Bize Ebu Küreyb ve Muhammed b. Râfi, onlara Zeyd b. Habbâb, ona Abdurrahman b. Sâbit b. Sevbân, ona Abdullah b. Fadl, ona Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rec, ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlullah (sav), tüm organlarını ikişer sefer yıkayarak abdest almıştır."
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece İbn Sevbân’ın Abdullah b. Fadl’dan aldığı tarikle bilmekteyiz. Bunun da isnadı hasen sahihtir.
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Hemmâm, Âmir el Ahvel’den, o Atâ’dan, o da Ebu Hüreyre’den şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlullah (sav) abdest organlarını üçer defa yıkayarak abdest almıştır."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280834, T000043-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ قَالاَ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ حُبَابٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ ثَابِتِ بْنِ ثَوْبَانَ قَالَ حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْفَضْلِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ هُرْمُزَ هُوَ الأَعْرَجُ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم تَوَضَّأَ مَرَّتَيْنِ مَرَّتَيْنِ . قَالَ أَبُو عِيسَى وَفِى الْبَابِ عَنْ جَابِرٍ . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ لاَ نَعْرِفُهُ إِلاَّ مِنْ حَدِيثِ ابْنِ ثَوْبَانَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْفَضْلِ وَهُوَ إِسْنَادٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . قَالَ أَبُو عِيسَى وَقَدْ رَوَى هَمَّامٌ عَنْ عَامِرٍ الأَحْوَلِ عَنْ عَطَاءٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم تَوَضَّأَ ثَلاَثًا ثَلاَثًا » .
Tercemesi:
Bize Ebu Küreyb ve Muhammed b. Râfi, onlara Zeyd b. Habbâb, ona Abdurrahman b. Sâbit b. Sevbân, ona Abdullah b. Fadl, ona Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rec, ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlullah (sav), tüm organlarını ikişer sefer yıkayarak abdest almıştır."
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece İbn Sevbân’ın Abdullah b. Fadl’dan aldığı tarikle bilmekteyiz. Bunun da isnadı hasen sahihtir.
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Hemmâm, Âmir el Ahvel’den, o Atâ’dan, o da Ebu Hüreyre’den şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlullah (sav) abdest organlarını üçer defa yıkayarak abdest almıştır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tahâret 33, 1/62
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Abdullah b. Fadl el-Kuraşi (Abdullah b. Fadl b. Abbas b. Rabî'a b. Haris)
4. Abdurrahman b. Sabit el-Ansî (Abdurrahman b. Sabit b. Sevban)
5. Ebu Huseyin Zeyd b. Hubab et-Temimi (Zeyd b. Hubab b. Reyyan)
6. Muhammed b. Râfi' el-Kuşeyrî (Muhammed b. Râfi' b. Sabur)
Konular:
Abdest, alınış şekli
KTB, ABDEST
Bize İbrahim b. Musa, ona İsa, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Hz. Âişe (r.anha) “Hz. Peygamber'e (sav)'e sihir yapıldı” demiştir. Ve yine Leys der ki: Hişâm'ın, babasından işitip muhafaza ettiği ve bana yazdığına göre Âişe şöyle demiştir:
Peygamber'e (sav) sihir yapılmıştı. Hatta Peygamber (sav) bazı yapmadığı şeyleri sanki yapmış gibi sanıyordu. Nihayet günün birinde tekrar tekrar dua etti. Sonra bana şöyle buyurdu: "Bildin mi? Allah bana şifa olacak şeyi bildirdi. Bana iki kişi geldi, biri başucumda, diğeri ayak ucumda oturdu ve biri diğerine “bu kişinin hastalığı nedir?” diye sordu. O da “sihir yapılmıştır” diye cevap verdi. Bu sefer “kim sihir yapmıştır?” diye sordu. Diğeri “Lebîd b. A'sam” diye cevap verdi. O kişi “bu sihir ne ile yapılmıştır?” diye sordu. Diğeri de “bir tarak, saç ve sakal tarantısı, erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile” diye cevap verdi. Adam “nerede yapılmıştır?” diye sordu. Diğeri “Zervân Kuyusu'nda” diye cevap verdi."
Sonra Peygamber (sav) çıkıp bu kuyuya gitti. Sonra dönüp geldiğinde Âişe'ye "Kuyunun etrafındaki hurma ağacının uçları, Şeytanların başları gibidir" buyurdu. Bunun üzerine ben “Sen o sihri çıkardın mı?” diye sordum. Rasulullah (sav) "hayır çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifa vermiştir. Bir de o sihri çıkarıp çözmekle halk arasında sihir şerrinin yayılmasından endişe ettim. Sonra (emrimle) o kuyu kapatılıp gömüldü" buyurdu.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280591, B003268-2
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا عِيسَى عَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - قَالَتْ سُحِرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم . وَقَالَ اللَّيْثُ كَتَبَ إِلَىَّ هِشَامٌ أَنَّهُ سَمِعَهُ وَوَعَاهُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ سُحِرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم حَتَّى كَانَ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ أَنَّهُ يَفْعَلُ الشَّىْءَ وَمَا يَفْعَلُهُ ، حَتَّى كَانَ ذَاتَ يَوْمٍ دَعَا وَدَعَا ، ثُمَّ قَالَ « أَشَعَرْتِ أَنَّ اللَّهَ أَفْتَانِى فِيمَا فِيهِ شِفَائِى أَتَانِى رَجُلاَنِ ، فَقَعَدَ أَحَدُهُمَا عِنْدَ رَأْسِى وَالآخَرُ عِنْدَ رِجْلَىَّ ، فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِلآخَرِ مَا وَجَعُ الرَّجُلِ قَالَ مَطْبُوبٌ . قَالَ وَمَنْ طَبَّهُ قَالَ لَبِيدُ بْنُ الأَعْصَمِ . قَالَ فِى مَاذَا قَالَ فِى مُشُطٍ وَمُشَاقَةٍ وَجُفِّ طَلْعَةٍ ذَكَرٍ . قَالَ فَأَيْنَ هُوَ قَالَ فِى بِئْرِ ذَرْوَانَ » . فَخَرَجَ إِلَيْهَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ لِعَائِشَةَ حِينَ رَجَعَ « نَخْلُهَا كَأَنَّهَا رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ » . فَقُلْتُ اسْتَخْرَجْتَهُ فَقَالَ « لاَ أَمَّا أَنَا فَقَدْ شَفَانِى اللَّهُ ، وَخَشِيتُ أَنْ يُثِيرَ ذَلِكَ عَلَى النَّاسِ شَرًّا ، ثُمَّ دُفِنَتِ الْبِئْرُ » .
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona İsa, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Hz. Âişe (r.anha) “Hz. Peygamber'e (sav)'e sihir yapıldı” demiştir. Ve yine Leys der ki: Hişâm'ın, babasından işitip muhafaza ettiği ve bana yazdığına göre Âişe şöyle demiştir:
Peygamber'e (sav) sihir yapılmıştı. Hatta Peygamber (sav) bazı yapmadığı şeyleri sanki yapmış gibi sanıyordu. Nihayet günün birinde tekrar tekrar dua etti. Sonra bana şöyle buyurdu: "Bildin mi? Allah bana şifa olacak şeyi bildirdi. Bana iki kişi geldi, biri başucumda, diğeri ayak ucumda oturdu ve biri diğerine “bu kişinin hastalığı nedir?” diye sordu. O da “sihir yapılmıştır” diye cevap verdi. Bu sefer “kim sihir yapmıştır?” diye sordu. Diğeri “Lebîd b. A'sam” diye cevap verdi. O kişi “bu sihir ne ile yapılmıştır?” diye sordu. Diğeri de “bir tarak, saç ve sakal tarantısı, erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile” diye cevap verdi. Adam “nerede yapılmıştır?” diye sordu. Diğeri “Zervân Kuyusu'nda” diye cevap verdi."
Sonra Peygamber (sav) çıkıp bu kuyuya gitti. Sonra dönüp geldiğinde Âişe'ye "Kuyunun etrafındaki hurma ağacının uçları, Şeytanların başları gibidir" buyurdu. Bunun üzerine ben “Sen o sihri çıkardın mı?” diye sordum. Rasulullah (sav) "hayır çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifa vermiştir. Bir de o sihri çıkarıp çözmekle halk arasında sihir şerrinin yayılmasından endişe ettim. Sonra (emrimle) o kuyu kapatılıp gömüldü" buyurdu.
Açıklama:
Rivayet muallaktır; Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Halk 11, 1/851
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
Konular:
Hz. Peygamber, korunmuşluğu
Sihir, sihir/büyü
Siyer, Hz. Peygamber'e sihir yapılması
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyub es-Sahtiyânî ve Kesir b. Kesir b. el-Muttalib b. Ebu Vedâa, (bu ikisinin her biri diğerine göre bazı fazlalıklar da zikrederek) onlara Said b. Cübeyr'in söylediğine göre İbn Abbas şöyle dedi: Kadınların bellerine ilk olarak kemer bağlamaları İsmail'in (as) annesi tarafından başlatılmıştır. O, Sare'nin izlerini görmemesi için kemer bağlamıştı. Sonra İbrahim, onu ve oğlu İsmail'i süt emzirmekte iken getirdi ve nihâyet onları Beyt'in yakınında, Mescidin üst tarafındaki Zemzem'in yukarısındaki büyük ağacın yanında bıraktı. O gün için Mekke'de hiç kimse yoktu, orada su da yoktu. Her ikisini orada bıraktı ve yanlarında içinde bir miktar hurma bulunan meşin bir çıkın ile bir miktar su bulunan bir kırba bırakmıştı. Sonra İbrahim gerisin geri dönüp giderken İsmail’in annesi de onu takip edip: Ey İbrahim, herhangi bir insanın ve hiçbir canlının bulunmadığı bu vadide bizi bırakıp mı gideceksin, dedi ve bu sözlerini ona birkaç defa tekrarladı. İbrahim ise ona dönüp bakmıyordu. İsmail'in annesi ona: Bunu sana emreden Allah mı, dedi. O, evet deyince, İsmail'in annesi: O takdirde O, bizi zayi etmez dedi, sonra geri döndü.
İbrahim ayrılıp gitti, nihayet onu göremeyecekleri o tepenin yanına gelince, yüzünü Beyt'e döndü, sonra da ellerini kaldırarak: 'Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes Evinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.' (İbrahim, 14/37) âyetini '…ve şükrederler umuduyla kendilerini bir takım meyvelerle rızıklandır.' (âyetinde zikredilen) o sözler ile dua etti.
İsmail'in annesi İsmail'i emzirmeye ve o suyu içmeye koyuldu, nihayet kırbadaki su bitince o da susadı, oğlu da susadı. Ona bakıp kıvranmakta olduğunu görünce, onu (dayanamadığı için bu halde) görmek istemediğinden kalkıp gitti. Kendisine bitişik yerde en yakın dağın Safa olduğunu gördüğü için o tepeye doğru gitti, sonra vadiye dönerek kimseyi görür mü diye baktı, sonra kimseyi göremeyince Safa'dan indi, vadiye ulaştığı zaman elbisesinin eteğini yukarı kaldırdı, sonra oldukça yorulmuş bir insanın koşuşu ile koştu. Nihayet vadiyi aştıktan sonra Merve’ye ulaştı, Merve’nin üzerinde de ayağa dikildi kimseyi görür mü diye baktı ama kimseyi göremedi. O bu işi yedi defa tekrar etti.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "İşte insanların Safa ve Merve tepesi arasında sa'y yapmaları (hac ve umrede) buradan gelmektedir."
İsmail'in annesi, Merve'nin üzerine çıkınca bir ses işitti. Kendi kendisini kast ederek: Sus, dedi. Sonra kulağını kabartıp işitmeye çalıştı, yine bir ses işitti, bu sefer: Sesini işittirmiş oldun, eğer imdadımıza yetişebilecek imkanın varsa (haydi bize yardım et), dedi. Ansızın meleğin Zemzemin bulunduğu yerde olduğunu görüverdi. Ayağının topuğu ile –yahut da: 'kanadı ile' dedi– su çıkıncaya kadar eşeledi. İsmail'in annesi de onun önünde çukur yaparak eliyle şöyle yaptı ve suyu eliyle avuçlayıp kırbasına doldurmaya başladı, kendisi avuçladıktan sonra da su kaynayıp coşuyordu.
İbn Abbas dedi ki, Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Allah İsmail'in (as) annesine rahmet etsin. Eğer Zemzemi (akması için) bırakmış olsaydı, o zaman Zemzem gürül gürül akan bir pınar olurdu."
