiş, sözler vermemiş miydin?' buyuracak. O, 'Rabbim! Bari yarattıklarının en bedbahtı ben olmayayım' diyecek. Yüce Allah, 'Peki, ben sana bu istediklerini verecek olursam, daha başka bir şey istemeyecek misin' buyuracak. Adam, 'izzetin hakkı için bundan başka bir dileğim olmayacak' diyecek, arkasından da Rabbine dilediği ahitleri verecek, yeminleri edecek, Yüce Allah, onu cennetin kapısına doğru yaklaştıracak. Kapısına varacağı zaman cennetteki güzellikleri, oradaki parlaklığı ve sevinci görecek. Allah'ın dilediği kadar bir süre susup kalacak. Sonra, 'Rabbim, bari beni cennete sok' diyecek. Allah, 'Ey Âdemoğlu! Sen ne kadar da verdiğin sözde durmayan birisin. Sen, sana bu verilenlerin dışında bir şey istemeyeceğine dair sözler vermemiş, yeminler etmemiş miydin?' buyuracak. Adam, 'Rabb'im, hiç olmazsa beni yarattıklarının en bedbahtı yapma' diyecek. Aziz ve celil Allah bundan dolayı gülecek sonra cennete girmesine izin verip 'haydi iste' buyuracak. O da isteklerde bulunacak, nihayet istekleri bitince Aziz ve Celil Allah 'sen şunları şunları da iste' buyuracak ve Rabbi ona istediği şeyleri hatırlatacak. Nihayet istekleri bitince Yüce Allah ona, 'Bu dilediklerinle birlikte bir misli daha sana verilecek' buyuracak."
Ebu Said el-Hudrî, Ebu Hureyre'ye (ra) dedi ki: Rasulullah (sav), "Allah, sana bu istediklerini ve onlarla birlikte on mislini daha verecek" buyurdu. Ebu Hüreyre, 'ben Rasulullah'tan (sav) onun ancak, "Sana bu istediklerin ve onlarla beraber bir misli daha verilecektir" sözünden başkasını ezberlemedim' deyince, Ebu Said, 'ben Hz. Peygamber'i (sav) "Bu sana on misli ile birlikte verilecektir" buyururken dinledim, dedi.


    Öneri Formu
278361 B000806-4 Buhari, Ezan, 129

Bize Adem b. Ebu İyas, ona Şube, ona Abdullah b. Ebu's-Sefer ve İsmail, onlara Şa'bî ona da Abdullah b. Amr'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Müslüman, dilinden ve elinden (gelecek zarardan) müslümanların güvende olduğu kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasak ettiğini terk edendir."

Ebu Abdullah (Buharî şöyle demiştir: Ebu Muaviye bu hadisi şöyle nakletmiştir: Bize Davud ona da Âmir şöyle rivayet etti: Abdullah'ı Hz. Peygamber'den (sav) naklederken duydum.

Abdula'lâ ise şöyle nakletmiştir: Bize Davud, ona Âmir ona da Abdullah Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etti.


Açıklama: Müslüman olarak yaşam şansı bulamadığı için Hicret edenler için kullanılan Muhacir kelimesi, "Allah'ın yasak ettiğini terk edendir" ifadesiyle her müslümanın hayatında karşılığı olan bir anlama taşınmıştır.

    Öneri Formu
278009 B000010-3 Buhari, İman, 4

Bize Yahya, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb; (T) Bize Said b. Mervân, ona Muhammed b. Abdülaziz b. Ebu Rizme, ona Ebu Salih Selmûyeh, ona Abdullah, ona Yunus b. Yezîd, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr, ona da Nebî'nin (sav) hanımı Aişe şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) gelen vahyin ilki uykudaki sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü bir rüya ertesi vakit mutlaka sabahın aydınlığı gibi apaçık gerçekleşirdi. Ardından ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, ailesine dönmeden, orada gecelerce tehannüste bulunur, yani ibadet ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. Azığı bittikten sonra Hatice'nin yanına döner, aynı şekilde azık alırdı. Nihayet, o Hira mağarasında iken Hak, kendisine geldi. Melek, ona geldi ve ''oku'' dedi. Rasulullah (sav), ''ben okuma bilmem'' dedi. Rasulullah şöyle buyurdu: ''Melek, beni alıp takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, 'okuma bilmem' dedim. Beni yine alıp ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, 'okuma bilmem' dedim. Beni bir daha alıp takatim kesilene kadar üçüncü sefer sıktı, sonra bırakıp 'yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti' (Alak 96/ 1-5) dedi.'' Rasulullah (sav) korkudan titreyerek oradan döndü. Nihayet, Hatice'nin yanına girdi ve ''beni örtün, beni örtün'' dedi. Korku (hali) ondan gidene kadar kendisini örttüler. Hatice'ye, ''ey Hatice, bana ne oluyor, kendim için endişeleniyorum'' dedi (ve) olanı kendisine anlattı. Hatice, ''asla, sevin. Allah'a yemin olsun ki, o seni asla rezil-rüsvâ etmez. Ona yemin olsun ki sen, akrabayı ihmal etmez, doğru konuşur, muhtaçları gözetir, sadece sende olanı başkalarına infak eder, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen sıkıntılara karşı insanlara yardım edersin'' dedi. Hatice onu aldı ve Varaka b. Nevfel'e götürdü ki o, Hatice'nin amcasının oğlu idi. Kendisi Cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, Arapça yazabilen, İncil'i, Allah'ın yazmasını dilediği kadar Arapça olarak yazabilen biriydi. (Ayrıca) oldukça yaşlı olup gözleri görmezdi. Hatice, ''Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlunu dinle'' dedi. Varaka, ''Ey kardeşimin oğlu, ne görüyorsun'' dedi. Nebî (sav), gördüğünü ona anlattı. Varaka, ''Bu, Musa'ya indirilen Nâmûs'tur. Keşke, o zaman genç olup hayatta olabilsem'' dedi. (Varaka), başka şeyler de söyledi. Rasulullah (sav), ''onlar beni sürecekler mi'' dedi. Varaka, ''evet, senin getirdiğini getirene (muhakkak) eziyet edilmiştir. Senin zamanına (kadar) sağ kalabilirsem, sana her şeyimle yardım ederim'' dedi. (Ne var ki), çok geçmeden kendisi vefat etti. Vahiy de bir süre kesildi. (Bundan dolayı) Rasulullah (sav), üzüldü.
İbn Abbas Hadis metninde geçen ve 'sabahın aydınlığı' şeklinde tercüme edilen ''Fâliku'l-isbâh'', ifadesinin 'gündüz vaktinde güneş ışığı ve geceleyin ise ay ışığı' demek olduğunu söyledi.


Açıklama: Hz. Peygamberʼe (sav) ilk vahiy gelişiyle ilgili olarak aktarılan rivayetlerin bazılarında bu rivayette olduğu gibi Oʼnun intiharı düşündüğü bilgisi yer almaktadır. Ancak hadisin Arapça metnine bakıldığında intihar ile ilgili bölüm فِيمَا بَلَغَنَا yani "bize ulaştığına göre" ifadesiyle aktarılmaktadır. Bu konuya dair yapılan çalışmalarda ilgili bölümün bu rivayet sigasıyla nakledilmesi sebebiyle isnadında kopukluk olduğu ve sahihlik özelliğini kaybettiği ifade edilmektedir. Kadı İyâz (Kadı İyâz, eş-Şifâ, II, 104) ve Ayni (el-Aynî, Umdetuʼl-Kârî, I, 145) gibi alimlere göre bu tasarruf hadisin senedinde yer alan Maʼmer b. Râşidʼe aittir ve bilgiyi kimden aldığı belli değildir. Maʼmer muhtemelen ez-Zührîʼden konuya dair biri sahih diğeri zayıf iki rivayeti almış ve ikinci, yani zayıf rivayeti sahih rivayetin akabinde bu duruma işaret eden فِيمَا بَلَغَنَا lafzıyla aktarmıştır. Dolayısı ile rivayette yer alan intihar olayı sahih bir nakil olarak kabul edilmemektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz.Kahraman, Hüseyin - Mehmet Şakar, Hz. Peygamber’in İlk Vahyin Akabinde İntiharı Düşünmesi ile İlgili Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017, cilt: XXVI, sayı: 1, s. 151-189 .