(İbn Abbas) devamla dedi ki: Hacer sudan içti ve çocuğunu da emzirdi. Melek ona: Kaybolmaktan korkmayın, şüphesiz şu çocuk ve onun babası Allah'ın evini burada bina edeceklerdir ve elbette Allah, ehlini zayi etmez, dedi. Beyt'in yeri, yerden yüksekçe bir tepe gibi idi. Seller onun üzerinden gelir, sağından solundan bir şeyler alır götürürdü. Cürhümlülerden yol arkadaşı bir takım kimseler onların bulunduğu yere gelinceye kadar durumu böyle idi –yahut da: Curhümlülerden bir aile halkı, dedi.- Bunlar Kedâ yolundan gelip Mekke'nin alt tarafında konakladılar, derken suyun bulunduğu yerde uçup dolaşan bir kuş gördüler ve: Şüphesiz bu kuş su üzerinde dönüp durmaktadır. Ama biz bu vadiyi bildik bileli burada su yoktur, dediler. Bunun için kendi adlarına bir ya da iki kişi gönderdiler, derken onlar su ile karşılaştıkları için geri dönerek onlara suyun haberini verdiler. Bu sefer onlar da (yanlarına) geldiler.
(İbn Abbas devamla) dedi ki: İsmail’in annesi de suyun yanında bulunuyordu. Curhümlüler: Senin bulunduğun bu yerde bizim konaklamamıza izin verir misin? dediler. O: Evet fakat suda sizin bir hakkınız yok dedi, onlar da: Olur dediler.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Bu durum insanlarla ünsiyeti seven İsmail'in annesinin de hoşuna gitmişti."
Derken Cürhümlüler orada indi ve yakınlarına haber göndererek onlar da onlarla birlikte oraya indiler. Hatta sonunda orada, onlardan birkaç hane halkı dahi oldu. Çocuk gençlik çağına geldi, onlardan Arapçayı öğrendi, gençlik çağına geldiğinde onların da hoşuna gitti ve onu beğendiler. Yaşı olgunlaşınca aralarından bir hanım ile onu evlendirdiler. İsmail'in annesi de vefat etti. İsmail evlendikten sonra, İbrahim gelip orada bıraktıklarının durumunu görmek istedi. Fakat geldiğinde İsmail'i bulamadı. Hanımına İsmail'i sorunca, hanımı: Bizim için bir şeyler aramak üzere çıktı, dedi. Sonra ona, geçimlerine ve durumlarına dair soru sorunca, hanımı: Çok kötü bir haldeyiz, darlık ve sıkıntı içindeyiz deyip ona şikayette bulundu. İbrahim: Kocan geldiği zaman benden ona selam söyle ve kendisine kapısının eşiğini değiştirmesini söyle, dedi.
İsmail gelince bir şeyler sezer gibi oldu ve 'Yanınıza kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize şu şu evsafta yaşlı bir zat geldi, bize seni sordu, ben de ona durumu haber verdim. Bana geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona bizim zorluk ve sıkıntı içinde olduğumuzu bildirdim' dedi. İsmail, 'Peki sana herhangi bir şey tavsiye etti mi?' Eşi, 'Evet, bana sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi' dedi.
İsmail, 'O benim babamdır, bana senden ayrılmamı emretti. Haydi ailenin yanına git' diyerek onu boşadı. Onlardan bir başka kadın ile evlendi. İbrahim Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. Ondan sonra yanlarına geldi, yine oğlunu bulamayınca hanımının yanına girdi, hanımına kocasını sordu. Hanımı, 'Bizim için bir şeyler bulmaya çıktı' dedi. İbrahim, 'Nasılsınız' diyerek geçimlerini, durumlarını sordu. Kadın, 'Biz hayır içindeyiz, bolluk içindeyiz' diyerek Allah'a hamd ve senada bulundu. Peki, ne yersiniz? dedi. Kadın, 'Et' dedi. Ne içersiniz? dedi. Kadın, 'Su' dedi. İbrahim: 'Allah'ım, onlar için eti de suyu da bereketlendir' dedi.
Nebi (sav): "O gün için onların taneli yiyecekleri yoktu, eğer taneli yiyecekleri de olsaydı onun için de onlara dua ederdi." buyurdu.
İbn Abbas dedi ki; Bu sebeple Mekke'den başka bir yerde bir kimse yalnızca bunlarla beslenecek olursa, bunlar ona (bünyesine) kesinlikle uygun gelmez.
(Hz. İbrahim) dedi ki, 'Kocan gelecek olursa benden ona selam söyle ve ona kapısının eşiğini sağlamlaştırmasını emret.' İsmail geldiğinde, 'Size kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize görünüşü güzel bir yaşlı zat geldi' deyip, ondan övgüyle söz etti. Bana seni sordu, ben de ona haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona ben de hayırlı bir şekilde haber verdim. (İsmail): 'Sana bir şey tavsiye etti mi?' dedi. Eşi, 'Evet, o sana selam söyledi ve sana kapının eşiğini sağlamlaştırmanı emrediyor' dedi. İsmail, 'O, benim babamdır, eşik de sensin. Seni nikâhım altında tutmamı bana emretmiş oldu' dedi.
Bundan sonra yine Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. İsmail Zemzemin yakınında büyükçe bir ağacın altında kendisi için okları düzeltirken, onu görünce onun için ayağa kalktı ve bir babanın evladına, bir evladın da babasına davrandığı şekilde davrandı. Sonra 'Ey İsmail, Allah bana bir husus emretti' dedi. İsmail, 'O halde sen de Rabbinin emrettiğini yap' dedi. İbrahim, 'Bana yardımcı olur musun?' dedi. İsmail, 'Yardımcı olurum' dedi. İbrahim, 'Allah bana burada bir ev bina etmemi emretti' deyip çevresindekilere göre yüksekçe bir kum tepeciğine işaret etti.
(İbn Abbas) dedi ki: İşte o vakit her ikisi evin temellerini yükseltemeye başladılar. İsmail taş getiriyor, İbrahim de bina ediyordu. Nihayet bina yükselince bu bildik taşı (hacer-i esved) getirdi ve önüne koydu. İbrahim de onun üzerine çıkarak binayı yaptı. İsmail ona taş uzatıyordu. Bu arada her ikisi de: 'Rabbimiz bizden kabul buyur, çünkü sen şüphesiz her şeyi işiten her şeyi bilensin' (Bakara, 2/127) diyorlardı.
(İbn Abbas) devamla dedi ki, 'Böylelikle her ikisi de Evin dört bir tarafını dolaşarak binayı yükseltmeye devam ederlerken 'Rabbimiz, bizden kabul buyur, çünkü şüphesiz sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.' diyorlardı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280638, B003364-2
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ أَيُّوبَ السَّخْتِيَانِىِّ وَكَثِيرِ بْنِ كَثِيرِ بْنِ الْمُطَّلِبِ بْنِ أَبِى وَدَاعَةَ ، يَزِيدُ أَحَدُهُمَا عَلَى الآخَرِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ أَوَّلَ مَا اتَّخَذَ النِّسَاءُ الْمِنْطَقَ مِنْ قِبَلِ أُمِّ إِسْمَاعِيلَ ، اتَّخَذَتْ مِنْطَقًا لَتُعَفِّىَ أَثَرَهَا عَلَى سَارَةَ ، ثُمَّ جَاءَ بِهَا إِبْرَاهِيمُ ، وَبِابْنِهَا إِسْمَاعِيلَ وَهْىَ تُرْضِعُهُ حَتَّى وَضَعَهُمَا عِنْدَ الْبَيْتِ عِنْدَ دَوْحَةٍ ، فَوْقَ زَمْزَمَ فِى أَعْلَى الْمَسْجِدِ ، وَلَيْسَ بِمَكَّةَ يَوْمَئِذٍ أَحَدٌ ، وَلَيْسَ بِهَا مَاءٌ ، فَوَضَعَهُمَا هُنَالِكَ ، وَ وَضَعَ عِنْدَهُمَا جِرَابًا فِيهِ تَمْرٌ وَسِقَاءً فِيهِ مَاءٌ ، ثُمَّ قَفَّى إِبْرَاهِيمُ مُنْطَلِقًا فَتَبِعَتْهُ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ فَقَالَتْ يَا إِبْرَاهِيمُ أَيْنَ تَذْهَبُ وَتَتْرُكُنَا بِهَذَا الْوَادِى الَّذِى لَيْسَ فِيهِ إِنْسٌ وَلاَ شَىْءٌ فَقَالَتْ لَهُ ذَلِكَ مِرَارًا ، وَجَعَلَ لاَ يَلْتَفِتُ إِلَيْهَا فَقَالَتْ لَهُ آللَّهُ الَّذِى أَمَرَكَ بِهَذَا قَالَ نَعَمْ . قَالَتْ إِذًا لاَ يُضَيِّعُنَا . ثُمَّ رَجَعَتْ ، فَانْطَلَقَ إِبْرَاهِيمُ حَتَّى إِذَا كَانَ عِنْدَ الثَّنِيَّةِ حَيْثُ لاَ يَرَوْنَهُ اسْتَقْبَلَ بِوَجْهِهِ الْبَيْتَ ، ثُمَّ دَعَا بِهَؤُلاَءِ الْكَلِمَاتِ وَرَفَعَ يَدَيْهِ ، فَقَالَ ( رَبَّنَا إِنِّى أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِى بِوَادٍ غَيْرِ ذِى زَرْعٍ ) حَتَّى بَلَغَ ( يَشْكُرُونَ ) . وَجَعَلَتْ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ تُرْضِعُ إِسْمَاعِيلَ ، وَتَشْرَبُ مِنْ ذَلِكَ الْمَاءِ ، حَتَّى إِذَا نَفِدَ مَا فِى السِّقَاءِ عَطِشَتْ وَعَطِشَ ابْنُهَا ، وَجَعَلَتْ تَنْظُرُ إِلَيْهِ يَتَلَوَّى - أَوْ قَالَ يَتَلَبَّطُ - فَانْطَلَقَتْ كَرَاهِيَةَ أَنْ تَنْظُرَ إِلَيْهِ ، فَوَجَدَتِ الصَّفَا أَقْرَبَ جَبَلٍ فِى الأَرْضِ يَلِيهَا ، فَقَامَتْ عَلَيْهِ ثُمَّ اسْتَقْبَلَتِ الْوَادِىَ تَنْظُرُ هَلْ تَرَى أَحَدًا فَلَمْ تَرَ أَحَدًا ، فَهَبَطَتْ مِنَ ، الصَّفَا حَتَّى إِذَا بَلَغَتِ الْوَادِىَ رَفَعَتْ طَرَفَ دِرْعِهَا ، ثُمَّ سَعَتْ سَعْىَ الإِنْسَانِ الْمَجْهُودِ ، حَتَّى جَاوَزَتِ الْوَادِىَ ، ثُمَّ أَتَتِ الْمَرْوَةَ ، فَقَامَتْ عَلَيْهَا وَنَظَرَتْ هَلْ تَرَى أَحَدًا ، فَلَمْ تَرَ أَحَدًا ، فَفَعَلَتْ ذَلِكَ سَبْعَ مَرَّاتٍ - قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " فَذَلِكَ سَعْىُ النَّاسِ بَيْنَهُمَا " . - فَلَمَّا