    Öneri Formu
279224 B006982-2 Buhari, Ta'bîr, 1

Bize Adem b. Ebu İyas, ona Şube, ona Abdullah b. Ebu's-Sefer ve İsmail, onlara Şa'bî ona da Abdullah b. Amr'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Müslüman, dilinden ve elinden (gelecek zarardan) müslümanların güvende olduğu kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasak ettiğini terk edendir."

Ebu Abdullah (Buharî şöyle demiştir: Ebu Muaviye bu hadisi şöyle nakletmiştir: Bize Davud ona da Âmir şöyle rivayet etti: Abdullah'ı Hz. Peygamber'den (sav) naklederken duydum.

Abdula'lâ ise şöyle nakletmiştir: Bize Davud, ona Âmir ona da Abdullah Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etti.


Açıklama: Müslüman olarak yaşama imkanı olmadığı için yurdunu terk edenleri ifade eden Muhacir kavramı, hicreti zorunlu kılan şartların ortadan kalkmasıyla birlikte 'Muhacir Allah'ın yasak ettiğini terk edendir' tanımlamasıyla her şartta geçerli ve yeni bir anlam kazanmıştır.

    Öneri Formu
278010 B000010-4 Buhari, İman, 4

Bize Ebu Rabî Süleyman b. Davud, ona Ahmed, ona Füleyh b. Süleyman, ona da İbn Şihâb ez-Zührî şöyle demiştir: Yüce Allah'ın Hz. Aişe'yi (r.anha), iftiracıların iftiralarından temize çıkardığı olayı bana Urve b. Zübeyir, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs el-Leysî ve Übeydullah b. Abdullah b. Utbe aktardı. Bu ravilerin her biri hadisten bir bölümü aktardı ve bir kısmı hadisi diğerinden daha iyi kavramış, bir kısmı da hadisi diğerinden daha iyi anlatmıştır. Ben onların her birinin Hz. Aişe'den aktardığı olayı iyice belledim. Onların bir kısmının anlattığı olay, diğerinin anlattığını doğrular nitelikteydi. Onlara Hz. Aişe şöyle demiştir:

Rasulullah (sav) sefere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kura çeker, hangisine çıkarsa, onunla sefere çıkardı. Bir seferinde yine kura çekti, bana çıktı, ben de Hz. Peygamber (sav) ile sefere çıktım. Bu sefer örtünme emri indikten sonraydı. Ben Devenin hörgücü üzerine konan bir mahfe ile taşınır, ineceğim zaman da onunla indirilirdim. Bu şekilde yol aldık ve nihayet Hz. Peygamber'in gazasından geri dönüşünde, Medine'ye yaklaştığımızda konakladık. Sonra geceleyin tekrar yola çıkma emrini verdi. Ben de kalkıp (ihtiyaç gidermek üzere) ordudan ayrılıp git­tim, işim bitince konaklama yerine geldiğimde elimi göğsüme götürdüm ve bir de baktım ki Yemen'in göz boncuğundan dizilmiş olan ger­danlığım kopmuş. Hemen geri döndüm ve gerdanlığı­mı aradım. Bu arama işi beni yolculuktan alıkoydu. Bu sırada benim mahfemi taşıyanlar, içeride olduğumu düşünerek, bineğime yüklemiş ve yola koyulmuşlar. O za­manlar kadınlar az yemek yedikleri için zayıf olup kilolu değillerdi. Zaten küçük yaşta bir kadın olduğum için hizmet­çiler mahfeyi yüklemek üzere kaldırdıklarında, ağırlık de­recesinden, benim içinde olup olmadığımı fark edemeden yüklemiş ve deveyi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra ben gerdanlığımı buldum ve ordunun konakladığı yere geldim ama orada hiç kimse yoktu. Ben, mahfede olmadığımı anladıkları zaman geri dönüp beni almaya gelirler düşüncesi ile daha önce kendimin konakladığı yere geldim. Bu düşünce ile oturduğum sırada, gözlerime uyku çöktü ve uyuyakaldım.

Ordunun ardını toplayarak gelen Safvân b. Muattal es-Sulemî ez-Zekvânî saba­ha yakın bulunduğum yere gelip uyuyan bir insan karaltısı gör­ünce yanıma geldi. Bu zât beni örtünme emrinden önce görmüştü. (Bu yüzden beni tanıdı) ve devesini çöktürdüğü sırada "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" demesiyle uyandım. Safvân devesinin ön ayağına bastı, ben de deveye bin­dim. Sonra deveyi çekerek yürüdü gitti. Nihayet öğlen sıcağında mola verdikleri yerde orduya yetiştik. Bu sırada (hakkımda iftira ederek) helak olan çoktan helak olmuştu. İftiraya ilk yeltenen ise Abdul­lah b. Ubeyy b. Selûl olmuştu.