أَشْرَفَتْ عَلَى الْمَرْوَةِ سَمِعَتْ صَوْتًا ، فَقَالَتْ صَهٍ . تُرِيدَ نَفْسَهَا ، ثُمَّ تَسَمَّعَتْ ، فَسَمِعَتْ أَيْضًا ، فَقَالَتْ قَدْ أَسْمَعْتَ ، إِنْ كَانَ عِنْدَكَ غِوَاثٌ . فَإِذَا هِىَ بِالْمَلَكِ ، عِنْدَ مَوْضِعِ زَمْزَمَ ، فَبَحَثَ بِعَقِبِهِ - أَوْ قَالَ بِجَنَاحِهِ - حَتَّى ظَهَرَ الْمَاءُ ، فَجَعَلَتْ تُحَوِّضُهُ وَتَقُولُ بِيَدِهَا هَكَذَا ، وَجَعَلَتْ تَغْرِفُ مِنَ الْمَاءِ فِى سِقَائِهَا ، وَهْوَ يَفُورُ بَعْدَ مَا تَغْرِفُ - قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " يَرْحَمُ اللَّهُ أُمَّ إِسْمَاعِيلَ لَوْ تَرَكَتْ زَمْزَمَ - أَوْ قَالَ لَوْ لَمْ تَغْرِفْ مِنَ الْمَاءِ - لَكَانَتْ زَمْزَمُ عَيْنًا مَعِينًا " . - قَالَ فَشَرِبَتْ وَأَرْضَعَتْ وَلَدَهَا ، فَقَالَ لَهَا الْمَلَكُ لاَ تَخَافُوا الضَّيْعَةَ ، فَإِنَّ هَا هُنَا بَيْتَ اللَّهِ ، يَبْنِى هَذَا الْغُلاَمُ ، وَأَبُوهُ ، وَإِنَّ اللَّهَ لاَ يُضِيعُ أَهْلَهُ . وَكَانَ الْبَيْتُ مُرْتَفِعًا مِنَ الأَرْضِ كَالرَّابِيَةِ ، تَأْتِيهِ السُّيُولُ فَتَأْخُذُ عَنْ يَمِينِهِ وَشِمَالِهِ ، فَكَانَتْ كَذَلِكَ ، حَتَّى مَرَّتْ بِهِمْ رُفْقَةٌ مِنْ جُرْهُمَ - أَوْ أَهْلُ بَيْتٍ مِنْ جُرْهُمَ - مُقْبِلِينَ مِنْ طَرِيقِ كَدَاءٍ فَنَزَلُوا فِى أَسْفَلِ مَكَّةَ ، فَرَأَوْا طَائِرًا عَائِفًا . فَقَالُوا إِنَّ هَذَا الطَّائِرَ لَيَدُورُ عَلَى مَاءٍ ، لَعَهْدُنَا بِهَذَا الْوَادِى وَمَا فِيهِ مَاءٌ ، فَأَرْسَلُوا جَرِيًّا أَوْ جَرِيَّيْنِ ، فَإِذَا هُمْ بِالْمَاءِ ، فَرَجَعُوا فَأَخْبَرُوهُمْ بِالْمَاءِ ، فَأَقْبَلُوا ، قَالَ وَأُمُّ إِسْمَاعِيلَ عِنْدَ الْمَاءِ فَقَالُوا أَتَأْذَنِينَ لَنَا أَنْ نَنْزِلَ عِنْدَكِ فَقَالَتْ نَعَمْ ، وَلَكِنْ لاَ حَقَّ لَكُمْ فِى الْمَاءِ . قَالُوا نَعَمْ . قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " فَأَلْفَى ذَلِكَ أُمَّ إِسْمَاعِيلَ ، وَهْىَ تُحِبُّ الإِنْسَ " فَنَزَلُوا وَأَرْسَلُوا إِلَى أَهْلِيهِمْ ، فَنَزَلُوا مَعَهُمْ حَتَّى إِذَا كَانَ بِهَا أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْهُمْ ، وَشَبَّ الْغُلاَمُ ، وَتَعَلَّمَ الْعَرَبِيَّةَ مِنْهُمْ ، وَأَنْفَسَهُمْ وَأَعْجَبَهُمْ حِينَ شَبَّ ، فَلَمَّا أَدْرَكَ زَوَّجُوهُ امْرَأَةً مِنْهُمْ ، وَمَاتَتْ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ ، فَجَاءَ إِبْرَاهِيمُ ، بَعْدَ مَا تَزَوَّجَ إِسْمَاعِيلُ يُطَالِعُ تَرِكَتَهُ ، فَلَمْ يَجِدْ إِسْمَاعِيلَ ، فَسَأَلَ امْرَأَتَهُ عَنْهُ فَقَالَتْ خَرَجَ يَبْتَغِى لَنَا . ثُمَّ سَأَلَهَا عَنْ عَيْشِهِمْ وَهَيْئَتِهِمْ فَقَالَتْ نَحْنُ بِشَرٍّ ، نَحْنُ فِى ضِيقٍ وَشِدَّةٍ . فَشَكَتْ إِلَيْهِ . قَالَ فَإِذَا جَاءَ زَوْجُكِ فَاقْرَئِى عَلَيْهِ السَّلاَمَ ، وَقُولِى لَهُ يُغَيِّرْ عَتَبَةَ بَابِهِ . فَلَمَّا جَاءَ إِسْمَاعِيلُ ، كَأَنَّهُ آنَسَ شَيْئًا ، فَقَالَ هَلْ جَاءَكُمْ مِنْ أَحَدٍ قَالَتْ نَعَمْ ، جَاءَنَا شَيْخٌ كَذَا وَكَذَا ، فَسَأَلَنَا عَنْكَ فَأَخْبَرْتُهُ ، وَسَأَلَنِى كَيْفَ عَيْشُنَا فَأَخْبَرْتُهُ أَنَّا فِى جَهْدٍ وَشِدَّةٍ . قَالَ فَهَلْ أَوْصَاكِ بِشَىْءٍ قَالَتْ نَعَمْ ، أَمَرَنِى أَنْ أَقْرَأَ عَلَيْكَ السَّلاَمَ ، وَيَقُولُ غَيِّرْ عَتَبَةَ بَابِكَ . قَالَ ذَاكِ أَبِى وَقَدْ أَمَرَنِى أَنْ أُفَارِقَكِ الْحَقِى بِأَهْلِكِ . فَطَلَّقَهَا ، وَتَزَوَّجَ مِنْهُمْ أُخْرَى ، فَلَبِثَ عَنْهُمْ إِبْرَاهِيمُ مَا شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ أَتَاهُمْ بَعْدُ ، فَلَمْ يَجِدْهُ ، فَدَخَلَ عَلَى امْرَأَتِهِ ، فَسَأَلَهَا عَنْهُ . فَقَالَتْ خَرَجَ يَبْتَغِى لَنَا . قَالَ كَيْفَ أَنْتُمْ وَسَأَلَهَا عَنْ عَيْشِهِمْ ، وَهَيْئَتِهِمْ . فَقَالَتْ نَحْنُ بِخَيْرٍ وَسَعَةٍ . وَأَثْنَتْ عَلَى اللَّهِ . فَقَالَ مَا طَعَامُكُمْ قَالَتِ اللَّحْمُ . قَالَ فَمَا شَرَابُكُمْ قَالَتِ الْمَاءُ . فَقَالَ اللَّهُمَّ بَارِكْ لَهُمْ فِى اللَّحْمِ وَالْمَاءِ . قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ يَوْمَئِذٍ حَبٌّ ، وَلَوْ كَانَ لَهُمْ دَعَا لَهُمْ فِيهِ " . قَالَ فَهُمَا لاَ يَخْلُو عَلَيْهِمَا أَحَدٌ بِغَيْرِ مَكَّةَ إِلاَّ لَمْ يُوَافِقَاهُ . قَالَ فَإِذَا جَاءَ زَوْجُكِ فَاقْرَئِى عَلَيْهِ السَّلاَمَ ، وَمُرِيهِ يُثْبِتُ عَتَبَةَ بَابِهِ ، فَلَمَّا جَاءَ إِسْمَاعِيلُ قَالَ هَلْ أَتَاكُمْ مِنْ أَحَدٍ قَالَتْ نَعَمْ أَتَانَا شَيْخٌ حَسَنُ الْهَيْئَةِ ، وَأَثْنَتْ عَلَيْهِ ، فَسَأَلَنِى عَنْكَ فَأَخْبَرْتُهُ ، فَسَأَلَنِى كَيْفَ عَيْشُنَا فَأَخْبَرْتُهُ أَنَّا بِخَيْرٍ . قَالَ فَأَوْصَاكِ بِشَىْءٍ قَالَتْ نَعَمْ ، هُوَ يَقْرَأُ عَلَيْكَ السَّلاَمَ ، وَيَأْمُرُكَ أَنْ تُثْبِتَ عَتَبَةَ بَابِكَ . قَالَ ذَاكِ أَبِى ، وَأَنْتِ الْعَتَبَةُ ، أَمَرَنِى أَنْ أُمْسِكَكِ . ثُمَّ لَبِثَ عَنْهُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ ، ثُمَّ جَاءَ بَعْدَ ذَلِكَ ، وَإِسْمَاعِيلُ يَبْرِى نَبْلاً لَهُ تَحْتَ دَوْحَةٍ قَرِيبًا مِنْ زَمْزَمَ ، فَلَمَّا رَآهُ قَامَ إِلَيْهِ ، فَصَنَعَا كَمَا يَصْنَعُ الْوَالِدُ بِالْوَلَدِ وَالْوَلَدُ بِالْوَالِدِ ، ثُمَّ قَالَ يَا إِسْمَاعِيلُ ، إِنَّ اللَّهَ أَمَرَنِى بِأَمْرٍ . قَالَ فَاصْنَعْ مَا أَمَرَكَ رَبُّكَ . قَالَ وَتُعِينُنِى قَالَ وَأُعِينُكَ . قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ أَمَرَنِى أَنْ أَبْنِىَ هَا هُنَا بَيْتًا . وَأَشَارَ إِلَى أَكَمَةٍ مُرْتَفِعَةٍ عَلَى مَا حَوْلَهَا . قَالَ فَعِنْدَ ذَلِكَ رَفَعَا الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ ، فَجَعَلَ إِسْمَاعِيلُ يَأْتِى بِالْحِجَارَةِ ، وَإِبْرَاهِيمُ يَبْنِى ، حَتَّى إِذَا ارْتَفَعَ الْبِنَاءُ جَاءَ بِهَذَا الْحَجَرِ فَوَضَعَهُ لَهُ ، فَقَامَ عَلَيْهِ وَهْوَ يَبْنِى ، وَإِسْمَاعِيلُ يُنَاوِلُهُ الْحِجَارَةَ ، وَهُمَا يَقُولاَنِ ( رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) . قَالَ فَجَعَلاَ يَبْنِيَانِ حَتَّى يَدُورَا حَوْلَ الْبَيْتِ ، وَهُمَا يَقُولاَنِ ( رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) .
Tercemesi:
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyub es-Sahtiyânî ve Kesir b. Kesir b. el-Muttalib b. Ebu Vedâa, (bu ikisinin her biri diğerine göre bazı fazlalıklar da zikrederek) onlara Said b. Cübeyr'in söylediğine göre İbn Abbas şöyle dedi: Kadınların bellerine ilk olarak kemer bağlamaları İsmail'in (as) annesi tarafından başlatılmıştır. O, Sare'nin izlerini görmemesi için kemer bağlamıştı. Sonra İbrahim, onu ve oğlu İsmail'i süt emzirmekte iken getirdi ve nihâyet onları Beyt'in yakınında, Mescidin üst tarafındaki Zemzem'in yukarısındaki büyük ağacın yanında bıraktı. O gün için Mekke'de hiç kimse yoktu, orada su da yoktu. Her ikisini orada bıraktı ve yanlarında içinde bir miktar hurma bulunan meşin bir çıkın ile bir miktar su bulunan bir kırba bırakmıştı. Sonra İbrahim gerisin geri dönüp giderken İsmail’in annesi de onu takip edip: Ey İbrahim, herhangi bir insanın ve hiçbir canlının bulunmadığı bu vadide bizi bırakıp mı gideceksin, dedi ve bu sözlerini ona birkaç defa tekrarladı. İbrahim ise ona dönüp bakmıyordu. İsmail'in annesi ona: Bunu sana emreden Allah mı, dedi. O, evet deyince, İsmail'in annesi: O takdirde O, bizi zayi etmez dedi, sonra geri döndü.
İbrahim ayrılıp gitti, nihayet onu göremeyecekleri o tepenin yanına gelince, yüzünü Beyt'e döndü, sonra da ellerini kaldırarak: 'Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes Evinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.' (İbrahim, 14/37) âyetini '…ve şükrederler umuduyla kendilerini bir takım meyvelerle rızıklandır.' (âyetinde zikredilen) o sözler ile dua etti.
İsmail'in annesi İsmail'i emzirmeye ve o suyu içmeye koyuldu, nihayet kırbadaki su bitince o da susadı, oğlu da susadı. Ona bakıp kıvranmakta olduğunu görünce, onu (dayanamadığı için bu halde) görmek istemediğinden kalkıp gitti. Kendisine bitişik yerde en yakın dağın Safa olduğunu gördüğü için o tepeye doğru gitti, sonra vadiye dönerek kimseyi görür mü diye baktı, sonra kimseyi göremeyince Safa'dan indi, vadiye ulaştığı zaman elbisesinin eteğini yukarı kaldırdı, sonra oldukça yorulmuş bir insanın koşuşu ile koştu. Nihayet vadiyi aştıktan sonra Merve’ye ulaştı, Merve’nin üzerinde de ayağa dikildi kimseyi görür mü diye baktı ama kimseyi göremedi. O bu işi yedi defa tekrar etti.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "İşte insanların Safa ve Merve tepesi arasında sa'y yapmaları (hac ve umrede) buradan gelmektedir."