Medine'ye geldiğimizde bir ay hastalandım. İnsanlar, iftiracıların sözlerini yayıyorlarmış. (Ben iftiralardan habersizdim) ama Hz. Peygamber'in (sav), hasta olduğum zaman bana gösterdiği yumuşaklığı, bu hastalığımda göstermemesi şüphemi çekiyordu. Yanıma giriyor, selâm veriyor, sonra "hastanız nasıl?" diyor­du. Benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Ni­hayet iyileşme devrine girmiştim.

Bir gece ben Ümmü Mıstah'la ihtiyaç giderme yerimiz olan Menâsı tarafına gittim. Biz buraya ancak geceleri çıkar­dık. Bu âdet, evlerimizin yakınında hela edinmemizden önceydi. O zamanlar bizim hâlimiz, bedevilerin (hacet gidermek için) çölde dışarıya çıkmalarına yahut gezinmele­rine benziyordu. Ben, Ümmü Mısah bt. Ebu Ruhm ile hacet giderme yerine doğru yönelip giderken, onun ayağı çarşafı­na takılıp düştü ve "kahrolasın Mıstah" diye (oğluna) beddua etti. Ben "Ne kötü söyledin, Bedir Savaşı'na katılan birine mi sövü­yorsun?" dedim. Bana "hey gidi saf kızım, sen ortada dolaşan iftiraları işitmedin mi?" dedi ve iftiracıların sözlerini aktardı.

Bunun üzerine hastalığım üstüne bir hastalık daha arttı. Evime dö­nünce de Allah Rasulü (sav) yanıma geldi, selâm verdi ve "hastanız nasıldır?" diye sordu. Ben de "ey Allah'ın Rasulü, ebeveynimin yanına gitmeme izin ver" dedim. Ben bu haberi anam ve babamdan sağlamca öğrenmek is­tiyordum. Rasulullah bana izin verdi, ben de ebeveynimin yanına geldim ve annem Ümmü Rûmân'a "insanların konuşmakta olduğu bu sözler nedir?" dedim. Annem "Kızım, üzülme, sen kendini ve sağlığını düşün. Val­lahi senin gibi güzelliğe sahip, kocasının yanında sevimli ve kumaları olan bir kadının aleyhinde çokça dedikodu yapılması doğaldır" dedi.
Ben de "Subhânallah! İnsanlar hakikaten bu sözleri söylüyorlar mı? hayret doğrusu" dedim.

Âişe der ki: Ben o gece babamın evinde yattım. Sabaha kadar gözümün yaşı dinmedi, gözüme uyku da girmedi. Sonra sabahladığımda Rasulullah (sav), konu ilgili vahyin gelmesi gecikince, eşi ile ayrılması hususunda istişare etmek üzere, Ali b. Ebu Tâlib ve Usame b. Zeyd'i ya­nına çağırmıştı. Usame, ehlibeyt için gönlün­de beslediği sevgiye işaret edip "ey Allah'ın Rasulü, vallahi ailen hakkında biz hayırdan başka bir şey bilmeyiz" dedi. Ali b. Ebu Tâlib'e gelince, o da "ey Allah'ın Rasulü, Allah sana darlık vermemiş ki. Onun dışında da bir sürü kadın var. Hizmetçiye de sorun, o size doğrusunu söyler" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav), Berîre'yi çağırıp "ey Berîre! Âise'de seni şüphelendirecek kötü bir şey gördün mü?" diye sordu. Berîre de "Hayır görmedim. Seni hak Peygamber olarak gönderen Al­lah'a yemin ederim ki, benim onda görebildiğim en büyük kusur; küçük yaşta bir kadınken hamur yoğurduğu sırada uyuyakalması, ardından evin koyunun gelip hamuru yemesidir" dedi.

Rasulullah o gün (mescitte) ayağa kalkıp bir hutbe verdi ve Abdullah b. Übey b. Selûl'ün, iftirasından dolayı cezalandırılmasını isteyerek şöyle buyurdu: "Eşim hakkında (iftira ederek) bana eziyet eden bir şahsı cezalandırma konusunda kim bana yardım eder? Vallahi ben, eşim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Yine bir adamın ismini ortaya attılar ki, bu kişi hakkında da ben hayır­dan başka bir şey bilmiyorum. Bu kimse, yanında ben olmadan, eşimin yanına girmiş değil." Bunun üzerine Bunun üzerine Sa'd b. Muâz ayağa kalkıp "ey Allah'ın Rasulü, vallahi sana ben yardım edeceğim. Eğer bu adam Evs Kabilesinden ise biz onun boynunu vururuz. Eğer Hazrecli kardeşlerimizden ise, ne yapmak lazımsa Sen emredersin, biz de emrini yerine getiririz" dedi. Ardından Hazrec Kabilesinin reisi olan Sa'd b. Ubâde ayağa kalktı ve iyi bir insan olmasına rağmen kabile taassubunun etkisiyle "yalan söylüyorsun. Allah'ın varlığına yemin ederim ki, sen onu öldüremezsin, öldürmeye de gücün yetmez" dedi. Hemen peşinden Useyd b. Hudayr ayağa kalka­rak "Allah'ın varlığına yemin ederim ki, sen yalan söy­lüyorsun. Vallahi biz elbette onu öldürürüz. Sen muhakkak müna­fıksın ki, münafıklar adına mücadele ediyorsun" karşılığını verdi. Böylece Evs ve Hazrec kabileleri ayaklandı, hatta Rasulullah (sav) henüz daha minberden inmemişken birbir­lerinin üzerine yürüdüler. Hz. Peygamber (sav) hemen minberden inip bunları yumuşak bir üslup ile yatıştırdı, kendisi de sükût buyurdu.

Ben, gün boyu ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne gözüme uyku girdi. Sabahleyin babam ve anam yanıma geldi. Ben bu şekilde iki gece, bir gün ağladım. Hatta ağlamaktan ciğerim par­çalanacak sandım. Ben ebeveynim yanımda otururken ağladığım bir sırada Ensâr'dan bir kadın gelip yanıma girmek için izin istedi, ben de izin verdim. O da oturup benimle birlikte ağladı. Biz bu durumdayken Rasulullah (sav) içeriye girdi, gelip yanıma oturdu. Halbuki hakkımda dedikodu başladığı günden beri ya­nımda oturmamıştı. Rasulullah (sav) bir ay beklediği halde kendisine hakkımda bir şey vahyolunmamıştı. Âişe devamla şöyle dedi: Rasulullah (sav) kelime-i şahadet getirdikten sonra "ey Âişe, hakkında şöyle şöyle sözler kulağıma geldi. Eğer sen bu iddialardan beri isen, yakında Allah seni temize çıkarır. Yok eğer böyle bir günaha düştünse Allah'tan af dile ve Allah'a tevbe et. Çünkü kul, günahını itiraf edip tevbe edince Allah da ona af eder" dedi. Âişe devamla dedi ki: Rasulullah (sav) bu sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, hatta bir damla bile aktığını hissetmedim. Hemen babama dönüp "Allah Rasulü'ne benim adıma cevap ver" dedim. Babam "vallahi, Rasulullah'a (sav) ne diyeceğimi bilmiyorum" dedi. Anneme dönüp "benim adıma, Rasulullah'ın söylediği söze cevap ver" dedim. O da "vallahi ben de Rasulullah'a ne diyeceğimi bilmiyorum" dedi. Âişe devamla dedi ki: Ben de küçük yaşta bir kadındım. Kur'an'dan çok bir kısmını (ezberden) okuyamıyordum- Bu sebepten ben şöyle dedim: "Vallahi ben anladım ki, siz insanların dedikodusunu işittiniz, o sizin içinizde karşılık buldu ve siz bu söze inanıp tasdik ettiniz. Şimdi ben size 'ben beriyim' desem -ki zaten Allah benim beri oldu­ğumu bilmektedir-, siz bana inanmazsınız. Eğer ben si­ze bu işi itiraf etsem -ki zaten Allah benim beri oldu­ğumu bilmektedir-, siz bana inanacaksınız. Vallahi aramızdaki bu durumu ancak Yusuf'un babasının durumuna benzetiyorum. Yusuf'un kardeşleri, Yusuf'un gömleği üzerinde yalan bir kan lekesi getirdikleri zaman, Yakup, oğullarına 'فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ (Artık bana düşen güzel bir sabırdır. Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak ise, ancak Allah'tır -Yûsuf, 18) demişti."