İsmail'in annesi, Merve'nin üzerine çıkınca bir ses işitti. Kendi kendisini kast ederek: Sus, dedi. Sonra kulağını kabartıp işitmeye çalıştı, yine bir ses işitti, bu sefer: Sesini işittirmiş oldun, eğer imdadımıza yetişebilecek imkanın varsa (haydi bize yardım et), dedi. Ansızın meleğin Zemzemin bulunduğu yerde olduğunu görüverdi. Ayağının topuğu ile –yahut da: 'kanadı ile' dedi– su çıkıncaya kadar eşeledi. İsmail'in annesi de onun önünde çukur yaparak eliyle şöyle yaptı ve suyu eliyle avuçlayıp kırbasına doldurmaya başladı, kendisi avuçladıktan sonra da su kaynayıp coşuyordu.
İbn Abbas dedi ki, Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Allah İsmail'in (as) annesine rahmet etsin. Eğer Zemzemi (akması için) bırakmış olsaydı, o zaman Zemzem gürül gürül akan bir pınar olurdu."
(İbn Abbas) devamla dedi ki: Hacer sudan içti ve çocuğunu da emzirdi. Melek ona: Kaybolmaktan korkmayın, şüphesiz şu çocuk ve onun babası Allah'ın evini burada bina edeceklerdir ve elbette Allah, ehlini zayi etmez, dedi. Beyt'in yeri, yerden yüksekçe bir tepe gibi idi. Seller onun üzerinden gelir, sağından solundan bir şeyler alır götürürdü. Cürhümlülerden yol arkadaşı bir takım kimseler onların bulunduğu yere gelinceye kadar durumu böyle idi –yahut da: Curhümlülerden bir aile halkı, dedi.- Bunlar Kedâ yolundan gelip Mekke'nin alt tarafında konakladılar, derken suyun bulunduğu yerde uçup dolaşan bir kuş gördüler ve: Şüphesiz bu kuş su üzerinde dönüp durmaktadır. Ama biz bu vadiyi bildik bileli burada su yoktur, dediler. Bunun için kendi adlarına bir ya da iki kişi gönderdiler, derken onlar su ile karşılaştıkları için geri dönerek onlara suyun haberini verdiler. Bu sefer onlar da (yanlarına) geldiler.
(İbn Abbas devamla) dedi ki: İsmail’in annesi de suyun yanında bulunuyordu. Curhümlüler: Senin bulunduğun bu yerde bizim konaklamamıza izin verir misin? dediler. O: Evet fakat suda sizin bir hakkınız yok dedi, onlar da: Olur dediler.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Bu durum insanlarla ünsiyeti seven İsmail'in annesinin de hoşuna gitmişti."
Derken Cürhümlüler orada indi ve yakınlarına haber göndererek onlar da onlarla birlikte oraya indiler. Hatta sonunda orada, onlardan birkaç hane halkı dahi oldu. Çocuk gençlik çağına geldi, onlardan Arapçayı öğrendi, gençlik çağına geldiğinde onların da hoşuna gitti ve onu beğendiler. Yaşı olgunlaşınca aralarından bir hanım ile onu evlendirdiler. İsmail'in annesi de vefat etti. İsmail evlendikten sonra, İbrahim gelip orada bıraktıklarının durumunu görmek istedi. Fakat geldiğinde İsmail'i bulamadı. Hanımına İsmail'i sorunca, hanımı: Bizim için bir şeyler aramak üzere çıktı, dedi. Sonra ona, geçimlerine ve durumlarına dair soru sorunca, hanımı: Çok kötü bir haldeyiz, darlık ve sıkıntı içindeyiz deyip ona şikayette bulundu. İbrahim: Kocan geldiği zaman benden ona selam söyle ve kendisine kapısının eşiğini değiştirmesini söyle, dedi.
İsmail gelince bir şeyler sezer gibi oldu ve 'Yanınıza kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize şu şu evsafta yaşlı bir zat geldi, bize seni sordu, ben de ona durumu haber verdim. Bana geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona bizim zorluk ve sıkıntı içinde olduğumuzu bildirdim' dedi. İsmail, 'Peki sana herhangi bir şey tavsiye etti mi?' Eşi, 'Evet, bana sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi' dedi.
İsmail, 'O benim babamdır, bana senden ayrılmamı emretti. Haydi ailenin yanına git' diyerek onu boşadı. Onlardan bir başka kadın ile evlendi. İbrahim Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. Ondan sonra yanlarına geldi, yine oğlunu bulamayınca hanımının yanına girdi, hanımına kocasını sordu. Hanımı, 'Bizim için bir şeyler bulmaya çıktı' dedi. İbrahim, 'Nasılsınız' diyerek geçimlerini, durumlarını sordu. Kadın, 'Biz hayır içindeyiz, bolluk içindeyiz' diyerek Allah'a hamd ve senada bulundu. Peki, ne yersiniz? dedi. Kadın, 'Et' dedi. Ne içersiniz? dedi. Kadın, 'Su' dedi. İbrahim: 'Allah'ım, onlar için eti de suyu da bereketlendir' dedi.
Nebi (sav): "O gün için onların taneli yiyecekleri yoktu, eğer taneli yiyecekleri de olsaydı onun için de onlara dua ederdi." buyurdu.
İbn Abbas dedi ki; Bu sebeple Mekke'den başka bir yerde bir kimse yalnızca bunlarla beslenecek olursa, bunlar ona (bünyesine) kesinlikle uygun gelmez.
(Hz. İbrahim) dedi ki, 'Kocan gelecek olursa benden ona selam söyle ve ona kapısının eşiğini sağlamlaştırmasını emret.' İsmail geldiğinde, 'Size kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize görünüşü güzel bir yaşlı zat geldi' deyip, ondan övgüyle söz etti. Bana seni sordu, ben de ona haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona ben de hayırlı bir şekilde haber verdim. (İsmail): 'Sana bir şey tavsiye etti mi?' dedi. Eşi, 'Evet, o sana selam söyledi ve sana kapının eşiğini sağlamlaştırmanı emrediyor' dedi. İsmail, 'O, benim babamdır, eşik de sensin. Seni nikâhım altında tutmamı bana emretmiş oldu' dedi.
Bundan sonra yine Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. İsmail Zemzemin yakınında büyükçe bir ağacın altında kendisi için okları düzeltirken, onu görünce onun için ayağa kalktı ve bir babanın evladına, bir evladın da babasına davrandığı şekilde davrandı. Sonra 'Ey İsmail, Allah bana bir husus emretti' dedi. İsmail, 'O halde sen de Rabbinin emrettiğini yap' dedi. İbrahim, 'Bana yardımcı olur musun?' dedi. İsmail, 'Yardımcı olurum' dedi. İbrahim, 'Allah bana burada bir ev bina etmemi emretti' deyip çevresindekilere göre yüksekçe bir kum tepeciğine işaret etti.
(İbn Abbas) dedi ki: İşte o vakit her ikisi evin temellerini yükseltemeye başladılar. İsmail taş getiriyor, İbrahim de bina ediyordu. Nihayet bina yükselince bu bildik taşı (hacer-i esved) getirdi ve önüne koydu. İbrahim de onun üzerine çıkarak binayı yaptı. İsmail ona taş uzatıyordu. Bu arada her ikisi de: 'Rabbimiz bizden kabul buyur, çünkü sen şüphesiz her şeyi işiten her şeyi bilensin' (Bakara, 2/127) diyorlardı.
(İbn Abbas) devamla dedi ki, 'Böylelikle her ikisi de Evin dört bir tarafını dolaşarak binayı yükseltmeye devam ederlerken 'Rabbimiz, bizden kabul buyur, çünkü şüphesiz sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.' diyorlardı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ehadîsü'l-Enbiya 9, 1/872
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Hac, Sa'y etmek
Hac, Safa ve Merve
KABE
Kabe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşası
KTB, KIBLE
Peygamberler, Hz. İbrahim, Eşi Hacer ve oğlu İsmail'i Mekke'ye götürmesi
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Peygamberler, yakınları, Hz. Hacer
Sosyal Katmanlar, Cürhümlüler
Zemzem, suyun hikayesi, özellikleri, vs.
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ وَوَكِيعٌ ح وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى - وَاللَّفْظُ لَهُ - قَالَ أَخْبَرَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنِ الأَسْوَدِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَاءَ بِلاَلٌ يُؤْذِنُهُ بِالصَّلاَةِ فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ إِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ لِحَفْصَةَ قُولِى لَهُ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ وَإِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَتْ لَهُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكُنَّ لأَنْتُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ . مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَأَمَرُوا أَبَا بَكْرٍ يُصَلِّى بِالنَّاسِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ فِى الصَّلاَةِ وَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَقَامَ يُهَادَى بَيْنَ رَجُلَيْنِ وَرِجْلاَهُ تَخُطَّانِ فِى الأَرْضِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ الْمَسْجِدَ سَمِعَ أَبُو بَكْرٍ حِسَّهُ ذَهَبَ يَتَأَخَّرُ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قُمْ مَكَانَكَ . فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى جَلَسَ عَنْ يَسَارِ أَبِى بَكْرٍ - قَالَتْ - فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُصَلِّى بِالنَّاسِ جَالِسًا وَأَبُو بَكْرٍ قَائِمًا يَقْتَدِى أَبُو بَكْرٍ بِصَلاَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَيَقْتَدِى النَّاسُ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ .
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Muaviye ve Veki; (T) Bize Yahya b. Yahya -lafız ona ait olmak üzere-, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Âişe şöyle demiştir:
Rasulullah'ın (sav) hastalığı ağırlaşınca ona namaz vaktini bildirmek üzere geldim, bana "Ebu Bekir'e söyleyin, cemaate namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ben “ey Allah'ın Rasulü, hiç şüphesiz Ebu Bekir çok yufka yürekli birisidir. Senin makamında durduğunda (üzüntüden) sesini insanlara işittiremez. Ömer'e emretsen nasıl olur?” dedim. Allah Rasulü "Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Aişe der ki: Ben bu sefer, Hz. Peygamber'e “Ebu Bekir yumuşak kalpli birisidir, Senin durduğun yere duracak olursa (üzüntüsünden) insanlara sesini işittiremez. (Namaz kıldırmasını) Ömer'e emretsen” demesini Hafsa'ya söyledim. Hafsa da bunları Hz. Peygamber'e (sav) söyledi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şüphesiz sizler Yusuf’un (as) etrafındaki kadınlar gibisiniz. Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ebu Bekir'e cemaate namaz kıldırmasını söylediler. Ebu Bekir namaza başlayınca Rasulullah (sav), kendisinde bir rahatlama hissedip iki adam arasında, (onlardan destek alarak) ayağa kalktı. Ayakları yerde sürünüyordu. Âişe der ki: Hz. Peygamber Mescide girince Ebu Bekir onun girişini fark edip geri çekilmek istediyse de Rasulullah (sav), ona yerinde kalmasını işaret etti ve gelip Ebu Bekir'in sol tarafına oturdu. Âişe der ki: Rasulullah (sav) oturduğu halde insanlara namaz kıldırıyor, Ebu Bekir ayakta Nebi'ye (sav) uyuyor, cemaat de Ebu Bekir'in namazına uyuyordu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281497, M000941-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ وَوَكِيعٌ ح وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى - وَاللَّفْظُ لَهُ - قَالَ أَخْبَرَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنِ الأَسْوَدِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَاءَ بِلاَلٌ يُؤْذِنُهُ بِالصَّلاَةِ فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ إِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ لِحَفْصَةَ قُولِى لَهُ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ وَإِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَتْ لَهُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكُنَّ لأَنْتُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ . مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَأَمَرُوا أَبَا بَكْرٍ يُصَلِّى بِالنَّاسِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ فِى الصَّلاَةِ وَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَقَامَ يُهَادَى بَيْنَ رَجُلَيْنِ وَرِجْلاَهُ تَخُطَّانِ فِى الأَرْضِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ الْمَسْجِدَ سَمِعَ أَبُو بَكْرٍ حِسَّهُ ذَهَبَ يَتَأَخَّرُ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قُمْ مَكَانَكَ . فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى جَلَسَ عَنْ يَسَارِ أَبِى بَكْرٍ - قَالَتْ - فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُصَلِّى بِالنَّاسِ جَالِسًا وَأَبُو بَكْرٍ قَائِمًا يَقْتَدِى أَبُو بَكْرٍ بِصَلاَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَيَقْتَدِى النَّاسُ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Muaviye ve Veki; (T) Bize Yahya b. Yahya -lafız ona ait olmak üzere-, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Âişe şöyle demiştir:
Rasulullah'ın (sav) hastalığı ağırlaşınca ona namaz vaktini bildirmek üzere geldim, bana "Ebu Bekir'e söyleyin, cemaate namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ben “ey Allah'ın Rasulü, hiç şüphesiz Ebu Bekir çok yufka yürekli birisidir. Senin makamında durduğunda (üzüntüden) sesini insanlara işittiremez. Ömer'e emretsen nasıl olur?” dedim. Allah Rasulü "Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Aişe der ki: Ben bu sefer, Hz. Peygamber'e “Ebu Bekir yumuşak kalpli birisidir, Senin durduğun yere duracak olursa (üzüntüsünden) insanlara sesini işittiremez. (Namaz kıldırmasını) Ömer'e emretsen” demesini Hafsa'ya söyledim. Hafsa da bunları Hz. Peygamber'e (sav) söyledi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şüphesiz sizler Yusuf’un (as) etrafındaki kadınlar gibisiniz. Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ebu Bekir'e cemaate namaz kıldırmasını söylediler. Ebu Bekir namaza başlayınca Rasulullah (sav), kendisinde bir rahatlama hissedip iki adam arasında, (onlardan destek alarak) ayağa kalktı. Ayakları yerde sürünüyordu. Âişe der ki: Hz. Peygamber Mescide girince Ebu Bekir onun girişini fark edip geri çekilmek istediyse de Rasulullah (sav), ona yerinde kalmasını işaret etti ve gelip Ebu Bekir'in sol tarafına oturdu. Âişe der ki: Rasulullah (sav) oturduğu halde insanlara namaz kıldırıyor, Ebu Bekir ayakta Nebi'ye (sav) uyuyor, cemaat de Ebu Bekir'in namazına uyuyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 941, /177
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Amr Esved b. Yezid en-Nehaî (Esved b. Yezid b. Kays b. Abdullah b. Malik)
3. Ebu İmran İbrahim en-Nehaî (İbrahim b. Yezid b. Kays b. Esved b. Amr)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Süfyan Veki' b. Cerrah er-Ruâsî (Veki' b. Cerrah b. Melih b. Adî)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, kızması
Hz. Peygamber, tavsiyeleri
KTB, NAMAZ,
Namaz, eda keyfiyeti/kılınış şekli
Namaz, kılınış şekli/nasıl kılınacağı
Namaz, Namazda imamet, duruşu, kişi sayısı vs
Namaz, namazdan çıkış
Namaz, oturarak kılmak
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, kime ait olduğu
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ وَوَكِيعٌ ح وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى - وَاللَّفْظُ لَهُ - قَالَ أَخْبَرَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنِ الأَسْوَدِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَاءَ بِلاَلٌ يُؤْذِنُهُ بِالصَّلاَةِ فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ إِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ لِحَفْصَةَ قُولِى لَهُ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ وَإِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَتْ لَهُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكُنَّ لأَنْتُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ . مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَأَمَرُوا أَبَا بَكْرٍ يُصَلِّى بِالنَّاسِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ فِى الصَّلاَةِ وَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَقَامَ يُهَادَى بَيْنَ رَجُلَيْنِ وَرِجْلاَهُ تَخُطَّانِ فِى الأَرْضِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ الْمَسْجِدَ سَمِعَ أَبُو بَكْرٍ حِسَّهُ ذَهَبَ يَتَأَخَّرُ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قُمْ مَكَانَكَ . فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى جَلَسَ عَنْ يَسَارِ أَبِى بَكْرٍ - قَالَتْ - فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُصَلِّى بِالنَّاسِ جَالِسًا وَأَبُو بَكْرٍ قَائِمًا يَقْتَدِى أَبُو بَكْرٍ بِصَلاَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَيَقْتَدِى النَّاسُ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ .
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Muaviye ve Veki; (T) Bize Yahya b. Yahya -lafız ona ait olmak üzere-, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Âişe şöyle demiştir:
Rasulullah'ın (sav) hastalığı ağırlaşınca ona namaz vaktini bildirmek üzere geldim, bana "Ebu Bekir'e söyleyin, cemaate namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ben “ey Allah'ın Rasulü, hiç şüphesiz Ebu Bekir çok yufka yürekli birisidir. Senin makamında durduğunda (üzüntüden) sesini insanlara işittiremez. Ömer'e emretsen nasıl olur?” dedim. Allah Rasulü "Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Aişe der ki: Ben bu sefer, Hz. Peygamber'e “Ebu Bekir yumuşak kalpli birisidir, Senin durduğun yere duracak olursa (üzüntüsünden) insanlara sesini işittiremez. (Namaz kıldırmasını) Ömer'e emretsen” demesini Hafsa'ya söyledim. Hafsa da bunları Hz. Peygamber'e (sav) söyledi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şüphesiz sizler Yusuf’un (as) etrafındaki kadınlar gibisiniz. Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ebu Bekir'e cemaate namaz kıldırmasını söylediler. Ebu Bekir namaza başlayınca Rasulullah (sav), kendisinde bir rahatlama hissedip iki adam arasında, (onlardan destek alarak) ayağa kalktı. Ayakları yerde sürünüyordu. Âişe der ki: Hz. Peygamber Mescide girince Ebu Bekir onun girişini fark edip geri çekilmek istediyse de Rasulullah (sav), ona yerinde kalmasını işaret etti ve gelip Ebu Bekir'in sol tarafına oturdu. Âişe der ki: Rasulullah (sav) oturduğu halde insanlara namaz kıldırıyor, Ebu Bekir ayakta Nebi'ye (sav) uyuyor, cemaat de Ebu Bekir'in namazına uyuyordu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281498, M000941-3
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ وَوَكِيعٌ ح وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى - وَاللَّفْظُ لَهُ - قَالَ أَخْبَرَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنِ الأَسْوَدِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَاءَ بِلاَلٌ يُؤْذِنُهُ بِالصَّلاَةِ فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ إِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَ « مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَقُلْتُ لِحَفْصَةَ قُولِى لَهُ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ أَسِيفٌ وَإِنَّهُ مَتَى يَقُمْ مَقَامَكَ لاَ يُسْمِعِ النَّاسَ فَلَوْ أَمَرْتَ عُمَرَ . فَقَالَتْ لَهُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكُنَّ لأَنْتُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ . مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ » . قَالَتْ فَأَمَرُوا أَبَا بَكْرٍ يُصَلِّى بِالنَّاسِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ فِى الصَّلاَةِ وَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَقَامَ يُهَادَى بَيْنَ رَجُلَيْنِ وَرِجْلاَهُ تَخُطَّانِ فِى الأَرْضِ - قَالَتْ - فَلَمَّا دَخَلَ الْمَسْجِدَ سَمِعَ أَبُو بَكْرٍ حِسَّهُ ذَهَبَ يَتَأَخَّرُ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قُمْ مَكَانَكَ . فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى جَلَسَ عَنْ يَسَارِ أَبِى بَكْرٍ - قَالَتْ - فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُصَلِّى بِالنَّاسِ جَالِسًا وَأَبُو بَكْرٍ قَائِمًا يَقْتَدِى أَبُو بَكْرٍ بِصَلاَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَيَقْتَدِى النَّاسُ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Muaviye ve Veki; (T) Bize Yahya b. Yahya -lafız ona ait olmak üzere-, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Âişe şöyle demiştir:
Rasulullah'ın (sav) hastalığı ağırlaşınca ona namaz vaktini bildirmek üzere geldim, bana "Ebu Bekir'e söyleyin, cemaate namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ben “ey Allah'ın Rasulü, hiç şüphesiz Ebu Bekir çok yufka yürekli birisidir. Senin makamında durduğunda (üzüntüden) sesini insanlara işittiremez. Ömer'e emretsen nasıl olur?” dedim. Allah Rasulü "Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Aişe der ki: Ben bu sefer, Hz. Peygamber'e “Ebu Bekir yumuşak kalpli birisidir, Senin durduğun yere duracak olursa (üzüntüsünden) insanlara sesini işittiremez. (Namaz kıldırmasını) Ömer'e emretsen” demesini Hafsa'ya söyledim. Hafsa da bunları Hz. Peygamber'e (sav) söyledi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "şüphesiz sizler Yusuf’un (as) etrafındaki kadınlar gibisiniz. Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe der ki: Ebu Bekir'e cemaate namaz kıldırmasını söylediler. Ebu Bekir namaza başlayınca Rasulullah (sav), kendisinde bir rahatlama hissedip iki adam arasında, (onlardan destek alarak) ayağa kalktı. Ayakları yerde sürünüyordu. Âişe der ki: Hz. Peygamber Mescide girince Ebu Bekir onun girişini fark edip geri çekilmek istediyse de Rasulullah (sav), ona yerinde kalmasını işaret etti ve gelip Ebu Bekir'in sol tarafına oturdu. Âişe der ki: Rasulullah (sav) oturduğu halde insanlara namaz kıldırıyor, Ebu Bekir ayakta Nebi'ye (sav) uyuyor, cemaat de Ebu Bekir'in namazına uyuyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 941, /177
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Amr Esved b. Yezid en-Nehaî (Esved b. Yezid b. Kays b. Abdullah b. Malik)
3. Ebu İmran İbrahim en-Nehaî (İbrahim b. Yezid b. Kays b. Esved b. Amr)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Muaviye Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr (Muhammed b. Hazim)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, kızması
Hz. Peygamber, tavsiyeleri
KTB, NAMAZ,
Namaz, eda keyfiyeti/kılınış şekli
Namaz, kılınış şekli/nasıl kılınacağı
Namaz, Namazda imamet, duruşu, kişi sayısı vs
Namaz, namazdan çıkış
Namaz, oturarak kılmak
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, kime ait olduğu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281108, M001930-2
Hadis:
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ جَعْفَرٍ الْمَعْقِرِىُّ حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا شَدَّادُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَبُو عَمَّارٍ وَيَحْيَى بْنُ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ أَبِى أُمَامَةَ - قَالَ عِكْرِمَةُ وَلَقِىَ شَدَّادٌ أَبَا أُمَامَةَ وَوَاثِلَةَ وَصَحِبَ أَنَسًا إِلَى الشَّامِ وَأَثْنَى عَلَيْهِ فَضْلاً وَخَيْرًا - عَنْ أَبِى أُمَامَةَ قَالَ قَالَ عَمْرُو بْنُ عَبَسَةَ السُّلَمِىُّ كُنْتُ وَأَنَا فِى الْجَاهِلِيَّةِ أَظُنُّ أَنَّ النَّاسَ عَلَى ضَلاَلَةٍ وَأَنَّهُمْ لَيْسُوا عَلَى شَىْءٍ وَهُمْ يَعْبُدُونَ الأَوْثَانَ فَسَمِعْتُ بِرَجُلٍ بِمَكَّةَ يُخْبِرُ أَخْبَارًا فَقَعَدْتُ عَلَى رَاحِلَتِى فَقَدِمْتُ عَلَيْهِ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُسْتَخْفِيًا جُرَءَاءُ عَلَيْهِ قَوْمُهُ فَتَلَطَّفْتُ حَتَّى دَخَلْتُ عَلَيْهِ بِمَكَّةَ فَقُلْتُ لَهُ مَا أَنْتَ قَالَ « أَنَا نَبِىٌّ » . فَقُلْتُ وَمَا نَبِىٌّ قَالَ « أَرْسَلَنِى اللَّهُ » . فَقُلْتُ وَبِأَىِّ شَىْءٍ أَرْسَلَكَ قَالَ « أَرْسَلَنِى بِصِلَةِ الأَرْحَامِ وَكَسْرِ الأَوْثَانِ وَأَنْ يُوَحَّدَ اللَّهُ لاَ يُشْرَكُ بِهِ شَىْءٌ » . قُلْتُ لَهُ فَمَنْ مَعَكَ عَلَى هَذَا قَالَ « حُرٌّ وَعَبْدٌ » . قَالَ وَمَعَهُ يَوْمَئِذٍ أَبُو بَكْرٍ وَبِلاَلٌ مِمَّنْ آمَنَ بِهِ . فَقُلْتُ إِنِّى مُتَّبِعُكَ . قَالَ « إِنَّكَ لاَ تَسْتَطِيعُ ذَلِكَ يَوْمَكَ هَذَا أَلاَ تَرَى حَالِى وَحَالَ النَّاسِ وَلَكِنِ ارْجِعْ إِلَى أَهْلِكَ فَإِذَا سَمِعْتَ بِى قَدْ ظَهَرْتُ فَأْتِنِى » . قَالَ فَذَهَبْتُ إِلَى أَهْلِى وَقَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ وَكُنْتُ فِى أَهْلِى فَجَعَلْتُ أَتَخَبَّرُ الأَخْبَارَ وَأَسْأَلُ النَّاسَ حِينَ قَدِمَ الْمَدِينَةَ حَتَّى قَدِمَ عَلَىَّ نَفَرٌ مِنْ أَهْلِ يَثْرِبَ مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ فَقُلْتُ مَا فَعَلَ هَذَا الرَّجُلُ الَّذِى قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَقَالُوا النَّاسُ إِلَيْهِ سِرَاعٌ وَقَدْ أَرَادَ قَوْمُهُ قَتْلَهُ فَلَمْ يَسْتَطِيعُوا ذَلِكَ . فَقَدِمْتُ الْمَدِينَةَ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَتَعْرِفُنِى قَالَ « نَعَمْ أَنْتَ الَّذِى لَقِيتَنِى بِمَكَّةَ » . قَالَ فَقُلْتُ بَلَى . فَقُلْتُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ أَخْبِرْنِى عَمَّا عَلَّمَكَ اللَّهُ وَأَجْهَلُهُ . أَخْبِرْنِى عَنِ الصَّلاَةِ قَالَ « صَلِّ صَلاَةَ الصُّبْحِ ثُمَّ أَقْصِرْ عَنِ الصَّلاَةِ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ حَتَّى تَرْتَفِعَ فَإِنَّهَا تَطْلُعُ حِينَ تَطْلُعُ بَيْنَ قَرْنَىْ شَيْطَانٍ وَحِينَئِذٍ يَسْجُدُ لَهَا الْكُفَّارُ ثُمَّ صَلِّ فَإِنَّ الصَّلاَةَ مَشْهُودَةٌ مَحْضُورَةٌ حَتَّى يَسْتَقِلَّ الظِّلُّ بِالرُّمْحِ ثُمَّ أَقْصِرْ عَنِ الصَّلاَةِ فَإِنَّ حِينَئِذٍ تُسْجَرُ جَهَنَّمُ فَإِذَا أَقْبَلَ الْفَىْءُ فَصَلِّ فَإِنَّ الصَّلاَةَ مَشْهُودَةٌ مَحْضُورَةٌ حَتَّى تُصَلِّىَ الْعَصْرَ ثُمَّ أَقْصِرْ عَنِ الصَّلاَةِ حَتَّى تَغْرُبَ الشَّمْسُ فَإِنَّهَا تَغْرُبُ بَيْنَ قَرْنَىْ شَيْطَانٍ وَحِينَئِذٍ يَسْجُدُ لَهَا الْكُفَّارُ » . قَالَ فَقُلْتُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ فَالْوُضُوءُ حَدِّثْنِى عَنْهُ قَالَ « مَا مِنْكُمْ رَجُلٌ يُقَرِّبُ وَضُوءَهُ فَيَتَمَضْمَضُ وَيَسْتَنْشِقُ فَيَنْتَثِرُ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا وَجْهِهِ وَفِيهِ وَخَيَاشِيمِهِ ثُمَّ إِذَا غَسَلَ وَجْهَهُ كَمَا أَمَرَهُ اللَّهُ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا وَجْهِهِ مِنْ أَطْرَافِ لِحْيَتِهِ مَعَ الْمَاءِ ثُمَّ يَغْسِلُ يَدَيْهِ إِلَى الْمِرْفَقَيْنِ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا يَدَيْهِ مِنْ أَنَامِلِهِ مَعَ الْمَاءِ ثُمَّ يَمْسَحُ رَأْسَهُ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا رَأْسِهِ مِنْ أَطْرَافِ شَعْرِهِ مَعَ الْمَاءِ ثُمَّ يَغْسِلُ قَدَمَيْهِ إِلَى الْكَعْبَيْنِ إِلاَّ خَرَّتْ خَطَايَا رِجْلَيْهِ مِنْ أَنَامِلِهِ مَعَ الْمَاءِ فَإِنْ هُوَ قَامَ فَصَلَّى فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَمَجَّدَهُ بِالَّذِى هُوَ لَهُ أَهْلٌ وَفَرَّغَ قَلْبَهُ لِلَّهِ إِلاَّ انْصَرَفَ مِنْ خَطِيئَتِهِ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ » . فَحَدَّثَ عَمْرُو بْنُ عَبَسَةَ بِهَذَا الْحَدِيثِ أَبَا أُمَامَةَ صَاحِبَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ لَهُ أَبُو أُمَامَةَ يَا عَمْرَو بْنَ عَبَسَةَ انْظُرْ مَا تَقُولُ فِى مَقَامٍ وَاحِدٍ يُعْطَى هَذَا الرَّجُلُ فَقَالَ عَمْرٌو يَا أَبَا أُمَامَةَ لَقَدْ كَبِرَتْ سِنِّى وَرَقَّ عَظْمِى وَاقْتَرَبَ أَجَلِى وَمَا بِى حَاجَةٌ أَنْ أَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ وَلاَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ لَوْ لَمْ أَسْمَعْهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا - حَتَّى عَدَّ سَبْعَ مَرَّاتٍ - مَا حَدَّثْتُ بِهِ أَبَدًا وَلَكِنِّى سَمِعْتُهُ أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Cafer el-Ma‘kirî, ona en-Nadr b. Muhammed, ona İkrime b. Ammar, ona Şeddad b. Abdullah Ebu Ammar ile Yahya b. Ebu Kesir, ikisine Ebu Umame -İkrime dedi ki: Şeddad, Ebu Umame ve Vasile ile karşılaşmış Şam’a kadar Enes’e arkadaşlık etmiş, Enes de onun faziletinden ve iyiliğinden övgü ile söz etmiş idi-, ona Ebu Umame’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Amr b. Abse es-Sülemî dedi ki:
-Ben cahiliye döneminde iken insanların -putlara ibadet ettikleri halde- dalalet üzere olduklarını, (hak adına) hiçbir şeye sahip olmadıklarını düşünüyordum, derken Mekke’de bir adamın çeşitli haberler verdiğini işittim. Derhal bineğime bindim ve onun yanına gittim. Rasulullah’ın (sav) gizlenip saklanmakta olduğunu, kavminin ona karşı cüretkârca hareket ettiğini gördüm. Bu sebeple Mekke’de, onun huzuruna girinceye kadar kimseye bir şey fark ettirmemeye çalıştım. Yanına girdiğim vakit:
-Sen nesin? Dedim. O:
-Ben bir Nebiyim, dedi. Ben:
-Nebi nedir? dedim. O:
-Beni Allah gönderdi, dedi. Ben:
-Allah seninle neyi gönderdi? dedim. O:
-Akrabalık bağlarını gözetmek, putları kırmak ve Allah’a hiçbir şey ortak koşulmayarak tevhit edilmek üzere beni gönderdi, dedi. Ona:
-Peki bu yolda seninle beraber kim var? Dedim. O:
-Bir hür ve bir köle, dedi.
(Amr) dedi ki: O gün onunla beraber kendisine iman edenlerden Ebu Bekir ve Bilal vardı. Ben:
-Şüphesiz ben sana tâbi olmak istiyorum, dedim. O:
-Bugün için senin buna gücün yetmez, benim durumum ile insanların durumunun ne olduğunu görmüyor musun? Fakat ailenin yanına geri dön. Benim güçlü bir şekilde ortaya çıktığımı işitecek olursan yanıma gel, buyurdu.
(Amr b. Abse) dedi ki: Bunun üzerine ben de ailemin yanına döndüm. Rasulullah (sav) Medine’ye geldiğinde ben hala ailem yanında idim. Bu sefer haberleri soruşturmaya, Medine’ye geldiği zamanı insanlara sormaya başladım. Sonunda Medine ahalisinden Yesriblilerden birkaç kişi de benim bulunduğum yere geldi. Ben:
- Medine’ye gelen o adam ne yaptı? dedim. Onlar:
-İnsanlar hızlıca onun etrafında toplanıyorlar. Kavmi onu öldürmek istemişti, buna güçleri yetmedi, dediler. Bunun üzerine Medine’ye gittim, huzuruna girdim ve:
-Ey Allah’ın Rasulü, beni tanıdın mı, dedim. O:
-Evet, sen Mekke’de benimle karşılaşan kişisin, buyurdu. Ben de:
-Evet o kişiyim, dedim. Ey Allah’ın Nebisi, Allah’ın sana öğretip de, benim bilmediğim şeyler hakkında haber ver, bana namazdan haber ver, dedim. O şöyle buyurdu:
-Sabah namazını kıl, sonra da güneş doğuncaya ve hatta yükselinceye kadar namaz kılma. Çünkü güneş doğduğu zaman şeytanın iki boynuzu arasında doğar ve o vakit ona kâfirler secde eder. Sonra namaz kıl(abilirsin) çünkü namaz tanık olunan ve hazır bulunulan bir ibadettir. Mızrağın gölgesi dimdik duruncaya kadar namaz kılabilirsin, bu hale geldi mi namaz kılma. Çünkü o vakit cehennem tutuşturulup alevlendirilir. Gölge gelmeye başlayınca namaz kıl, çünkü o namaz tanık olunan ve hazır olunan bir namazdır. Ta ki ikindi namazını kılıncaya kadar, ikindiden sonra da namaz kılma, güneş batıncaya kadar, Çünkü güneş, şeytanın boynuzları arasında batar ve o vakit kâfirler ona secde eder.
(Amr) dedi ki: Ey Allah’ın Nebisi: Peki ya abdest nasıldır? Bana ondan da bahset. O şöyle buyurdu:
-Sizden her kim abdest alınca, ağzına su koyup çalkalar, burnuna su çekip o suyu çıkartırsa, muhakkak yüzünün, ağzının ve burun deliklerinin günahları akıp gider. Sonra yüzünü Allah’ın emrettiği gibi yıkarsa, mutlaka yüzünün günahları, su ile birlikte sakalının çevresinden akar. Sonra ellerini dirseklerine kadar yıkarsa, mutlaka elleri ile işlemiş olduğu günahları, o su ile birlikte parmak uçlarından akar. Sonra başına mesh ederse, mutlaka başının günahları, su ile birlikte saçlarının uçlarından akar. Sonra ayaklarını topuklarına kadar yıkarsa, mutlaka ayaklarının günahları, su ile birlikte parmak uçlarından akar. Eğer namaza kalkar Allah’a hamd ve senâda bulunur, onu layık olduğu şekilde yüceltirse, kalbinde de Allah’tan başkasını hatırlamazsa, şüphesiz o, günahlarından annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi, sıyrılarak ayrılmış olur.”
Amr b. Abse bu hadisi Rasulullah’ın (sav) ashabından Ebu Umame’ye nakletti. Ebu Umame ona dedi ki:
-Ey Amr b. Abse, neler söylediğine dikkat et, bir tek konumda bir kimseye bütün bunlar mı verilecek?