Sonra Allah'ın beni temize çıkarmasını umarak yatağıma doğru uzandım. Ancak vallahi Allah'ın hak­kımda bir ayet indireceğini sanmıyordum. Benimle ilgili bir işin Kur'an'da konuşulacak kadar, kendimin değerli olduğumu düşünmüyordum. Sadece Rasulullah'ın bir rüya görmesini ve Allah'ın beni o rüya ile temize çıkarmasını umuyordum. Vallahi Rasulullah henüz daha yerinden kalkmamıştı ve oradakilerden hiçbiri odadan çıkmamıştı ki Allah Rasulü'ne vahiy geldi. Vahyin ağırlık ve şiddetinden kış günlerinde terlemek gibi vahiy işaretleri onu kapladı. Vahyin inmesi bittiğinde, Hz. Peygamber (sav) gülümsüyordu. Bana ilk söylediği söz şu oldu: "ey Âişe, Allah'a hamd et, Allah seni kesin olarak temize çıkardı." Bunun üzerine annem bana "Kalk Rasulullah'a teşekkür et" dedi. Ben "Hayır, ben O'na kalkmam. Ben yalnız Allah'a hamd ederim" dedim.

İşte Yüce Allah, şu ayetleri indirdi: "O iftirayı atanlar içinizden bir gruptur. Bunun sizin için kötü olduğunu sanmayın, aksine bu hakkınızda hayırlıdır. Onların her biri işlediği günahı yüklenecektir. İçlerinden günahın büyüğünü üstlenen için ise büyük bir azap vardır. Bunu işittiğiniz zaman mümin erkekler ve kadınların birbiri hakkında hüsn-i zan beslemeleri ve “Bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi? Bu iddialarına dört şahit getirseler ya! Bu sayıda şahit getiremiyorlarsa onlar, Allah nezdinde yalancıların ta kendileridir. Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın lütfu ve rahmeti hep sizinle olmasaydı içine daldığınız günah yüzünden size büyük bir azap gelecekti. Çünkü siz, iftirayı dilden dile yayıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi ağızlarınızla söylüyorsunuz; bunu da önemsiz sanıyorsunuz; halbuki Allah katında o büyük bir şeydir. O kulağınıza geldiğinde “Bunu konuşmak bize yakışmaz, fesübhânallah, bu apaçık bir iftiradır” deseydiniz ya! Eğer gerçek müminlerseniz Allah size, bir daha asla böyle bir şey yapmamanızı öğütlüyor. Allah size ayetleri açıklıyor; Allah ilim ve hikmet sahibidir. Müminler arasında ahlâksızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve ahirette can yakıcı bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Ya Allah’ın size lütfu ve rahmeti ulaşmasaydı, ya Allah çok şefkatli, çok merhametli olmasaydı! Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytana ayak uydurursa bilsin ki, o edepsizliği ve kötülüğü emreder. Allah’ın lutfu ve rahmeti sizinle olmasaydı içinizden hiçbir kimse günahtan asla arınamazdı, fakat Allah dilediğini arındırır; Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir." (Nur 11-21)

Allah benim beratım hakkında bu ayetleri indirince babam Ebu Bekir, hısımlığından ve fakirliğinden dolayı yardım etmekte bulundu­ğu Mıstah b. Usâse için "Âişe'ye attığı bu iftiradan sonra vallahi ben de Mıstah'a bir şey vermem" diye yemin etti. Bunun üzerine Yüce Allah "İçinizden yardım sever ve zengin olanlar akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere artık bir şey vermeyeceğiz diye yemin etmesinler. Bağışlasınlar, hoş görsünler; Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir." (Nur, 22) ayetini indirdi. Bu ayetin inmesi üzerine Ebu Bekir "vallahi ben, Allah'ın beni mağfiret etmesini muhakkak seve­rim" dedi ve Mıstah'a yaptığı yardıma devam etti.