Amr dedi ki:
-Ey Ebu Umâme, gerçekten yaşım ilerledi, kemiğim zayıfladı, ecelim oldukça yaklaştı, Allah’a da, Rasulü’ne de yalan söylemeye ihtiyacım yok. Eğer ben bunu bir, iki, üç defa –yedi defa sayıncaya kadar sürdürdü- işitmemiş olsaydım, bunu ebediyen hadis olarak nakletmezdim. Fakat ben bunu (Rasulullah’dan) bundan daha çok defalarca işittim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn ve Kasruhâ 1930, /322
Senetler:
1. Ebu Necih Amr b. Abese es-Sülemî (Amr b. Abese b. Halid b. Huzeyfe b. Amr)
2. Ebu Ümame Sudey b. Aclân el-Bahilî (Sudey b. Aclân b. Vehb)
3. Ebu Ammar Şeddad b. Abdullah el-Kuraşî (Şeddad b. Abdullah)
4. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
5. Nadr b. Muhammed el-Curaşi (Nadr b. Muhammed b. Musa)
6. Ahmed b. Cafer el-Ma'kiri (Ahmed b. Cafer)
Konular:
Abdest, alınış şekli
Akraba, akrabalık ilişkileri, sıla-i rahim
cahiliye, âdetleri
Cahiliye, temel karakteri
DUA ZAMAN VE MEKAN İLİŞKİSİ
KTB, ABDEST
KTB, NAMAZ,
Namaz, mekruh vakitler
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يُونُسَ حَدَّثَنَا زَائِدَةُ حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ أَبِى عَائِشَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ فَقُلْتُ لَهَا أَلاَ تُحَدِّثِينِى عَنْ مَرَضِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ بَلَى ثَقُلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . قُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « ضَعُوا لِى مَاءً فِى الْمِخْضَبِ » . فَفَعَلْنَا فَاغْتَسَلَ ثُمَّ ذَهَبَ لِيَنُوءَ فَأُغْمِىَ عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . قُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « ضَعُوا لِى مَاءً فِى الْمِخْضَبِ » . فَفَعَلْنَا فَاغْتَسَلَ ثُمَّ ذَهَبَ لِيَنُوءَ فَأُغْمِىَ عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . قُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « ضَعُوا لِى مَاءً فِى الْمِخْضَبِ » . فَفَعَلْنَا فَاغْتَسَلَ ثُمَّ ذَهَبَ لِيَنُوءَ فَأُغْمِىَ عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . فَقُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَتْ وَالنَّاسُ عُكُوفٌ فِى الْمَسْجِدِ يَنْتَظِرُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِصَلاَةِ الْعِشَاءِ الآخِرَةِ - قَالَتْ - فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى أَبِى بَكْرٍ أَنْ يُصَلِّىَ بِالنَّاسِ فَأَتَاهُ الرَّسُولُ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْمُرُكَ أَنْ تُصَلِّىَ بِالنَّاسِ . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ وَكَانَ رَجُلاً رَقِيقًا يَا عُمَرُ صَلِّ بِالنَّاسِ . قَالَ فَقَالَ عُمَرُ أَنْتَ أَحَقُّ بِذَلِكَ . قَالَتْ فَصَلَّى بِهِمْ أَبُو بَكْرٍ تِلْكَ الأَيَّامَ ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَدَ مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَخَرَجَ بَيْنَ رَجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا الْعَبَّاسُ لِصَلاَةِ الظُّهْرِ وَأَبُو بَكْرٍ يُصَلِّى بِالنَّاسِ فَلَمَّا رَآهُ أَبُو بَكْرٍ ذَهَبَ لِيَتَأَخَّرَ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ لاَ يَتَأَخَّرَ وَقَالَ لَهُمَا « أَجْلِسَانِى إِلَى جَنْبِهِ » . فَأَجْلَسَاهُ إِلَى جَنْبِ أَبِى بَكْرٍ وَكَانَ أَبُو بَكْرٍ يُصَلِّى وَهُوَ قَائِمٌ بِصَلاَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَالنَّاسُ يُصَلُّونَ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَاعِدٌ . قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ فَدَخَلْتُ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ فَقُلْتُ لَهُ أَلاَ أَعْرِضُ عَلَيْكَ مَا حَدَّثَتْنِى عَائِشَةُ عَنْ مَرَضِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ هَاتِ . فَعَرَضْتُ حَدِيثَهَا عَلَيْهِ فَمَا أَنْكَرَ مِنْهُ شِيْئًا غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ أَسَمَّتْ لَكَ الرَّجُلَ الَّذِى كَانَ مَعَ الْعَبَّاسِ قُلْتُ لاَ . قَالَ هُوَ عَلِىٌّ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281494, M000936-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يُونُسَ حَدَّثَنَا زَائِدَةُ حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ أَبِى عَائِشَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ فَقُلْتُ لَهَا أَلاَ تُحَدِّثِينِى عَنْ مَرَضِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ بَلَى ثَقُلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . قُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « ضَعُوا لِى مَاءً فِى الْمِخْضَبِ » . فَفَعَلْنَا فَاغْتَسَلَ ثُمَّ ذَهَبَ لِيَنُوءَ فَأُغْمِىَ عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . قُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « ضَعُوا لِى مَاءً فِى الْمِخْضَبِ » . فَفَعَلْنَا فَاغْتَسَلَ ثُمَّ ذَهَبَ لِيَنُوءَ فَأُغْمِىَ عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . قُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « ضَعُوا لِى مَاءً فِى الْمِخْضَبِ » . فَفَعَلْنَا فَاغْتَسَلَ ثُمَّ ذَهَبَ لِيَنُوءَ فَأُغْمِىَ عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَقَالَ « أَصَلَّى النَّاسُ » . فَقُلْنَا لاَ وَهُمْ يَنْتَظِرُونَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَتْ وَالنَّاسُ عُكُوفٌ فِى الْمَسْجِدِ يَنْتَظِرُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِصَلاَةِ الْعِشَاءِ الآخِرَةِ - قَالَتْ - فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى أَبِى بَكْرٍ أَنْ يُصَلِّىَ بِالنَّاسِ فَأَتَاهُ الرَّسُولُ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَأْمُرُكَ أَنْ تُصَلِّىَ بِالنَّاسِ . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ وَكَانَ رَجُلاً رَقِيقًا يَا عُمَرُ صَلِّ بِالنَّاسِ . قَالَ فَقَالَ عُمَرُ أَنْتَ أَحَقُّ بِذَلِكَ . قَالَتْ فَصَلَّى بِهِمْ أَبُو بَكْرٍ تِلْكَ الأَيَّامَ ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَدَ مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَخَرَجَ بَيْنَ رَجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا الْعَبَّاسُ لِصَلاَةِ الظُّهْرِ وَأَبُو بَكْرٍ يُصَلِّى بِالنَّاسِ فَلَمَّا رَآهُ أَبُو بَكْرٍ ذَهَبَ لِيَتَأَخَّرَ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ لاَ يَتَأَخَّرَ وَقَالَ لَهُمَا « أَجْلِسَانِى إِلَى جَنْبِهِ » . فَأَجْلَسَاهُ إِلَى جَنْبِ أَبِى بَكْرٍ وَكَانَ أَبُو بَكْرٍ يُصَلِّى وَهُوَ قَائِمٌ بِصَلاَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَالنَّاسُ يُصَلُّونَ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَاعِدٌ . قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ فَدَخَلْتُ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ فَقُلْتُ لَهُ أَلاَ أَعْرِضُ عَلَيْكَ مَا حَدَّثَتْنِى عَائِشَةُ عَنْ مَرَضِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ هَاتِ . فَعَرَضْتُ حَدِيثَهَا عَلَيْهِ فَمَا أَنْكَرَ مِنْهُ شِيْئًا غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ أَسَمَّتْ لَكَ الرَّجُلَ الَّذِى كَانَ مَعَ الْعَبَّاسِ قُلْتُ لاَ . قَالَ هُوَ عَلِىٌّ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus, ona Zâide, ona Musa b. Ebu Âişe, ona Ubeydullah b. Abdullah rivayet etti, dedi ki:
Aişe’nin huzuruna girdim. Ona: Bana Rasulullah (sav) ’ın hastalığından söz eder misin? dedim. O: Edeyim dedi. Nebi (sav) ağırlaştı ve : “İnsanlar namaz kıldılar mı” buyurdu. Biz: Hayır, onlar seni bekliyorlar ey Allah’ın Rasulü, dedik. O: “Benim için leğene su koyun” buyurdu. Biz de onun dediğini yaptık. O da abdest aldı. Sonra ayağa kalkmak istediyse de bayılıverdi. Sonra yine kendisine geldi: “İnsanlar namaz kıldı mı” buyurdu. Biz: Hayır, onlar seni bekliyorlar ey Allah’ın Rasulü, dedik. O: “Haydi benim için leğene su koyun” buyurdu. Biz de onun dediğini yaptık. Gusletti, sonra ayağa kalkmak istediyse de yine bayıldı. Sonra ayıldı ve: “İnsanlar namaz kıldı mı” dedi. Biz: Hayır, onlar seni bekliyorlar ey Allah’ın Rasulü, dedik. O: “Leğene benim için su koyun” buyurdu. Biz de dediğini yaptık. O da guslettikten sonra kalkmak istedi fakat bayıldı. Sonra tekrar ayıldı ve: “İnsanlar namaz kıldı mı” buyurdu. Biz: Hayır, onlar seni bekliyorlar ey Allah’ın Rasulü, dedik.
Âişe (devamla) dedi ki: İnsanlar mescitte oturmuş Rasulullah (sav) ’ı yatsı namazı için bekliyorlardı. –(Devamla) dedi ki :- Rasulullah (sav) Ebu Bekr’e insanlara namaz kıldırması için birisini gönderdi. Gönderdiği kişi Ebu Bekir’e giderek: Rasulullah (sav) sana insanlara namaz kıldırmanı emrediyor, dedi. Ebu Bekir –ki o oldukça yufka yürekli bir kişi idi- : Ey Ömer, insanlara sen namaz kıldır, dedi. Bu sefer Ömer: Hayır, bunu sen daha çok hak ediyorsun dedi.
(Aişe) dedi ki: O günler zarfında onlara Ebu Bekir namaz kıldırdı. Sonra Rasulullah (sav) kendisinde bir hafiflik/iyileşme görünce birisi Abbas olan iki kişi arasında öğlen namazı için çıktı. Ebu Bekr de insanlara namaz kıldırıyordu. Ebu Bekir onu görünce geri çekilmek istediyse de Nebi (sav) ona geri çekilmemesini işaret etti ve o iki kişiye: Beni onun yan tarafında oturtunuz, buyurdu. Onlar da onu Ebu Bekir’in yan tarafına oturttular. Ebu Bekr ayakta olduğu halde Nebi (sav) ’a uyarak namazını kıldırdı. İnsanlar da Ebu Bekir’in namazı ile –Nebi (sav) de oturuyor olduğu halde- namaz kılıyorlardı.
Ubeydullah dedi ki: Abdullah b. Abbas’ın yanına girdim. Ona: Aişe’nin Rasulullah (sav) ’ın hastalığı hakkında bana söylediklerini sana da anlatayım mı? dedim. O: Haydi anlat, dedi. Ben de ona Aişe’nin naklettiği o hadisi anlattım. Ondan hiçbir şeyini reddetmedi ancak o:
-Peki Abbas ile beraber olan o adamın ismini de sana söyledi mi dedi. Ben: Hayır deyince o:
- O Ali’dir, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 936, /175
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Musa b. Ebu Aişe el-Hemdânî (Musa b. Ebu Aişe)
4. Zâide b. Kudame es-Sekafî (Zâide b. Kudame)
5. Ebu Abdullah Ahmed b. Yunus et-Temimî (Ahmed b. Abdullah b. Yunus b. Abdullah b. Kays)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
İbadet, Namaz
KTB, NAMAZ,
Namaz, beklemenin fazileti
Namaz, namaz
Namaz, Namazda imamet, duruşu, kişi sayısı vs
Namaz, oturarak kılmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281089, T000552-2
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدٍ الْمُحَارِبِىُّ - يَعْنِى الْكُوفِىَّ حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ هَاشِمٍ عَنِ ابْنِ أَبِى لَيْلَى عَنْ عَطِيَّةَ وَنَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ صَلَّيْتُ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى الْحَضَرِ وَالسَّفَرِ فَصَلَّيْتُ مَعَهُ فِى الْحَضَرِ الظُّهْرَ أَرْبَعًا وَبَعْدَهَا رَكْعَتَيْنِ وَصَلَّيْتُ مَعَهُ فِى السَّفَرِ الظُّهْرَ رَكْعَتَيْنِ وَبَعْدَهَا رَكْعَتَيْنِ وَالْعَصْرَ رَكْعَتَيْنِ وَلَمْ يُصَلِّ بَعْدَهَا شَيْئًا وَالْمَغْرِبَ فِى الْحَضَرِ وَالسَّفَرِ سَوَاءً ثَلاَثَ رَكَعَاتٍ لاَ تَنْقُصُ فِى الْحَضَرِ وَلاَ فِى السَّفَرِ وَهِىَ وِتْرُ النَّهَارِ وَبَعْدَهَا رَكْعَتَيْنِ . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ . سَمِعْتُ مُحَمَّدًا يَقُولُ مَا رَوَى ابْنُ أَبِى لَيْلَى حَدِيثًا أَعْجَبَ إِلَىَّ مِنْ هَذَا وَلاَ أَرْوِى عَنْهُ شَيْئًا .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ubeyd el-Muhâribî el-Kûfî, ona Ali b. Hâşim, ona İbn Ebu Leylâ, ona Atiyye ve Nâfi', onlara da İbn Ömer şöyle rivayet etmiştir:
Nebî (sav) ile beraber ikamet ve sefer (halinde) namaz kıldım. İkamet (halinde) onunla beraber öğle namazını 4 (rekat), ardından da iki rekat (sünnet) kıldım. Sefer (halinde) ise onunla beraber öğle namazını iki rekat, sonrasında iki rekat (sünnet) kıldım. İkindi namazını da (seferde) iki rekat kıldım (ancak) o, (ikindinin farzından) sonra bir namaz kılmadı. Akşam namazını ikamet ve sefer halinde (onunla beraber), aynı şekilde üç rekat kıldım. Ne ikamet ne sefer (halinde akşam namazını) azalttı. Zira o, gündüzün vitridir ve sonrasında iki rekat (sünnet kılmıştır).
Ebu İsa şöyle demiştir: Bu, hasen bir hadistir. Muhammed'i, ''İbn Ebu Leyla'nın rivayet ettiklerinin en çok hoşuma gideni budur. (Bu hadis dışında) ondan bir şey rivayet etmem'' derken işittim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Salât 41, 2/437
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Hasan Atiyye b. Sa'd el-Avfî (Atiyye b. Sa'd b. Cünade)
3. İbn Ebu Leyla Muhammed b. Abdurrahman el-Ensârî (Muhammed b. Abdurrahman b. Yesâr)
4. Ali b. Haşim el-Berîdi (Ali b. Haşim b. Berîd)
5. Muhammed b. Ubeyd el-Muharibi (Muhammed b. Ubeyd b. Vakıd)
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, seferde kılmak, cemaatle yetişmiş olmak vs
Namaz,seferde Sünnet namazlar, nafile, vs
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ الْحُلْوَانِىُّ جَمِيعًا عَنْ عَبْدِ الرَّزَّاقِ قَالَ ابْنُ رَافِعٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ حَدَّثَنِى ابْنُ شِهَابٍ عَنْ حَدِيثِ عَبَّادِ بْنِ زِيَادٍ أَنَّ عُرْوَةَ بْنَ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّ الْمُغِيرَةَ بْنَ شُعْبَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ غَزَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَبُوكَ - قَالَ الْمُغِيرَةُ - فَتَبَرَّزَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قِبَلَ الْغَائِطِ فَحَمَلْتُ مَعَهُ إِدَاوَةً قَبْلَ صَلاَةِ الْفَجْرِ فَلَمَّا رَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَىَّ أَخَذْتُ أُهَرِيقُ عَلَى يَدَيْهِ مِنَ الإِدَاوَةِ وَغَسَلَ يَدَيْهِ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ غَسَلَ وَجْهَهُ ثُمَّ ذَهَبَ يُخْرِجُ جُبَّتَهُ عَنْ ذِرَاعَيْهِ فَضَاقَ كُمَّا جُبَّتِهِ فَأَدْخَلَ يَدَيْهِ فِى الْجُبَّةِ حَتَّى أَخْرَجَ ذِرَاعَيْهِ مِنْ أَسْفَلِ الْجُبَّةِ . وَغَسَلَ ذِرَاعَيْهِ إِلَى الْمِرْفَقَيْنِ ثُمَّ تَوَضَّأَ عَلَى خُفَّيْهِ ثُمَّ أَقْبَلَ - قَالَ الْمُغِيرَةُ - فَأَقْبَلْتُ مَعَهُ حَتَّى نَجِدُ النَّاسَ قَدْ قَدَّمُوا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ فَصَلَّى لَهُمْ فَأَدْرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِحْدَى الرَّكْعَتَيْنِ فَصَلَّى مَعَ النَّاسِ الرَّكْعَةَ الآخِرَةَ فَلَمَّا سَلَّمَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُتِمُّ صَلاَتَهُ فَأَفْزَعَ ذَلِكَ الْمُسْلِمِينَ فَأَكْثَرُوا التَّسْبِيحَ فَلَمَّا قَضَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم صَلاَتَهُ أَقْبَلَ عَلَيْهِمْ ثُمَّ قَالَ « أَحْسَنْتُمْ » . أَوْ قَالَ « قَدْ أَصَبْتُمْ » . يَغْبِطُهُمْ أَنْ صَلَّوُا الصَّلاَةَ لِوَقْتِهَا .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281105, M000952-2
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ الْحُلْوَانِىُّ جَمِيعًا عَنْ عَبْدِ الرَّزَّاقِ قَالَ ابْنُ رَافِعٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ حَدَّثَنِى ابْنُ شِهَابٍ عَنْ حَدِيثِ عَبَّادِ بْنِ زِيَادٍ أَنَّ عُرْوَةَ بْنَ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّ الْمُغِيرَةَ بْنَ شُعْبَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ غَزَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَبُوكَ - قَالَ الْمُغِيرَةُ - فَتَبَرَّزَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قِبَلَ الْغَائِطِ فَحَمَلْتُ مَعَهُ إِدَاوَةً قَبْلَ صَلاَةِ الْفَجْرِ فَلَمَّا رَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَىَّ أَخَذْتُ أُهَرِيقُ عَلَى يَدَيْهِ مِنَ الإِدَاوَةِ وَغَسَلَ يَدَيْهِ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ غَسَلَ وَجْهَهُ ثُمَّ ذَهَبَ يُخْرِجُ جُبَّتَهُ عَنْ ذِرَاعَيْهِ فَضَاقَ كُمَّا جُبَّتِهِ فَأَدْخَلَ يَدَيْهِ فِى الْجُبَّةِ حَتَّى أَخْرَجَ ذِرَاعَيْهِ مِنْ أَسْفَلِ الْجُبَّةِ . وَغَسَلَ ذِرَاعَيْهِ إِلَى الْمِرْفَقَيْنِ ثُمَّ تَوَضَّأَ عَلَى خُفَّيْهِ ثُمَّ أَقْبَلَ - قَالَ الْمُغِيرَةُ - فَأَقْبَلْتُ مَعَهُ حَتَّى نَجِدُ النَّاسَ قَدْ قَدَّمُوا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ فَصَلَّى لَهُمْ فَأَدْرَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِحْدَى الرَّكْعَتَيْنِ فَصَلَّى مَعَ النَّاسِ الرَّكْعَةَ الآخِرَةَ فَلَمَّا سَلَّمَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُتِمُّ صَلاَتَهُ فَأَفْزَعَ ذَلِكَ الْمُسْلِمِينَ فَأَكْثَرُوا التَّسْبِيحَ فَلَمَّا قَضَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم صَلاَتَهُ أَقْبَلَ عَلَيْهِمْ ثُمَّ قَالَ « أَحْسَنْتُمْ » . أَوْ قَالَ « قَدْ أَصَبْتُمْ » . يَغْبِطُهُمْ أَنْ صَلَّوُا الصَّلاَةَ لِوَقْتِهَا .
Tercemesi:
Bana Muhammet! b. Râfî (T) Hasen b. Ali El-Hulvânî ikisi Abdürrezzâk'dan rivayet ettiler. İbni Rafî' dedi ki, bize Abdürrezzâk rivayet etti, (Dedi ki): Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana İbni Şihâb, Abbas b. Ziyad'ın hadîsini Urve b. Mugîre b. Şu'be, Mugîre b. Şu'be'nin Resûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Tebük gazasında bulunduğunu haber verdiğini nakletti. Muğire şöyle dedi: "Resûlüllah (sav) kazâ-i hacet için çukura doğru gitti ve ben de ona bir su kabı getirmiştim. Resûlüllah (sav) kazâ-i hacetden sonra sabah namazından önce yanıma dönünce bu kaptan ellerine su dökmeye başladım. Ellerini Üç defa yıkadı. Sonra yüzünü yıkadı. Sonra cübbesini kollarından çıkarmaya çalıştı. Fakat cübbesinin yenleri dar geldi. Bu sefer ellerini cübbenin içine doğru çekerek kollarım cübbenin aşağısından çıkardı ve kollarını dirsekleriyle beraber yıkadı. Sonra mestleri üzerine abdest aldı. Sonra (cemâatin yanına) geldi.
Mugîre demiştir ki; Ben onunla beraber geldim. Cemâati, Abdurrahman b. Avf'ı imam yapmışlar namaz kıldırırken bulduk. Relûlüllah (sav) iki rek'âtın birine yetişti ve cemaatla birlikte son rek'âtı kıldı. Abdurrahman b. Avf selâm verince Resûlüllah (sav) namazını tamamlamak üzere kalktı. Bu, müslümanları telâşa düşürdü ve bir çok teşbihlerde bulundular. Peygamber namazını bitirince onlara döndü ve (iyi ettiniz) yahut; (isabet ettiniz)» buyurdu. Namazı vaktinde kılmış olmalarından dolayı onlara gıpta ediyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 952, /179
Senetler:
1. Ebu Abdullah Muğîra b. Şube es-Sekafî (Mugîra b. Şube b. Ebu Amir b. Mesud b. Muattib)
2. Ebu Ya'fur Urve b. Muğira es-Sekafi (Urve b. Muğira b. Şube)
3. Ebu Harb Abbad b. Ziyad el-Ümevi (Abbad b. Ziyad b. Ebu Süfyan)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
7. Hasan b. Ali el-Hüzeli (Hasan b. Ali b. Muhammed)
Konular:
Abdest, alınış şekli
Abdest, ayakların yıkanması (topuklarla beraber)
Abdest, eksiksiz almak gerekir
KTB, ABDEST
KTB, NAMAZ,
Namaz, kılınış şekli/nasıl kılınacağı
Namaz, namaza yetişmiş olmak
Namaz, namazı tamamlama
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281481, M002080-2
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَبْدُ الأَعْلَى بْنُ حَمَّادٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ أَبِى بَكْرٍ الْمُقَدَّمِىُّ قَالاَ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ عَنْ ثَابِتٍ الْبُنَانِىِّ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْطُبُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَقَامَ إِلَيْهِ النَّاسُ فَصَاحُوا وَقَالُوا يَا نَبِىَّ اللَّهِ قَحِطَ الْمَطَرُ وَاحْمَرَّ الشَّجَرُ وَهَلَكَتِ الْبَهَائِمُ . وَسَاقَ الْحَدِيثَ وَفِيهِ مِنْ رِوَايَةِ عَبْدِ الأَعْلَى فَتَقَشَّعَتْ عَنِ الْمَدِينَةِ . فَجَعَلَتْ تُمْطِرُ حَوَالَيْهَا وَمَا تُمْطِرُ بِالْمَدِينَةِ قَطْرَةً . فَنَظَرْتُ إِلَى الْمَدِينَةِ وَإِنَّهَا لَفِى مِثْلِ الإِكْلِيلِ .
Tercemesi:
Bana Abdula‘lâ b. Hammad ve Muhammed b. Ebu Bekr el-Mukaddemî, onlara Mute‘mir, ona Ubeydullah, ona Sabit el-Bunânî’nin rivayet ettiğine göre o, Enes b. Malik’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Nebi (sav) Cuma gününde hutbe vermekte iken, insanlar ona doğru kalkarak yüksek sesle dediler ki:
-Ey Allah’ın Nebi’si yağmur kesildi, ağaçlar kıpkırmızı oldu, hayvanlar helâk oldu dediler, sonra hadisin geri kalanını zikretti.
Bu rivayette Abdula‘lâ’nın rivayeti olarak şunlar da zikredilmiştir: Bu sefer o bulut Medine’nin üzerinden dağıldı, Medine’nin çevresine yağmur yağmaya başladı. Bu arada Medine’de bir tek damla dahi düşmedi. Medine’ye bir baktım da, Medine adeta bir taç içindeymiş gibi duruyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salâtu'l-Istiskâ 2080, /347
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
3. Ubeydullah b. Ömer el-Adevî (Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
4. Ebu Muhammed Mu'temir b. Süleyman et-Teymi (Mu'temir b. Süleyman b. Tarhân)
5. Abdula'la b. Hammad el-Bahili (Abdula'la b. Hammad b. Nasr)
Konular:
Dua, İstiska, yağmur duası, elbisenin ters çevrilmesi
KTB, NAMAZ,