Rasulullah (sav), Zeynep bt. Cahş'a da "ey Zeynep! Âişe hakkında ne biliyorsun, ne gördün?" diyerek benim durumumu sorduğunda Zeynep "Ey Allah'ın Rasulü, ben kulağımı, gözümü muhafaza ederim. Vallahi ben Âişe hakkında hayırdan başka bir şey bilmem" dedi. Âişe der ki: Zeynep (Peygamber'in kadınları arasında gü­zelliği ve Peygamber'in yanındaki konumu bakımından) benim rakibimdi. Fakat Allah onu takvası sebebiyle (iftiracılara katılmaktan) korudu.

Bize Fulayh, ona Hişâm b. Urve, ona Urve, ona da Âişe ve Abdullah b. Zübeyir bu hadisin benzerini rivayet etmiştir.

Bize Fulayh, ona Rabîa b. Ebu Abdurrahman ve Yahya ibn Saîd, onlara da Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir bu hadisn benzerini rivayet etmiştir.


    Öneri Formu
280295 B002661-2 Buhari, Şehâdât, 15

Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Abdülvehhab; (T) Bana Halife, ona Abdülvehhab, ona Habib el-Muallim, ona Atâ, ona da Câbir b. Abdullah şöyle söylemiştir:
Nebi (sav) ve ashabı hac niyetiyle ihrama girdi. İçlerinden Nebi'nin (sav) ve Talha'nın dışında hiç kimsenin yanında bir kurbanlık yoktu. Hz. Ali de yanında bir kurbanlık ile birlikte Yemen'den geldi ve Nebi (sav) hangi niyetle ihrama girdiyse ben de o niyetle ihrama girdim, dedi. Nebi (sav) ashabından beraberinde kurbanlık bulunmayanlara niyetlerini umre niyetine çevirmelerini, tavaf etmelerini, sonra da saçlarını kısaltıp ihramdan çıkmalarını emretti. Bu sefer onlar, herhangi birimizin erkeklik organından (meni) damlamakta iken Mina'ya mı gideceğiz? dediler. Bu söylenenler Nebi'ye (sav) ulaşınca O, şöyle buyurdu:
"Yaşadığımız aynı durumlarla gelecekte karşılaşsam ben hedy kurbanı getirmem. Yanımda kurbanlık bulunmasaydı ihramdan da kesinlikle çıkardım."
(Bu sırada) Hz. Aişe hayız oldu. Beyt'i tavaf etmenin dışında hac ibadetlerinin hepsini yerine getirdi. Ay halinden temizlendikten sonra Beyt'i tavaf etti. Ey Allah'ın Rasulü, sizler bir hac ve bir umre yapmış olarak döneceksiniz. Ben ise sadece bir hac yapmış olarak döneceğim deyince, Allah Rasulü "Abdurrahman b. Ebu Bekir'e Âişe ile beraber Tenim'e gitmelerini emretti." Böylece o da hacdan sonra bir umre yapmış oldu.


    Öneri Formu
278755 B001651-2 Buhari, Hac, 81

Bize Adem, ona Şu'be (T); yine bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Seleme, ona Süveyd b. Ğafele şöyle demiştir:

Ubeyy b. Ka'b (ra) karşılaştım, bana şöyle dedi: Ben bir kese (bulup) aldım; içinde yüz dinar vardı. hemen Peygamber'e (sav) getirdim. O da bana "Onu bir sene boyunca ilan et" buyurdu. Ben de bu keseyi bir sene boyunca ilân ettim. Fakat onu tanıyan kimseye tesadüf etmedim. Sonra Peygamber'e geldim. Hz. Pey­gamber (sav) "Bir sene daha bildir" buyurdu. Onu bir sene daha ilân ettim. Fakat sahibini bulamadım. Sonra üçüncü defa Peygamber'e geldim. Bu sefer Hz. Peygamber (sav) "Bu paranın kesesini, sayısını ve kese­nin ağız bağını iyi koru. Sahibi gelirse keseyi ona ver, gelmezse ondan yararlan" buyurdu. Ben de ondan faydalandım.

Ravi (Şu'be) der ki: Daha sonra onunla (Suveyd b. Ğafele ile) Mekke'de karşılaştım bana "ilanın üç yıl mı, yoksa bir yıl mı olduğunu tam bilmiyorum."


    Öneri Formu
280122 B002426-2 Buhari, Lukata, 1